12. Bölüm

KÜL

zeynepkaya
lavinia22

ASENA ALTUN:

Notu okudum, bu notta bahsedilen kişinin kim olduğunu anlamaya çalışırken, Doğu'nun gözlerini üzerimde hissettim. Kafamı kaldırıp baktığımda, gerçekten bana bakıyordu. Ama. bu bakışta bir tuhaflık vardı. Tuhaf çünkü Doğu'nun gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir duyguydu bu, dokunsam parçalanacakmış gibi duruyordu. Peki neden, neden bana böyle bakıyordu? Ben beynimin içinde bu sorularla boğuşurken Doğu, yüzüne sert bir ifade yerleştirdi ve Fatih'le Ceylin'e dönüp,

- Abicim, korkmana gerek yok, mevzu ne seninle ne kıvırcıkla ilgili.

Fatih ile Ceylin aynı anda, " Kiminle ilgili peki," diye sordu.

- Mevzu sizinle ilgili değil, o yüzden sizi ilgilendirmez fakat benim yine de tedbir almam gerekiyor. Ceylin abim, sen Altay ve korumalarla Yaren'i de alıp eve geçiyorsun. Benden haber alana kadar da evden çıkmıyorsunuz. Ben evin güvenliğini de arttıracağım zaten.

- Fatih abi? Onun için de tedbir alacaksın değil mi?

Doğu derin bir nefes alıp, biraz sakinleşmeye çalıştı.

- Alacağım abicim merak etme, sonuçta Kıvırcıkta benim yüzümden böyle şeylere şahit oluyor. Kusura bakma kıvırcık.

Fatih sakin bir ses tonuyla

- Önemli değil abi, Ceylin iyi olsun bana yeter.

- Orasını ben hallederim sen merak etme, şimdi seni de evine bıraksınlar. Ben senin evini de güvenlik altına alacağım, Ha Ceylin için söylediklerim senin için de geçerli. Tamam mı Kıvırcık?

- Tamam.

Doğu Altay'a dönüp,

- Yapacaklarını anladın değil mi Altay?

- Anladım patron.

- İyi, hadi gidin o zaman.

- Emredersin patron.

Ceylin ile Fatih gittikten sonra, Doğu bana döndü.

- Hadi gidiyoruz.

- Nereye?

- Güvenli bir yere

- Notun kim için geldiğini, kim tarafından yazıldığını söylemeyecek misin?

Bu cümleyi söylerken, sesimdeki titremeyi bastıramadım. Ama o an önemli değildi çünkü asıl amacım, gözlerindeki duyguyu anlayabilmekti.

- Şimdi değil, hadi gitmemiz lazım.

Dedikten sonra, elimi tutup, hızlıca yürümeye başladı. Restorandan çıkarken eli hâlâ elimin üzerindeydi. Parmaklarının soğukluğunu hissedebiliyordum. Arabaya kadar tek kelime etmeden yürüdük. Direksiyonun başına geçtiğinde hâlâ konuşmamıştı.

- Anlatacağım ama önce güvenliğini sağlamam gerek.

- Benim güvenliğimi niye sağlıyorsun? Notta kimden bahsediyorsa git onunla ilgilen!

Sesim biraz sert ve yüksek çıkmıştı çünkü sürekli bir bilinmezliğin içinde çırpınıyordum, artık çok sıkılmıştım.

Doğu bir kez daha sustu. Bu daha fazla öfkelenmeme sebep oldu,

- Ya niye kimse bana bir şey anlatmıyor, benim üzerimden bir oyun oynanıyor ama oyunun ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Hiç mi acımıyorsunuz ya bana? Beni bir bataklığın içine atmışsınız sadece susuyorsunuz!

Doğu yine sustu, ama çenesindeki kaslar gerildiğinin göstergesiydi. Artık tam anlamıyla bağırdım.

- Doğu susup durma bir şey söyle artık!

Ani bir frenle sarsıldım, bedenimle beraber kalbimde gerildi ama bu durumu Doğu'ya yansıtmadım. Doğu bir an durdu, derin bir nefes aldı ve yüzünü bana çevirdi. O soğuk bakışlarının ardında, çaresiz, korkmuş bir çocuk gördüm. Ben onun gözlerine bakarken, Doğu konuşmaya başladı.

- Benden korkuyor musun?

- Hayır.

- Niye bu kadar çok soru soruyorsun o zaman?

- Senden korktuğum için değil, bilinmezlikten korktuğum için. Tehlikeli bir şey varsa bilip, ona göre tedbir almalıyım, bilmediğim bir şeye karşı savaşamam.

- Ya o bilinmezliğin sebebi bensem, o zaman uzaklaşır mısın?

Doğu'nun bu cümlesi, beynimde büyük bir yankıya sebep oldu. Ne demek istediğini anlayamadım ya da anlamak istemedim, bilmiyorum ama bu cümle bana ağır gelmişti.

Kafamı çevirip tekrar Doğu'ya baktığımda, o soğuk bakışlarının altında çaresiz, korkmuş bir çocuk gördüm, sonra gözlerinin dolduğunu fark ettim.

Ben konuşmadan Doğu'nun ağzından bir cümle çıktı.

- Uzaklaşırdın tabi, kim kalır ki?

Hemen kendimi toparladım, kararlı ve net bir şekilde,

- Hayır, uzaklaşmam sadece önlem alabileceğim alanı bana sunmanı beklerim.

- Bunu söylemeye hazır mıyım bilmiyorum, sen duymaya hazır mısın onu da bilmiyorum.

- Her şey için hazır bulunmak zorunda değiliz Doğu. Hayat bu, ani bir şekilde olması gerekiyorsa bir şeyler olur.

Doğu tam cevap verecekken, telefonu çaldı. Telefonu eline alıp baktı ve bana dönüp,

- Abin arıyor.

- Evde olmadığımı öğrenmiştir.

- Yüksek ihtimalle, kaçak.

- Başka seçenek bırakmadınız.

- Bu yaptığının tehlikeli olduğu gerçeğini değiştirmiyor?

- Neyse, açacaksan aç şu telefonu, zır zır ötüyor, kafam şişti.

- Haklısın.

Deyip arabadan indi, gerçekten sabır diliyordum. Ben benden bir şey saklamayım diyorum. Beyefendi, sanki inadıma daha fazla gizem yaratıyor.

DOĞU BOZKURT

Arabadan inip, telefonla öyle konuşmaya karar verdim çünkü Kürşat'ın ne söyleyeceğini tam olarak bilmiyordum ve Asena'nın daha fazla ürkmesini istemiyordum.

- Efendim Kürşat.

- Lan Asena evden çıkmış. Oya'yı aradım o söyledi. Bize sinirliymiş, çıkmış gitmiş. Kim bilir nerde ya, Allah'ım delirtecek bu kız beni! Ama onu bir bulayım bacaklarını kıracağım ki bir daha dışarı çıkmaya tenezzül edemesin!

- Kürşat.

- Sinirlenmişmiş beni kim sakinleştirsin?

- Kürşat.

- Allah'ım ne olur iyi olsun.

- Kürşat.

- Dedem, kesin haberi almıştır. Köpeklerini salmıştır her tarafa şimdi.

- Lan oğlum bir sus!

- Ne var lan ne var, kardeşim yok benim burada, ne sendeki bu rahatlık? Hani çok seviyordun ne oldu Doğu Bey?

- Şu telefonda başka biri olsaydı, çoktan vurdurmuştum dua et arkadaşımsın.

- Lan oğlum Asena yok diyorum, ne anlatıyorsun sen!

- Lan yanımda yanımda, Asena benim yanımda.

- Ne nasıl yanında?

- Yanımda işte nasılı yok.

-Niye baştan söylemiyorsun lan, kalp krizi geçiriyordum ben burada.

- bir susmuyorsun ki, car car car bir nefes alda motorun soğusun. Kafamı şişirdin.

- Tamam lan abartma! Çabuk o kaçağı eve getir. Bacaklarını ayrı, kafasını ayrı kıracağım.

- Getiremem.

- Ne demek getiremem lan?

- Ev artık onun için güvenli değil.

- Sebep.

- Bir not ulaştırdılar bana, içinde kanlı bir kurşun vardı.

- Eeee Asena'yla ne ilgisi var bunun?

- Sence!

Kürşat'ın jetonu biraz geç düştü ama zor da olsa ne demek istediğimi anladı ve bağırarak.

- Allah seni kahretmesin Doğu, Dünya'da bu kadar bir kız varken, âşık olacak benim kardeşimi mi buldun? Oğlum görmüyor musun senin sevgin bile karşıdakini paramparça ediyor, kardeşimi bu bataklığa çekme lan.

Derin bir nefes aldım. Ne kadar öfkelensem de Kürşat söylediklerinde haklıydı. Bu yaşananlar benim hatamdı. Masum bir kızın hayatı benim yüzümden tehlikedeydi. Sevgim bir ateşti sanki; kimi sevsem, karşımda kül oluyordu. Zaten ben sevmeyi becerebilseydim, annemin gitmesine engel olurdum.

Kürşat'ın sesiyle ana döndüm.

- Kürşat, sonra konuşalım bunları.

- Sen Asena'yı eve getir, ben yapılması gerekeni yaparım.

-Bok yaparsın, karşımızda kimin olduğunu bilmiyoruz.

- Dedemdir, kim olacak?

-Bok dedendir! Deden olsaydı sana ulaşırdı. Bana tehdit mesajı göndermeye cesaret edemezdi.

- Allah kahretsin! Haklısın.

-Bana ulaşabildiğine göre, bunlarla sen baş edemezsin.

- Tamam lan, haklısın!

- Ben güvenli bir yere geçeyim, sana haber veririm. Ha, bu arada bana haber vermeden bir şey yapma sakın! Bu çocuk oyuncağı değil, bir de senin arkanı kollayamam.

-Tamam lan, kapat. Kardeşime de iyi bak.

- Merak etme.

Dedim ve telefonu kapatıp, arabaya bindim. Asena meraklı gözlerle bana bakıyordu. En sonunda dayanamadı:

- Eee, ne konuştunuz?

- Evden kaçtığını öğrenmiş. Paniklemiş, onun için aramış.

Bu cümleyi söyledikten sonra arabayı çalıştırıp gazı kökledim, çünkü vakit kaybetmek gibi bir lüksüm yoktu. Asena bu sırada konuşmaya devam ediyordu.

-Birincisi, ben evden falan kaçmadım.

- Ya ne yaptın Küçük Hanım?

-Kaçmak gizli bir eylemdir Doğu. Bir yerden gizlice ayrılırsan kaçmış olursun. Ben evden çıktığımı kimseden gizlemedim.

-Evet, duydum. Korumaları tehdit edip öyle çıkmışsın. Racon kadın.

- Sen nereden biliyorsun?

- Kuşlarım var diyelim.

- Kuş değil, köstebek diyelim bence. Daha uygun.

- Yok, kötü bir havası var. Kuş daha iyi.

- O yüzden daha uygun zaten.

- Kalbimi kırıyorsun ama.

- Hadi ya? Siz benim kalbimi paramparça ettiniz, sizinki de biraz çatlasın, bir şey olmaz.

Bozuntuya vermedim ama Asena'nın bu sözü kalbime bir bıçak gibi saplandı. Asena biraz bekledi, sonra tekrar konuşmaya başladı:

- Abim aramadan önce biz bir şey konuşuyorduk. Bölündü. Seni dinliyorum, söyle artık. Ne oluyor?

Asena'nın bu sorusu bir an paniklememe sebep oldu. Ellerim buz kesti. Kürşat'la konuştuktan sonra olanları Asena'ya anlatma cesaretini kendimde bulamadım. Bu duyguların bir felakete sebep olacağını tüm çıplaklığıyla gördüm. Konuyu değiştirmem gerekiyordu ama ne yapsam, unutur ve ikna olurdu bilmiyordum.

- Doğu, Doğu, Doğuuu!

- Hı? Efendim?

- Nerelere daldın gittin? Basit bir soru sordum.

- Başka bir şey düşünüyordum da duymadım.

- Peki, sorumu tekrarlayayım: Neler oluyor Doğu?

- Hiçbir şey.

- Ne demek hiçbir şey? Doğu, abim aramadan önce "Bu bilinmezliğin sebebi bensem…" dedin. Sonra "Bunu söylemeye hazır mıyım bilmiyorum. Sen duymaya hazır mısın onu da bilmiyorum." dedin. Şimdi nasıl hiçbir şey? Delirtme beni!

- Tamam, haklısın. Sana yalan söylemem yanlış ama doğruyu anlatırsam felaketine sebep olurum.

- Ne yani? Benden sürekli bir şeyler gizleyeceksin ya da gizleyeceksiniz ve ben bile bile bu yalanın içine hapsolmuş bir şekilde yaşayacağım, öyle mi?

- Hayır ama şu an zamanı değil. Zamanı gelince konuşacağız. Söz.

- Ben çok merak ediyorum. O "doğru zaman" ne zaman gelecek?

- Ben de bilmiyorum.

- Biliyor musun? Hiç şaşırmadım.

Dedi, sakin ama iğneleyici bir ses tonuyla. Bir şey diyemedim çünkü haklıydı. Kimse mükemmel değilken, herkes ondan mükemmel olmasını bekliyordu. Hepimiz ondan hatalarımızı örtmesini bekliyorduk ama kimse ona hata yapabilme imkânı tanımıyordu. Ben de dahil.

Yolculuğun geri kalanında hiç konuşmadık. Asena bir nevi bana trip atıyordu. Ben de konuşmaya utandığım için susuyordum. Güvenli bölgeye girdiğimizde, biraz ilerde upuzun sarmaşıkların olduğu yerde durdum. Asena düzeneği bilmediği için:

- Ne oldu, niye durdun?

- Geldik.

- Eee? Burası dümdüz yeşillik. Nasıl geldik?

- Bir saniye, hemen hallediyorum.

Direksiyonun sağında bulunan gizli bölmeyi açtım ve orada duran kumandayı aldım. Düğmeye basınca ikiye ayrılan sarmaşıkları gören Asena şok geçirdi. Sarmaşıkların ardında bir garaj kapısı vardı. Arabanın plakasını okuyunca kapı açıldı. İçerdeki tünele girdim. Asena artık dayanamadı:

- Tünelden sonra başka bir evrene mi geçiş yapacağız? Tünel bitiminde Açlık Oyunları'ndaki gibi bir senaryoyla karşılaşmayız umarım.

- Hahahahaha! Yok, merak etme. Orada ikimizden başka kimse olmayacak.

- İyi o zaman.

ASENA ALTUN

Doğu ile bu konuşmamızdan sonra, hala neyin ne olduğunu, tam olarak bilmiyordum. Belki de biliyordum ama emin olamıyordum ve emin olmaya ihtiyacım vardı. Ben bunları düşünürken, tünelin ilerisinde güçlü beyaz ışıklar yandı. Ben ışıklara bakarken, araba birden durdu. Doğu kontağı kapattı. Birkaç dakika sonra önümüzdeki duvar yukarı doğru kalktı ve arkasından büyük bir kapı çıktı. Ben önüme kitlenmişken Doğu.

- Hadi in.

- Neresi burası.

- Benim evlerden bir tanesi.

- Niye böyle bir sisteme ihtiyaç duydun?

- Burası geçmişin acısını, geleceğin huzurunu taşıyan bir yer ve böyle bir yer sadece bana özel olmalı.

- Beni niye getirdin o zaman?

Doğu bir an duraksadı ve yüzünde hafif bir panik duygusu yerleşti, bu soruya cevap vermek yerine,

- Hadi in, güvendesin artık.

- Sorumun cevabı bu değildi.

- Hadi Asena.

- Tamam geldim.

Arabadan indik, kapının önüne geldik ve tabi ki burada da bir güvenlik önlemi vardı. Kapının kenarında küçük bir panel vardı, Doğu'nun oraya parmağını okutmasıyla kapı açıldı.

- Doğu, bu kadar güvenlik biraz fazla değil mi?

Dedim yüzümde şaşkın bir ifadeyle.

- Eğer bu Dünya'ya Doğu Bozkurt olarak geldiysen değil.

- O kadar diyorsun.

- Daha fazlasını bilsen kaçardın.

Dedi. Eliyle kibarca içeri geçmemi işaret ederek.

Ben de girdim ve karşımda klasik döşenmiş bir saray yavrusu gördüm, daha evin tamamını bile görmemiştim ama gördüğüm kısım bile bu evin çok zevkli biri tarafından döşendiğinin göstergesiydi. Giriş büyük, geniş, aydınlıktı. Eşyalar ahşap ve çok şıktı. Salona doğru geçtiğimde, kahve deri koltuklar, Antika büyük bir sehpa ve yemek masası gördüm. Salonu incelerken arkamdan gelen Doğu'ya dönüp.

- Bu eşyaları sen mi seçtin?

- Hayır.

- Vallahi bu evi kim dizayn ettiyse baya zevkliymiş, evde uyumsuz tek bir şey yok.

- Annem, eşyalar annemin.

- Ha öyle mi? pardon ben seni üzmek istememiştim. Yani Yaren bahsetti de biraz.

- Önemli değil. Annemi hatırlamak bana iyi geliyor, o yüzden onun eşyalarını buraya getirdim.

- Gerçekten çok güzel ama. bir şeyi merak ediyorum.

- Dinliyorum.

- Buraya daha önce başka biriyle geldin mi?

- Hayır.

Bunu söylerken sesi titredi.

Sorgulayan bakışlarla, Doğu'ya doğru birkaç adım attım.

- Peki, ben neden buradayım?

- Dedim ya güvenlik için.

- Beni kendi evime götürüp, kapıya bir ordu da yığabilirdin. Ayrıca, benim korunmam neden bu kadar önemli? Notta bahsedilen kişiyi koruman gerekmez mi?

Doğu derin bir nefes aldı ve tekrar konuşmaya başladı.

- Bahçeye çıkalım mı? Orada konuşuruz.

Olumlu anlamda başımı eğdim ve Doğu'nun peşine takıldım. Verandadan arka bahçeye çıktık. Ev, geniş bir bahçeye sahipti, ortasında bir havuz ve havuzun biraz uzağında bir koltuk takımı vardı. Doğu, koltuklara doğru yöneldi ben de arkasından yürüdüm. Koltuklara oturduktan sonra, gözlerimi Doğu'nun gözlerine kitledim içimdeki merak duygusu ciddiyetimle beraber gözlerime yansıdı. Doğu'nun gözleri ise bir bilinmezliğin içinde korkuyla, savaşıyormuş gibiydi. Bir süre ikimiz de sustuk. Birbirimizin gözlerine bakarak, içimizde kopan fırtınaları görmeye çalıştık. Doğu'nun içindeki fırtınaların ismini tam göremesem de yaşattığı acıları çok net bir şekilde gördüm. Bıraksalar sabaha kadar böyle otururduk, belki ama benim artık merakımı gidermem gerekiyordu. Bu yüzden konuşmayı başlatan kişi ben oldum.

- Evet, seni dinliyorum.

Dedim, sakin ama keskin bir ses tonuyla.

DOĞU BOZKURT

Derin bir nefes aldım, gözlerimi gökyüzündeki bulutlara diktim birkaç saniye. Sonrasında gözlerimi tekrar Asena'ya çevirdim, tüm cesaretimi toplayıp, konuşmaya başladım.

- Gerçekleri duymaya hazır olduğuna emin misin?

- Daha önce hiçbir şeyden bu kadar emin olmamıştım.

- Peki, sürekli soruyorsun ya, notta bahsedilen kişi kim, beni niye koruyorsun, git onu koru diye.

- Evet.

- Ben zaten o notta bahsedilen kişiyi koruyorum. O kişi sensin Asena.

- Nasıl yani?

Dedi, sesi titreyerek ve şaşırmış bir şekilde

İçimde bir şey koptu. Kalbim hem hızlandı hem durdu sanki.

- Ben sana âşık oldum Asena, Oya'nın ve Kürşat'ın senden sakladığı şey buydu. Sakladılar çünkü benimle olursan hep tehlikede olacağını düşünüyorlardı ve haklıydılar. Sana olan ilgimi, sevgimi, sadece Oya ile Kürşat değil, düşmanlarımda fark etti. Geldiğimiz nokta bu, benim yüzümden tehdit ediliyorsun, benim yüzümden hayatın tehlikede, üstelik ben bu tehlikenin kimden geldiğini bile bilmiyorum. Bu olay olmadan önce seninle bir ilişki yaşamanın hayalini kuruyordum ama hayatımın gerçekleri, bir kez daha önüme çok acımasızca çıktı. Abin sana âşık olduğumu duyunca çok sinirlendi, ilk başta kızdım fakat şimdi anlıyorum ki haklı. Ben seni kendi cehennemime sürükleyemem, bu sana huzur değil, kan bahşeder ve ben ilk defa huzur vermek istediğim birine, ellerimde ki kan ona bulaşmasın diye ondan vazgeçiyorum.

Bölüm : 23.05.2025 22:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...