10. Bölüm

6. KRALLIĞIN LANETİ

lavinia
laviskoo7

 

Eğitmen karşısında dururken, gözlerindeki sert ifade dikkatimi çekti. Bana doğru birkaç adım yaklaştı ve masaya yerleştirdiğim mızrağa baktı. Sesi bir anda karanlık bir tınıyla yankılandı:

 

“Drakoria’ya ait olduğunu hiç düşündün mü?”

Bir an donup kaldım. “Drakoria mı?” diye tekrarladım, kelime ağzımdan çıkarken garip bir ağırlık hissettim.

Eğitmen, başını hafifçe eğerek mızrağı işaret etti. “Mızrağı tutuşun, hareketlerin... Bu, Drakoria’nın savaş stiline ait. O krallığın yok olmasının üzerinden yıllar geçti, ama izleri hâlâ bazılarınızda duruyor gibi.”

Kadın danışman araya girdi, sesinde bir alay vardı. “Drakoria’nın mirası mı? Bu ancak bir lanet olabilir. Mythralis’in adaletine karşı koymaya cüret eden bir halkın kalıntıları…”

Etrafımdaki herkes, sanki bir anda beni görmüyor, sadece geçmişi yargılıyormuş gibi bakmaya başladı. Alaycı fısıltılar yükseldi:

“Demek Drakoria’dan biri…”

“O halde neden burada? Mythralis’in adaletinden kaçamadıkları söylenir.”

“Onlar güçlerini hak etmeyenlerdi.”

Bu sözler, içimde bir öfke kıvılcımı yaktı. Drakoria hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. Ama ait olduğum bir yere karşı bu kadar küçümseyici konuşulması, dayanılmazdı.

“Eğer Drakoria o kadar değersizdi ise neden Mythralis onu yok etmek için bu kadar ileri gitti?” diye sordum, sesim titremedenç cesaretle.

Etraf bir anda sessizleşti. Kadın bana doğru döndü, gözlerinde hem şaşkınlık hem de hafif bir tehdit ifadesi vardı. “Drakoria, kendi hırsları yüzünden düştü,” dedi. “Onlar, Mythralis’in uyumunu tehdit eden bir halktı. Ve uyumu tehdit eden her şey, yok edilmelidir.”

Öfkem kabarmaya başlamıştı. Ama bu sırada Eğitmen araya girdi. “Bu tartışmayı bir kenara bırakın,” dedi sert bir şekilde. “Mühür hâlâ çıkmamış. Onun gücünü kullanıp kullanamayacağını bile bilmiyoruz. Belki de tamamen zayıf biri.”

Üzerine doğru yürüdüm ve "ben zayıfsam sende bir korkaksın. Neden maske takıyorsun eğitmen, korkuyor musun?" Diye bağırdım eğitmen bana sorgulayıcı ifadeyle bakarken.

Kadın danışman alaycı bir ifadeyle araya girdi “Mührün ortaya çıkmıyor çünkü Sloria seni kabul etmiyor. Gücün varsa bile, onu kullanmadığın sürece değersizsin.”

Sözleri içime işliyordu. Ama bu beni daha da güçlendiren bir farkındalık getirdi. Evet, şu anda bir mührüm yoktu. Ama güçlerim burada birileri tarafından onaylanmaya ihtiyaç duymuyordu. Kendim için ayağa kalkmam gerekiyordu.

Derin bir nefes aldım ve kadının gözlerine baktım. “Belki de güç, mühürü değil; seçimleri ve kararlılığı gerektirir. Drakoria hakkında hiçbir şey bilmiyor olabilirim, ama bu benim geçmişimden utanç duymam anlamına gelmiyor.”

Kadın bir an için duraksadı, sanki sözlerim onu şaşırtmış gibiydi. Ama sonra yüzüne tekrar o alaycı ifade oturdu. “Güzel sözler, ama burada yalnızca eylemler konuşur. Gücün yoksa, geçmişin de geleceğin de bir anlamı yoktur.”

Eğitmen ileri çıktı ve bana bir bakış attı. “Onu zorlamanın bir anlamı yok,” dedi. “Mührü ortaya çıkmadığı sürece bu dünyada hiçbir şey ifade etmeyecek.”

Kadın bir an düşündü, ardından kararlı bir ifadeyle başını salladı. “O halde, gücünü kullanmaya zorlayacak bir eğitim sürecinden geçmeli. Aksi halde burada tutmanın bir anlamı yok.” dedi abim ve Naren hala biziz izlerken

Bu sözler bana bir meydan okuma gibi gelmişti. Henüz kendimi kanıtlamamış olabilirdim, ama bu insanlar bana saygı duymak zorunda kalacaklardı. Drakoria’nın mirası bir lanet değil, bir güçtü. Ve bunu gösterecektim.

Kadın danışman bir süre düşündü, ardından bakışlarını bana dikti. Gözlerindeki küçümseme açıkça hissediliyordu. “Mührü olmayan biri, burada zaman kaybından başka bir şey değil,” dedi. “Ama belki akademide bir süre kalırsa, gerçek bir potansiyeli olup olmadığını görebiliriz.”

Abim ileri atıldı, sesi keskin bir öfkeyle doluydu. “O burada bir zaman kaybı değil. Eğer onu eğitecekseniz, aynı bizim gibi davranacaksınız.”

Kadın, abime küçümseyen bir bakış attı. “Onunla bu kadar ilgilenmen ilginç,” dedi soğuk bir şekilde. “Ama bu dünya duygularla değil, güçle işler. Eğer Sloria’nın onu kabul etmediği ortaya çıkarsa, bu da sizin zayıflığınızı gösterir.”

Naren sessizce abimin arkasından bana baktı. Yüzünde endişe ve korkunun izleri vardı. Sanki bir şey söylemek istiyor ama cesaret edemiyor gibiydi.

Kadın ellerini arkasında kavuşturdu ve kararlı bir şekilde konuştu. “Tamam. Akademiye gideceksiniz. Ancak burada kimsenin ayrıcalığı yok. Gücü olmayan biri, orada hayatta kalamaz. Onu eğitin, ama bu da bir sınav olacak. Eğer başarısız olursa, burada yeri yok.”

Bu sözler, içimde bir kor gibi yandı. Hâlâ beni yok sayıyorlardı, ama bu onların yanılgısıydı. Belki mühür hâlâ ortaya çıkmamıştı, ama bu benim güçsüz olduğum anlamına gelmiyordu.

abim, liderin kararına sert bir şekilde başını salladı. “O burada kalacak. Ve kendini kanıtlayacak. Tıpkı bizlerin yaptığı gibi.”

Kadın danışman, yüzünde küçümseyici bir gülümsemeyle abime baktı. “Göreceğiz,” dedi ve geri döndü. “Akademiye gönderileceksiniz. Ama bu, onun için daha da zorlu olacak. Drakoria’nın kalıntıları burada kolay kabul görmez.”

Onların ardından yürümeye başladığımızda, Naren usulca yanıma yaklaştı. "Dora… üzgünüm,” dedi fısıldar gibi. Gözlerinde suçluluk vardı.

Ona dönüp hafifçe gülümsedim. “Üzgün olma, Naren. Eğer bu dünya beni kabul etmiyorsa yapabileceğim bir şey yok o zaman ben dünyayı kabul edeceğim ve bütün dünya benim önümde diz çökecek.”

Boran başını dik tuttu, sesinde hem kararlılık hem de koruyucu bir ton vardı. “Dora, onlar yanılıyor. Sen de burada herkes kadar güçlüsün. Mühür ya da güç, her şey değil. Bunun bir yolunu bulacağız.”

Akademiye doğru yola çıkarken, içimde hem öfke hem de kararlılık vardı. Onlar beni istemeseler bile, bu dünyada bir yerim olduğunu gösterecektim. Mythralis’in bana bakışı ya da geçmişime olan küçümsemesi, beni durduramazdı.

Akademinin kapılarına ulaştığımızda, büyük, karanlık kuleler gökyüzüne doğru yükseliyordu. Her şey soğuk ve ürkütücü bir hava yayıyordu. Kapıda bizi bekleyen bir grup savaşçı, sert bakışlarla bizi süzdü.

Bize eşlik eden bir görevli, sert bir sesle konuştu. “Burası akademi. Burada zayıflara yer yok. Güçsüzseniz, ya güçleneceksiniz ya da yok olacaksınız.”

Bu sözler etrafımda yankılanırken, içimden sessiz bir yemin ettim. Mühürsüz bir Drakoria kalıntısı olabilirdim, ama bu dünya beni görmezden gelemeyecekti. Akademide onları yanıltmaya hazırdım.

Akademi, hem görkemli hem de ürkütücü bir atmosfere sahipti. Soğuk taş duvarlar, içeriye giren her yeni öğrenciyi tehditkâr bir sessizlikle karşılıyordu. Koridorların duvarlarında, geçmişte burada eğitim almış büyük savaşçıların ve büyücülerin devasa portreleri asılmıştı. Her biri bir efsane gibi bakıyor, adeta kim olduğumu sorguluyorlardı.

Abim ve Naren hemen yanımdaydı. Boran’ın omuzları dikti, ama gözlerinde hâlâ bir koruma içgüdüsü vardı. Naren ise sessizdi; onun çekingenliği, buradaki gergin havanın etkisiyle daha da belirginleşmişti.

