Yeni Üyelik
1.
Bölüm

GİRİŞ

@laviniawat

Herkese selam, öncelikle inşallah hepiniz iyisinizdir.

Bu kurgu her ne kadar ilk kurgum olmasa da yazıp yayınladığım ilk kurgum ve çok uzun zamandır aklımda, neredeyse çoğu sahnesi kitabı yazmaya başlamadan önce aklımdaydı.

Kitapta sürekli eski zamana gideceğimiz için afanız karışabilir ama 'günümüz' kısmı 16 Aralık 2023 tarihini gösteriyor. Belki biraz kafanızın karışmasını önleyebilir.

Bölümler hangi sıklıkla gelir, bilmiyorum ama çok uzun sürmeyeceğini umuyorum. İnşallah hoşunuza gider.

Başlama tarihinizi alayımmm.

Kitabımda başka kitaplardan, yazarlardan ve karakterlerden bahsetmeyin lütfen!!!

Keyifli okumalarrr ♡♡

•••

Her insanın hayatını etkileyen olay veya olaylar, insan veya insanlar vardır.

Bazıları iyi anlamda etkilerler, bunda sorun yok. Ama asıl şey hayatını kötü etkileyen şeylerdir.

Bu şeylerin intihara, öldürmeye, içkiye, sigaraya, uyuşturucuya, hırsızlığa kadar yolu vardır.

Burada insanın yapması gereken şey o olayı kökten çözmektir çünkü eğer kısa süreli bir çözüm bulursa o olay elbet bir gün onu bulacak ve insanın hayatını tekrardan etkileyecektir. Ve bu sefer o kişin hayatını daha kötü etkileyecektir çünkü o olay daha güçlü bir şekilde ona geri dönecektir.

Ama eğer bir insansa... O insanı hayatından çıkarması gerekir. Gerçi o varlıklara 'insan' demek ne kadar doğru orası tartışılır.

•••

5 yıl önce...

26 Şubat

Her masalın bir sonunun olduğu gibi her güzel şeyin de bir sonu vardır. Ancak arada çok 'küçük' bir fark vardı, masallar tartışmasız her zaman mutlu biterdi.

Doğru, masallar mutlu bitiyordu ama masallarda da her zaman mutlu olmuyorlardı ki.

Bunun en büyük örneği "Kül Kedisi"ydi.

Üvey annesi tarafından ezilmiş, hor görülmüş ve küçük düşürülmüş olan Kül Kedisi...

Her zaman kendimi Kül Kedisi'ne benzetirdim. Aynı kaderde olduğumuz için mi bilmiyorum ama kendimde olan her şeyi Kül Kedisi'ne bakarak da bulabilirdim. Ama maalesef Kül Kedisi daha iyiydi. Çünkü Kül Kedisi'ne bunu yapan öz ailesi değildi, üvey ailesiydi. Her ne kadar küçük bir detay gibi gözükse de o kişi daha az yaralanıyordu. 'Onlar zaten benim kanımdan değil, böyle davranmaları için bir neden vardır.' der ve geçer. Ama o kişiye bunu yapan öz ailesi olunca arkasına sığınabileceği hiçbir bahane kalmıyordu.

Bu söylediklerim aramızda olan benzerlikleri etkilemiyordu. Kül Kedisi'de kendini kısa sürecek bir eğlenceye kaptırmış ve kendini unutmuştu. Bu yaptıkları hayatını etkilemişti ama iyi anlamda çünkü o prensini, kurtarıcısını bulmuştu. Ben ise gece yarısına kadar mutluydum ama gece yarısı gelince gerçekler pat diye yüzüme vuruyordu.

Ve ben asla Kül Kedisi gibi sonda prensi bulamayacaktım.

Kül Kedisi mutlu bitmişti ama maalesef benimki her zaman kötü bile diyemeyeceğim bir şekilde bitiyordu.

İşte bugünde buna benzer bir son yaşanacaktı.

Bugün benim doğum günümdü ve dostum Bahar, doğum günümü bilen tek kişi olduğu için doğum günümü kutlamak istemişti.

Bu olanlar yüzünden onu suçlayamazdım çünkü o; beni ailesi ile mutlu bir ilişkisi olan, ailesine bakmak için çalışan bir kız şeklinde tanıyordu. Ona yalan söylediğim için suçluluk hissi içimi kaplasa da söyleyemezdim.

Bahar, hırçın bir kızdı. Kendi ayakları üzerinde durmayı başaran, tüm engelleri aşabilen, bir şeyi istiyorsa alana kadar durmayacak bir kızdı.

Ona gerçekleri söylesem beni dinlemez, direkt polise giderdi. Ben de ailemden kurtulmak istiyordum ama daha reşit birisi değildim. Bu da en büyük engeldi benim için.

Şu an on sekizime basmıştım, reşit birisiydim. Karar vermiştim, yarın tüm gerçekleri Bahar'a anlatacak ve ondan yardım isteyecektim.

Şimdiki sorunuma gelirsek Bahar ile vakit geçirmek o kadar alışılmadık ve güzel bir şeydi ki, kendimi kaybetmiş ve eve gelmem gereken saati çoktan geçmiştim. Şu an sözde 'evime' nasıl gireceğime dair hiçbir fikrim yoktu.

Kalbim korkudan çok hızlı atıyordu ve ellerim titriyordu. Bu her zaman olan bir şeydi. Ne zaman korksam ellerim titremeye başlar ve kendimi durduramazdım.

Ne yaparsam yapayım bugün on sekiz yaşıma girdiğimi ve yetişkin bir birey olduğumu unutuyor ve kendimi hâlâ kendisini savunamayan, küçücük bir kız gibi hissediyordum.

Ellerim titreye titreye anahtarı cebimden çıkardım, daha doğrusu çıkarmaya çalıştım ve kapıyı açmaya çalıştım. Birkaç denemenin ardından sonunda kapı açılmıştı.

Ses çıkarmamaya çalışarak içeri girdim. Belki ailem benim yokluğumu fark etmeden uyumuşlardır diye geçirdim içimden.

Fakirin ekmeği umuttur dedikleri şey bu olsa gerek. Çünkü ailemin bu saate kadar eve gelmediğimi fark etmemeleri imkansıza yakındı.

Sessizce odama gitmeye çalışırken salonun kapısının altından bir ışık geldiğini fark ettim olduğunu ve adımlarım taş gibi kesildi.

Boğazım düğümlendi. Nefes almayı bile bırakmıştım. İç sesim 'Sonun geldi, ruhuna El-Fatiha okuyayım ben' demişti. Bugün kesinlikle kemiklerim sızlaya sızlaya uyuyacaktım.

Ben bunları düşünürken korktuğum o sesi duydum. Babamın sesini. İşte şimdi ciddi anlamda ayvayı yemiştim. Babam asla yaptığıma göz yumacak birisi değildi.

"Derin odana gitmeye çalışma, buraya gel!"

Allah aşkına ses çıkarmamıştım ki! Acaba K9 köpeği olupta kokumdan mı anlamışlardı?

'Şu an şaka yapmanın sırası mı?' Diye uyardı iç sesim.

Babamın sesi ise her ne kadar emrivaki çıksada normalin aksine sesi biraz daha yumuşak çıkmıştı. Her ne kadar yumuşak sayılmasa da.

Ayaklarım titreye titreye salona doğru adımladım ve kapı kolunu aşağı indirerek kapıyı açtım.

Karşımdaki koltukta annem ile abim yan yana oturuyordu. Babam ise her zaman oturduğu o tekli koltuğa oturmuştu.

Ailem her zaman erkeğin kadından üstün olduğunu, erkek olmasa kadının bir hiç olduğunu, erkeğin istediği her şeyi yapabilme potansiyeli varken kadının erkeğe bağlı kalmak zorunda olduğunu düşünüyordu.

Kısaca ailem kadının köle olduğunu düşünüyordu. Ve evet, annemde öyle düşünüyordu. Her ne kadar kendisi de bir kadın olsa da babama olan aşkı yüzünden öyle düşünüyordu.

Yani ailem hâlâ ataerkil bir dünyada yaşıyorlardı.

Ancak garip bir şekilde bu sefer ailem kızgın gözükmüyordu. Aksine hepsi -babam dışında- tebessüm ederek bakıyorlardı ama tebessümleri gözlerine ulaşmamaştı yani sahte bir tebessümdü.

Ben de diyordum ailem bana nasıl tebessüm eder. Bu neredeyse imkansıza yakındı.

Annem, ondan ilk kez duyduğum bir yumuşaklıkla "Kızım," dedi.

Bu gözlerimi far görmüş tavşan gibi açmama neden olmuştu. Annem hayatımda ilk kez ben ile bu ses tonunda konuşuyordu.

Daha doğrusu...

Bana ilk kez kızım diyordu, asıl şaşkınlığım bunun yüzündendi.

"Geçip koltuğa otursana." diye devam etti annem.

Annem? Oturmamı istemesi? Bir şey rica etmesi?Aynı cümlede bile hayal edemiyordum. Rüyada falan mıydım?

Kesinlikle öyleydi.

'Ailenin de içinde olduğu bir şey nasıl rüya olabilir? Mal mısın? Ancak kabus olur, gerizekalı!' Bir kere bir şeye karışmasa şaşardım zaten.

"Tabii," diye çok saçma bir yanıt vererek annem ile abimin karşısındaki koltuğa geçtim.

Ne olduğunu bilmiyordum ama bu işin altında elbette başka şeyler vardı yoksa ailemin bana böyle davranmasına rüyalarımda bile ihtimal vermiyordum.

Babam derin bir şekilde nefes alıp verdiğinde sigara ve alkol kokusu ondan biraz uzakta olmama rağmen burun deliklerime ulaşmıştı. Maalesef babam, bağımlıydı ve benim kazanmak için götümü yırttığım paraların çoğunu o zıkkımı almak için kullanıyordu.

Babamın iğrenç sesi kulaklarıma doldu. "Bugün sana görücü geldi," dedi.

Basitçe, sanki konu benle hiç alakalı değilmiş gibi.

İlk başta ne dediğini anlamamıştım. Sonra dediklerini zihnim yavaş yavaş algıladı. Evet, birisi benle evlenmek istiyordu.

Normalde sevinçten havalara uçmam gerekirdi ama bunu yapamıyordum. Her şeyden önce benim sevdiğim birisi vardı. Sevdiğim birisi varken başka birisiyle nasıl evlenebilirdim ki?

Tamam, sevdiğim kişi nişanlı olduğu için onunla ilgili hayal kurmuyordum ama başka birisinde gönlüm varken birisiyle evlenmem evleneceğim kişiye ihanet etmiş gibi hissetmeme neden olurdu.

Babam konuşmaya devam etti. "Adam 68 yaşında, yani o kadar da yaşlı değil. Korkma! Ayrıca evli ve 2 tane çocuğu var. İkisi de erkek. Birisi 28, diğeri 25 yaşında." diye devam etti.

Beynim cidden durmuştu. Tamam, ailem hiçbir zaman beni sevmemişti hatta nefret etmişti ama bu kadarı fazlaydı. Bana bile fazlaydı.

Bu hayatta onların nefretlerini hak edecek hiçbir şey yapmamıştım. Dediklerine harfi harfine uymuş, bir dediklerini iki etmemiştim. Hak etmeseler bile.

Doğru ya ben en büyük hatayı doğarak yapmıştım.

İç sesim beni düzeltti.

'Senin hatan doğmak değildi, senin hatan kadın olarak doğmaktı.'

Kalbimin tam ortasına çöken bu sözle gözlerim doldu.

Benim en büyük günahım kadın olarak doğmaktı. Bazen düşünmeden edemiyordum, ben kız olarak değilde erkek olarak doğsaydım hayatım nasıl olurdu? Ailem yine beni hor görür müydü yoksa beni abim gibi sever miydi? Beni yine çalıştırırlar mıydı yoksa çocukluğumu yaşamama izin verirler miydi? Benim saçımı çekmek yerine saçımı okşarlar mıydı?

Düşündüklerimin ne yeri ne de zamanıydı, konuya dönmem lazımdı. Beynim olanları bir bir bana hatırlattı. Bana görücü gelmişti. Yanlış anlamamıştım.

Evli ve iki çocuğu olan birisiyle evlenmem ne demekti ya? Adam altmış sekiz yaşında! Altmış sekiz! Benden elli yaş büyüktü!

'Sence tek sorun adamın yaşı mı? Adamın çocukları bile senden büyük ahmak!' İç sesime ilk kez katılıyordum. Bunu bile geçtim, adam evliydi. Bunu bile bile o adamla ölsem evlenmezdim.

Şu an diyeceklerim yüzünden pişman olacağımı bile bile konuştum. Korkuyla ve sesim titreye titreye "Baba, ben istemiyorum." dedim.

Babam kaşlarını çattı. Bu beni daha çok ürküttü.

"Sana fikrini sormadım, evleneceksin dedim!"

"Baba ben cidden istemiyorum. Adam benden 50 yaş büyük! Çocukları bile benden daha büyük ve adam zaten evli!"

Babam tam ağzını açıp konuşacakken abim birden ayaklandı. Heybetli bir vücudu vardı ve bu beni daha çok korkutmak için yeter ve artardı. Bana doğru ilerledi ve saçımdan tutarak ayağa kaldırdı. Saçımı o kadar sert çekiyordu ki birkaç kızıl tutam abimin elinde kalmış olabilirdi.

Gururumu umursamadım ve abime yalvarmaya başladım. Aynı zamanda saçımı bırakması için onun elini tutuyordum.

"Bana bak! Adam parasıyla bizi kraliyet ailesi gibi yaşatır, sen deli misin? Hepimizden bu fırsatı almana elbette izin vermeyeceğiz! İstersen kendin evlenirsin ama eğer ki istemezsen..."

Bu sefer saçlarım ile yüzümü kendine doğru kaldırdı ve çenemi sertçe tuttu. "Gerekirse seni zorla evlendiririm, inan ki bunu yaparım." Çenemi bıraktı.

Ardından bana doğru eğilerek kulaklarıma doğru konuştu. "Bunu en iyi sen biliyorsun." diye fısıldadı. Söyledikleri ile aklıma gelenler sol gözümden bir damla gözyaşının yanağıma akmasını sağladı.

Ardından saçımı bıraktı ve yanağıma sert bir tokat attı. Bu da yere savrulmama neden oldu. Çelim bir vücudum vardı ve abimin eli ağırdı. Bu beklenilen bir şeydi. Abimin bana bunları yapması annemin hoşuna gitmiş olmalı ki hafifçe güldü. Abim salondan ayrıldıktan sonra onu annem takip etti.

Babam ayağa kalktı ve yerde yatan bedenime tiksinti ile baktı. Sanki bu onun eseri değilmiş gibi. Sanki tüm olanlar beni suçummuş gibi. Sanki beni bu hale o getirmemiş gibi.

"Abinin söylediklerini duydun. Ya isteyerek evlenirsin," Karnıma bir tekme attı. "Ya da zorla." diyerek devam etti ve bir tane daha tekme attıktan sonra salondan çıktı.

Öksürmeye başladım. Karnıma yediğim tekmeler yüzünden nefessiz kalmıştım ve öksürerek nefes alma ihtiyacımı gidermek istiyordum

Hassas bir vücudum vardı ve en ufak bir temasta maalesef morarıyordu ve karnıma da öyle olacaktı. Krem alamazdım yani acımı dindirecek bir şeyde kalmamıştı.

Sol gözümden tekrar bir damla gözyaşı döküldü ve daha fazla dayanamadım, ağlamaya başladım. Her boka ağlama huyumdan nefret ediyordum. Gözlerimi yumdum.

On sekiz yaşıma kadar olan hayatım gözlerimin önünde şerit gibi akıp gitti.

İlk doğduğumda sırf kız olduğum için ailemin beni öldürmeye çalışması, bir yaşımda annemin üzerine kustuğum için kolumu kırması, iki yaşımda babamın içtiği alkol şişesini kırdığım için kış vakti beni soğukta bırakması, üç yaşımda abim tarafından sırtımdan yakılmam, dört yaşımda yine annem tarafından bir cam parçası ile karnımın çizilmesi, beş yaşımda babamın bana bilmeden alkol içirmeye başlaması, altı yaşımda abim tarafından tacize uğramam, yedi yaşımda babamın beni boğmaya çalışması ve o sol gözümün altındaki iz, sekiz yaşımda saçlarımın kökten kazıtılması ve bunun sonucunda yaşadığım, kimseye anlatamadığım zorbalıklar ve daha fazlası.

Hepsi sanki yabancı biri bunu yaşamış gibi hissetmeme neden oldu. Ben bunları mı yaşamıştım? O yaşlarımda öpülüp, sevgi görmem gerekirken bunları mı yaşamıştım? Bu kadar mı değersiz birisiydim?

Onlar yüzünden çokça travmam olmuştu. Mesela ailem o izin benim çirkin yüzümü daha da çirkin yaptığını söylemeseydi o izimi sevebilirdim, onlar yüzünden saçlarımdan nefret etmezdim, onlar yüzünden çillerimden nefret etmezdim, onlar yüzünden sırtımı ve karnımı gösterecek kadar açık şeyler bile giymiyordum artık. Hoş, giydiğim şeyler bile belliydi. O ayrı bir konuydu tabii.

Gözyaşlarımı zorlukla durdurdum. Her zamanki gibi üzülmeme bile fırsat tanımadım ve ayağa dimdik kalktım. Bunu yapmak zorundaydım yoksa bu yaşıma kadar hasar almadan gelemezdim. Yaşadıklarım zordu ama atlatılmayacak şeyler değildi.

Kara kara düşünürken beynime düşen fikir beni hayrete düşürmüştü ama aynı zamanda hoşuma da gitmişti, yalan yok.

Ya bu fikrimi yapacak ve kendime yeni bir sayfa açacaktım ya da ailemin yaptıklarına göz yumacak ve o adamla evlenip durduğum yerde saymaya devam edecektim.

'Bence ilk söylediğin daha mantıklı.' Diye aklımdakileri destekledi iç sesim.

'Salak, zaten aklındakiler de benim düşüncem' Yine ve yine haklıydı.

•••

Saat gece 3'e doğru ilerlerken ben, düşündüğüm şeyi yapmak üzereydim. Başta kimliğim olmak üzere kıyafetlerim, az miktarda olan param, milattan önce kalma telefonum, ailemin sakladığı para ve annemin benim param ile hava atmak için aldığı altınları bir sırt çantasının içine koymuştum.

Belki bu yaptığım kötü bir şeydi ama bunların hepsini ailem benim paramla almıştı. Yani aslında her şey benim hakkımdı. O yüzden beni suçlayan vicdanımı susturarak kıyafetlerimi giymeye devam ettim.

Bu gece yepyeni bir kimliğime dönüşecektim. Kimseden korkmayan o cesur kız ama aynı zamanda eğlenen, gülen ve istediği gibi davranan kıza bürünecektim.

Bunu yapmak zorundaydım.

Altıma siyah bir pantolon, üstüme de aynı şekilde siyah bir kazak almıştım. Böyle soğuk bir günde, hele ki yaşadığım soğuk şehirde bu giydiklerim asla beni ısıtmazdı ama yapacak başka bir şey yoktu.

Başıma benim vücut parçam haline gelen beremi taktıktan sonra boynuma atkımı doladım ve içinde her şeyim olan çantayı sırtıma attım.

Sessiz olmaya çalışarak kapıya ulaştım. Tam çıkacaktım ki mutfaktan bir ses geldi. Abim yine uyanmış ve acıkmış olmalıydı. Her zamanki gibi.

Biraz sonra gideceğini umarak sessizce beklemeye başladım. Zaten mutfak ile onun odası karşı karşıyaydı, beni göremezdi.

Yani umarım görmezdi.

Ve sonunda abim mutfaktan çıktı ve odasına girdi. Rahat bir nefes alarak hızlıca ayakkabımı giydim ve kapıyı açarak kendimi dışarı attım.

Korkudan merdivenleri o kadar hızlı inmiştim ki yükseklik korkumu unutmuştum. Apartmandan da kurtulduğumda geriye sadece bu mahalleden kurtulmak kalmıştı.

Onda da bana sadece bir kişi yardım edebilirdi.

Benim hırçın dostum Bahar.

Bahar ALTAY.

•••

Her bölümün sonunda soracağım sorular var, onlara gelelim.

Bölüm nasıldı?

Karakterler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şu anlık en cana yakın bulduğunuz karakter kim?

Bir diğer şey ise doğru yazımın 'Külkedisi' olduğunu biliyorum ancak ben kitaba özel bir yazım olmasını istediğim için 'Kül Kedisi' şeklinde yazdım. Bilginiz olsun.

Yazım yanlışları varsa lütfen beni oraya etiketleyin düzelteyim.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, hoşçakalınnnn ♡♡

Loading...
0%