20. Bölüm

SEVGİ VE ÖZLEM

zeynepkaya
lavinia22

Sevgi̇ Ve Özlem

ASENA ALTUN

Doğu’nun Yaren’i aramasıyla, hemen kafeden çıkıp eve geçtik. Eve girdiğim an Doğu’nun olanlardan nasıl haberi olduğunu sorgulamaya başladım fakat aklıma mantıklı bir cevap gelmedi. Ben kafamdaki soru işaretleriyle boğuşurken, telefonum çaldı. Telefonu alıp ekrana baktığımda arayanın Doğu olduğunu gördüm. İçimde büyüyen korkuyla beraber endişeli bir şekilde aramayı cevapladım.

Alo efendim Doğu?

O herif sana ne söyledi?

Dedi, öfkeli olduğunu belli eden yüksek bir ses tonuyla.

Pek bir şey söylemedi aslında. Sana selamları varmış, o kadar.

Selam mı? Ben onun selam veren dilini çekip koparırdım da dua etsin ülke sınırları dışındayım. Hadi ben yokum, o Altay nerede ne halt ediyordu? Niye yanınızda değildi?

Onun bir suçu yok, ben kafenin kapısında beklemesini söyledim.

Sebep?

Doğu her yere ordu gibi giriyoruz, insanlar bizden korkuyor.

Korksunlar, kimse yanınıza yaklaşamasın diye dikiyorum ben zaten adamları başınıza!

Ya tamam da arkadaşlarımız da korkuyor bizden, ne yapalım kimseyle görüşmeyelim mi?

Korkaklarla görüşmeyin, evet. Ayrıca o görüştüğünüz sarı kimin nesi?

Liseden arkadaşımız.

Yarenin mi, senin mi?

Of, ikimizin de Doğu. (Bu cevabı verirken sesi, sıkıldığını belli ediyordu.)

Nedir sendeki bu erkeklerle arkadaş olma sevdası? (Sitemkar bir sesle söyledi bunu.)

Anlamadım.

Sesi buz gibiydi.

Etrafındaki bu herifler beni çok rahatsız etmeye başladı.

Saçmalıyorsun şu anda.

Bak söylemeye çalıştığım, etrafındaki herkes sana arkadaş gözüyle bakmıyor.

Doğu’nun sesi bunu söylerken yumuşaktı.

Batu han benim arkadaşım Doğu, ne saçma bir konuşmanın içindeyim ben ya!

Asena bunları söylerken, öfkeden sesi titriyordu.

Bugünkü çocuktan bahsetmiyorum.

Kimden bahsediyorsun?

Ses tonu çok sert ve mesafeliydi.

Bulut diye bir herif var ya senin dibinden ayrılmayan!

Doğu’nun sesi yükselmiş, kıskançlığını ele veriyordu.

Sen nereden biliyorsun Bulutu? (Dedi, şaşkınlığını belli ederek.)

Ben senin hayatında olup biten her şeyi biliyorum, güzelim.

Asena tam cevap verecekti ki içeriden abisinin sesi geldi, kapıya doğru dönüp baktığında, abisini ve Oyayı karşısında gördü. Doğuya da şunları söyleyip kapadı telefonu.

Abimler geldi, kapatmam lazım ama bu konuyu burada kapatmadım, akşam bu Baran denen herifin kim olduğunu ve şu arkadaşlarımı takip etme mevzunu, konuşacağız Doğu.

Telefonu kapatıp, abime doğru ilerledim. Abimin yanında Oya’yı da gördüm ve içimden, “bir sen eksiktin diye geçirdim.” Abime sarıldım, Oya ile sadece tokalaştım. Sonrasında beraber salona geçtik, Abim ile Oya yan yana oturdu. Biz de Yarenle karşılarına oturduk. Oya konuşmaya başladı.

Asena sen iyi misin?

İyim, niye?

Bilmem, moralin bozukmuş gibi duruyorsun.

Küşat arya girdi.

Ne oldu abim, Doğu mu canını sıktı.

Yok abi, dışarıdan geldik bizde, yoruldum sadece.

Emin misin abim.

Evet abi, sıkıntı yok merak etme.

Oya devam etti konuşmaya.

Asena, seninle biraz kız kıza konuşalım mı bahçede?

Oyanın bu teklifine şaşırmıştım, aslında reddetmek istiyordum ama böyle bir şey yaparsam, nedenini açıklayamazdım ve abimin arada kalmasına sebep olabilirdim, bunu istemediğim için mecburen konuşmayı kabul ettim. Bahçeye çıktık, bahçe masasına oturduk, benim gözlerimden merak, onun gözlerinden sahte bir endişe akıyordu. Biraz bekledikten sonra Oya, konuşmaya başladı.

Doğuyla takıştın değil mi?

Hayır canım ne alakası var?

Yapma Asena, gözlerinden anlaşılıyor.

Dedim ya yorgunluktan diye.

Oya acıyarak baktı Asena’ya , sonrasında rahatsız edici bir tebessümle devam etti, konuşmaya.

Başladı değil mi kıskançlık krizleri?

Sadece güvenliğimi sağlamaya çalışıyor.

Oya küçük bir kahkaha atıp, cevabını verdi.

Kendini kandırıyorsun ve en kötüsü de bunun gayet farkındasın.

Oyanın bu söyledikleri, gerçekten sinirime dokunuyordu. İlişki terapisti gibi konuşmasından nefret ediyordum ve bu konuşmaları iyice ondan şüphelenme, tiksinmeme sebep oluyordu.

İlişki terapistliği yaptığını bilmiyordum

Dedi, alaycı bir tavırla.

Bak, Asena Doğu’nun yanında kalmaya devam edersen, etrafında kimse kalmayacak.

Sebep?

Doğu seni sevmiyor, saplantılı sadece.

Bildiğim kadarıyla Doğu’nun aşık olduğu ilk kişi benim.

E- evet.

Nasıl emin olabiliyorsun saplantılı olduğundan?

Görüyorum.

Asena kahkaha atarak devam etti.

Senin gördüğünü ben görmüyorum yani, öyle mi?

Evet, onu seviyorsun çünkü.

Asena’nın yüzü de sesi de birden ciddileşti, kollarını göğsünde bağlayıp, arkasına yaslandı ve Oyanın gözlerine bakarak konuştu.

Bak Oya, benimle ilgili bu tutumunu beni tanımıyor olmana bağlıyorum. Ben, birini ne kadar seversem seveyim, duygularımı mantığımın önüne geçirmem çünkü tahmin edemeyeceğin kadar canımı yaktı bu dünya benim.

Daha çok gençsin Asena.

Asena sesini yükselterek, devam etti.

Ben konuşuyorum! Sen konuşurken ben seni dinledim değil mi Oyacım.

Haklısın Pardon. (Dedi sesi titreyerek)

Ben her zaman bir insanın yaşına değil yaşanmışlığına bakılması taraftarıyım. Benim yaşanmışlığım da tahmin edebileceğinden çok daha fazla, bu yüzden kendi yolumu kendim çizebilecek kadar olgunum.

Sen karışma ben kendi başımın çaresine bakarım, diyorsun.

Aynen öyle diyorum ve son bir şey daha eklemek istiyorum. Senin beni sürekli karşına alıp, nasihat vermenden çok sıkıldım. Ben bir yolda yürümeye karar verdiysem, tek başıma yürürüm. O Yolda Bir bedel ödemem gerekirse, öderim, Anladın.

Anladım.

Bir daha seninle böyle bir konuşma yapmak istemiyorum. Fakat beni bir daha böyle bir konuşmaya sürüklersen, bu kadar kibar olmam bilmiş ol.

Deyip, konuşmayı bitirdi ve Yarenle Kürtajın yanına döndü. Birkaç dakika sonra Oyada yanlarına geldi. Kürşat ikisini de süzüp, meraklı bir şekilde, “ne konuştunuz?” Diye sordu. Asena hemen ilgisiz bir şekilde “havadan sudan” diyerek geçiştirdi. Ama Oya’nın arkasından abisini dolduracağının farkındaydı. Zaten bunu bildiği için geçiştirmişti abisini, Oya’nın ne tarafa oynayacağını görmek için böylece Oya’nın asıl amacıyla ilgili bir fikir oluşturabilirdi kafasında.

Kürşat ile Oya baya uzun bir süre kızların yanındaydı. Kürşat kardeşini özlemişti, bu yüzden Asena’nın yanından ayrılmak hiç istemiyordu. Asena’da abisinin yanından ayrılmak istemiyordu fakat Oya onları böyle gördükçe sızlanıyor, ikisini de rahatsız ediyordu. Bu yüzden, bir süre daha oturdular, sonra da akşam yemeğini birlikte yiyip evlerine döndüler.

Yaren’le Ceylin uyumaya çıktı, bende ortalığı toparlayıp, kendime bir kahve yaptım ve mutfağın penceresinin önüne oturdum. Biraz bahçeyi seyrettim, çalan telefon sesiyle irkildim, telefonu elime alıp, ekrana baktığımda Doğu’nun aradığını gördüm. Hemen aramayı cevapladım.

Alo

Gitti mi misafirlerin?

Gitti.

Asena’nın cevapları çok kısa ve soğuktu, Doğu bunun nedenini bildiği için sesi yumuşaktı.

Oya’da gelmiş sanırım.

Evet, abim kendince aramızı yapmaya çalışıyor. Fakat mevzu o kadar basit değil!

Dedi, ürkütücü bir sakinlikle, son cümlesi Oya’ya değil, Doğu’yaydı sanki, Doğu’da bunu çok net hissetti.

Haklısın.

Her zaman.

Küs müyüz?

Yok canım, ne alakası var? (Dedi kinayeli bir şekilde.)

Anlaşıldı, baya kızmışız.

Yok canım, ben sana erkek olan arkadaşlarımı takip ettirip, sonrasında onlarla ilgili, bana hesap soruyorsun diye niye kızayım (!)

Bak güzelim gerçekten arkadaş ortamına karışmak istemiyorum, seni sıkmakta istemiyorum bu konuda ama o çocuğun hareketleri hiç hoşuma gitmiyor.

Bulut benim kaç yıldır hayatımda Doğu, tabi ki normal arkadaşlarımdan daha samimi davranışları olacak. Bunun nesi tuhaf acaba?

Doğu pes ettiğini belli eder bir tonla devam etti konuşmasına.

Peki, sen öyle diyorsan öyledir. Ama o çocuğun tek bir falsosunu görürsem, cezasını keserim, bilmiş ol.

Öyle bir şey olursa ben gerekeni yaparım Doğu, benim de elimde armut toplamıyor.

Biliyorum fakat sana bırakacağımı sanmıyorum.

Of Doğu of.

Anlaştık mı?

Anlaştık, tamam.

Güzel. Küslüğünüzü de böylece bitirmiş olduğumu düşünüyorum Küçük Hanım.

Başka bir zaman olsa, seni daha süründürürdüm ben ama uzakta olduğun için merhametli tarafıma denk geldin. O yüzden bu mevzuyu daha fazla uzatmayacağım.

Teşekkürler Küçük Hanım.

Rica ederim, Sayın Bozkurt. Ne zaman geliyorsunuz?

Haftaya geleceğim.

Hiç gelme ya(!)

Haklısın güzelim ama kalmak zorundayım.

Hayır, sonra abim düğünüm oluyor, en yakın arkadaşım ortada yok diye başımın etini yiyecek.

Söyle ona merak etmesin, düğüne yetişeceğim.

Tamam iletirim.

Hadi git biraz dinlen, benimde birkaç işim var, onları halledeyim.

Tamam, dikkatli ol.

Emredersin kaptan.

Asena hafifçe güldü, Doğu şöyle bitirdi konuşmayı.

Seni seviyorum, iyi geceler.

Ben de seni, görüşürüz.

Bir hafta sonra....

ASENA ALTUN

Bugün öğlen kızlarla sohbet edip kahvemizi içerken, bir anda kapı çaldı. Hemen kalktım, gidip kapıyı açtım. Karşımda Doğu’yu gördüm, çok sevindim fakat yanında 40-50 yaşlarında, bir adam vardı. Adamı tanıyamadım, daha önce görmemiştim ama ayıp olmasın diye hoş geldiniz diyerek içeri davet ettim. Adam hoş bulduk kızım dedi, bende paltosunu alıp astım, Doğu “baba sen salona geç, bende geliyorum.” Dedi. Adam da onayladı ve salona geçti. Bende Doğu’ya dönüp,

Bu adam kim?

Baba Demir?

Adamın adı Demir mi yani?

Yok, adı Yavuz, Yavuz Demirkan. Lakabı Baba Demir.

- Sen nereden tanıyorsun?

- Uzun hikaye sonra anlatırım.

Diye cevap verdi, ceketini asarken.

- Peki, hadi bizde geçelim içeri.

- İnsan bir sarılır, kaç gündür yokum ya.

- Çok beklersin o bir kere olur canım.

Dedim ve salona doğru yürümeye başladım, Doğu’da arkamdan gelirken şu şekilde cevap verdi.

- Bence büyük konuşuyorsun.

Salonun önüne geldiğimiz için sözlü bir şekilde cevap veremedim, bu yüzden gözlerimi devirmekle yetindim. Sonrasında kızların yanına geçip, oturdum. Kızların yüzlerinden anladığım kadarıyla, kızlarda şu an karşımızda oturan “ Baba Demir’i” tanımıyorlardı. Ben bunları düşünürken, Baba Demir Doğu’ya döndü ve konuştu.

- Hadi Kürşat’ı ara gelsin konuşalım.

- Tamam hemen arıyorum Baba.

Doğu telefonla konuşmak için mutfağa gitti, Asena da ben bir lavaboya gideyim diyerek, çıktı salondan. Fakat tabi ki lavaboya değil, mutfağa Doğu’nun yanına gitti. Doğu arkası dönük bir şekilde telefonla konuşuyordu. Asena’da mutfağa girip, Doğu’nun arkasında, konuşmasının bitmesini, bekledi. Doğu konuşmasını bitirip, arkasına dönünce Asena’yı gördü, bunu beklemediği için şaşırdı.

- Bir şey mi oldu güzelim?

- Bende sana aynı soruyu soracaktım. Ne oluyor Doğu?

- Hiçbir şey.

- Daha önce hiç görmediğim bir adamla döndün Londra’dan, adam gelir gelmez senden abimi aramanı istedi. Ne oldu da apar topar abimle görüşmeniz gerekiyor?

- İşle ilgili, korkacak bir şey yok.

- Bana yalan söyleme!

- Of, güzelim biz bir oturup konuşalım, merak ettiğin her şeyin cevabını vereceğim.

- Söz mü?

- Söz.

- Tamam o zaman öyle olsun.

Doğu hafifçe gülümsedi ve Asena’ya doğru eğilip, onu yanağından öptü, sonra kulağına “ teşekkür ederim Bebeğim.” diye fısıldadı.

Doğu Baba Demir’in ona seslenmesiyle salona gitti. Asena’da biraz daha mutfakta bekledikten sonra salona geçti. Kızların yanına oturdu. Doğu ile Baba Demir’de karşılarında oturuyordu. Baba Demir Asena’ya dönüp konuşmaya başladı.

- Meşhur Asena sen olmalısın.

- Asena benim ama meşhur kısmını anlayamadım.

- Doğu senden çok bahsetti ama endişelenme hep iyi bahsetti.

Deyip, yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirdi.

- Bunu duyduğuma sevindim.

Diyen Asena, cümlesinin sonuna küçük bir kahkaha yerleştirdi. Asena kim olduğunu bilmese de Baba Demir’i sevmişti. Bu sırada kapı çaldı, Asena tam kapıyı açmak için kalkıyordu ki Doğu eliyle oturmasını işaret ederek, kendisi gitti kapıyı açmaya ve yanında Kürşat’la girdi salona, Kürşat Baba Demir’i görür görmez elini öptü. Sonra da geri çekilip, konuştu.

-Hoş geldin Baba

- Hoş bulduk Kürşat.

- Baba, endişelenmemiz gereken bir durum yok değil mi?

- Onu zaman gösterecek oğlum.

Baba Demir Doğu’ya Döndü ve ciddi bir ifadeyle şu soruyu sordu.

- Aşağısı müsait mi Doğu?

- Müsait Baba.

- İyi hadi biz aşağı inip biraz konuşalım, Hanım Kızlarımızda, bize birer kahve yapsın da 40 yıl hatırımız olsun.

Asena “ tabi nasıl içersiniz kahvenizi?” Diyerek cevap verdi. Baba Demir’de “ sade” diye karşılık verdi.

Baba Demir, Doğu ve Kürşat, salondan ayrılıp, aşağı indiler. Kızlarda kahve yapmak için mutfağa geçtiler.

Evin en alt katında bir oda vardı, bu oda dinlenmeyen gizli bir odaydı. Baba Demir Türkiye’ye Doğu’yu her ziyarete geldiğinde, işle ilgili tüm toplantılar, özel meseleler burada konuşulurdu.

DOĞU BOZKURT

Aşağı, toplantı odasına indik, yerlerimize oturduk. Kürşat Baba Demir’e meraklı gözlerle bakıyordu, bizde Baba Demir’le Kürşat’a endişemizi belli ederek bakıyorduk. Biraz bekledikten sonra Küşat merakına yenik düşüp, konuşmaya başladı.

- Hayırdır inşallah baba, buraya geldiğimize göre mevzu ciddi.

- Henüz bizde emin değiliz ama seni uyarmamız gerektiğini düşündük.

- Dinliyorum Baba.

- Evlat, konu Oya.

- Ne olmuş Oya’ya?

Diye cevap verdi. Endişe ve öfkenin birbirine karıştığı yüksek bir ses tonuyla.

- Biz Oya’nın Baranla birlikte Doğu’ya tuzak kurduğunu düşünüyoruz.

- Nereden vardınız bu kanıya? Ben söyleyeyim Asena’nın söylediği şeylerden. Doğu bu işi çok büyüttün, Sırf Asena’ya inanmak istediğinden. Benim şurada düğünüme 4 gün kalmış, Allah rızası için yapmayın ya!

Dedi öfkeli bir tonda bağırarak. Bunun üzerine Doğu araya girdi.

- Lan oğlum mevzu Asena değil, Baran beni yıkmak için Oya’yı kullanıyor! Anlamıyor musun?

Diye çıkıştı, yüksek bir sesle.

- Doğu bırak artık şu herkes beni yıkmaya çalışıyor tiriplerini Dünya senin etrafında dönmüyor!

Öfkeli yüksek bir tonda, söyledi bunları.

İkisi de çok sinirliydi, her an birbirlerine girebilir, kavga edebilirlerdi ve eğer böyle bir şey yaşanırsa, bir daha geri dönüşü olmazdı. Bunu en iyi Baba Demir görebiliyordu. Bu yüzden öfkeli bir şekilde bağırarak şunları söyledi, Küşat ve Doğu’ya.

- Yeter lan, çocuk gibi didişip durmayın! Ben size demedim mi hayatınızda ne olursa, kim olursa olsun, birbirinize olan saygınızı, sevginizi, güveninizi yitirmeyeceksiniz, her daim birbiriniz kollayıp, düşmanlarınıza sizi yıkmaları için fırsat vermeyeceksiniz Diye!

İkisi birlikte “Dedin Baba” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Baba Demir, öfkeyle bağırarak.

- O zaman bu haliniz ne lan!

Doğu devam etti.

- Haklısın Baba, özür dileriz.

Kürşat’ta Doğu’yu onayladı ve konuştu.

- Evet Baba kusura Bakma.

Bu sırada kapı tıklatıldı, Baba Demir “gel.” deyince açılan kapının ardından elinde kahve tepsisiyle Asena girdi. Kahveleri ikram ederken herkes, “ellerine sağlık.” Dedi. Asena’da küçük bir tebessümle “afiyet olsun.” Dedi ve odadan çıktı. Asena odadan çıkınca, Baba Demir konuşmaya devam etti.

- Küşat... Doğu bazı delillere ulaşmış.

Baba Demir, Doğu’ya ulaştığı delilleri Kürşat’a vermesi için başıyla işaret verdi. Doğu’da söyleneni yaptı, elindeki belgeleri Kürşat’a vermek için yerinden kalktı, arkasındaki dolaptan bir dosya çıkardı ve dosyayı Kürşat’a uzattı.

Küşat, karışık duygular içindeydi. Hem karşısına çıkacak şeylerden korkuyor, hem de Doğu’nun ne bulduğunu merak ediyordu. Elleri titreyerek açtı dosyayı.

Dosyayı açtığında, karşına Oya’nın Baran ile çekilmiş fotoğrafları ve birde flash çıktı. Doğu hemen, Kürşat’ın flashı çalıştırabilmesi için bir bilgisayar verdi. Kürşat’a hemen flashı açtı. İçinde Oya’nın yaptığı telefon konuşmaları vardı. Küşat bu konuşmaları tek tek dinledi, sonra bilgisayarı kenara bırakıp, fotoğraflara göz gezdirdi. Ardından gözlerini Doğu’ya çevirdi. Ürkütücü bir sakinlikle konuştu.

- Oya haklıymış.

- Anlamadım! (Dedi, şaşkınlıkla.)

- Oya böyle bir hamle yapacağını söyledi. Ben inanmamıştım Doğu kimseye iftira atmaz dedim. Ama kız haklıymış.

- Ne saçmalıyorsun sen Kürşat!

- Sen yaptırıyorsun bunları sırf, Baran’a olan kinin yüzünden.

Saçmalama Kürşat! Baran’a olan nefretimden dolayı niye böyle bir şey yapayım?

- Çocuk, senden özür dilemiş ki bence gayet samimi, sırf Oya’nın Baran’ı affetme ihtimallinden korktuğun için böyle bir oyun Oynuyorsun.

Doğu, sakince ayağa kalktı, sesiz ama öfkeli bir şekilde kelimelerin üstüne basarak konuştu.

- O heriften neden nefret ettiğimi biliyorsun, nasıl böyle bir şey yaptığımı düşünebilirsin?

- Pişman Doğu Pişman, Sen affetmiyor olabilirsin ama Oya’nın affetmesi normal, şahsi mevzularını etrafına bulaştırma artık!

Doğu’nun öfkeden yüzü gerildi, çene kasları belirginleşti, birden içindeki öfkeye hakim olamayarak. Kürşat’ın üstüne yürüdü yakasından tutup, duvara yaslandı. Sonra bağırarak şunları söyledi.

- Şahsi mevzu öylemi? Sen 13 yaşında anneni kanlar içinde yerde yatarken görmek nasıl bir duygu biliyor musun? Buna sebep olan babanın karşısında durup, seni suçlaması nasıl bir şey biliyor musun? Bunlar olduktan dakikalar sonra evinin kurşuna dizilmesi, nasıl bir şey biliyor musun lan!

Baba Demir Doğu’nun kolundan tutarak “sakin ol evlat.” Dedi. Fakat bu cümlenin Doğu’nun üzerinde pek bir etkisi olmadı. Aynı öfke ve hırsla bağırarak konuşmaya devam etti.

Sen bacak kadar çocukken kardeşlerini kurşunların arasından çıkarmak ne demek biliyor musun? Kardeşlerin için annenin naaşını o evde bırakmak nasıl bir çaresizlik biliyor musun?....

Doğu, son cümlesini söylerken sesi titredi. Gözleri doldu o günü tekrar yaşıyormuş gibi hissetti. Sanki kalbi tekrar paramparça olmuş gibi....

Bunlar yaşandıktan yıllar sonra, bunu yapanın abi yerine koyduğun Baran olduğunu öğrenmek ne demek biliyor musun da gelmiş bana burada ahkam kesiyorsun lan!

Baba Demir tekrar araya girdi. Sesinin volümünü yükselterek, şunları söyledi.

- Doğu! Bırak Kürşat’ın yakasını.

Doğu o an başını Baba Demir’e çevirdi. Ne yaptığının yeni farkına varmış gibi masum ve korku dolu bir ifade yerleşti yüzüne, O an hemen Kürşat’ın yakasını bıraktı. Bir adım geri atıp, soğuk bir sesle şunları söyledi.

- Beni ne hale getirdin, gerçekten inanmıyorum sana Kürşat.

Dedi ve sinirle ayrıldı odadan, merdivenleri hızlı bir şekilde çıktı. Gözleri Asena’yı aradı. Göremeyince, salona doğru gitti. Yaren Ceylin ve Asena beraber oturuyorlardı. Asena birinin geldiğini anlayıp, kafasını kapıya doğru çevirdi. Doğu’yu karşısında görünce sevindi fakat yüzündeki öfkeyi görünce şaşırdı. Asena oturduğu yerden yavaşça kalktı, Doğu’nun yanına gitti. Ardından endişeli bir ses tonuyla konuştu.

- Doğu, kötü bir şey mi oldu.

- Benim için evet.

- Ne oldu?

- Çıkalım mı şu evden, daha fazla burada kalmak istemiyorum.

- Doğu ne oluyor? Korkutma beni.

- Soru sorma benimle gelecek misin, gelmeyecek misin?

- Tamam, gidelim de nereye?

- Gidince görürsün.

Doğu son sözünü söyledi ve Asena’nın elinden tutup, hızlıca evden çıktı. Kızlar bunlar olurken aralarında fısıltıyla bir şeyler konuşuyorlardı.

ASENA ALTUN

Apar topar evden çıkıp, arabaya bindik. Doğu gerçekten öfkelenmişti. Ama neye ya da kime öfkelenmişti anlayamamıştım. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilmiyordum? Çünkü onu hiç böyle görmemiştim. Yol boyunca hiç hiç konuşmadık. Şayet, o konuşamayacak kadar öfkeli, bende konuya hakim olmadığım için konuşma cesaretini kendimde bulamamıştım.

Gittiğimiz yol tanıdık gelmişti, şayet vardığımızda da yeşil sarmaşıkların arkasında saklanan kapıdan, Daha önce geldiğim, Doğu’nun ekstra güvenlikli evi olduğunu anladım ve içimden buraya geldiysek mevzu derin. Diye geçirdim.

Araba durdu, Doğu konuştu.

- Hadi.

Arabadan indik, Doğu evin kapını açtık içeri girdik. Eli hala elimdeydi. Yol boyunca hiç bırakmamıştı, bende bırakmamıştım.

Eve girer girmez yukarı çıktık, Doğu annesinin odasına yöneldi, ben kapıda bir an duraksadım, kapının eşiğinde durdum. Doğu yüzünü yüzüme çevirdi ve yumuşak bir ses tonuyla “gel” dedi. Bende başımı olumlu anlamda eğip, odadan içeri girdim. Doğu içeri girince elimi bırakıp, yatağın kenarına oturdu. Ben de yanına oturdum. Bir süre öyle kaldık sonra Doğu, gözleri karşıdaki duvarda, hüzünlü bir ses tonuyla konuştu.

- Annenle babanın kaza yapmasına baban mı sebep oldu? Diye sormuştun ya.

- Evet, sende kaza değildi demiştin.

- Değildi, annemi babam vurdu.

- Ne!

Asena bunu duymayı gerçekten beklemiyordu. Duydukları karşısında kanı donmuştu. Yaşadığı duygu karmaşasından olacak ki gözleri doldu, sesi titreyerek, ne diyebilmişti sadece.

Doğu, gözleri hala karşısındaki duvarda Asena’ya hiç bakmadan devam etti konuşmasına.

- Babam, annemle aramızdaki ilişkiyi çok kıskanırdı ve bu kıskançlığını saçma sapan kurallarla örtmeye çalışırdı. Annemi “bir erkek çocuğunu bu kadar el bebek gül bebek büyümemeli, yanlış yapıyorsun.” Diye hep suçlardı.

Doğu derin bir nefes alıp, gözlerini kapadı ve konuştu.

- Bir gün babamın gelmesine az bir vakit kala, annem beni odama gönderdi. Bende mecburen çıktım. Birkaç dakika sonra babam geldi. Sesi her zamanki gibi soğuk, eminim yüzü de son derece asıktı. Görmesem de tahmin edebiliyordum. Ne konuştuklarını daha iyi duymak için odamdan çıktım, merdiven başına gittim.

Annem babamın yemeğini hazırladı. Babam yemeğini yedi ve salona geçtiler. Bir süre merdiven başında da olsam hiçbir şey duymadım babam sakindi. Meğer fırtına öncesi sessizlikmiş....

Doğu bir an duraksayıp, derin bir nefes aldı. Sonra devam etti konuşmasına.

- Çok net duyamadım ama annem benimle ilgili bir şeyler söyledi galiba, Babam birden bağırmaya başladı. Bende başımıza gelecekler içime doğmuş gibi Yaren ve Ceylin’in yanlarına gittim. İkisi de babamın sesinden korkup, odalarında bir köşeye sinmişlerdi.

İkisini de alıp en alt kattaki, depoya götürdüm ve orada beklemelerini söyledim. Yanlarından ayrılıp, merdivenlerin başına gittim. Çıktığım her basamakta bağırış seslerinin şiddeti artıyordu. Yukarı çıktığımda, Babamın beni çağırdığını duydum, yanına gittiğimde, “ babam tabancasıyla bana bakıyordu. Gözlerimi anneme çevirdiğimde, üstündeki annem yukarı çok Doğu!” diye bağırdı. Beni yukarı göndermek için yanıma geliyordu ki. Şiddetli bir ses çınladı kulaklarımda, kulaklarımdaki çınlama durunca annem yere düştü, arkasında beyaz elbise kanla kaplanmıştı. Yüzüne baktığımda, merhametli bakışlarıyla son gücüyle bana gülümsediğini gördüm, sonrada gözleri yavaşça kapandı....

O an zaman durmuş gibiydi, kalbim parçalanmış gibi bir acı vardı göğsümde ve en acısı da ne biliyor musun? Annem orada yatarken hiçbir şey yapamadım, ağlayamadım hareket edemedim sadece göğsümdeki dayanılmaz acıyla, annemin yüzüne bakıp, bekledim...

“Doğu’nun söyledikleri karşısında kanım donmuştu. Ne desem bilemiyordum. Çünkü bu kadar acı çeken bir adama nasıl merhem olunabilirdi hiçbir fikrim yoktu. O an sadece ona sarılmak istedim ve sarılıp başımı göğsüne koyup bekledim. Doğu ne duruşunu bozdu, ne de bakışlarını baktığı duvardan çevirdi. Sanırım annesine olan özlemine yenilmekten korkuyordu, bu yüzden bana bakmıyor, doğrudan benimle konuşmaya cesaret edemiyordu. Acısının ne kadar büyük olduğunu bildiğim için böyle yapmasını anlayabiliyordum.”

Doğu biraz bekledi, gözlerini birkaç saniyeliğine kapadı, yutkunup derin bir nefes aldı. Annesinin vurulma anını tekrar yaşamış gibi büyük bir acıyla açıldı gözleri ve konuşmaya devam etti.

Benim gözlerim annemin yüzündeyken, babam yanıma yaklaştı, önümde dizlerinin üstüne çöktü. Gözlerime nefretle bakan gözlerini dikti ve her kelimenin üstüne basarak kısık bir sesle şunları söyledi. “ Bak senin yüzünden oldu, anneni sen öldürdün” dedi. O an onun gırtlağına yapışmak istedim ama bana gerek kalmadı.

Birden birkaç araba sesi geldi, babam panikle ayağa kalktı daha ne olduğunu anlayamadan arkasındaki balkondan, gelen sesle babamın vücudu sarsıldı, ne olduğunu anlayıp, hemen merdivenin duvarının arkasına geçip saklandım. Evi kurşuna dizdiler, korkudan ne yapacağımı bilemiyordum. Babamın vücudu delik deşik olmuş halde yerdeydi. Gözleri yine gözlerimdeydi fakat bu sefer tek fark cansız olmasıydı....

O an aklıma kızlar geldi, telaşla tepemde uçuşan kurşunları düşünmeden aşağı kata indim, Deponun kapısını korkuyla açtım....

İkisi de iyiydi çok şükür. Çünkü depoda herhangi bir pencere veya cam bir kapı yoktu. Hemen içeri girdim, kapıyı tekrar kapadım, İkisi de çok korkmuş ağlıyordu.. Sessiz olmaları gerekiyordu çünkü birileri eve girip varlığımızı fark ederse bizi de öldürürlerdi. Bu ikisini de alıp, saklanmak için bir dolabın arkasına götürdüm. İkisini kollarımın altına alıp, her şey yolundaymış sanki her şey bir oyunmuş gibi anlattım ve sesiz olmasak oyunun bozulacağını söyledim. Onlarda sakinleşip ağlamayı bıraktılar.

Doğu’nun birden nefesi kesildi, sağ gözünden bir damla yaş geldi ama durmadı anlatmaya devam etti. Bunları anlatırken Doğu’nun ne kadar canı yanıyorsa, Asena’nın da o kadar yanıyordu.

Bir süre orada öyle bekledik. Ne kadar bir süre bilmiyorum. Belki 15 dakika, belki yarım saat, belki 1 saat hatırlayamıyorum.

Silah sesleri durduğunda bir süre daha bekledim. Hiçbir ses yoktu. Kızların elinden tuttum ve arka kapıdan evden çıktık. Annemi o evde bıraktığım için kendime çok kızdım ama başka şansım yoktu. Kardeşlerimi korumak zorundaydım.

Evden çıkıp sokak boyunca yürüdük, nereye gittiğimizi bilmiyordum tek amacım birinden bir telefon bulup, Babamın iş arkadaşı Baba Demir’i aramaktı.

Babamla görüşmek için bir kere eve gelmiş, beni görüp kendisini tanıtmıştı. Birkaç kere bize gelip gitmişti. En son ki gelişinde de bana numarasını ezberletmiş ve “babana ulaşamadığın zaman beni ara” Bende senin amcanım ne olduysa ben çözerim demişti. Bu yüzden benimde aklıma bir tek o gelmişti.

Sokağın sonunda sağda nöbetçi bir eczane gördüm, hemen içeri girdim. Eczanede yaşlı bir teyze vardı. Merhaba diyerek gittim yanına o da “merhaba çocuklar, ne işiniz var burada bu saatte?” Diye sordu. Bende hiç uzatmadan, telefonunuz var mı acaba birini aramam gerekiyor da diyerek cevap verdim.

- Kimi arayacaksın canım.

- Bir amcamı acilen aramam gerekiyor lütfen.

- Tamam al.

Deyip, endişeli bir şekilde telefonu uzattı kadın. Telefonu aldım ve vakit kaybetmeden numarayı çevirdim. Telefon açıldığında titreyen sesimle konuştum.

- Alo buyurun.

- Yavuz amca benim Doğu.

- İyi misin aslanım? Kimin telefonu bu, neredesin sen?

Diye sordu sesindeki panikle.

- Telefonda anlatamam amca yanımıza gelir misin lütfen ben ne yapacağımı bilmiyorum.

- Tamam aslanım, neredesin sen?

- Bizim evin yukarısındaki sokağın sonunda vefa eczanesindeyim.

- Tamam aslanım bekle orada hemen geliyorum.

- Tamam lütfen çabuk gel.

Telefonu kapattığımda eczacı teyzede soru sorup durdu ama hiçbirine cevap veremedim. Sadece oturup bekledim. Kızlar tam olarak ne olduğunu anlamadıkları için normal davranıyorlardı. Oyundan sıkıldıklarını başka bir oyun oynamak istediklerini söylüyorlardı. Ama benim artık cevap verecek gücüm kalmamıştı. Sağ olsun eczacı teyze bunu anladı ve kızları bir süre oyaladı. Bir süre sonrada Baba Demir eczaneden içeri girdi ve hemen gözleri Doğu’yu buldu. Yanına yaklaşıp omzuna dokunduğunda, Doğu irkildi.

- Doğu ne oldu oğlum? Niye evde değilsiniz? (Dedi endişeli bir şekilde)

Doğu kızların duymaması için fısıldadı.

- Evi... kurşunladılar.

Baba Demir’in yüzündeki çizgiler bir anda derinleşti.

- Ne! (Diye kükredi.)

Doğu’nun bir an nefesi kesildi, göğsüne bir ağrı saplandı. Biraz bekledi ve zorda şu iki kelime çıktı ağzından.

Annemi öldürdü... (Dedi çaresizce.)

O an Baba Demir hiçbir şey diyemedi. Sadece Doğu’yu kolundan tutup dışarı çıkardı. Eczanenin önünde kaldırıma oturttu. Dizlerinin üstüne çökerek yüzünü göz hizasına getirdi.

- Kim? ( Diye sordu. Gözleri sert ve donuk bir şekilde bakarken.)

Doğu boğuk bir çığlık attı. “Annemi öldürdü!” Tekrar, tekrar sayıklıyordu. Bedeni kontrolsüzce titriyordu, nefesi hızlanmıştı. Baba Demir kollarını sıkıca tuttu. “Sakin ol aslanım! Kendine zarar verme!” diye fısıldadı, sesi hem sert hem de titrekti.

Ama Doğu dinlemedi, Baba Demir en sonunda kollarını bıraktığında, Doğu başını dizlerinin arasına gömdü. Çığlık çığlığa ağladı. O an Baba Demir’in gözleri de doldu, ama tek yaptığı çocuğun sırtını okşamak oldu.

Baba Demir’le yollarımız böyle kesişmişti. Ondan sonraki yıllarda hep bana yardım etti, güçlü olmamı babamın işlerinin başına geçmemi sağladı. Sonrasında işleri büyütmeme vesile oldu. Onun yardımları ve kendi hırsımla birlikte kardeşlerime güzel bir hayat sundum.

Asena cevap olarak şunu söyledi.

- Zekana ve gücüne hayran kaldım. Baba Demir’i de takdir ettim.

- Teşekkürler Asena Hanım, sizden bunları duymak çok güzel.

- Peki kızlar nasıl bilmiyor bu olanları?

- O an ne kadar hissettirmemeye çalışsam da, yaşadıkları şey çok ağırdı. Bunlar olduktan bir gün sonra ikisi de olanlara dair hiçbir şey hatırlamıyordu Baba Demir ile birlikte ikisini de Psikoloğa götürdük. Birkaç seanstan sonra doktor, Yaşadıkları travmadan dolayı, beyinlerinin o günü hafıza kısmından sildiğini söyledi. Onlar için iyi bir şeydi bu, böyle korkunç bir olayın yükünü ömürleri boyunca omuzlarında taşımayacaklardı.

Asena ile Doğu birkaç saat sonra evden çıktılar. Doğu, Asena’yı abisinin evine bıraktı. Sonra kendisi de şehirdeki evine geçti.

Düğün gününe kadar herkes Kürşat’la tekrar tekrar konuşmuş, onu ikna etmeye çalışmıştı. Fakat hiçbiri başarılı olamamıştı, Küşat hala Oya’ya inanıyor. Bu yaşananların Doğu’nun öfkesinden dolayı kurmuş olduğu bir oyun olduğunu düşünüyordu. İkisi de birbirine çok sinirliydiler. Ama arada Baba Demir olduğu için ikisi de birbiriyle temasa geçemiyordu. Öbür taraftan Asena abisi için fazlasıyla endişeliydi. Ancak abisini o bile ikna edememişti ve sonunda o gün geldi çattı. Bugün Kürşat’ın düğünü olacaktı. Baba Demir ile Doğu ne olursa olsun düğüne gidecek ve kendilerince önlemler alacaklardı. Fakat atladıkları bir şey vardı, tehlike nerede, ne şekilde, hangi kılıkta gelecek bilmeden. Önlem almaya çalışmaları, çaresizce yapılmış, amatörce bir hataydı.....

DÜĞÜN GÜNÜ:

ASENA ALTUN

Normalde böylesi bir gün, insanların mutlulukla dans ettiği, kahkahalarla hafızalara kazındığı bir gün olur. Ama benim için öyle değildi. Abimin düğünü bana mutluluk değil; endişe, korku ve tarifsiz bir huzursuzluk veriyordu. İçimdeki o sıkışma, bu düğünün bir felaketin başlangıcı olacağını fısıldıyordu. Yalnızca tek bir dileğim vardı: Bu felaketten yaralanmadan çıkabilmek…

Salon süslenmiş, masalar donatılmış, mekan şatafatıyla büyülüyordu. Fakat biliyordum ki bu büyünün arkasında acı, karanlık bir gerçek var. Oya beyaz gelinliğinin içinde süzülüp, sahte mutluluk pozları keserken, abim gerçekten mutluydu. Masum duygularla sevdiği kadının duyguları o kadar masum değildi ne yazık ki.....

Bugün abim hariç hepimiz çok temkinli ve gergindik. Doğu salona giren çıkan her şeyi kontrol ettiriyor. Baba Demir salonda herkesi gören bir masada oturmuş, gözlem yapıyordu. Korumalar belirli yerlere yerleştirilmiş, tetikte bekliyordu. Ama bana hala bu yapılan şeyler yetersiz geliyordu.

Düğünün bitimine yaklaşıyorduk ve henüz şüpheli bir durum gerçekleşmemişti. Yanılıyor muyuz acaba diye düşünmeye başladım. Bütün yaşananları gözden geçiriyor, şüphelerimde haksız mıyım diye beynimin içinde savaş veriyordum.

Bu sırada Oya sahneye çıktı. Mikrofonu eline alıp şu şekilde konuştu.

Sevgili misafirlerimiz...

Bana birkaç dakikanızı ayırabilir misiniz? Şayet düğünümden böyle bir anı kalsın istiyorum.

Öncelikle bu güzel gecede davetimize icabet edip, bizi yalnız bırakmadığınız için teşekkürler.

Bugün burada sizlerin önünde sevgili eşim Kürşat’ın bana yaşadığı güzel şeyler hakkında konuşmak ve Hepsi için minnetimi belirtmek isterim.

Ben bu ilişkinin başından bugüne kadar çok sağlıklı ve çok güzel sevildim. Bunun kıymetini de yakınlarımız ilişkilerine şahit olduğumda anladım. (Dedi, kinayeli bir şekilde.)

Çünkü bence bir ilişkide sevgi, Can alacak bir kurşuna dönüşmemeli. Bu durumu kabul edenler tabi ki var. Ama bu durum bence bir sandalyenin üstüne çıkıp, boynuna ilmeği geçirip, beklemekten farksız.

Asena bu sözlerin kendisine olduğunu biliyordu fakat hiç umurunda olmadı çünkü onun tek gayesi bu geceyi kazasız belasız atlatmaktı. Oya devam etti konuşmasına

Sevgi çok masum görünebilir ama her an kurulu bir Bombaya dönüşebilir.

Oya cümlesini bitirir bitirmez, Salon bir kurşun sesiyle yankılandı. Ama Oyanın yüzünde hiçbir şey değişmedi. Bunu zaten bekliyordu çünkü.

Kurşun sesinin geldiği yöne bakan herkes Doğu’nun kanlar içinde yerde yattığını gördü ve panikle bağırarak oradan çıktılar. Bu sırda Asena, Yaren ve Ceylin koşarak Doğu’nun yanına gitti. Üçü de panik ve korkudan bağırıyor, yardım çığlıkları atıyordu.

Bu sırada, bir kurşun sesi daha geldi, dönüp baktıklarında Bu sefer yerde kanlar içinde yatan Kürşat’ı Asena bunu görünce yerinden hareket edemez hale geldi. Sadece gözlerinden yaşlar süzüldü. Kürşat’ı kanlar içinde yerde yatarken gören Oya’nın yüzü bembeyaz olmuş, korkudan titriyordu. En son dizlerinin üstüne kendisini bırakıp, “Küşat!” diye bağırdı. Bu sefer ağlayan tarafta Oya’da vardı çünkü Onun planında Kürşat’a zarar gelmeyecekti. Ama öyle olmadı çünkü kendisine güvenecek yanlış kişiler seçmişti.

Kendisinin de söylediği gibi “sevgi bazen kurulu bir Bomba gibidir. ” Ama bu sefer bomba onun kucağında değil, sevdiği adamın kucağında patladı......

SEZON FİNALİ.....

Bölüm : 04.09.2025 13:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...