15. Bölüm

ZEHİR

zeynepkaya
lavinia22

 

DOĞU BOZKURT

Altay ile birlikte, toplantı yapacağımız salona gittik, binadan içeri girdik. Toplantıya benden önce herkes gelmişti. Lider olarak yerime geçtim. Oturur oturmaz, Bacaksız konuşmak için izin istedi. Ben de konuşmasına müsaade etmeden isteğine cevap verdim.

- Daha yeni oturdum, ne bu acele Bacaksız?

-Doğu Bey, bugünkü sevkiyatta akşama doğru gelecek tırdan haber alamıyorum. Bu konuda bir etkiniz var mı?

- Nasıl yani?

- Tırın bağlantısını siz mi kestiniz?

- Sen, benden hesap mı soruyorsun?

- Hayır, ne haddime ama sizden başkası bana böyle bir şey yapmaya cesaret edemez.

- Ben niye böyle bir şey yapayım, Bacaksız. Bana karşı bir yanlış mı yaptın?

Doğu bu cümleleri söylerken, gözlerini Bacaksızın gözlerine dikmiş, içindeki karanlıkla onun hareketlerini izliyordu. Yüz ifadesinden de öfkesini net bir şekilde belli ediyordu.

Doğu'nun bu cümlesini duyan, Bacaksızın suratı bembeyaz oldu, gözlerinden endişe akıyordu. Belli etmemeye çalışıyordu ama Doğu, bunu çoktan fark etmişti.

- Hayır. Ama geçen sevkiyatta çocuklar. Sayımla ilgili bir hata yapmış. Belki o yüzdendir diye düşündüm.

Doğu bu sevkiyat hatasına şaşırdı ama bunu masadakilere belli etmedi. Gözlerini, Bacaksızdan ayırmadan,

-Evet anlat bakalım şu olayın detaylarını.

- Bacaksızın gözleri sağa sola kaçtı, eli refleksle ceketinin içine gitti ama hemen vazgeçti. Doğu'nun bakışları onu sıyırıyordu. İçindeki öfke giderek büyüyordu ve bakışları her geçen saniye biraz daha sertleşiyordu.

Doğu, sert ve yüksek bir sesle konuştu

- Anlat!

- O yanlış sayım yüzünden, mallar sahibine eksik gitti. Ama sonrasında ben bizzat telefi ettim, Doğu Bey.

- Kim bu hatayı yaptı, peki?

- Baran, eskiden sizin yakın korumanız olduğu için mevzuyu size taşınmaması için çok ısrar etti. Bende, yüzündeki mahcubiyeti görünce, kabul ettim ama bizzat ben kulağını çektim merak etmeyin

Doğu Bacaksızla göz teması kurarken Altay'a şunları söyledi.

-Altay, bir emin ol bakayım, bu hatalarını gerçekten telafi etmişler mi?

- Tamam abi, ben hemen gidip baktırayım.

Bacaksız Altay odadan çıkınca, Doğu'ya dönüp, şu soruyu sordu.

- Neden böyle bir şeye gerek duydunuz Doğu Bey, Yoksa bana güvenmiyor musunuz?

Bu soruyu sorduktan, sonra Bacaksız kadehindeki tüm şarabı içti.

- Yavaş Bacaksız, bak bu alkol bağımlılığı sağlığını alır elinden.

Doğu, bu cümleyi kurarken ciddiyetini korudu, bakışları hala karanlığı sızdırıyordu masaya. Ancak cümlesini bitirince, yüzüne hafif bir tebessüm yerleştirdi.

Bu hareketi Bacaksızı biraz rahatlattı çünkü içindeki şüpheleri yok etmişti, o tebessüm. Bacaksızda yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirip, Doğu'ya cevap verdi.

- Ne yaparsınız Doğu Bey benim de tek zafiyetim bu.

- Doğu, bu cümlenin altında yatan gizli mesajı çok net anlamıştı. Ama şimdilik anlamamış gibi yaptı.

- O zaman dikkat et, çünkü zaafın seni yıkabilecek tehlikede.

- Haklısınız Doğu Bey. Ancak bu masada ki herkesin onun sonu olabilecek tehlike de zaafları vardır. Sizde dahil olmak üzere. Sahi sizin zaafınız ne, Doğu Bey.

- Doğu içten içe çok öfkeliydi. Duygularını serbest bıraksa o adamı parçalayacak kadar büyük bir yıkıma sebep olabilirdi. Ama daha zamanı değildi. Bu yüzden öfkesini maskeleyerek, dozunda bir samimiyetle, cevap verdi.

- Bunu burada dile getirebilecek kadar, çömez olduğu mu düşünmen çok kırıcı, Bacaksız.

- Ben dile getirdim. Siz niye zaafınızı dile getirmeyesiniz.

Bu sırada kapı tıklatıldı, içeri Altay girdi. Yerine Doğu'nun yanına oturdu ve herkesin beklediği sorunun cevabını verdi.

- Evet, sevkiyatta bir problem olmuş ancak, telafi edilmiş Doğu Bey.

Doğu Bacaksıza, karanlık gözleriyle bakarken, konuştu.

- Tebrik ederim, bana ihtiyaç duymadan işi halletmişsin.

- Teşekkür ederim. Doğu Bey, artık aramızda bir güven problemi kalmamıştır umarım.

- Ben kimseye tam anlamıyla güvenmem.

- Neden?

Doğu oturduğu yerden kalktı, masanın etrafında yavaş adımlarla yürüyüp, Bacaksızın sorusuna, yüksek volümle karşılık verdi.

- Mesela seni ele alalım, Bacaksız. Sana neden güvenmem biliyor musun?

- Neden Doğu Bey?

Bacaksız cevap verirken terlemeye başladığını fark etti ama umursamadı.

- Çünkü. senin tek zaafın alkol değil, senin birçok zaafın var.

Bacaksız ani bir öksürükten sonra zorla "nedir onlar" diye sordu.

- Kadınlar, para,

Bu arada Doğu'nun Bacaksızla arasında birkaç adım mesafe kalmıştı, bunları sayarken o mesafeyi kapadı. Bacaksızın sandalyesinin arkasına geçti ve devam etti.

- Mal, mülk, Makam, şan şöhret.

- Bu esnada Bacaksız, bir şeylerin ters gittiğini anladı. Bu tersliğe bir son vermek için masadaki bıçağa uzanmak istedi ve bunun için pozisyon aldı ama kolunu hareket ettiremediğini o an anladı.

Doğu, bıçağa uzanmak isteğini ancak başaramadığını anladı ve kulağına eğilerek yüksek bir sesle şunları söyledi.

- O kadar zaaflarının büyüsüne kapıldın ki, bana tehdit mesajı gönderebilecek kadar haddini aştın. Üzücü olanı ne biliyor musun?

Bacaksız, hareket edemiyordu ama fazla fiziksel acıya maruz kaldığı için sadece inliyordu. Masadaki diğer üyeler de olanları şaşkınlıkla izliyor ve neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Doğu, konuşmaya devam etti.

- Benim senin beni tehdit eden kişi olduğunu bulamayacağını düşünmen. Olduğun yeri beğenmeyip, beni yıkabileceğini düşündüğün için bu haldesin farkındasın değil mi? Tehdit ettiğin adamın kim olduğunu unutup, karşısına oturma cüretini kendinde bulduğun için bu haldesin. Yazık, çok yazık.

Ha birde sana üzücü bir haberim var, az önce içtiğin şarabın içinde çok özel ve güçlü bir zehir vardı. Bu zehir insan vücuduna girdiğinde ne olur biliyor musun, ya da merak ediyor musun, söyleyeyim mi?

Doğu'nun bu sorularına cevap verebilecek halde değildi Bacaksız. Hareket edemiyor, konuşamıyor sadece acıyla inliyordu. Doğu'da bunun farkındaydı ama böyle yaparak içindeki ateşi söndürmeye çalışıyordu. Bu yüzden konuşmaya devam etti.

- Gözlerinden anladığım kadarıyla, merak ediyorsun. E anlatayım madem, çok ısrar ettin(!) Bu zehir vücuduna girdikten 15 dakika sonra etki etmeye başlar, önce terlersin, sonra nefes darlığına bağlı uzun bir öksürük tutar. Konuşmakta zorluk çekmeye başlarsın. Sonra hareket sistemin kitlenir. Tabi bütün bunlar olurken, dayanılmaz bir acı hissedersin ama sesini çıkaramazsın çünkü artık ses tellerin işlevini büyük ölçüde kaybetmiştir. Çok çaresiz hissedersin, acıyla bağırmak istersin ama bağıramazsın

Doğu sadece Bacaksızın duyabileceği, şekilde şunları fısıldadı.

- Tıpkı sevdiğim kızın, öleceği düşüncesini kalbime bırakıp, beni çaresiz hissettirdiğin gibi.

Bu cümleyi Bacaksızın kulağına fısıldadıktan sonra, masanın etrafında yavaş adımlarla yürüyerek, konuşmaya devam etti.

- Sonra ne mi olur? Yarım saatlik falan bir ömrün kalır ve bu yarım saati acı içinde geçirirsin ama merak etme senin 15 dakikadan az bir süren kaldı.

Birkaç dakika sonra, Bacaksızın kafası masanın üzerine düştü. Doğu, Bacaksızın yanına giderek nabzını kontrol eder. Nabzı durmuştur. Doğu, Altay'a bir emir verir.

-Al şunun leşini, denize atın, balıkların midesi bayram etsin. Bu iti toprak kabul etmez.

Altay Doğu'nun emrini yerine getirmek için dışardan iki adamını çağırır ve cesedin alıp üçü de gider. Doğu onlar gittikten sonra, toplantıdaki diğer üyelere döner ve bağırarak.

- Evet, gördünüz. İşle ilgili hatalarınız değil liderinize yaptığınız saygısızlık sizi ölüme götürür.

Biraz durdu, derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.

- Bu itin nefesini burada kestim ki hepiniz, bu alemde makam, şan, şöhret sevdasıyla yapılan yanlışların bedeli bir kez daha görün ve ona göre hareket edin. Şimdi. bu yaptığımı yanlış bulan, hata yaptığımı düşünen biri var mı?

Kimseden ses çıkmadı.

- Güzel. bir dahaki toplantımızda bu sandalyenin yeni sahibi de aramızda olacak. Söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Kimseden ses çıkmadı. Doğu, son olarak şunları söyledi.

- Peki, o zaman. Toplantı bitmiştir, çıkabilirsiniz.

Herkes çıkarken, Doğu kapıdan çıkmak üzere olan Harun Altun'u durdurdu.

- Siz kalın Harun Bey. Sizinle, konuşacaklarım var.

- Tabi. Doğu Bey

Doğu eliyle, toplantı odasında bulunan koltukları işaret ederek, "Buyurun şöyle oturun" dedi. Harun Bey, Doğu'nun gösterdiği yere oturunca Doğu da karşına oturdu. Harun Altun, konuşmaya başladı.

- Mevzu nedir Doğu Bey?

Doğu bacak bacak üstüne atmış sert ve karanlık bakışlarını Harun'un üstüne dikmişti. Biraz bekledikten sonra söze girdi.

- Harun Bey, az önce beni, sevdiklerim üstünden tehdit eden birinin sonunu gördünüz. Sonunuzun böyle olmasını ister misiniz?

- Anlamadım. Nasıl yani Doğu Bey?

- Genç bir kızı, öldürmek istemek, nasıl bir acizlik Harun Bey?

- Kimden bahsediyorsunuz?

Doğu bu sorusunu gereksiz bulduğu için gözlerini devirdi. Derin bir nefes aldı, bıkkın ve öfkeli bir tavırla cevap verdi.

- Bence siz kimden bahsettiğimi biliyorsunuz?

- Kürşat, korkudan size mi geldi, itibarımı bu kadar zedeleyebileceğini düşünmemiştim.

- Bunu öğrenmek için Kürşat'a ihtiyacım yok, Harun Bey. Herkes zaten bunu konuşuyor.

- O kız bizim için tehlikeli, efendim.

- Sadece O kız değil, sen bu Dünyadaki bütün kadınları tehlike olarak görüyorsun ama bu senin kompleksin.

- Ama. efendi-

- Aması falan yok! Bunu sana ilk ve son kez söylüyorum. Eğer sen, o kıza herhangi bir şekilde değersen, az önce masadaki gibi ölmek için dua edersin ve ben hatır, gönül dinlemem. Anlaşıldı mı?

- Anlaşıldı Doğu Bey, bu konuda bir daha hiçbir şey yapmayacağım.

Harun Altun, müsaade isteyerek, oturduğu yerden kalkıp, kapıya doğru yöneldi. Tam odadan çıkacaktı ki, Doğu onu durdurdu.

- Harun. Bey, eğer kendi isminizi kullanmadan o kıza torunlarınız, dostlarınız aracılıyla bir şey yaparsınız. Ben bunu anlarım ve anladığım zaman her şey daha kötü olur. Asena'ya hiçbir şekilde yaklaşmayacaksınız.

Harun Altun, sözlerin ciddiyetini idrak edip, ne kadar egosuna yediremese de durumu kabullenip, toplantı odasını terk etti.

Doğu, biraz orada kaldı ve ruhunu dinledi, içindeki çığlıkları susturmaya çalıştı. Elinden geleni yaptı ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Bu yüzden gerçek Dünyaya dönüp, oradan ayrıldı ve eve doğru yola çıktı. Asena'yı çok merak ediyordu, acaba Kürşat'la konuşmuş muydu? Konuştuysa Kürşat ne tepki vermişti? Kafasında bu sorularla evin önüne gelmişti. Yine arka tünelden girdi. Evin kapısının önüne geldi, hemen İçeri girdi. Herkes nerde diye bakınırken, mutfakta Oya'yı gördü, konuşmak için yanına gitti.

- Oya, Asena ile Kürşat nerde?

- Odalarındalar, Kürşat seninle konuşmak istiyor, eve geldiğinde haber vermemi istedi.

- Ne konuşacakmışız?

- Asena ile biraz tartıştılar, onunla ilgili sanırım.

- Tartıştılar, Kürşat Bey yine kendini tutamamış belli ki, gideyim bakayım birde benimle tartışsın.

- Doğu, Allah aşkına sakin ol, ortalık yeterince gergin zaten. Birde sen germe.

- Ortalığı geren, Asena'ya baskı uygulayan senin nişanlın, kim bilir neler dedi, kıza.

- O da kendince kardeşini koruyor Doğu, biraz anlayış göstersen ne olur?

- Benim üzerime gelse, hiç umursamam. Ama Asena'nın üstüne gidiyor ya çıldırıyorum. Kız zaten uzun zamandır çok zor şeyler yaşıyor. Birde bu, kıza işkence ediyor.

- Korkusundan yapıyor Doğu. Haklılık payı da var yani.

Doğu, bu cevabı beklemiyordu. Yaşadığı şokla beraber gözleri, kırgınlıkla açıldı, ardından bakışları sertleşti. Oya'nın yanından bir adım geri çekildi, gözleri dolmuş bir şekilde sakin ama sert bir ses tonuyla cevap verdi.

- Hepiniz, birden niye bana düşman kesildiniz. Kaç yıllık dostuz, insan dostundan bu kadar korkar mı?

- Bu tavrımız sana değil, Yaşadığın hayata.

- O zaman Kürşat'la niye evleniyorsun Oya? O da benim yaşadığım hayatı yaşıyor, ondan niye korkmuyorsun?

- Birincisi, o senin kadar tehlikeli sularda yüzmüyor. İkincisi kendi tercihi değildi, dedesi yüzünden girmek zorunda kaldı.

- Tabi, Kürşat Bey'e gelince zorunluluk, bana gelince tercih.

- Hayır. ben öy-

- Tam da öyle demek istedin Oya. Bacak kadar çocukken başıma neler geldiğini bilmiyormuş gibi konuşuyorsunuz ya, işte bu benim sinirimi çok bozuyor!

- Doğu. yanlış anladın.

- Gayet doğru anladım. Ama sizin ne düşündüğünüz, zerre kadar umurumda değil! Artık o var ve ondan başka hiçbir şey önemli değil.

Doğu arkasını dönmüş, mutfaktan çıkarken Oya arkasından bağırdı.

- Doğu dur! Şu an sağlıklı düşünemiyorsun, dur bir sakinleş, bak Kürşat'ı haklı çıkaracaksın.

Doğu, birden içinde bir şeylerin patladığını hissetti, derin bir nefes alıp, omuz hizasından başını Oya'ya doğru çevirdi.

- İyi ya istediğin de bu değil mi? Ama siz böyle yaparak beni Asena'dan uzaklaştıracağınızı zannediyorsunuz, fakat yanılıyorsunuz çünkü ben, her defasında ona daha çok bağlanıyorum. Aklında bulunsun.

- Doğu-

Oya cümlesini tamamlayamadı çünkü Doğu, kendi cümlesini bitirip, hemen mutfaktan ayrılmış, yukarı çıkmıştı.

Doğu o sinirle, Kürşat'ın odasına gitti. Yavaşça kapıyı açtı. Ama Kürşat, uyumuştu. Doğu, fısıltıyla kendi kendine " Mecburen sabah kavga edeceğiz," dedi.

Doğu sessizce, Kapıyı kapattı ve annesinin hatıralarıyla donattığı odaya gidecekti ki Asena'nın kapısının aralık olduğunu gördü. Nasıl olduğunu merak edip, Asena'nın kapısına doğru ilerledi. Birkaç saniye bekledi, derin bir nefes aldı, sonra kapıyı tıklattı.

Ancak, Asena'dan hiçbir ses çıkmadı, endişelendi ama rahatsız etmek istemediği için tekrar kapıyı tıklattı, yine ses gelmedi. Bu sefer içindeki endişe daha fazla büyüdü ve dayanamayıp kapıyı açtı.

Asena, pencerenin karşısındaki koltukta, oturmuş, geceyi seyrediyordu. Doğu, çok daha korkunç bir şey beklediği için onu böyle görünce içi biraz rahatladı. Kapının ardından, "İyi misin, yanına gelmemi ister misin?" diye sordu.

Yine Asena'dan cevap gelmeyince, Doğu odaya girdi, ardından kapıyı sessizce kapattı. Asena'ya doğru ilerleyip, pencerenin önüne geçip, göz göze gelebilmek için Asena'nın Önünde eğildi. Ama Asena'nın gözleri hala yıldızlardaydı.

Doğu, birkaç saniye, birkaç dakika belki birkaç saat, tam olarak ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama bir süre sessizce bekledi. Fakat Asena'dan tek bir sözcük, tek bir hareket göremeyince, korktu. Bu yüzden kendisi konuştu.

- Güzelim, bak korkutuyorsun beni, geldiğimden beri tek kelime etmedin, yerinden canlanmadın.

Yine cevap gelmedi.

- Lütfen, güzelim. Konuş benimle lütfen.

Yine cevap gelmedi. Doğu bu sefer Asena'nın elini tuttu. Endişeyle gözlerine bakarak.

- Bak ben buradayım, korkmana gerek yok. Lütfen, konuş.

Asena bu sefer, gözlerini gökyüzünden ayırıp, Doğu'nun gözlerine baktı. Koltuktan kalktı, camın önüne yere oturdu, Doğu da yanına oturdu. Biraz bekledikten sonra başını Doğu'ya çevirdi ve konuştu.

- Bana sarılır mısın?

Doğu'nun yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi Asena'nın gözlerinin içine bakarak, tabi, sen iste yeter ki. Deyip, Asena'ya sarıldı. Doğu, Asena'ya sarılınca, onun yorgunluğunu kendi bedeninde hissetti ve gözlerinden akamayan yaşların kalbine aktığını fark etti. Biraz bekledikten sonra konuştu.

- Göz yaşlarını kalbine akıtmak yerine, gözlerinden akıtırsan, daha çabuk iyileşirsin, güzelim.

- Yapamam, uzun zaman oldu gözümden yaş akıtamayalı.

- Neden?

- İzin vermezlerdi.

- Kim?

- Sonra konuşalım mı? Şu an çok yorgunum.

- Tamam güzelim. Nasıl istersen.

- Teşekkür ederim.

Doğu, başını Asena'nın saçlarına yasladı, saçlarının kokusunu içine çekti.

Asena, yutkundu sanki söyleyeceği şey kalbine oturmuştu, derin bir nefes aldı ve korkuyla fısıldayarak konuştu.

- Abim gitmemi istiyor.

Doğu şaşırdı, sesinin volümünü biraz arttırarak, cevap verdi.

- Nereye?

- İsviçre'ye bir daha da buraya dönmeyeceksin dedi.

- Sen ne dedin?

- Böyle bir şey olmayacak, dedim. Abimde seninle konuşacağını, ona hak vereceğini, İsviçre'ye gitmemi kabul edeceğini söyledi.

- Sen istemediğin sürece ben seni bir yere göndermem. Sadece… okul başka tabii. Ama onun dışında, kimse seni buradan koparamaz.

Bir süre sonra, Asena yorgunluktan olduğu yerde uyuya kaldı. Doğu bunu fark edince, Asena'yı yatağına yatırıp odadan çıktı. Sonra salona indi ve Kürşat'ı beklemeye başladı.

Bölüm : 19.06.2025 22:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...