Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5.Bölüm

@lavinyapiraye

Canım Neva’m:

Benim yüzü güzel, huyu ondan güzel bahtı kara yavrum. Hayatını daha iyi bir hâle getirmek için elimden geleni yaptım. Eğer sen bu mektubu okuyorsan artık fiziken yanında değilim demektir. Ancak üzülme güzel yavrum, ben ölmedim sadece sen beni kalbine sakladın. Beni ne zaman özlersen elini kalbinin üstüne koy ve gözlerini kapat. Ben orada olacağım.

Sakın kendini kısıtlama, hayatını yaşa, geçmişi unut. Sana zarar vermeye çalışanlar olacak, dikkatli ol. Karşına çeşit çeşit insan çıkacak. Kimileri iyi, kimileri kötü niyetli olacak ama sen sakın kendini suçlama. Başkalarının kötülüğünü, kalplerinin karalığını kendi suçun sanma. Hislerine güven, kalbini yokla. Eğer birinin yanında huzursuz hissedersen, kendini kalmak için zorlama. Kalp tehlike anında hızlı atar. Kalbin hızlı hızlı atarsa bil ki seni uyarıyorum, unutma beni kalbine sakladın.

Sen benim en kıymetlim, en güzel notam, müziğim bu hayattaki en değerlimsin. Kim ne derse desin sen çok değerlisin Neva’m. Sana ne kadar aksini ifade eden cümleler kurulduysa ben o kadar tekrarlayacağım. Sen çok değerlisin, çok güzelsin ve çok özelsin. Sen doğduğun an söz verdim. Sana zarar verdiler, sözümü tam anlamıyla tutamadım. Ama çok çabaladım güzel kızım. Bu yolda ne yaptıysam senin için yaptım. Doğrusunu da yanlışını da senin iyiliğin için.

Seni ilk kucağıma aldığım an gönül bağımız oluştu. Seni çok seviyorum yaralı kuzum. O güzel gözlerin bir daha hüzünlenmez umarım. Sen ne zaman üzülsen benim gözlerim yağmurlanır Neva’m. Üzülme gittiğim için.

Belki bir gün kalbine gönüllü birini bulursun Neva’m. Bu konuda ne düşündüğünü biliyorum ama hayatın senin için neler düşündüğünü de bilemeyiz.

Kendine dikkat et biriciğim.

Gözlerin yağmurlanmasın ki yüreğim burkulmasın.

 

Seni her zaman seven babaannen Ayla Aydoğan.

 

Dikkatlice mektubu katlayıp zarfa yerleştirdim ve dolabıma koydum. Babaannemin ölmeden önce bana yazdığı mektuptu. Ölmeden önce bile beni düşündüğü için bana bunları yazmıştı. Vefatından bir ay sonra avukat vasiyeti açıklarken verdi. Tabi sonrasında bana kendimden nefret etmemi sağlayan adam, babam da öldüğü için hemen okuyamadım. Ama sonra beni düştüğüm yerden babaannemin sözleri kaldırdı. Ne zaman kendimi köşeye sıkışmış hissetsem mektubu okurum. Babaannemin satırları gönlümü ferahlatır. Elimi kaldırıp kalbimin üstüne koydum ve gözlerimi kapattım. Önüme babaannemin iç ısıtan gülüşü geldi. Onun ipeksi sesini işitir gibi oldum ve gülümsedim.

Elim kalbimin üstündeyken düşünmeye devam ettim. Sabahtan beri aynı şeyi düşünüyordum. Han’ın yemek teklifi. Belki sadece arkadaşça bir tekliftir ve ben abartıyorumdur. Ama bir yandan da arkadaşça teklif olsa neden akşam yemeği isteyip iltifat etsin ki diyorum. Ayrıca en başından beri beni sergisine ısrarla çağırması da mantıksız geliyor. Bu yüzden bana romantik anlamda yaklaştığını düşündüm. Kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Han yakışıklı bir adam ama ben ne istediğimi ve ne istemediğimi biliyorum. O yüzden kibarca teklifini reddetmek için onu aradım. Birkaç çalıştan sonra arama yanıtlandı.

“Efendim Neva, bu aramayı yemek teklifime borçluyum galiba.” Konuya benden önce girmesi iyi oldu, çünkü istemsizce gerildim.

Aslında evet, hediyen için teşekkür ederim ama ben bunu kabul edemem. Çok beğendim ama bu senin emeğin, böylece bana vermen doğru değil.” Derin bir nefes alma sesi duydum.

“O zaman benimle yemeğe çıkmak da istemezsin. Sadece seni mutlu etmek istedim Neva. Tek amacım buydu, birini mutlu etmek paradan değerli benim için. Emeğimin karşılığını nasıl alacağımı bence ben daha iyi bilirim ama yanıldım galiba. Özür dilerim.”

Sesi üzgün gibi geldi ama benim amacım bu değildi ki. Ben galiba her seferinde kaba davranıp onu üzüyorum.

“Hayır, o anlamda demedim. Mutlu oldum ama şaşırdım. ” dedim hızlıca.

“Benim için önemli olan mutlu olman Neva, belki yeni tanıştığımız için sözlerim sana garip geldi ama beni tanıyabilirsin. Ama boş verelim, bu aramayı beni reddetmek için yaptığına eminim.”

Sesi kırgın geldi. Ben kalp kırmaktan hiç hoşlanmam ve buna çaba veririm. Yanlış mı yapıyorum acaba? Kalp atışlarım huzursuzluğumdan mı? Başından beri ona ön yargılı davranıyorum, en nefret ettiğim davranışı sergilemem çok ayıp aslında.

Düş tuzağa, minik ucube. Aferin sana.

Bırak bu boş işleri. Görevimi yapmalıyım!

“Hayır, kaçta ve nerede diye sormak için aradım.” diye hızlıca lafı çevirdim.

“Emin misin? Bana acıdığın için mi söylüyorsun? Öyleyse hiç gerek yok Neva.” Demesiyle telaşlandım. Gerçekten ayıp ettim ve anladı.

Olta bu minik ucube!

Görevimi yapmalıyım!

“Hayır gerçekten bu yüzden aradım Han. Hem ilk başta söylediklerimi unut. Haklısın kabalık ettim.”

“O zaman tamam. Sana da uygunsa akşam sekizde seni evinden alırım.”

“Ben kendim gelirim, aslında adresi söylersen.” Hafif bir gülme sesi işittim.

“Neva, lütfen itiraz etme. Yarın akşam görüşmek üzere.” Dedi ve kapattı.

Şaşkınlıkla elimdeki telefona baktım. O benim adresimi nereden biliyor ki. Kargoyu gönderdiğinden beri aklıma takıldı. İlk çiçeği gönderdiğinde butiğe geldi. Oranın adresini bulması kolay, butiğin hesaplarında var. Ama ev adresimi nereden biliyor? Bunu yarın ona sormalıyım. Ne amaçla arayıp ne amaçla kapattım. Aslında yaptığım saçma, evet aşk istemiyorum hayatımda ama her benimle konuşan erkeğe aşık muamelesi yapıp uzaklaştırmam yanlış.

Tam bir sazansın, minik ucube.

Aşk sonumuz olur.

Kenarda bıraktığım heykeli alıp salonuma yerleştirdim. Yatmadan önce yoga ve meditasyon yaptım. Aklımda dönen sorularla uykuya daldım. Akşam ne giyeceğim?

Sabah kalkıp işe gittim. Şule’nin sergi hakkında olan sorularını cevaplandırdım. Akşam yemeğe çıkacağımızı söylemedim yoksa bunu abartıp bir şey var sanabilirdi.

Eve geldiğimde saat altıyı gösteriyordu. Hızlıca duş alıp, giyinme odama geçtim. Her zamanki gibi sade ve şık olacaktım. Aslında spor giyimi ne kadar sevsem de Ayla Sultan her daim şıklığa özen gösteren bir kadın olduğu için beni de öyle yetiştirdi. O yüzden kumaş pantolon ve topuklu ayakkabı yıllardır vazgeçilmezim oldu.

Yağ yeşili dizlerimde biten yırtmaçlı krep kumaş kolsuz bir elbise giydim. Elbise üstüme yapışarak hatlarımı belli ediyordu ve yırtmaç kısmındaki fırfır detayı elbiseyi daha şık gösteriyordu. Altın detaylı saat ve takı taktım. Saçlarımı kurutup, alttan salaş bir topuz yaptım. Çillerimi kapatıp hafif bir makyaj yapınca hazırlığım bitti. Acı kahve ipli topuklu ayakkabı ve acı kahve çanta aldım.

Aynadan kendime baktım. Güzeldim eğer yüzüme bakmasaydım. 1,69 boyuna sahiptim ve düzenli olarak yoga yaptığım için fiziğim de iyiydi. Ama çilli yüzüm ve beni ucube gibi gösteren gözlerim güzel değildi. Babaannem buna hep karşı çıkardı. Bir davranışın alışkanlığa dönüşebilmesi için onu sürekli ve düzenli yapmanız gerekir. Bir fikre alışmak da böyle olur. Düzenli olarak sabah akşam her dakika bir ucube olduğum yüzüme vuruldu. Bunu söyleyen babamdı, aksini iddia etmeyip susan annemdi. Alışan ise ben.

Ben buydum özümde. Babasının doğduğu andan itibaren nefret ettiği bir ucube. Annesinin ikinci plana attığı evlat. Babaannemin sevgisi bana yetti ancak ben hiç güzel olduğumu düşünmedim, düşünemedim, düşündürtmediler.

Birinci sınıfa gidiyordum. Okula yeni başladığım için heyecanlıydım. Okuldan sonra arabaya binip eve dönüyordum. Sabah beni okula babaannem ve dedem bıraktı. Annemle babam kavga ettikleri için annem kendini odaya kilitledi. Yanımda olmamasına çok üzüldüm ama ona söylemedim daha fazla üzülmesin diye. Umurunda olmadığımı anlayamamıştım o zamanlar.

En azından babaannem ve dedem yanımdaydı. Okul alışverişimi de onlarla yaptım. Babaannem bana renkli kurdeleler alıp sabah onlarla saçımı yaptı. Babam kızdığı için hep saçlarımla yüzümü kapatıyordum, şimdi topluydu ve yüzüm ortadaydı. Biraz çekindim ama mutluydum. Belki bu sefer gözlerimle dalga geçip beni dışlamazlardı ve arkadaşım olurdu. Sırt çantamın ucundaki ipleri çekiştirerek sınıfa girdim. Arkama döndüğümde babaannem kocaman gülümsüyordu. Eliyle hadi der gibi işaret yaptı. Ben de ona gülümsedim ve sınıfa girdim.

Sınıftaki herkes birbiriyle tanışmıştı ve yanı boş olan yoktu. Cam kenarı ortadaki boş sıraya oturdum. Çantamı çıkarıp sınıfı inceledim. Çaprazımdaki kızlar bana bakıp fısıldaştılar. Omuzlarım çöktü, babam haklıydı kimse benimle arkadaş olmak istemiyordu. Öyle de oldu, bizimle aynı sitede oturan kız, Leyla da sınıfımdaydı ve herkese benimle konuşmamalarını söyledi.

Üçüncü sınıfa kadar bana türlü türlü zorbalık yaptılar ve kimseye söyleyemedim. Annem zaten mutsuzdu, babam bana kızardı ve babaannemle dedemi üzmek istemedim. Sürekli benim yüzümden babama kızıyorlardı, babam onların yanında sussa da sonra bana bağırıyor ve beni eski kömürlüğe kilitliyordu gece boyunca.

Her şey üçüncü sınıfta değişti. Sınıfa yeni bir çocuk geldi. İsmi Eren’di. Sarışın kıvırcık saçlı bir çocuktu. O sınıfa geldiğinde herkes nereye oturacağına baktı. Benim yanım boştu ama gelmeyeceğini bildiğim için bakmadım. Diğer boş yerlere belki de Leyla’nın yanına oturur diye düşündüm ama öyle olmadı. O gelip benim yanıma oturdu. Ortası eksik dişiyle gülümseyip “Ben Eren senin adın ne?” dedi. Ve o benim ilk arkadaşım oldu. Tek yakın arkadaşım oldu. Leyla onu da benim yanımdan uzaklaştırmaya çalıştı ama o gitmedi. Okul hayatımdaki en güzel zamanlarımı onunla arkadaşken geçirdim.

Ortaokula geçince farklı okullara gittik. Ama o benimle görüşmeye devam etti. Annesinden izin alıp bize geldi. Okul ile ilgili konuşmaya başladık. Eren bahçelerinden kopardığı gülü bana verdi. “Ne kadar güzel gözlerin var Neva. ”dediği sırada babam geldi.

Eren’i görünce sinirlendi ama bir şey demedi. Sonra akşam Eren’in ailesini arayıp bir daha Eren’in benimle görüşmemesini ve evimize gelmemesini söyledi.

Üstüme yürüyüp kolumdan tuttu ve zorla beni aynanın karşısına getirdi. Korkudan titriyordum.

At kuyruğu olan saçımdan tutup yüzümü aynaya yapıştırdı. Ağlamaya başladım ama canım acıdığı için ağlamadım. Annemin sabah yaptığı ve ucuna kurdele bağladığı saçım bozuldu diye ağladım.

Annem bağırdı babama dur dedi ama babam onu susturdu. Annem yine sustu.

“Bak şu yüze. Sen asla güzel olamazsın. Bir ucubenin tekisin ve kimse seni sevmeyecek!” Boğazını yırtarcasına bağırdı. Duvarın dibine çöküp kulaklarımı kapatarak ağlamak istedim ama olmadı. Gözlerimi kapattığımda başımı aynaya çarptı. “Bak dedim sana, sen bir ucubesin. Ne yaparsan yap bu değişmez. İki kelimeyi bir araya getiremezsin eziksin.”

Sonra saçımdan tutarak başımı anneme çevirdi. O kadar sıkı tutuyordu ki saç diplerim acıyordu. “Görüyor musun? Annen nasıl ağlıyor. Senin yüzünden. Sen doğduğundan beri biz mutsuzuz. Bizi bu hâle getirdikten sonra mutlu olamazsın. Kabul et, ben bir ucubeyim. Asla güzel olamam de. Hadi!” derken saçımı daha çok çekiyordu. “Ben bir ucubeyim, asla güzel olamam. ” derken göz yaşlarımın tuzlu tadını aldım. Babam saçımı bırakıp beni yere doğru fırlattı. Eren’in verdiği gülü alıp yere attı ve ayağıyla çiğnedi.

“Senin asla arkadaşın olamaz Neva. Yasak! Mutlu olmak da sana yasak. Bir daha o aptal tokaları da takma. Bunları dedene anlatsan da kurtulamazsın sadece onları üzersin.” Dedikten sonra annemi de alıp odadan çıktı. Yerimden kıpırdamadan ağladım.

Ve sonra okul hayatım boyunca hiç arkadaşım olmadı. Benimle konuşmak isteyen biri olsa da ben konuşmadım.

 

Geçmişin acı sancısı zihnimi ele geçirmişken dolu gözlerimi kırpıştırdım. Her hatırladığımda boğazımda bir yumru olurdu ve yutkunamazdım. Belki de unutmak kötü bir şey değildi. Hatırlamadığım zamanlarda başıma neler geliyordu kim bilir.

Senin değil, başkalarının başına geliyor.

Görev yapılmak zorunda.

İşte bu yüzden istesem de olmuyordu. Biri bana iltifat ettiğinde aklım inansa da yüreğim inanmıyordu. Saate baktım, sekize yaklaşıyordu. Hazırdım zaten. Han arayıp aşağıda olduğunu söyleyince çantamı alıp çıktım. Kapının önünde 1967 model siyah bir Mustang duruyordu. Arabalarla çok ilgilenmesem de klasik araba hayranıydım. Hayranlıkla arabaya bakarken pencere açıldı. “Daha ne kadar orada duracaksın Neva.” Demesiyle utandım. Görmemiş gibi bakıp durdum ama çok güzeldi. Arabanın etrafından dolaşıp ön taraftaki yolcu koltuğuna oturdum.

Emniyet kemerini taktıktan sonra önüme bir buket çiçek uzatıldı. Kırmızı güllerden oluşan buketi aldım. Bana daha önce de çiçek yolladı ama şu an alması biraz şaşırttı. Çünkü şey gibiyiz şu an. Randevuda gibi. Han’a baktığımda bana gülümsedi. “Göz kamaştırıcısın, Neva.” dedi.

Arkadaşlar birbirine böyle mi hitap ediyorlar? Bu konuda çok deneyimli olmadığım için emin olamadım. “Teşekkür ederim.” deyip gülümsedim. Sonra kucağımdaki çiçekle önüme döndüm.

İkimizde konuşmuyorduk ama benim aklıma takılan bir şey vardı. O yüzden çekinsem de Han’a döndüm. “Ev adresimi nasıl buldun?” Bana bakıp gülümsedi. “Karanlık bağlantılarım var. Mafya için çalışıyorum.” dediğinde anlamadığımı belirten bir ifadeyle ona baktım.

Şaka mıydı? Ciddi miydi? Şakaysa gülmem gerekiyor mu? Bence komik değildi de. Ben ona bakarken gülmeye başladı. Demek ki şakaymış. “Yüz ifadeni görmen lazımdı Neva. Abim polis, ondan rica ettim. İzinsiz adresini öğrenmem doğru değildi biliyorum. Ama heykelin hemen eline ulaşmasını istedim.”

Aklınca bize tuzak mı kuruyorsun. Ben bu numaralara düşmem.

Görevimi tehlikeye atabilir.

“Anladım.” Diyebildim sadece. Aslında hoş değildi yaptığı ama kötü bir niyeti de yokmuş. Hem abisi polis olduğuna göre tehlikeli olmaz de mi?

Asıl bu tehdit sebebi. Bu aptal bizi yakalatmaya çalışıyor.

Görevimi yapmam lazım.

Kafamdaki sesler beni karanlık bir dehlize çekmesin diye dikkatimi dağıtmaya çalıştım. Gidene kadar yolu izledim. Arabası çok güzeldi. Klasik arabalara bayılırım ama favorim tabi ki de 1967 Chevrolet Chevy İmpala. Supernatural favori dizisi olan herkesin âşık olduğu araba budur bence.

Araba durunca Han’a baktım. Benden önce inip kapımı açtı. Ama bu hareket bence kibar değildi. Kendimi rahatsız hissettim. Yıllarca her şeyi kendim yaptım ve kapımı da açabilirim. Bence bir insanın kibarlığını kapı açmak belirlemez. Saygı ve bu saygı istemediği bir şey olsa bile devam etmesi belirler. Yine de sessiz kaldım. Çiçeği arabada bırakıp, çantamı alarak indim. İçeri girdiğimizde Han randevumuzun olduğunu söyledi ve garsonun yönlendirmesiyle cam kenarı masaya geçtik. Denize sıfır şık bir restorandı. Yemeklerimizi ve Han’ın isteği üzerine beyaz şarap sipariş ettik.

Han garsonla konuşurken ona baktım. Yine siyah bol bir kumaş pantolon giymişti. Üstüne geniş kalıp beyaz bir gömlek giyip kollarını kıvırmış ve sol kolundaki dövmeler gözüküyordu. Sağ elinin de üstünde vardı. Parmakları yine yüzüklerle doluydu. Boynunda yine Ouroboros kolyesi vardı. Esmer teni kısa siyah saçları ve mavi gözleriyle yakışıklı bir adamdı. Bana baktığında kalbim hızla atmaya başladı. Heyecanlandım mı? Yoksa rahatsız mı oldum?

“Nasılsın Neva? Nasıl gidiyor defile işleri.” dedi kocaman gülümsemesiyle.

“İyiyim, yoğunum aslında. Tasarım ve dikimi ben yaptığım için zorlanıyorum biraz.”

“Neden bir ekibin yok. Tek başına tüm koleksiyon seni zorlar.” derken gözleri dikkatle beni inceliyordu. Ben de konuşurken ona bakıyordum ama bu kadar dikkatli değildim ve o sanki bir şey arar gibi bakıyordu. Sanki her kelimede tepkimi ölçer gibi. Ya da bunlar hasta beynimin kuruntuları.

İlk defa doğru bir şey söyledin minik ucube, ona da inanmıyorsun.

Görev.

“Tek başıma çalışmak daha çok hoşuma gidiyor. Bu yüzden kendi markamı kurdum. Hem ihtiyacım olduğunda dikişle uğraşan ablalardan yardım oluyorum.” Han yüzünü buruşturdu.Bu tepkiden nefret ederdim. Yıllarca babam da bana böyle bakardı. Hayır Neva, alakasız bir durum bu kendine gel.

“Amatörlerle mi iş yapıyorsun?” dediğinde sakin olmak için kendimi zorladım.

“Bu işin okulunu okumamaları onları amatör yapmaz dikiş konusunda benden daha tecrübeliler. Bu sadece bir sanat değil zanaat da.” Beni onaylamaz bir biçimde başını salladı.

“Ben bir profesyonelim işim konusunda kimseden yardım istemem çünkü benden daha iyisi yok. Çamurdan harikalar yaratabilirim. Bir bakışta yüz simetrisini anlayabilirim. Misal sesinin yüzün gibi. Harika bir yüz simetrin var.”

Galiba hem kendini hem beni övdü ama beni överken de kendini övdü. “Teşekkür ederim çok naziksin.”

“Kibarlığımdan değil ciddiyim Neva, yüzünü gördüğümden beri bende heykel yapma arzusu uyandı. Aslında seninle yemeğe çıkmak istememin sebebi bu. Normalde kendim dışında kimseyi model almam ama senin yüz simetrin bir harika. Bir insan ne kadar makyaj da yapsa yüz simetrisini anlayabilirim. Mesela sen peruk taksan, profesyonel bir makyaj yapsan bile seni tanırım. Çünkü kusursuz bir yüzün var.”

Senin deli bir sapık olduğunu biliyordum! Senin peşinde değil minik ucube. Bu tuzağa düşmemelisin Kontrolü bana bırak!

Görevimi yapmalıyım. Buradan gitmeliyiz!

Han dikkatle her hareketimi inceliyordu. Artık bu bakışlar hoşuma gitmemeye başladı. “Ben profesyonel makyajdan pek anlamam ama yüz simetrisini de senden öğrendim şu an.”

Han’ın bir kaşı havaya kalktı sonra tekrar eski yüz ifadesine döndü. “Ben ciddiyim Neva, modelim olur musun? Hem eğlenceli bir iş sana seramikten heykel yapmayı da öğretebilirim. Tabi rahatsız olmazsan.”

Ne diyeceğimi bilemedim. İçimdeki sesler artık çığlık çığlığa bağırıyor ve kulağımı tırmalıyordu. Ancak bunu ona yansıtmamaya çalıştım. “Modellik olayı benlik değil Han.” Dedim ama itiraz kabul etmedi. “Neva, senin arkadaşın olmak istiyorum. Çok eğleneceksin eminim. Hem sadece senin yüzünü yapmayacağım, imgesel bir şeyler de katacağım. Bu ellerin marifetini iş üstünde de görmelisin.” Dedi kocaman gülümseyerek.

Aklıma Eren geldi. O da benimle arkadaş olmak istemişti. O zaman babam engel oldu ama şu an engel olacak kimse yok. Kendimi babamın gölgesinden kurtarmalıyım. Ve bu bir adım olabilir. Babamın gölgeleri ruhuma urgan oluyordu ama ben bugün bir ilmeği çözecektim. “Olur.”

Hata yapıyorsun, minik ucube.

Bu sonumuz olabilir.

Han da gülümsedi ve sohbet ederek yemeğimize devam ettik. “Neden tasarımcılık?” diye sordu. Bazen sorularını meraktan dolayı sormuyormuş gibi hissettim ama sonra bu düşünceden vazgeçtim.

“Küçüklüğüm kumaşların arasında geçti. Dedem beni hep fabrikaya götürürdü. O günden itibaren renk renk kumaşlara âşık oldum. Babaannem de bana dikiş dikmeyi öğretti.”

Galiba annem ve babamdan bahsetmemem dikkatini çekti. Lütfen sorma.

“Deden kumaş fabrikasında çalışıyordu ve babanın mesleği farklıydı o zaman.” En azından direkt sormadı. “Hayır dedem orada çalışmıyordu fabrika onun. Babam daha çok mali işlerle ilgilenirdi. Kumaşları dedemle ben kontrol ederdim.” Aslında babam beni görmek istemezdi ve yanında gezdirmekten utanırdı. Ama sen bu detayları bilmesen de olur.

“Anladım çekirdekten yetişmişsin. Sanatçı olmak benim kanımda vardı oysaki. Ve bunu biliyordum.”

Genel olarak sohbet Han’ın bana anılarını anlatmasıyla geçti. Genelde ben sohbetlerde konuşmaz, dinleyen taraf olurdum. Şimdi de bir şey değişmedi.

Kalkmamız yakınken Han beni tüm vücuduma iğneler batmış gibi hissettirecek bir cümle kurdu.

“Saçlarını hiç boyadın mı? Kızıl sana çok yakışır. Dene bence.”

Sen gerçek bir deli sapıksın. Aynı tahmin ettiğim gibi. Aptal Neva kanma buna benim peşimde o!

Geçmişten uzak dur.

Gözlerimin önüne sisler çöktü. Duymak istemediğim cümleler zihnimde canlandı.

Ne olur Behçet gitme ona. Ben de saçlarımı kızıl yaparım. Gitme yalvarıyorum.”

“Sen saçını boyasan da Alev gibi olamazsın Emel.”

“Behçet gitme. Ölürüm gidersen, gitme.”

Kendime gelebilmek için başparmağıma tırnağımı geçirdim. Han dikkatle bana bakıyordu. Ama nefes alamadığımı hissettim.

“Sevmem. Saçlarım doğal renginde.” diyebildim zar zor. İzin alıp tuvalete gittim. Boynuma hafif su çarptım ama başım dönüyordu. Zorla duvara tutundum. Gözlerimi kapattım.

İşte benim sıram, minik ucube.

Gözlerimi açtım. Aynadaki yansımaya baktım. Neva’ya benzeyen ama Neva olmayan kişiye. Ben Alev Neva’nın ikinci alter kişiliği. O ne kadar farkında olmasa da gerildiğinde ve kendini sıkışmış hissettiğinde kontrolü bana bırakıyordu. Çantayı açıp yavaşça rujumu tazeledim. Neva soft renkler kullanırdı ben ise kırmızı iddialı. Alev ateş şeyleri severim.

Neva anlamasa da o yavşak benim peşimdeydi. Reddedilmeye hazmedemeyen narsist bir piç kurusu olduğunu biliyordum. Ne demişler kişi kendinden bilir işi. Ancak o küçük beyniyle beni yenemez. Onu meleğe öldürtebilirim ama abisi polis olduğu için peşimize düşebilir.

Mantıklı davranmalıyım ve onu uzaklaştırmalıyım. Elde etme arzusu varsa etmesine müsaade verecektim. Sonra sıkılıp gidecekti. En fazla Neva ona bağlanırsa biraz ağlardı ama en acısız çözüm şu an bu.

Güçlü adımlarla masaya ilerledim. Bizim deli sapığın yanında bir kadın vardı ve az önce Neva’nın kalktığı yere oturmuştu. Tek kaşım havaya kalktı. Bu ne cüret?

Güçlü adımlarla yanlarına ilerledim. Benim topuk seslerime ikisinin de bakışı bana döndü. Han gülümsedi ama kız beni gördüğüne bozuldu. Memnuniyetsiz bir ifadeyle beni süzdü.

Bu kızın bunda gözü vardı ve adım gibi eminim bu herif bunun farkındaydı ve bilerek oturmasına izin verdi. Sınırları zorluyordu. Zorlasın. Neva burada olsa gerilmekten iki kelimeyi bir araya getiremezdi ama ben onlara haddini çok güzel bildiririm. Neva’nın yüzüne baksalar da onun masumluğu bende yok. Ben Alev’im. Ateşle oynanmaması gerektiğini bu deli sapığa yavaşça öğreteceğim.

“Merhaba?” dediğimde kız itici bir bakış gönderdi. Sarışın, zayıf güzel bir kızdı. Rezil etme kendini de git masadan. “Merhaba, ben Selin. Han’ın arkadaşıyım. Ya sen?”

“Neva Aydoğan.” Dediğimde hâlâ yüzsüzce oturmaya devam ediyordu. Paşamız da gayet memnun bir biçimde tepkilerimi izliyordu. “İsmin pek tanıdık gelmedi. Han daha önce bahsederdi yoksa. Han bizi bu yüzden mi ektin yoksa. Ama ben sana kıyamam.” derken dudaklarını büzüyordu.

Sadede gel bakalım ne yumurtlayacaksın. Han zibidisi araya girdi. “Selin yakın arkadaşım Deniz’in kuzeni. Sana anlattığım arkadaş grubundan bahsediyor.”

“Sizin de yemeğiniz bitmiş gibi duruyor. Ay ismini unutuyordum az daha. Eda da izin verirse beraber geçeriz. Araban yoksa taksi çağırabilirim.” Derken sevimli sandığı ama oldukça itici gülümsemesiyle bakıyordu.

Ah kıyamam, aklınca beni ezdiğini sanıyordu. Rol yapma vakti sahne benim. Kocaman gülümsedim. Yavaşça masaya doğru eğildim. “Öncelikle adım Eda değil Neva.”

“Ayrıca, vermem.” Dediğimde anlamamış bir biçimde baktı. Gülümsememi bozmadan devam ettim. Ama biraz aklı varsa sesimdeki tehlikeyi sezerdi.

“İzin vermem. Beni Han davet etti ve sen davetsizce yerime oturmuşsun. Yetmemiş benim yanımda onu başka bir yere götürmeye çalışıyorsun. Senin gibi cici bir kızın adap kurallarından bihaber olacağını düşünmezdim.” Derken ‘cici kız’ kısmında bastırdım.

Han’a doğru döndüm gözündeki ışıltıyla bana bakıyordu. Beklemiyordun demi aslan parçası. Kızın orada olmasına izin vermesinin nedeni eminim ki ilgisinin hoşuna gitmesi. Kız da benden bu çıkışı beklemiyordu ki hızlıca kalkıp gitti. Han’a doğru döndüm. “Biz de artık kalkalım mı?”

Beni onayladı ve beraber arabaya bindik. “Selin’den rahatsız olduysan kusura bakma. Bizden küçük bazen pervasızca hareket edebiliyor.” Suçu kıza atarak Neva’nın gözünde yükselmeye çalışıyorsun ama yemezler. Kontrol bende.

“Onun yaptığı yanlıştı ama senin de bunda payın var. İki dakikalığına gittim ve rahatça yerime oturmuştu. Onu kibarca gönderebilirdin. Nasıl desem biraz güven kırıcıydı.” derken Neva gibi masumca konuştum. Ama alt metin ortadaydı. Güvenilmezsin.

Paşamızın egosu zedelendi ve morali bozuldu.

“Galiba yanlış anladın Neva’cım. Benim kontrolüm dışında gelişti. Arkadaş olmasak beni kıskandığını düşünecektim.” deyip gevşek gevşek güldü.

Bu numarayı yemezler ama biraz daha devam edersem olayı çözersin o yüzden susuyorum.

“Dediğin gibi biz arkadaşız. Galiba fazla tepki verdim.” Ona dönüp gülümsedim.

Yakışıklı bir adam Han ve bu sayede herkesin etrafında pervane olmasını istiyor. Hatta peşime düşmesinin nedeni de onu reddetmem. İlk başta bunu naz yapıyorum diye algılayan o salaklardan olduğu için sonrasında benim yaşlı bir adamla konuşmam onu rahatsız etti.

Ve beni en çok tatmin eden şey bu. Neva’yı saf ve aptal olarak görüyorlar. Onu aşağılayan herkesi parmağımda oynatıyorum ve bu tatmin duygusunu hiçbir şeye değişmem. Kadınları aşağılayanları aptal yerine koymak bir erkeğin veremeyeceği zevki veriyor.

Barda Han’la konuşmamdan bir gün sonra Neva ile karşılaşmaları da kaderin kötü bir şakası. Eğer dediği gibi yüz simetrisinden anlıyorsa bile sadece elde etme arzusu yüzünden mi peşimde, yoksa polis abisiyle olayın bir alakası var mı bilmiyorum.

Şimdiye kadar polis kadın bir seri katil açıklanmasında bulunmadı. Hatta seri katil iddiasında hiç bulunmadı. Ya basını susturup gizlice araştırıyorlar ya da bu cinayetlerin arasındaki bağlantıyı fark edemediler.

Sonunda Neva’nın evine geldik. Ben çiçeklerle beraber inerken Han da benimle birlikte indi.

“Çok güzel bir akşamdı Neva. Heykel için müsait olduğun bir zamanı ayarlayalım.” Derken tüm gece yaptığı gibi hâlâ hareketlerimi inceliyordu. Elde etmek mi istiyorsun Han Bey. Seni buna inandıracağım merak etme. Ama asla başarılı olamayacaksın. Bu yüzden en güzel gülümsememi yüzüme takındım.

“Benim için de öyle teşekkür ederim.” dedikten sonra uzanıp hafifçe yanağını öptüm. Topuklu olsa da boyu benden uzun olduğu için parmak uçlarımda yükselmem gerekti. Han çekingen Neva’dan bunu beklemiyordu. Seni hayatının şokuna uğratacağım Han merak etme.

Tekrar gülümseyip “Görüşürüz. İyi geceler.” deyip içeri girdim.

Görev bitti ve konfor alanına geçtim. Artık kontrolü Neva’ya bırakma vakti.

***

Şehrin manzarasını izlerken kahvesini yudumluyordu genç adam. Aylardır yaptığı araştırmalardan sonuç alamadığı için en güvendiği ve dostum dediği adamını Bursa’ya gönderdi. Neva’yı ne kadar araştırsa da hakkındaki bilgiler kısıtlıydı. İlk başta bunu anlamadı. Annesiyle babası ölmüştü ve sakin bir yaşamı olan tasarımcı kız dedi. Annesinin ölümü biraz şaibeliydi.

Sadece merak etmişti. Mezarlıktaki karşılaşmaları ve ona lotus çiçeği çizdiği günü unutamadı. Sonrasında birkaç kez onu uzaktan izledi. Yanına gitmek konuşmak istedi ama yapamadı. Kendi karanlığına onu da bulaştırmak istemedi. Bu karanlıktan kardeşini korumaya çalışıyorken Neva’nın da hayatını alt üst etmek istemedi.

Son kez onu izlemek için evinin önüne gittiğinde, şanslıysam balkona çıkar belki diye düşünüyordu. Ama tek yaşadığını ve arkadaş çevresinin olmadığını bildiği Neva’nın evinden uzun siyah saçlara sahip, Neva’ya göre esmer ten rengine sahip ve oldukça dikkat çekici bir kadın çıktı. Neva’nın arabasına bindi. Evin ışıkları kapanmıştı. Bu kadın gidiyorsa Neva nerede? Yoksa Neva o mu? Neden böyle giyinsin ki?

Genç adam merakına engel olamadı. Arabayla takip etti ve kadın onun takip ettiğini anlayıp onu atlattı. Bunun üzerine ne kadar yanlış olduğunu bilse de Neva’yı takip ettirdi. O kadın ya da o şekilde giyinen Neva ortaya çıkmadı.

Zorunlu aile toplaşmalarının birinde kız kardeşinin baktığı falda hem şefkatli kollara sahip, hem de tehlikeli bir kadının hayatına gireceği çıktı. Genç adam buna inanmasa da fal olayının ardından hiç beklemediği bir arama aldı ve hiç beklemediği bir video izledi. Güvendiği adamı, dostu onu arayıp “Abi, yenge bir adamla kiralık odaya girdi. Sonra çıktığında eldivenden yere kan damladı. Abi adam Ercan Kılıç’tı. Ve odada boğazı kesilmiş haldeydi. Odanın içinde gizli kamera olduğunu biliyorum. Mekânın sahibi şantaj için kullanıyor. Polis gelmeden görüntüleri aldım.” dediğinde adam daha ne kadar şaşıracağını bilemedi.

Âşık olduğu kadın kuzenini öldürmüştü. Kılıç ailesinden de bireylerinden de nefret ediyordu. Ercan’ın ölümüne de zerre üzülmedi. Ercan kendi kuyusunu kazıyordu zaten bir yanlış hareketi daha olsaydı cezasını verecekti genç adam.

Ancak o ince ruhlu kadın nasıl katil çıktı anlayamadı. Detaylıca araştırmadan sonuca varmak istemedi. İllaki bir sebebi olmalıydı. Neva kötü biri olamazdı.

Zil sesiyle yerinden çıktı. Beklediği kişinin gelmesiyle hemen onu içeri davet etti. Adamlardan biri sabırsızdı öğrenecekleri için. Diğeri ise öğrendikleri yüzünden nasıl konuya başlayacağını bilmiyordu.

“Abi eskiden oturduğu siteye gittim. Çok büyük bir trajedi var aslında. Her şey detaylı olarak dosyada yer alıyor ama yengeyle yaşıt bir adamla konuştum. Babası Behçet Aydoğan kendi kızını zorbalık yapmaları için çocuklara para veriyormuş. Onunla arkadaşlık yapanları tehdit ediyormuş. Ayrıca yengenin yoğun bir terapi geçmişi var. Doktor asla bilgi vermedi, sözleşmeden bahsetti. Onu konuşturursak her şeyi çözebiliriz.” Deyip es verdi genç adam.

Bunu nasıl anlatacağını bilmiyordu. “Neva Hanım’ın hasta olma ihtimali çok yüksek. Kendi adına kayıt yaptırılmadan tedavi görmüş. O dosyada yazan olay yüzünden böyle olabilir. O katil değil abi, hasta ve yaralı.”

Genç adam duyduklarını kaldıramadı. Bu nasıl bir adamdı ve Neva’sı, Lotus’u neler yaşamıştı.

O gece kimsenin öğrenemeyeceği bir söz verdi genç adam.

“Ne pahasına olursa olsun Neva ben senin yanında olacağım. Yaralıysan yaralarına ben merhem olacağım. Sen bana gelmesen de ben seni bırakmayacağım, hep koruyup seveceğim Neva. Söz veriyorum.”

 

 

Loading...
0%