
ASENA ALTUN:
Arabayı durdurdum. Gecenin zifiri karanlığına karışan yağmurun sesini bir süre dinledim. Sonra yan koltuktaki Lityum buketini aldım, kapıyı açıp indim. Mezarın yanına giderken, attığım her adımda kalp atışlarım biraz daha hızlandı. Mezarın başına vardığımda buketi toprağın üzerine bıraktım.
Varlığımı ona hissettirmek için elimi mezar taşının üzerinde gezdirdim. O an hissettiğim soğukluk, her gelişimde olduğu gibi içimi parçaladı. Çaresizliğin keskin sızısı göğsüme oturdu; gözlerimden yaşlar süzüldü. Bir süre yalnızca ağladım. Konuşacak gücü bulduğumda defalarca özür diledim… ama o beni duymadı.
Birkaç dakika sonra uzaktan bir araba sesi duydum. Başımı sesin geldiği yöne çevirdim; farlar yağmurun içinde parlıyordu, bu yüzden arabayı seçemedim. Durup sahibinin inmesini bekledim. Kapı açıldı; inen Baba Demir’di.
- Ne oldu, Baba Bir gelişme mi var?
- Yok, hâlâ aynı.
- Başka bir şey mi var, Baba?
- Senin için geldim, kızım.
- Anlamadım, Baba.
- Halini hiç iyi görmüyorum, Asena.
- Çok iyi olduğum söylenemez zaten, Baba. ( Dedi, kinayeli bir şekilde)
Baba Demir sinirlendiğini belli eden bir sesle karşılık verdi:
- Konuyu çarpıtma! Neyden bahsettiğimi biliyorsun.
- Neyden bahsediyorsun, Baba?
- Abinin hisselerini üzerine alıp holdingin yönetim kuruluna gireceğini Orhan’a söylemişsin.
- Doğru, söyledim.
- Kızım, saçmalama. Senin o… şeytanların içinde ne işin var! Doğu uyanırsa, senin bu yaptığına ne der?
Asena ciddileşti; sesini hafif yükseltip saygısını bozmadan cevap verdi:
- Doğu uyanınca mı? Baba? Doğu uyanacak mı? İyileşecek mi?
Baba Demir sorular karşısında sustu. Asena’nın gözleri titriyordu; sesi çatlıyordu.
- Niye “kalkacak, iyileşecek” diyemiyorsun, Baba? Ben söyleyeyim: her an bizi bırakıp gidebilir.
- Asena, yapma böyle, kızım.
- Hiç önemli değil, Baba. Yeter ki ayağa kalksın; ne isterse desin. İsterse ömrüm boyunca yüzüme bakmasın. Yeter ki nefes aldığını, iyi olduğunu bileyim.
Asena mezara döndü ve eliyle mezarı işaret edip, titreyen sesiyle devam etti:
- Üç hafta oldu. Üç haftadır hastane ile mezarlık arasında gidip geliyorum. Uyuyamıyorum; her gözümü kapattığmda o gün canlanıyor beynimde: Oya’nın son cümlesi, kulağımda çınlayan kurşun sesi; Doğu’nun kanlar içindeki bedeni; abimin yerde yatan bedeni… Ameliyathanenin önünde bekleyişim, doktorun “Elimizden geleni yaptık ama maalesef kaybettik” demesi… Bunlar aklımdan çıkmıyor. Kontrolümü kaybediyorum. Kendimi kaybediyorum.
Asena sözünü bitirince gözyaşları tekrar aktı. Baba Demir dayanamayıp yanına giderek onu kucakladı. O an aralarında farklı, daha derin bir bağ oluştu. O gün Baba Demir, Asena’yı Kürşat ve Doğu’dan eksiltmedi; onun için artık ailenin bir parçasıydı.
Baba Demir usulce konuştu:
— Korkma kızım. Yaşadığın şeyler çok ağır, ama güçlü bir kızsın; üstesinden gelirsin. Söz veriyorum: Senden tek bir ricam var, pis işlere bulaşma, bırak o kısmı ben halledeyim.
— Hayır, Baba. Abimin ölümünden sorumlu olan herkes bedelini ödeyecek. Ticari çıkarları uğruna Doğu’nun yokluğunu fırsata çevirmiş, abimi öldürenlerin peşine düşmeye bile zahmet etmeyen Altunlar’a da o holdingi dar edeceğim!
Baba Demir’le mezarlıkta biraz daha kaldık Sonrasında ayağa kalkıp, Baba Demir’le konuştum
- Hadi Baba gidelim, Aklım Doğu’da.
- Tamam kızım.
Baba Demir arabasına yürürken, Ben abimin mezarına dönüp şöyle söyledim.
- Ben yarın yine geleceğim abim, merak etme seni hiç yalnız bırakmayacağım.
- Asena hadi kızım.
- Tamam Baba geldim.
Arabalarımıza bindik, mezarlıktan ayrıldık ve hastaneye gittik. İçeri girdik, Doğu’nun olduğu kata indik. Zaten o katta bir tek Doğu yatıyordu, Baba Demir güvenlik için böyle bir karar vermişti.
Doğu’nun odasına girdiğimde, Ceylin ile Yaren abilerinin yanındaydı. Benim geldiğimi fark edince ikisi de ayağa kalktı ve bana sarıldılar. İkisi de çok acı çekiyordu, dağılmış durumdaydılar. Kızlar benden ayrılınca, konuşmaya şöyle başladım.
- Tamam hadi toparlanın, abin sizi böyle görmek istemezdi.
Yaren cevap verdi.
- Elimde değil, canım çok yanıyor Asena.
Dedi, sesi ağlamaklıydı bunları söylerken, sonrasında zaten göz yaşlarına teslim oldu. Başını omzuma yasladı, bende saçını okşayıp konuştum. Ama konuşurken benimde sessim titriyordu.
- Biliyorum Yaren, Biliyorum. Fakat abinize güç vermek için güçlü olmamız lazım.
- Ben dayanamıyorum Asena, ben abimsiz yapamam. Lütfen bizi bırakmasın ben dayanamam.
- Merak etme, iyi olacak, o bizi bırakmaz.
Ceylin hiçbir şey konuşamıyor sadece ağlıyordu. Asena Yaren’e dönüp tekrar konuştu.
- Hadi siz Ceylin’le eve gidin, biraz dinlenin. Ben buradayım.
- Ya biz yokken uyanırsa?
- Ben Buradayım, öyle bir şey olursa haber veririm, gelirsiniz. Şimdi gidin dinlenin Doğu uyanınca sizi iyi görsün.
- Tamam sende uyumaya çalış, dinlen biraz.
- Elimden geleni yaparım. Altay sizi bekliyor.
Kızları gönderdikten sonra Doğu’nun yatağının yanındaki kanepeye uzandım. Uyumak istiyordum ama gözümü kapatmaya korkar olmuştum. Her gözümü kapattığımda, abimin kanlar içinde yatan cansız bedenini görüyordum. Kulaklarımda tekrar tekrar o günkü kurşunun sesi çınlıyordu. Bu yüzden saatlerce gözlerim açık günün aydınlanmasını bekledim.
Saat 8:00 gibi Baba Demir odaya girdi.
- Gece uyumadın mı yine?
- Yani, artık vücudum yorgunluktan 10 – 15 dakikalığına kendini kapatıyor ama sonra sıçrayarak geri uyanıyorum.
- Uyku ilaçların işe yaramıyor mu?
- 2 gündür içmiyorum.
- Sebep?
- İlaç beni uyutuyor fakat kabus görmeme engel olmuyor. Saatlerce aynı gecenin içinde sıkışmaktansa uykusuzluktan gözlerimin sızlamasını tercih ederim, Baba.
- Doktorunla konuş elbet bir çözüm bulurlar.
- Konuştum baba, ilaçlarımı değiştirdi akşam alacağım.
- Niye akşam? Çocuklara söyleyeyim getirsinler iç dinlen biraz.
- Yok baba, şimdi çıkmam lazım işlerim var.
- Ne işi hayırdır?
- Altunlar’ın holdinge, abimin hisseleri üzerinde plan yapmaya başlamışlardır bile.
- Küşat hisselerini sana devretmiş, nasıl plan yapıyorlar?
- Benim hisseleri onlara devredeceğimi düşünüyorlar, yüksek ihtimalle. Harun Altun,beni son derece nazik bir şekilde, holdingine çağırdı, konuşmak istediğini söyledi.
- Sen ne dedin?
Diye karşılık verdi Baba Demir, sesinden endişelendiği çok net belli oluyordu. Baba Demir ne kadar endişeliyse, Asena’da bir o kadar kendinden emin bir ses tonuyla cevap verdi.
- Adam o kadar davet etmiş, Baba. Bana da davete icabet etmek düşer.
- Bende geleceğim seninle.
- Gel Baba, Yaren ile Ceylin gelirler birazdan, onlar gelsin, bende o sırada bir üzerimi değiştireyim çıkalım.
Baba Demir, başını eğerek Asena’yı onayladı. Asena odadan çıkıp üzerini değiştirmeye yan odaya gitti. Baba Demir’de Doğu’nun yatağının kenarına oturup, bekledi. Biraz zaman sonra Asena üstünü değişmiş bir şekilde odaya girdi.
Üzerinde siyah bir gömlek, siyah keten pantolon, altına süet topuklular… Omzunda beyaz bir palto.
Saçlarını tepeden toplamıştı; yüzü soğuk, ama gözleri keskin bir kararlılıkla parlıyordu.
İçeri girdiğinde kızlar hala gelmedi mi diye bir soru yöneltti, Baba Demir’e.
- Yok, Yaren panik atak geçirmiş yolda, ondan biraz geciktiler.
- Ne! Nasıl iyi miymiş peki, durumu nasılmış?
- Merak etme iyi miş, toparlanmış geliyorlarmış.
- İyi çok şükür.
Asena Yaren’in gelmesini bekledi, iyi olduğundan emin olduktan sonra Baba Demir ile hastaneden çıktılar. İkisine Kürşat’ın sağ kolu Orhan Abi de eşlik etti.
Yoldayken üçünün ağzını da bıçak açmadı ama Asena’nın gözlerinden öfke, Baba Demir’in gözlerinden endişe akıyordu.
Holdingin önüne geldiklerinde, Asena içinde anlamlandıramadığı korku ve öfkenin birbirine karıştığı garip bir duygu hissediyordu içinde, Bu duyguyu biraz olsun bastırmak için derin bir nefes aldı. Bu durumu fark eden Baba Demir, merhametini açık eden duygularla, şöyle girdi konuşmaya.
- Asena gitmek zorunda değilsin, bırak ben halledeyim.
- Olmaz Baba, abim için kendim halletmeliydim.
- Abin kendini tehlikeli bir durumun içine sokmanı istemezdi.
- Bende abimin beni bırakmasını istemezdim ama her istediğimiz her zaman olmuyor Baba.
- Peki Asena nasıl biliyorsan öyle yap.
Baba Demir bu cümleyi, sitemkar bir tonda söylemişti. Asena’da buna karşılık şöyle cevap verdi.
- Benim için endişelendiğini biliyorum Baba. Ama abimi aldılar benden, hiçbir şeyim kalmadı elimde. İntikam almaya ihtiyacım var. Bunun içinde güçlü olmam gerek, intikamın ilk durağı da Altun Holdingden geçiyor.
- Biz Kürşat’ı öldürenlere bunun bedelini ödetiriz kızım, senin bu çamura girmene gerek yok.
- Hayır Baba, ben öyle her şeyi sana bırakıp, hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam edemem. Öldürülen benim abim, intikam benim intikamım.
- Peki Asena Altun, sen yolunu seçmişsin, ben bu saatten sonra ne desem boş.
Orhan abi araya girdi.
- Tatlı sohbetinizi balla bölüyorum ama artık içeri girelim mi?
Asena devam etti.
- Girelim abi.
- Girelim Orhan, girelim.
Binaya girdiğimizde ilk olarak güvenlik bizi karşıladı. Güvenlikten geçtikten sonra karşıdan bir kadının bana doğru geldiğini gördüm. Aradaki mesafeyi kapatınca durdu ve konuşmaya başladı.
- Merhabalar, siz Asena Hanım olmalısınız.
- Evet Benim.
- Harun Bey sizi toplantı odasında bekliyor. Buyurun, ben size eşlik edeyim.
Baba Demir ve Orhan abinin de arkamdan geldiğini gören kadın, bir an durdu ve bana dönüp, şöyle ekledi.
- Harun Bey, sizinle yalnız görüşmek istediğini ilettiler, Asena Hanım.
Baba Demir araya girdi.
- Senin o bunak patronun canına susamış herhalde.
Kadın nazik bir tavırla cevap verdi.
- Bana böyle emir verildi efendim. Maalesef elimden bir şey gelmez.
Baba Demir, Asena’ya döndü ve öfkeli bir tonda devam etti.
- O zaman hiçbir yere gitmiyorsun Asena, Birileri seninle çok görüşmek istiyorsa, yerimiz yurdumuz belli, gelsin ne diyecekse desin, sonra defolsun gitsin!
Asena son derece nazik, saygılı bir tonla Baba Demir’e döndü ve şöyle söyledi.
- Baba biz seninle şu köşede konuşalım mı bu konuyu?
Baba Demir ne kadar istemese de Asena’yı onayladı ve görevli kadından uzaklaştılar. Konuşmayı başlatan Asena oldu.
- Baba, müsaade et gidip konuşayım.
- Hayır olmaz Asena, yalnız başına o şam şeytanının yanına gidemezsin.
- Baba adam hisselerin peşinde benden istediğini almadan bana bir şey yapamaz
- O şam şeytanının ne yapacağı hiç belli olmaz kızım.
- Baba, beni öldürmek istese holdinge çağırmazdı. Burası cinayet işlemek için fazla legal bir yer, o yüzden müsaade et gidip konuşayım.
Baba Demir istemeye istemeye şu cevabı verdi.
- Tamam peki, git konuş. Ama çok dikkatli ol.
- Hiç şüphen olmasın Baba.
Diyerek Baba Demir’e sarıldı. Baba Demir’de karşılık verdi. Sonrasında Asena ile Görevli kadın toplantı odasına gitti.
Asena kapıyı 2 kere tıklatıp, içeri girdiğinde karşısında Harun Altun ve diğer abileri büyük bir toplantı masasında oturmuş onu bekliyorlardı. Asena yüzünde soğuk, ciddi bir ifadeyle masanın baş köşesine oturdu. Karşısında oturan Harun Altun, Asena’nın bu hareketinden rahatsız olsa da o an sözlü olarak bir şey söylemedi. Öfkesi yüzünden belli olan Harun Altun, konuşmayı başlatan taraf oldu.
- Görüşmeyeli uzun zaman oldu.
- Evet. İlk görüşmemizde beni öldürmeye kalktığınız için ikinci bir görüşme fırsatı pek doğmadı, tabii.
Harun kestirip attı:
- Neyse, bugün geçmişten konuşmak için toplanmadık.
- Haklısınız. Peki beni buraya neden davet ettiniz? Neyi konuşacağız?
Harun sertçe açıkladı:
- Kürşat, vasiyetinde hisselerini sana devrettiğini söylemiş.
- Evet.
- Sen de biliyorsun ki, bu holdingde söz sahibi olamazsın.
Asena sözünü kesmeden duramadı:
- Şu anki duruma bakarsak, Harun Bey, holdingin en büyük hissedarı benim. Dolayısıyla söz sahibi de benim.
- Yönetim kurulu seni kabul etmez.
- O kadar emin olmayın. Yönetim kurulunda beni o masada görmek isteyen insanlar var; tahmin edemeyeceğiniz isimler.
- Boşuna hayal kurma. O masada benim istemediğim bir şeyi onaylatamazsın.
- İki gün sonra göreceksiniz; onaylatıp, onaylatamayacağımı.
Harun dudaklarını sıkarak son bir hamle yaptı:
- Görüşmeyeli dilin fazla uzamış. Kürşat sana fazla yüz vermiş — ama artık arkanda ne Kürşat var, ne Doğu. Seni kim koruyacak?
- Doğu hâlâ hayatta, Harun Altun. Asıl soru şu: Doğu ayağa kalktığında seni kim koruyacak?
Harun alaycı bir gülüş patlattı:
- Ayağa kalkacakmış, ha? Pek sanmıyorum. Masadaki birçok üye da ümidini kesti; Sayın Bozkurt ayağa kalkana kadar beni masanın başında görmek istiyorlar. Doktorlar pek ümitli konuşmuyormuş zaten.
Kahkaha attım; küçümseyici bir tonla karşılık verdim:
- Bir insanın ömrünü doktorlar değil, Allah tayin eder, Harun Bey. Bugün seni bir doktora götürsek doktor bunca sene yaşamana şaşırır, lakin bak hala hayattasın.
- Hah! — dedi Harun.
- Hem de, o masanın başında seni kim görmek ister, bilemem; ama Baba Demir varken kimse seni desteklemez.
- Baba Demir yıllardır o masaya oturmayı reddeder; şimdi mi oturacak? Hayal kurma, Asena.
- Sizin gibi adamların yanında durmak istemezdi elbet. Ama benim ricamı geri çevirmez.
Ayağa kalktım. Harun’un öfkeli, şaşkın yüzüne bakıp, yüzüme hafif alaycı bir gülümseme yerleştirdim. Tehditkâr bir tonda şunları söyledim:
- Sırf Doğu’nun koltuğuna geçmek için abimi öldürenlere sesini bile çıkartmadın ya ben o koltuğu geçici bile olsa sana yar etmeyeceğim. Ha ayrıca sen ne kadar çabalarsan çabala, Doğu’nun yerini asla dolduramazsın, Harun Altun!
Yönetim kurulu toplantısında görüşürüz dedeciğim.
Ardından soğukkanlı adımlarla toplantı odasından çıktım.
Asansöre binip zemin kata indiğimde, Baba Demir ve Orhan abinin beni dışarıda beklediklerini gördüm ve yanlarına gittim. Arabaya bindik ve Altun Holdingin arazisinden çıktık. Baba Demir, meraklı gözlerle bana dönüp, şu soruyu sordu;
- Ne konuştunuz?
- Tahmin ettiğimiz gibi hisseleri istiyor, “Sen de biliyorsun ki, bu holdingde söz sahibi olamazsın.” Gibi şeyler söyledi.
- Sen ne dedin?
- Holdingin en büyük hissedarının ben olduğumu ve dolayısıyla, söz hakkının benim olduğunu söyledim.
- İyi demişsin. Başka ne dedi o bunak?
- Doğu’nun masadaki koltuğuna göz koymuş, masadaki üyeler Doğudan ümidi kesmiş geçici olarak da olsa onu görmek istiyorlarmış masanın başında.
- Fırsatçı çakallara bak sen! Oğlumu daha ölmeden mezara koydular. Ben bunu bu çakalların yanına bırakmam.
- Hah bende bunu bildiğimden, Baba Demir varken kimse seni desteklemez, dedim.
Baba Demir şaşkınlıkla, biraz sesini yükselterek, şöyle söyledi.
- Ne dedin? Ne dedin, Asena bana sormadan böyle bir şeyi nasıl yaparsın!
- Baba! Doğu’nun yokluğunu fırsata çevirmeye çalışıyor. Meydanı ona bırakamayız. Sadece ona değil kimseye bırakamayız. Herkes şunun bilincinde olacak, aslan ölmedi, sadece yaralı. O iyileşene kadar birimizin orayı da kontrol altında tutmamız lazım. Bunu da aramızda en iyi yapabilecek insan sensin.
- Hayır efendim, tamam seni çok seviyorum ama senin için bile olsa bunu yapmam.
- Bunu kendim için istemiyorum baba, oğlun için istiyorum. Sen onun babasısın onu korumak zorundasın.
Baba Demir bir an duraksadı, o an gözleri yaşardı. Ağlamak istedi ama yapamadı, Ne kadar güçlü durmaya çalışsa da oğlunu çok özlemişti ve Doğu’nun onu bırakıp gitmesinden çok korkuyordu. Şayet, Kürşat’ın gitmesiyle dağılmıştı. Ancak Doğu giderse yıkılırdı.
Kafasının içindeki bu sesleri, susturup Asena’ya döndü.
- Peki, tamam haklısın kızım. Oğlum için o şeytanlara katlanmak zorundayım.
Baba Demir Asena’ya bu cevabı verdikten sonra cebinden telefonunu çıkardı ve Altay’ı arayıp son derece ciddi bir ses tonuyla konuştu.
- Alo
- Buyur baba.
- Neredesin Altay?
- Ofisteyim baba, hayırdır abimle ilgili bir gelişmemi var yoksa?
- Yok, henüz yok ama o da olacak inşallah.
- Mevzu nedir, baba?
- Altay, Doğu’nun en yakın toplantısı ne zaman?
- Haftaya bugün baba, neden ki?
- İyi, o masada oturan oturmayan, tüm mafya babalarına haber sal, Doğu ayağa kalkana kadar onun yerinde ben oturacağım.
- Emredersin baba hemen.
Baba Demir telefonu kapatınca Asena, bu yaptığı için minnettar olduğunu belli eden bir ifadeyle baktı Baba Demir’in yüzüne.
Birkaç dakika sonra hastanenin önündeydiler. İnip hastaneye girdiler, Asena Doğu’nun yanına gidecekken ilaçlarını almayı unuttuğunu fark etti.
- Ya ben ilaçlarımı almayı unuttum.
Baba Demir sakince,
- Çocukları gönderelim getirsinler.
- Yok ben kendim gideyim, Oradan da bir abimi görmeye giderim, akşama gelirim.
- Tamam Orhan’la bir araba gidin çocuklar da sizi takip etsin.
- Baba mezarlığa gideceğim, bu kadar önlem fazla değil mi?
- Sen bugün Harun Altun’a kafa tuttun çekirge, az bile aldığım önlem. Hem sana bir şey olursa Doğu uyanınca ben ona derim.?
- Tamam baba için rahat edecekse öyle olsun.
- Aferin kızım, çok gecikmemeye çalış.
- Tamam aklın kalmasın.
Abimin yanından geldiğimde, saat 00.00 geçmişti. Hastaneye girip, Doğu’nun odasına girdiğimde, Baba Demir’in içerde olduğu gördüm.
- Baba kızlar nerede?
- Eve yolladım, çok yoruldular.
- Ha iyi yapmışsın
- Sen buradaysan bende gideyim biraz dinleneyim kızım?
- Tabi baba, git sende biraz uyu.
Baba Demir Odadan çıkınca, Asena çantasından yeni uyku ilaçlarını çıkarıp içti. Sonrasında Doğu’nun yatağına yaklaştı. Doğu’nun yüzü çok solgun ve yorgundu. Asena, varlığını Doğu’ya hissettirebilmek için onun elini tuttu. Hissettiği soğukluk kalbini parçalasa da hala savaşıyor olması Asena için yeterliydi.
- Doğu... ben geldim, bak buradayım. Lütfen sende uyan artık.
Diye fısıldadı, fısıldarken, sesi titredi. Bir an duraksadı sağ gözünden bir damla yaş geldi, göz yaşını elinin tersiyle sildi ve devam etti.
- Bugün Harun Altun’un yanına gittim holdinge...
Asena’nın gözlerinden bir iki damla yaş gelmesiyle yüzüne acı bir gülümseme yerleştirdi, sonrasında konuşmaya devam etti.
- Şu an uyanık olsaydın bana çok kızardın “ Senin ne işin var o herifin yanında” derdin. Fakat ne yapıyorsam abim için yapıyorum. Biliyorum uyanınca ilk başta aldığım kararları yanlış bulacaksın. Bana engel olmaya çalışacaksın ama en sonunda beni anlayacağını biliyorum. Zaten bunlar önemli değil, şu an sadece senin uyanman önemli.
Bir anlığına Asena’nın gözlerinden yaşlar boşaldı. Kendini biraz toparladıktan sonra konuşmaya devam etti. Ancak sesi hala titriyordu.
- Lütfen Doğu uyan artık, 25 gün oldu ve benim artık dayanacak gücüm kalmadı, çok çaresiz çok yalnız hissediyorum. Lütfen uyan artık, sana ihtiyacım var; sevgine, sesine, bana cesaret vermene ihtiyacım var. Abimden sonra senide kaybedersem, paramparça olurum, hayatta kalmak için hiçbir sebebim kalmaz. O yüzden lütfen beni bırakma...
Bu sırada, uyku ilaçları etkisini net bir şekilde göstermeye başladı. Asena’nın gözleri kapanmaya ve başı ağırlaşmaya başladı. Başını Doğunun yatağının kenarına koydu. Bilinci tam kapanmadan hemen önce Doğu’nun elini hafifçe sıktığını hissetti ama gerçek miydi yoksa ilacın etkisiyle beyninin ona oynadığı bir oyun muydu anlayamadan gözleri tamamen kapandı ve elleri Doğu’nun ellerinde uyuyakaldı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |