23. Bölüm

UYANIŞ

zeynepkaya
lavinia22

 

Baba Demir, Asena’nın cevabını duyunca, şok oldu bu yüzden bir Süre Asena’ya cevap veremedi. Bu sırada Asena depodan çıktı, arabasına bindi. En sonunda dayanamayarak konuştu.
- Baba orada mısın?
- Asena, ne olur bana şaka yaptığını söyle.
- Böyle bir şeyin şakası olmaz Baba.
- Çabuk buraya gel! Yüz yüze konuşalım.
- Tamam baba çıkıyorum şimdi.

Arabayı çalıştırdım, hastane yoluna döndüm ve hastaneye gittim. Baba Demir beni kapının önünde bekliyordu. Öfkesi ve hayal kırıklığı yüzünden belli oluyordu. Bunu fark etmiştim ama yaptığımdan pişman değildim, o yüzden başım dik gittim karşısına.
- Baba, hava soğuk keşke içeride bekleseydin.
- Bırak havayı, geç odamda konuşacağız.
- Tamam baba.

Aşağı indik, Baba Demir’in odasına geçtik. O odadaki kanepeye oturdu, bende sağ taraftan bir sandalye çektim. Baba Demir, öfkesini sesine yansıtarak konuştu.
- Sen ne yapıyorsun Asena?
- Nasıl ne yapıyorum baba.
- Kızım, abin öleli daha bir ay bile olmadı. Daha yasını tutmadan katil oldun.
- Yas sadece ağlayarak tutulmaz ki baba.
- İnsan öldürmekle de yas tutulmaz ama Asena.
- Öldürdüğüm insan değildi baba, merak etme.
- Senin dişine kan değmiş Asena Altun, bundan sonra sana hiçbirimiz engel olamayız.
- Doğru baba.
Asena tam yerinden kalkıp kapıya doğru yöneldi ki Baba Demir şu cümleyi kurdu.
- Bu işin sonunda o nefret ettiğin Altunlar gibi olacaksın. Farkındasındır umarım.

Asena bu cümleyi duyunca omuz hizasından başını çevirdi ve dolan gözleriyle Baba Demir’e cevap verdi.

- Abimde bir Altun’du ama ben ondan nefret etmiyordum Baba.
- Abin merhametli bir insandı, sen öyle değilsin.
- Doğrudur, artık değilim. Çünkü kime merhamet ettiysem o beni yaraladı, şimdi acımasız olma sırası bende, acı çekme sırası onlarda.
- Kızın cesedini yaktırıp, küllerini Baran’a göndermişsin, doğru mu?
Asena tamamen Baba Demir’e döndü. Derin bir nefes aldı ve şöyle cevap verdi.
- Evet baba, doğru.
- Neden böyle bir şey yapma gereği duydun?
- Kızı gerçekten seviyor muydu merak ettiğim için.
- Bunu öğrenmek ne işine yarayacak?
- Eğer seviyorsa onu bu duruma getirenden intikam almak isteyecektir. Erkeklerin geneli öfkelerine teslim oldukları zaman, çok akıllıca değil, aptalca hareket ederler. Bu durumda onları av konumuna getirir.
- Zaafı Oya ise onu yakalaman daha kolay olacak.
- Aynen öyle böylece başlarındaki Yargıç denen adama ulaşabilmem için büyük bir adım atmış olacağım.
- Yargıç?
- Oya ölmeden önce telefonda Baran’ın Yargıç denen bir adamla konuştuğunu söyledi.
- Ya sana yem attıysa?
- Olabilir, bunu Baran’a ulaşmadan bilemem baba.

YÖNETİM KURULU TOPLANTISI GÜNÜ

Gözlerimi zar zor açtım. Normalde uyumakta zorluk çekerdim ama bugün, uykumdan uyanmakta zorlanıyordum.
Başımı sağa doğru çevirdim, Doğu hâla oradaydı. Hareketsiz, sessiz… Sanki zaman onun için duruyordu.
Her sabah aynı umutla gözlerimi açıyorum — belki bugün uyanmıştır diye.
Ama sonuç hiç değişmiyor.
O, her şeyden habersiz uyuyor.
Ben ise her şeyi hissederek, nefes almaya çalışıyorum.
Peki... hangimiz daha kötü durumdayız?

