@lavivaseverkiz1
|
Hepinize merhabaaa. Ay Işığı adlı kitabımızın 3. Bölümüyle karşınızdayım. Eminim bu bölümü çok seveceksiniz. Biliyorum uzun zamandır iki kitaba da bölüm atmıyorum. Korkmayın, iyiyim. Şimdi konuşmayalım hemen bölüme geçelim. Bölüm sonunda her şeyi konuşuruz. Ben çok keyifle yazdım, sizin de okurken keyif alacağınıza eminim. Sizden istediğimiz kendinizi en güüvenli hissettiğiniz yerde battaniyelerinize sarılarak okumanız. O zaman uzatmadan bölüme geçelim. İyi okumalar. Bölüm şarkılarımız -İlaç Ol Yaralarıma -Çöpçatan -Yakamoz Güzeli (şarkıların alaka der susarım. Shhhh) 3.Bölüm:Domates Kız "...Al bakalım, Domates Kız..." Onur gittikten sonra ben de uyumaya odama gittim. Yaklaşık bir saat boyunca yatakta dönüp durdum. Bir gram uykum yoktu. En sonunda pes edip balkona çıkmaya karar verdim, iyi gelirdi belki hava almak. Üstüme ince bir örtü aldım ve koltukta oturup gökyüzünü izlemeye başladım. Aklıma Elif ablamla gökyüzünü izlediğimiz zamanlar geldi. ... "Elif abla, bak! Ay ne kadar büyük ve parlak! Bugün neden daha öncekiler gibi değil?" küçük kız ablasına ayı gösteriyordu. Çok şaşırmıştı bugün. Çünkü Ay'ı ilk defa böyle görüyordu. Bugün dolunay vardı ve küçük kız daha önce görmemişti. "Çünkü bugün dolunay var Mayıs. Dolunayda insanlar birbirlerini çok özlediklerinde birbirlerinin yüzünü Ay da görür. Bir gün çok uzakta olursak ve birbirimizi özlersek, sen kendini yalnız hissedersen, bir durumun altından kalkamayacağın zaman senden Ay'a bakmanı istiyorum. O zaman sana çok uzakta olsam bile yardım edeceğim. Ama kötü olmak zorunda değilsin. Çok mutlu olduğun zaman da orda olacağım ve mutluluğunu beraber yaşayacağız. Ben hep senin yanında olacağım." Elif kendini çok yakın hissediyordu küçük kıza. Nedenini bilmiyordu... Bildiği tek şey onu üzmek istemediğiydi. Onu koruyacaktı. ... Elif ablamı çok özlemiştim. O trafik kazası hayatımı karartmış, canımı elimden almıştı benim. Aslında ailemi ararken aynı zamanda Elif ablamı benden alan kazanın sahibini de arıyordum. Ama hiçbir sonuca ulaşamamıştım. Kaza anında olan kamera görüntüleri yoktu ve kaza gece olduğu için etrafta kimse yoktu. Ama elbette bu işin peşini bırakmayacaktım. İçimden bir ses yakında öğreneceğimi söylüyordu. ... Sabah gözümü balkonda açtım. Burada uyuya kalmıştım. Yukardan sesler duymaya başladım. Galiba Onur prova yapıyordu. Yarın çekimleri başlıyordu. Hazırlandığı bir kavga sahnesi olmalıydı. Ancak sonrasında bunun prova değil gerçek olduğunu anladım çünkü Onur küfür etmeye başlamıştı. "Ne demek umurumuzda değil. Benim oyunculuğum değil mi! Bu sahneyi çekmek istemiyorum! Ya sahneyi kaldırtırsınız ya da beni o çekimlerde bulamazsınız!" elini masaya vurduğunu duyunca biraz telaş yapmıştım. Kendini kontrol edemiyorsa zarar verebilirdi kendine. Hemen yukarı çıktım. Kapıyı çalınca sinirli bir şekilde açtı. "Ne var ya, istemiyorum o sahneyi çek- Mayıs! Sen miydin? Kusura bakma biraz sinirliydim." Sesi titriyordu ve gözleri kızarmıştı. "Onur? İyi misin? Sesini duydum, sinirlenince yukarı çıktım. Sanırım sahne ile ilgiliydi. Merak ettim..." sakince konuşup durumu öğrenmeye çalıştım. İşe yaramış olsa gerek biraz daha sakinleşmişti. "İçeri geçsene..." geri çekilip eliyle sakince içeriyi gösterdi. Ben de ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim. Balkonda oturup konuşmaya başladık. "Dün bahsettiğim sahneyle ilgili yapımcıyı aradım. Sahneyi kaldırmalarını istedim. Kabul etmediler. Çekmek zorunda olduklarını söylediler. Daha çekimler başlamamıştı ve çoğu şey hazır değildi. Ben de kaldıramayacaklarını söyleyince filmden ayrılmak istedim bunu da kabul etmediler. Çok fazla para vereceklerini söylediler. Bütçeyi ayarlamışlar ve yeni oyuncu bulmak zor olurmuş. Bu yüzden çıkmama izin vermediler. Ben de sinirlendim." "Anladım...Peki oyuncu bulurlarsa? Çıkmana izin verirler mi?" "Verirler ama oyuncu yok. O yüzden imkansız." Aklıma önceden oturduğum sitede Onur'a benzeyen oyuncu arkadaşım geldi. O da yeni bir proje bekliyordu. Belki onunla ve yapımcıyla konuşursak Onur çıkar ve yerine o arkadaşım geçebilirdi. Bu arada önceki oturduğum sitede ünlü isimler vardı. O arkadaşım da onlardan biriydi ve gerçekten çok ünlüydü. "Şey, belki imkansız değildir..." kaşını kaldırıp bana baktı. ... "Nasıl yani? Sen şimdi Burak'ın bu filmde oynayabileceğini mi söylüyorsun?" Şaşırmıştı ve mutlu olmuştu. Bu yüzden ben de mutlu olmuştum ve heyecanlanmıştım. Bir insana yardım edebilmek beni çok mutlu ediyordu çünkü. "Evet. Bunu kabul edeceğine eminim. İstersen hemen burada arıyım, soralım?" "Olur! Olur arayalım hemen." Güldüm ve cebimden telefonumu çıkardım. Burak'ın numarasını bulup aradım ve hoparlöre aldım. Birkaç kere çaldıktan sonra açtı. Alo. Efendim tatlım? Burak? Nasılsın görüşmeyeli? Hayat nasıl? Sensiz ne kadar iyiyse. Gittikten beri sarmıyor buralar. Hala teklif gelmedi, bekliyorum. Senin hayatın nasıl canım? Ben de iyiyim işte. Teklif gelmemesi güzel olmuş. Sana bir teklifle geldim. Onur Yılmaz'ı tanıyorsundur. O bir ay sonra başlayacak çekimlerden ayrılmak istiyor. Ancak oyuncu bulamayacaklarını söylediler. Bu yüzden ayrılmasına izin vermiyorlar. Düşündüm de sen proje bekliyordun. Acaba onun yerine sen geçer misin diye düşündüm. Sen ciddi misin! Tabii ki kabul ederim! Detaylar nasıl? Buluşalım anlat bana? "Ben de geleyim buluşun detayları söylerim ona" yüzü biraz garip gözüküyordu. Ben detayları bilmiyorum. Ama istersen Onur'la beraber geleyim. O sana anlatır? Eee olur. Gelsin. Seninle de görüşmüş oluruz. Özledim. Eehheh tamam o zaman. Sitenin karşısındaki cafe de buluşalım. Tamam bebeğim. Yarın uygun mu, saat 2? Olur uygun. Görüşürüz o zaman. Görüşürüz bebeğim. Telefonu kapattım. "İşte bu kadar. Merak etme o sahneler ona sorun oluşturmaz. Sen istersen yapımcıyı ara, haber ver?" "Olur. Ariyim." Telefonunu çıkardı ve yapımcıyı aradı. Hemen açtı telefonu. Onur Bey merak etmeyin yeni oyuncu bulduk. Sinirlenmenize gerek yok. Nasıl? Yeni oyuncuyu buldunuz mu? Kim oynayacak peki? Şaşırmıştım çünkü daha bu sabah oyuncu bulamayacakları için kavga ediyorlardı. Evet bulduk. Utku Kaya oynayacak. Sizin için de uygundur umarım. Kararınız değişmediyse yarın imzaları atmaya saat 11 de bekliyoruz. Tabii. Tabii uygun. İyi günler Onur Bey. Utku mu? Mayıs! Bu nasıl tesadüf? Bilmiyorum İç Ses. İnan bilmiyorum... Utku. Benim eski sevgilim. Şimdi diyeceksiniz ne kadar çok oyuncu tanıdığın var. Evet haklısınız. Moda tasarım uzmanı olduğum için çok para kazanıyordum. Ünlülere çok fazla kıyafet tasarımı yaptığım için ve şehirden uzakta yaşamak istediğim için ünlü isimlerin yaşadığı bir siteye taşındım. 2 katlı evlerin olduğu tatlı bir siteydi. Taşındıktan sonra Burak'la tanıştım. O da beni Utku ile tanıştırdı. Bir ara ruhsal bir çöküntü yaşadım. O süreçte de Utku bunu fırsat bilip benimle yakınlaşmaya başladı. Sonra da o dönemin içinde sevgili olduk. Ama yaptığım hatayı o dönemden çıktıktan sonra fark ettim. Bana o sıralar destek olduğu için sevgi sanmıştım ama değildi. Sonra ayrıldık ve ben oradan taşındım. Taşındıktan bir ay sonra da buraya taşındım. Yani ayrılalı iki ay oldu. Ayrılınca üzülmedim hayatıma kaldığım yerden devam ettim. Ben taşındıktan sonra hala peşimdeydi ama ben izimi kaybettirdim. Şimdi tekrar onunla ilgili bir olay olması kötü olmuştu. "Mayıs. Ne yapacağız şimdi? Burak'a ne diyeceğiz?" "B-bilmem. Yarın buluşur anlatırım durumu. Sen de yarın imza atmak için gidersin. Ben de arayıp 11 de buluşmak istediğim söylerim." "Neden? Birlikte gideriz işte. Sen de benimle gelirsin. Ben de Burak'la tanışmış olurum." "Yok! Yani gerek yok. Ne gerek var ki benim de gelmeme. Hem sen de boşuna gelme cafeye. Şimdi hayranların falan gelir o saatlerde. Ben gider gelirim. Sen de imzalarsın. Sonra akşam bana yemeğe gelirsin?" "Yok bir şey olmaz gelirim seninle. Burak'la tek bırakmak iyi olmaz." Son dediğini anlamamıştım. Mırıldanarak konuşmuştu. "Ha? Ne dedin, anlamadım?" "Hiç, hiçbir şey." "Peki tamam. Ben gidiyim. Çizmem gereken bir sürü çizim var. Görüşürüz yarın akşam:)" "Ben sabah seni alırım, imzaları atmaya gideriz. Sonra da Burak'la buluşuruz. İtiraz istemiyorum. Sabah görüşürüz:)" İnat etmenin bir faydası olmayacağını anlayınca kabul edip eve gittim. ... 20.16 Beş tane çizim tasarlayıp siteye yüklemiştim. Yaklaşık 8 saat çizim yapmakla uğraşmış 1 saat boyunca da siteye yüklemekle uğraşmıştım. Şimdi bir sürü mail geliyordu ama hiçbirine bakacak halim kalmamıştı. Yemek yapamadığım için dışardan söylemiştim ve şimdi kapı çalıyordu. Gidip açtım. Kurye siparişi verdikten sonra merdivenlerin köşesinde bir gölge gördüm. Kafamı biraz daha kaldırınca bir kadının baktığını gördüm. Ama o sırada ışıklar kapandı ve kim olduğunu göremedim. Tam içeri girecekken ses duydum. "Bırak beni! Onu rahatça görebileceğimi söyledin bana. İki saniyede onu nasıl görmemi bekliyorsun!" Kimi görmekten bahsediyordu? Beni mi? Hadi ama! Kimse beni çok merak edip bakmaz o şekilde. Ama kim olduğunu merak etmiştim. Kadın bu şekilde tepki verince bir şeyler olduğunu anladım ve koşarak merdivenlere doğru gittim. Fakat kimse yoktu. Hem merak etmiştim hem de biraz korkmuştum. Eve girince koşarak camdan binanın girişine baktım ama ne birileri ne de bir araba vardı. Ben de içeri geçip yemeğimi yedim ve sonrasında maillere cevap vermeye başladım. Birkaç tane teklifi kabul ettikten sonra film izledim. Film bitince saate baktım ve çoktan 2 ye geldiğini gördüm. Uykum geldiği için de uyumaya gittim. ... 09.15 Sabah gözümü açınca saate baktım ve çok geç olduğunu gördüm. 10.30 da evden çıkacaktık ve ben daha yeni uyanmıştım. Hemen yataktan kalkıp duş aldım. Yüzüme ve cildime bakım yapıp üstümü giyinmeye gittim. Elbisemin üstüne inci küpe ve kolye takıp saçımı düzleştirdim. Saç parfümü sıktım ve makyajımı yaptım. Son olarak bilekliklerimi ve beyaz saatimi taktım. Parfümümü de sıktıktan sonra kapı çaldı. Hemen beyaz kol çantamı alıp evden çıktım. ... Arabaya bindik. Onur'un yanına oturdum. "Vanilya? Güzel seçim." "Ha? Anlamadım." "Parfümün vanilyalı. Çok güzel kokuyorsun." İşte bunu demeyecektin. Utanmıştım. İltifat etmişti. Kokum gerçekten güzel miydi? "T-teşekkür ederim." ... Saat 10.48 de yapım şirketine gelmiştik. Hemen yukarı çıktık ve bizi bekleme alanına yönlendirdiler. Hayır. Utku burada. Karşılaşmamız hiç iyi olmayacaktı. Hadi kızım, gir içeri! Onsuz zaten iyi olduğunu göster ve peşini bıraksın. İçeri girdiğimiz gibi Utku ile göz göze geldik. "Mayıs! Senin burada ne işin var?" bana doğru gelip sarılmaya çalıştı. Geri adım atıp "Onur'la beraber geldim. İmzaları atınca gideceğim. Sarılmaya gerek yok." Onur bir bana bir Utku'ya bakıyordu. "Mayıs, nereden tanışıyorsunuz?" "Eeee aynı sitede oturuyorduk bir ara. Eski arkadaşım." Söylerken telaş yapmıştım ve biraz kekelemiştim. Onur da anladı bunu, uzatmadı. "Anladım. Merhaba Utku. Memnun oldum. Kabul ettiğin için teşekkür ederim." "Memnun oldum Onur. Ne demek. Konusu hoşuma gitti kabul ettim." İşte Utku böyle biriydi. Belki böyle olmasa ilişkimi devam ettirebilirim. Ama çıktığı kızlarla yatmaktan başka bir şey düşünmüyor. Görüyorum ki hala öyle. "Onur Bey, Utku Bey. Yapımcımız sizi odasında bekliyor. Buyurun." Sekreter onları götürünce ben de beklemeye başladım. Sıkılınca da gelen maillere baktım. Sonrasında internette biraz gezindim. Yaklaşık bir saat sonra Onur ve Utku geldi. Utku sırıtarak bana bakıyordu. Rahatsız olmuştum. Onur da bunu fak etti. "Mayıs kalkalım mı? Gezeriz sonra da kahvaltı yaparız bir yerlerde?" "Olur kalkalım. Gezeriz." ayağa kalktık ve kapıya doğru ilerledik. Ben tam çıkacakken Utku kolumu tuttu. "En kısa zamanda buluşmak isterim. Uzun zaman oldu sonuçta. Hatta istersen bana gel, vakit geçiririz;)" Tam cevap verecekken Onur yanımıza geldi. Elimi tuttu ve Utku'nun elini kolumdan sertçe çekti. "Utku sen yapımcının yanına gitsene işimiz bitti seninle." Neden bilmiyorum ama sinirlenmişti. "Sevgili misiniz?" pişkin pişkin konuşuyordu. Bu benim de sinirimi bozmuştu iyice. "Sevgili olup olmadığımızın seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum. Şimdi rahat bırakırsan gideceğiz. Sen de işine bakarsın." Beni hafifçe arkasına doğru çekmişti. "Neyse. Ben gidiyim. Sonuçta Mayıs'la az zaman geçirmedik. Konuşuruz yine Mayıs. Size iyi gezmeler." Utku bunu söyleyip gitmişti. Onur tekrar konuşmaya başlayacağı sırada ben konuştum. "Tamam. Biz gidelim hadi. Sakin." Yüzüme bakıp derin bir nefes aldı ve gülümsedi. Yine çıktı o gamzeleri. "Tamam gidelim. Aklımda çok güzel bir yer var. Seni oraya götürmek istiyorum." Gülümsedim ve şirketten çıkıp arabanın yanına gittik. O an aklıma gelen şeyle duraksadım. El ele tutuşuyorduk. "Eee... Şey... Ben... Arabaya biniyim..." utanarak hızlıca elimi çektim ve hemen arabaya bindim. Şuan yüzümün kıpkırmızı olduğuna emindim çünkü cayır cayır yanıyordum. Elimi kalbime götürdüm ve çok hızlı attığını fark ettim. Neden böyle olmuştum? Onur arabaya bindi ve bana baktı. Hafif güldü ve sonrasında yine gülümsedi. "Mayıs?" Kafasını çevirmiş bana bakıyordu. Ona bakmadan cevap verdim. "E-efendim?" Kahretsin! Sesim titredi işte! Aferin Mayıs! "Yüzüme niye bakmıyorsun?" Kafamı hafifçe çevirip ona baktım. "Y-y-yoo. B-bakıyorum işte." Birden gülmeye başladı. İyice utandım ve kat kat daha fazla kızardığıma eminim şuan. "Kıpkırmızı olmuşsun. Utandın mı sen?" gülmeyi bırakıp tatlı tatlı bakmaya başladı. Sanki mümkünmüş gibi daha da kızardığımı hissettim. Daha da kızarmamak için konuyu değiştirdim. "N-nereye gidiyoruz? Merak ettim? Ya da gidecek miyiz?" Utandığımı anlamış olacak ki devam etmedi. Önüne dönüp arabayı çalıştırdı. "Çok güzel bir kahvaltı mekanı var. Seveceğini düşündüğüm için seni oraya götürüyorum, Domates Kız." ... Sahil kenarında çok tatlı bir kahvaltı restoranına geldik. Arabayı park edip indik. "Hava çok güzel. Burası da çok güzel görünüyor." Gülümseyip etrafa baktım ve derin bir nefes aldım. "Evet çok güzel. Kahvaltıdan sonra yürüyüşe ne dersin?" Sahilde yürüyüş yapmayı çok seviyordum. İstanbul'a geleli bir yıl olmuştu ve hem yaşadıklarımdan hem de yoğunluktan gezecek fırsat bulamamıştım. O siteye yakın yakın olan sahile gitmiştim sadece. Buraya hiç gelmemiştim. Ama içimden bir ses buranın yeni mekanım olacağını söylüyordu. "Olur derim. Ama çok acıktım sanırım. Midem konuşmaya başladı çünkü" Karnımı tutarak değişik sesler çıkardım ve gülmeye başladım. Onur'un beni izlediğini fark ettim ve sanırım yine kızarmaya başlıyordum. Hemen kendimi toparladım. "Sanırım benim de konuşmaya başladı. Hemen içeri girelim hadi." ... İçeri geçtik ve bir masaya geçtik. İçerisi çok güzel dekore edilmişti. Sarmaşıklarla donatılmış, açık renk ahşap masaların bulunduğu küçük bir yerdi. Kendimi çok iyi hissetmiştim içeri girince. Ama beni en mutlu eden sarmaşıkların yapay olmasıydı. Çünkü canlı çiçeklerin kullanılmasını sevmiyordum. "Burası çok tatlı. Çok hoşuma gitti. Böyle bir yere gelmek mutlu etti. Teşekkür ederim." Gülümseyip yüzüne baktım. O da bana bakıp gülümsedi. "Rica ederim. Buraya ilk kez biriyle geliyorum. Benimle geldiğin için teşekkür ederim. Ama sen asıl yemeklerini gör. Bayılacaksın eminim." Nasıl yani? İlk kez ben mi onunla gelmiştim buraya? Kendimi garip ve mutlu hissettim. "Yaa öyle mi? Beğeneceğime eminim çünkü benim yapmadığım her yemek genelde güzeldir." Beraber gülmeye başladık. Uzun zaman sonra kendimi iyi hissediyordum. Biz güldükten sonra 5-6 yaşlarında bir kız yanımıza geldi. Koşarak Onur'a sarıldı. Onur da ayağa kalkıp sarılarak onu kucağına aldı. "Onur abiii! Çok özlemiştim seni. Uzun zamandır gelmiyorsun. Merak ettim." Kız çok tatlıydı. "Zeynep! Ben seni özlemişim. Görmeyeli ne kadar büyümüşsün öyle?" Zeynep'in saçlarını karıştırdı. O da kafasını çekip bana baktı. "Onur abi, bu abla kim?" "Benim çok sevdiğim bir arkadaşım. Tanışmak ister misin?" Zeynep, Onur'un kucağından inip yanıma geldi ve elini uzattı. "Merhaba. Ben Zeynep. Senin adın ne?" Elini tutup nazikçe sıktım. "Ben de Mayıs. Onur abinin arkadaşıyım. Tanıştığıma menün oldum." Gülümseyip bana baktı. Samimiyetimi gerçek anlamış olmalı ki bana sarıldı. Küçük çocuklar genelde korkarlar büyüklerle tanışmaktan. Ve genelde korkarlar kolay kolay da inanmazlar. Ama Zeynep öyle değildi. Gerçekten bir bakışında kime güvenip güvenmeyeceğini biliyor gibiydi. Bana sarılınca hemen Onur'a bakıp sarılmalı mıyım diye baktım. O da onaylar gibi başını hafifçe salladı. Hemen Zeynep'e sarıldım. Çok güzel kokuyordu ve aynı zaman da çok güzel, tatlı bir kızdı. "Memnun oldum Mayıs abla." Neden sarıldığını anlamamıştım ama altında elbet bir şey vardır diye ters tepki vermedim. "Ben de memnun oldum Zeynep." Zeynep tekrar Onur'un yanına geçti ve bana gülümseyerek bakmaya devam etti. Onur dizlerinin üzerine çöktü ve Zeynep'le aynı boya gelmeye çalıştı. Ama uzun boyu buna izin vermedi. "Zeynep, bize benim her zaman yediğim kahvaltıdan 2 kişilik getirmelerini isteyebilir misin?" "İsterim. Hemen söylüyorum Onur abi. Görüşürüz Mayıs abla." Dedi el sallayarak. Elimi salladım ve gülümsedim. Zeynep gidince Onur masaya yine oturdu. Meraklı gözlerle ona baktım. Anlamış olacak ki gülümsedi ve cevapladı. "Zeynep 10 günlükken yurda bırakıldı. Yurdun sahibi bendim. En küçükleri olduğu için Zeynep'le ben ilgilenmek istedim. 4 yaşındayken şuan ki ailesi onu evlat edinmek istedi. Sonrasında Zeynep onlarla yaşamaya başladı. Ama birbirimizden ayrılamadık. Ailesi de bunu anlayınca her gün onların evine gelmemi istediler. Ailemle yaşamıyordum şuan olduğu gibi. Onların aile sıcaklığı beni huzurlu hissettirmişti. Ben de kabul ettim. Onlarla da samimi olmaya başladım. Hala işlerin yoğunluğundan her gün olmasa bile haftada üç kez görüşüyoruz. Zeynep'i kendi kardeşim gibi seviyorum. Zarar gelmesi bu hayatta isteyeceğim en son şey bile değil. Ailesi burada çalışıyor. Burayı açtıklarından beri sık sık geliyorum. Zeynep de onlara yardım etmeyi seviyor. Onların kendi anne babası olmadığını biliyor ama onları çok seviyor. Asla birbirlerine üvey olduklarını hissettirmediler. Şuan çok mutlular. Umarım hep de öyle kalırlar. Zeynep'in anne babasını bulmaya çalıştım hala da arıyorum. Tek ulaştığım şey annesinin ağlayarak zor bir şekilde yurdun kapısına bıraktığı. Bunu da yurdun karşısında oturanlar görmüş. Ama ne talihsizlikse o gün elektrikler kesildiği için kadının yüzüne ulaşamadığımız. O çevre de oturanlar da karanlıktan dolayı görememişler. Hangi anne baba 10 günlük çocuğunu bırakabilir? Hangi vicdanla bunu yapabilir aklım almıyor. Ailesine ulaşıp bunu öğrenmek istiyorum. Hem Zeynep'in de biyolojik anne babasını öğrenmeye hakkı var..." Belli etmemeye çalışıyordu ama gözleri dolmuştu. Üzülmüştüm Zeynep için. Ama Onur'un yaptıkları mutlu etmişti beni. Çok güzel bir kalbi vardı. "Gerçekten Zeynep adına çok üzüldüm. Ben de ailesini bulmak için elimden gelen ne varsa yapmaya hazırım. Peki, Zeynep bana neden, nasıl sarıldı?" Gülümsedi. "Zeynep kendini yakın hissettiği ve güvendiği insanlardan çekinmez." Soran gözlerle ona baktım. "Zeynep sana güvendi, evet. Zeynep zeki bir kız. Kime güvenip güvenmeyeceğini tek bakışından anlayabiliyor. Güvendiği insan sayısı azdır. Sen de onlardan birisin artık. Ve galiba seni çok sevmiş." Şaşırdım son söylediği şeye. "Nasıl? Sen nerden an-" tam o anda Zeynep'in sesini duydum. Elinde kağıt bir çiçekle koşarak yanıma geliyordu. "Mayıs abla! Mayıs abla! Bak! Bunu sana yaptım. Beğendin mi?" tatlı tatlı konuşurken elindeki çiçeği bana uzattı. Elinden aldım ve ona gülümseyerek baktım. "Çok beğendim. Çok teşekkür ederim." Bana hızlıca tekrar sarıldı ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Ben de onun saçını okşadım ve yanağını öptüm. Biraz daha sarıldıktan sona geri çekildi. "Yaşasın. Sen hep gel ben sana her geldiğinde yaparım." Sonra kulağıma yaklaştı ve sessizce "Onur abi de sana çiçek alır. Bence seni seviyor. Çünkü sana çok güzel bakıyor. Ama üzülme. O almazsa ben sana veririm hep çiçek." Ben biraz utanmış ve şaşırmıştım. Ama sonra ikimiz de gülmeye başladık. Onur biz gülünce şaşırmış bir şekilde bize baktı. Onu görünce tekrar gülmeye başladık. "Çabuk kaynaştınız. Zeynep, bizimle kahvaltı yapmak ister misin?" Zeynep bir bana bir Onur'a baktı. Sonrasında Onur'un sorusuna cevap verdi. "Hayır, Onur abi. Ben annemlerle yapacağım. Çizgi film izleyeceğim yerken. Siz zaten tekrar gelirsiniz. O zaman birlikte yeriz." Şaşırmıştım. Bizimle yemek isteyeceğini sanmıştım. "Emin misin Zeynep? İstersen hem bugün hem de daha sonra gelirsek yiyebiliriz. Hem seninle iyice tanışmış olurduk." Dedim Zeynep kucağımdan inerken. "Eminim Mayıs abla. İkiniz beraber tekrar gelin o zaman ben size kurabiye yaparım. Şimdi içeri gidiyorum, sonra görüşürüz:)" bize el sallayıp hemen koşarak uzaklaştı. "Eee o zaman biz de oturalım kahvaltı yapıp yürüyüşe çıkarız." Deyip masayı gösterdi Onur. Ben de yerime geçtim. ... Yemeğimizi yiyip arabanın olduğu yere gelmiştik. İçeriden iki tane su alıp sahile doğru yürümeye başladık. Biraz yürüdükten sonra insanların yerde oturduğu bir alana geldik ve oturduk. Bu arada Burak'ı sabah aramıştım. Daha sonra buluşmak için anlaşmış ve çekimler için başka birinin bulunduğunu söylemiştik. O da anlayışla karşılamıştı ve dün gün içinde başka bir teklifin geldiğini, onu kabul ettiğini ancak bize haber vermeyi unuttuğunu öğrenmiştik. "Burası gerçekten çok güzelmiş. Sanırım artık hep buralarda olacağım." Derin bir nefes aldım ve sahil havasını içime çektim. İnsana gerçekten çok iyi geliyordu. Onur gülümseyerek beni izliyordu. Yine yüzüm yanmaya başlamıştı. "Evet, gerçekten çok güzel." Mayıs. Sakin ol. Sana iltifat etti. Sakın kızarma. Sakın! İç Ses... kızarıyorum. Yüzüm yanmaya başladı. Aferin. Utanarak başımı kaldırdım ve yüzüne baktım. Biraz afallamıştı dediği şeyle sonra toparlamaya çalıştı. "Y-yani şey... Manzara... Deniz... Sahil havası. Çok güzel." Elini ensesine götürüp orda oyalandı biraz. Sonra konuşmaya devam etti. "Bir ara piknik yapmaya gelelim buraya" "Gerçekten mi? Gelelim. Ben çok severim piknik yapmayı. Zeynep'i de getirelim mi? Çok sever burayı?" "Olur. Onu da getiririz. Önce beraber geliriz. Eğer seversek bir daha geliriz, Zeynep de gelir bizimle." "Tamam. Ama havalar soğumadan gelelim. Temmuz'un sonuna geldik sayılır." Biz böyle konuşurken arkadan bir ses geldi. Arkamızı dönünce renkli renkli gül satan bir kadın gördük. Elindeki güller gerçekten çok güzeldi. "Merhaba gençler. Maşallah ne kadar yakışıyorsunuz. Evli misiniz?" Kadın çok tatlı birine benziyordu. Ama sorusu utandırmıştı. Ben cevap vermeyince Onur cevap verdi kadına. "Yok teyze evli değiliz." Kadın şaşırdı ama konuşmaya devam etti. Enerjisi içimi ısıtmıştı. "Sevgilisiniz o zaman. Yakında da evlenirsiniz. Maşallah nazar değmesin çok yakışıyorsunuz." Onur gülümsedi ve kadına cevap verdi. "Henüz değiliz teyze. Siz neden gelmiştiniz?" Kadın elindeki gülleri gösterdi sonra beni. Yine Onur'a döndü. "Almaz mısın bu güzel kıza bir gül?" Onur bana baktı ve tekrar kadına döndü. "Onun kadar güzel değiller ama bir tane alalım teyzecim. Ne kadar?" Onur'un bu dediği beni hem daha da kızartmış hem de şaşırtmıştı. Kadın sepetteki en güzel gülü çıkarıp Onur'a uzattı. "Paraya gerek yok evladım. Hediyem olsun size. Tekrar gelin buralara. Güzel kızımıza da iyi bak." Onur gülü aldıktan sonra kadın yanımızdan uzaklaştı ve onur bana döndü. "Onur...Hiç gerek yoktu..." Elindeki gülü, gülümseyip bana uzattı ve aldım. "Neden sadece gerektiği için mi alınır çiçek? Senin kadar güzel değil ama. Al bakalım, Domates Kız." ... Hello hello hello hello Nassinizzzzzz. Bomba gibi bir bölümle karşınızdayım. Değişik bir bölüm oldu. Sırlar, sürprizler... Uzun zamandır bölüm atmıyordum biliyorum ama okul çok yoğun başladı. Bu yüzden fırsat bulamadım. Ama umarım beklediğinize değmiştir. Açıkçası benim çok içime sindi bu bölüm. Şimdi sıra sizin teorilerinizde; -Utku nasıl biri sizce? -Burak hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerçi sadece telefon konuşması var ama olsun. AETSXYRDTCFYVGU -Zeynep nasıl bir kız? Sevdiniz mi? -Mayıs merdivenlerde kimi gördü? -Onur ve Mayıs nasıl ilerliyorlar sizce? -Beni seviyor musunuz? Tamam yeterli bu kadar. Sanırım Zeynep ve gül satan teyzenin enerjisi bana geçti gecenin 11.30'unda. Simay tuğçe aşko bye bye Seviliyorsunuzzz Muck muck |
0% |