@lauraninnyiildizi
|
Marketten çıktığı gibi soluğu evine giden yolda alan Leyla, derin düşünceleri ile yürüyordu bu ıssız kasabanın sokaklarını. Her şeyi düşünüyordu. Aklına takılan ne varsa, kendisini huzursuz eden her bir durumu zihninden geçiriyordu. Severdi yürürken hayallere dalmayı. Hatta kimi zaman kurduğu senaryolara gülerdi bile. Bu onun için yoğun ve boğucu dünyasından kaçmak demekti saklanmak demekti. Bazenleri müzikler eşlik ederdi bu hayallerine bazen ise sokağın sesi. Arabaların egzoz sesi, köpeklerin uluma sesi, hastaneye giden ambulans sesi. Bazen de bu sesler ile yuğururdu hayallerini.
İnsan olmayı düşündü. Kendini ölçttü tarttı zihninde. Nasıl bir insandı ve nasıl bir insan olmak istiyordu? Şu an olduğu yerden memnun muydu?
Çoğu zaman eleştirirdi kendini çok acımasızdı kendine karşı. Yaptığı hataları deve yapar gün boyu onun sıkıntısını çekerdi. Hayatta, düştüğünde kimse onu kaldırıp düşmekte normaldir ve hata yapmakta demediği için hep cezalandırmıştı kendini. Çoğu şeyi sevebilirdi belki, kendini sevmeye çabalaması bile çok uzun bir süreçti.
Düşünceleriyle başbaşa kalmaya devam ederken adımları onu evine yaklaştırıyordu. Yaklaştıkça sokaktaki ışıkta azalıyordu. Bazı lambalar bozulmaya yakındı sanırım. Bir düşüncesi aniden ona kaymıştı. Teğmene.
Sanki onu düşünmek yasaklıymış gibi hemen kafasını salladı ve nefesini bıkkınlıkla dışarı üfledi. Kendi senaryosundan komut vermeden çıkılmamalıydı. Tekrar denedi tam odaklanmışken yine gelmişti zihnine. Ulaş. İsmi Ulaş'tı. Alıkoyamadı kendini zapt edemedi ve girmişti hayal dünyasına onun siması.
Uzun boyluydu. Saçları ince telli ve bakımlı görünüyordu. Gözleri hafiften çekik, elmacık yanakları güldükçe yukarı çıkıp belli ediyordu kendini. Sırıtmasına gitti aklı. Dişlerinin düzeni ilk dikkatini çekiyordu sonra dudaklarının yanındaki çizgiler. Gözleri kısılıyor göz çizgileri de onunla gülüyor gibiydi.
Kafasını iki yana sallayıp kendine sitem etti. " Düşünecek başka insan mı kalmadı sık sık zihnime gelip duruyorsun." diye hayıflandı huysuzca. Aslında kendisiyle problemi yoktu sadece onu sinir etmesine dayanamıyordu. Belki kendisine itiraf etmesede hoşuna gidiyordu onunla uğraşması. " Bazı şakaları komik sadece." diye söylendi sonra marketteki söyledikleri aklına gelince güldü belli belirsiz.
Karanlık sokağa girince biraz daha hızlandırdı adımlarını. Sevmiyordu karanlıkta durmayı. Kulaklarını ıslık sesi doldurdu birden. Arkasında biri vardı ve ıslık çalıyordu. İlk, tüyleri ürpersede ıslık sesinin onu takip etmesinden kalbinin ritmi değişmişti. Arkasına bakmak istiyordu sonra bunun saçma bir kuruntu olduğunu düşündü.
İçinde kendisini tedirgin eden ses aksini söylesede biraz daha hızlandı onu umursamayarak. On dakika vardı evine varmaya belki koşsa daha hızlı varırdı ama ya arkadaki de koşarsa. Sonra aklına Ulaş geldi. En son o kalmıştı markette belki yine onu sinir etmek için peşine takılmıştı olamaz mıydı? Daha fazla dayanamadı ve kendisini takip edene doğru dönüp " Yine mi se-" cümlesini tamamlayamadan dudaklarının üstünü bir el kaplamıştı aniden. Elin büyüklüğü yanaklarına kadar taşmıştı. Sigara kokan bu el ile gözleri kocaman açıldı. Anın şokuyla kaskatı kesilince nefes almayı da unutmuştu.
Arka sokaktan gelen korna sesiyle bilinci yerine oturmuştu adeta. Elleri adamın ellerini indirmeye gidince adam onu gücüyle iterek duvara bastırdı. Kalbi yerinden çıkacak gibi oldu dizleri titreyerek onu taşıyamayaz hale geldi. Sımsıkı yumduğu gözlerini ağır ağır açtı. Karşısında kar maskeli biri vardı.
Gözleri maskenin her bir ayrıtısında geziyordu onu tanımaya çabalar gibi. Adam bir elini koluna değdirince tüyleri sanki yerlerinden çıkacak gibi diken diken oldu. Beyni bunları idrak edemiyordu.
Ani bir reflekse kolunu kurtarıp adamın kasıklarına tekme attı. Kendisinden bir kaç adım geriye gidince derin nefes alıp koşmaya başladı. Buradan kurtulmak istiyordu. Aklına gelen her ihtimalle kalbi ağzında atar duruma geldi hızını daha çok artırdı hatta elindeki poşeti bile yere fırlattı.