Bilinç altımdaki karanlık karmaşık zindandan çıkıp, banyoya elimi yüzümü yıkamaya gittim. Çıktığımda, Baba Demir beni Doğu’nun yanında bekliyordu.
- Günaydın baba.
- Günaydın kızım. Diğer günlere nazaran geç uyandın bugün.
- Evet Baba, hatta bugün uyanmakta zorlandım da diyebilirim.
- İyi çok sevindim kızım.
Asena başını öne eğip, tebessüm ederek karşılık verdi. Baba Demir şöyle devam etti.
- Bugün büyük gün, nasıl hissediyorsun.
Derin bir nefes aldım, yüzümde cesaretin ve bilinmezliğin derin izleri belirdi. Şöyle devam ettim.
- Gergin, öfkeli, hissediyorum.
- Normal, şeytanların inine gireceksin.
Asena başını eğerek, Baba Demir’i onayladı.
- Neyse baba ben gidip bir üstümü değiştireyim, sonrada çıkarım zaten.
- Tamam kızım, dikkat et.
- Tabi baba.
Doğu’nun odasından çıkıp yan odaya üstümü değiştirmeye gittim.
Üzerime siyah bir takım elbise giyindim, altına siyah sitilettolarımı giyip saçlarımı düzleştirip, geriye doğru taradım. En sonunda sırtıma uzun siyah bir palto atıp, odadan çıktım ve Doğu’nun odasına döndüm. Kapıyı açtığımda Baba Demir Doğu’nun yanında oturmuş, kitap okuyordu.
İçeriye girip şöyle söyledim.
- Baba ben çıkıyorum.
- Erken değimli kızım, toplantıya daha 3 saat var.
- Bir abime uğrayacağım baba.
- Peki kızım.

Hastaneden çıktım, Orhan abi beni arabada bekliyordu. Ön koltuğun kapısını açıp, arabaya bindim. Orhan abi konuştu.
- Nereye gidiyoruz Asena Hanım?
- Çiçekçiye.
- Kürşat Beye mi?
- Evet abi.

Orhan, başını öne eğerek Asena’yı onayladı ve arabayı çalıştırıp, hastanenin bahçesinden çıktı. Ardından, çiçekçinin yoluna döndü.

Çiçekçide lityum ve siyah güllerden oluşan bir buket yaptırıp, mezarlığa gittim. Orhan Abiyle beraber mezarın başına gidip, dualarımızı ettik. Sonrasında Orhan abiye dönüp,

- Bizi abimle biraz yalnız bırakır mısın?
- Tabi Asena Hanım, ben arabadayım.

Asena Başını eğerek Orhan’ı onayladı. Orhan gözden kaybolunca, Asena mezar taşının kenarına oturdu. Gözleri mezar taşında yazan ölüm tarihine takılı kalmış, ve dolmuştu. Ağlayarak kesik kesik konuştu.

Niye beni bunca çakalın içinde yalnız bıraktın be abi.
Derin bir nefes alıp devam etti konuşmaya Asena.
Biliyorum, senin elinde olan bir şey değildi. Nereden bilebilirdin sevdiğin kadının hain çıkacağını ama keşke bir şansımız daha olsaydı abi, o zaman o gecenin yaşanmasına asla izin vermezdim. Biliyorum, seni geri getirmeyecek ama Oya’da artık nefes almıyor.

Bu cümleyi söylerken Asena’nın gözlerinde intikam ateşi yandı, yüzünde öfkenin ve hırsın izleri belirdi.

Şu an konuşabilseydin bana çok kızardın. “Ben seni bu bataklıktan uzak tutmak için her şeyi yaptım. Sen şimdi gidip, o bataklığın içine niye atladın Boncuk? Bana söz vermiştin.” Diye ama abi o söz sen yanımda olursan geçerliydi, şimdi ben seni benden alanların kafasını koparmadan nasıl hayatıma devam edeyim?

Asena göz yaşlarını sildi, ciddi bir ses tonuyla devam etti konuşmasına.

Bugün Altunlar ile yönetim kurulu toplantım var, biliyor musun? Pişmaniye Harun bu durumdan çok rahatsız ama kendine çok güveniyor. Yönetim kurulunun beni holdingde görmek istemeyeceklerini düşünüyor. Yani, onun konumundan bakınca haklı aslında fakat atladığı şey şu, Bu hayatta çok az insan zaaflarını hiçe sayacak kadar sadıktır. Sadakat konusunda senin dedenin etrafındakiler sınıfta kaldı be abi.

Asena bir an durakladı, mezar taşında yazan ölüm tarihinde kalan gözlerinde ki hırs büyüdü.

Merak etme abi çok güçlü olacağım, Sonrada sana sebep olan herkesin nefesini keseceğim. Kanını yerde bırakmayacağım!

Asena mezar taşını öpüp kalktı ve Kürşat’ın yanından ayrılıp, Orhan abinin yanına gitti.

Arabaya giderken, az önceki ağlamaklı üzgün halimden çıkıp, hemen ciddi, hırslı, güçlü halimi takındım. Arabanın kapısını açıp, Orhan abinin yanına oturdum. Orhan abi başını bana çevirip konuştu.
- Altun Holdinge gidiyoruz, değil mi hanımefendi?
- Evet abi
- Orhan abi arabayı çalıştırdı, mezarlıktan çıkıp, holdingin yoluna girdi.

Yol boyunca Orhan abinin de benim de ağzımı bıçak açmadı. Holdingin önüne geldiğimizde, arabadan inmeden, omzumdan düşen paltomu düzeltip, arabadan aşağı indim. Orhan abi de arabadan indi fakat ona beni arabada beklemesini söyleyip, holdinge girdim.

Kapıda üzerimi ve çantamı çok detaylı bir şekilde aradılar. Harun Altun belli ki benim için daha fazla önlem almıştı. O an bir şey söylemedim. Aramaları bittiğinde, yüzümde bıkkın bir ifade vardı çünkü yarım saattir üstümü arıyorlardı. Yukarı toplantı odasına çıktığımda, odanın önünde iki tane adam duruyordu.

- Asena Altun siz misiniz?
- Evet, önümden çekilinde toplantıya katılayım.
- Tabi efendim ama önce üzerinizi aramamız gerek.
- Girişte aradılar ya. Bu ne 3 saat üstümü mü arayacaksınız siz benim!
- Maalesef yapabileceğimiz bir şey yok prosedür böyle.
Bıkkın bir tavırla gözlerimi devirip, Peki tamam. Dedim karşımdaki adama.
Üzerimi aradıktan sonra çantamı almak istediler, bende çok sıkıldığım için çantamın içinden telefonumu alıp, çantayı kapıdaki adama verdim ve şöyle söyledim.
- Çanta sende dursun, böylesi daha pratik. Benim zamanım kıymetli.
Dedim ve toplantı odasına girdim.

Toplantı odasına adımımı attığım anda sessizlik keskin bir bıçak gibi havayı yardı. Masanın başında Harun Altun oturuyordu. Her zamanki gibi kendinden emin, soğukkanlı… ama gözlerindeki hafif huzursuzluğu kaçırmadım. Bana karşı fazlasıyla tedbir almalarının sebebi buydu belli ki: Benden korkuyordu.
Kapıyı arkamdan kapattım. İçeriye topuk seslerimin tok tınısı yayıldı. Kimse konuşmadı. Herkes beni süzüyordu.
Dik duruşumu hiç bozmadan masanın öbür ucundaki sandalyemi çektim ve oturdum. Sert ve ciddi bakışlarımı masadakilerin yüzlerinde gezdirdim. Herkes şaşırmış, aralarında fısıldaşıyordu. Bu durumun önüne geçmek için gür bir sesle ama alaycı bir tavırla Harun Altun’un yüzüne bakarak, konuştum.

- Evet, üzerimi arayacak kimse kalmadıysa, toplantıya başlayalım.
Sesimdeki küçümsemeyi masadaki herkes hissetmişti.
Harun Altun yüzüne sahte, soğuk bir gülümseme yerleştirip, cevap verdi.
- Güvenlik prosedürü bu, masadaki herkes bunu kabul etmek zorunda.
Aynı küçümseyici bakışlarla, cevap verdim.
- Güvenlik prosedürü değil, paranoya diyorlar buna.
Bakışlarımı Harun'un üzerinden çekip, daha sakin bir tonla devam ettim konuşmama.
- Neyse, yeterince vaktimi çaldınız zaten, bir an önce sadede gelelim.
Harun Altun, kendine olan güveniyle pişkin pişkin konuşmaya girdi.
- Bence de biran önce burada istenmediğini gör ve hemen git.
Asena başını öne eğip, göreceğiz bakalım der gibi baktı Harun Altun’un yüzüne. Harun Altun son derece ciddi, gür bir sesle masadaki yönetim kurulu üyelerine karşı şöyle bir konuşma yaptı.
Sayın Yönetim Kurulu Üyelerimiz;


Bugün burada toplanma amacımız, rahmetli torunum Kürşat Altun’un vasiyetinde bu holdingde ki hisselerini, karşınızda oturan bu hanımefendiye devretmiş olmasıdır.

Asena abisinin adını duyunca gözleri doldu ama hemen toparladı. Harun Altun konuşmasına devam etti.
Bugünkü toplantımızın konusu, Kürşat Altun’un hisselerinin yeni sahibini yönetim kurulunda ve holdingde aktif bir şekilde, rahmetli Küşat Altun’un pozisyonu olan yönetim kurulu başkanlığına, uygun görüyor musunuz?

Harun Altun konuşmasını bitirince, Asena oturduğu sandalyeye yaslandı. Masadakilere profesyonel bir tavırla şunları söyledi.
Biliyorum, çok ani ve beklenmedik bir değişim oldu. Tıpkı abimin ölümü gibi....

Bu cümleden sonra birkaç saniye duraksadım, sonra ayağa kalkıp, masanın etrafında dolaşarak konuşmama devam ettim.

Öncelikle şunu bilmesiniz ki, Küşat Altun’un yerine gelen hiç kimse onun yerini dolduramayacak, Ben dahil.
Aksini söylersem, bu büyük bir yalan olur. Sizlerle böyle kötü bir başlangıç yapmamak için peşin peşin doğruları söyleyeyim. Abim kadar iyi olmam mümkün değil ama Harun Altun’dan daha iyi olacağımın garantisini sizlere verebilirim.

Harun Altun küçümseyici kısa bir kahkaha attı.

Asena Harun Altun’un önünde durup yüzünde alaycı bir ifadeyle konuşmasına devam etti.

Kusura bakmayın Harun Bey, Ama siz bu pozisyondayken istatistiklerin durumu pek parlak değilmiş. Zaten Kontrolü kaybettiğiniz için hisselerinizin bir kısmını abime devredip, onu yönetim kurulu başkanlığına uygun görmüşsünüz.

Hatırlamayanlar için, Harun Beyin ve abimin yönetimde olduğu zamanlarda ki yaşanan İstatistik farkı hepinize mail olarak gönderildi. Kontrol edebilirsiniz.

Harun Altun bu konuşmadan son derece rahatsız olmuş, yüzünü büyük bir öfke kaplamıştı. Bunu fark eden Asena’nın kendine güveni artmış ve keyfi yerine gelmişti.

Bu sırada masadaki üyelerden bir tanesi endişeli bir ses tonuyla Asena’ya dönüp, şöyle bir soru sordu.
- Ama Asena Hanım, sizde bu pozisyon için çok genç ve tecrübesizsiniz.
- Böyle büyük işlerin sorumluluğu tecrübeyle değil, zekayla alınır, beyefendi.

Asena sorunun cevabını verdikten sonra, Masadaki yerine geçti ve ellerini masaya bastırarak, şu cümleyi kurdu.

Her şey çok ani geliştiği için toplantıya yarım saat ara veriyorum, konuşulanları iyice düşünün yarım saat sonra burada Oyalama için tekrar bir araya geliriz.
Deyip odadan çıktım, bahçeye çıkıp bir sigara içtim. Karşıdan bir araba bana doğru geliyordu. Arabayla aramızda bir adım mesafe kalınca durdu. İçinden inen kişi Baran’dı. Ciddiyetimi bozmadan iğneleyici bir ses tonuyla, karşımda duran Baran’a şöyle söyledim.

- Geç kaldın. Daha erken karşımda dikilirsin diye düşünmüştüm.
- Sen ne diyorsun ya!
- Ne demek ne diyorum, sevgilinin çok kıymetli külleri eline ulaşmadı mı?

Baran’ın gözleri doldu, bir an sinirleri boşalmış olacak ki , şekeri elinden alınmış bir çocuk tınısıyla cevap verdi.

- Nasıl kıydın ona?
- Sen ya da arkandakiler abime Doğu’ya nasıl kıydıysa bende öyle kıydım. Üstelik daha yeni başlıyorum, ben çok acı çektim Baran Pamir! Şimdi sıra sizde.
- Sen abini gömebildin ama bana sevdiğim kızı gömme imkanı bile vermedin.
- Benim abim kimseyi aldatmadı, en mutlu gününde en sevdiği insan yüzünden öldü. Bu şerefsizliği toprak bile kabul etmezdi. Bende düşündüm bu cesedi ne yapabiliriz diye, yakarsak külleri de sevgilisine güzel bir hatıra kalır dedim. Zaten onun leşi de ancak senin gibi birinin evine yakışır.
- Bunun bedelini sana çok ağır ödeteceğim.
- Hahahahaha, her şeyini kaybetmiş bir kadını, bu şekilde tehdit etmen çok komik. Siz bana hak etmediğim bir sürü bedel ödettiniz. Şimdi sıra sizde.

Dedim ve dönüp holdinge girdim. Hemen Baba Demir’i aradım hastane güvende mi diye kontrol etmek için.
- Alo Baba neredesin?
- Hastanedeyim kızım, ne oldu?
- Doğu’nun yanına gidin hemen.
- Asena bir sakin ol. Ne oluyor kızım.
- Kızlar yanında mı?
- Hayır, kantine kadar gittiler, ben Doğu’nun yanındayım.
- Baba çocuklara söyle çabuk kızların yanına gitsinler sende Doğu’nun yanından ayrılma, ben güvenlikleri arttıracağım.
- Asena ne oluyor kızım, bana bir anlat.
- Sonra konuşuruz, şu an anlatamam ama dikkatli olun. Ben seni arayacağım baba.
Hemen Orhan abiyi aradım.
- Alo Asena Hanım çıktınız mı?
- Yok abi biraz daha işim var? Sen çocukları ara hastanenin güvenliğini arttırsınlar, evlerin güvenliğini arttırsınlar.
- Tabi Asena Hanım, emredersiniz.

Orhan abiyle konuştuktan sonra toplantı odasına döndüm. Hiçbir şey olmamış gibi Odadan nasıl çıktıysam aynı ciddiyetle, geri döndüm.

Toplantı odasının kapısını açıp içeri adım attığımda, herkesin bakışları yeniden üzerime saplandı; sanki demin bahçede kimseyle yüzleşmemişim gibi soğukkanlı, dimdik ilerledim ve masadaki yerime oturdum. Masaya dayanıp avuç içlerimi birleştirdim.

Harun Altun konuştu.
- Evet, süreniz doldu. Şimdi karar zamanı.

Bu cümleyi kendinden çok emin bir şekilde söyledi. Sanki çoktan kazanmıştı da her şey bitmişti.
Asena bu duruma çok sinirlense de Oylamayı beklemeyi tercih etti.

Asena Altun’un Altun Holding yönetim kurulu başkanı olmasını uygun bulanlar!

İlk önce masanın en sağında oturan, Kağan Altun elini kaldırdı. Torunundan böyle bir darbe yemeyi beklemeyen Harun Altun’un hayal kırıklığı yüzünden belli oluyordu.
Sonrasında masadaki 2 kişi hariç, herkes oyunu Asena’dan yana kullandı.

Harun Altun’un kaşları çatıldı, öfkeden yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bunu fark eden Asena iyice keyiflendi. Oturduğu yerden kalktı ve konuştu.

- Evet karar verildiğine göre, Altun Holdingde Asena Altun dönemine hoş geldiniz arkadaşlar.
Harun’un sinirden kıpkırmızı olmuş gözlerini gören Asena alaycı bir tavırla şöyle bir cümle kurdu.
- Harun Bey, bir ara şu güvenlik prosedürünü gözden geçirelim. Olur mu?
Sonrasında, Diğer üyelere dönüp, yarın odamda gelir gider grafiklerini masamda görmek istiyorum. Ayrıca Holdingin işleyişiyle ilgili her şeyi bir rapor haline getirip grafiklerle beraber masama bıraktırın lütfen. Toplantı bitmiştir. Herkese iyi çalışmalar dilerim....

Deyip toplantı odasından çıktım. Orhan abiyi arayıp, Holdingin kapısının önüne gelmesini söyledim ve bahçeye çıktım. Biraz sonra Orhan abi gelince, arabaya doğru ilerleyip ön koltuğa oturdum. Holdingi arkamızda bıraktık.
Orhan abi merakına yenik düşmüş olacak ki,
- Asena Hanım, problem nedir?
- Hı, ne problemi abi?
- Güvenlik önlemlerini arttırmamı istediniz ya.
- Ha, bugün toplantı arasında bahçeye sigara içmeye çıktım. O sırada Baran geldi.
- Bana niye haber vermediniz, size bir şey yaptı mı?
- Yok abi, zaten dağılmış durumdaydı. Sevgilisinin ölümü baya sarsmış Baran Beyi.
- Bana Bir şey yapamazdı ama hastanedekiler tehlikede olabilirdi bende hemen önlem aldım.
- Anladım Hanımefendi, ama merak etmeyin herhangi bir problem yokmuş, herkes iyiymiş.
- Olsun abi sen yine hızlı git bir an önce hastaneye varalım.
- Tabi Asena Hanım nasıl emredersiniz.

Bu konuşmadan sonra olabildiğince kısa sürede hastaneye vardık.
Hemen arabadan indim, hızlı adımlarla hastaneye girdim ve Doğu’nun odasına gittim. İçeride Baba Demir Yaren ve Ceylin oturuyorlardı. Baba Demir gözlerini bana çevirdi. Gözlerinde bir hayal kırıklığı yaşadığını çok net görebiliyordum ama bu hayal kırıklığının sebebi neydi? Anlayamamıştım.

Bu sırada Baba Demir, sakince yerinden kalktı. yavaş adımlarla bana yaklaştı ve karşımda durdu. soğuk bir ses tonuyla, şu cümleyi kurdu.
- Odama gel konuşmamız lazım.
Deyip, odadan ayrıldı. Ne olduğunu anlayamamıştım ama son derece endişelenmiştim. Şaşkınlığımın yüzüme yansımasıyla beraber bende odadan çıktım. Sonrada Baba Demir’in odasının kapısının önünde derin bir nefes alıp biraz bekledikten sonra, Kapıyı 2 kez tıklatıp odaya girdim.

- Bir problem mi var Baba?
- Var Asena var. Problem sensin.
- Anlamadım Baba?
- Kızım bak öfkeli olmanı anlıyorum, çok haklısın evet ama bu iş böyle olmaz!
- Baba yine bu işlere girmememi söyleyeceksen, boşuna yorma kendini, çoktan girdim ve canımı yakanların, canını almadan çıkmayacağım.
- Hayır, bu konuda seninle bir kere konuştum bitti... Mevzu şu, bak kızım bu dünyada öfkene, hırsına yenik düşüp zekanı, gücünü arka plana atarsan kaybedersin....
- Baba hangi konuda hata yaptığımı düşünüyorsun?
Ben bu soruyu yöneltince gözlerime öyle bir hayal kırıklığı ve öfkeyle baktı ki içimde bir yerlerde bir şeyler parçalandı.

- Sen bugün öyle bir tuzağa düştün ki önce kendini sonrada hepimizi ateşe atıyordun!
Asena şaşkınlıkla, kesik kesik cevap verdi.
- Ne demek istiyorsun Baba, açık konuşur musun?
-Bugün holdingin bahçesinde Baran’a yaptığın konuşmadan bahsediyorum.
Asena’nın bir an sinirleri boşaldı korkuyla bi- bir şey mi oldu diye sordu.
- Oldu, Bugün senin o damarına bastığın herif, hastaneye doktor kılığında adamlarını soktu. Eğer senin telefon edişinden mevzuya uyanmasaydım her şey için çok geç olabilirdi.... Ağzından çıkan kontrolsüz cümlelerin nelere mal olabileceğini, nasıl düşünmezsin sen Asena!

Asena’nın sinirleri birden boşaldı. Ağlamaya ve şu şekilde sayıklamaya başladı.
- Düşünmek istemiyorum, düşünmek istemiyorum lütfen düşünmek istemiyorum..
Baba Demir öfkesine hakim olamıyor ve konuşmasına devam ediyordu.

- Yas tutman gereken zamanda, imparatorluk kurma peşinde koşarsan işte böyle her şeyi eline yüzüne bulaştırırsın! Şimdi hem Altunların damarına bastın hem de Baran ve arkasındakilerin! Sen nasıl kalkacaksın acaba bu yükün altından?

Baba Demir son derece öfkeli, kontrolü kaybetmiş bir durumdaydı tehditkar bir tonda parmağını sallayarak devam etti.

Tek bir hata daha yaparsan Asena Altun, en ufak bir hata daha yaparsan.... her şeyini kaybedersin.

Bu cümleyi duyan Asena’nın beyninde o an bir şey koptu ve donup kaldı.
Baba Demir bağırmayı bıraktı, sakin soğukkanlı bir şekilde öfkesinin zehrini akıtacak şu cümleyi söyledi.

Eğer senin yapacağın bir hata daha yüzünden oğluma bir şey daha olursa, bu sefer bu dünyayı ben sana dar ederim!

Bu sırada içeriye panikle Yaren girdi. Asena’yı o halde görünce hemen yanına koştu ona sarıldı. Sonrada Baba Demir’e dönüp sert ve soğukkanlı bir ses tonuyla, şöyle söyledi.

- Ne oluyor Baba Demir? Sesin bütün katta yankılanıyor.
- Arkadaşına sor anlatsın sana Yaren, ben bahçeye çıkıyorum.
Dedikten sonra Baba Demir odayı terk etti. Yaren’de Baba Demir’in arkasından öfkeyle baktı. Sonra merhametli gözlerle ağlayan Asena’ya dönüp, göz yaşlarını silerek konuştu.
- Asena ne oluyor güzelim, söyle bana. Baba Demir’in bu öfkesi neye ya da kime?
- Bana._ dedi, sesi titriyordu.
- Neden?
- Ben bugün çok çok büyük bir hata yaptım Yaren.
Cümlesini bitirdikten sonra ağlaması şiddetlendi. Yaren onu sakinleştirmek için bir çocuğa yaklaşır gibi nazik ve naif bir şekilde cevap verdi.
- Olsun güzelim, hepimiz hatalar yapıyoruz. Sende bir insansın ve artık çok yoruldun, herkesi toparlayacağım, güçlü olacağım güçlü duracağım diye acını bile yaşayamadın be canım.

Asena başını iki yana sallayarak çaresizce konuştu.
- Benim bugün yaptığım hata abinin hayatına mal olabilirdi.
Yaren bir an donup kaldı, bunu fark eden Asena aynı çaresizlik ve mahcubiyetle şunları ekledi.

Özür dilerim, affet beni.
Yaren bir an duraksadı, gözleri doldu. Titreyen sesiyle cevap verdi.
- Sana şu an istesem de kızamam be Asena.
- Neden?
- Çünkü şu kısacık zamanda o kadar acı çektin ki ama benim gibi Ceylin gibi dağılmayı değil bir şekilde ayakta durmayı tercih ettin. Daha kendi yaran çok tazeyken bize destek oldun, her şeyimizle ilgilendin tıpkı bir anne gibi..... Ben bir anne şefkatti hissetmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki, şimdi bana bunu yeniden hissettiren bir kadına, neden hata yaptın diye bağırıp çağıramam, yapamam. Eğer yaparsam vicdanım beni rahat bırakmaz....

Yaren tekrar durdu, nefes alıp küçük bir kahkaha attıktan sonra devam etti.
Birde sana böyle bir şey yaparsam, abim uyandığında benim ağzımdan burnumdan getirir...
Asena istemsizce güldü.
Bu sırada Ceylin, koştura koştura odaya girdi. Nefes nefese konuştu.
- A- Abim, Abim
Asena korkuyla ayağa kalktı ve sert bir tonda şöyle söyledi.
- Ne oldu abine?
- Galiba uyanıyor.
Asena şaşkınlıkla kekeleyerek,
- Ga- ga- galiba, derken?
- Bilmiyorum sayıklıyor.
Asena anlam veremedi ama ne sayıklıyor diye sordu.
- Adını.....

Bölüm : 17.11.2025 18:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...