
Ertesi sabah, çanın yankılanan sesiyle uyandım. Gün doğumunun ilk ışıkları, odamdaki küçük pencereye vuruyordu. Eğitmenin söylediği gibi, geç kalmamak için hemen hazırlanıp kendimi koridora attım. Akademinin taş duvarları, soğuk ama etkileyici bir atmosfer yayıyordu. Diğer öğrenciler de uyanmış, dersliklere doğru ilerliyorlardı. Çoğu, bana dikkatlice bakmaktan çekinmiyordu.
Beni ilk ilgilendiren şey, duyuru tahtası oldu. Dün eğitmenin bahsettiği gibi, tahta her türlü bilgiyle doluydu: günün sınav programları, görev listeleri ve bazı duyurular. Hemen gözlerimle ismimi aradım.
Dora Drakoria:
Sabah: Temel Dövüş Teknikleri (Eğitim Alanı 3) Öğleden Sonra: Strateji ve Taktikler (Sınıf 2C) Akşam: Kütüphane Çalışması (Özel Drakoria Arşivi)
Kendi ismimi ve ders programımı görünce derin bir nefes aldım. Akademinin beni bir an önce zorlamaya kararlı olduğunu anlamıştım. Eğitmenin “zor olacak” derken ciddiyetini fark ediyordum. Özellikle akşamki Drakoria Arşivi, geçmişimle yüzleşmek zorunda kalacağım bir alan gibi görünüyordu.
Temel dövüş teknikleri dersimin yapılacağı Eğitim Alanı 3’e doğru ilerlerken, etrafımda hareket eden öğrencilerin fısıldaştığını hissediyordum. Kimisi küçümseyici bir ifadeyle bana bakarken, kimisi yalnızca meraklı gözlerle beni süzüyordu. Alışmam gerektiğini biliyordum, ama bu bakışların üzerimde bir yük yarattığını da inkâr edemezdim.
Eğitim alanına vardığımda, geniş bir açık alanla karşılaştım. Yerdeki kum, buranın yoğun dövüş çalışmaları için kullanıldığını gösteriyordu. Alanın ortasında, bazı öğrenciler sıraya dizilmişti. Eğitmen henüz gelmemişti, bu yüzden kenarda beklemeye karar verdim.
“Dora, değil mi?”
Başımı çevirip sesin sahibine baktım. Dün beni küçümseyen sarı saçlı gençti. Yanında birkaç kişiyle bana doğru yürüyordu. Gözlerindeki alaycı ifade hâlâ oradaydı.
“Burada fazla kalamayacağını düşünüyorum,” dedi soğuk bir gülümsemeyle. “Ama belki bir iki dövüşte eğleniriz.”
“Adını bile bilmiyorum,” dedim sakin bir şekilde. “Ama eğer bu kadar boş vaktin varsa, kendi eğitiminle ilgilenmeni öneririm.”
Etrafındaki arkadaşları kıkırdarken, genç bana biraz daha yaklaştı. “Benim adım Lior. Ve burada zayıflar için zaman harcamam. Ama senin gibi ilginç bir hedefi görmek eğlenceli olabilir.”
Tam o sırada, eğitmen alana girdi. Adımlarındaki sertlik, anında herkesin susmasına neden oldu. Herkes yerini aldı ve Lior geri çekilmek zorunda kaldı. Eğitmen, öğrencilere kısa bir bakış attıktan sonra, durduğu yerden konuşmaya başladı.
“Bu ders, sizin temel dövüş becerilerinizi geliştirmek için tasarlandı,” dedi. “Güçlü olmak, sadece bir mühüre sahip olmak ya da doğuştan gelen yeteneklerle ilgili değildir. Teknik, disiplin ve zeka olmadan hiçbir şeysiniz.”
Eğitmen, maskesinin ardında durmadan konuşurken, öğrenciler dikkatle dinliyordu. Sonra aniden bana döndü. “Lior, buraya gel ve kendine bir rakip seç"
"Dora'yı seçiyorum bakalım ne kadar dayanabilecek"
Beni fazla hafife alıyordu küçükken ders aldığımı da bilmiyordu haliyle.
Herkesin bakışları tekrar bana yönelmişti. Derin bir nefes alıp ileri çıktım. Eğitmenin ne yapacağını bilmiyordum, ama beni bu kadar erken sahneye çıkarması
Eğitmen bir mızrak aldı ve bana doğru uzattı. “Bugün burada kendini ispatlayacaksın,” dedi. “Diğerlerinden farklı olduğunu biliyorum. Ancak potansiyelini göstermek için doğru bir başlangıç yapmalısın.”
Ben konuştum "bakalım sen ne kadar dayanabileceksin beni hafife alma lior"
Lior alaycı bir şekilde gülümsedi ve yerine geçti.
Eğitmenin maskesinin ardındaki gözleri beni izliyordu. İlk dersimin düşündüğümden çok daha sert geçeceği belliydi.
Lior bana yumruk atmaya çalıştığında eğildim ve eğildiğimde ayağına bir çelme taktım ama lior sadece sendeledi, ona bir yumruk atmaya çalışıyım ama elimi tutup tam bükecekken iki acağının arasına bir tekme attım acıyla kasıldığında karnına bir tekme atıp yete düşürdüm ve tam sahadan inecekken arkamda adımlarını duydum ve hızla yüzüne bir yumruk attım tam yeniden bana doğru gelecekken ayağına yine çelme taktım ve o sırada yere düştü ayağımı boğazına koyup bastırdığımda garip sesler çıkarıp çırpınmaya başladı kızarmaya başladığında ise ayağımı boğazından çekip diğerlerine döndüm "buraya gelmek isteyen var mı?"
Herkes birbirine bakarken eğitmene dönüp gözlerinin içine baktım ve sevimlice gülümseyip "izninizle" dedim ve salomdan çıktım
Koridorların sessizliği zihnimi doldururken, etrafımdaki taş duvarların soğukluğunu hissediyordum. Akademinin bu devasa yapısı, her adımda üzerime daha da ağır bir yük gibi çöküyordu. Ancak buraya alışmam gerekiyordu. Drakoria'nın mirasıyla ilgili daha fazla şey öğrenmek ve burada bir yer edinmek istiyordum.
Tam köşeyi dönerken birinin bana seslendiğini duydum. "Güzel dövüştün." Dönüp baktığımda, sarışın bir kızla karşılaştım. Parlak mavi gözleri, yüzüne bir tür yumuşaklık katıyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, hafif bir tebessümle bana bakıyordu. "Adın Dora, değil mi?"
"Doğru," dedim, şaşkınlıkla. "Sen de kimsin?"
"Ben Neva," dedi, elini uzatarak. Tokalaşırken, el sıkışması beklediğimden daha güçlüydü. "Lior’u yenmene gerçekten şaşırdım. Burada yeni olsan da etkileyici bir başlangıç yaptın."
"Teşekkür ederim," dedim omuz silkerek. "Ama bu sadece bir dövüştü. Gerçek mücadele yeni başlıyor gibi hissediyorum."
Neva başını sallayarak gülümsedi. "Haklısın. Burası kolay bir yer değil. Kuralları öğrenmek, rekabetle başa çıkmak ve her an tetikte olmak zorundasın."
"Rekabetten bahsediyorsun, ama dersler nasıl işliyor? Akademinin sistemi hakkında pek bir şey bilmiyorum," dedim merakla.
Neva bir adım atıp bana daha yakın durarak konuşmaya başladı. "Dersler sabah çok erken başlar. Genelde sabah beşte fiziksel eğitimle başlıyoruz. Güç, dayanıklılık ve hız üzerine yoğun bir antrenman yapılıyor. Ardından büyü teorisi ve uygulama dersleri var. Eğer mühürsüzsen, genelde sadece teorik çalışmalara katılırsın. Öğleden sonraları bireysel eğitimlere ayrılır, yani kendi yeteneklerini geliştirmek için fırsatın olur."
Mühürsüz olduğumu tahmin etmiş olmalıydı. Onun bu kadar açık konuşması bir an beni rahatsız etti, ama yine de sorumu sürdürdüm. "Ve mühürsüzlerin burada pek sevilmediğini duydum. Bu doğru mu?"
Neva'nın yüzündeki ifade bir an için değişti. "Doğru," dedi hafif bir iç çekişle. "Mühürsüzler genelde dışlanır. Çünkü büyü gücü olmadan bir şey başarabileceğine kimse inanmaz. Ama..." Gözlerime bakarak devam etti, "Sen farklısın. Bunu herkes fark edecek."
Bu sözler beni şaşırttı. "Neden böyle düşünüyorsun?"
Neva omuz silkerek, samimi bir şekilde gülümsedi. "Lior gibi birini yenebildiysen, senin içinde bir şeyler olduğu kesin. Ayrıca burada yeniler genelde sessiz kalmayı tercih eder, ama sen kararlısın. Bu, burada hayatta kalmanın anahtarıdır."
Konuşmamız tam da bu noktada eğitmenin koridorun ucunda belirmesiyle kesildi. Maskesi hâlâ yüzündeydi, ama bu kez tavrı daha sakin görünüyordu. Adımları yankılanırken bize doğru yaklaştı ve durdu. "Dora, benimle gel. Sana göstermek istediğim bir yer var."
Neva, eğitmene kısa bir selam verdikten sonra bana döndü ve sessizce başını sallayarak uzaklaştı. Eğitmenin peşine takıldım, kalbim merak ve heyecanla hızlanıyordu. Uzun bir koridor boyunca yürüdük ve sonunda büyük, demirden bir kapının önünde durduk.
Eğitmen kapıyı açtığında içeride taş bir platform ve antik yazıtlarla dolu bir oda gördüm. Eğitmen, platformun kenarına yürüyüp durdu. "Burası Drakoria kalıntılarından birini barındırıyor," dedi, sesi her zamanki gibi otoriter ve kararlıydı. "Burayı görmen gerektiğini düşündüm."
Merakla platforma yaklaşıp yazıtları inceledim. "Bunlar ne anlama geliyor?"
Eğitmen, maskesinin ardında hafif bir gülümseme varmış gibi durarak konuştu. "Bu yazıtlar, Drakoria savaşçılarının gücünün kaynağını anlatır. Bu güç yalnızca fiziksel bir şey değildir. Ruhunla bağlantılıdır. Burada, içindeki potansiyeli uyandırman mümkün. Ama bunu yapabilmek için cesaretin ve kararlılığın olmalı."
Bu sözler bana meydan okuyordu. Kendimi kanıtlamak istiyordum, hem ona hem de buradaki herkese. "Ne yapmam gerekiyor?" diye sordum kararlı bir sesle.
Eğitmen, platformu işaret etti. "Yazıtlarla bağ kurmayı dene. Düşüncelerini sustur ve içindeki gücü hissetmeye odaklan. Bu kolay olmayacak, ama eğer başarabilirsen... belki senin için bir şeyler üzerindeki yazıtlara odaklanmaya çalıştım. Taşların titreşimini hissedebiliyordum, ama içimde bir şeyler sanki kilitlenmiş gibiydi. Her ne kadar derin nefes alıp sakinleşmeye çalışsam da bir türlü odaklanamıyordum. Aklımda binbir düşünce dönüyordu; yenilerde olmak, Lior’u yenmek, Neva’nın söyledikleri… Tüm bunlar bir araya gelip içimde karmaşık bir düğüm oluşturuyordu.
Bir süre sonra eğitmenin sesi duyuldu. Sakin ama otoriter bir tonla, "Dur," dedi. Gözlerimi açıp ona baktım, yüzümde başarısızlığın bir izini taşıdığımı biliyordum. Eğitmen adım adım bana yaklaştı. Sessizlik içinde beni izliyordu, maskesi yüzünde olduğu halde bakışları sanki ruhumu görüyormuş gibi hissettirdi.
Bana yaklaştı, hafifçe belime dokunup beni biraz dikleştirdi. Ardından elini yavaşça kalbimin tam üzerine koydu. Hareketleri beklenmedik şekilde nazikti, sanki hiçbir şeyin bozulmasını istemiyormuş gibi. Gözlerimin içine bakarak konuştu. "Yanlış yapıyorsun," dedi yumuşak ama etkileyici bir tonda. "Hissedemiyorsun çünkü kafan çok dolu. Zihnin seni engelliyor. Burada yalnızca bu..." dedi ve kalbime hafifçe dokundu, "çalışır. Gücünü bulmak istiyorsan, burayla hissetmelisin. Kalbinle."
Bir an için nefes almayı unuttum. Onun bu kadar yakından konuşması, sesi, tavrı beni etkisi altına almıştı. Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı ama sözleri bana derin bir anlam taşıyordu. Kalbime dokunduğu an sanki içimde bir şeyler kıpırdanmaya başlamıştı.
"Tekrar dene," dedi usulca. "Ama bu kez düşüncelerini sustur ve sadece hisset. Düşünceler değil, duygular seni yönlendirecek."
Başımı hafifçe sallayarak kabul ettim ve derin bir nefes alarak gözlerimi tekrar kapattım. Eğitmenin eli hala kalbimdeydi, varlığı beni bir şekilde rahatlatıyordu. Bu kez zihnimdeki tüm karmaşayı bir kenara bırakıp kalbimin atışını dinlemeye odaklandım. Ancak bu denemede bile, içimdeki güç tam olarak uyanmamıştı. Sanki çok derinlerde bir yerde, ama hala ulaşılmaz bir haldeydi.
Gözlerimi tekrar açtığımda eğitmen bana bir süre sessizce baktı. Ardından başını hafifçe sallayarak, "Bugünlük bu kadar yeter," dedi. Sesi yargılayıcı değildi, aksine bir tür sabır ve anlayış taşıyordu. "Ama unutma, bu yalnızca bir başlangıç. Buradaki herkes zamanla gücünü bulur. Sen de bulacaksın."
Platformdan aşağı inerken içimde hem bir rahatlama hem de bir tür hayal kırıklığı vardı. Kendime zaman tanımam gerektiğini biliyordum, ama bu yolun kolay olmayacağının da farkındaydım. Eğitmen, "Yarın sabah, aynı saatte burada ol," diyerek koridordan uzaklaştı.
Derin bir nefes alıp odama doğru yürüdüm. İçimde hala o kelimeler yankılanıyordu: "Kalbinle hisset." Bu dünyada bir yer edinmek istiyorsam, içimdeki o güce ulaşmam gerektiğini biliyordum. Ama bunu başarabilecek miydim?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |