13. Bölüm

GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE

zeynepkaya
lavinia22

ASENA ALTUN

Doğu'nun ağzından çıkanlar, kalbime çok ağır gelmişti. İçten içe bu cümleleri duyacağımı biliyordum ama kabullenemiyordum çünkü aşk hayatımda olmaması gereken bir şeydi. Fakat Doğu'yu da terk etmek istemiyordum. Kafam çok karışmıştı, beynimin içinde iki kişi tartışıyor gibiydi ve korkarım bu tartışmanın bir kazananı olmayacak. Olsa da; bir anlamı yoktu çünkü Doğu bana duygularını itiraf ederken, aynı zamanda vazgeçtiğini ya da vazgeçmek zorunda olduğunu da söylemişti.

İkimizde uzun süre konuşmadık ama ben içimi kurcalayan bir soruyu Doğu'nun gözlerinin içine bakarak sordum:

-Bir şeyi merak ediyorum.

- Dinliyorum.

- Beni buraya sadece koruma amacıyla mı getirdin, yoksa. annenin hatırasını paylaşacak kadar değerli gördüğün için mi?

Doğu o an duraksadı, sorulan soru onu baya germiş olacak ki yüzü bembeyaz oldu. Biraz bekledikten sonra cevabını verdi.

- Bu sorunun cevabının bir önemi var mı?

- Evet, Ama merak etme cevabın ne olursa olsun, "gitme" demeyeceğim çünkü ben. bir insanın beni sevebilme ihtimaline hiç inanmadım.

- Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun?

- Hayır. Ama bu hissettiklerinin geçici olduğunu düşünüyorum.

- Neden?

- Çünkü. bir çocuğu, annesi nefretle büyütüp 16 yaşında terk ediyorsa. babası daha doğmasını beklemeden çekip gidiyorsa, o çocuğu bir daha kimse sevemez. Bana annem babam tahammül edememiş, başkasının tahammül edebileceğine, nasıl inanayım?

Bu cümleyi kurduktan sonra biraz sustum, gözlerimi yere indirdim, bekledim bekledim. hazır olunca tekrar konuşmaya başladım.

-Neyse, soruma cevap verecek misin?

Doğu cevap vermeden önce derin bir nefes aldı. Gözlerini bir an gökyüzüne çevirdi, sonra bana döndü. Sanki o an beni ilk kez görüyordu. Gerçek halimle.

- Vereyim, seni buraya sadece güvenliğin için getirmedim. Buranın ruhunu, anlayabileceğini bildiğim için getirdim seni buraya.

- Nasıl yani?

- Beni sana bağlayan özelliklerinden biride buydu. Senin birini anlayabilmen ve duygularını hissedebilmen için o kişinin konuşmasına gerek yok. Gördüklerin, anlamanı ve hissetmeni zaten sağlıyor.

Doğu'nun bu cümlesi, bana tuhaf hissettirmişti. Ama ona belli edemezdim, bu yüzden.

- Yol beni biraz yordu sanırım, dinlensem iyi olacak.

Bu cümleyi kurarken vücut dilim paniklediğimi çok net bir şekilde ele veriyordu. Doğu bunu anladı ve fazla uzatmadan.

- Tabi, odan bir üst katta, asansörden çıkınca sağda kalıyor.

Tamam deyip, hızlı adımlarla eve girdim.

DOĞU BOZKURT

Asena gittikten sonra, bir süre bahçede oturdum. İçeri girmeye karar verdiğimde, hava çoktan kararmıştı. Eve girdiğimde, içimde tuhaf bir duygu hissettim. Yorucu, can yakan, durduramadığım bir duygu. Bu hissettiğim şeyden kurtulmamın tek bir yolu vardı, annem. Fiziksel olarak artık yanımda olamazdı belki ama ben onu hatıralarıyla yanımda tutuyordum. Annem öldükten sonra, tüm eşyaları bu eve getirildi. Belki kendisinin gitmesine engel olamadım ama hatıralarının yok olmasına müsaade etmem.

Merdivenlerin başına gidip, her basamağı temkinli bir şekilde çıktım çünkü Annemle Asena'nın odası yan yanaydı, onu rahatsız etmek istemiyordum. Annemin odasının kapısına geldiğimde, o gün gözümün önüne geldi, o gün o çocuk ne hissettiyse bu adamda hala aynı şeyi hissediyordu. Takılı kaldığım tek zaman dilimi o gündü. O gün hala aynı hüznü, öfkeyi taşıyordu. Hiç geçmedi, geçmeyi bırak hiç soğumadı bile.

Geçmişin bıraktığı izleri incelemeyi bırakıp odaya girdim. Girer girmez, annemin kokusu geldi burnuma, ardından kokusuyla beraber anıları canlandı gözümde.

Annem o zamanlar erken kalkıp, babam uyanmadan, babamın kıyafetlerini hazırlardı. Bende odamın kapısının ardından onu izlerdim. Yanına gidemezdim çünkü babam rahatsız olurdu. Ama annemi görünce içime huzur dolardı. O varken hep güvende hissederdim. Annem babamın kıyafetlerini hazırladıktan sonra aşağı iner ve kahvaltı hazır olmuş mu diye mutfağı kontrol ederdi. Herhangi bir problem yoksa tekrar yukarı çıkardı. Beni kapının arkasında görünce, yanıma gelir, gülümser ve " içeri geç oğlum, baban kızmasın. Baban gidince ben senin yanına geleceğim," derdi. Babam niye annemin yanına gidince bana sinirlenirdi hiç anlamazdım ama sorgulama lüksüm yoktu, babam gidene kadar annemin yanına gidemezdim. Yatağımda oturur babamın gitmesini beklerdim, o gidince annem hemen yanıma gelirdi. " Üstümü değiştirip geleceğim oğlum." Annem her zaman çok bakımlıydı, babam gittikten sonra özenle kıyafetlerini seçer, sonra beni yanına çağırırdı. Sonra makyaj masasının karşısına geçer, saçlarını yapar, kokularını sıkardı, bende yanında oturup onu izlerdim. Bunları yaparken gözlerinin içi gülerdi, bende o gülen gözlerine hayranlıkla bakardım.

Çocukluk anılarımı bir kenara bırakıp annemin yatağına doğru gittim. Yanındaki komodinin çekmecesini açtım. İçinde, siyah kapaklı bir defter vardı. Bu annemin hatıra defteriydi. Onun için özel olan her anı bu deftere özenle yazardı. Bazen, bazı sayfalar onu üzer, ağlatırdı. Her ağladığını duyduğumda yanına gider ona sarılırdım. Niye ağladığını sorduğumda, " geçip giden yıllarıma," derdi. O zamanlar, çok küçüktüm, ne demek istediğini anlayamazdım. Sadece ağlama anne derdim. O da gülümser ve " Hayat bu oğlum, göz yaşı ruhumuza işlenmiş bir şey akmasına engel olamazsın" derdi. Ne demek istediğini anlayamayacağımı bildiği için şöyle devam ederdi konuşmasına, " Biliyorum, şu an bu söylediğimin ne anlama geldiğini anlamadın. Annecim ama büyüdüğünde çok iyi anlayacaksın, merak etme" derdi.

Bunu hatırlayınca, sessiz ve kırılgan bir sesle, anladım annem seni çok iyi anladım diye mırıldandım.

Defteri incelemeye başladım, bazı yazılanları okudum. Tam kapatıp yerine koyacaktım ki, defteri tuttuğum yerde bir parça oynadı. Daha önce hiç fark etmemiştim, deftere baktım görünürde bir şey yoktu ama köşede küçük bir kısım hareket etmişti, hissetmiştim. O parçayı tutup çekmeyi denedim. Evet burası gizli bir bölmeydi, içinden bir kâğıt çıkmıştı.

Kâğıdı elime aldım ve açtım. Üstünde "Oğluma" yazıyordu.

MEKTUP

Oğlum bunları okuyorsan, ben senin hayatının önemli zamanlarında yanında olacak kadar uzun yaşamamışım demektir. Okul hayatını, ilk işini, âşık olduğun kızı, göremedim. Hayatın sana verdiği zorluklarla nasıl başa çıkacağını öğretemeden sana veda ettiğim için özür dilerim oğlum. Ama içim rahat, çünkü senin bu hayatla başa çıkabileceğini daha doğduğun gün anlamıştım. Eminim çok zor oldu fakat savaşıp kazandığını biliyorum. Hatta duygularını göstermeyecek kadar sertleşmiş bile olabilirsin. Kimse güçsüz, savunmasız tarafını görmesin diye, bir kabuğun altında yaşatıyorsun duygularını, şimdi eminim ki içinden diyorsun "bunları nerden biliyorsun anne?" Çocukken de böyleydin çünkü daha düzgün konuşamıyorken bile kalbini kıran, canını sıkan, bir şey oldu mu o an hiçbir tepki vermez, Odana çıkıp ağlardın. O zaman anladım senin güçlü olabilmek için kendini çok yıpratacağını. Ama bunu kendine yapma annecim, duygularını başka insanların görmesi seni güçsüz yapmaz, aksine daha güçlü kılar. Her şeyi paylaşabildiğin biri olsun hayatında. Sevdiklerinin sana yardım etmesine izin ver. Hani küçükken, düştüğünde yanında ben yoksam, sesini çıkarmaz, ben yanına gelince canım çok yanıyor anne deyip, başını göğsüme koyup ağlardın. Yine öyle yap, acılarını gösterebileceğin birini bul ve onu kaybetme. Ben yokum diye hayata küsme, her şeyin en güzelini yaşa, mutlu olmaktan korkmadan, karanlığa gömülmeden, hayatın sana verdikleriyle mutlu ol.

Kardeşlerine iyi bak demeyeceğim, bunu yapacağından zaten eminim. Ama kendini heba etme çünkü onların artık anneleri yok ve en çok sana ihtiyaçları var. Bu yüzden kendin için yapamıyorsan bile, Yaren ve Ceylin için karanlığa gömülme, hep ışığın peşinden koş, mutlu ol ki tüm sevdiklerini mutlu edebil.

Son olarak şunu asla unutma, seni de kardeşlerini de çok seviyorummm. Yanınızda olamasam bile bu sevgim hep baki kalacak. Hoşça kal Oğlum.

Annemin yazdıklarını okuyunca, gözlerim doldu, sağ gözümden bir yaş süzüldü. Annemle vakit geçirebilmek için yeterince vaktimiz olmamıştı ama annem o çocuğun nasıl bir adam olacağını anlamıştı. Şaşkınlıkla beraber büyük bir hüzün kapladı içimi, birkaç saniye için gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldım. Gözlerim kapalıyken, kendi kendime şöyle mırıldandım:

Üzgünüm annem. sırf ben mutlu olacağım diye onu kendi cehennemime sürükleyemem. Seni kaybettiğim gibi onu da kaybedemem, sevdiğim birinin ölümünü izlemeyi bir kere daha kaldıramam. yapamam.

Gözlerimi açıp, annemin yazdığı son cümleyi tekrar okudum. "Son olarak şunu asla unutma, seni de kardeşlerini de çok seviyorummm. Yanınızda olamasam bile bu sevgim hep baki kalacak. Hoşça kal Oğlum…" gözüm birden, mektubun yazıldığı tarihe kaydı. Annem mektubu ölmeden bir gün önce yazmıştı. Hissetmiş gibi.

Hatıra defterini yerine yerleştirdim, annemin yatağına uzandım, o an onun şefkatini çok net bir şekilde hissettim, sanki yanımdaydı o an. Mektubu tekrar okudum, tekrar, tekrar, tekrar.

En sonunda kâğıdı kalbimin üstüne koyup, gözlerimi kapadım.

Gözlerimi açtığımda, Güneş kendini daha yeni yeni gösteriyordu. Uzun zaman sonra uykumdan dinlenmiş bir şekilde kalkmıştım. Yataktan kalktım annemin mektubunu cebime koydum ve banyoya elimi yüzümü yıkamaya gittim. Banyoda işim bitince, odadan çıktığımda, Asena'nın odasının kapısını aralık gördüm. Hemen Aşağı indim. Merdivenin son basamaklarında mutfakta olduğunu gördüm, masada oturmuş, camdan dışarıyı seyrederek kahve içiyordu. Mutfağa doğru ilerledim, mutfak kapısının önüne gelince,

- Günaydın, Erkencisin.

- Günaydın, sende öyle.

- Ne oldu rahat uyuyamadın mı?

- Yo gayet rahat uyudum, hatta bayıldım, uyumak denmez ona.

- İyi sevindim.

- Kahve ister misin?

- Olur, içerim.

Asena, arkası bana dönük bir şekilde, kahveyi bardağa doldururken, bir an durdu ve şöyle bir soru sordu.

- Yanımda ki oda annenin miydi?

- Evet, nerden anladın?

Sesi titredi bir an

- Söylersem kızar mısın, onu düşünüyorum.

Yüzünü bana döndü ve kahve dolu bardağı uzattı.

-Sana kızmayacağımı çok iyi biliyorsun bence.

- Tamam, gece geldiğini gördüm, biraz merak etmiş ve kapının ardından bakmış olabilirim.

- Sen beni mi izledin?

- İzlemek demeyelim de.

- Ne diyelim peki?

- Merak, diyelim.

- Merak. peki öyle olsun bakalım. Giderebildin mi bari "merakını"?

- Doğruyu mu söyleyeyim yoksa seni sık boğaz etmemek için yalan mı söyleyeyim?

- Gideremedin.

- Yok vallahi gideremedim. Aslında, yanına gelecektim ama yalnız kalmaya ihtiyacın olduğunu düşündüm. Birde annenin hatırasına saygısızlık etmek gibi olur diye gelmedim.

- Annemin hatırasına saygısızlık olacak bir tehlike olarak görseydim seni buraya getirmezdim. Ama iyi yapmışsın o anki duygu yoğunluğu ile kalbini kırabilirdim.

- İyi o zaman, doğru karar vermişim.

- İstersen şimdi sorabilirsin?

- Gerçekten istiyor musun böyle bir şeyi?

- Evet, bir daha yan yana gelmeyeceğimiz için bari buradayken merakımızı giderelim. Ama benim sorduklarıma da sen dürüst bir şekilde cevap vereceksin, anlaştık mı?

- Tamam kabul.

- O zaman hanımefendiler önden, sor dinliyorum?

Asena, biraz düşündü sonra sorusunu sordu.

- Dün gece benim yüzümden mi, annenin hatırasına sarılma gereği duydun?

- Hayır, seninle bir ilgisi yok. Yaşadığım hayat ve yapmak zorunda olduğum tercihler yüzünden, annemin hatırasına sarıldım.

- Dolaylı olarak benim yüzümden yani?

Doğu bir an duraksadı, Asena'nın gözlerinde kaldı gözleri. Kısa bir sürede toparlanıp, şakayla karışık şöyle söyledi.

- Soru sorma sırası bende Küçük Hanım. Lütfen sıranızı bekleyin.

- Tamam, pardon haklısın? Yolla gelsin.

- Eğer şartlar böyle gerektirmeseydi, sana dün söylediklerimi hiçbir tehlike yokken söyleseydim, ne cevap verirdin?

- Benim sana bir cevap vermememin sebebi, ölümden korktuğumdan değildi ki.

- O zaman aynı duyguları paylaşmıyoruz.

- Hayır, ben birinin beni sevebilme ihtimaline inanmıyorum. Sevse bile bu sevginin ömrünün sonuna kadar süreceğini düşünmüyorum.

Ayrıca sen bana dün aşık olduğunu söyledin… ama aynı zamanda vazgeçtiğini de söyledin.

Yani. dolaylı olarak haklı çıktım, Doğu.

- Başka seçeneğim yok Asena. Yanımda kalırsan, her güne korkarak başlayacaksın.

- Bir gün uyandığımda bana arabada çarpabilir Doğu, kalp krizi de geçirebilirim. Ömrümüzün ne kadar olacağını insanlar belirlemez.

- Sebebin ben olmak istemiyorum. Neyse, sıra sende hadi sor.

- Hayatına bugüne kadar kaç kadın girdi?

- Neden bunu merak ettin, şimdi?

- Sorduğumuz soruların nedenini soracağız diye bir şey demedik. Sadece soruma yanıt alayım.

Dedi yüzüne sahte bir tebessüm yerleştirerek.

- Hiç kimse girmedi benim hayatıma.

- Şaşırdım açıkçası.

- Neden?

- Bilmem, hayatıma biri girdi onu çok sevdim ama o gitti gibi bir şey kurgulamıştım. Öyle bir izlenim veriyorsun yani.

- Eğer seni sayarsam. o zaman biri girdi, evet.

- Hayır ya ne alakası var? Hadi sıra sende.

Dedi panikle, Doğu'dan gözlerini kaçırarak.

- Tamam soruyorum ama biraz ağır olabilir.

- Olsun, ne yapalım, söz verdik bir kere.

Dedikten sonra derin bir nefes aldı ve tüm dikkatini Doğu'ya verdi.

-Kürşat'ın abin olduğunu öğrenmeden önce nasıl bir hayatın vardı?

- Benimle ilgili araştırma yaparken, sadece lise anılarıma mı ulaşabildin Doğu? Ya da abim Akını alıp, hesap sorarken, sana haber vermedi mi?

- Sana da mı söyledi.

- Yo o söylemedi.

- Nasıl. nasıl anladın?

- Zaten böyle bir şey yapacağını tahmin ediyordum.

- Ne oldu da bu kanıya vardın?

- İlk abimin yanına geldiğimde, vücudumdaki izleri fark etti. Ne kadar bana çaktırmamaya çalışsa da çok öfkelendi. Birkaç gün sonra, gizli gizli birileriyle konuşmaya başladığını fark ettim. Mevzunun Akın olduğunu düşündüm ve birkaç ablamdan Akını soruşturmalarını istedim. Bana bilgi vermek için geri döndüklerinde, şöyle dediler; " Akın 2 gündür ortada yokmuş, Şule de perişan olmuş, bu yüzden," dediler. Sonrasında elimde olan parçaları birleştirdim sadece.

- Yok artık, çüş.

- Beni fazla hafife alıyorsun.

-Yok reis ne haddimize.

- Aferin.

- Soruma cevap vermedin.

- Doğu biliyorsundur sen zaten her şeyi daha ne anlatacağım?

- Ben senden duymak istiyorum ki içinde saklanan küçük kız çocuğunu da görebileyim.

- Yok benim içimde çocuk falan Doğduğum gün öldürdüler onu.

Doğu bir şey söylemek istedi ama kelimeler boğazına düğümlendi. Gözleri doldu. Gülümsemeye çalıştı.

- Oyunbozanlık yapıyorsun ama.

- Tamam, neyi merak ediyorsun? oturup 16 yılımı anlatırsam çürürüz burada çünkü.

- Annenle olan iletişimini

Asena bu soruyu duyduktan sonra acılı bir gülümseme ile baktı Doğu'nun gözlerine ve konuşmaya başladı.

- Biz, hiçbir zaman anne kız bağı kuramadık çünkü Şule ben daha doğmadan benden nefret etmeye başlamıştı. Başına gelenlerden, aldatılmasından, terk edilmesinden, hep beni sorumlu tuttu. Ben kız olarak doğduğum için babam onu aldatmış, terk etmiş çünkü Altun soyadını bir kız çocuğu taşıyamazmış. Küçücük çocuktum. Annemin bana olan nefretini dinliyordum, her Allah'ın günü. Hiçbir şey soramazdım, cevap veremezdim çünkü sesim çıkınca çok güzel sustururdu, çok küçüktüm, korkuyordum o halinden mecburen her söylenene kulaklarımı tıkıyordum.

Konuşması bitince sağ gözünden bir damla yaş geldi ama duygusal yönünü belli etmemek için hemen o göz yaşını, elinin tersiyle sildi.

- Susturmaktan kastın ne?