Ya buradan kurtulacaktı yada bu adamın elinde ölecekti. Ağzının kuruduğunu boğazının battığını hissediyordu. Adımları yalpaladı ve arkasına bakmak için kafasını çevirdi. Peşindeydi. Göz yaşlarını tutamayınca ağzından bir hıçkırık koptu. Ne olduğunu anlamadan tekrar tutsak olmuştu. Kollarını tutan adamla avazı çıkana kadar bağırdı. Eli anında kapatmaya yeltendi çığlığını, öyle bağırmıştı ki ses telleri acımıştı, karıncalanmıştı.
" İmdattt! Bırak beni! Yardım edin!"
Adam kendisini sertçe duvara itince sırtı acı hissi ile kaplandı. " Sakın dokunma bana! Mahvederim seni! " adamın dalga geçer gibi gülme sesi sinirine dokunmuştu. Kimse duymamıştı onu.
" Yok ya. Bi bok yapamasın doktor." kendisini tanıyan biriydi, kimdi bu alçak?
Kendisine doğru yürümeye başlayınca avuçlarıyla destek aldığı duvardan doğruldu. " Benim olacan. Kadınım olacan." gözyaşını yanağında hissetti Leyla, sanki kabus içinde kalmıştı.
" Korkmuyorum senden bana dokunursan öldürürüm seni!"
Adam tekrar gülünce bir adım daha attı. Leyla, cebinden çıkardığı anahtarı hazırladı adamın hamlesiyle saplamıştı gözüne. " Ahhh!" gözünü kapayıp iki büklüm oldu yüzündeki maskeyi birdenbire çıkarınca, Leyla kaşlarını çattı ve öfkeyle soludu.
" Bittin sen mahvedeceğim seni." diyerek adımlarını komutanlığa çevirdi bir yandan da telefonundan arkadaşını aramaya çalışıyordu. Adam kendisini ihbar edeceğini anlayınca gözünün acısını yok sayıp yerdeki taşı hedefine geçirdi. Leyla'nın elinden kayan telefonu sertçe yere düştü.
Kafasındaki büyük acıyla yüzünü buruşturan Leyla, adımlarını duraklatmak zorunda kaldı bir saniye sonra gözleri karanlıkla kaplandı ve yeni yağmış olan nemli soğuk zemine yığıldı.
💫💫
Marketten çıktığı gibi engel olamadığı tebessümü ile yürüdü meydanlarda. Eve geçecekti ama gönlü razı gelmedi askeriyeye çevirdi rotasını kardeşleri ile yemek istedi, sofrasını onlarla da paylaşmak istedi. Zaten evde onu bekleyen biri yoktu eğer olsaydı koşa koşa giderdi belki de. Hep ailesi ile yemek yediği sofralara hasretti ama hayat herkese adil olamıyordu maalesef. Bu isteği de kursağında kaldı her zaman olduğu gibi.
" Bizim oğlanlarla yeriz bi güzel, yanına şöyle demli çay tadından yenmez." geçtiği yolları gözleri ile takip etmeyi ihmal etmiyordu.
Askeriyeye ulaştığında nöbetçi kulubesindeki er, selam vererek yanına geldi koşarak.
" İyi akşamlar komutanım!"
" İyi akşamlar asker, bi sıkıntı var mı?"
" Yok komutanım." Ulaş kafasını anladım der gibi salladı.
" Menemen sever misin? " bu sorunun sorulmasını beklemez gibi şaşkınca yüzüne baktı teğmenin.
" Menemen mi ? Ben mi? Çok severim komutanım anam çok güzel yapar." dedi tebessüm ederek, annesinden bahsedince gözleri dolmuştu.
" Yarım saate kadar gönderirim çocuklarla." asker bunu duyunca ufak bir gülümseme peydah oldu dudaklarında.
" Komutanım, eski komutanlarımız kök söktürürdü bize, alışkın değiliz ondan bu şaşkınlığımız." dedi ve kafasını önüne eğdi utanır gibi.
Ulaş, askerin omzunu bir abi gibi sıkarak " Bana da çok güvenmeyin sağım solum belli olmaz. Haydi geç yerine göreve devam asker! Kaytarmak yok!" asker, Ulaş'a selamını verip yerine geçti.
Eskiden o da toydu. Yıllar geçtikçe öğrendi. O yüzden onlara baktıkça kendini görüyordu. Her biri gençliğindeki Ulaş'tı. İstesede kötü davranmazdı. Kendisi üstlerinden hoş olmayan birçok muamele görmüştü haketmediği halde. Haksız yere kimseye bağırmanın hele bunun arkadaşlarının gözü önünde yapılmasının ne kadar gücendirici olduğunu biliyordu.
İçeriye girince yüzüne çarpan sıcak hava ile kızaran yüzünün sızlaması azalmıştı birazda olsa. Burada hava eski görev yerine göre daha soğuktu. Bir yıl kalacaktı sonrasında yeni görevler bekliyordu onu. Zor ve ağır görevler.
Girişin hemen yanında çay kahve hazırlamak için küçük bir alanı vardı askeriyenin. Orada oturan Arda, telefona bakan eğik başını yan tarafına çeviridi. Ulaş'ı görünce ayağa kalktı hemen, bugün nöbette o da vardı. " Komutanım? Bir sorun mu var?" gözleri poşetlere kaydı.
" Mutfakla aran nasıl? İyi midir?" Arda anlamamışça bakmaya devam etti.
" Karnımızı doyuracak kadar yapıyoruz a-"
" Tamam, al bunları menemen yapıyorsun. Soğanları yakma yağı da iyi kavur." ellerine tutuşturulan poşetlerle öylece kalan Arda kaşlarını çatıp " Menemen bilmem ki ben." dedi giden Ulaş'ın arkasından sessizce. Poşetleri açınca domates, yumurta bir de renkli defter gördü. " Bu ne? Bana mı yoksa?" kendisini alaya alıp sırıttı.
Ulaş'ın tam odasına gireceği anda yanına gelen Arda " Komutanım, bu defter sizin galiba" diyerek defteri uzattı.
Ulaş açtığı kapısını aralık bırakıp Arda'ya döndü. Bir şey demeden defteri eline aldı.
" Yengeye mi komutanım?" sona doğru tutamamıştı kendisini.
" Yok sana," diyen Ulaş kafasını ya sabır der gibi sağa sola çevirdi.
" Kusura bakmayın komutanım benim patavatsızlığım,"
" Hadi işinin başına." diye içeriyi gösterdi Ulaş ardından içeri girdi.
Kapıda öylece kalan Arda ne yapacağını bilemez durumda beklerken " La oğlum ben bilmiyom ki nasıl yapıldığını evde hep Hüseyin yapardı yemekleri." elini ensesine götürüp kaşıdı.
" Neydi ya o sayfanın adı ordan mı baksam napsam?" diye söylendi içeri geçerken. Tek çare videoyu izlemekte buldu, son ses birden konuşan kadın ' nefis yemek tarifleri sayfasına hoş geldiniz' diye giriş yapınca hemen sesi en düşüğe aldı.
" Abla sen beni rezil mi edecen napıyon Allah'ını seversen ya," diye sızlandı. " Neyse sarı yok Allah'tan yoksa elaleme sakız ederdi beni."
Kapının yanına geçip az sesle pür dikkat anlatan kadını dinliyordu. O sırada askeriyeye ev arkadaşı Hüseyin uğramıştı. Aynı rütbedelerdi. Yıllık izni bitmiş artık tekrar işine dönmüştü. Çayhane girişinde gizlice telefonuna bakıp üstten kapatmaya çalışan arkadaşının yanına gitti gizlice. Boyunu yükseltip neye baktığını anlamaya çalışıyordu.
" Lan!" diye ensesine vurmuştu.
Karşısında arkadaşını gören Arda şaşırmıştı "La oğlum sen ne ara geldin?" sızlayan ensesini kaşıdı.
" İyi şaplattım amma," dedi Hüseyin.
" Gel lan buraya özlemişim şerefsizim," sırtlarına vurarak tokalaştılar.
" Hayırdır nefis yemek tarifler falan? Sen makarna dışında beceremezsin adam akıllı."
" Sarı, menemen yapsan. İçerde komutan var yapılmadığını görünce böler valla beni. Hadi sarı gardaşım, yardım et." kendisini acındırmayı iyi biliyordu Arda. Arkadaşına sarı derdi, onun demesiyle tüm askeriye Sarı Hüseyin diye çağırmaya başladı.
" Çıkar alttan tavayı," diye sırtına vurdu.
Onlar birbirleri ile dövüşüp yemeği hazırlarken Ulaş elindeki defterini çekmesine kaldırdı. Yüzünde tekrar ortaya çıkmıştı gülümsemesi.
Masa lambasını yakıp kendisi buraya gelmeden birikmiş dosyaları inceledi gerekenleri bilgisayara girip üst merkeze bildirdi. Son okuduğu belgede kaşlarını çatmıştı çünkü üst bölge sınırında bölgeye inmeye çalışan teröristlerle çatışmaya girdiği yazıyordu tam detayları yazılmadığından merkez üstünden gerekli kişiyi aradı.
" Alo Erdem, bu vakitte aradım önemli bir durum" dedi kısaca. Aradığı kişi üst merkezdeki teğmen arkadaşıydı. Bulundukları yer kasabaydı. Karakol komutanlığı yeni görev yeriydi teğmenin. Önemli konular için ilçe ve il komutanlıkları araması gerekiyordu.
" Dinliyorum,"
" Ben gelmeden üç gün önce sınırda çatışma çıkmış sanırım, belgeleri bilgisayara geçirirken gördüm."
" Benim hatam önceden haber edecektim sana ama biliyorsun yoğunuz şu aralar."
" Anladım," diyerek yanağını kaşıdı.
" Merkez üstünden sızmaya çalışan 7 teröristti. Karşı taraf ateşe başlayınca savunmaya geçtik. 2 ölü bir de yaralı vardı ama kalanı yaralıyla geri çekildi. Sizin timi dahil etmedik zaten. Olay büyüseydi senin timi de dahil ederdik savunmaya."
" Her dâim hazırdayız." dedi Ulaş elinde çevirdiği kalemi izlerken.
" Kusura bakma tekrardan gözden kaçırdım benim hatamdı." sesi mahcubiyet içeriyordu.
" Sıkıntı yok devrem, hadi hayırlı akşamlar."
" Hayırlı akşamlar devrem."
Kapanan telefonu masasına bıraktığında kağıdı tekrar inceledi. Nedense aklına bir kuşku düşmüştü.
" Avda! Avda oldu komutanım, tavşan avında."
Aklı geçen gün hastanede karşılaştığı adama kaydı. Eğer şüphesi doğru çıkarsa yaralanan teröristi kıskıvrak yakalayacaktı.
Düşüncelerine ve şüphelerine ara vermesine neden olan kapıyı tıklatan kişiydi " Gel,"
Kafasını içeri yavaşça sokan Arda " Komutanım yemek hazır," tamam der gibi kafasını sallayıp ayağa kalktı, birlikte içeri geçerken hafif dalgaya alır gibi sırıttı Ulaş " Yapabildin mi bari?"
Arda sertçe yutkunarak " Valla yaptık bir şeyler komutanım hadi hayırlısı," dedi.
Ulaş'ın dudakları gülmenin etkisiyle gerilirken " Olmadıysa cezan hazırda," diye ekledi. Arda bunu duyunca içinden ne fırtınalar kopuyordu. İçeriye geçtiklerinde Ulaş, Hüseyin'i yeni gördüğünden Arda'ya doğru baktı, bakışları bu kim der gibiydi.
" Hüseyin Aslan, yıllık izin dönüşündenim hoş geldiniz komutanım!"
Ulaş kafasını anladım der gibi sallayarak elini uzattı tokalaşırken " Sen de hoş geldin buyur soframıza." diye masayı işaret etti.
Hüseyin tokluğunu belirtircesine elini göğsüne koydu " Ben tokum komutanım size afiyet olsun."
Ulaş kaşlarını çatıp " Olmaz, bak bu menemenin yeri ayrı arkadaşın hazırladı," diye Arda'yı gösterdi başıyla. Bunu duyan Hüseyin, Arda'ya bakınca kendisine bir şey demeye çalıştığını anladı ama okuyamıyordu ağzını.
" Deme deme sakın deme," bunu okumuştu, Ulaş'ın gözü de Arda'ya kayınca Arda aniden durdurdu kendini ve teğmene gülümseyip kafasını yere eğdi az daha yakalanıyordu.
Biraz sonra sofraya geçtiklerinde hepsi gerçekten acıkmışlardı ve hızlı hızlı yediler yemeklerini. Ekmeklerini yağa bana bana çaylarını yudumlayarak temizlemişlerdi tabaklarını.
Erlerden biri masumca Hüseyin'e teşekkür edince olay açığa çıkmıştı. " Eline sağlık Hüseyin komutanım, çok güzel olmuş menemenin, " Hüseyin'in az önce yudum aldığı çay yanaklarını şişirince gözünün altından Arda'ya baktı.
Arda hiçbir şey olmamış gibi ağzına attığı ekmeği çiğnerken duyduğu şeyle duraksadı. Önce sırıttı sonra ekmeği sertçe yutkunup gergince sırıtışını yok etti.
" Oğlum, Arda komutanınız yaptı yemeği, beni de şaşırttı epeyce aferin Arda." Ulaş çayını yudumlarken olayı hâlen anlayamamıştı.
" Yok komutanım, Hüseyin komutanım yaptı ben gördüm." dediğinde, Arda komutana çaktırmadan kaş göz yapıyordu susması için.
" Arda!"
"Ef-efendim komutanım. "
" Komutanının sana verdiği görevi yerine getirememekten yarın çarşı işlerini sana yazdım. Askeriyenin eksikliklerini tek tek tamamlayacaksın, " Arda bunu duyunca sertçe yutkundu verdiği görev sanıldığı aksine zordu. Her şeyi bir arada bulmak kolay olmuyordu. İlçede bulamazsa ile kadar gidecekti listedeki her şey için, bunu bildiğinden suskunluğunu sürdürdü.
" Eline sağlık Hüseyin," Hüseyin aldığı övgüyle başını sallayıp bıyık altından kendisine öldürecek gibi bakan ev arkadaşına güldü.
" Afiyet olsun komutanım,"
Kendi aralarında konuşurken erle birlikte içeri giren kişiye döndü herkes " Komutanım, Gökçe Hemşire geldi."
" Ne? Gökçe mi?" diyen Arda hemen görmek ister gibi arkasını döndü.
Arkadaşının kolunu dürten Hüseyin " Oğlum sus lan bi, akıllanmadın sen daha herhalde," dedi uyarır gibi Arda çok umursamadı hayran hayran hemşireyi izledi.
Ulaş ayağa kalkıp hemşireye döndü. Beklemeden konuştu Gökçe. " Leyla yok!" dedi ve gerginlikten titreyen ellerini gözlerine götürdü ağlıyordu.
" Nasıl yok? Sakin olun hemşire," diyen Ulaş anlam veremez gibi gözlerini kırpıştırdı. Arda ayaklanıp hemşirenin yanına geldi hemen.
" Ya belki hastaneye acil hasta falan gelmiştir onun için aramışlardır ağlama kızım sakin ol." Ulaş Arda'nın dediklerine katılır gibi onayladı.
" Her yere baktım işte yok kaç kere aradım telefonu çalıyor ama açmıyor hastaneye gittim yok oraya da gelmemiş en son markette konuştuk tamam geliyorum dedi ama yok işte Allah'ım kesin bir şey oldu böyle yapmazdı." deyip hıçkırıklarını tutamadan ağladı Gökçe.
Ulaş kendisini telaşeye veren duyguyu bastırmaya çalışarak odasına geçti hemen. Telefonu çalıyorsa sinyali de vardı. Hemen gerekli yerleri doldurdu, parmakları klavyede öyle hızlı geçmişti ki her bir saniye çok önemliydi Leyla için. Haritanın üzerinde kırmızı dairenin yerini alıp hızla oraya gitmek için koridora çıktı.
" Arda sen burada kal, haber gelirse hemen beni ara Leyla'nın telefon sinyali çarşı yakınlarındaki sokakların birinde." dedi ve dışarı çıktı.
" Allah'ım ne olur arkadaşıma bir şey olmasın," diye peşinden çıktı Gökçe.
" Devrem, ben de bakıyorum." Hüseyin de araca binince hızla sinyal yerine gideceklerdi.
" La sarı, haber et la unutma tamam mı?" camdan tamam diyen arkadaşına baktı ve yutkundu.
💫💫
Yerden gelen ağır rutubet kokusuyla uykusundan uyanıyordu Leyla, kafasını saran sanki derisinin altından bıçak geçiriyormuşcasına ağrıyan acıyla inledi. Acı çekiyordu hemde çok fazla.
Gözleri karanlık bir odada açılınca anlamamış gibi etrafı izlemeye çalıştı. Neredeydi? Ne olmuştu kendisine?
Sanki bu sorularını cevaplamak için içeri giren kişi ışığı yaktı. Sarı, gözü yakan bir aydınlık yakmıştı gözlerini. " Uyandın demek," tepesinde dikilen kişiye baktı, aşağılık adam kendisini alıkoymuştu öyle mi?
" Geber pislik," dedi çatallaşan sesiyle. Boğazı öyle batıyordu ki yutkunmak bile yumuşatmıyordu.
" Bana bak doktor sabrımı taşırma!" bunu söylerken yerde yatan bedenini omuzlarından tutarak doğrulttu.
" Bak gözüme! Beğendin mi yaptığını?!" kendisini ileri geri sarsmasıyla kafası daha çok ağrımış midesi de bulanmıştı. Ellerinde ufacık kalmıştı bedeni, ağlamamak için kendisini öyle çok zorluyordu ki kendisini aciz göstermek istemiyordu bu adamın karşısında.
" İyileştireceksin bu gözü anladın?!"
Leyla adamın suratına tükürdü nefreti dağlar kadardı. " Ölürüm de yardım etmem sana! Geber. Adi!" dedi dişlerinin arasından, aniden yüzüne çarpan tokatla yanağı yana eğildi.
Ağrıyan bölgesindeki saçları eline dolayan adam kendisine doğru çekti bedenini. Acıyla dolan gözlerini kırptı sık sık nefesler alarak. Acısından bağırmak istiyordu dağlara taşlara kadar uzanırdı acısının çığlığı ama yapmayacaktı ona istediğini vermeyecekti.
" Öldürürüm lan seni! Duydun mu öldürürüm!" gözü dönmüş gibi sarsıyordu elindeki masum kızı. Gözü dönmüştü adeta sonra durdu aklına gelen fikirle sırıttı canice. Adamın gözlerine bakan Leyla ürkmüştü, tıpkı bir psikopat gibi bakıyordu ona.
" Senin cezanı başkası verecek sen merak etme," dedi ve yere itekledi doktoru. Ardından aralık olan kapıyı kırar gibi kapatarak kilitledi. Leyla hemen ayağa kalkıp kapı kolunu aşağı çekiştirdi defalarca " Aç şunu! Aç! Beni burada tutamazsın aç dedim!" gücü tükenene sabrı bitene kadar defalarca vurdu en son dayanamadı göz yaşlarına hakim olamadı ve kendini kapı kenarına bıraktı.
" Allah'ım yardım et kurtar beni bu pisliğin elinden" dedi göz yaşlarının arasından. Bir kurtarıcı bekliyordu. Sanki suda boğulan kişiye uzatılan el gibi birinin onu kurtarmasını bekliyordu inanıyordu kurtulacaktı buradan. Şimdiden arıyorlardır diye içinden ümit etti sonra kendisine ne yapacağı aklına gelince tüyleri diken diken oldu kalp atışları hızlandı. Göz yaşlarını montuna silerek derin nefes aldı.
O sırada dışarı çıkan adam telefonundan birini tuşladı. " Alo, Remzi sen misin?" karşı taraftan onay alınca devam etti.
" Lider, doktor arıyor mu? Buldunuz mu çıbanı için birini?"
" Yok bulamadık valla, arıyoruz," bu cevabı alınınca güldü heveslice. Artık planı için her yolu açmıştı.
" Ben buldum," dedi dişlerinin arasından, sırıtması azaldı ve korkutcu olmaya başladı.
" Nerden buldun lan başımıza iş çıkarma sonra," karşısındaki sesin yüksekliği telefonun dışından duyuluyordu.
" Üzümünü ye bağını sorma, on iki gibi gel götür," deyip telefonu kapattı " Gel de götür fahişeyi!" dedi öfkeyle sıktığı dişlerinin arasından, tükürükleri fışkırmıştı birkaçı sakalına yapıştı.
Çarşıdan karnını doyuracak erzak almak için içeriden montunu alıp dış kapıyı kilitledi. Kendisinden şüphelenmelerini sağlayacak hiçbir koz veremezdi. Doktoru kendisinin bulduğunu öğrenince lideri onu sağ kolu yapardı belki.
Hastanenin yanındaki markete girip işini halleti o sırada teğmen, arabaya binmek için sağa geçince gazetlere bakan adamı gördü. Kaşları çatılmış yumruğunu sıkmıştı, kendisine doğru gelen adam elindeki gazeteye bakıyordu. Sağ tarafa geçeceğinde kafasını kaldırdı ve Ulaş'ı gördü. Afalladığında kafasını eğdi selam verdi toparlamak adına. Hiçbir tepki vermeyen Ulaş yanından geçip giden adamı izledi.
Leyla'nın sinyal yerine gittiklerinin üstünden sekiz saat geçmişti. Saat, onu yirmi geçiyordu. Leyla'nın telefonu yere düşmüş vaziyette bulunmuştu. Hemen askeriyeye dönüp üst merkezlere bildirdiler, sadece onlar değil üst birimleri de aramaya başlamıştı doktoru. Saatlerdir aranıyordu ama tek bir iz yoktu kendisinden ne bir tanık ne bir sinyal. Ulaş saatleri saymaktan geriye bırakırken dışarıya belli etmediği endişesiyle karış karış arıyordu her bir toprağı.
Yönünü acile çevirip hızla oraya girdi bu adam kendisine güven vermiyordu. Acil serviste Gökçe Hemşireyi gördü. Kapıda kendisine bakan teğmeni fark eden Gökçe elindeki vital kağıdını bırakıp yanına geldi gözleri ağlamaktan kızarmıştı.
" Bi haber mi var? Kötü bir şey mi?" sesi sona doğru titredi.
" Henüz bir haber yok hemşire, arşiv kayıtlarına nereden ulaşabilirim?" Gökçe arşivin yerini gösterip onu bekledi ne yapacağını anlamamıştı.
" Tamam hemşire. Teşekkür ederim, gerisini ben hallederim." deyip veznedeki adamın yanına yürüdü.
" Teğmen Ulaş Çakır, beş gün önceki sisteme düşülmüş dosyaları istiyorum." dedi kısaca, gözlüklü göbekli adam biraz tedirgin olarak ayağa kalktı ve aranan dosyayı teğmene uzattı.
" Ne için istediniz komutanım?" gözünün altından kendisine merak eder bakışlarla bakan adamı süzdü.
" Sen işinle ilgilen,"
Safyaları seri bir şekilde karıştırıp sertçe kapattı. Burada sisteme düşen herhangi av kazası yoktu. Tekrar acile yürüdü ve Gökçe'nin yanına geldi. Hemen ayaklanan hemşire dosyaya baktı.
" Bi sorun mu var komutanım?"
" Beş gün evvelinde av kazası vakası geldi mi sizlere?" hemşire düşündü ve gözlerini yere indirdi galiba gelmemişti hatırlamıyordu.
" Hayır, öyle olsaydı ben bilirdim dosyaları ben düzenliyorum." dedi teğmenin elindekini işaret ederek.
" Anladım," diyerek dosyayı kendisine uzattı. Eğer gerçek gibi av kazası yaşansaydı bu hem hastane sistemlerine hem de kendi sistemlerine düşmek zorundaydı yani adam yalan söylüyordu. Ulaş dişlerini sıkıp dışarı yöneldi aynı kapıdan Savaş Doktor da girmişti. İkili yan yana yürürken birbirlerine baktılar Ulaş, askeriyeye doğru yürüdü.
Arkasından bakan Gökçe ellerini birbirine bastırdı arkadaşının sağ salim bulunması için etmediği dua kalmamıştı. Savaş, hemşirenin yanına yürüyerek onu izledi sorgular gibi, yüzü epey yorgun gözüküyordu.
" Ne oluyor? Olay mı var?" dedi. Gökçe bakışlarını doktora çevirdi. " Leyla kayıp hocam,"
Kaşları düz bir hale gelirken anlamaz gibi tekrar baktı hemşireye, doğru duymuştu değil mi?
" Ne demek kayıp?"
Dolu gözleri ile derin nefes aldı hemşire " Dün akşamdan beri arıyoruz hiçbir yerde yok." dolan gözleri taşmıştı yanağına.
Savaş afallar gibi etrafı izledi. Aklından binbir düşünce geçiyordu Leyla'nın yokluğu ilk defa bu kadar ağır gelmişti kendisine, gözleri tekrar hemşireye kaydı endişeleyle baktı ona.
O sırada penceresi dahi olmayan odaya kapatılmış Leyla saçındaki tokayla kapı tokmağını zorluyordu. Eğer açabilirse pencereyi kırıp kaçmaya çalışacaktı sabrı son raddeye gelirken kapı birden kendine doğru açıldı. Başarmıştı, hemen dizlerinin üzerinden doğruldu ve dışarı çıktı koridordaydı.
Camlı odaya gelince perdeyi açtı yavaşça " Allah kahretsin! Demirli hepsi." umutsuzca son odayıda gezerken yerlere saçılmış kağıt parçasını izledi ayaktayken. Örgüt komutanlığı yazısını görünce kaşlarını çattı yere eğilip belgeyi okumaya başladı. Gözleri açıldı şaşkınlıkla " Örgüte mensupmuş," kağıt elinden kayarken açılmış saçlarını parmaklarından geçirdi. "
Ben nereye düştüm böyle? " gözleri hala etrafı izliyordu.
" Gel lan buraya!" diye bağırtı koptu dibi başında, yerdeki bedeni hızla ayağa kaldırılıp duvara yapıştırılınca ağzından bir çığlık koptu doktorun. Boğazına sarılan ellerle gözleri fal taşı gibi açıldı. " Ne gördün lan ? Konuş lan konuş!" nefes alması an ve an azalırken boğazında baskı yapan ellerin şiddeti daha çok artıyordu.
Yüzü kızarmaya başladı göz pınarlarından bir bir dökülüyordu yaşlar şimdi burada can verecekti takati kalmamıştı. Elleri onu tutan ellere kalktı çelimsizce, ayakları yere vuruyordu.
Gözünün önü karardı kendisine nefretle bakan adama kaydı gözü, dişlerini öyle sıkıyordu ki kendini kaybetmiş gibiydi.
Tam o anda yetişen kişi üzerine çullanan adamı hızla sırtından geriye çekti, Leyla kendini yere bırakıp öksürdü defalarca dudakları nefessizlikten kurumuş ve morarmıştı titreyen elleri acıyan boğazına gitti kendisine doğru gelen adamı görünce geri geri kaydı ve sırtını duvara dayadı sertçe.
" Napıyorsun lan sen!?" diye kükreyen adama baktı Leyla, kendisini öldürememenin hıncını yaşayan teröristteydi bakışları.
" Görmüş her ne bok varsa biliyor örgüte mensup olduğumu!"
Kendisini kurtaran adam Leyla'nın olduğu tarafa bakıp konuştu " Sen hasta mısın? Zaten kızı örgüte veren sensin bilse ne olur bilmese,"
Bunu duyan doktor, beyninden vurulmuşa döndü örgüte verildi ne demek oluyordu?
" Al götür şunu başımdan orda leşini bırakırlar dağlıklara"
Bu son darbeydi Leyla için ya hemen şimdi kaçacaktı ya da bu şeytanların elinde kalacaktı, dermanı kalmasada aralık olan kapıdan koştu hızlıca kaçtığını fark eden ikisi hemen dışarıya fırladı.
Arkasına bakmadan koşuyordu doktor, " Dur! Dursana!" önünden geçen arabanın arkasından koştu belki bir ümit kurtarırdı onu bu cehennemden. Arkasında kendisine bağıran sesler ile kalbi ağzında atıyordu. Öteki terörist, arabaya binip hızla Leyla'nın önüne kırmıştı. Adımları geri geri giden doktor, etrafına baktı bir Allah'ın kuluda olmaz mıydı burada?
" Bindir şunu Remzi," kollarını arkadan bağlamaya çalışan adama son gücüyle direniyordu doktor, ellerini kurtarınca yerden aldığı taşı adamın kafasına vurdu.
" Eeeh yetti lan çok oldun sen!" tokadın acısıyla yere yığılan doktor, gözyaşlarını tutamadı yerden kendisini sürükleyen kişiye bağırdı " Bırak beni! Götüremezsiniz beni oraya! Hiç mi Allah korkunuz yok," açılan arabaya zorla itildi. Camlara vuran Leyla pes etmedi bırakamazdı kendini yoksa o cehenneme gidecekti.
" Benim arkamdan oyalanmadan gel, o ayırdığın malları da getir unutma," ismi Remzi olan adam bunları söyledikten sonra arabaya geçip arkasına döndü, gözleri kan çanağı olmuş doktor, kendisine nefretle bakıyordu. " Ağlamayın doktor hanım güzel yüzünüze yazık," yüzüne tükürülünce gülen yüzü soldu ağır ağır. Sonra güldü ve kafasını sağa kırarak arabayı hareket ettirdi dikiz aynısından doktora baktı dik dik.
Dışarıdan çalıların arkasından kendilerini izleyen Ömer yanına aldığı bisikletine binip askeriyeye sürdü. Az önce yaşanan ne varsa hepsine şahit olmuştu gördüklerini teğmene anlatmaya gidiyordu.
O sırada şüphelendiği teröristin evine baskın için giden jandarma timi birbiri ile haberleşti, plan kurdukları gibiydi.
Ulaş tam arabaya binecekken ismini bağırdı birisi, kafası o yöne çevrildi. Muhtarın torunu Ömer'di.
" Ulaş abi! Ulaş abi!" dedi nefes nefese.
Ona doğru yürüyen teğmen dizleri üzerine oturdu " Ömer? Dedene mi bir şey oldu yoksa?" küçük çocuk kafasını olumsuzca salladı, teğmenin bakışları çocuğun yüzünde gezindi sorgular gibi.
" Doktoru...doktoru kaçırdılar." dediğinde herkes birbirine baktı. Bunu duyan Ulaş hemen sordu " Kim kaçırdı?" böyle olmayacağını anlayan teğmen, çocuğu kucağına alıp arabaya geçti.
" Arda! Hemen ekiplere haber ver yolu tutsunlar eğer yetişirlerse köprüye varmadan yakalarız," diyen Ulaş, hızla direksiyona geçti arkasından ekipleri ile birlikte Ömer'in tarif ettiği eve gittiler. Eğer merkez üssü köprüden önce arabayı durdurursa doktor kurtulurdu ama köprüye girerlerse oradan sonrası sınırdı isteselerde kurtaramazlardı.
" Burası!" dedi çocuk parmağını kaldırarak.
Ulaş hemen arabadan inip çocuğu tembihledi " Biz gelene kadar burada kal ufaklık," kafasını salladı usluca.
" Sizler arkadan, ötekiler benimle gelin." işaret ettikleri erler hızlı ve ufak adımlarla arkadan evi sardılar. Kendi yanına aldığı ekiple evin önüne dağıldı her biri, Ulaş silahını uzatarak kapının yanına sırtını dayadı.
Silahının ucuyla kapıyı çaldı, çok bekletmeden ses verdi karşı taraf " Kim o?"
" Sucu" diyen Ulaş kapının açılmasıyla adamın burnuna kabzayla bir tane yumruk attı. Terörist olan adamın karşısındaydı, demek o kaçırmıştı doktoru. Geriye doğru yalpalayan adam kanayan burnunu tuttu ve odaları silahlarla kontrol eden askerlere baktı korkudan açılmış gözleriyle, ellerindeki kan yere damlıyordu.
" NEREDE LAN LEYLA?" kendisine öfkeyle bağıran adamın
yumruğunu bir daha yediğinde duvara kapaklandı kaşı patlamıştı.
Ulaş silahı adamın kafasına dayayıp konuştu dişlerinin arasından " Leyla nerede dedim! KONUŞ LAN İT!"
Korkudan titreyen adam " Ör..örgüte sattım!" dediğinde, teğmen gözü dönmüşcesine yumrukladı " SİKERİM LAN BELANI NE DEMEK ÖRGÜTE SATTIM!"
Tuttuğu kafasını duvara geçirdi hızla, her vurduğunda acı ile bağıran adam kekeleyerek " Köprüyü geçmişlerdir boşuna aramayın," dedi kan dolu ağzından köpükler saçıyordu etrafa.
Sinirle bağıran Ulaş " BEYNİNİ PATLATACAĞIM SENİN SİKİK HERİF!" daha fazla dayanamayan adam yere yığıldı.
" Kaldırın şunu askeriyeye gidecek, örgütün yerini söyleyene kadar yemek vermeyin su dahi vermeyin! Gerekirse kerpetenle sökerim tırnaklarını!" yarı açık gözleriyle teğmene baktı.
Evin aramasını bitiren askerler teğmenin yanına geldi birkaç belge ve uyuşturucu ele geçirmişlerdi. " Hepsini götürün arabaya," kendisi evde dolaştı, beyninin içinde sesler öyle baskı yapıyordu ki kurtaramamıştı onu ellerinden kayıp gitmişti. Leyla'nın tutsak edildiği odada yere düşmüş bilekliğe kaydı gözü dizinin üstüne çöküp bilekliği aldı ve gülümsedi gözleri dolmuştu.
Daha fazla vakit kaybetmeden dışarı çıktı arabaya bindirilmeye çalışan kişiye baktı öldürecek gibi. Hızlı bir refleksle askerin cebindeki silahı kavrayıp kendisine doğru çeviren zanlı bağırdı. Teğmen hemen silahını devraldı ve ona doğrulttu.
" Benden bi bok öğrenemeyecen esker! Gitti doktor unut sen onu!" der demez kafasına sıktı ve kendiyle birlikte silahı yere düştü.
" Dur!" sadece bu çıkmıştı teğmenin ağzından. Kapana kısılmış gibi ellerini indirdi yavaşça. Dünya her daim onun karşısında mı olacaktı? Yer depremle sarsılır gibi sarsılıyor sinirden sıktığı yumruğu ile sadece ölen teröristi izliyordu.
Ben Ulaş, sevdiklerini her daim kaybeden Ulaş. Bu dünya hiçbir zaman beni sevmedi sevmeyecekte.
✨✨✨
Merhaba, nasılsınız iyi misiniz? Umarım iyisinizdir.
Bölümü beğendiniz mi?
Lütfen beğenilerinizi ve yorumlarınızı benden saklamayın emeğimin ve yazma hevesimin buna ihtiyacı var. Yani sizlere.. 🫰❤️🔥
Satır aralarında konuşalım sizleri bekliyor olacağım düşünceleriniz benim için çok kıymetli🫶🫶
İnstagram: lauraninnyiildizii takip edebilirsiniz güzel reelsler paylaşıyoruz. 🐣🐣 |
0% |