
Aradan baya bir zaman geçti, Üniversitenin ilk yılının son günlerine gelmiştik, bölüm benim için çok yorucuydu ama bir yandan da eğleniyordum. Derslerden hem nefret ediyor, dersin olmadığı günlerde de sıkılıyordum. Bazen, iyi ki Yaren ile İrem yanımda diyorum kendi kendime, onlar olmasaydı her şey çok daha yorucu olabilirdi.
Hatta şu sıralar Yaren'in hafiyelik macerasıyla daha çok eğleniyorum. İlk geldiğimizde, abisiyle yediği yemekten beri abisinin sevgilisinin kim olduğunu araştırıyor ama hala bir sonuca ulaşamadı. Hayır, onun yüzünden ben bile merak etmeye başladım. Yaren her akşam oturup, hafiyelik yapıyor, bazen merakımdan bende gidip, Yaren'in müstakbel geliniyle ilgili akıl yürütüyorum. Yaren bazen hal hatır soracağım diye abimi arayıp, abimin ağzını bile yokluyor ama ondanda " Bilmem ben yanında kimseyi görmedim," minimalinde cevaplar duyunca hayal kırıklığına uğrayıp, telefonu kapatıyor. Bende, Yarenin her hayal kırıklığında kahkahalara boğuluyordum. O da bana,
- Ne var, niye gülüyorsun? abimin hayatındaki kadın kim diye merak ediyor olamaz mıyım?
- Tabi ki merak edebilirsin hayatım ama bu kadar zahmete girip, hafiyelik peşinde koşacağına abine direk sorsan da sen de rahatlasan bizde.
- Allah Allah bu benim aklıma nasıl gelmez ya, teşekkürler zeka küpü. (!) Kızım benim abimi, kessen bu konularla ilgili kimseye konuşmaz, sorsam diyecek ki şahsi mevzular senlik bir durum yok deyip, kapatacak konuyu.
- Benim abimde, herhalde düğünden bir gün önce tanıştıracak bizi, nerdeyse 2 yıl olacak biz hala tanışamadık kızla.
- Al işte, hepsi öküz bunların
- Bence de
Bu sırada kapı çaldı, kapıya bakmak için Yaren'in yanından ayrıldım. Kapıyı açtığımda karşımda, bir hanımefendi gördüm, yanında da abim vardı. Abim ne olduğunu anlamadığımı fark etmiş olacak ki, " Beynimi yedin o kadar, beni nişanlınla tanıştır diye, al sana Oya'yı getirdim, hadi çekil de içeri girelim Boncuk," dedi. Bende, ay çok pardon, ben biraz şaşırdım, ondan şey oldu, kusura bakmayın, buyurun geçin. Abim içeri geçerken "sakin ol Boncuk," dedi. Bende, abimi onaylamak için başımı eğdim, sonra o da Oya'nın arkasından salona doğru geçti.
İçimden hey maşallah, kız su gibi Allah mutluluklarını daim etsin, diye geçiriyordum, bu sırada biri," Ne düşünüyorsun, öyle derin derin, görümce adayı," dedi. Kafamı sese doğru çevirdim, karşımdaki Doğu'ydu. Şaşırmıştım, Doğu'yu hiç beklemiyordum, o da yüz ifademden bunu anlamış olacak ki "Ne oldu, çok şaşırdın gelmeme herhalde," dedi. Sesinde belirgin bir sitem hissettim. " İstersen gideyim," Ne alakası var Doğu? Ben abimin böyle bir sürpriz yapmasına şaşırdım, gel içeri, senin bal küpü salonda.
- O bal küpü bir şeyler karıştırıyor ama henüz çözemedim.
- Ne gibi?
- Söylesem bana bildiklerini doğru bir şekilde anlatacak mısın?
- Ne olduğunu bilmiyorum ki
- Etrafımda ne kadar kadın varsa hepsiyle ilgili bilgi topluyormuş.
- Allah Allah niye acaba? (İçimden kahkaha atmak geliyordu ama kendimi çok zor tutuyordum.)
- Senin bunu neden yaptığını bildiğinden adım kadar eminim, Asena
- Bilmiyorum.
- Yalan söylüyorsun.
- Söylemiyorum, ben nerden bileyim, Yaren senin etrafındaki kadınları neden araştırıyor.
- Bilirsin çünkü Yaren'de İrem'de sana söylemeden, kıllarını bile kıpırdatmazlar
Bilmiyorum, çok merak ediyorsan, git kardeşine sor, Allah Allah! Dedim ve salona doğru yöneldim, arkamdan Doğu'nun güldüğünü hissettim ve Sırıtma arkamdan! Diye bağırdım.
Salona gittiğimde abim, "kızım manyak mısın ne bağırıyon, çocuğa?" Diye sordu tam cevap verecekken, Doğu arkamdan gelip, "sorun yok Kürşat, ben uğraşıyorum, onunla," dedi. Abimde, " uğraşma lan o zaman bacımla," dedi. Bu sefer ben araya girdim, sorun yok abi ben üstesinden geliyorum. " iyi iki manyak ne yapıyorsanız yapın, bana ne" Neyse abi, Nişanlını tanıştırmaya diye getirdin, hanımefendi dışında herkesle konuştum, tanıştım, memnun oldum.
"Tamam siz tanışın, Bizim Doğu'yla birkaç işimiz var, onları halledip geleceğiz," Deyip, dışarı çıktılar, vallahi böyle bir öküzlüğü ben bile beklemiyordum, insan hiç nişanlısını yalnız bırakır mı? Oya'da baya bozulmuştu, çaktırmamaya çalıştı ama ben anladım, O yüzden hemen, evet erkek cinsinden de kurtulduğumuza göre, rahat rahat sohbet edebiliriz, Oya'ydı değil mi.
DOĞU BOZKURT
Bildiğim bir işimiz yoktu ama Kürşat öyle deyince onu bozmadan peşinden dışarı çıktım. Benim arabaya bindik, nereye gidiyoruz diye sordum. "Rahat konuşabileceğimiz bir yere sür," dedi. O zaman, mahzene mi gidelim, ofise mi? "Ne olur olmaz, sen mahzene sür kardeş." Tamamdır birader, dedim ve arabayı mahzene doğru sürdüm, mahzen tercihinden dolayı, Kürşat'ın konuşacağı şeyin, ölüm fermanını imzalayanlarla ilgili olduğunu anladım çünkü Mahzende konuşulanlar orda olanların arasında kalırdı, dışarı zerre bilgi sızmazdı, bu yüzden orası güvenliydi. Mahzenin önüne geldiğimizde, önümüzdeki kapıyı açıp, arabayı yer altındaki garaja park ettim, arabadan inip, karşımızda duran kapıya yaklaştım, kapının kilidi yüz tanıma sistemiyle açılıyordu, kapıyı açtıktan sonra, içeri girdik koridorun sağında bulunan ofisime geçtik, ben masama oturdum, Kürşat karşımdaki koltuklardan birine oturdu. İlk önce konuşmaya ben başladım,
- Söyle bakalım kardeş, nedir bu kadar önemli olan?
- Dedemin Asena'nın peşine taktığı adamları, sansarları ne yaptın?
- Bu muydu Kürşat? İlk öğrendiğimizde, hallettim dedim ya.
- Dedin dedin de hallettim den kastın ne, o orospu çocuklarını geberttin mi, yoksa hala bir yerlerde tutup, onları cezalandırıyor musun?
- Ne önemi var hallettim işte.
- Önemi var Doğu, ben kaç aydır acaba o orospu çocukları bir şekilde Doğu'nun elinden kurtulup, kardeşime zarar verirler mi diye düşünmekten kafayı sıyıracağım.
- Aşk olsun kardeş, benim elimden şu güne kadar kurtulmuş bir insan evladı var mı?
- Her şeyin bir ilki vardır Doğu Bey.
- Bu güvensizliğini ve tavırlarını Asena'ya olan sevgine bağlıyorum, Kürşat. O zaman içini rahatlatmak bana düşer, gel benimle.
- Nereye?
- Gidince görürsün.
Kürşat ile beraber, ofisten çıktık ve 1 kat daha aşağı indik, karşımızda duran yüz tanıma sistemli kapıyı açıp içeri girdiğimizde, Kürşat camın ardında gördüğü manzara karşısında şok olmuştu. Şok olmasına şaşırmadım çünkü Sansarların hepsi, camın arkasında 2. 80 yatıyorlardı. Kürşat bana dönüp. " Ne yaptın lan bunlara, öldürdün cesetlerini mi saklıyorsun amk," dedi. Bende, teorik olarak yaşıyorlar ama pratikte sadece acı çekiyorlar, dedim. " N- na- nasıl yani?" Şöyle kardeş, şimdi buradaki puştların hepsinin damarlarında bir yılanın zehri dolaşıyor, zehrin miktarı, onları öldürmeyecek ama süründürecek şekilde ayarlandı, yani şu an fiziksel olarak, hiçbir tepki veremiyorlar, ama organları yavaş yavaş çürüyor, odanın içindeki, oksijen bile tenlerine deyince, dayanılmaz bir acıya sebep oluyor ama seslerini bile çıkaramıyorlar çünkü zehir ses tellerine çoktan ağır bir hasar verdi. Yani bırak, kalkıp kaçmayı, çığlık bile atamazlar artık. Ha oldu ki birine ya da birilerine zehir yeteri kadar etki etmedi ve ayağa kalktı, oda böyle bir durumda, işlerini bitirmek için, tuzaklandı.
"Vallahi kardeş, ne deyim, sen bu işkence işinin profesörü olmuşsun, ben bu gördüğüm karşısında şapka çıkarıyorum." Eyvallah Kürşat'ım teveccühün. " Vallahi helal olsun."
- Sen Akın'ı ne yaptın, Kürşat?
- Komada yatıyor.
- Uyandırmaya mı uğraşıyorsun?
- Yo, sadece bekliyorum, ölürse denize atarım gider, yaşarsa, daha çok acı çekecek demektir.
- Anladım kardeş.
- Peki bu sansarların sonu nasıl olacak?
- Zehir, önce derilerinde yaralar açacak, sonra organları teker teker parçalayacak, en son kalbe geldiğinde kemikleri deriden ayrılmış, kalp ve beyin durduğu için bize veda edecekler.
- Allah belanı vermesin midem kalktı, sen nasıl bir psikopatsın deli manyak, ben çıkıyorum, arabada bekliyorum. Sende kurbanlarına bakmayı bırak, çabuk gel.
- Bana bak lan, arabama kusma ha!
- Şu anlattıklarından sonra bu mümkün mü Allah'ın cezası!
- Sen sordun ben ne yapayım amk.
- Dilim kopaydı da sormasaydım.
Birkaç dakika sonra Kürşat gözden kayboldu bende kendi kendime mırıldandım.
Kimse Asena'ya zarar vermeyi aklından bile geçiremez, kimse ona dokunamaz, ona zarar vermeye kalkanı konuşamayacak hale getiririm. Bunun emrini verenlerden yaptıklarının bedelini ödeyecek, yavaş yavaş herkesten hesap soracağım, ona acı çektiren herkese bin mislini yaşatacağım!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |