14. Bölüm

Tehlike mi Güven mi?

zeynepkaya
lavinia22

DOĞU BOZKURT

O günün gecesinde, yatağıma uzanmış, Asena'nın söyledikleri ve hayatımın acı gerçekleri arasında mücadele ediyordum.

Asena'nın söyledikleri, ruhuma iyi gelmiş ve mutlu olabilmeye olan inancımı yeşertmişti. Ancak bunlar benimle olmasının tehlikeli olacağı gerçeğini değiştirmiyordu. Ama bana bir el uzatmıştı ve ben, uzatılan o eli tutmazsam darmadağın olurdu. Bunu göze alamazdım. Hem o eli tutmalı hem de o ele kan gelmesine engel olmalıydım. Bunlar ne kadar bana kötü hissettirse de sevdiğim kızdan duyduklarım, bana derin bir huzur veriyordu.

Beni bu huzurlu andan ayıran, Kürşat'ın araması oldu. Acaba ne diyecekte canımı sıkacak düşüncesiyle telefonu açtım.

- Saattin kaç olduğundan haberin var mı Kürşat?

- Bana ne lan, ben kalbim ağzımda dolanıyorum, sende bir zahmet güzellik uykundan uyan.

- Uyuyamıyorum zaten. Ne oldu söyle?

- Boncuğumu göreceğim.

- Bunun için mi aradın gece gece.

- Evet, ne var? Kardeşim o benim.

- Tamam, ben yarın seni helikopterle aldıracağım, benimde birkaç işim var zaten, ben yokken sen durursun Asena'nın yanında.

- Ne işi, Hayırdır?

- Notu gönderen kişiyi bulmuş olabilirim.

- Ne demek olabilirim?

- Tam emin değilim.

- Kimden şüpheleniyorsun?

- Emin olunca söylerim, sen şimdi gider kendi başına iş yapmaya kalkarsın. Sana bu konuda hiç güvenmiyorum.

- Tabi ki yapacağım, söz konusu kardeşim, farkında mısın?

- Tabi, öfkeyle git, her şeyin içine et, sonra birde seni korumakla uğraşayım.

- Elim kolum bağlı bekleyeyim mi ne istiyorsun?

- Hayır, temkinli ilerlememiz gerekiyor diyorum.

- Temkinli ilerliyorum, zaten.

- Bok, temkinli ilerliyorsun! Ben sana demedim mi bu iş Harun Altun'un işi değil. Niye herifin peşine adam takıyorsun?

-Ya notu yollayan dedem olmayabilir ama o da Boncuk için tehlikeli biliyorsun değil mi?

- Ben, yarın o mevzuyu çözeceğim.

- Nasıl?

- Gidip, dedenle konuşacağım. Benim himayemde olan birine bir şey yapmak yemez.

- Ne sıfatla, pardon?

- Kürşat! salak salak kıskançlıkları bırak, ben sana baştan beri diyorum ki bırak şu mevzuyu halledeyim, izin vermiyorsun ama artık risk alma lüksümüz yok! Ayrıca sana ne sıfatından amacımız Asena'yı güvende tutmak.

- Olmaz! Ben hallederim, sana gerek yok.

- Hı hı halledersin. Ulan, o moruk adamlarının içine köstebek yerleştirmiş, ruhun duymamış. Ne anlatıyorsun sen!

- Boş boş konuşma, yok öyle bir şey. Hem böyle bir şeyden senin nasıl haberin olabilir?

- Elim kolum uzundur.

- Kimmiş peki, Sayın Bozkurt?

- Etle tırnak gibi dolandığın, Behçet var ya o.

- Saçma sapan konuşma Doğu! Behçet bana ihanet etmez.

- Valla ister inan ister inanma Kürşat. Benim aldığım bilgi bu.

- Yanlış bilgidir. Yapmaz.

- Neyse çok önemli değil, zaten ben yarın bu, Harun Altun mevzusunu çözeceğim. Sende itiraz etmeyeceksin, anlaştık mı?

- Tamam ulan tamam! Ama hala kardeşimin yanında olmana uyuz oluyorum bilmiş ol.

- Biliyorum zaten, merak etme. Neyse yarın ben olmayacağım, rahat rahat bacınla hasret gider.

- Kaçta gelecek helikopter?

- Yarın ben sana haber veririm.

- Niye yarın?

- pilotla konuşayım. Güvenliğini sağlayayım bir sabret amk.

- Benim, senin korumana ihtiyacımın olduğunu kim söyledi?

- Normalde, bunca yıllık dostuna, şöyle bir tavır sergilemiş olsan umurumda olmaz, ne halin varsa gör derim. Ama sen Asena için ne kadar korkuyorsan, o da senin için korkuyor.

- O mu bunu sana söyledi?

- Evet.

- Ne ara bu kadar muhabbeti ilerlettiniz de benim güvenliği mi tartışıyorsunuz amk, Yarın geleyim o Asena'dan da soracağım bunları.

- Ya ergen ergen konuşma, kız senin için endişeleniyor işte. Seni seven birileri var hayatında, Daha ne istiyorsun Allah'tan belanı mı?

- Ben de onu seveceğim yarın, beklesin o.

- Hele bir şey de bak ne oluyor, Allah'ın ergeni, kapat!

Dedim ve telefonu kapattım, çok sinirlenmiştim. Telefonun ekranına bakarak, sanki 15 yaşında ergen. Nedir benim bundan çektiğim ya Rabbim. Telefonun ekranından gözlerimi ayırdığımda, odanın kapısının ardında Asena'yı gördüm, hemen uzandığım yatakta doğruldum ve seslendim.

- Bir şey mi oldu güzelim, niye kalktın?

Ben bu soruyu yöneltince odaya girdi, birkaç adım yaklaştı ve çekincen bir ses tonuyla konuştu.

- Şey. Ben sesini duydum da ne oldu diye bakmaya geldim. Abimle konuştuğunu duyunca da bölmek istemedim.

- Merakına da yenik düştün sanırım.

Diyerek cevap verdi Doğu, yüzüne tatlı bir tebessüm yerleştirerek. Asena'da bakışlarını yere indirdi, parmaklarıyla uğraşırken, aynı çekingen tonla cevap verdi.

- Sanırım. Biraz öyle oldu. Kızdın mı?

Asena'nın bu sorusu beni güldürdü çünkü kızmayı bırak, bu hali çok sevimli gelmişti. Bu yüzden sakin samimi bir ifadeyle cevap verdim.

- Yo niye kızayım?

- Ne bileyim belki rahatsız olursun diye düşündüm.

- Ben senden hiçbir zaman rahatsız olmam, güzelim.

- Emin misin?

Dedi, esprili ama şüpheci bir edayla.

- Eminim.

- Bak sınırları mı zorlarım.

Dedi aynı ifade ve edayla.

- Zorla bakalım.

Dedi Doğu gülümseyerek, ardından da göz kırptı.

Asena'nın ifadesi ciddileşti ve yüzüne şüpheli bir ifade yerleştirdi.

- Doğu, abimle niye kavga ettiniz?

- Kim söyledi, kavga ettiğimizi?

- Konuşurken, çok sakin görünmüyordun.

- Senin abin, 15 yaşında bir ergen olduğu için arada çatışıyoruz.

- Benim yüzümden değil mi?

- Hayır canım, ne alakası var? Biz hep didişerek anlaşıyoruz. Bizim dostluğumuzun olayı bu. Senlik bir durum yok merak etme.

- İnanayım mı?

- Sen bana birkaç saat önce inanmak istediğini söylemişsin, sence ben sana yalan söyler miyim?

- Söylemez misin?

- Söylemem, istersen abin geldiğinde ona sor.

- Abin geldiğinde derken?

- Yarın, seni görmek için gelecek, bende o buradayken, dışardaki birkaç işimi halledeceğim.

- Ne işi?

- Birkaç görüşmem var, o kadar.

- Korkmalı mıyım?

Asena bu soruyu bana yöneltince, oturduğum yataktan kalkıp, ona doğru yaklaştım. Aramızda çok az bir mesafe bırakarak, elimi saçına götürüp, saçlarını arkaya doğru attım ve düzelttim, bunları yaparken konuştum. Sakin bir ses tonuyla.

- Hayır, korkacağın hiçbir şey yok.

- Dışarıda kim olduğunu bilmediğin bir tehlike varken, çıkman ne kadar Doğru, Doğu?

- Merak etme dikkatli olacağım.

- Tehlikeli olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

- Endişelenecek bir şey yok güzelim, sana söz verdim, yanında olacağım. Bu yüzden de kendime dikkat edeceğim.

- Tamam ama çok dikkatli olacaksın bak.

- Merak etme, hadi git biraz daha uyu. Saat daha çok erken.

- Tamam gidiyorum.

Asena kapıyı kapatıp çıktığında, yüzündeki o masum ifade beynime kazındı, şartlar başka olsaydı çok mutlu olabilirdi, olabilirdik?

Bütün gece düşüncelerimle baş başaydım, telefonumun sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. Arayan yine Kürşat'tı

- Efendim Kürşat?

- Ayarladın mı?

- Lan daha saat 8: 00, insaf be adam.

- Lan, kardeşimi merak ediyorum ben! senin yanında tabi, söylemesi kolay o yüzden.

- Tamam lan anladık, en iyi abi sensin, tamam.

- Biliyorum.

- Kapat ben sana 1 saate döneceğim.

- Tamam, Oya'yı da getireceğim haberin olsun.

- Tamam, kızı tek bırakmak mantıklı olmaz zaten.

Telefonu kapattıktan sonra Altay'ı aradım. Durumu anlattım, dikkatli olması gerektiğini ve istediğim adamlarla gelmesini söyledim. Evin güvenliğini arttırmak içinde bazı şeylerden bahsettim. Altay ile konuştuktan sonra, duşa girdim, üstümü değiştirdim. Bir şeyler hazırlamak için aşağı indim fakat Asena benden önce davranmıştı, Salonda ki masayı hazırlamış, servisleri koyuyordu. Arkasından Günaydın diyerek seslendim.

- Günaydın.

- Erken kalkmışsın yine.

- Yo aslında iyi uyudum.

- Sen hiç uyumamışsın sanırım.

- Uyku tutmadı diyelim.

Dedim ve masaya geçtim. Asena servis yaparken, bunların hepsini sen mi hazırladın?

- Evet, neden?

- Şaşırdım.

- Sebep?

- Bilmem beklemiyordum.

- Allah Allah, o kadar mutfakta çalıştım ben, övünmek gibi olmasın ama mutfakta yetenekliyim.

Diye cevap verdikten sonra, Asena'da masaya oturdu.

- Eline sağlık, ne deyim Reis.

- Afiyet olsun efenim.

Gülümseyerek karşılık verdi Asena.

Biz kahvaltımızı ederken, tekrar telefonum çaldı. Arayan Altay'dı. Telefonu açtım ve konuşmaya başladım.

- Hallettin mi Altay?

- Hallettim abi, her şey istediğin gibi ayarlandı.

- Ev ile ilgili söylediklerim?

- Onlarda akşama hazır olur abi.

- Diğer evde güvende değil mi?

- Evet abi, hiçbir problem yok.

- Tamam zaten ben bugün çıkacağım, birkaç işim var onlara da uğrarım. Kıvırcık güvende mi?

- Çocukta güven abi.

- İyi oraya da göz kulak ol, Ceylin başımın etini yer yoksa.

- Tamamdır abi, merak etme sen.

- Dikkatli ol görüşürüz.

Telefonu kapattıktan sonra, Asena "ne kadar samimi bir konuşma," dedi. Altay ile niye samimi konuşayım Asena?" Ne bileyim, arkadaşın değil mi? samimiyetten kastım insan bir hâl hatır sorar." Kapatırken dikkat et dedim ya yeter. " Ay Allah razı olsun ya, ne kadar iyisin." Tam cevap verecekken tekrar telefonum çaldı, ekrana bakıp Kürşat'ın adını gördüm ve telefonu Asena'ya doğru çevirdim.

- Bak çok kıymetli ergen dostum arıyor, Yine!

Dedim ve sırıttım.

- Arkadaşlığınıza imreniyorum, gerçekten(!)

- Değil mi? ben telefonu açayım da arkadaşlığımıza nazar değmesin (!)

Telefonu açtım.

- Alo efendim.

- Niye açmıyorsun? İki saattir arıyorum.

- Duymamışım.

- Ne zaman geliyor seninkiler?

- Hazırlıklar tamam, gelirler birazdan. Sen gittin mi pistin oraya.

- Evet bekliyoruz.

- Tamam gelirler birazdan.

- İyi görüşürüz.

- Görüşürüz.

Asena'ya dönüp, bu yeterince samimi miydi? Dedim. O da " Evet bayaaaa(!)" dedi.

Bu cevabına güldüm çünkü dalga geçmekte haklıydı. Ama içinde bir endişe olduğundan emindim. Abisini ne kadar özlemiş olsa da onunla yüzleşmekten korkuyordu. Fakat bunu yapmak zorundaydı, eğer konu kötü bir yere giderse o zaman müdahale edebilirdim.

Asena İçindeki endişeyi belli etmemeye çalışarak, masayı toplamaya başladı. Bende ona yardım ettim. Bunu görünce.

- Ben hallederim ya sen bırak.

- Sen hazırladın, bari beraber toplayalım.

- Bak gören duyan olur, Doğu Bozkurt tabak çanak topluyor derler, o zaman sorumluluk kabul etmiyorum.

- Bu bir tehdit mi Küçük Hanım?

- Yok canım, benden laf çıkmaz da birazdan abim gelecek, ondan çıkabilir diye dedim.

- Abin, söylemeye cesaret edemez, merak etme.

- Sebep?

- Ben de onunla ilgili çok şey biliyorum.

Dedim ve göz kırptım.

- Hım anlaşıldı.

Sofrayı topladık, salonda karşılıklı duran 2 koltukta oturduk. Asena'nın gözlerinden çok gergin olduğunu anlayabiliyordum.

- Sakin ol

- Hı. efendim?

- Sakin ol diyorum.

- Sakinim zaten.

- Gözlerin hiç öyle demiyor.

Asena Doğu'nun bu cümlesi karşısında afalladı, bir an duraksayarak.

- Tamam. biraz gerginim.

- İstersen ben konuşup öyle gideyim.

- Sen konuşsan da her türlü beni bu konuda sorguya çekecek.

- Sorarsa, erteleyebilirsin, ben gelince konuşuruz. Çok gecikmemeye çalışırım.

- Ne kadar kaçacağım, en iyisi bir an önce konuşayım.

- Peki sen bilirsin güzelim.

- Niye bu kadar geciktiler?

-Helikopterin ineceği yer buraya biraz, arabayla eve gelecekler, o yüzden ama birazdan burada olurlar.

Birkaç dakika sonra telefonuma mesaj geldi. Asena'ya dönüp, geldi seninkiler. Tünelin kapısını açıp geliyorum.

- Tamam.

Evin bodrum katına indim, evin bütün güvenlik sistemi oradaydı. Tünelin kapısını açıp, araç girince tekrar kapadım.

Yukarı Asena'nın yanına çıktım, hala çok gergindi. Kapının çalmasıyla irkildi. Bende,

- Sakin ol, bu kadar telaşlanacak bir şey yok.

- Sana söylemesi kolay tabi, arkadaş bu küçük kız kardeş olmak ne zormuş

- Kapıyı açacak mısın? Biraz daha açmazsan, Kürşat kafa açmaya başlar, haberin olsun.

- Ha evet açayım.

Asena gergin bir şekilde kapıyı açtı.

Kürşat, kardeşini görür görmez ona sarıldı. Bende onları izledim, Oya da Kürşat'ın arkasından geçti ve içeri girdi. Biraz bekledikten sonra Oya artık dayanamadı ve Kürşat'a bakarak konuşmaya başladı.

- Hayatım, kızı biraz daha sıkarsan, kemikleri kırılacak.

- Bir şey olmaz. Abisinden bu kadar uzak kalmasaydı, her şeyin bir bedeli var.

- Tamam yeter bedel ödedi. Bırak kızı.

- Tamam, birazdan bırakırım.

- Kürşat, bırak da bende sarılayım artık.

- Tamam ya.

Kürşat, Oya'nın uyarılarına yenik düşüp, Asena'ya sarılmayı bıraktı. Sonra benim yanıma geldi.

- Ne zaman çıkıyorsun?

- Şimdi, buralar sana emanet. Ben de gidip, şu problemleri halledeyim. Abi kardeş daha fazla ayrı kalmayın.

- İyi olur.

Kürşat'ı başımı eğerek onayladım. Ceketimi ve anahtarları mı alıp evden çıkacakken. Asena beni durdu.

- Çıkıyor musun?

- hı hı, çıkıyorum.

- Dikkat et, bak söz verdin.

O an gözlerinde gördüğüm duygu beni durdurabilecek tek şeydi ama onun için gitmek zorundaydım, bu yüzden kalmak gibi bir lüksüm yoktu. Fakat geri döndüğümde her şey çok daha anlamlı hale gelmiş olacaktı.

- Tamam, merak etme.

Kapıdan çıktım, arabama binip, Tünelin arka tarafından çıktım çünkü burası direkt yola bağlanıyordu. Yani birinin bir özel mülkten çıktığımı anlaması çok zordu. Yola bağlandığımda Asena'nın evden çıkmadan söyledikleri, beynimin içinde yankılanıyordu. "Dikkat et, bak söz verdin." Söz vermesi çoğu insan için kolaydır ama benim için aynı durum söz konusu değil. Çünkü hayatım, söz verip tutmayanların bana yaşattıkları acıları hissederek, acısı geçince de izine bakarak geçti.

Ben, kafamda bunları alıp verirken, Altay'dan mesaj geldi. " Paketini aldık, söylediğin yere bıraktık."

Mesajı görünce içimdeki öfkeyle beraber, arabanın hızı da arttı. Paketin yanına gittiğimde, Altay birkaç adamla kapıda bekliyordu. Arabadan indim, hangarın kapısına doğru ilerledim, Altay'da arkamdan geldi. Altay bu esnada konuşmaya başladı.

- Abi, sen gelmeden ben bir şeyler öğrenmeye çalıştım ama hiçbir şekilde konuşmadı. Vakit kaybetmesek mi acaba?

- Dur Altay, ben daha bitti demedim.

- Nasıl dersen abi.

Paketin yanına gidince, adamı kanlar içinde bıraktıklarını gördüm. Adamın oturduğu sandalyenin etrafında dolaşıp, şunları söyledim.

- Altay, adamı konuşturmak için dövdün mü?

- Evet abi

- Çok acemice, çok acemice.

Adamın karşısında durdum, göz göze gelebilmek için eğildim. Zor bela, ağzından şu kelimeler döküldü.

- Ne yaparsan yap konuşmayacağım, istersen öldür.

- Hahahahahaha çok komiksin, gerçekten. Ama Bilmediğin bir şey var. benim işim zaten, senin gibi köpekleri ölüm için yalvartmak. Ama akıllı olursan seni bağışlayabilirim, belki.

- Ben. ben kimseye yalvarmam. (Zar zor nefes alarak)

- Güzel, bunlar çok güzel konuşmalar fakat senin gibi, sadık olduğunu iddia eden köpeklerin en sevdiğim yönü ne biliyor musun? Hepinizi çözmem sadece zafiyetlerinizi öğrenmemle bitiyor.

- Senin. Senin ki gibi zaaflar mı? Asena Altun gibi, güzel kız ama hak veriyorum.

Bu cümleden sonra, kan beynime sıçradı. Altay'a bağırdım. Matkabımı getir. " Tamam abi" deyip arkadaki dolaptan, matkapla uzunca bir çivi uzattı. Matkabı hazırladıktan sonra, Altay'a dönüp, şu ite şu iğnelerden ver acıdan bayılmasın, dedim. " Tamam abi."

Altay iğneyi yaptıktan "sonra birkaç dakikaya kana karışır abi," dedi. Biraz bekledim, en sonunda yeter tamam ben sıkıldım. Kanına karışmıştır bence artık. " Bence de karışmıştır abi."

Paketin bağlı olduğu sandalyeye yaklaştım ve eğilip kulağına fısıldadım.

- Haddini fazla aştın, Bir daha o kızın adını ağzına alırsan, seni bu sandalyeden parça parça ayırırım. İlk terbiyesizliğinin bedeli olarak, omzunu çiviyle oturduğun sandalyeye sabitleyeceğim. Ama kusura bakma bu çiviler insan derisine girerken biraz can yakıyor. Merak etme çok değil azıcık.

- Ne yapıyorsun lan manyak, bırak yapmağğğğğğğ

- Altay şunu yaparken üstüm çok kan oluyor ya, buna bir çözüm bulmamız lazım. Etrafta batıyor, acil bir çözüm düşünelim

Sandalyedeki adamın, bağırışları tüm hangarı inletiyordu.

- Ta- ta- Tamam. tamam, konuşacağım, yeter ki şu acıya bir son verin. Yalvarırım ne olur.

- Altay az önce yalvarmam demiyor muydu?

- Diyordu abi.

- Ohooo çabuk havlu attı bu, ben daha başlamadım bile, Öncellikle bunu yaptığın terbiyesizlik için uyguladım. Şimdi, ben soracağım, sen cevap vereceksin. Ben de senin acını dindireceğim, anlaştık mı?

- Aaa. Anlaştık abi.

- Bak abi de oldum Altay, kedi oldu lan 2 dakikada.

- O sana abi deme haddine sahip değil Patron.

- Haklısın, konumuza dönelim. Şimdi bana bir not bıraktırdılar, bu notta benim çok değer verdiğim birini tehdit ettiler. O beni tehdit edip yaşayabileceklerini sanan salaklar, senin ipini tutanlar. Şimdi, söyle bakalım abisi, Kim senin ipini tutanlar?

- Adam kan kaybından zar zor konuşuyordu, sesi çok az çıkıyordu ama yine de kendini zorluyordu.

- Abi, ben asıl patronu bilmiyorum ama ben Baran abiden emiri aldım.

- Hangi Baran?

- Eski, korumalarından Baran Pamir

- Yalan söyleme lan bana!

-Yalan söylemiyorum, O senden nefret ediyor, arkasında kim var bilmiyorum.

- Ne demek bilmiyorum, hiç mi duymadın adını sanını?

- Duymadım, abi.

- Yalan söylüyorsun!

- Gerçekten bilmiyorum abi.

- Bir daha düşün bakalım, bende sana yardım edeyim.

Matkaba bir çivi daha taktım ve havaya doğru tutup, düğmesine bastım. Sonra matkabı bacağına doğru götürdüm.

- Abiii dur tamam yapma! Konuşurlarken duymuştum, Baran abi bir kere " Bacaksız" gibi birini söyledi. Adamın lakabı sanırım.

- Bacaksız demek hem benim sayemde ticaret yapıyorlar hem de beni devirmeye çalışıyorlar.

- Başka birinin parmağı var mı bu işin içinde?

- Yok abi, ben daha fazla bir şey bilmiyorum.

Altay, bu sefer yalan söylemiyor bu it.

- Sen öyle diyorsan Doğrudur abi.

- E o zaman, bende sözümü tutayım.

Tabancamı belimden çıkardım ve adamın kafasına doğrultup, tetiğe bastım.

- Altay bana kıyafet getirdin mi?

- Getirdim abi, arabada.

- İyi şu kapıda dikilenlerden birine söyle, getirsin.

- Tamam abi.

- Altay, dediğimi yaptıktan sonra yanıma geldi.

- Bizim bugün toplantımız var değil mi?

- Var abi.

- Tamam, bacaksızı orda halledeceğim. Ama sen, toplantıdan önce bana o Baranı bulacaksın, gerçekten öyle bir şey var mı emin olmamız lazım.

- Tamamdır, patron.

- 2 dakika bekle üstümü değiştirip, temizlenip geliyorum.

- Abi, şimdi nereye gideceksin?

- Harun Altun'la görüşmeye.

- Yenge ile ilgili mi?

- Yenge derken, Altay?

Doğu'nun bakışları sertleşti.

- Yani abi ben. Asena Hanımla ilişkiniz olduğunu bildiğim için öyle dedim.

Doğu başını sağa yatırıp, gözlerini kapattı, biraz bekledi. Tekrar gözlerini açıp, sabır dilercesine konuştu.

- Kim söyledi bunu?

-Senin değiştiğini gördük, biz de öyledir sandık abi. Hem. … az önce Andaç, Asena Hanım'a'güzel'dedi. Sen de adamın omzunu sandalyeye monte ettin abi. Bunu sevmediği biri için yapan var mı?"

- Sizin işiniz gücünüz yok, beni mi dikizliyorsunuz Altay? Sonrada 50 yaş üstü teyzeler gibi ilişki analizi mi yapıyorsunuz?

Dedi, sakin ama sert bir sesle

- Estağfurullah abi, haddimi aştım özür dilerim.

- Özrünü kabul ediyorum. Özrü dileyen sen olduğun için eğer bunu bana başkası söylemiş olsaydı, bu konuşmayı burada bitirmezdim.

- Anladım. anladım abi.

- O kelimeyi de her yerde kullanma herkesin konuşabileceği biri değil o, özel. ve hep öyle kalacak.

ASENA ve KÜRŞAT

Abimle hasret giderme kısmını geçtikten sonra benim için gerici anlar başladı. Hatta o kadar gergin bir ortamdı ki, Oya bile korkusundan mutfağa kaçtı.

- Boncuk, gel biz seninle bahçede biraz sohbet edelim.

- Neyle ilgili abi?

- Sen biliyorsun neyle ilgili olduğunu, düş önüme.

Korkudan boğazım da bir şey düğümlendi sanki yutkunamadım.

- Oya'yı da çağırıp geleyim o zaman abi.

- Gerek yok, biz seninle baş başa konuşacağız.

- Tamam. nasıl istersen abi.

Asena'nın sesi çok kısık çıkmış ve vücudu buz kesmişti. Ama abisiyle konuşmaktan başka çaresi yoktu. Bahçeye çıktılar, koltuklara oturdular, sonrasında Kürşat tekrar konuşmaya başladı.

- Doğu seninle konuştu mu?

- Hangi konuda?

Başı eğik, konuşurken sesi titriyordu.

- Kapıdan çıkarken adama, "dikkatli olacaksın söz verdin" dedin ya, oradan bir çağrışım yapar belki.

Bu cümleyi kurarken, neyi ima ettiğini mimikleriyle de belli etti.

- Tamam abi belli ki bu konuşmadan kaçamayacağım.

- Evet.

- Doğru biz Doğu ile konuştuk, neler olduğunu öğrendim.

- Reddettin değil mi, Boncuk?

- Reddetmedim, sadece güvenmem zaman alır dedim, o da sen istersen ben, senin güvenini kazanmak için mücadele ederim dedi.

- Kabul. kabul ettin yani?

- Yani tam olarak ne yaşıyorum şu an bilmiyorum ama onun varlığı bana huzur veriyor, mutlu ediyor.

- Boş boş konuşma Asena! Senin o varlığıyla mutlu ediyor dediğin adamın nasıl bir hayatı var, biliyor musun sen?

Kürşat öfkesini bastırmadan, bağırarak cümlesini bitirdi. Asena, Kürşat ne kadar öfkeliyse o da bir o kadar sakindi.

- Nasıl bir hayatı var abi?

- Kızım, görmüyor musun? Herif sana biraz yaklaştı, düşmanları senin üzerinden, adamı tehdit etmeye başladı, şaka mı sanıyorsun sen bu olup biteni!

- Senin de Doğu'nun, hayatıyla benzer bir hayatın var abi.

- Ben seni tehlikenin içine sokmuyorum!

- Doğu'da isteyerek yapmadı bunu. Hem bunlar yaşanmasa, adamın duygularından bile haberim olmayacaktı.

- Oldu başın göğe mi erdi Asena?

- Beni bir yalanın içine hapsetmiştiniz, kimin yanına gitsem ya susuyor ya yarım yamalak bir şeyler ima ediyordu. Doğruları öğrendiğim için rahatladım sadece.

- Bir şey fark etmeyecek, bu tehdit zımbırtısı biter bitmez, İsviçre'ye döneceksin ve bir daha Türkiye'ye gelmeyeceksin!

- Böyle bir şey olmayacak abi.

- Bu iş bitsin, bak bakayım oluyor mu olmuyor mu? Doğu'yla da konuşacağım bu konuyu, o da bana hak verecek ve sen bu konuyu bir daha açmamak üzere kapatacaksın!

Kürşat, Asena'nın konuşmasına müsaade etmeden Oya'nın yanına gitti. Asena'da abisinin içine akıttığı zehirle baş başa kaldı. Verdiği bir kararın bedeli ilk defa bu kadar ağır olmuştu.

Bölüm : 02.06.2025 12:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...