Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. BÖLÜM: KISKANÇLIK ✨

@lauraninnyiildizi

Ulaş'ın gözünden.

 

Sabahın dünyaya tekrar geldiğini belli ettiği saatlerinde uyanmıştım kendiliğimden. Hep böyleydi zaten. Son beş yıldır bu meslekle birlikte uykuya bağımlılığım da azalmıştı. Bağlı olduğum her şeye zâfımı yitiriyordum artık. Kolay bağlanır zor ayrılırdım bağlandığım her şeye. Bunu dışardan bakan kimseye söylesem şaşırırdı belki. " Nasıl olur komutanım sen askersin böyle çabuk bağlanman doğru mu?" derdi. Bilemem belki de demezdi benim saçma ön yargılarımın sesiydi yalnızca.

 

Çabuk bağlanma demiştim evet bu duruma bir çare bulmalıydım neden böyle olduğu hakkında çok araştırma yapmıştım çok uzman doktor çok psikolog eşliğinde bu durumu konuşmuştuk ama elle tutulur bir konu bulamamıştım. Söyledikleri hiç bir şey beni tatmin etmiyordu. Tibbi terimlerin kuşattığı sayfayı uzatmaları yakındığım sorunu çözmüyordu çözemiyordu tâ ki İstanbul'da gittiğim son psikolog, o sözü söyleyene kadar. İnatçıydım bulunmayacağı fikrine, daima takılı kalacağıma. Ama onun söylediği söz beni gerçeklik algıma geri gönderdi sanki " Anne ve baba sevgisi tatmayan çocuklarda bu durum sıkça yaşanan bir tablodur."

 

İlk defa nefessiz kalmıştım gerçeklerin yüzüme vurulmasından soğuk bir suyu yüzüme boca ettiğimde kalan nefessizlik gibi açtım dolu nefese. Çok düşündüm bu konuyu sonra tekrar kabullendirdim kendime böyle olmadığını. İçimdeki ses sürekli beni suçlasada onu umursamadığım yadsınmaz bir gerçekti. Çareyi insanlara hep bir adım geride durmakta buldum çoğu zaman işe yarardı bu yöntem yani öyle sanardım fakat öyle değilmiş.

 

O, ilk kez bozdu bu kuralı. Ona kızgın mıyım bilemem ama kendime oldukça kızgın olduğum kesin. Babam vefat etmeden anlatırdı ilk aşkın nasıl heyecan verici bir his olduğunu oldukça çetin ve dikenli bir süreçmiş onların aşkı, şimdi aynı durumu ben yaşıyorum ne acı ki onlara anlatacağım tek bir şansım bile yok. Babamdan tavsiye alacağım annemden hödüklük yapmamak için alacağım derslere ne yazık ki sahip değilim.

 

Ben Ulaş. Kimsesiz bir çocuk Ulaş. Annesini ve babasını kaybeden altı yaşındaki Ulaş. Birincilik gururunu tek başına kutlayan Ulaş. Hayvan dostlarından başka yakını olmayan Ulaş. Çocukluğundan beri katı kurallarla büyütülmüş Ulaş. Ağlamasına kötü bir şey olarak bakılmış Ulaş. Hâlâ ağlamaktan nefret eden Ulaş. Bunlara rağmen her şeye gülümseyen Ulaş.

 

Maskeliyim ben. Toplum içinde ve dışında maskem var. Toplumda şen şakrak, mutlu, vurdumduymaz, tek derdi iş olan biriyim.

 

Evde ise masada tek başına yemeğini yiyen altı yaşındaki Ulaş'ım. Çoğu zaman tabağı 'anne yemeğin çok güzel olmuş.' diyerek boşluğa uzatır bir tabak daha isterim geri dönüşsüz bir istek ne yazık ki..

 

Tüm düşüncelerime telefonuma gelen bildirimle ara verdim. Tekrar olduğu gibi hava durumu bildirimi. Hiç şaşmazdı tek mesaj gönderenimdir tek o düşünürdü beni. Sanırsam hava yağmurluymuş yağmurlu ve kara bulutlarla çevrili hava en sevdiğim havadır. Bu havalarda klasik müzik açıp uyumayı öyle severim ki hiçbir huzuru bulamam bundan başka.

 

Saatin altıya doğru gelmiş olduğunu gördüm. Hemen ayaklanıp duşa girdim bizimkisi koşturmaca meslek temiz kokular tütmez bedenimiz, her daim terden ıslaktır sırtımız, ayaklarımız yollardan sert tabanlıdır, belimiz çantalardan sızlar sonunda ama bunlar tatlı yorgunluklardır mesleğin en güzel tarafı.

 

Hızlı duş, hızlı giyinme, hızlı kahvaltı, hızlı saç yapımı ve hazırdım.Böyle sıradan bir insandım bende.

 

Lojman komutanlığa yakındı epeyce. Sokaklar hafif rüzgarlı hafif ılık. Namazdan dönen amcaların sesi duyuluyordu azda olsa. İşte yeni gün başlamıştı " Merhaba komutanım günaydınlarınız olsun." Kapıda beni karşılayan çaycımıza baktım elindeki süpürgesiyle çöpleri ittiriyordu.

 

Henüz onu tanıyamamıştım ama iyi bir adama benziyordu bir ayağı topallıyordu kısa boylu esmer bir adamdı yüzünde dikkat çeken şey gözünden yanağına kadar uzanan bıçak iziydi. Bayağı derin olmalıydı ki izi halen onunla birlikte kalmıştı " Cengiz abi kolay gelsin günaydın." Diyerek elimle selam verdim ve içeri geçtim.

 

Yerden yeni silinmiş deterjan kokusu geliyordu betonun rutubet kokusu da elbette. Odama geçip kapalı olan kepleri açtım içeri şimdi aydınlanmıştı camı açtığımda ise sabah öten gukuk kuşunun sesi tekrar doldurmuştu kulaklarımı. Gözüm hastaneye kaymıştı istemsiz belki görürdüm yine onu. Leyla'yı. Kafamı kurcalayan tek şey vardı. İki gün önce yanımıza gelen adam neyiydi ki onun? İsmi de hafızamda Savaş..

 

Nedensiz kurulmuştum çocuğa gerçi nedeni belli Leyla ile yakın mı diye kuşkulanıyorum. 'Bir öğrensem bende boşuna ümitlenmem en azından' diyor içim.

 

Tabi ona kızıyorum hemen. Ne ümidi ne aşkı?Hafif bir etkilenme aşkla falan işimiz olmaz diyorum sonra. Ama tam inandırmış değilim kendimi. Hep o sevgi isteyen tarafım zora sokuyor beni. Ona inat uzak duracağım bu aşk sevda işlerinden yalnızım yalnız olmaya devam edeceğim mesleğim ve ben varım sadece üçüncü biri yok.

 

Masamdaki dosyalara yoğunlaşıyorum epeyce vakit geçiriyorum saate baktığım zaman on olduğunu görüyorum bacaklarım bu kadar oturmaya alışlık değil komutanlık bahçesine çıkıyorum ve Arda, selamını verip yanıma geliyor yüzü biraz asık bir şey diyeceği belli.

 

" Merhaba komutanım az önce ihbar geldi bir ölü b..." Cümlesini bitirmeden " Ne olmuş?" uzatmasını istemediğimi belli ediyordu bu sorum " Kadın cinayeti." dedi ifadesiz.

 

Kadın cinayeti...bitmek bilmeyen kadın cinayeti.. bu haberi duymak herkeste alışkanlık yapıyor ya en çok ona üzülüyorum bir kadın mı ölmüş iyi Allah rahmet eylesin. Oysa ne duyarlıydık öncesinde yaslar tutardık ama şimdi sanki doğanın kanunuymuşta onlara göre kadının kaçınılmaz sonuymuş gibiydi tüm tepkiler.

 

Annesiz kalan çocuklar, yıkılan aileler keşke önlemi alınsaydı da ne yas tutsaydık ne duyarlı olmak zorunda kalsaydık. İnsan nasıl yapardı ki bir zamanlar hayatının aşkı diye ilan ettiği sevdiğine? Sevda böylesine nefrete dönüşür müydü? " Arabayı çalıştır gidelim. " Dedim ve içerdeki telefonumu alarak olay yerine geldik hemen.

 

Dışarısı mahşer alanı gibiydi çayını çekirdeğini alan izlemeye gelmişti sanki bu korkutucu olayı " Açılın!" erler de yolu açmaya çabalıyorlardı. Asıl binaya giriş yaptık olay yeri inceleme, delilleri poşetlere koyuyordu bu sefer içeri müdahale etmeye çalışanları durduramayınca oraya doğru yöneldim

 

" Napıyosun paşam? Şöyle bir geri dur." Uyarımı ciddiye almayıp bir kez daha içeri girmeye yeltendi. Ceketinden tuttuğum kolunu biraz daha sıkıp suratına yumruğu geçirmemek için sinirimi çıkardım ondan.

 

Geriye doğru itmem sendelemesine neden oldu bana bir şeyler söylenip dik dik baktı " Bir daha delilleri bozduğunu görmeyeyim!" Dişlerimin arasından söylediğim cümlem çenemin kasılmasına neden olmuştu " Burada olan herkes beş dakika içinde dağılmaz ise sizleri komutanlıkta misafir etmek zorunda kalacağım!" Dedim gülümsememle.

 

Yüzümün sinirden kızarmış halde zoraki gülümseyişle kaplandığını biliyordum. Uyarımla dağılan halk işimizi kolaylaştırmıştı azda olsa. Tekrardan cinayet yerine döndüm. Ekip cinayeti işleyen kişi olduğunu varsaydığım adama kelepçe takıyordu gözlerimi ellerinden suratına getirdiğimde dalgınca yere baktığını gördüm ayrıca elinde sımsıkı tutuğu günlük tarzında bir defter vardı. İki adımda oraya gidip elinden düşürmesi an meselesi olan günlüğü aldım kafasını bana çevirdi ve vermeden önce parmağını ayraç yaptığı kısmı bana okuttu " Bak Bak!" Dedi hızlı hızlı sadece.

 

" Onu artık sevmiyorum kalbimde başkası var." Cümlesini okudum sonra adamın gülüp büyük bir kahkaha attığını duymak zorunda kaldığımda midemin bulantısını geçirmek için sertçe yutkundum çevreme bakarak günlüğü arkadaşlara verip balkon merdivenlerine ilerledim orta yaşlarda kadın ve daha yeni yirmilerinde olan kız ağlıyorlardı.

 

Vefat eden kadının annesi ve kardeşi diye tahminde bulundum tâ ki o sözü duyuna kadar " Oruspuluğuyla yaktı abimi." Diye konuştu genç kız, adeta bakakalmıştım. Bir kadın hemcinsine nasıl söylerdi böyle bir şeyi? " Yaktı oğlumu yaktı!" Diye dizini döven kadınla iyice beynimin donduğunu hissediyordum.

 

" Bir can öldü ve siz burada paşa oğlum aslan oğlum diye pohpohladığınız oğlunuzun savunuşunu yapıyorsunuz öyle mi?" Ağlamalarını kesip bana baktılar şaşkınca " Komutanım, abimin başını yaktı." Dedi ellerini iki yana açarak öfkesi hala yengesineydi.

 

" Sende bir kadınsın hiç mi yüzün kızarmıyor söylerken? " Ağzını bir şeyler gevelemeye iterken susturup " Hanımları da arabaya götür." diyerek nefesimi dışarı bıraktım azmettirici olma ihtimalini es geçemezdim. Salona uzattım kafamı, ceset torbasının içinde duruyordu kadının cansız bedeni. Tek suçu sevmemek miydi? Suç muydu bu kirli dünyada?

 

" Anne!" Diye ağlayan iki yaşındaki erkek bebeği gördüm işte en hassas noktam buydu; yetim kalan çocuklar... Her daim kendimi hatırlatıyorlardı. Mekandaki tüm delilleri toplayıp swap ve benzer işleri hallettikten sonra gerisini bizim çocuklara bırakmıştım.

 

Savcı da gerekli durumları not alıp merkeze dönmek icin yola çıkmıştı. Arabaya dönüp komutanlığa sürdüm hızlıca. Zanlının hastane kontolü ve sorgu işlemleri vardı. Arkada şarkı mırıldanan herife baktım gözümün ucuyla "Kes sesini!" Öyle dolmuştum ki ettiğim küfürleri bile ağzım tutmuyor kulağım duymuyordu sesimle susup bana baktı aynı donuk bakışıyla.

 

" İyi bok yedin aşağılık herif mutlu musun lan için rahat etti mi erkek oldun mu şimdi şerefsiz?!" diye bağırdım öyle bağırdım ki boğazım karıncalanmıştı " Kevaşe öldü... namusum temizlendi." Bunu duyduğum ân arabayı durdurma emri verdim, kapıyı söker gibi açıp kolundan tuttuğumla ince kum kaplanmış yola fırlattım. Dengesini sağlayamadığından yere yuvarlandı.