-soru sormaya kalkınca, eline ne geldiyse kan kusturana kadar döverdi. Gerçi ortada hiçbir neden yokken de yapardı bunu ama daha fazla canım yanmasın diye susmak zorundaydım.

- Akın o zaman annenle miydi?

Asena, oturuşunu düzeltti, kendini o kötü ruh halinden çıkarmış gibi yaparak, konuştu.

- Soru sorma sırası bende, oyunbozanlık yapma.

- Tamam peki, haklısın. Sor bakalım, dinliyorum.

- Bu soruda biraz ağır olabilir baştan uyarayım.

- Yapacak bir şey yok. Merakınızı gidermek için karşınızdayım, Hanımefendi.

- Peki, o zaman soruyorum. Annenle babanın kaza yapması, birinin hatası mıydı?

- Kim olduğunu düşünüyorsun?

- Yani, biri var aklımda ama emin değilim, o yüzden sana soruyorum.

- Tahminini merak ettim, söyler misin?

- Biraz saçma olabilir ama

Dedi, Asena çekinerek ve korkarak.

- Olsun, ben duymak istiyorum.

- Sinirlenmek yok ama.

- Söz veriyorum sinirlenmeyeceğim, söyle artık.

- Kaza babanın hatası mıydı?

Doğu'nun gözlerini, dehşet ve şaşkınlık bürüdü ve o gözleri Asena'da takılı kaldı, bir süre sonra, Asena'da olan gözlerini kahve fincanına eğdi. Biraz bekledi ve gözleri fincandayken, cevap verdi.

- Söyleyeceğim ama Yaren'e ya da Ceyin’ebir şey söylemeyeceksin, anlaştık mı?

- Tamam. söz veriyorum, kimseye bir şey söylemeyeceğim.

-Doğu başını eğerek, Asena'yı onayladı ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

- İkisinin ölümü de kaza değildi.

- Ne! Nasıl?

Bu sırada Doğu'ya bir mesaj geldi. Telefonunu masadan alıp baktı ve Asena'ya dönüp.

- Kürşat.

- Ne diyor?

- Seninle konuşmak İstiyor, Yüz yüze. Ama buna izin veremem.

- Sebep?

- Düşmanlarım, sana zaafım olduğunu öğrendi ve seni bulmak için en iyi seçenekleri Kürşat.

- Ya abime bir şey yaparlarsa!

Asena bu cümleyi büyük bir panik ve korkuyla söyledi.

- Zannetmiyorum, Sana ulaşmak için en iyi seçenekleri Kürşat. Ama ben yine de önlemimi aldım, herhangi bir tehlike hissedersem, anında müdahale ederim.

- Ya anlık bir şey olursa? ya yetişemezsen ya tehlikeyi göremezsen, ne olacak Doğu?

Asena'nın içindeki korkuyla beraber, gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Doğu onu sakinleştirmek için, önce gözlerinden akan yaşı sildi. Sonra elini nazikçe Asena'nın yanağına götürüp, yüzünü hafifçe kaldırdı. Doğu'nun bu hamlesiyle, göz göze gelmişlerdi ve ilk defa bu kadar yakınlaşmışlardı birbirlerine. Doğu Asena'nın gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı.

- Korkma güzelim, ben ne senin ne de sevdiklerinin zarar görmesine müsaade etmeyeceğim. Lütfen bu konuda bana güven.

- Kendini de koruyacak mısın?

Doğu bir an duraksadı, Asena'nın neyi kast ettiğini anlayamamıştı.

- Anlamdım, ne demek bu?

- Sevdiklerinin zarar görmesine müsaade etmeyeceğim dedin. O zaman, senin de zarar görmemen gerek.

- Nasıl yani?. Sen beni seviyor musun? Az önce tersini söylemiştin.

- Ben sana seni sevmiyorum demedim Doğu, ben sadece Aşka güvenmiyorum dedim. Sonsuza kadar sevilebileceğime inanırsam, herkesi karşıma alırım. Ama beni inandırmak istiyorsan. yanımda kalman gerek.

Bölüm : 29.05.2025 14:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...