@latibule_nisanur
|
Annemin tam kalbine bir bıçak saplamıştım. Hayır, mecazen değil gerçekten bir bıçak saplamıştım. O gece dünyamın başıma yıkıldığı geceydi. Hiçbir gece o geceki gibi hissettirmemişti. Hiçbir şey hatırlamıyordum. Geçmişe dönük hatırladığım tek şey babamın annemin kanlı cesedinin yanında haykırışıydı. Günümüze dönüp baktığımızda ise en net hatırladığım şey kendi cesedimin yanındaki haykırışımdı. Geçmişteki ben ölmüştüm ve yeni ben onun yanında haykırıyordu. Geçmişteki bütün sayfaları parçalayıp kendime yeni bir defter açmıştım. Şimdi ise örgütünün başında güçlü bir liderdim. Babamın yaşlanmasının ardından liderlik görevinin bana düştüğü bu örgütü dize getirmek kolay olmamıştı. Babam örgütün başındayken kimse örgütün karşısına geçemez, emirlere karşı çıkılmaz ve riayet etmemek olmazdı. Aslında şuan da aynı fakat babamın yaşı gereği ona karşı duyulan saygı daha fazlaydı. Ayvazlar Örgütü ülkede namını salmış bir örgüttü. Maalesef ülkeye namını salan bir tek biz değildik bizim dışımızda bir örgüt daha vardı; Yamanlar... Yamanlar baş düşmanımız olan örgüttü. Şu zamana kadar kurucular hiçbir zaman aynı ortamda veya çatışmada bulunmamıştı. Yamanlar örgüt kurucusu Hakan Yaman yaklaşık 1 yıl kadar önce hayatını kaybetmişti. O zamandan bu zamana örgütün başına bir liderin gelmediği biliniyor. Kapının çalışı ile başımı odaklandığım yağmur damlalarından kapıya doğru çevirdim. Vücudumu tamamen kapıya çevirmeden kimin kapıyı çaldığını görmek için sakin bir ses tonuyla dışarıdaki kişiye gelmesini emrettim. İçeriye sağ kolum Léandre girdi. Fransa’dan Türkiye’ye dedektif olarak gelmişti. Onu ilk gördüğümde biraz araştırıp duyulmuş, önemli bir isim olduğunu anlayınca yanıma almıştım. Yaklaşık 5 yıldır birlikte görev yapıyorduk. “Bir sorun mu var Léandre?” Diye sordum. Otoriter bir ses tonuyla “Adamlarınız gitmeye hazır Aren Bey” diyerek cevap verdi. “Tamamdır bende kuşanıp geliyorum şimdi” diye karşılık verip odadan çıkması için elimle işaret ettim. Bugün kendini zeki ve bizi dolandırabileceğini sananü bir mafya babası ile görüşmeye gidecektik. Masamın çekmecesindeki silahlarımı kuşanıp alt raftaki bıçakları da görünmeyecek şekilde vücudumda kamufle ettim. Çalışma odamdan çıkıp malikanenin dışına ilerledim. Dışarıdaki siyah arabalardan benim için hazırlanmış olana bindim. Araba hareket edince arkadaki 5 farklı araç da aynı anda harekete geçti. Gideceğimiz yere ulaşmamız yaklaşık yarım saatimizi almıştı. Arabadan indiğim an korumalarım da benimle birlikte inip mekanın etrafını sarmıştı. Mekanın kapısından içeriye adımımı arar atmaz camlar patlamaya ve kurşun sesleri çoğalmaya başlamıştı. Bir anlık şaşırsam da olanların farkına varıp köşedeki masanın arkasına geçip pusuya yattım. Bazen saklandığım yerden çıkarak beni hedefleyen adamları etkisiz hale getirip tekrardan pusuya yatıyordum. Etraf biraz da olsa sakinleşince oradan ayrılıp mekanın içine ilerlemeye başladım. Önüme çıkan adamları temizleyerek ilerliyordum. Sonunda büyük bir kapı görünce derince bir nefes aldım ve tetikte bekleyerek kapıyı tekme atarak açtım. Dolandırıcı koltukta sırıtarak oturuyordu fakat bir sorun vardı. Çaprazında bir kadın vardı ve kadını korumayı amaçladıklarını düşündüğüm adamlar dolandırıcıya silah çekmişti. Kadın arkasını dönüp benimle göz göze geldi. Bir gözü siyah bir maske ile kapalı, beline kadar siyah saçları, siyah suikastı kıyafetleri ile fazla asil duruyordu. Silah olmayan eli ile önüne düşen saçlarını geriye taradı. Gülümseyerek bana bakmaya devam ederken sessizliği bozdu. Dalga geçer bir üslupla “Geç kaldınız sayın Ayvaz. Tüm görevlerinizde böyle misiniz?” diyerek meydan okudu. Duruşundan ödün vermeyerek aynı şekilde sırıttım ve meydan okumasına katıldığımı belli edercesine “Bazen. Peki siz her zaman şuan ki gibi kafanıza silah dayalı olduğunu anlamayacak kadar dikkatsiz misinizdir?” dedim. Kadın anlamaz bakışlarını arkaya çevirince silahın namlusu ile göz göze geldi. Bu mesafeden pek göremiyorum fakat yutkunduğunu anlayabiliyordum. Dolandırıcı kadının gözlerinde ne gördü bilmiyorum ama gördüğü şey onun kahkaha atmasına sebep oldu. Kadının korumalarının her birini ben kadınla konuşurken sessizce boğmuşlardı. Bu kadın kimdi bilmiyordum ama bir kadının göz göre göre ölmesine izin veremezdim. O sadece bir kere olurdu. Temkinli adımlarla dolandırıcıya yaklaştım. Suratıma umursamaz bir ifade yerleştirdim. “Cidden bir kadın için görüşmemizi mi böleceksin? Şurada kenarda bir yere bağla dursun sonra ilgilenirsin.” . Fikir adamın aklına yatmış olacak ki adamlarına işaret verdiği gibi kadını kollarından tutup bir sandalyeye bağladılar. Adamın karşısındaki koltuğa oturdum. Adamla yapacağımız ticaret hakkında her şeyi konuştuk. Tabiki o küçük beyniyle beni dolandırmayı planlıyordu. Kadının hâlâ burada olduğunu hatırlayınca onu da buradan çıkarmam gerektiğini anladım. “Zahmet olmazsa bana su getirebilir misiniz?” diye sordum. “Adamlarından birine söyleriz getirir.” dedi adam şaşkınlıkla. “Hayır, ben sizden istiyorum. Adamlarınıza güvenebileceğimi sanmıyorum.” Diye karşılık verdim kendimden emin bir ses tonuyla. Karşımdaki korumanın benim hakkımda küfürle karışık söylendiğini duyunca masadan silahımı kaptım. “Son cümlelerinin benim hakkımda olduğu için bile onur duymalısın biliyor musun?” diyerek adama duyacağı son sözleri söyleyerek mermiyi tam alnının ortasına isabet ettirdim. Dolandırıcı adam şaşkınlıkla beni izlerken masadan kalktı. İçeriye su almaya gittiğini düşünerek ayağa kalktım. Korumalarımın kapının önünde olduğunu bildiğim için ellerimi üç kere birbirine vurarak hepsini yanıma çağırdım. Jacob’a yanıma gelmesi için işaret ettim. Jacob korumalar içinde sözü geçen tek kişiydi. Kulağını bana doğru eğdi. “Temizleyin burayı!” diye emir verip kadının yanına yürümeye başladım. Dolandırıcının adamları üzerime gelmeyi hedeflerden Jacob ve ekibi onlara engel oldu. Kadının önünde bir dizimi yere yaslayarak eğildim. Ayaklarına bağlanan sıkı ipleri vücuduma kamufle ettiğim bir bıçakla çözdüm. Ellerine de aynı şeyi yaptıktan sonra ağzındaki bandı da çıkarınca ayağa kalktı. Saçlarını geriye taradı ve gözündeki maskeyi çıkardı. Sol gözünün altından başlayıp kaşına kadar ilerleyen pembe bir leke vardı. O an maskeyi niye taktığını anladım. Hafifçe sırıtıp bana döndü. “Teşekkür ederim. Gözüme pek takılma sadece bir doğum lekesi. Halk arasında ‘gül’ olarak da geçiyor. Bu arada tanışmadık ben Sare Yaman. Yamanlar Örgütü’nün gizli kurucusu ve yeni lideri.” diyerek elini uzattı. Bu doğru olamazdı değil mi? Az önce baş düşmanımız olan örgütün gizli kurucusu ve yeni liderini kurtarmıştım. Hatta babam örgüt kurucusunu gördüğü yerde öldürmeyi amaçlarken... Şaşkınlığını ona yansıtmamaya çalışarak elini sıktım ve kendimi tanıttım. “Aren Ayvaz. Ayvaz Örgütü’nün lideri. Tanıştığıma memnun oldum.” Kadının yüzünü şaşkınlık bürüdü. “Emin misin?” dedi. Neyi kastettiğini anlamayarak anlamsız bakışlarımı ona yönelttim. “Yani Ayvaz Örgütü lideri olduğuna emin misin?” dedi. “Evet, neden?” Diyerek soruyu ona yönelttim. “Ayvazlar umursamazlığı ve acımasızlığı ile bilinir. Az önceki adama yaptığın gibi.” diye şaşkınca soludu. “Ben göz göre göre bir kadını ölmesine göz yumamam. Hele ki bir dolandırıcı tarafından asla! Suçu varsa umurumda olmaz ama masum bir kadının ölmesine izin vermem.” Diyerek merakını gidermeyi amaçladım. Bayan Yaman bu sefer de kaşlarını çalarak sıradaki sorusuna hazırlandı. “Benim masum olduğumu nereden biliyorsun?” diye şüpheli bir şekilde sordu. “Bir örgüt kurabiliyorsun fakat kafana yaslı olan bir silahı bile hissedemeyecek kadar dikkatsizsin. Bu masumlukla yapmış olabilecek en büyük kötülük karınca ezmek olmuştur kesin.” Bu sözlerimden sonra kız fevri bir şekilde arka cebindeki silahı çıkartıp namusunu alnıma yasladı ve üzerime doğru gelmeye başladı. Tam o sırada içeriye dolandırıcı gelip ne olduğunu sorgularcasına bir bakış attı. Gözlerini bana çevirince muhtemelen her şeyin suçlusunun Bayan Yaman olduğunu düşünmüştü. Sırıtarak Bayan Yaman’a döndüm. “Tek kelimemle ölebilirsin biliyorsun değil mi?” diyerek pişkince sırıttım. Bayan Yaman bu sefer gerçekten sinirlenmiş olacak ki sıktığı dişlerinin arasından sıkı bir nefes verdi. Namluyu kafama bastırıp geriye çekildi. Silahı arkasına yerleştirdikten sonra bana baktı. “Bu burada bitmedi, bitmeyecek.” Dedikten sonra hemen yanımdaki camın mermerine çıkıp oradan da kendini aşağıya bıraktı. Gerçekten asil ve havalı bir kadındı fakat aynı zamanda masumluk adı altında dikkatsiz davranıyordu. Kesinlikle Ayvaz eğitmenlerinin elinden geçmeliydi. Arkamı döndüğümde korumalarım tek sıra halinde dizilmiş beni bekliyordu. Adamları hallederken araya dolandırıcıyı da katmışlardı. Her yerde adamlar vardı. Buradaki işimin bittiğini anlayınca mekandan ayrılmak için arabaların olduğu yere doğru gittim. Arabaya bindiğim an araba çalıştı ve malikaneye geri döndük. Malikaneye girdiğimde karşıdaki salonda bir adamın endişeli bir şekilde bir şey beklediğini gördüm. Léandre’ye yanıma gelmesi için elimle işaret ettim. Yanıma gelip kulağını bana doğru eğdi. “Bu adam kim?” diyerek merakımı dile getirdim. Bakışlarını adama dikip Fransız aksanı ile cevap verdi. “Siz gittikten 10 dakika sonra malikanede telaşla daldı. Size diyeceği önemli şeyler varmış. Biz ne kadar sorsak da söylemedi.”. Şüpheli bakışlarımı adama yoğunlaştırılmış Léandre’nin çekilmesine izin verdim. Sakin ama temkinli adımlarla adamın yanına ilerledim arkamda iki koruma beni takip ediyordu. Korumalar önden odaya girip benim geçmeme izin verdi. Adam beni gördüğü an ayağa kalkıp başını önüne eğdi. “Konuşmamıza başlamadan önce başınızı kaldırın. Hiçbir insanoğlunun ihanet etmediği sürece başını önüne etmesine tahammülüm yok.” Diyerek onu uyardım. Adam başını yavaşça yukarıya kaldırıp benimle göz göze geldi. “Şimdi lütfen oturun ayakta kalmayalım.” Diye ricada bulundum. Adamın yüzüne gerginlikle hareketlendi. “Hayır hayır konuşacağım şey çok kısa...” etrafına bir bakış atıp kısık bir ses tonuyla devam etti. “Ve özel bir konu.” Diyerek korumaların dışarıya çıkması gerektiğini