Görevli bizi büyük bir salona götürdü. Salonda çeşitli yaşlardan öğrenciler vardı, ama çoğu gözlerini bana dikmişti. Sessiz bir şekilde fısıldaşmaya başladılar.

“Drakoria’nın bir kalıntısı mı?” diye birisi alayla fısıldadı.

“Demek buraya kadar gelebilmiş… ama mühürsüz?”

Sözler bana ulaşsa da görmezden geldim. Kafamı dik tuttum ve yürümeye devam ettim. Fısıldamalar, sert bakışlarla birleşerek üzerimde bir yük oluşturuyordu, ama geri çekilmeye niyetim yoktu.

Görevli bizi salonun ortasına getirip durdu. Ardından yüksek bir sesle konuşmaya başladı:

“Yeni gelenler. Onlar da sizin gibi bu dünyanın çağrısına yanıt verdi. Ancak hepiniz gibi bu da onların gücünü ispatlamaları gerektiği anlamına gelir.”

Ardından bana baktı. Gözlerindeki küçümseme açıkça görülüyordu. “Özellikle şu kişi,” dedi beni işaret ederek. “Mührü olmayan biri olarak burada ne kadar dayanabileceği meçhul. Akademinin kurallarına göre, her öğrenci ilk gününde bir sınavdan geçer. Ama bu… farklı olacak.”

Kalabalığın arasından bir kahkaha yükseldi. Sesin sahibi, bana doğru yürüyen iri yapılı, sarı saçlı bir gençti. Gözlerindeki kibir rahatsız ediciydi. “Mührü bile olmayan birini neden buraya aldınız?” dedi. “Buraya çocuk bakıcılığı yapmaya mı geldik?”

hemen araya girdim "çocuk olmayacak kadar büyüyüğüm ama illa çocuk bakıcılığı yapacağım diyorsan bir kreşe gidebilirsin kas yapmak için bu kadar zamanın var bir çocuk bakıcılığı yapacak zamanın mı yok"

Adam üzerime gelmeye başladığında,

Bir an nefesim hızlandı, ama kendimi kontrol ettim. Abim hemen öne çıktı. “Ondan uzak dur,” dedi sert bir sesle.

Genç gülümseyerek abime yaklaştı. “Bu kadar koruyucu olmana gerek yok. Mührü olmayan biri, burada fazla kalamaz. Üzgünüm, dostum, ama bu kadar basit.”

Kadın görevli, sarı saçlı gence sert bir bakış attı. “Yeter,” dedi. Ardından bana döndü. “Senin sınavın daha zor olacak. Eğer gücünü ispat edemezsen, burada bir yerin yok. Ama bu akademide, hiçbir şey kolay değildir.”

Tam o anda büyük salonun duvarları titremeye başladı. Ortadaki zeminde bir daire oluştu ve etrafında garip semboller belirdi. Işık halkası, gittikçe büyüyerek parlak bir enerjiyle titreşiyordu.

Kadın görevli bana döndü. “Adın Dora, değil mi?” dedi alaycı bir tonla. “Drakoria’nın kalıntısı, mühürsüz biri. Eğer bu sınavı geçebilirsen, buradaki herkes gibi eğitime katılabilirsin. Ama başarısız olursan, buradan sağ çıkman bile şüpheli olur.”

Abim bir şey söylemek için ağzını açtı, ama görevli sert bir şekilde elini kaldırarak onu susturdu. “Bu onun sınavı. Müdahale etmeye kalkarsanız, ikiniz de akademiden atılırsınız.”

Zemindeki daire, büyük bir ışık patlamasıyla yerinden kayarak başka bir boyut gibi görünen bir alan açtı. İçeride devasa bir savaşçı figürü görünüyordu. Bu figür, tamamen enerji ve saf güçten oluşmuş gibi parlıyordu. Elinde uzun bir mızrak tutuyordu.

Görevli bana döndü. “Bu figür, bir Drakoria savaşçısının enerji yansıması. Madem geçmişinizle buradayız, o geçmişin beklentilerini karşılayıp karşılamadığınızı görelim.”

O an kalabalık tamamen sessizleşti. Herkes bana bakıyordu.

Nefes alıp verdim ve zemine adım attım. Enerji figürünün gözleri parladığında, mızrağını bana doğrulttu. “Eğer geçmişini inkâr etmiyorsan, bunu kanıtla,” dedi derin, yankılanan bir sesle.

Mızrağı elimde sıktım. Ellerim titriyordu, ama gözlerim kararlılıkla figüre kilitlendi. Kendi içimde bir korku vardı, ama bu korkuyu susturmam gerekiyordu. Çünkü buradan geriye dönüş yoktu.

 

Bölüm : 23.01.2025 19:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...