4. Bölüm

BONCUK

zeynepkaya
lavinia22

 

 

KÜRŞAT ALTUN:

Odadan çıktığımda çok sinirliydim, hemen odama geçtim, yatağıma uzandım ve kendimi düşüncelerimin denizine bıraktım.

Gördüklerimin kâbus olmasını diliyordum, anlam veremiyordum, benim annem, oğullarını pamuklara sararak büyüten kadın, nasıl küçücük bir kız çocuğuna eziyet edebilirdi? O kadar da güzel ve tatlı ki nasıl kıyabilirlerdi böyle bir çocuğa?

Ah be boncuğum, kim bilir daha neler yaşadın o evde.

Bunları düşünürken, birden aklıma, annemin, Asena'ya yazdığı mektup geldi. Hemen yataktan kalktım ve ceketimin cebinden, mektubu çıkarıp okumaya başladım.

Merhaba çocuk, bu mektubu sana neden yazdığımı bilmiyorum. Ama içimden bir ses öyle yapmam gerektiğini söylüyor. O yüzden bunu oku ve bana neler yaşattığını anla.

Sana hamile kaldığım gün hayatım mahvoldu, baban beni önce aldattı, sonra terk etti. Seni karnımdan almaları için çok uğraştım çocuk fakat bunun için çok büyüktün, ama yine de seni öldürmek için elimden geleni yaptım, ilaçlar aldım, alkol aldım, seni sarsıp düşürebilecek her şeyi yaptım ama kahretsin ki ölmedin ve en sonunda o kara, lanet gün geldi. Doğum günü, doğumdan sonra seni yanıma getirmek istediler ama ben reddettim çünkü ne sesini duymak ne yüzünü görmek istemiyordum. Hemşireler, sana çok üzülüyordu, bana değil sana üzülüyorlardı. Bu durum senden iyice nefret etmeme neden oldu. Seni o kadar istemiyordum ki sana isim bile vermedim. Senin adını hastanenin sahibi kadın koydu. Adının anlamı dişi kurt demekmiş, güçlü ve sadakatli bir insan olman için bu ismi seçmiş. Neyse çocuk seninle biraz yaşamaya çalıştım, sana biraz katlanmaya çalıştım ama başaramadım. Senden o kadar nefret ediyordum ki her hareketin, her söylediğin benim sinirimi bozuyordu. Şimdi diyeceksin ki" o zaman neden beni yetimhaneye vermedin?" Veremedim çünkü öyle bir şey yaparsam, babanın ailesi beni öldürürdü. Onlara göre sana bakmak zorundaydım ve hala zorundayım. Ama artık katlanamıyorum sana çocuk, o yüzden gidiyorum buralardan, sevdiğim adamla beraber, artık başının çaresine bak, ben yokum çocuk….

Mektupta okuduğum nefret duygusu korkunçtu, bir anne 12 yaşındaki bir kız çocuğuna bunları nasıl söyleyebilirdi. Canım benim, kim bilir nasıl çaresiz hissetmiştir kendini. İyi ki o an beni aramak aklına gelmişti, oturup bütün gün ağlayabilirdi. Ama o kalkıp çözüm üretmeyi tercih etti. Bu güç gerçekten takdir edilesi, belki de terk edileceğini hissediyordu ve işkenceden kurtulduğu için seviniyordu. Ahh boncuğum neler yaşattılar sana ama artık ben varım, seni her türlü tehlikeden koruyacağım abim.

Bu düşünceler sustuğunda, aklıma bir şey gelmişti,

Belki bunlar için annemden hesap soramazdım, sonuçta annemdi ama evlendiği adam benim hiçbir şeyim değildi. Neden kardeşime yaşattıklarının bin mislini ona yaşatmayım, beni engelleyen ne diye düşündüm ve hemen telefonu elime aldım, Orhan abiyi aradım.

- Alo, buyurun Kürşat Bey

- Abi kusura bakma bu saatte rahatsız ediyorum.

- Estağfurullah Kürşat Bey buyurun.

- Bana bir adamın nerde olduğunu bulman gerekiyor.

- Peki efendim, adını biliyor musunuz?

- Ben sana sabah mesaj atarım, lütfen öğrenebileceğin en hızlı şekilde öğren bu herifin yerini.

- Kim oluyor bu adam, Kürşat Bey?

- Şahsi bir mesele abi.

- Anladım efendim, sabah söyleyeceğiniz ismin yerini araştıracağım, başka bir isteğiniz var mı?

- Var abi, dikkat et dedemin kulağına gitmesin.

- Tabi efendim emredersiniz.

- Teşekkürler abi, iyi geceler.

Dedim ve telefonu kapattım, gidip üstümü değiştirdim sonrasında yatağıma girip, uyudum.

ASENA ALTUN:

Sabah abimin odaya girip " Boncukkkkk hadi kalk çok işimiz var bugün" diye böğürmesiyle uyandım. Bende uyanmaya çalışır bir halde abi ne böğürüyorsun tepemde dedim.

- Böğürmek, derken, sen benim kadife sesime nasıl böğürmek dersin?

- Hım baya kadife, kulaklarımın pası silindi, sabah sabah.

- Sanatçı olacak adamdım da işte önümü kestiler be Boncuk.

- Bence o önünü kesen kimse gidip teşekkür etmelisin, Allah ondan razı olsun.

- Cimcimeye bak sen, birde abisine laf sokuyor.

Dedi ve gelip beni gıdıklamaya başladı, bende, kahkahalara boğuluyordum, abi dur vallahi altıma yapacağım, dedim ve abimde çok şükür, beni gıdıklamayı bıraktı.

- Uykun açıldı mı ufaklık?

- Açıldı açıldı ama bak güzellik uykumu uyumama izin vermiyorsun, çirkin bir şeye dönüşürsem görürsün.

- Senin çirkin olma ihtimalin yok.

- Nedenmiş o?

- Benim kardeşimsin de ondan, belli ki genetiğini benden almışsın. Bu yüzden çirkin olma ya da çirkinleşme gibi bir şansın yok boncuk.

- Çok mütevazısın ya(!)

- Öyleyimdir, neyse hadi ben aşağı iniyorum, kalk elini yüzünü yıka, sonra gel kahvaltı yapalım.

- Emredersin komutanım!

- Aferin asker, hadi marş marş!

Kalktım o kattaki banyoya gittim ve elimi yüzümü yıkadım, sonra hemen aşağı indim. Ama aşağıda kimse yoktu, abiiii diye bağırdım. Sağ tarafımdan " gel Boncuk bahçedeyiz" diye bir ses duydum, hemen verandanın kapısına koştum, kapının ardında kocaman bir bahçe vardı. Abimin yanına gittim.

- Gel Boncuk otur.

- Bahçen güzelmiş abi

- Bizim bahçemiz Boncuk, benim olan ne varsa artık senin.

- Oooo karlı iş, kabul ediyorum.

- Edersin tabii, bende olsam bende kabul ederdim.

- Benim çayım nerde?

- Ne çayı daha küçüksün sen.

- Abi ben 16 yaşındayım farkındasın değil mi, 3 yaşında değilim.

- Biliyorum ama senin için zararlı Boncuk, bak önünde portakal suyu var onu iç.

- Bana ne ya ben çay istiyorum.

- Hayır dedim, abiye karşı gelinmez.

- Of yaa!

- Şşşşş abiye oflanmaz taş olursun. Hem sen bana günaydın öpücüğü vermedin, çabuk bu hatanı telafi et.

- Bana ne vermeyeceğim.

- Nedenmiş o?

- Çünkü senin yüzünden güne çaysız başlayacağım.

- Çay olmadan öpmem diyorsun.

- Evet, aynen öyle.

- Tamam bir kereliğe mahsus, bir bardak sadece.

- Her sabah bir bardağa anlaşalım.

-İyi peki tamam ama bir bardaktan fazla içersen bozuşuruz Boncuk.

- Tamam tamam anlaştık.

- Şimdi günaydın öpücüğümü alabilir miyim hanımefendi?

Tabi ki, oturduğum sandalyeden kalktım ve abime önce arkasından sarıldım, sonra da yanağından öptüm ve günaydınnnnn diye bağırdım.

- Günaydın Boncuk, günaydın da keşke kulağım yerinde kalsaydı.

Bir şey olmaz alışırsın dedim ve abimden ayrılıp, yerime oturdum, sonra abime Hadi, çayımı söyle dedim o da "Emredersiniz hanımefendi ama senin üstün çok ince üşürsün" dedi bende üşümüyorum diye karşılık verdim. Ama beni dinlemedi ve birazcık uzağımızda duran Angel'a seslendi. Angel'da hemen masaya doğru geldi ve

-Here you are Mr Kursat, what did you want?(Buyrun kürşat Bey, ne istemiştiniz?)

-Can you get my sister a cup of tea and a jacket, Angel?(Kız kardeşime, bir çay ve bir tane ceket getirir misin Angel?)

-Yes, sir, I'll get it right away. (Tabi efendim, hemen getiriyorum)

Angel eve doğru giderken, abime dönüp ben sizin konuştuklarınızdan hiçbir şey anlamıyorum vallahi dedim.

- Merak etme Boncuk, yakında böyle bir derdin kalmayacak.

- Nasıl yani?

- Haftaya özel derslere başlıyorsun.

- Ne özel dersi?

- İngilizce, İtalyanca, Fransızca ve İspanyolca dersleri.

- Ne!

- Doğru duydun.

- Abi, Allah aşkına ben dört tane dili nasıl öğreneyim.

- Öğrenirsin merak etme, ben sende o ışığı görüyorum.

- Ben bende o ışığı hiç göremiyorum.

- Var var sen abine güven.

- İyi bakalım hadi inşallah.

- Boncuk, bir şey soracağım.

- Sor abi.

- Bu annemin beraber kaçtığı adam, onun adı neydi?

Biraz duraksadım, gözümün önüne geçmişten birkaç kare geldi ama hemen toparlayıp abime neden soruyorsun ki diye sordum. "Merak." Sadece merak mı? " Evet, başka ne olacak Boncuk?" Ne bileyim, birden garip geldi." Gerçekten sadece merak ediyorum Boncuk, söyle hadi." Tamam, söyleyeyim o zaman, Akın Yıldırım." Tamam Boncuk hadi sen yukarı çık hazırlan, çıkalım. " Tamam abi dedim, ayağa kalktım. Kalktığım gibi abim telefonunu eline aldı ve birine bir şey yazdı. Sonra bana dönüp " Hadi Boncuk sallanma" dedi. Bende hemen eve doğru yürüdüm ve odama çıktım. Üstümü değiştirdim, saçlarımı tarayıp, tepeden bir at kuyruğu yaptım, sonra aşağı indim. Abim hala bahçede oturuyordu, yanına gidip, hadi abi, ben hazırım dedim. Abimde kafasını onaylar bir biçimde eğdi ve" hadi çıkalım" dedi. Arka bahçeden ön bahçeye geçtik, araba zaten hemen önümüzdeydi. Arabaya bindik, abim bahçeden çıkınca, nereye gidiyoruz diye sordum, o da " İş hayatına son vermeye Boncuk" dedi. Çaresizce tamam dedim. " Üzülme Boncuk, ziyarete gidersin yine." Öyle yapacağız artık. Yol boyu hiç konuşmadık, restoranın önüne geldiğimizde, Fatma abla olanları Deniz teyzeden öğrenmiş olacak ki, kapının önüne çıkıp, boynuma sarıldı.

- Asena, ablacım çok sevimdim, senin adına

- Sağ ol abla, Deniz teyzeyle konuştun herhalde.

- Evet, o anlattı her şeyi sağ olsun.

Abim araya girdi ve

- Asena, artık benimle ve bundan sonra çalışmasını istemiyorum, okuluna odaklanması gerek, buraya da artık burada çalışmayacağını söylemek için geldik.

- Evet, böyle bir karar alacağınızı tahmin ediyordum ve bence de doğru olan da bu, bana düşen, bu kararınıza saygı duymak.

-Teşekkürler hanımefendi, kardeşime bugüne kadar destek olduğunuz için de ayrıca teşekkür ederim.

- Rica ederim ne demek ancak, Asena'ya vermem gereken bir şey var bir dakika beni bekler misiniz?

- Tabi.

"Boncuk, sen ne vereceğini biliyor musun?" Hiçbir fikrim yok abi. 5-10 dakika bekledikten sonra Fatma abla, elinde bir zarfla yanımıza geldi ve zarfı bana uzattı.

- Bu ne abla, bana mektup mu yazdın?

- Hayır, bugün maaş günü ve bu da senin, bu ayki hakkın.

Hafifçe tebessüm ettim ve zarfı hiç açmadan, çok teşekkür ederim abla ama artık bu parayı alamam, bu güne kadar yaptığın her şey için sana minnettarım fakat sen, bu parayı benim yerime ihtiyaç sahibi birine ver, deyip zarfı ona uzattım, Fatma abla da yüzüme gururlu bir ifadeyle bakarak, "Peki, öyle olsun" dedi ve bana sarılıp, yolun açık olsun güzel kız dedi sonra ağlamaya başladı.

- Ağlama abla, ben hepinizi sık sık ziyarete geleceğim.

- Gel tabi, özletme kendini, hem Nazo sensiz yapamaz, biliyorsun.

- Harbiden o nerde?

-İçerde, servisleri hazırlıyor.

- Bir yanına gideyim de küsmesin.

- Bence de.

Ben restorana girecekken abim, "çok geç kalma, daha bir sürü işimiz var" dedi. Bende, tamam diye karşılık verdim ve Nazo'nun yanına gittim. Beni görünce elindeki işi bırakıp, hemen boynuma sarıldı.

- Neredesin sen ya, 2 gün hastalandım, gelemedim, hemen yok olmuşsun.

- Neler oldu, o iki günde bir bilsen.

- Ne oldu?

- Kısaca özetleyecek olursam, annem tarafından terk edildim sonra bir abim olduğunu öğrendim, şimdi de abim, sadece okuluma odaklanmamı istediği için, buradaki işime son vermeye geldim.

- Maytap mı geçiyorsun sen benimle, ne diyorsun sen kızım?

- Evet, tuhaf ama gerçek.

- Bu kadar şey oldu ve sen bana bunları şimdi mi söylüyorsun gerçekten?

- Ne yapayım Nazo, hiç vaktim olmadı.

- Hadi öyle olsun da

- Da ne?

- Kızım ne demek gidiyorum, ben ne yapacağım sensiz burada?

- Vallahi Nazo bu sefer karar merciyi ben değilim, abim ama ben fırsat buldukça sizi ziyarete geleceğim, merak etme hem evdeki düzen oturunca sende beni ziyarete gelirsin.

- Hayır beni bırakamazsın!

- Elimden bir şey gelmiyor ki, Nazom.

- Bana ne ben abinden daha uzun zamandır hayatındayım, abini bırak beni değil!

- Bunu yapamayacağımı sende çok iyi biliyorsun, Nazo

- Bunu yapabileceğin kadar hatırım yok mu sende?

Tam cevap verecekken Fatma abla geldi ve "Asena hadi abin seni çağırıyor," dedi. Bende tamam abla dedim ve Nazo'ya dönüp, özür dilerim Nozo, lütfen beni affet, diye mahcup bir şekilde karşılık verdim ve restorandan çıktım. Moralim çok bozulmuştu, hemen arabaya bindim, abimde, şaşkın bir biçimde, bana bakarak, arabaya bindi, Arabayı çalıştırdı ve okula doğru yola çıktık. Yoldayken,

-Boncuk, ne oldu sana?

- Nazo, bana biraz kırıldı.

- Sebep?

- Onunla değil seninle kalmayı tercih ettiğim ve işi bıraktığım için biraz bozuldu.

- Ne saçma ya tabi ki beni seçeceksin, abinim ben senin!

- Öyle tabi de o da ben senin daha uzun süredir hayatındayım, bu kadar zamanın hatırına burada kalmalısın, diyor.

- O kızdan uzak dur Boncuk!

- Sebep?

- O kız, bencil bir insan ve bencil insanlar etrafındakilere çok zarar verirler.

- Bencil değil, sadece yalnız ve bana ihtiyacı var.

- Ne ihtiyacı?

- Âşık olduğu çocuk, bunu aldattı bu da aldatıldığından beri bunalımda ve dediğim gibi benden başka arkadaşı yok.

- Bu kız seninle yaşıt değil mi?

- Yok, Nazo 17 yaşında.

- Ne işin var senin 17 yaşındaki kızla, git yaşıtlarınla arkadaş ol.

- Yaşıtlarımla anlaşamıyorum abi.

- Anlaşırsın anlaşırsın.

- Henüz denk gelmedim.

Bu sırada okulun önüne gelmiştik, içeri girip, kaydımı sildirdik ve abim İstanbul'un en ünlü kolejlerinden birine kaydımı yaptırdı. Sonrasında bir alışveriş merkezine girip, benim için bir şeyler aldı, o kadar çok şey aldık ki bunları gar dolabıma nasıl sığdıracağız diye düşünüyordum. Alışverişimiz bittikten sonra yemek yemeye gittik, yemekteyken,

- Bu kadar çok şey almak zorunda mıydık abi?

- Evet Boncuk, ihtiyacın vardı.

- Bunlar dolabıma sığmazsa ne yapacağız?

- Sığar, merak etme.

- Yine de bu kadar çok şeye gerek yoktu.

- Tövbe Ya Rabbim, Boncuk, ne güzel işte her gün başka bir şey giy, şunu başka bir kız çocuğuna yapsam, havalara uçmuştu, sen benim kafamın etini yiyorsun.

- Tamam ya bir şey demedim, teşekkür ederim.

- Ha şöyle, rica ederim.

- Yemek yedikten sonra eve gidebilir miyiz, ben çok yoruldum da.

- Son bir işimiz kaldı onu da halledelim, sonra gideriz.

- Ne işi?

- Sana telefon alacağız ki bir sıkıntı olduğunda hemen bana ulaşabil, bende sana 7/24 ulaşabileyim.

- Tamam.

Yemeklerimizi yedik, telefonu aldık ve eve geçtik, o kadar yorulmuştum ki kendimi hemen salondaki koltuğa attım. Sonra abimde yanıma oturdu ve şöyle söyledi,

- Yarın akşam, Altun ailesiyle randevun var, Boncuk.

- Konuştun mu, ne ara konuştun, ne dediler?

- Sakin Boncuk sakin, henüz bir şey demediler, sadece dedem yarın, akşam yemeğine gelebileceğimizi söyledi.

- Nasıl ya hiç mi bir şey sormadılar?

- Bak Boncuk ne deden ne diğer abilerin çok sıcakkanlı insanlar değiller, hatta yaşın itibariyle sana fazla sert gelebilirler ama onlar bütün insanlara karşı öyleler, o yüzden sana bir şey sorulmadan, söylenmeden sakın konuşma ki kalbini kırmasınlar. Zaten sen benimle yaşayacaksın o yüzden onlarla çok muhatap olmayacaksın ama olduğun zamanda, konuşmalarına, hareketlerine dikkat etmen gerek çünkü dedem, gereksiz konuşmalardan ve fazla samimi hareketlerden hoşlanmaz.

- Peki tamam, dikkatli olurum.

- Sadece eve girince dedemin elini öp yeter.

- Tamam abi.

- Hadi şimdi yatağa yarın okul var.

- Offf ya bir kurtulamadım şu okuldan.

- Mızmızlanma, okuyacağın daha çok yıl var.

- Sana göre söylemesi kolay tabi, sen bitirmişsin.

- Sende bitirirsin merak etme.

- Hiç zannetmiyorum biliyor musun, o yüzden bir fikrim var.

- Neymiş o ufaklık?

- Beni sanayiye versene.

- Hahahhah boş boş konuşma Boncuk hadi git yat

-Tamam ya ama bence güzel teklif, sen bunu bir düşün abi.

- Asena, git yat!

- Tamam ya kızma.

Abimin yanından kalktım, yukarı çıkıyordum ki abimin telefonu çaldı.

KÜRŞAT ALTUN:

Arayan Orhan abiydi, telefonu açtım,

- Efendim Orhan abi.

- Kürşat Bey, söylediğiniz kişiyi buldum. Meksika'da yaşıyor şu an

- İyi onu Meksika'dan aldır, buraya getirt.

- Emredersiniz Kürşat Bey, İyi akşamlar.

- İyi akşamlar abi.

Telefonu kapattığımda, bende uyumak için yukarı çıktım, odama girmeden önce Asena'yı kontrol etmeye gittim, Çoktan uyumuştu ama üstünü açmıştı, yanına gidip üstünü örttüm ve bende, odama gidip uyudum.

 

Bölüm : 23.12.2024 00:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...