Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8.Bölüm

@lavinyapiraye

Kader çarkı dönerken Behçet tüm şansın kendisinde olduğunu hissediyordu. Tam bir yıl boyunca pavyonda görüp etkilendiği şarkıcının peşinde koşmuştu. Artık kul köpek olduğu Alev onu kabul etmişti. Emel ile ne zaman kavga etse ya da ilgisiz kalsa soluğu Alev’in kapısında aldı. Artık Alev onu kabul ettiğinde kendini kazanmış hissediyordu ama bir konuda yanılmıştı.

Behçet Alev’i etkisi altına almak isterken Alev’in etkisi altına girmişti.

Çünkü Alev Özer sandığından daha tehlikeli bir kadındı.

O ne kadar Alev’i kolay lokma görse de diğer erkeklerden bir farkı yoktu. Alev ise bu erkekleri ağına düşürmekten zevk alan bir kadındı. Yıllarca ona köpek gibi davranan erkeklerden sonra Alev akıllanmıştı. Geçmişinin acısını tüm erkek cinsine yüklüyordu ve onları süründürmekten büyük zevk alıyordu. Onların parasını, ilgisini her şeyini sömürüyordu ve beş parasız ortada kalana kadar hiçbiri anlamıyordu.

Alev’e fahişe diyorlardı, aşağılıyorlardı ama günün sonunda fahişe dedikleri kadın lüks bir yaşama kavuşurken kendileri çulsuz kalıyordu.

Alev aşk ile ilgilenmezdi. O düştüğü bataktan kurtulma niyetindeydi. Ve Behçet bu iş için biçilmiş kaftandı. Diğer erkeklere göre onu daha fazla süründürme sebebi buydu. İyice etkisi altına alıp onunla evlenecek ve bir daha bu ayyaşların ağız kokusunu çekmeyecekti.

Behçet’in Bursa’nın en zengin ailelerinden geldiğini biliyordu. Hatta evli olduğunu da biliyordu. Duyduğuna göre ucube bir kızı varmış. Bunlar Alev’in umurunda olan şeyler değildi. O kadını tanımıyordu ve onun için de üzülmeyecekti. Bugüne kadar kimse ona acımadıysa o da kimseye acımayacaktı. Bu yüzden planının ikinci aşamasını devreye sokmaya karar verdi.

Alev’in evinde yatak odasında çıplaklıklarını gizleyen bir örtüyle sarmaş dolaş yatıyorlardı. Başını yasladığı göğüsten kaldırdı. Saçlarını omzundan atarken cilveli bir sesle konuştu.

“Behçet’im.”

Behçet tavanda olan bakışlarını çekip Alev’e baktı. Bu kadın kesinlikle onu yakıyordu. Emel gibi değildi. Emel’e ne istese yaptırabiliyordu ama Alev. O ateş gibi bir kadındı. Gülüşü, süzülüşü Behçet’i etkiliyordu. Elini kaldırıp Alev’in saçlarını okşadı.

“Alev’im.”

Kadın ona bakarken birden üzgün bir ifadeye büründü. Bir şey söyleyecek de söyleyememiş gibiydi. Behçet telaşlandı. Bir şey mi olmuştu?

“Ne oldu Alev’im? Söyle canını ne sıktı?”

Alev içten içe güldü. Balık oltaya yaklaşmıştı.

“Benim sana söylemek istediğim bir şey var. Senden gizledim. Ama kötü bir amacım yoktu. Korktum sadece Behçet’im.”

Behçet hızlıca doğruldu. Telaşı ve merakı git gide artmaya başladı.

“Ne oldu?”

Alev büyük bir kumar oynuyordu. Behçet ya yemi tutacaktı ya da piyango kaçacaktı.

“Benim… Benim bir kızım var Behçet. Kızarsın diye söyleyemedim. Ben daha on sekiz olmadan ailem beni zorla evlendirdi. Adamla imam nikahı kıydırdılar. Bir kızım oldu ama sonra beni boşayıp başkasını aldı. Ben de burada kendi kendime bir hayat sürmeye başladım.”

Behçet şaşkındı. Alev’in hayatının farkındaydı ama bir çocuğu olduğunu bilmiyordu. Kendini kandırılmış hissetti. Sinirlendi.

“Neden en başta söylemedin. Nerede şimdi?”

Alev onun sinirlenmeye başladığını anladı. Gözlerini doldurdu, Behçet’e yaklaşıp elini onun göğsüne koydu. Parmaklarıyla küçük dokunuşlarla ilerlerken üstüne tuttuğu örtüyü bıraktı.

“Seni de onlar gibi sanıyordum Behçet’im. Ailem bana acımadı, senin ne kadar yüce gönüllü, muhteşem bir insan olduğunu bilmiyordum. Seni kaybetmekten korktum. Kızım yüzünden beni istemezsin sandım. Ama sen öyle bir insan değilsin bunu anladım. Bu yüzden beni bırakmazsın demi?”

Behçet dokunuşların ve o narin sesin etkisiyle gevşemişti. Şimdilik bu durumu sorun etmeyecekti. İlerisine o zaman bakardı. Şimdi anı değerlerlendirme zamanıydı. Önündeki kadını hızla kendine çekti.

Alev memnunca gülümsedi. Balık yemi yutmuştu. Behçet kendini o kadar zeki sanıyordu ki kandırıldığının farkında değildi. Alev ona tamamen uydurma bir hikâye anlatmıştı. Kimse onu zorla evlendirmemişti. Annesinin hizmetçilik yaptığı konağın beyine kendi yaklaşmıştı. Hamile kaldıktan sonra oraya hanım olacağını düşünmüştü ama hayalleri suya düşmüştü.

Çünkü adamın karısı dişli bir rakipti. Ve on sekiz yaşındaki Alev onu alt edemedi. Kadın ona bir miktar para verdikten sonra şehirden gitmesini söylemişti ve önündeki tüm yolları kapatmıştı. Alev mecburen onu dinledi. Bursa’da paralar suyunu çekene kadar rahattı. Sonra kendine Alev ismini verip sahneye çıkmaya başlamıştı. Ama artık o hayatı da istemiyordu.

Elindeki fırsatı değerlendirip kızıyla güzel bir hayat sürecekti. Kendi ve kızından başka kimsenin hayatı umurunda değildi.

***

Karanlık bir yolda yürürken fenere ihtiyaç duyarız. Ama daha önce hiç fenere ulaşamamış insanlar bir süre sonra o fener gözünün önünde de olsa onu alamazlardı. Yıllardır olduğu gibi yine hastanede oturmuş bir sorunum olsun diye dua ediyordum. Kulağa ne kadar da saçma geliyor. Ama ben her hastaneye geldiğimde içimden aynı şeyi söylerdim.

Lütfen fiziksel bir sorunum çıksın.

Annem gibi olmamalıyım.

Kimse bana da deli demesin.

Kimseye zararım dokunmasın.

Her seferinde ise doktor fiziksel hiçbir sorunumun olmadığını söyledi. Ve ısrarla psikolojik destek almamı da. Ben ise ya doktorun kapısından döndüm ya da gittiğim seanslarda gerildiğim için hiçbir seansı hatırlamadım.

Babaannem ölmeden önce terapi geçmişim olmuştu. Sonrasında yapamadım çünkü ben doktorun odasına girmeden önce gerilirken saçımı öpen yanağımı okşayan babaannem yanımda yoktu. Benim yanımda kimse yoktu aslında.

Sıranın bana gelmesiyle içeri girdim. Bu değiştirdiğim kaçıncı hastaneydi bilmiyorum. Birkaç defa checkup yaptırınca ve sonuç çıkmayınca doktorlar beni psikriyatri kliniğine sevk etmesin diye hastane değiştirip duruyordum.

Doktorum sonuçlara bakarken yüzünde bıkkın bir ifade vardı. Galiba burada üçüncü kez checkup yaptıramayacaktım.

“Neva Hanım, geçen ayda aynısını söyledim. Gayet sağlıklısınız. Artık psikolojik destek almanız

“Neva Hanım psikiyatri servisi sizi rahatsız ediyorsa eğer bir arkadaşımla sizi görüştürebilirim. Alanında oldukça iyi bir psikolog. Size bir randevu alalım, rahatsız olursanız devam etmezsiniz. Buna ihtiyacınız var.”

Doktorum bir miktar haklıydı. Aslında baya haklıydı. Psikolog gözüme daha az korkutucu geldi. En azından bunu deneyebilirim. Kabul ettikten sonra arabama binip butiğime ilerledim. Bugün günlerden pazartesiydi. Ve ben tüm hafta sonu düşüncelerimin selinde boğulmuştum.

Mezarlıktaki adam yani Ali Arslan Kılıç. Günlerdir yabancı toprakları işgale gelen asker gibi zihnimin topraklarını işgal ediyordu.

Lara’nın abim deyip durduğu kişi annesinden af dilemek için elinde beyaz güllerle mezarlığa giden adamdı. Lara gerçekten kardeşi miydi? Yoksa akrabalar da o yüzden mi abi diyordu? Eğer öz kardeşlerse Lara’nın babası annesini aldatmış ve yıllar sonra çocuğunu geri bulmuştu. Çünkü Ali annesinin yanında geçen yıllarını anlatmıştı. Belki de annesi öldükten sonra babası ona sahip çıkmıştı.

Belki Lara tanıştığımızı ona söylerse o da benim gibi şaşırabilir. Mezarlıkta gördüğü kızın kardeşiyle tanışıyor olması onun için de gariptir kesin.

Bir de aklımı kurcalayan Han mevzusu vardı. İlk başta ona karşı biraz ön yargılıydım ama ailesi hakkında anlattıkları onunla empati kurmamı sağladı. Hafta sonunda bana mesaj atıp heykeli yapmaya başladığını söylemişti. Taslağı merak etsem de göstermedi. Yüzyüzeyken gösterecekmiş. Artık ona önceki kadar mesafeli olamıyordum. Çünkü aynı dertten mustariptik ve belki de birbirimizi anlayabilirdik.

Hafta sonu boyunca Lara ve Can mesaj atmaya devam ettiler. Özellikle de Lara. Abisiyle tanışıp tanışmadığımızı merak ediyordu. Can zaten dedikodunun kokusunu alınca asla durmuyordu. İkisini de geçiştirip durdum.

Butiğe girdiğimde müşteriyle ilgilenen Şule kapının sesiyle bana baktı. Ona gülümseyip direkt atölyeye çıktım. O da gülümseme karşılık verdikten sonra müşteriyle ilgilenmeye devam etti.

Çantamı kenara bırakıp kumaşlarımın arasında kaybolmaya başladım. Listemden bir şarkı açıp defilem için tasarladığım elbisemin boncuklarını dikmeye başladım. Özel işçilik gerektiren elbiseler benim favorimdi. Kreasyonumun diğer elbiseleri için önceden çalıştığım ablalar yardımcı olsa da son aşamada çıkaracağım elbiselerin işlemelerşni özel olarak yapıyordum.

Onlar zihnimin yansımaları ve benden daha iyi kimse bunu yansıtamaz. Beyaz elbisenin üstüne kan gibi duracak şekilde boncukları dikmeye devam ettim. Aradan kaç saat geçti bilmiyorum ama omuzlarım tutulmuştu. Merdivenlerden patırtı sesleri gelmeye başladı. Kulaklığım takılı olduğu için sesler boğuk geliyordu. Yerimde dikleşip kulaklığı çıkardığımda sesler daha net gelmeye başladı.

“Neva abla izinsizce atölyesine girilmesini sevmez bekleyin bir sorayım.”

Bu Şule’nin sesiydi. Diğer sesler de neydi? Merakıma karşı koyamadan ayaklandım. İğneyi koluma taktığım süngere geçirdim. Saatlerdir yere koyduğum minderin üstüne oturup işleme yaptığım için ayaklarım uyuşmuştu. Yavaşça çıkardığım topukluları giymeye başladım. O an duyduğum sesle kimlerin geldiğini anladım.

“Ya iki dakika haber versin ne inat ettin.”

“Sen ne anlarsın cahil büyücü. Burada benim kişilik haklarım zedeleniyor. Van kedimin yanına gitmek istiyorum sadece. Bu inat neden ama ya! Ben hukuk okudum şikâyet ederim hepinizi.”

“Sanırsın başıma avukat. Geri zekâlı bir ay gittin okula sonra bu yasaları ezberleyemem diye ağlayıp okulu bıraktın.”

“Gerçekten konumuz bu mu şimdi. Dök ortaya bütün sırlarımızı. Ailem bana yük değil deyip duruyorum ama sen bana yüksün büyücü.”

Onlar durmadan tartışırken ben aşağıya inmiştim bile. Gördüğüm görüntü baya komikti. Can bir yandan Lara’yı sarsarken bir yandan da Şule ile birbirlerine düşmanca bakışlar atıyorlardı. Durmadan sarsılırken Lara beni gördü ve gözlerinde umut ışığı yandı resmen.

“Neva kuşum kurtar beni.”

Lara’nın sesiyle Can da durdu. Hatta Lara’yı ittirip bana doğru koştu. Koluma yapışıp küçük bir çocuk gibi bana Şule’yi şikâyet etti.

“Bu kenafir gözlü gelmemize izin vermedi Van kedim. O ise saldırdı bize.” Deyip yalandan ağlamaya başladı. Şule iri yeşil gözlerini açmış şaşkınlıkla Can’a bakıyordu. Lara gayet sakin bir şekilde dağılmış saçını düzeltiyordu Can’ın bu hallerine alışkın olduğu belliydi. Şaşırtıcı bir şekilde ben de alışmıştım. O yüzden tavrımı hiç bozmadım.

“Yanlış anlaşılma olmuştur Can. Şule sizi tanımıyor çünkü. Şule ’cim sen dinlen istersen biz de yukarıya geçelim.”

Ortamı sakinleştirmeye çalışarak onları yukarı çıkardım. Şule ve Can son kez birbirlerine düşmanca bakış attıktan sonra birbirlerinden uzaklaştılar.

Yukarı çıktıktan sonra ben neden geldiklerini merak ederken onlar rahatça koltuklara yerleşmişlerdi.

“Hoş geldiniz. Haber verseydiniz karşılardım.” Derken alt metinde neden geldiklerini merak ediyordum.

“Sürpriz yapalım dedik Neva kuşum. Hem sana bir teklifimiz var reddetmemen için yüz yüze olmalıyız.”

Lara’nın sözlerine katılır şekilde başını sallayan Can bir ekleme daha yaptı.

“Bir de ricamız var. Hande’yi etkileyebilmem için yardımın gibi mesela.”

“Can gebertirim seni. O kız seni kullanmaya çalışıyor anlasana. Sen hikayende Neva’yı etiketledin diye şu an seninle konuşuyor. Abinle doğru düzgün paylaşımın olmadığı için bilmiyor ama bilseydi bu sefer de sana Yavuz Alp ile tanışmak istiyorum derdi. Onun tek amacı sosyal medyada popüler olmak.”

Can dediklerini çok da dinliyor gibi değildi. Çocuk gibi “Bana ne bana ne. ”diyerek omuzlarını indirip kaldırdı.

“Can, dediğin kızı bilmiyorum ama cidden çok yoğunum. Tek açığım da geçen gün kapatıldı. Ali’nin istediği elbiseyi tasarlayacağım.”

Sözlerimin ardından ikisi de susup dikkatini bana verdi. Gözleri parladı. Ciddi manada gözleri parladı. Bana bir av gibi bakmaya başladılar. Salak Neva. Salağım ben. Ağzımdan kaçırdım. Günlerdir açmak istedikleri konuyu ağzımdan kaçırdım.

“Bu Ali şey olabilir mi acaba, Ali Arslan Kılıç.”

İkisi de imalı bir gülüşle bana bakıyorlardı. Ama öyle bakarlarsa ben heyecanlanırım, gerilirim. Ortada da bir şey yok aslında. Ama ben gerildim.

“Görüyor musun bana gelince Deccal oluyor ama kendini Ali diye tanıtıyor. Yazık çok yazık.”

“Ay ben de ona çok şaşırdım. Ali ismini sadece kimlikte var olduğu için biliyorum bizde kimse o ismi kullanmaz. Özellikle de babam.” Lara sözlerine devam edecek gibi oldu ama sonra durdu.Bence bu isim mevzusunu abartıyorlardı. Ne fark eder ki ikisi de onun ismi. Özel bir sıfat koymadım önüne.

 

Konuyu değiştirmeliydim. Kesinlikle konuyu değiştirmeliyim. Umarım süprizini bozmam Ali.

“Abin sana mezuniyet için özel tasarım elbise diktiriyor. Onun için geldi buraya.”

“Ay canım abim. Bana sürpriz mi yapıyor? Ay bayılıyorum bu adam. Gerçi daha yeni Paris’ten elbise getirtmişti ama olsun. Ülke genelinde sen de oldukça popülersin. Özellikle müşteri seçiciliğin olduğu için daha da merak ediliyorsun. O Hande de görür şimdi. Ay keyiflendim.”

Art arda konuşmasıyla başarılı olduğumu anladım. Daha fazla Ali konusunu konuşmak istemiyorum. Sadece tesadüf eseri karşılaştık. Bundan sonra birbirimizi göreceğimizi sanmam.

“Bir dakika bir dakika. Büyücü asıl konudan uzaklaşıyorsun. Aslan abi sana aldığı hiçbir elbiseyi gidip kendi almıyordu. Ya asistanına aldırtıyordu ya da sen hangisini almanı söylerse onu alıyordu. Şimdi neden Neva’nın butiğine özel olarak geldi. Kokuyu alıyorum görürsünüz. Dedikodu, kaos.”

Baya havalara girmiş bir şekilde mutlulukla konuşuyordu. Galiba cidden diline düştüm. Kurtuluşum yoktu.

Ne kadar acizsin minik ucube. Kontrolü bana bırak.

Görevimi yapmalıyım.

“Abartıyorsunuz bence. Bu konuyu kapatabilir miyiz?”

Lara heyecanla atıldı. Galiba o da bu konudan sıkılmıştı. Haklı tabi. Abisiyle ilgili böyle konuşulması hoş değildi.

“Tamam konuyu bir şartla kapatırım. Bizimle davete geliyorsun. Asla itiraz istemiyorum.”

Şu an resmen elimi alnıma çarpasım vardı. Ne alaka ben ya. Biz tanışalı bir hafta oldu ve kalabalık ortamları sevmem ki ben.

“Başka bir şart koysan. Hem benim tanımadığım insanlar onlar kalabalıkta ne yapabilirim ki. Çok önemli bir işim var benim tam da o zaman.”

İkisi de birbirine bakıp sinsi sinsi güldüler. Lara durmadı.

“Ama Neva kuşum biz sana tarihi söylemedik ki. Ne işi bu olmaz öyle. Kılıç holdingin kuruluş yıldönümü ve tüm cemiyet camiası orada. Onların hepsi senin potansiyel müşterilerin. Yani geleceksin. Gel tamam mı?”

“Benim şekerparem biricik büyücüm haklı. Defileni daha yoğun kitlelere duyurabiliriz. Hatta yakın zamanda abim Türkiye’ye gelecek. Senin defilenden bahsedebiliriz ama camia içerisinde kendini hatırlatman lazım.”

Aslında düşününce Can ve Lara haklıydı. Orası benim müşteri portföyümdü. Yine de kalabalıkta olmak beni geriyordu.

Eziksin çünkü ama merak etme ben varım.

Bunlarla uğraşmamalıyız.

Ben bunu düşünürken Lara tekrar konuşmaya başladı.

“Adını davetli listesine yazdırdım. Gelirsen o sıkıcı gecede baya eğleniriz. Can ve benim vukuatımız çok olduğu için hareket kabiliyetimiz kısıtlandı. En azından beraber çılgınlar gibi dedikodu yapabiliriz.”

Dedikleriyle gülmeye başladım. Bu kızın içinde artı kırk yaş dedikoducu teyzelerden vardı. Ama aynı zamanda çok da samimiydi. Bu kadar kısa sürede ikisinin de bana yakın davranmasından şüplenmeli miydim yoksa boş kuruntu mu? Belki de kaygılarımın oyunudur. Ben soğuk olduğum için onlar da olmak zorunda değildi. Hiçbir zaman iletişim becerisi yüksek bir insan olmadım, olamadım.

“Evet bence de. Çok şey öğreneceğiz.”

İkisinin birbirine bakıp ima ile gülmesi beni korkutsa da kabul ettim.

Lara hemen çantasını eline alıp içinden bir şey aradı. Benim küçük çantalarımın aksine o bavul gibi olan çantalardan kullanıyordu. Ali onun spor bir tarzı olduğunu söylemişti. Etek giyse de hâlâ spordu. Yırtmaçlı midi bir kot etek ve siyah tişört giymiş ve uzun siyah saçlarını toplamıştı. Lens takmayı sevmediği için iri çerçeveli gözlükler kullanıyordu. Aradığı şeyi bulmuş olduğu için mutlulukla gülümseyip bana baktı. Kenara çektiğim sandalyeye oturdum. O ise çantadan çıkardığı küçük ahşap kutunun içini açtı.

“Kartlarımı getirdim, hadi sana fal bakalım.” Deyip orta sehpada duran birkaç şeyi kaldırdı.

Babaannem fallara çok inanırdı. Kahve falı, Tarot hepsine baktırırdı. Ama ben hiç baktırmadım, o geçmiş gelecek çoğu konuda baktırırdı. Ama benim merak ettiğim bir şey pek olmadı.

“Ne konuda bakacaksın ki? Daha önce hiç baktırmadım.”

Yüzü geniş bir gülümsemeyle aydınlandı. “En sevdiğim konuda bakalım. Aşk olsun. Aşk hayatın nasıl ilerleyecek ona bakalım.”

Kaçındığım bir şeyin falına baktırmak mantıksızdı. Çünkü aşk hayatımda isteyeceğim en son şey bile değildi.

“Aşk istemiyorum, o yüzden bakmana gerek yok. Başka bir konu istersen ona bak.”

Lara başını iki yana salladı. Bu kıza hiçbir şeyi kabullendiremiyordum ki. Eğer bir kız kardeşim olsaydı böyle biri olurdu. Eğer doğsaydı. Erkek kardeşim olsa da aynı Can gibi biri olurdu. Ya da bana öyle hissettiriyorlardı.

“Neva abim gibisin sen de. O beni kırmadı ama sen de kırma, hadi hadi lütfen.”

Onu kırmak istemiyordum. Kısa süre önce tanışmış olsak da bunu yapmak istemiyordum.Bu yüzden de kabul ettim. O hemen kartları karmaya başladı. Kartları masanın üstüne serdikten sonra üç kart çekmemi istedi. Hepsinde de aynı soruyu sormalıydım. Aşk hayatım nasıl ilerleyecek?

Söylediği şekilde üç kartı çekip önüne koydum. Lara ilk kartı açtı.Elini yüzüne kapatarak ağlayan bir kadın ve arkasında kılıçlar vardı.

“Kılıç dokuzlusu. Korku endişe ve pişmanlık kartıdır. Geçmişinde aşk yüzünden olumsuz şeyler yaşamışsın ve kayıplar vermişsin. Korku ve endişeler o kadar yoğun ki gece uyuyamıyorsun. Yas içindeymişsin ve yolların kapalı olduğunu düşünmüşsün. Geçmiş kartın bu.”

Söyledikleri kelime kelimesine doğruydu. Hatta bu doğruluk tüm vücuduma iğneler batmasına sebep oldu. Uyuyamıyordum doğruydu.

Geçmişim, yasım ve şeytanlarım, beni uyutmuyordu.

Lara ikinci kartı açtı. Bir kadın ve erkeğin olduğu karttı ama tersti. Lara’nın yüzü hafifçe buruştu.

“Şimdiki zaman kartın aşıklar. Genel olarak aşk diye yorumlansa da iki seçenekten birini seçme anlamına da gelir. Ancak senin kartın ters bu da anlamı olumsuzlaştırır. Kararsızlık, ihanet ve yol ayrımı gibi anlamlar taşır.”

Eğer hayatımda aşk olmazsa ihanet de olmaz. Yol ayrımlarına da düşmem. Lara hemen üçüncü kartı açtı. Bir kaleye düşen şimşekler ve aşağı düşen iki kişi resmedilmişti. Lara hafifçe irkildi.

“Gelecek kartın yıkılan kule. Aşk hayatına baktığımız için ona göre yorumluyorum. Aşk hayatında her şey yolunda giderken ani ve şok edici bir olay yaşanacak, her şey alt üst olacak.”

İçim huzursuz oldu. Fala inanmasam da dedikleri beni etkiledi. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla o da bunu beklemiyordu. Hızlıca kartları toparlayıp kutuya koydu.

“Aman canım fala inanma falsız kalma. Tutacak diye bir şey yok. Güzel karamadım herhâlde.”

Can da benim gibi sessizdi. Sonra birden eski haline döndü.

“Büyücü, sen kendi aşk hayatına bakmış olabilir misin? Yarışır bir vasatlık çünkü canım arkadaşım.”

Lara kolunu yasladığı çalışma masamın üzerindeki kalemi kafasına fırlattı.

“Hatırlatmak zorunda mıydın? Şerefsiz herif. Adamı unutmaya çalışıyorum çok yardımcı oldun.”

Kimden bahsettiğini ve konunun nasıl bu kadar hızlı değiştiğini anlayamadım.Lara da bunu fark etmiş gibi bana baktı.

“Bunları diğer buluşmamızda bol bol konuşuruz Neva kuşum bizim artık gitme vaktimiz geldi.”

Üstelemeyip gülümsedim ve ikisini de yolcu ettim. Onlar gittikten sonra düşünmemek için akşama kadar çalıştım. Düşünmemeliydim ne geçmişi ne geleceği.

“Sensiz ölürüm Behçet. Bırakma beni.”

“Yapma yalvarıyorum Behçet. Yapma.”

Zihnimdeki geçmişin kalıntılarını susturabilmek için şarkı açıp çalışmaya devam ettim. Şule çıkacağını haber verdi ama ben gitmedim. Gece yarısına kadar dikiş dikip bir şeyler çizdikten sonra tutulan omuzlarımla butiği kilitleyip arabama yürüdüm. Bir an izleniyormuş gibi hissettim. Etrafa baktığımda kimse yoktu ama siyah bir araba hızla önümden geçti. Kimseyi göremeyince kendi kuruntum olduğuna karar verip arabama bindim.

Ne yaparsan yap geçmişten kaçamazsın minik ucube.

Başkaları da böyle olmasın diye görevimi yapmalıyım.

Uykuya dalamadığım için yine saatlerce meditasyon yapıp zar zor uykuya daldım. Sabah alarmımın sesiyle değil de dışarıdaki gürültü nedeniyle uyandım. Gözlerimi ovarak kalktım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra balkona ilerledim. Odam tam yol tarafına bakıyordu ve büyük bir balkonum vardı. Köşeye koyduğum salıncağıma oturmayı ve burada kitap okumayı seviyordum. Evim şehirden uzak, müstakil villaların olduğu bir alandaydı. Mahremiyet açısından evlerin birbiriyle arasında mesafe çoktu. Bu yüzden nerdeyse hiç komşum yoktu. Bir tek karşı tarafımızda bir ev vardı. Üç katlı ve çok güzel bir evdi. Burayı alacağımız zaman babaannem aslında o evi daha çok beğenmişti. Ancak miraslısı çok olduğundan anlaşamamıştık ve yıllardır boştu. Hatta babaannem sadece dışını görüp beğenmişti. Evin içini hiç göremedik. Kimsenin gelip eve baktığını bile görmemiştim ki şu ana kadar. Evin önünde nakliye aracı vardı ve eşyalar taşınıyordu. Galiba tadilat da yapılıyordu çünkü eve ustalar girip çıkıyordu. Evi kimin aldığını merak ettim. Belki de mirasçılarından biriydi ve kalabalık bir aile taşınacaktı. Ev üç katlı ve taştan bir görüntüsü vardı. Benim evimle arasında bir yol geçse de buradan net bir şekilde bahçesi ve evin ön kısmı görünüyordu.

Bu iş canımızı sıkacak sanki.

Hiçbir şey görevimi yapmama engel olmamalı.

 

Bursa’da yaşarken de villaların olduğu bir sitede yaşıyorduk ama onlar birbirine çok yakındı. Herkes herkesi gözetleyebiliyordu. İnsanlar sürekli bir şeyler hakkında yorumlar yapıyordu. Bu yüzden babaannemle buraya taşındığımız zaman şehirden uzakta bir ev tutmak istemişti. O ne kadar sosyal bir kadın olsa da benim için kendini insanlardan soyutlayıp kalan tüm ömrünü bana adamıştı. Bu hayattaki tek şansım babaannemdi. Ve şu an bir şeyleri geriye atarak ilerlemeye çalışmam sadece onun içindi.

Hazırlanıp evden çıktım ve butiğe gittim. Gelecek olan kumaşlarla ve butiğin gelir giderleiyle uğraştım. Bursa’daki kumaş fabrikası ve şirketin hisseleri sayesinde gelirim yüksekti. O yüzden batmadığım sürece sorun yoktu.

Kumaş ihtiyacımın çoğunu kendi fabrikamızdan karşılıyordum. Şirket içerisinde olan hisselerimi de Selim amcaya vekalet vermiştim. Selim amca babamın kuzeniydi. Babam tek kardeş olduğu için amcam yoktu ama Selim amca bana çok iyi davranırdı. Çocukları da benimle oyun oynardı. Ancak birilerinin beni sevmesi babamı rahatsız ettiği için onlarla görüşmem yasaktı. Babamın ölümünden sonra düzenli olarak beni arıyordu. Bursa’ya onlarla yaşamamı teklif etmişti ama ben kabul etmemiştim. Babaanneme verdiğim sözü tutacak ve iyi bir tasarımcı olacaktım.

Ben işlerle uğraşırken Emre yanıma geldi. Bugün salıydı. Kâğıttan lotus çiçeğimi bana bıraktı ve sonra işleri olduğu için çok durmadan gitti. Hemen çiçeğin yaprağına ve yazan şarkı sözüne baktım. Geçen hafta şarkı sözü yazmamıştı ama şimdi yazmıştı.

Bugünü yaşamak dururken hâlâ

Dargınsın yarınlara

Her seferinde şaşırıyordum ve anlam veremiyordum. Hissettiklerimi nasıl nokta atışı ile buluyordu ki. Şarkıyı açıp onu da çalma listeme ekledim. Bu hafta dinleyeceğim şarkı belli olmuştu.

Günler hızla geçti ve hafta bitti. Bugün Cuma günüydü. Lara’nın katılmam için zorladığı davete gidecektim. Açıkçası gergindim ama bugüne kadar bir şekilde kalabalık ortamların üstesinden geldim. Şimdi de yapabilirim. Yani umarım.

Duştan çıktıktan sonra bornozumla giyinme odamda akşam için ne elbise giysem diye düşündüm. Boy aynasından kendime baktım. Saçlarım doğal kıvırcıktı ancak bakım yapmadığım için güzel durmuyordu. Kıvırcık halimi sevmiyordum. Bu yüzden buklelerime özenmiyordum ve duştan çıkınca buklelerim güzel dursa da sonra deli gibi kabaracaklardı.

Gözlerim gece elbiselerinin olduğu rafta gezinirken gözüme biri takıldı. İnci beyazı ipek bir elbiseydi. Her zamanki sade ve şık tarzıma uyan bir elbise. Daha fazla düşünmeden o elbiseyi seçip elbiseye uygun iç çamaşırı giyindim. Elbisem ipekten olduğu için yumuşak ve dökümlüydü. Vücuduma yapışıyordu ama süzülüyordu. Göğüs kısmında pilise detayları vardı ve boynuma uzanıyordu. Tek dekoltesi sırt kısmıydı. Elbisemin tek düğme kısmı boyun tarafındaydı ve tüm sırtım açıktı. Saçlarımı düzleştirip alttan sıkı bir topuz yaptım, dekoltemi kapatmaması için. Önde duran perçemlerimi de saç vaksıyla yapıştırdım. Alnımdaki yara izim ortaya çıkmıştı ama iyice incelemeden anlaşılmazdı. Kimsenin de o kadar dikkatle bana bakacağını sanmıyordum.

Göz altlarıma ve özellikle de çillerime iyice kapatıcı sürdükten sonra pürüzsüz bir cilt makyajı yaptım. Gözlerime de hafif ışıltılı bir far ve bir de rimel sürdükten sonra sade kalmasını istedim. Dikkati gözlerime çekmek istemiyordum. Allık ve aydınlatıcının ardından makyajım bitmek üzereydi ama bir şey eksikti. Ve bu konuda kararsızdım. Baştan sona tek renk olduğum için ve beyaz elbiseye en çok yakışacak ruj renginin kırmızı olduğunu bildiğim için kararsızdım. Oradaki kadınların ne kadar iddialı olacaklarını tahmin ettiğim için kimsenin beni umursayacağını sanmıyorum.

Seni zaten kimse umursamaz minik ucube.

Görevimi yapmalıyım.

Kaygılarımla küçük çaplı bir savaş verdikten sonra elime aldığım ruju sürdüm. Babaannemi yanımda hissetmek için çoğu zaman onun takılarını kullanırdım. Çalışma odasındaki kasadan inci ve safirden oluşan küpelerini ve takımı olan bilekliği çıkardım. Takılar elbiseme uymuştu ama en çok babaanneme yakışırdı. Çok zarif ve güzel bir kadındı. Ve ben onu çok özlemiştim. Duygusallaşıp ağlamak istemediğim için kıyafetime uygun inci kaplama gibi duran küçük bir çantaya eşyalarımı koyup ayakkabılarımı alıp evden çıktım.

Lara’nın attığı konuma arabamı sürdüm. Davet bir otelin balo salonunda olacaktı. Konuma gelince arabamı valeye teslim ettim. Fazlasıyla lüks bir oteldi, resepsiyonistten balo salonunun yerini öğrenip o tarafa yürüdüm. Girişteki görevliye ismimi söyledikten sonra büyük salona geçtim. Ben adımlarımı atarken uzun elbisemin etekleri hafifçe dalgalanıyordu. Üzerime yapışan bir elbise değil aksine süzülen bir model olduğu için kendimi biraz daha iyi hissettim. Beni gören Lara hafifçe elini salladı.

Davetliler masaların başında ayakta duruyorlardı. Lara ve Can’ın yanında başka kimse yoktu. Lara yanına gidince bana sarıldı. Ali’nin onun için butiğimden aldığı elbiseyi giymişti. Elbise kıvrımlı hatlarına çok yakışmıştı. Saçlarını dalgalı yapmıştı ama bu şık görüntü içinde gözlüğünden vazgeçmemişti. Ve bence bu gözlükler ona çok yakışıyordu. Onunla ayrıldıktan sonra da Can bana sarıldı. Smokinin yaka kısmını açık bırakmış ve papyonu ise bağlamadan bırakmıştı. Tek kulağındaki küpesi ve dağınık saçlarıyla kendini belli ediyordu. Benden ayrıldıktan sonra hafifçe uzaklaştı ve bana bakıp ıslık çaldı.

“Van kedisinden beyaz kuğuya dönmüşsün. Bu nedir? İşte modacı diye ben buna derim.”

“Katılıyorum aşko. Çok güzel olmuşsun.”

İltifatları ve tepkileri beni utandırsa da içten içe onlara katılamıyordum.

Ov kıyamam sana.

Sıram gelmeli.

“Teşekkür ederim. Lara elbise o kadar yakışmış ki. Ve Can sen de çok yakışıklı olmuşsun.”

Ben onlara gülümsüyorken Can ve Lara kendi aralarında tartışmaya tutuldu.

“Sen onun tasarladığı elbiseyi giydin diye öyle dedi. Beni cidden övdü.”

“Hayır Giray’cım sana ayıp olmasın diye öyle söyledi.”

Onlar birbirini yerken benim gözlerim salonda geziniyordu. Ne aradığımı bilmiyordum ya da bilmek istemiyordum.

“Abimi arıyorsan birazdan gelecek merak etme. Küçük bir işi çıktı.” derken Lara imalı bir biçimde gülüyordu. Bana ne ki? Niye bu bilgiyi verdi? Beni ilgilendirmiyor sonuçta. O yüzden hızlıca Lara’ya cevap verdim.

“Aramıyorum ki? Bana ne ondan canım. Niye söylüyorsun? Ben niye Ali’yi sorayım?”

İkisi de gülmesini tutarak bana bakıyordu ki birbirlerine bakıp gülmeye başladılar. Can gülmesi bitince alaylarına başladı.

“Nevoş eğer yakın olmasaydık utançtan salonu sırtlardım. Canım inkar ettikçe batıyorsun. Arslan abiyi araman normal. Lütfen inkâr etme, kabul et kurtul.”

Ama ciddi ciddi benimle dalga geçiyorlardı. Utanmasam çocuk gibi kollarımı birbirine kavuşturup ayaklarımı yere vuracaktım. Tam konuşacakken duyduğum sesle açılan ağzım geri kapandı. Ses tam arkamda duran kişiden geliyordu.

“Sırtın üşümüyor mu? Canım kardeşim hasta olursun. İstersen ceketimi vereyim, canımın içi.”

İlk cümleyi kendim için sanıp şaşırdım bir an. Ayrıca ne alaka üstüme alındıysam. Adam büyük ihtimalle beni görünce rahatsız olacak. Hâlâ kim olduğumu fark etmemiş gibiydi. Cesaret edip arkamı dönemedim. Neyden çekindiğimi bilmiyorum ama yapamadım.

Lara onun dediklerini hiç umursamadan kocaman güldü.

“Ama abicim üşüyecek olsaydım bana bu elbiseyi almazdın.”

“Ben mi aldım bunu? Ne zaman aldım ki.”

Unutmuştu bile. Güya gözlerim eşsiz diye ilk tanıştığımız anı unutmamıştı ama butiğime geldiği günü unutmuştu. Üstelik neredeyse yanımdayken masaya yaklaşma zahmetinde bulunmuyordu. Lara tam yanımda duruyordu ve ona dönüp konuşuyordu. Can ise tam karşımda duruyordu. Acaba duygusal bir dönemde miyim? Yoksa buna alınmam çok saçma. Evet evet. Regl olmama az kaldı, onun duygusallığı var üstümde. Kafamı kaldırdığımda Can’ın beni inceleyen gözleriyle karşılaştım. Ona bakınca bana göz kırptı.

“Evet Arslan abi, hani özel olarak gidip aldığın. Nevoşum Arslan abiyle tanıştın mı?” Can’ın bana hitabı yüzünden mecburen arkamı döndüm.

Ben arkama döndüğüm an Ali’de başını kaldırıp bana baktı. Elinde bir tablet vardı ve yanında bir defterle onu bekleyen bir kadın. “Tamam Sevda Hanım, işimiz bitti.” Deyip tableti kadının eline verdi. Kadın ona şaşırmış gibi baksa da aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapattı.

“Hoş geldin Neva.” dediğinde kıyafetime ve bana çok kısa bir bakış atmıştı. Yeşil gözlerinin tek odağı benim gözlerimdi. “Geleceğini bilmiyordum. Hangi elbiseyi aldığıma o an dikkat edememiştim. Yoksa kolay kolay unutmam.” Konuşmaya başladığı andan itibaren gözleri gözlerimden ayrılmamıştı. Tarif edemediğim bir bakışı vardı, böyle anlamlandıramadığım.

Okuduğum kitaplarda ya da izlediğim filmlerdeki gibi değildi. Orada esas kız davet için hazırlanıp merdivenlerden indiğinde, esas oğlan baştan sona kızı süzer, yutkunur ve gözleri kararırdı. Yani betimlemeler öyle oluyordu. Gözleri Supenatural’daki iblislerin gözü gibi kararmamıştı. Hatta beni baştan sona hiç süzmedi. Ancak bakışları gözlerimden bir an olsun ayrılmadı.

Neden buna bu kadar dikkat ediyorsam. Onun hikayesindeki esas kız ben olamam. Benim zaten bir aşk hikayem olamaz. Onun için öylesine biri olduğumu düşünmek istiyordum ama sanki bakışlarından şiirler yazılırdı.

Ben bugün iyice saçmalamaya başladım. Hiç konuşmadan birbirimize bakıyorduk. Duyulan tek ses orkestradan yükselen ezgilerdi.

Az önce gördüğüm ve adının Sevda olduğunu öğrendiğim kadının gelip onu çağırmasıyla bakışlarımız ayrıldı. Ben mal gibi dururken o gitti.

“O neydi be! Aldınız mı enerjiyi. Aşko alev alev.”

“Aldım aldım. Salonun elektriğini karşılar bunlar. Kız abin damat oluyor sıra da sana geliyor. Görümce olmaya hazır ol.”

Garsonun masaya getirdiği şampanyadan bir yudum alırken Can’ın sözleriyle içkiyi yutamadım. Hemen öksürmeye başladım. Lara sırtıma vurdu.

“Helal helal. Can utandırma müstakbel gelinimizi.” Derken gülüyordu.

Çok güzel. Salaklığım yüzünden dalga konusu oldum. Can ve Lara’da fark ettiğim bir şey varsa onların sevgi dili zorbalıktı. Birbirlerini zorbalayarak mutlu oluyorlardı. Bunlar fiziksel özellik ya da kırıcı konular değildi tabi. Ama birbirlerine bakarak sinsi sinsi gülmeleri ellerine düştüğüm anlamına geliyordu.

“Abartın abartın. Ayıp bu ama. O senin abin benim de müşterim. Bu kadar sadece başka bir şey yok.”

Sözlerim onlarda zerre etki yaratmamıştı. Bunlar da ne meraklıydı bu adamı evlendirmeye. Alt tarafı bana selam verdi diye abartıyorlardı.

“Sus kız. Sen de sübliminal mesaj verir gibi beyazlar içindesin. Doğruyu söyle kız siz daha önceden mi tanışıyordunuz?” Can dedikoducu teyze gibi koluma yapışmış beni bırakmıyordu. Gerçi Lara’nın da ondan farkı yoktu. Biri sağdan biri soldan geliyordu. Onlara mezarlıkta karşılaştığımızı söylemeyecektim. Yakını olsalar da o Ali’nin özeliydi. Bu yüzden yine onları geçiştirecektim. Bakışlarım etrafta gezinirken genç bir kadının bana baktığını gördüm. Acaba bana mı öyle geldi diye düşündüm ama bakışları açıkça üzerimdeydi.

“Bir şey diyeceğim, ileride bir kadın var ve dik dik bana bakıyor. Tanıyor musunuz?”

Can başını kaldırmaya bile tenezzül etmedi, Lara ise belli etmeden baktı.

“Ay tahmin ettiğim gibi. Siren bakıyor. Of Cancağızım kurtulamayacağız biz bundan herhâlde.”

Siren mi? O ne biçim isim be. Galiba konuyu dağıttım. Benim hiçbir şeyden anlamayan bakışlarıma karşılık Lara açıklama yapmaya başladı.

“Bak aşko, şimdi sana Kılıç ailesini tanıtacağım. O sana gözünü dikerek bakan şahıs, Serin. Dayımın kızı olur kendisi. Yanındaki ona benzeyen ve bir tık daha kilolu duran kişi de ablası Seren. Onlarla pek anlaşamam ben. Abileri var ama Selim abi, onu severim ancak burada değil şu an. İşte onların durduğu masa komple dayımın ailesi.”

Serin denilen kadın bakışlarını benden çekmişti ve ablası olduğunu öğrendiğim kişiyle konuşuyordu. Lara bana farklı bir masayı işaret etti. Gösterdiği masada Ali, ellilerinin sonunda gibi duran bir adam ve kadın vardı.

“Arslan abimin yanındakiler annem ile babam.”

Adama dikkatli baktığımda Ali’nin yaşlanmış halini görüyordum. Ali’nin annesinin yüzünü bilmesem de Ali resmen babasının kopyasıydı. Kendimi Ali’nin annesinin yerine koydum. Çocuğunun, kaçtığı ve onu kandıran kişinin klonu gibi olması üzücü bir durum olmalı. Gerçi o da Ali’nin bu halini göremedi. Lara ise tıpkı annesiydi. Koyu saçları, gözleri aynı annesiydi.

“Bir diğer masada da amcamlar var ama bence onları tanımasan da olur. Akrabalarımı öyle çok severim ki! Yüce rabbim benden uzak her yere göndersin onları.”

Sesinde bıkkınlık vardı. Sevmediği belliydi zaten. Çünkü herkes beraberken o Can ve benim yanımda durmayı tercih ediyordu.

“Böyle doğru konuş canımın içi. Haklısın, ıy akraba nedir? Gerçi bana dedemden yalı kaldı öyle faydaları da var.”

Can’ın söyledikleriyle ikimiz de gülmüştük. Balo salonu artık tamamen dolmuştu. Herkes kendi arasında bir şeyler konuşuyordu. Elit ve bir miktar da sıkıcı bir ortamdı.

“Ay şu Sevda cadısını gördükçe burnuma lavanta kokusu geliyor. O ve abin kâbusum oldu.”

Sevda demin Ali’nin yanında duran kadındı. Neyiydi acaba?

“Sevda kim?”

Can hemen bana dönüp ağıtlar yakmaya başladı.

“Kâbusum, felaketim o benim. Arslan abinin asistanı. Geçen hafta seninle konuşurken bir kadın durup durup kara haberler verdi ya hani. İşte o. Arslan görünümüne bürünmüş şeytanın isteklerini bana taksit taksit iletti.”

Bir dakika. Unuttuğum bir ayrıntının farkına vardım. Ali, Can’ın patronuydu. Biz Can ile konuşurken sürekli ona iş çıkarttı. Ben konuşurken de sürekli birine mesaj atıyordu. O yüzden Can ile her karar verdiğimiz gün iptal oldu. İyi de neden? Can’a karşı şahsi kini mi vardı? Aklıma bir ihtimal daha geldi ama saçmaladığımı fark edip o ihtimali hemen sildim.

Bu kadar saf olma, minik ucube.

Görevimi yapmalıyım.

Ben düşüncelere boğulmuşken Can ve Lara yine bir şeyler anlatıyordu.

“Cancağızım saçmalama istersen. Benim abim melek gibidir, harikadır. Sana gıcık olmuştur ama geçer.”

Can çirkef bir moda girmişti. Lara’ya kınayıcı bakışlar atıyordu.

“Anladık, sensin hayatım. En abici sensin. Bizim de abimiz var ne abarttın be!”

Lara küçük bir kahkaha attı.

“Canım, abim vasfıyla değil genel olarak harika o. Ayrıca şunu unutma ki Ali Arslan Kılıç bir markadır. Eğer kurgusal karakter olsaydı, bir kadın tarafından baştan sona incelikle yazılmış green flag örneği olurdu. Hatta adına fan sayfaları açılır ve Stir Me Up şarkısıyla editi yapılırdı. O derece yani.”

Lara’nın sözlerini içtenlikle söylediği belli oluyordu. Abisine hayrandı. İstemsizce gözlerim onu aradı. Sağ çaprazımdaki masada birkaç adamla konuşuyordu. Ciddi bir yüz ifadesi vardı. Salondaki diğer erkekler gibi smokin giymemişti. Özel dikim olduğu belli olan siyah takım elbisesi tam üstüne oturmuştu. Ceketinin yakaları kruvaze şekilde inmiş ve içine giydiği beyaz gömleğinin yakaları açıktı. Ben ona bakarken bir şey oldu. Bir şey duydum. Hiç duymamam gereken o ses zihnimde yankılandı.

Stir me up, stir me up
Make it hot, make it naughty

Hadise’nin sesi kafamda yankılanıyordu ve ben hâlâ Ali’yi izliyordum. İfadesiz bir şekilde karşısındaki adamı dinlerken birden duraksar gibi oldu. Sonra gülümsemeye başladı.

Stir me up, stir me up
I like that, boy, you got me

Fan sayfasına gerek yok o edit şu an kafamda yapılıyordu. Ali başını bana doğru döndürdü. Gözleri hiçbir yerde oyalanmadan gözlerimle kesişti. Gülümsemesini bastırmak ister gibi baş parmağı alt dudağında oyalandı. Hipnoz olmuş gibi bakışlarım ayrılmıyordu. Her şey o kadar garipleşti ki şarkının sözlerini artık Hadise’nin sesinden değil Can’ın sesinden duyar gibi oldum.

“Yaklaş yanıma, sakın korkma
Sana hastayım, bunu anlasana”

Ali’nin gözleri yanıma doğru kaydığında kaşları çatıldı. Ve ben o an ensemdeki nefesi fark ettim.

Can dibime kadar gelmiş şarkı söylüyordu. Ses zihnimin oyunu değilmiş benim salaklığımmış. Bakışlarımı artık Ali’den çekip onlara döndüm. İkisi de avına yaklaşan sırtlan gibi sırıtıyordu.

YER YARIL NEVA GİRSİN İÇİNE. YER YARIL, AL BENİ BURADAN.

Rezilim, vallahi rezilim. Utançtan ağlamak istiyorum. Bana bugün ne oluyor?

“Ev yanıyor ev.” Dedi Can.

“Bırak yansın.” Diye ekledi Lara da.

“Yemin ederim ship damarım kabarmadı patladı. Abim ayrı sen ayrı, bayılacağım.”

Salaklığımın savunulacak bir tarafı kalmamıştı artık. İstedikleri gibi dalga geçebilirlerdi. Ben insanlarla göz göze gelince gerilen biriyim ama mal gibi baktım adama.

Başımıza bela alacaksın.

Aşk sonumuz olur.

Ben utançtan devekuşu olma yolları ararken Lara ve Can şaka yapıyor ve kendi şakalarına hunharlarca gülüyorlardı. Masaya biri geldi ve sonrasında sesini işittim.

Siren yani Serin karşımızdaydı. Esmer tenli ve uzun boylu bir kadındı. Benden beş on santim uzun olabilirdi. Sarı röfleli saçlarını dağınık şekilde toplamış, bebek mavisi göğüs dekoltesi olan düşük omuzlu ve tül korse detayı olan mini bir elbise giymişti. Elbisesi Liberta’nın iki sene önceki bahar koleksiyonundandı. Bu kadar iyi bilmemin nedeni bu elbiseyi benim çizmiş olmam. Alp Yavuz yeni kreasyonunda benim çizimimi de kullandığında kariyerimde yükselişe geçeceğimi düşünmüştüm ama tam tersi olmuştu. O dönemki baş tasarımcı benim çizimlerimin üstüne konmuştu. Sonrasında işten çıkmıştım zaten.

Serin beni muhatap almadan Can ve Lara ile konuşmaya çalışıyordu ama onların pek hevesi yoktu. Lara’nın babası konuşma yapmak için kürsüye çıktı. O arada adamın adını da öğrenmiştim. Erdem Kılıç. O konuşmasını bitirmek üzereyken bir şeyler oldu. Çok ani ve ne olduğunu anlayamadan Can’ın kolu karnımın üzerinden beni hafifçe geri iterken kendisi önüme geçti ve bardak kırılma sesi duyuldu. Lara bir an korkup küçük bir çığlık attı. Çıkan seslerden dolayı salondaki çoğu insanın bakışları bize döndü.

Serin’in elindeki şarap bardağı yere düşmüş ve kırılmıştı. Eğer Can beni çekmeseydi bardak tam benim önümde düşecekti. Yerde şarap lekesi varken bir şey oldu mu diye Can’ı kendime doğru çevirdim. Gömleğinin önü kıpkırmızıydı.

“İyi misin? Ne oldu, bir yerine geldi mi?” diye telaşla sordum.

Can beni rahatlatmak ister gibi kolunu tuttuğum elimin üstüne elini koydu.

“İyiyim Neva, sadece şarap lekesi.”

Gözlerim tekrar gömleğine kaydı. Kan gibi duruyordu. Kan gibi. Sanki karnı kanıyor gibi.

Ellerim titremeye başladı. Birazdan nefesim kesilecekti. Kan değil, kan değil. Masadaki çantamı alıp uzaklaşmaya başladım. Lara’nın sesi geliyordu. Ali’nin de bu tarafa doğru yürüdüğünü gördüm ama durmadım. Garsondan lavabonun yerini öğrendikten sonra titreyen ellerimle zar zor ulaştım. Çantamı lavabonun kenarına koyup suyu açtım. Ensemi ve boynumu hafifçe ıslatırken lavabo boştu. Geçmişi düşünmemeliydim. Kan değildi. Nefesim kesilecek gibi oldu ve gözlerimi kapattım.

İşte benim sıram.

Gözlerimi açtığımda dudaklarımda zehirli bir gülüş oluştu. Ben Alev, Neva sonunda kontrolü bıraktı. Bu zamana kadar dayanması bile şaşırtıcıydı. Ancak kan Neva’nın zayıf noktasıydı. Kan gördüğünde dayanamazdı. Şarap lekesi de kan gibi gözüktüğü için kontrolü bana bıraktı ve bunun farkında bile değil.

O sürtük bunu bilerek yaptı. İlk baştaki bakışları ve masada yok saymaya çalışmasından belliydi. Aklınca Neva’nın üzerini kirletip onu buradan gönderecekti. Can denen çocuk buna engel olmuştu. Aptal gibi davransa da olayı anladığını biliyordum.

Peçete alıp ellerimi kuruladım. Çantadaki ruju çıkardım. Minik ucube güya kırmızı ruj sürmüştü ama onu da bastırmadan sürmüş ve dudaklarını soyup duruyordu. Ruju dudaklarıma iyice yedirdim. Üzerimi düzelttim.

İçeridekiler Neva’yı ezmeye çalışabilirlerdi ama beni asla. Güçlü adımlarla balo salonuna girdim. Lara ve Siren vardı. Can yoktu. Ben yanlarına ulaşana kadar birkaç kadın daha geldi. Lara beni görünce iyi olup olmadığıma karar vermek için beni inceledi. Gayet iyiydim.

“Neva kuşum iyi misin? Bir an korktum, yalnız kalmak istersin diye peşinden gelmedim.”

İçini rahatlatmak ister gibi gülümsedim. Siren’in gözü üstümüzdeydi. Aşırı kinlendim ona. Eğer o içki Neva’nın üzerine dökülseydi Neva kesin bayılırdı. Beyaz elbisenin üstündeki kan görüntüsü onu tetiklerdi.

“Gayet iyiyim, anlık bir şeydi.”

Masadaki diğer kadınlar merakla beni süzüyordu. Yani Neva’nın beyaz kuğu halini. Ancak sıra siyah kuğudaydı.

Sarı saçlı Seda Sayan ile aynı estetiğe sahip kadın elini bana uzattı.

“Merhaba canım Nesrin ben. Seni daha önce hiç görmedim yeni mi işe başladın.”

Neva kalabalıktan hoşlanmadığı için Lara beni kurtarmaya çalıştı.

“Şirketten değil yenge, Neva arkadaşım.”

Yenge dediği için ya amcasının ya da dayısının eşi olduğunu düşündüm. Serin ile aynı sinsilikteydi ve belki de estetik öncesinde birbirlerine benziyorlardı. Bu yüzden Serin’in annesi olduğunu düşündüm ve tahminlerimde yanılmadım.

“Annecim Lara’yı bilmiyor musun? Acıyor işte önüne gelenle arkadaş oluyor. Üzülme tatlım, böyle ortamlara katılman için yardımcı oluruz.”

Yanındaki kadınlar hafif bir kahkaha attı. Lara araya girecekti ama onu bakışımla durdurdum. Sandığının aksine üzülmedim hatta güldüm. Serin’in ablası Seren de konuşmaya başladı.

“Tatlım alınmıyorsun de mi? Gerçi hiç utanmadın da.”

Gülümseyerek laf soktuğunu sanıyorsa eğer baya gülerdim bu duruma. Ben cevap vermedikçe bu geri zekâlılar suyunu çıkartıyordu.

“Hemcinsini sosyal statülerle zorbalayan birinin laflarına alınmam. Ancak onun zavallılığı yüzünden onun adına utanırım.”

Düşen suratları Neva’dan böyle bir çıkış beklemediklerini gösteriyordu. Haklılardı kırılgan olan Neva’ydı. Ama ben durmadım ve sözlerime devam ettim. Önce Serin’i işaret ettim.

“Üzerindeki elbise iki sene öncenin bahar koleksiyonu.” Konuşmasına izin vermeden devam ettim.

“Ve evet. Hangi marka olduğunu biliyorum. Liberta, kariyerime ilk başladığım marka. Bu elbiseyi de ben çizdim zaten.” Bozulan suratları için kahkaha atasım vardı ama yapmadım. Ardından Seren’i ve üzerindeki siyah elbiseyi gösterdim. “Senin üzerindeki elbise ise Lotus Collection, yani benim markam. Üzülme tatlım, böyle ortamlarda giyinmeniz için size yardımcı olurum.”

Bariz alay kokan sesimle onlar daha da bozulurken ben memnundum. Kendi kendilerini rezil ettiler aslında. Ben düşmanın zekisini severim. Hemcinsini aşağılayarak en başta kendi topuklarına sıktılar zaten. Üzerlerindeki elbiseler ise kaderin küçük bir şakasıydı.

Lara sırıtırken Ali Arslan bana yaklaştı. O gelince Serin otuz iki diş gülmeye başladı.Her şey şimdi anlaşıldı. Ali denen adam ile Neva’nın bakışmalarını fark ettiği için ona saldırdı. Ama bunlar çok basit numaralar. Ali Arslan onu umursamadı ve bana yaklaştı. Orkestradan Por una Cabeza sesi yükseliyordu.

“Dans edelim mi?” diye sordu. Sırf Serin şıllığını çatlatmak için bile kabul edebilirim.

“Elbette.” dedim ve bana uzattığı elini tutarak ilerledim.

Arkadaki yüz ifadelerini hayal edebiliyordum. Sahne de birkaç çift salınarak dans ediyordu.

Ali Arslan sağ eliyle sırtımı kavrayıp sol elini uzattı.

“Tango biliyor musun? Bilmiyorsan eğer kendini bana bırak sadece.”

Ona sesli bir cevap vermedim ve gülümseyerek elini tuttum. Diğer elim omzuna tutundu. Başımı omzuna yaslayıp onunla ileri geri şeklinde durduğum yerde hareket ettim. Onun adımları geri giderken benimkiler ileriye gitti. Yüzünde küçük bir şaşkınlık ifadesi görünce ona etkileyici bir gülüş sundum. Yönlendirmesi oldukça profesyoneldi ama ben de Tango biliyordum. Neva’nın babaannesi ona her şeyi öğretiyordu. Bilgi güç olduğu için tüm detaylara dikkat ediyordum. Melek ise umursamazdı. O tek bir anıda takılı kalmıştı. Ben ise hepsini lehime çeviriyordum.

Sağ ayağımla sol ayağını ittirerek sağ bacağımı iki bacağının arasından kaydırıp belimi geriye attım.

“Gözlerin.” Dedi ve devamını getirmedi. Etkilenmiş olduğu belliydi. Neva’nın yüzüne sahip olsam da ben Alev’dim ve etkilenmesi çok normal.

“Ne varmış gözlerimde?”

Bir elimi bırakıp geriye gitmemi sağladı ve tekrar kendine çekti.

“Tutku ve şehvet barındırıyor.”

Tekrar gülümsedim. Salondaki herkesin bizi izlediğine emindim.

“Yani?” derken tekrar eğilip bir bacağımı bacaklarının arasından kaydırdım.

Birbirimizi bırakıp hafifçe döndük ve tekrar ellerimiz birleşti. Başımı yukarı kaldırıp ona baktım.

“Bu beyaz kuğunun siyah kuğuya dönüştüğünü gösterir.”

Tepkilerimi ölçer gibi bakıyordu. Düşüncelerimi asla yüzüme yansıtmadım. Ve dansa devam ettim. Anlamasının imkânı yoktu. Sadece laf kalabalığıydı.

Ayak hareketlerinin ardından sol bacağımı kaldırıp ağırlığımı ona vererek yaslandım. Tekrar eski halimize geldiğimizde konuştum.

“Bu da ne demek?”

Beni döndürdükten sonra kaldırdı ve o sırada sağ bacağımı sol bacağına doladım. İndirdikten sonra sol bacağımı sağ bacağına sarıp o geriye doğru yaslanırken ben göğsüne doğru yaslandım. Şarkı bittiğinde büyük bir alkış sesi duyuldu. Yüzlerimiz birbirine yakın bir mesafedeydi.

“Bu, Neva ile senin arandaki farkı anlayabiliyorum demek Alev.”

 

Loading...
0%