 

" Sen merdivenlerden düşmedin değil mi hiç?Düşmedin. Düştü mü Arda bu erkek adam?" Arda beni destekler gibi " Düşmemiş komutanım hemen düşürelim!" Deyince postallarımla kaplı ayağımı geçirdim karnına. Ağzından püskürttüğü kanı beyaz yerdeydi. " Kevaşe öldü... keva-" Bir tane daha! Bir tane daha! Bayılana kadar tekmeyi geçirmiştim vucudunun her zerresine.

 

Sersemleşince Arda elindeki suyu yüzüne atıp havaya kaldırdı. Komutanlığa geçip yarım ağızla aldık ifadesini, itiraf etmişti cinayeti kendi yaptığını. Merkez emniyete göndermek için son sağlık kontorlü yapılsın diye hastaneye götürdük.

 

Leyla bizi serviste karşılamıştı önce zanlıya sonra bana bakıp gözlerini kırpıştırdı.

 

" Kontrolü yapılsın hızlıca adliyeye sevk edilecek doktor hanım." Dedim samimiyetisiz sesimle kafa sallayıp sedyeye aldı. Zaten ayakta zor duruyordu iki gramlık kilosuyla " Zargana tipini-" Diyeceğimde adamın kollarına bakan Leyla bize dönüp "Kollarında bayağı ezilmeler var" Dedi.

 

Arda ensesini kaşıyıp bana bakarak " Merdivenlerden düştü kendileri." Deyince, Leyla hafif açılan gözleriyle bana baktı " Bi sıkıntı yok doktor hanım devam edin siz." Deyip elimle komut verdim.

 

Dışardan tartışma sesleri geldiğinde Arda'ya bakması için kafamla işaret ettim gözüm hâlâ Leyladaydı " Bırak yav esker misin nesin ağamı görecem bırak ağamdır o benım ağa ağa!" Arda kollarını birleştirdiği adamla acil kapısına dikildi " Komutanım zanlının kardeşiymiş görüşecem diye bağırınıp duruyor." Bunu söylerken bile adam hâlâ debeleniyordu " Debelenme oğlum koyun gibi adam gibi dur!" Diye dişlerinin arasından konuştu Arda

 

Kendısı yetmiyor kardeşi çıktı başımıza diye sövdüm içimden ailecek sorunluydu hepsi "Bırak Arda tamam gel şöyle" diyerek yanımı gösterdim. Yanıma geldiğinde çatık olan kaşlarım hâlâ inmemişti. Kafasının ortası yüksek ve hafif kellik seyrediyordu. Yüzünü incelerken bugün delilleri bozmaya gelen kişi olduğunu hatırladım aniden. Kaşlarım daha çok çatılınca abısıne gıtmek için adım atmıştı ki omzundan kavradım. " Bana bak lan! Sabahta olay yerini karıştırdın amacın ne senın hayvan herıf?" Acil içindeki ve dışardaki kişiler buraya doğru bakınca sinirlerimi daha doğru yönetmeye çabaladım.

 

" Arda kalabalığı uzaklaştır hemen!" Arda dışarı ile ilgilenirken omzunu sıktığım yerden elime sıcaklık geldi " Ah! Esker abi sen beni yanlış anladın abimi son kez göreyim dedim. Ah! " Neden böyle acı ile kıvrandığını elime gelen kanla anladım.

 

Omzunda büyük bir yara vardı gömleğini kaldırdığımda kurşun yarası olduğunu gördüm " Ne bu nerde oldu?" Deyince terleyen alnını kaşıdı " Avda! Avda oldu komutanım tavşan avı." Söyledikleri hareketlerı ile uyuşmasada omzunu bıraktım. Leyla zanlıyı bırakmış bizi izliyordu.

 

" Bitti mi doktor hanım?" kafasını tekrar zanlıya çevirip elindeki eldiveni çıkardı " Henüz değil serum ve röntgen görüntülerinden sonra taburcu edeceğim." Yanımdakine bakıp " Siz şöyle geçin yaranıza bakayım." Dedi kibarca. Göz ucuyla ona bakınca sanki hiç kadın görmemiş gibi doktor hanımı süzmesi yumruğumu sebebsizce sıkmama neden oldu.

 

İçimden bi ses; hayırdır Ulaş? En son altı yaşında kıskanıyordun bu neye alamet dalgasını umursamayarak gözümü ayırmadan Leyla'nın onunla ilgilenişini izledim " Neye sırıtıyor lan bu? Bana ne oluyorsa hasbinallah!" kendi kendime konuşmamı duymayan olduğunu sanıyordum ki yandaki koltukta bekleyen teyze bana seslendi.

 

" Efendim oğlum bana mı dedin?" Teyze sanırım biraz fazla bağırıyordu " Yok ninecim sana demedim." Kıvırcık beyaz kısa saçları al yanakları ile bana bakıyordu boncuk boncuk.

 

" Ne dedin ne dedin? " Biraz daha bağırınca Leyla bize bakmıştı " Ninecim nasılsın iyi misin?" Konuyu toparlamak adına gülümsedim oda bana gülüyordu ama anlamadığına emindim " Oğlum benim kulaklarım duymaz eğilde söyle bakayım anlamıyom ben seni!" Diye sızlandı. Teyze ufak tefek bir şey olunca eğildim kulak hizasına doğru.

 

"Allah iyilik sağlık versin dedim ninecim" Yine anlamayarak bana bakınca " Ninecim sorun bende mi acaba? " diye söylendim fakat o yanlış anlayarak bağırdı heycanla " Torun mu?! He, var var! Senin yaşlarında kızım var Gülseren ismi de. Tanıştırayım ben sizi." Dedi ağır ağır gülerek " Yok ninecim sen yanlış anladın. " Kulağını bana doğru tutarak " Ha öyle mi?" Deyince anladığını düşünerek tam sevinecektim ki.

 

" Tamam ben haber edecem torunuma tanışın görüşün maşallah yiğit oğlum, Allâh sizi korusun." Diye sarılıp pıtı pıtı yürüyüp gitti ellerim havada kalırken hayal kırıklığına uğramış gibi indirdim.

 

Doktor hanım karşıdan bana utangaç bir gülümseme ile gülerken gülenin tek o olmadığını gördüm. Hemşireler de bana bakıp kıkırdıyorlardı. Kapının girişindeki Arda gülerek, " Komutanım teyze evlendirecek düğün yakın sizin o zaman." Diyip bana baktığında gülmeyen yüzümle gülüşü yavaşça azaldı ve ciddi durmaya çalışarak öksürdü " Doktor hanım biraz hızlı olursak" Diyerek bizim zanlıyı işaret ettim oda sonuçlar için bilgisayar masasına geçti.

 

Az önceki abaza, hâlâ sedyede doktor hanımı pis pis süzmeye devam ederken yanına gidip kafamla dışarıyı gösterdim " Gördün abini git hadi." Deyince bana bakmadan hâlâ gözleri aynı yerde geziniyordu " Daha iyileşmedim ben esker abi." Hevesli bir nefes alması delirmek için yeterli sebep olduğundan yarasını sıktığımda bana baktı yüzünü buluşturarak.

 

" Yumruğu yüzünün ortasına geçirince iyileştiririm ben seni kalk git lan!" Hemen ayaklanıp çıkışa koşunca arkasından bana bakarak kaçtı " Şerefsiz!" diye söylendim arkasından.

 

Leyla yanıma gelince çatık kaşlarımı indirdim " Röntgeninde bir şey çıkmadı serumu da bitti gidebilir." Deyince kafa sallayıp yürüyecektim ki neşeli sesiyle " Nazife teyzenin bir torunu yok demans hastası söylediklerini gerçek sanıyor fakat hastalığı sebepli yani torunuyla evlenmeyeceksin korkma." Dedi sona doğru gülmesini tutamayıp kıkırdadı. Büyülenmiş gibi onu seyreden hâlimi bastırmaya çalışıp " Korkmak mı ne korkması? Alışkınım ben bunlara herkes farkında evlenilecek adam olduğumun." Diye sırıttım.

 

Kollarını birbirine bağlayıp " Tabi tabi kesin öyledir." Diye alaya alınca duruşumu dikleştirdim " Sen söyle. Evlenmez misin benle?" deyince gülen yüzü şaşkınlık ile kaplandı ve açılmış gözleri ile gözlerime baktı.

 

" Evlen desem evlenmez misin doktor hanım? " Yavaşça yutkunarak gözlerime baktı o derin bakışlarına kaptırdı beni de " Ben.." Diye konuşmaya çalışınca gülümsedim, anında kızarmıştı yanakları " Yok şey yani ben.." diye devam ettirdi heycandan kuramadığı cümlesini.

 

Bende çenemi kaşıyıp " Yok tabi ya. Hata bende sevgilin vardır neden sorduysam." Ufak bir kurnazlıktı benimki. Sabahtan beri içimi yiyen soru için minik bir tiyatro " Yok ki benim sevgilim." Dedi bir anda.

 

Neredeyse sevinçten uluyacaktım burada " Hem ne alakası var ya tanımam etmem ne evlenecekmişim seninle?!" Dedi sinirle.

 

Sırıtıp onu izledim " Tanısan evleneceksin yani." Bağlı kollarını açıp " Hayatta evlenmezdim senin gibi gıcık biriyle. Sırıtıp duruyorsun zaten ne var?!" Diye atar yapınca güldüm, katil civcive benziyordu şu anda.

 

" Bak hâlâ gülüyor." Gülüşümün ardından " Ben anlayacağımı anladım doktor hanım." Dedim imâ yaparak. Onu şaşkın bakmasıyla bırakıp " Arda! " Diyerek koridordan seslendim.

 

Zanlıyı alıp Leyla'ya son kez baktım öylece beni izliyordu " Hoşçakalın doktor hanım." Diyerek gülümsedim. Gözlerini devirip kendi yerine geçti ve yanımdan uzaklaştı. Zanlıyı merkeze kadar götürüp adliyeye sevk edene kadar zaten çoktan akşam olmuştu. Henüz ev için düzgün bir alışveriş yapamadığımdan menemen için malzeme almaya girmiştim.

 

Markette " Gökçe, bak renkli ajandalar gelmiş yeni. Alayım mı iki tane anı defteri yaparız? " Diye elindeki telefonu raflara tutan Leyla'yı görmeyi beklemiyordum. Bitkin ve yorgun hâlim onu görünce dağılmıştı sanki " Leyloşum ona sonra bakarız hadi eksikleri al da gel öleceğim açlıktan." Leyla kıkırdayıp telefonu kapattı ve dolaşmaya devam etti.

 

Bügün onu fazlasıyla sinir ettiğimden gözüne görünmeyip kasaya ilerledim. Önümde biraz sıra vardı doktor hanıma görünmemeyi ümit ederek kasanın ilerlemesini bekliyordum. Lâkin kendisi arkamda sıraya dahil olmuştu bile. Çaktırmadan arkama baktığımda kasa ürünlerini inceliyordu. Sıra bana gelince kasiyer hanıma "Hanımefendi geçsin sorun değil." Dediğimde Leyla bana döndü sırada ikimiz kalmıştık çünkü.

 

" Sen nereden çıktın ya?" Dedi gözlerini kısarak. Kasiyer hanıma gülümseyip Leyla'ya döndüm " Bende seni gördüğüme sevindim iyilikte yaramıyor insana, beyfendilik yapmakta suç." Diye konuştum trip atar gibi.

 

" Ay hasbam senin beyfendiliğine mi muhtacım? Lafa bak." Deyince tümden ona döndüm " Öyle mi doktor hanım? Hastalarınızın sinirini benden çıkarmayın." kasiyer bizi izliyordu anlamamışça " Tersinden uyanmışta" Dedim arkamı işaret ederek.

 

" Sensin ters nereye gitsem karşımdasın." Diye öfkeyle, aldıklarını masaya koydu " Kaderin cilvesi midir hayat işte." Diye sırıttım kasiyer hafiften gülünce doktor hanım daha çok sinirlendi.

 

" Hah cilveymiş ona kaderin gazabı denir." Diye cevap verdi eşyalarını poşetlerken, bana öldürecek gibi bakmayı unutmuyordu " İyi geceler doktor hanım fazla sinir iyi değil tansiyon kalp yapar benden söylemesi." Bunu doktor olana söylemek komik olsada kasiyere kolay gelsin diyip hemen ayrıldı beni de arkasından gülerek bıraktı.

 

Aldıklarım kasadan geçerken kasa yanındaki rafta Leyla'nın baktığı defterleri gördüm. Elime alıp incelerken farkında bile değildim sırıttığımın. Onu da alıp çıktım dükkandan doktor hanım beğenirdi umarım.

 

Ulaş'ı tanımanız için güzel bir bölüm oldu.

 

Hikayelerimde erkek karekteri adım atan kişi olarak ele alıyorum. :)

 

Haftaya kaos bölüm geliyorrrr hazır mıyızz

 

Şimdi baştan anlaşalım bu hikaye pembe panjurlu sıcak bir hikaye olmayacak daima. Kaosta fazlaca bulunacak.

 

Kaosluk bölümler için beni takip etmeyi bölümlere beğeni ve yorum atmayı unutmayınnn🩵🩵

 

Hikayeyi paylaşalım ve hızlı🚀 büyüyelim. 🫡

 

Yeni bölüm haftaya pazar yayında🫸🫷

 

Seviliyosunuz🫰❤️‍🔥

Loading...
0%