ima etti. “Jacob ekibi topla dışarıya çıkın!” Jacob itiraz edecekti ki sözünü böldüm. “Senden daha eğitimli ve tecrübeliyim. Benim için endişelenmene gerek yok. Herhangi bir şeyde kendim halledebilirim. Şimdi adamlarını al ve dışarıya çık!” Jacob ekibi toplayıp odadan ayrıldı ve çıkarken de kapıyı kapattı. Ellerimi arkada birleştirip adamı dinlemeye başladım. Adamda fark ettiğim bir detay kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu. Adam tam konuşmaya başlayacaktı ki elim ile susması için işaret ettim. ”Kafanı yere eğ!” diye emir verdim. Adam ne olduğunu anlamaya çalışır gözlerle bana bakmayı sürdürdü. “E-Efendim?” diyerek ne olduğunu sorgulamaya başladı. “İtiraz etme ve kafanı yere eğ!” sinirim dışıma yansımıştı. ”P-Peki efendim.” Tedirgince kafasını yere eğdi yavaşça. “Şimdi de o avucunda sakladığın maket bıçağını bana ver. Beni öldürmeye çalışacağını akıl edemeyeceğimi sanmış olamazsın değil mi?” Dedikten sonra gözlerindeki şaşkınlığını yerini şaşkınlığını almasını izledim. ”S-Siz nasıl anladınız?” diyerek şaşkınlığını dile getirdi. Onun bu kadar aptal olmasına sırıtarak onu cevapladım. “Bunca yıllık tecrübe ve eğitimin sonucu böyle oluyor. Senin adına üzüldüm. Son sözlerini söylemeden önce sana bir kaç sorum olacak. Öncelikle kim için çalışıyorsun? “ Adam gözlerini kaçırarak derin bir nefes verdi. “Kim için çalıştığımı söyleyemem. İhanetin affı yoktur. Liderime ihanet etmem. Şuan bitir işimi.” Diyerek cesaretli bir şekilde cevap verdi. Aldığım cevap karşısında daha da sinirlenmiş ihanet alevi ile tutuşmuştum. Cebimdeki silahı çıkarıp kalbini hedefledim. Adam saniyeler içinde yere yığılmıştı. Şu hayatta sadece ihanet edenleri kendi ellerimle vururdum. Bu da onlardan biriydi. Odadan çıktıktan sonra korumalar odaya girip delilleri yok ettiler. Yatak odama gittim. Odamdaki ebeveyn banyosuna girdim. Kapıyı arkamdan kilitleyip soğuk bir duş aldım. Banyodan çıkıp üzerime sadece kısa bir şort giyinerek kendimi yatağa attım. Aradan ne kadar geçti bilmiyordum. Bildiğim tek şey aklımdan çıkmayan kadındı. Doğum lekesini yüzüne kattığı meleksi hissin farkında mıydı acaba? Bir anda hatırladığım şeyle uykum tamamen kaçınca rahatsızlık hissiyle kıpırdandım. Baş düşmanım olan örgütün liderini kendi ellerimle kurtarıp kaçmasına izin vermiştim. Babam duysa ne derdi acaba? Kesin her zamanki gibi işe yaramaz bir piç olduğumu söyleyip sövecekti. Bu düşünceleri kafamdan atıp dinlenmeye ve rahatlamaya odaklandım. Bir süre sonra günün yorgunluğu ile uyuyakalmıştım. Uyandığımda parlak güneşin yerini kendini sessizliğe esir etmiş ay almıştı. Yataktan kalkıp üzerime geceliğimi geçirdim. Odamdan çıkıp alt kata indim. Léandre koşarak yanıma geldi. “Aren Bey babanız sizi büyük salonda bekliyor.” Diyerek günün en berbat haberini verdi. “Tamam Léandre. Kendisine birazdan geleceğini ilet.” Diyerek Léandre’nin yanından ayrıldım. Tekrardan odama çıkıp üzerime takım elbisemi geçirdim. Babam beni gecelikle görseydi yine hiçbir şey yapmadığımı ve sadece uyuduğumu söyleyerek beni azarlayacaktı. Odadan çıkıp hızlı adımlarla alt kattaki büyük salona girdim. Babam tekli koltukta oturmuş elindeki gazeteyi okuyordu. Boğazımı temizleyerek dikkatini çektim. “Beni çağırmışsınız.” Diyerek gerginliğini belli etmemeye çalıştım. “Evet seni çağırdım Aren. Seninle önemli birçoğu konuşmamız gerekiyor.” dedi sinirli bir şekilde. “Konuşalım efendim.” Dedikten sonra karşısındaki tekli koltuğa oturup pür dikkat onu dinlemeye başladım. “Yamanlar ile aramızdaki meseleyi biliyorsun. Hedefimiz onları alt etmek. Fakat ne yazık ki şuan ki liderlerini öğrenemiyoruz. Yarın büyük bir operasyon var Jacob’a her şeyi anlattım planı o anlatır sana. Yarınki operasyona Yamanlar’ın katılması çok büyük bir olasılık. Senden tek isteğim Yamanlar liderini bulup son nefesinin bir Ayvaz tarafından kesilmesini sağlaman. O operasyonda lideri bulup canını orada al. Senin gibi bir çocuğum olduğu için her zaman pişmanlık duydum. Verdiğim bir görevi düzgünce halletmeni istiyorum. Sana güvenmiyorum, sana emrediyorum. Yarın bu iş bitmiş olacak.” Dedikten sonra ayağa kalktı. Onunla birlikte bende ayaklandım. “Peki efendim.” Büyük salondan çıktı. Malikanenin giriş kapısının kapanışını duyduğumda üzerimdeki gerginliği attım. Çalışma odama çıktım. Léandre’ye Jacob’u çağırmasını söyleyip odadan çıkmasını sağlamıştım. Jacob odama geldiğinde bütün detayları konuştuk. Yarının planını iyice düzenledik ve Jacob ekibine planı anlatmaya gitti. Bende odamda durup ne yapacağımı düşünmeye başladım. Bayan Yaman’ı öldürmem isteniyordu ve bunu yapacaktım. Ailemin gururunu ek üstünde tutacak ve bana verilen görevi yerine getirecektim. Yarın in kuşanacağım silahları hazır hale getirip masanın üzerine dizdim. Uykum olmadığı için kitaplığımdan bir kitap alıp okumaya başladım. Ben saatin farkına varmazken gece yarısı olmuştu. Uykum olmasa bile yarınki operasyonda daha dinç olabilmek için yatak odama çıktım ve üzerimi değiştirip geceliğimi giyindim. Dişlerimi fırçalayıp güzel bir uyku çekmek ümidiyle yatağıma uzandım. Sabah güneş ışınlarının gözümü kamaştırması ile uyandım. Ellerimi ve yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim. Odamdan çıkıp en alt kattaki büyük salona inip kahvaltı masasına oturdum. Jacob masaya oturmuş yemeğe başlamıştı bile. “Günaydın Jacob.” Ağzı dolu bir şekilde “Günaydın prenses.” Dedi. “Öncelikle ağzındaki nimeti yut sonra konuş Bay Beyaz.” Diyerek meydan okumasına katıldım. Jacob ’un beyaz kelimesine karşı tiki vardı . Evet ülkenin en iyi nişancısını sadece beyaz kelimesi ile alt edebiliyordunuz. Beyaz dediğimi duyduğu an eğilip bükülmeye başladı. “Ya oğlum yapma diyorum sakat mısın?” diyerek laf attı. “Kimin sakat olduğu belli. Oğlum o kadar eğitim aldın bir beyaz kelimesi ile alt edebiliyorum seni. Şu halin o kadar hoşuma gidiyor ki. İşimin gücümün arasında gülecek bir şey buldum.” Deyip kahkaha attım. Jacob sinirlenmiş gibi gözüküyordu. “At sineği. İnşallah çoraplarınla ıslak banyo fayansına basarsın.” Diye sinirle söylenerek önüne döndü. “Farkında değilsin galiba ülkenin en iyi örgütünün lideriyle konuşuyorsun. Benim malikanemde yardımcılarım var. Emin ol hiçbir banyo fayansım ıslak olmaz.” Diyerek onun inadına sinir bozucu bir şekilde güldüm. “Kıçım.” Deyip göz devirdi ve yemek yemeye devam etti. Bende tabağıma kahvaltılıklardan alıp kahvaltımı yapmaya başladım. Doyduktan sonra çalışma odama gittim. Operasyon akşam olacaktı bu yüzden planı gözden geçirmek için yeterince fazla vaktim vardı. Ellerimi masaya yasladım ve planın üzerine eğilip dikkatlice gözden geçirdim. Saatlerce planı tekrar tekrar gözden geçirdim. En sonunda gitme saati gelince kuşandım ve malikaneden çıkıp arabama bindim.
|
0% |