
16. BÖLÜM
Vendetta:
Aradan saatler geçmişti, evdeki herkes teker teker aşağı inmeye başladı. Oya, Asena ve Kürşat sırasıyla salona indi. Asena ile Oya Doğu ile konuşmak istedi fakat Doğu Kürşat gelene kadar ikisiyle de konuşmadı. Kürşat geldi Doğu hemen ayağa kalktı. İkisi aynı anda şu cümleyi kurdu. "Konuşmamız lazım." Doğu devam etti.
- Bahçede bekliyorum.
- Birazdan geliyorum.
Doğu bahçeye çıktı, Kürşat Asena ve Oya'ya döndü. Biz içeri gelene kadar yanımıza gelmiyorsunuz, birbirimize girdiğimizi bile görseniz, dışarı çıkmıyorsunuz. Anlaşıldı mı?
- Abi, mevzu benimle ilgili, benimde gelmem gerek.
- Sen dün sınırını yeterince aştın, Küçük Hanım. Birazda Doğu Bey aşsın bakalım, hangimiz hangimizi vuracağız.
- Ab-
- Yeter! Ne dediysem o, itiraz istemiyorum.
-Kürşat Asena'ya cevap hakkı tanımadan, cümlesini bitirdiği an Doğu'nun yanına gitti.
Asena, böyle şeyler yaşadığı için çok öfkeliydi; abisine, Doğu'ya, annesine, babasına ama en çok kendi varoluşuna kızgındı.
Asena ile Oya, verandanın camından Kürşat ve Doğu'yu izlerken, Oya konuşmaya başladı. Konuşmasından, endişelendiği, korktuğu çok net anlaşılıyordu.
- Birbirlerine bir şey yapmazlar değil mi?
- Bilmiyorum.
- Peki, bir şey olacağını hissedersen, Doğu'ya engel olabilir misin?
- Sen abime engel olabilir misin Oya?
Asena bu soruyu sorarken ifadesi sertleşmişti, öfkelendiği her halinden belliydi. Oya cevap verdi.
- Önceliğimiz Abin olmalı değil mi?
- Benim bir önceliğim yok, bahçede oturan iki adamda benim için kıymetli.
- Canım benim içinde öyle de.
- Hiç sanmıyorum Oya.
- Anlamadım?
- Abime olan hassasiyetini anlıyorum, ona aşıksın. Ama Doğu'ya olan bu tavrını anlamıyorum. Doğu, bana olan duygularından bahsettiğinden beri, abim ona karşı tavır aldı. Hadi onu anlayabiliyorum, koruma içgüdüsüyle hareket ediyor. Fakat sen, senin bu tavrın çok anlamsız.
- Bende seni koruyabilmek için böyle bir tavır alıyorum, Asena.
- Sebep? Yani beni daha yeni tanıyorsun, Doğu, benden önce senin hayatındaydı, hatta abimden öncede senin hayatındaydı. İnsan bunca yıllık arkadaşına, nişanlısının kız kardeşi için böyle davranır mı?
- Artık arada Kürşat var Asena.
- Yine de bu tavrın fazla, ben, bu işe karışmamanı beklerdim. Ne dostluğunu ne ilişkini riske atmamak için.
- Neyi ima ediyorsun?
- Bir şey ima etmiyorum Oya'cım, sadece anlamaya çalışıyorum.
Asena bu cümlesinden sonra yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. Oya daha samimi bir gülümsemeyle karşılık vermeye çalıştı ama pek başarılı olamamıştı. Oya son olarak şunu söyledi.
- Her şey senin için Boncuk.
DOĞU & KÜRŞAT
Doğu, Bahçeye çıkıp, oturduktan, kısa bir süre sonra Kürşat gelip, karşısına oturdu. Doğu gergin bir yüz ifadesi ve sessiz ama keskin bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
- Seni dinliyorum, benimle konuşacakmışsın.
- Asena'dan uzak duracaksın, o İsviçre'ye gidecek, hayatına orada devam edecek. Bir daha birbirinizin yüzünü görmeyeceksiniz.
- Kim beni Asena'dan uzak tutacak, sen mi engel olacaksın bana?
- Evet!
- Beni Asena'dan bir tek kendisi uzak tutabilir.
- Oğlum anlamıyor musun? Sen ona zarar vereceksin!
- Böyle bir şey olmayacak.
İkisinin de öfkeleriyle beraber sesleri de yükselmeye başladı.
- Sen onu bu karanlıktan koruyamazsın!
- Sen koruyabilecek misin? Ulan daha dedene sözün geçmiyor, ne anlatıyorsun sen!
- Ben onu her şeyin dışında tutabilirim çünkü artık bu dünyanın içinde olamayacağım!
Diye bağırdı, ancak birkaç saniye sonra bunu söylediğine pişman olmuş gibi bir hava vardı gözlerinde.
-Anlamadım. Ne diyorsun sen?
- Bak Doğu, uzun zamandır düşündüğüm ama sonucunun ne olacağını bilmediğim için almaya cesaret edemediğim bir karardı bu. Ama ben artık çok yoruldum. Her Allah'ın günü başka bir felakete uyanmaktan, bir mayın tarlasında kayıp vermeden yaşamaya çalışmaktan çok yoruldum. Ben artık yaşadıklarım, yaşattıklarım yüzünden vicdan azabı çekmeyi geçtim, artık kabir azabı çekiyorum.
Doğu, duydukları karşısında, çok şaşırmıştı. Kürşat'ın bu kararı verebilmesini takdir etmişti. Ancak aldığı riski de göz ardı edemezdi.
- Bunun çok riskli olduğunun farkındasın değil mi?
- Riskli ama yalnızca bir süreliğine riskli, sonrası huzurlu en azından normal bir hayat.
- Dedenin bundan haberi var mı?
- Yok Düğünden sonra herkesle beraber öğrenir.
-Anladım, senin için önlem almamı ister misin?
Hayır, Doğu. Sen Asena'dan vazgeç, yeter.
- Ben ondan vazgeçmem ama istersen git kardeşine sor.
- Konuştum, zaten, o vazgeçmeyecek sen vazgeç diye burada seninle konuşuyorum. Sen vazgeç ki öldürdüğüm son adam, eski Dostum olmasın.
- HAHAHAHA güldürme beni, hadi beni öldürdün. Beni öldürdükten sonra rüyanda bırakırsın bu işleri.
- Sebep?
- Lider ölürse, onun yerine onu öldüreni getirirler çünkü en güçlüyü yok etmiştir ve en güçlü artık o dur. Dolayısıyla, yönetmek artık onun harcıdır.
- Yani sen beni öldürürsen Asena benim karanlığıma savunmasız bir şekilde girecek. Ama eğer karşımda durmazsan benim gölgemde güvende olur.
Kürşat derin bir iç çekti, başını gökyüzüne kaldırdı. Biraz bekledikten sonra, pes etmiş bir edayla Doğu'ya dönerek, şunları söyledi.
- Kardeşime bir şey olursa en ufak bir şey olursa, o karanlığın lideri ben olurum bilmiş ol.
- Emredersin abi.
Doğu, yüzüne ironik bir gülümseme yerleştirerek söyledi bu cümleyi.
- Doğu dalga geçme gayet ciddiyim.
- Biliyorum, merak etme, ona bir şey olursa senden önce ben kendimi cezalandırırım.
-Asena, düğünden sonra benimle gelecek, okulunu bitirecek, sonrasını sonra konuşuruz.
- Kabul ama onu benden koparmaya çalışmayacaksınız.
-" sınız" derken?
- Oya ile sen.
- Tamam kabul, maden Boncuk böyle olsun istiyor. İstediği gibi olsun.
- Asla kıza karşı çıkmamış gibi konuşuyorsun ya gerçekten aklım almıyor.
- Çıkmadım tabi, çıksam neler yapardım.
- Sağ ol ya o kadar iyisin ki
- Öyleyimdir.
-Tövbe Ya Rabbim. Neyse. hadi kalk lan içeri gidelim de içerdekiler rahatlasın.
Doğu'nun bu cümlesinden sonra, beraber eve girdiler. Asena ile Oya meraklı gözlerle ikisini karşıladı. Konuşmaya Kürşat başladı. Asena'nın kalbi ağzında atıyordu. Korkuyla gözlerini abisinin gözlerine kitledi.
- Tamam pes ediyorum. İkinizle de baş edemiyorum ben artık. Bundan sonrası kardeşim nasıl istiyorsa öyle olsun.
- Gerçekten mi!
Diye sordu Asena mutlulukla. Kürşat'ta bu mutluluğunu görünce, hafif tebessüm ederek cevap verdi.
- Gerçekten.
Asena, mutluluktan abisinin boynuna sarıldı. Kürşat'ta kardeşine sarıldı, gülerek konuşmaya devam etti.
- Tamam, şımarma Boncuk. Ayrıca hemen heveslenme, okulu bitirmek için İsviçre'ye döneceksin. Okul bittikten sonra sonrasına sonra bakacağız.
Asena, abisinden ayrılıp esprili bir şekilde, şu cümleyi kurdu.
- E herhalde, o okulu kazanacağım diye göbeğim çatladı. Şurada iki senem kalmış, bırakır mıyım?
- Aferin
- Hadi, Oya ile mutfağa gidin de kahvaltı hazırlayın, açlıktan öleceğim.
- Tamam abi.
Asena ile Oya kahvaltı hazırlamak için mutfağa gittiler. Kürşat ile Doğu'da salonda oturup, işlerle ilgili konuştular.
Oya ile Asena bir şeyler hazırlarken, Asena Oya'nın yüzünün asık olduğunu fark etti ama bir şey söylemek istemedi. Fakat son zamanlarda Oya ilgili iyi şeyler hissetmiyordu. Asena kafasının içinde bu düşüncülerle savaşırken, beklenmedik bir şekilde Oya konuşmaya başladı.
- Abinin kararına mutlu olman çok ilginç.
Asena yaptığı işi bir bıraktı, birazcık bekledi ve başını yavaşça Oya'ya çevirerek konuştu.
- Anlamadım?
- Yanında olduğun adam Doğu farkındasın değil mi?
- Farkındayım, bu yüzden mutlu oldum.
- Abin çok yanlış bir karar verdi.
Asena Oya'nın sözleri karşısında, çok öfkelenmişti. Bu durum, yüzünden de belli oluyordu ama arada abisi olduğu için öfkesini dışarı kusmuyordu. Bu yüzden sakin kalmaya çalışarak şu soruyu sordu.
- Neden?
- O tehlikeli bir adam çünkü.
Asena derin bir nefes aldıktan sonra cevap verdi.
- Abimin de Doğu'nun da yaşadığı hayatın farkındayım Oya. Ama ben ikisini de öyle kabul ediyorum.
- Cahil cesareti seninki.
- O zaman seninki de öyle, Doğu mafya da abim mühendislik mi yapıyor? Sen abimi nasıl, kabul ettiysen ben de Doğu'yu yaşadığı şartlarla kabul ediyorum.
- Sen benim kadar güçlü değilsin! Doğu'nun yanında olmayı kaldıramazsın.
Dedi, Oya bağırarak. Asena'da sert, soğuk bir sesle öfkeli bir yüz ifadesiyle kelimelerin üstüne basarak cevap verdi.
- Sen o sesini bir alçalt Oya! Çocuk yok senin karşında. Abim kararını verdi, o beni desteklerken sana laf düşmez.
- Sen, be-
- Sen Abimlerin yanına git, gerisini ben hallederim.
- Oya'da Asena'nın bu tavrına sinirlenmişti fakat Asena'nın gözlerindeki öfkeyi görünce istemeyerek de olsa mutfaktan çıktı. Asena'da karşısında ki pencereden bahçeye gözünü ayırmadan bakıyordu. Omzuna birinin dokunmasıyla, gözlerini pencereden ayı
- Sen ne zamandır buradasın?
- Konuştuklarınızı duyacak kadardır.
- Abim duymadı değil mi?
- Hayır, birkaç telefon görüşmesi yapmak için bahçeye çıktı.
- İyi o zaman.
- Teşekkür ederim.
- Ne için?
- Oya'nın söylediklerine karşı arkamda durduğun için.
Asena yaptığı işi bırakıp Doğu'ya döndü. Gözlerinin derinliklerine bakarken, sanki bir sır arar gibiydi. Sonra güven veren bir ses tonuyla konuştu.
- Yanımda olduğun müddetçe arkandayım Doğu.
Doğu, Asena'dan böyle bir cümle duymayı beklemiyordu. Bu yüzden donup kaldı fakat duydukları hoşuna gitmişti. Asena'ya bir adım daha yaklaştı, kulağına doğru eğildi ve fısıldadı.
- Bu söyledikleriniz bana çok huzurlu hissettirdi, Hanımefendi. Bu duyguyu uzun zamandır hissetmemiştim. Bana çok iyi geliyorsunuz.
Dedi ve geri çekildi, Asena biraz utanmış olacak ki, hemen soğuk zırhını tekrar giydi ve şu soruyu sordu.
- Oya'nın seninle ilgili olan bu tavrının nedenini biliyor musun?
- Bende senin bildiğin kadar biliyorum. Benim hayatımdan korktuğu için seni korumaya çalışıyor.
- Bu tepkileri çok fazla değil mi? Abim bile kabullenmiş, Oya'nın hala üstelemesi çok tuhaf.
- Bana da fazla geliyor ama kötü bir niyeti olduğunu düşünmüyorum ya da düşünmek istemiyorum.
- Niyetinin ne olduğunu zaman gösterecek belli ki.
- Haklısın.
Doğu, konuyu değiştirmek için " Sana yardım edeyim de kahvaltıyı biran önce hazırlayalım, Yoksa Kürşat yumurtadan önce beynimizi yer." Dedi ve göz kırptı.
- Doğru ama abim buradayken sofra kurmak istediğine emin misin? Hayır, sonra diline düşersen ben karışmam.
- Yardım ettiğim kişi kız kardeşi olduğu için bir şey demez merak etme.
- İyi peki, öyle diyorsan.
Asena ile Doğu beraber kahvaltı sofrasını hazırladılar, sonrasında Kürşat ve Oya'yı çağırdılar. Masaya oturdular. Asena ile Doğu Mutlu, Kürşat acıkmış Oya ise oldukça gergin gözüküyordu. Kürşat bir yandan masadaki yiyeceklere saldırırken, bir yandan da konuştu.
- Ellerinize sağlık kızlar, her şey çok güzel olmuş.
- Afiyet olsun abi.
- Lan oğlum, yavaş boğulacaksın.
- Ne yapayım, kaç saattir bir şey yemedim açım.
- Bu açlık değil, bu başka bir şey kardeşim.
Oya Kürşat'ın cevap vermesine izin vermeden, gergin ve sitemkâr bir ses tonuyla araya girdi.
- Artık eve dönebilir miyiz? Malum benim birkaç gün önce düğünüm olacaktı fakat olamadı. Şimdi yeni bir tarih belirlemem gerekiyor.
Doğu cevap verdi.
- Dönebiliriz, dışardaki tehlikeyi hallettim.
- O zaman biz daha fazla beklemeyelim, dönelim Kürşat.
- Hayatım, acelen ne kahvaltı edelim sonra çıkarız.
- Bizim işimiz çok biz gidelim, Asena ile Doğu arkamızdan gelirler.
- Asena'yı bırakamam.
Oya öfkeyle bağırarak, şöyle konuştu.
- Her şeyi Asena'ya göre mi yürüteceğiz Kürşat! Her seferinde beni mi erteleyeceksin?
Kürşat Oya'nın bu sözlerine anlam verememiş ve kardeşiyle böyle konuştuğu için öfkelenmişti. Tam Oya'ya cevap verecekti ki, Asena gerginliğe son vermek için araya girdi.
- Oya haklı abi, her şey olması gerektiğinden çok gecikti. O yüzden siz gidin, bizde buraları toparlayıp gelelim.
- Hayır ef-
- Abi lütfen, kız haklı, o yüzden şimdi birbirinizin kalbini kırmadan gidin işlerinizi halledin. Bizde geliriz zaten.
Kürşat, öfkesini biraz bastırarak, ne kadar istemese de kardeşini onayladı ve " peki Boncuk, nasıl istersen öyle olsun." Dedi. Doğu Devam etti konuşmaya.
- Ben kapıdakilere söyleyeyim sizi götürsünler. Yine helikopterle Dönün.
Kürşat bıkkın bir ses tonuyla, cevap verdi.
- Olur kardeş, olur.
Doğu, kapıdaki korumalara telefon açtı. Konuşması bittikten 5 dakika sonra Doğu ve Oya evden ayrıldı. Asena ilişkileri gerildiği için endişeleniyordu. Doğu'da bunu anlamıştı.
- Merak etme zamanla hallederler.
- Umarım ama zor olacak gibi.
- Ne kolay oluyor ki şu hayatta.
- Bu insanlar, hayatlarını birleştirme kararı aldılar Doğu, artık birbirlerinin hayatlarını kolaylaştıracak kadar olgun olmalılar.
- Bazı çiftlerin o olgunluğa ulaşmaları fazla zaman alıyor demek ki.
- Umarım söylediğin gibi olur ve zamanla her şey olgunlaşır.
Asena derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.
- Ben biraz bahçeye çıkıp hava alacağım.
- Tamam, bende birazdan yanına gelirim.
Asena, Doğu'yu onayladı ve verandadan çıkıp, bahçedeki salıncağa oturdu. Derin bir nefes aldı, saçlarına değen naif rüzgarla beraber biraz daha rahatladı. Ama hala abisi ile Oya'nın durumunu düşünüyordu. Bir şeyleri anlamlandıramıyordu. Sanki hayatı bir yapbozdu ve yapbozun temel parçaları hep kayboluyordu.
Asena, kendi çaresizliğini dinlerken. Doğu, elinde bir fincanla geldi ve Asena'nın yanına oturdu. Elindeki fincanı Asena'ya Doğru uzattı. Asena'nı bu ne der gibi bakan gözlerine karşılık Doğu konuştu.
- Lavanta çayı, sakinleşmene yardımcı olur.
- Lavanta çayının sakinleştirici etkisi olduğunu bilmen şaşırtıcı. Kendine de yapıp içiyor musun?
Diye sordu Asena, yüzüne tatlı bir gülümseme yerleştirerek.
- Annem, ben çocukken yorgun stresli, olduğu zamanlar yapıp içerdi.
- Nezaketinizi ve ince ruhunuzu annenizden almışsınız sanırım. Doğu Bey.
- Ben bütün özelliklerimi annemden aldım.
Asena, Doğu'nun bu cümlesi karşısında etkilenmişti ve merakına yenik düşüp,
- Annenin fotoğrafı var mı?
Doğu Asena'nın bu sorusunun üstüne, telefonunu çıkardı. Galerisine girip annesinin fotoğrafını açtı ve telefonu Asena'ya verdi.
Asena telefonu eline alınca; sarışın, mavi gözlü, beyaz tenli, uzun boylu gül ağacının altında kameraya gülümseyen bir kadın gördü.
Fotoğraftaki kadın o kadar güzeldi ki, insan gerçekten bakmaya kıyamıyordu fakat aynı anda büyülenmiş gibi gözlerini de fotoğraftan alamıyordu. Asena, Gözlerini fotoğraftan ayırınca, bakışlarını Doğu'ya çevirdi ve yumuşak bir ses tonuyla konuştu.
- Çok güzelmiş. Bakışları huzur veriyor insana.
- Öyleydi, tıpkı senin gibi.
- Bakışların annene benziyor. Aynı senin bakışların gibi huzur veriyor.
Doğu başını öne eğdi, yüzünde buruk bir tebessüm belirdi.
- Bakışlarımın huzur verdiğini ilk defa senden duyuyorum.
- İyi bir gözlemciyimdir. İnsanların sakladığı özellikleri görmem, çok zamanımı almaz.
- Fark ettim.
Bu sırada Doğu'nun telefonu çaldı. Arayan Altay'dı. Doğu Asena'nın yanından kalkıp birkaç metre uzaklaştı. Sonra gelen aramayı Cevapladı.
- Efendim Altay?
- Abi, çocuklardan haber aldım Baran seninle konuşmak istiyormuş. Bekleteyim mi, ret mi edeyim.
- Beklet, ben gelince konuşuruz ama bir şeyler öğrendiğimizi belli etme sakın!
- Tamam abi merak etme.
Telefonu kapattıktan sonra Asena'nın yanına döndüm.
- Çıkalım mı bizde?
- İşin mi çıktı.
- Biriyle görüşmem var.
- Anladım, olur. Abimde daha fazla merak etmesin. Mutfağı falan toparlayayım çıkalım.
Asena ile birlikte evi toparladık ve yaklaşık bir saate çıktık. Yoldayken, kızların yanına gitmek ister misin? Seni merak ediyorlardı. Diye sordum.
- Olur bende onları merak ediyorum.
- Tamam, seni onların bize bırakayım. Akşama abinin yanına bırakırım, anlaştık mı?
- Anlaştık.
Asena'yı Yaren ile Ceylin'nın yanına bıraktıktan sonra, ofise Altay'ın yanına geçtim.
- Hoş geldin abi.
- Hoş bulduk Altay. Anlat bakayım, ne oldu da Baran benimle görüşmek istiyor.
- Bacaksız öldü ya abi onunla ilgili olabilir.
- Zannetmiyorum, çok umurunda değildir, yeni bir kapı arıyor kendine belli ki
- Bu konuda niye seninle görüşmek istesin ki abi?
- Kendini affettirmek için geliyor, tekrar benimle çalışmak istediğini Beyan edecek.
- Affedecek misin peki abi.
- Ben defterden sildiklerimi, bir daha o deftere yazmam, Altay. Ama onun bunu bilmesine henüz gerek yok.
- Affetmiş gibi yapacaksın yani Öyle mi?
- Aynen Öyle.
- Abi, haddimi aşmak gibi olmasın ama neden?
- Oya ile ilgili çözemediğim bir şeyler var. Onları çözmem lazım.
- Baran ile ilgili olduğunu düşünüyorsun yani.
- Net bir şey söyleyemem ama üçümüzün arkadaşlığının Baran'ın yanlışı üzerine bitmesi, Baran'ın bana olan nefreti, ardından Oya'nın bana olan nefreti. Hepsi gerçekten birer tesadüf mü onu kestiremiyorum.
- Haklısın abi, o zaman Ben Baran'ı çağırayım.
- Çağır konuşalım.
Birkaç saat içinde kapının ardından, yıllar sonra ihanetin can yakan ayak seslerini duydum. Kapı açıldı ve karşımda sadakatsizliğin vücut bulmuş halini bir kez daha gördüm. Kader benzer Oyunları tekrar kuruyordu ancak bu sefer Kumarhane sahibi bendim. Herkesin bildiği bir kuraldır. Kumarbaz ne kadar şanslı olursa olsun, hep kumarhane kazanır.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |