6. Bölüm

2. Zamanın Suskunluğu

lavinia
laviskoo7

.

 

Bölüm 1 – Zamanın Suskunluğu

“Zaman, yaralarımızı iyileştiren bir ilaç değil, aslında üzerini toprakla örten bir mezarcıdır. Her saniye, bir mezar taşı daha diker; her dakika, bir sır daha saklar.”

Akıl hastanesinin koridorlarında yankılanan saat tik takları, bu sözleri doğrular gibiydi. Her tık, bir kalbin son atışı; her tak, bir ruhun sonsuzluğa kayışıydı. İnsanlar zamanı ölçmek için takvimler ve saatler yapmıştı, ama aslında zamanı anlamak hiçbirimizin gücünün yetmediği bir oyundu. Çünkü zaman, bizi izliyordu. Sessizce, sabırla, acımasızca.

Hastane binası yılların ağırlığını taşıyordu. Soyulmuş duvar boyaları, pas tutmuş demir parmaklıklar ve küf kokusuna karışmış ilaç kokusu… Hepsi birer tanık gibiydi. Her odanın, her yatağın kendi hikâyesi vardı. Ama bu hikâyelerin içinde en çok korkulanı, 412 numaralı odada yazılıyordu.

O gece, koridorları bir çığlık böldü. İnce, tiz ve kulakları delen bir çığlık… Sanki hem geçmişin hem geleceğin acısını aynı anda taşıyordu. Nöbetçi hemşire ilk anlarda bunun sıradan bir kriz olduğunu düşündü. Ama çığlık kesilmedi. Kesildiğinde ise sessizlik, daha da ürkütücü oldu.

Doktorlar, koşar adımlarla 412’ye yöneldi. Kapı kilitlenmemişti, ama sanki içeriden bir güç onu kapatmış gibi ağır açılıyordu. Sonunda kapı ardına kadar açıldığında herkesin nefesi boğazında düğümlendi.

Yatak kenarında bir kadın cansız halde uzanıyordu. Saçları darmadağın, gözleri son nefesini verirken tavana sabitlenmiş gibiydi. Dudak kenarındaki kan, garip bir şekilde gülümsemeyi andırıyordu. Sanki ölümü seçmiş değil, ölüme davet edilmişti.

Odanın içi darmadağındı. Masa devrilmiş, cam kırıkları her yere saçılmıştı. Ama en dikkat çekici şey, yerde buruşturulmuş bir kâğıttı. Doktorlardan biri, titreyen ellerle onu açtı.

Kâğıtta bir şarkının nakaratı yazılıydı:

"Gün döndü karanlığa, yıl kaldı yarıda,

Ay doğdu sessizliğe, ruhum kanat kırdı rüyada.

Unutma, tarih yazar ama geceler unutmaz,

.... ………… ………, hâlâ kapımda."

Son dizedeki tarih, kan lekeleriyle bulanmıştı. Hangi gün, hangi ay, hangi yıl olduğu anlaşılamıyordu. Ama kan, sanki özellikle o bölgeye sürülmüş gibiydi.

Doktorlardan hiçbiri konuşmadı. Göz göze gelmekten bile kaçındılar. Çünkü o an hepsi, aynı hissi yaşadı: Bu, yalnızca bir intihar notu değildi. Bu, zamana yazılmış bir lanetin lekesiydi

Hastane defterlerinde bu ölüm sıradan bir vaka olarak kayda geçti. “Hasta intihar etti.” Ama koridordaki fısıltılar başkaydı. Hemşireler kendi aralarında “o odada zaman farklı akıyor” diyordu. Saatler ya geri kalıyor ya da ileri gidiyordu. Bazı çalışanlar, odanın önünden geçerken saatlerinin durduğunu iddia ediyordu.

Bir doktor, not kâğıdını incelemek için yanına aldı. Ancak kâğıdın üzerindeki kan, normal bir kan değildi. Günler geçmesine rağmen ne kuruyor ne de soluyordu. Hep taze, hep parlak kalıyordu. Sanki o tarih her an yeniden yazılmak üzere bekliyordu.

“Zaman yazıyı yıpratır, mürekkebi solar ama kanı asla silemez.” diye mırıldandı yaşlı bir profesör. Bu sözü söylediğinde gözleri buz gibi parladı. Çünkü o da biliyordu: Kanın içine gizlenmiş olan tarih, bir gün okunacaktı. Ve o gün, sadece hastane değil, tüm şehir bu sırrın yükünü taşıyacaktı.

İşte o andan itibaren herkes fark etti ki, 412 sadece bir oda değil, bir kapanın ta kendisiydi. Zamanın içine düşmüş bir kara delik gibi… Kimi saatlerini kaybediyor, kimi anılarını. Bazılarıysa hiç çıkamıyordu.

Kadının ölümü, bir son değil, başlangıçtı. Kanlı tarih henüz açığa çıkmamıştı. Ama herkes biliyordu: O tarih okunacak. Ve o tarih geldiğinde, sadece bir kişinin değil, bir şehrin kaderi değişecekti.

Zaman, suskunluğunu koruyordu. Ama suskunluk, bazen en korkunç çığlıktı.

 

Bölüm : 02.11.2024 22:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...