22. Bölüm

KÜÇÜK ŞEYTAN

zeynepkaya
lavinia22

ASENA ALTUN:

 

Sabah gözlerimi açtığımda, başımda çok şiddetli bir ağrı hissettim. Bütün vücudum tutulmuştu. Elim hala Doğu’nun elinin üzerindeydi, dönüp yüzüne baktığımda uyuyor olduğunu görünce, büyük bir hayal kırıklığı ile ayağa kalkıp sağ tarafımda duran kanepeye oturdum. Sonrsında çantamdan telefonumu çıkartıp saate baktım. Saat 10:30 olmuştu. Telefonu bırakıp banyoya elimi yüzümü yıkamaya gittim. Banyodan çıktığımda, odanın kapısı açıldı. Gelen Orhan abiydi.

 

- Ne oldu Orhan abi?

- Oya Hanımın yerini bulduk, Asena Hanım.

- Neredeymiş?

- Trabzonda, bir köyde. Bir akrabasının evinde kalıyormuş.

- Güzel, hazırlıklarını yap Orhan Abi, bugün gidip alalım ölü gelinimizi.

- Tabi Asena Hanım.

Orhan abi odadan çıktıktan sonra Baba Demir geldi, Orhan abiyi, çıkarken gördüğü için İçeriye” ne oluyor” diyerek girdi.

- Oya’nın yerini bulduk.

- Ne! Neredeymiş?

- Trabzon’da bir akrabasının yanında kalıyormuş

- Ne yapmayı düşünüyorsun?

- Ne yapacağım, gidip gelinimi alacağım.

- Ne zaman gidiyorsun?

- Bugün, Orhan abi hazırlıklarını bitirince çıkarım.

- Tamam, bende geleceğim seninle.

- Baba, sen burada kalsan daha iyi olur. Hem Doğu için hem benim için. Bende zaten paketimi alıp hemen döneceğim.

- Doğru söylüyorsun kızım ama çok dikkatli ol.

- Tamam baba merak etme.

 

Bu konuşmadan sonra Baba Demir’le hastanede kahvaltı ettik. Ardından Doğu’nun yanına indik. Odaya girdiğimizde, İçeride Yaren ile Ceylin’i gördüm.

 

- Kızlar, siz ne zaman geldiniz.

Diyerek sarıldım onlara

- Çok olmadı. Doktorlar ne diyor hala bir ilerleme yok mu?

- Yaren biliyorsun onlarda uyanmasını bekliyor.

- Ya uyanmazsa?

Dedi, ardından gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Yaren’i sakinleştirmek için ona sarıldım ve karşıdaki koltuğa oturtup, şunları söyledim.

- Yaren Bana bak, şu ihtimali kafandan çıkar artık. Bak hala bizim için savaşıyor.

- Ya kaybederse?

- Doğu güçlü adam Yaren, kazanacak ben ona inanıyorum. Sende inanacaksın ve sakinliğini koruyup güçlü duracaksın. Anlaştık mı?

- Ta – ta- tamam.

 

Yaren’den ayrılıp, Ceylin’e döndüm. O hiçbir şey konuşmuyor sadece göz yaşı döküyordu. İkisi de sadece sakinleştiricilerle ayakta kalabiliyorlardı. Bu duruma çok üzülüyordum ama elimden başka bir şey gelmiyordu.

 

Oda da biraz oturduktan sonra üstümü değiştirmek için yan odaya geçtim ve üzerime siyah uzun kollu diz altında biten elbisemi giyindim. Altına ayakkabı olarak siyah kalın topuklu çizmelerimi giyip, omzuma siyah uzun bir palto alıp, Doğu’nun odasına geri döndüm.

 

Baba Demir, kızlara dönüp, ben bir abime uğrayacağım, Dedim. Baba Demir şöyle devam etti.

- Buraya gelir misin yoksa direk havalimanına mı gidersin?

- Bilmiyorum, Orhan Abiyle konuşmadım daha ama yüksek ihtimalle direk havalimanına geçerim.

Yaren araya girdi.

- Nereye gidiyorsun ki?

- Trabzon’a gideceğim güzelim, bir işim var onu halledip geleceğim.

- Ne işi?

- Bir görüşmem var hemen halledip, yarın sabaha dönerim.

- Tamam, dikkatli ol.

- Merak etme.

 

Yaren ile konuştuktan sonra hastaneden çıktım. Bir çiçekçiye gidip, bir buket Lityum buketi alıp, mezarlığa abimin yanına gittim. Orada ne kadar süre kaldım bilmiyorum.

Bir an çalan telefonumun sesiyle irkildim. Arayan Orhan abiydi.

- Efendim Orhan abi?

- Asena Hanım uçağınız hazır, ne zaman isterseniz yola çıkabiliriz.

- Tamam abi, ben geliyorum, hemen yola çıkalım.

- Tabi Asena Hanım nasıl isterseniz.

Orhan abiyle konuştuktan sonra hemen arabaya binip mezarlıktan ayrıldım ve havalimanına gittim. Havalimanında Orhan abiyi buldum.

- Buyurun Asena Hanım, kalkış için bizi bekliyorlar.

- Tamam Orhan abi gidelim.

 

Orhan abiyle pistte girdik, bizim için bekleyen kiralık özel uçağa bindik. Yolculuğumuz yaklaşık 1,5 saat sürdü.

Uçaktan indiğimizde, birkaç araba ve korumalar bizi bekliyordu. En önde bizim için ayarlanmış araç bekliyordu. Çok dikkat çekmemesi için daha mütevazi araçlar istemiştim. Sonuçta ben Oya’nın yanına gitmeden o benim burada olduğumu öğrenmemeliydi. Arabalara bindik ve Oya’nın bulunduğu adrese doğru yola çıktık. Yolculuk boyunca ne Orhan abi ne ben tek kelime etmedik. Ama benim beynimde Oya’nın Düğün gecesi söylediği son cümle yankılanıyordu.

 

“ Sevgi çok masum görünebilir ama her an kurulu bir bombaya dönüşebilir.” Bu cümleden sonra hepimizin toz pembe hayal ettiği o gün, çok acı bir karanlığa bürünmüş, bizim kabusumuz olmuştu. Ben o gün o cümleleri Oya bana laf sokmak için söylüyor zannediyordum. Ama hepsi abimin sonu için hazırlanmış bir şovmuş. Hiçbirimizin engel olamadığı bir şov....


Orhan abinin omzuma dokunmasıyla irkildim. Başımı Orhan abiye çevirdim.

- Asena Hanım, iyi misiniz?

- Bilmiyorum abi.

- Anlamadım.

- Ben abimin ölümüne sebep olan herkesi öldüreceğim ama hiçbiri abimi bana geri veremeyecek. Ne yaparsam yapayım her şeyi, herkesi yakıp yıksam da abim bir daha benimle olamayacak....

(Ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum, arada nefesim kesiliyordu.)

- Maalesef Hanımefendi...

- İşte bu benim canımı çok yakıyor. Bu gerçeği düşündükçe kalbim paramparça oluyor.

 

Ne kadar kendimi tutmaya çalışsam da, gözlerim dolmuş, sağ gözümden bir damla yaş akmıştı. Ama hemen o gözyaşını da elimin tersiyle sildim ve derin bir nefes alıp, başımı cama doğru çevirdim.

 

Biraz zaman sonra, köyün ıssız bir yerinde tek bir evin önüne geldik.

- Burası mı Abi?

- Evet, Asena Hanım.

- Hadi o zaman gelinimizi alıp gelelim.

Orhan abiyle arabadan indik, korumalara evin etrafını sarmalarını söyledim. Sonuçta 3 haftadır kaçan kuşu kafese koymak üzereydim, hiçbir şekilde riske edemezdim.

Arabanın önünde biraz durdum, derin bir nefes aldım ve kendimden emin adımlarla evin kapısına doğru yürüdüm.

Kapıyı 2 kere tıklattım, kapının kilitleri açılırken, içimdeki öfkeyi bastırarak bekledim. En sonunda kapı açıldığında, karşımda Oya’yı gördüm. 3 hafta öncesine göre epeyce zayıflamış göz altları mosmor olmuştu. Karşısında beni görmeyi beklemediği için korkudan olsa gerek suratı bembeyaz olmuş bir şekilde, kekeleyerek adımı söyledi.

 

- A A- As- Asena!

- Sobe!

İçeriye adımı attığımda o da 2 adım geriye gitti. Benden korkuyordu, yüzünden anlayabiliyordum, yüzünün haricinde vücudu da titriyordu. Tam konuşacaktım ki içeriden “ Oya kim gelmiş” diye biri bağırdı. Sonra yaşlı bir kadın yanımıza geldi. Oya’nın o halini gören kadın, korkuyla konuştu.

 

- Siz kimsiniz? Oya halacım ne oluyor burada?

Oya korkudan olacak ki cevap veremedi. Bu yüzden karşımdaki yaşlı kadının yüzüne bakıp, biraz daha yumuşak bir tonda cevap verdim.

- Bir şey yok halası, biz sadece yeğenini almaya geldik.

- Ne sebeple?

- Kendisiyle kapanmamış bir hesabımız var onu kapatmak için.

Bu cümleden sonra arkamdaki adamlara başımla işaret verip alalım gelinimizi dedim.

Oya kollarına giren korumaları görünce yalvarmaya başladı.

- Asena lütfen bir sakince konuşalım, açıklayabilirim lütfen!

Korumalar onu dışarı çıkarınca, halası da onun peşinden gitmeye yeltendi fakat onu ben durdurdum. Kadın öfkeyle bağırarak şunları söyledi.

 

- Nereye götürüyorsunuz yeğenimi! Bırakın onu, derdiniz ne sizin?

- Çok mu seviyorsun yeğenini?

- Evet, tabi ki çok seviyorum.

- İyi o zaman bana bu yaptığım için teşekkür etmelisin?

- Manyak mısın sen? Yeğenimi, yaka paça evimden çıkardın diye, sana niye teşekkür edeyim?

- Çünkü o sevgi, başkalarının ölümüyle sonuçlandı.

- Ne, ne demek istiyorsun sen!

- Benim abim de yeğenini çok seviyordu, hem de aklının almayacağı kadar çok. Ama abim artık yok.

Bu cümleyi söylerken gözlerim dolmuştu. Hemen arkamı dönüp dış kapıya doğru yürüdüm. Tam kapının eşiğindeyken, başımı omuz hizamdan tekrar teyzeye çevirdim ve korkutucu bir ciddiyetle şu cümleyi kurdum.

 

- Sakın polisi falan arıyayım deme teyzeciğim, sonra senin başın ağırır.

Teyze korkarak, başını hafifçe öne eğdi.

Bende dışarı çıkıp, kapıyı arkamdan kapattım. Arabaya doğru yürüdüm. Ön koltuğun kapısını açıp arabaya bindim. Bu sefer arabayı Orhan abi kullanıyor, Oya’da kolları ve bacakları bağlı bir şekilde arka koltukta oturuyordu.

- Orhan Abi arabayı çalıştırıp dönüş yoluna girdiğinde, Oya içindeki korku ve utancı sesine yansıtarak konuştu.
- Asena, bak… biliyorum, abinin ölümünden beni sorumlu tutuyorsunuz. Ama gerçekten—ben suçlu değilim.
Elimi havaya kaldırıp onu susturmak zorunda kaldım.
- Kes sesini, Oya!
Oya ağlamaya başladı; aralıklı, zorlukla konuştu:
- Nereye götürüyorsunuz beni?
- İstanbul’a.
- Asena, lütfen… Kürşat’a bir şey olmayacaktı. Söz vermişti.
- Söz mü? — dudaklarımda iğneleyici bir gülümseme belirdi. — Benim abim senin yüzünden mezarda yatıyor. Ne anlatıyorsun lan sen bana!
Sinirli, bıkkın bir tavırla Orhan abiye döndüm:
- Abi, Allah rızası için şu kadının ağzını bantlar mısın? Yol boyunca bu karının sesini duymak istemiyorum.
- Tabi, Asena Hanım, dedi Orhan usulca.
Orhan abi indi, dediğimi yaptı. Biz yola devam ettik; Oya’nın hıçkırıkları arkada, camda yağmurun damla damla akışıyla karışıyordu.

 

Uçak yere tekerlerini koyduğunda, içimdeki intikam ateşi bir kez daha harlandı. Yaklaşık bir saat sonra abimin karanlık depolarından birindeydik. Orhan abi hariç herkesi deponun dışında bırakmıştım. Oya küçük bir sandalyede, kolları ve bacakları bağlı bir şekilde oturuyordu. Bende karşısına bir sandalye koyup oturdum....

Oya korku dolu gözlerle bana bakıyor, sesinde yalvarırcasına bir kırılma vardı. Öfkem sesime bindi, kelimelerim keskinleşti:
- Hesap vakti, Oya Ateş.

Gözlerinden yaşlar süzüldü, zorlukla karşılık verdi:
- Asena… lütfen… benim suçum değildi.

- Sen abime ihanet ettin! Niye? Niye yaptınız bunu? — Bağırdım.

- Kürşat’a bir şey olmayacaktı, öyle anlaşmıştık… — dedi Oya, sesi parçalanıyordu.

İçimde bir şey koptu. Ayağa fırladım, elimle saçını kaptım ve acıyla çektiğimde yüzüme baktı; gözlerimiz birbirine kilitlendi. Sesim, geçmişin tüm biriktirdiklerini kusarcasına çıktı:
— Hayatımda ilk defa bir ailem olmuştu! İlk defa beni gerçekten seven biri vardı. Onunla gülmüştüm, planlar yapmıştık — on altı yıl sonra ilk defa mutlu hissetmiştim. Niye kopardınız abimi benden? Niye!

Oya cevap veremeyince, daha fazla öfkelendim ve yüzüne bir tokat attım. “Cevap ver!” diye bağırdım; sesi boş deponun duvarlarına çarptı.

Sonra tekrar elimi saçına geçirip çektim. Korkuyla bana bakan gözlerini görünce biraz rahatladım. Benim kadar hissetmesi mümkün olmasada, acı çekmenin başlangıç noktasındaydı, korku....

Şu an acının en kolay aşamasındaydı, Diğer noktalara geldiğinde, paramparça bir ruhun bedene yansıması olarak nefes almaya devam edecek! Tabi ben o kadar nefes almasına müsaade edeceğimi sanmıyorum.

Beynimin karanlığından çıkıp, Oya’nın saçına bir daha asıldım. Acıyla inledi, bende öfkemi belli eden bir tonla konuştum.

- Bana her şeyi anlatacaksın! Arkanda kimler var, abimin emrini vereni, bunu planlayanı, eyleme geçiren kim varsa hepsiyle ilgili her şeyi bileceğim, onlarla yaptığınız planı, bağlantılarını her şeyi tek tek anlatacaksın!

Geri çekildim, arkamda duran sandalyeye oturdum ve Oya’nın konuşmasını bekledim.


 

Oya bir süre sessizliğini korudu. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ama bu göz yaşları gerçek miydi yoksa oyunun bir parçası mıydı? Anlamak güçtü.

- Birkaç dakika sonra titreyen sesiyle, güç olsa da konuştu.

- Asıl hedef Doğu’ydu, Kürşat’a bir şey olmayacaktı söz verdi ama tutmadı.

Gözlerinden yaşlar akmaya devam ediyordu.

- Kes zırlamayı! Kim, kim Doğu’yu ve abimi öldürmek istedi?

- B- ba- Baran.

- Baran niye Doğu’yu öldürmek istiyor?

- Bi- bil- bilmiyorum.

Asena öfkeyle ayağa kalktı, Oyanın boğazına sarıldı. Fısıltıyla kelimelerin üstüne basarak konuştu.

- Sen beni salak mı sanıyorsun lan! Baran’ın Doğu’ya yaptıkları ortaya çıkmadan önce ilişkiniz olduğunu biliyorum ve onunla olan ilişkini hiç bitirmediğinin de farkındayım.

Asena, aşağılayıcı bakışlarla Oya’nın yüzüne bakarak, bu yüzden yalan söylemeyi kes artık. İyice sinirimi bozuyorsun. Deyip geri çekildi ve sandalyesine oturdu.

- Sen nerden biliyorsun bunu.

- ne oldu söyleyecek yalan bulamadın mı?

- Evet, geçmişte öyle bir şey oldu ama ayrıldık bitti.

- İlla diyorsun ki ben yalanlarıma devam ederim. Peki, abimi aldattığın gerçeğini de kanıtlayayım.

Kapıya doğru başımı çevirdim. Orhan abinin orada olduğunu bildiğim için Orhan abi diye seslendim. Hemen yanıma geldi.

- Buyurun Asena Hanım.

- Abi, şu karının fotoğraflarını verir misin ban?

- Tabi ki Asena Hanım.

Orhan abi, paltosunun cebinden bir zarf çıkardı ve bana uzattı. Zarfı aldım, açtım, fotoğrafları içinden çıkarıp, tek tek Oya’nın önüne attım.

Oya’nın Baran ile çekilmiş samimi fotoğraflarını görünce şok oldu. Gözlerini karanlık bir korku bürüdü. Kekeleyerek konuşmaya başladı.

- Asena açıklayabilirim.

- Neyi açıklayacaksın lan! Aldattığın yetmemiş, birde abimi öldürdün.

Asena’nın gözlerinden yaşlar geldi. Elinin tersiyle silip devam etti konuşmasına

- Sen nasıl bir pisliksin ya? Ama merak etme bende seni aşkından ayırmayacağım, senden sonra o iti yollayacağım.

- Asena lütfen sakin ol.

Derin bir nefes aldım, ayağa kalktım. Orhan abiye döndüm ve konuştum.

- Abi benim silahım sendeydi, onu bana verir misin?

- Orhan abi hemen tabancamı belinden çıkarıp, bana uzattı. Tabancayı aldım ve Oya’ya doğrultum. Ölümden çok korktuğu için yalvarmaya başladı. “ Asena, lütfen bak konuşup halledebiliriz lütfen yapma!”

 

 

Silahı bacağına doğru indirdim ve ateş ettim. Oya, kurşun bacağına girince acıyla bağırdı.

 

- Bu kurşun abimin sevgisine layık olamadığın içindi.

Silahı omzuna doğrultup ateş ettim.

- Bu da ısrarla beni kandırmaya çalışıp, yalan söylediğin içindi. Bugünkü sohbetimizde bana yalan söylemeye kalkarsan ve ben bunu anlarsam, bu tabancadaki kurşunlar, bedenine girecek ama öldürmeyecek sadece acı verecek... Anladın mı?

 

- A-an- anladım.

- Aferin, şimdi sorumu tekrarlıyorum. Baran niye Doğu’yu öldürmek istiyor?

- Baran hiçbir zaman Doğu’yu dost olarak görmedi. Hep onu kıskanırdı çünkü o Batur Bozkurt’un oğluydu. Herkes ona doğduğun gün itibarı ile saygı duymaya başlamıştı. Ama Baran için aynı şey söz konusu değildi. Baran’ın babası onu her zaman eleştirirdi. Batur Beyi öldürürse, takdir edileceğini sandı fakat öyle olmadı. Masanın başına ne babası ne kendisi geçemedi. Doğu belli bir yaşa gelene kadar Baba Demir kendisinin tayin ettiği birini koydu masanın başına, sonra da Doğu geldi zaten.


 

 

Yani Baran çok uğraştı ama o masanın başına geçemedi, şimdi de Doğu’yu yok edip, liderliği eline alacak.

- Vay be, adamdaki hırsa bak. Tabi onu içerden destekleyen küçük şeytan bir sevgilisi var. ( Dedi, kinayeli bir şekilde.)

- Asena lütfen yapma böyle.

- Kes lan! Masum ayaklarına yatıp durma benim canımı sıkma. Neyse, diğer soruma geçiyorum.

- Bu senin aşk böceğinin arkasında kim var?

- Bi- bil – bilmiyorum.

- Oya! İlla canını mı yakayım?

Korkuyla bağırarak cevap verdi Oya.

- Tamam! Tamam, dur lütfen.

- Konuş!

- Bak gerçekten adam nerede Baran’ın nesi bilmiyorum. Ama bir gün telefonda konuşurlarken duydum, adama Yargıç diye hitap etti.

- Başka bir şey bilmiyor musun bu adamla ilgili?

- Hayır, gerçekten bilmiyorum. Lütfen yalvarırım beni bırak.

( Dedi, ağlarken. Artık kan kaybından sesi çok fazla çıkmıyordu.)

- Sen bu planın şimdi neresindesin? Şimdiki görevin ne?

- Bir görevim yok, Baran’da telefonlarımı açmıyor zaten.

 

Asena gözlerinden yaşlar akana kadar kahkaha attı.

 

- Adam seni kullandı sonra kıçına tekmeyi bastı mı? Hahahahahahaha Ezik,gerizekalı

Neyse abimin ahı çıkmış.

- Haklısın.

Haklıyım evet.

Tekrar ayağa kalktım, tabancamı elime aldım. Tabancayı Oya’nı kafasına doğrultum. Oya bu sırada yapmamam için yalvarmaya başlamıştı. Ama ben artık ona kulaklarımı tıkamıştım. Tetiğe basmadan önce, elveda dedim ve ateş ettim.

Oyanın kafası sağa doğru düşmüş ve ve vücudu kanlar içinde gözleri açık bir şekilde ölmüştü. Oya’nın ölü bedenini karşımda görünce bu sefer yine şu cümle tekrar çınladı kulaklarımda. “ Sevgi çok masum görünebilir ama her an kurulu bir bombaya dönüşebilir.

Kulaklarımda yankılanan bu sesten sonra kendi kendime fısıldadım.

-Senin de kucağındaki kurulu bomba Baran’a olan saplantınmış, küçük şeytan.

Biraz durup derin bir nefes aldıktan sonra, Orhan abiyi çağırdım. Gördüğü manzaraya şaşkınlıkla bakan Orhan abiye karşı yumuşak bir şekilde konuştum.

 

- Yapamayacağımı mı düşünüyordun abi?

- Sadece bize bırakırsınız diye düşünmüştüm, Asena Hanım.

- Kendim yapmasaydım, içim rahat etmezdi.

- Peki efendim.

- Orhan abi, bu şeytanın cesedini yakın, küllerini de sevgilisine yollayın.

 

Orhan abi Asena’nın bu kadarını isteyeceğini tahmin etmediği için şok olmuştu. Fakat mecburen, kabul etmek zorunda kaldı. Sonrasında Asena Orhan’a tabancasını uzattı ve konuştu.

- Ha abi unutmadan, söyle çocuklara şu silahın namlusunu değiştirsinler.

- Tabi Asena Hanım..

- Asena tam depodan çıkıyordu ki telefonu çaldı. Arayan Baba Demir’di.

- Efendim Baba.

- Asena neredesin kızım?

- mekanlardan birindeyim, ne oldu bir şey mi oldu?

Diye sordu korkuyla.

- Yok kızım, sadece nerede olduğunu söyle şu Oya ile bende bir konuşayım.

- Artık konuşamazsın Baba?

- Sebep?

- Ölürler konuşmaz.....

 

Bölüm : 02.11.2025 12:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...