@laydactn
|
İyi okumalar! 27 Nisan Perşembe 2023 “Luna, yeni hedef geldi.” Büyükannesinin önüne bıraktığı fotoğrafta kırklı yaşların sonunda, saçı sakalı beyazlamış, üzerinde ütülü gömleği, kumaş pantolonu, boynunda fuları ile şık bir adam duruyordu. Elinde tuttuğu deri çantası, pantolon askısı ve arkaya taradığı saçları ile bir profesör havası vardı. “Dimitry Vladimir.” Fotoğrafı eline aldı genç kız, dikkate incelerken yüz hatlarını neden diye sormadı, düşünmedi. Ona görev gelirdi, görevi gerçekleştirir ve konuyu kapatırdı. “Bu defa görevin nedenini bilmen gerekecek.” Şaşırdı Luna, büyükannesi karşısına geçirip oturduğunda beyazlamaya yaklaşmış sarı saçlarını geriye doğru attı. “Bu cinayetten sonra üç adamın geçmişe dair tüm kirli çamaşırları hem Türkiye hem Rusya’da bazına sızdırılacak. Seri cinayet durumu onaylanırken peşine özel bir ekip takacaklar muhtemelen. Daha dikkatli olmalısın.” Hepsinin ortak noktası elbette vardı. Luna bir katildi ama kendi ruhu dışında kimseyi suçsuz yere öldürmemişti. “Öldüler, ne gerek var kamuya açmaya?” Cinayetler arasının uzun olma nedeni kanıtsız iş yapmamasıydı. Suçlamaya yönelik en az üç tane kanıt olmalıydı, Luna o şekilde çıkardı ava. “Muhtemelen Rusya devrini kapatıyoruz canım. Bundan sonraki hedef Türkiye’de olacak. Ben gelebilir miyim bilmiyorum ama uzun süre orada kalman gerekebilir. Yeni bir kimlik, hayat ile giriş yapacaksın ülkeye.” Bir an kalbi anlam veremediği bir hisle kasıldı göğüs kafesinin içinde. Dönüş vakti geldi demekti bu. “Kendi adımı ve soyadımı kullanmak istiyorum, bunu iletebilir misin?” Luna ilk kez bir ricada bulunmuştu yıllar sonra. Ne hasta olduğunda ne acıktığında ne de zor durumda kaldığında kendisi için asla bir şey istememişti bugüne kadar. “Kendi soyadın derken?” Hiç tanımadığı babasından aldığı bir soyadı vardı, Türkiye’den çıkana kadar o soyadı bulunurdu kimliğinde. Güldü genç kız, histen uzak bir gülümsemeydi. “Aysu Borovkov yeterli.” Borovkov ailesi Rusya’da bilinen, tanınan, saygın bir aileydi. Ailenin iki erkeği de yakın zamanda öldüğü için aile kayıtlarında yalnızca büyükanne Alina Borovkov ve bu ülkeye geldiğinden beri ise Luna Borovkov olarak bilinen Aysu kalmıştı. Aysu annesine küskün bir küçük kız olarak kalmış, uğurlayamamıştı bile annesini. En azından onun verdiği isim ile kalarak anmak istiyordu kendince. “Tamamdır, ben iletirim gerekli düzenlemeleri hallederler. İsim temiz zaten, ailenin kayıplarına dayanamadığımız için kendi hayatlarımıza çekildik olarak hikayeleştiririz.” Kocasını, oğlunu kaybetmiş bir anne edasıyla değil, görev insanı bilinci ile yorumlamıştı. “Yarın akşam yokum.” Günü belirlemişti, hedef yarın ortadan kaldırılmış olacaktı. Öldürdüğü onlarca insan vardı. Kalbine tek kurşun, milim oynamazdı kurşunun saplandığı yer son iki cinayete hilal mührü ile imza bırakmaya başlamıştı. Diğer cinayetleri son iki cinayete bağlayamama durumu bundandı. Diğerleri bireyseldi, imzaya ihtiyaç duymamıştı Luna hiç. 28 Nisan Cuma 2023 Öğlen saatlerinden beri takip ettiği hedef ilk önce kahvaltı için bir mekâna uğramıştı. Luna arka masasına oturup bir kahve siparişi verdiğinde adamın masasına oturan başka bir kadın ile olan iki saatlik sohbeti bitene kadar kahve siparişi üç kere yenilendi. Ardından bir alışveriş merkezine geçti hedefi. Her lokasyon değişimde Luna adamın dikkatini çekmemek için bir şeylerini değiştiriyordu. Kahvaltı mekânında kızıl saçları açık, gözlükleri yüzünün yarısını gizlerken beyaz bir elbise ile takip etmişti. Alışveriş merkezine geçerken arabanın içinde elbisesini tayt ve sporcu sütyeni, hırka ile değiştirip kızıl saçlarını toplayarak yüzünü şapka ile gizlemişti. Alışveriş merkezinin içinde saatlerce takip etti adamı. Ne o fark etti ne çevrede herhangi birinin dikkatini çekti Luna’nın varlığı. Takım elbiselerin yanı sıra bir sürü oyuncak almıştı adam. O oyuncakların yerini biliyordu, o yeri bilmek Luna’nın sinirlerini ekstra bozuyordu. Akşama doğru sonunda arabasına atladı ve şehir merkezinden uzak evine doğru sürmeye başladı hedefi. Otoparktan farklı bir araba ile çıkarak peşine takıldığında silahı yan koltukta, ucuna taktığı susturucu ile duruyordu. Torpido gözüne uzanarak mühür ve zippo çakmasını silahın yanına koydu. Evin önüne park etti adam arabasını, çantalar ile birlikte indi arabadan. Hava kararana kadar evin önünde beklemeye başlarken saniyeye eşlik eden bir ritim ile direksiyona parmağını vurmaya başladı. Güneş battı, karanlık bir örtü gibi sardı dört bir yanı. Etrafta olan sesler kesildi, çevre evlerde olan insanlar uykuya geçti. Esen rüzgarın uğultusu duyuluyordu sadece. Luna spor ayakkabılarını botları ile değiştirdi. Saçlarını iki yana ayırıp ördü, boynunda kullandığı siyah kumaşı gözlerinin altına kadar çekti, örgülerin uçlarını içine soktu kapüşonunu başına geçirdi. Silahı beline, mührü ve çakmağı cebine attı. Deri eldivenleri ellerine geçirdi. Karanlığa ait bir parça haline geldiğinde ayaklarının altında ezilen dalların sesini umursamadan eve doğru yürüdü. Tek katlı, müstakil evin çevresinde iki tur attı. Ön kapının çift kilitli olduğunu tahmin ediyordu, mutfakta olan kapıyı sessizce açmaya çalıştı, kapı kolayca açıldığında içeriye girmeden önce sessizce bekledi birkaç saniye. Duyduğu tek ses su sesiydi. Kapıyı yarım bıraktı, mutfakta sessiz adımlar atmaya devam etti, hedefi bu defa banyodaydı. Eve kabaca göz gezdirdi, kimsenin olmadığından emin olduğunda su sesine karışan adamın sesine doğru yönlendirdi adımlarını. Banyo dışında her yer karanlıktı, Luna kolayca saklanıyordu. Adımları nefesi kadar sessizdi. Çok dikkatli bakılmadığı sürece karanlıkta hareketi bile görünmezdi. Kapının kolunu sessizce indirdi, buhar dışarıya doğru dağılırken içeriye süzüldü. Jakuzinin içinde, kollarını iki yana açmışi köpüklerin arasında gözleri kapalı uzanan adamın dilinde bir şarkı vardı. Yaptığı her şeye rağmen keyifle uzanabiliyordu, bu bile ölmesi için yeterli bir sebepti. “Hasiktir! Sen kimsin lan?” Belinde olan silahı çıkarmış, hedefinin kalbine doğrulturken adamın gözleri açılmış, korku ile bakıyordu Luna’ya. Mavi gözlerde bir his yoktu, duygudan arındırılmış saf bir boşluk ile bakıyordu. İnce ıslık sesi banyoda yankılandı, kalbini delen kurşun arkasında bir boşluk bıraktı. Jakuzide olan su ve köpük kanın kızıllığına boyanırken silahı beline soktu, mührü çakmağı ile yakmaya başladı. Demir o kadar çok ısındı ki rengi kızılın parlaklığına ulaştı. Bir adım attı, öne doğru eğildi ve tam alnının ortasına sertçe bastırdı mührü. O tanıdık yanık koku genzine dolarken bile oynamadı genç kızın yüzünde mimik. Suyu kapattı, kan bedenden dışarıya fışkırmaya devam etti. Luna bir ruhu daha katletmiş şekilde evden çıktı, arabasına atladı. Ceket, eldiven gibi ona dair iz taşıyan her şeyden kurtuldu. Ertesi sabah bir son dakika haberi olarak geçecekti Dimitry Vladimir’in cinayeti. Kalbe tek kurşun ve alnına vurulan hilal figürü ise artık seri katil davasını mecburen kabul etmeleri demekti. Seri katile çoktan isimler, nedenler sıralanmaya başlanmıştı sosyal medya ve halk tarafından. Hepsi belirsizdi, hepsi bir iddiaydı. Gerçek asla ortaya çıkmaması gereken bir sırla korunuyordu. Sabah programları, öğlen bülteni, akşam haberleri günlerce, haftalarca aynı cinayet haberleri ile çalkalandı durdu. İki ülke ortak bir ekip kurarak araştırmaya başlayacaklarını duyuran bir bildiri yayımlamıştı. Siyasette safların belirlenmesini bile sağlamıştı bu ortak cinayet. İki ülke tek bir düşmana karşı beraber çalışmak için bağlarını güçlendirmek adına devlet büyüklerini sık sık bir araya getirmeye başlamıştı bile. Luna odasına kapanmış, tabletinden gündeme bakarken cinayetler ile ilgili ortaya atılan iddiaları gülerek takip ediyordu. İnsanlar sürekli konuşuyordu, olmayan şeyleri birbirine bağlamak için fotoğrafların üzerinde düzenleme yapıyor, kaynaksız haberler ile ortalığı birbirine katıyordu. Genç kızın tek derdi ölmeyi hak eden ama ölmemiş olan kişilerin hesaplarını bu dünyada kapatmaktı. Hak etmeyen şeyler yaşatıyordu bu insanlar masumlara, en azından adil yaklaşıp hakkı olan ölümleri veriyordu onlara. Bu onu katil mi yapardı acımasız mı bilinmez ama döktüğü kanların bir damlasından bile pişman değildi, olamazdı çünkü onlar olmamıştı. 5 Mayıs Cuma 2023 İki ülke basına isimsiz, takip edilemez bir IP üzerinden paylaşılan dosya ile uyandı güne. Sabah haberlerinden bir saat önce ulaştı ellerine. Aynı saatlerde Türkiye’nin farklı şehirlerinde olan hastanelerinin kapılarına kimliği olmayan, ölüm tarihleri belli olmayan yüzlerce ceset bırakıldı. Hilal figürü ile başlayan görüntüleri 3 maktulün fotoğrafı takip etti. Sergei Ivan Osman Ali Karahan Dimitry Vladimir Önce isimsiz şekilde açılmış banka hesapları paylaşıldı, farklı tarihlerde hesaba giren milyonlarca doların farklı bankalara transfer edilerek ortadan kaybolmalarının verileri takip edildi. Dünyanın bir ucunda olan bankadan transfer olan bol sıfırlı sayılar dünyanın dört bir yanında olan farklı isimli banka hesaplarına dağıtılıyordu işlem sonunda ise kendi isimlerine olmayan bir hesapta toplanıyordu. Üç adam halktan kabul edilebilecek bir yaşam süren, çevreleri tarafından günlük işler ile yaşayan insanlar olarak tanımlanırken hesaplarında olan sayılamayacak kadar bol sıfırı gizlemek için oluşturdukları bir paravan hayat olduğunu kanıtlıyordu. Yeni bir sayfada hepsinin tek bir yere yüksek miktarda para transfer ettiği görülüyordu. Sağlık bakanlığına bildirilmemiş bir hastane, sigorta kayıtları olmayan doktor ve hemşireler nüfus müdürlüklerinde bile kaydı olmayan insanlardı. Hastane önüne bırakılan bedenlerin otopsileri başlanırken bakacak çok bir şey yoktu. Yüzlerce insandan geriye biraz et yığını, organları alındığı için kalan boşluklar ve kimliksizlikleri kaldı. Üç kişinin yapacağı bir suç zinciri değildi. Yayımlanan dosyada başka isim yoktu ama bu işte parmağı olan herkes sıranın onlara geleceğini biliyordu. Kendi elleriyle emniyet güçlerine üç adamın ortak noktasını vermişti. *** Her iki ülkenin vatandaşları adeta ayaklanmıştı. Ölüler arasında hem Türk ve Rus vatandaşlar vardı. Kaybolan, bulunamayan, kimliği bile olmayan yüzlerce insanın bedenleri morgları doldurmuştu. Seri katil diye korkulan kişinin ortaya çıkardığı belge bir anda gözleri emniyet güçlerine çevirdi. Kaybolan insanlar nasıl bulunamamıştı? Böyle geniş bir ağ nasıl devlet tarafından fark edilmemişti? Hiç mi kimsenin haberi olmamıştı bu süre boyunca. Cesetlerin alnına bıraktığı hilal figürü ile birlikte o cinayetleri işleyen, dosyaları ortaya çıkaran kişiye Sin demeye başladı herkes. Aydınlanma çağına geçiş olarak kabul edildi. Ay tanrısına atıfta bulunuldu. Bu suç ağının içinde kim varsa herkes biliyordu ki tek kurşun, hilal figürü ile ölü olarak bulunacaktı. Halk ikiye bölünmüştü, bazıları cinayetleri aklamak için yalan evraklar sızdırıldığını düşünüyordu bazıları ise bunların cinayet değil ödenen bir bedel olduğunu savunuyordu. Atılan her gönderi, her postun altında birbirlerine giren halkı akşama doğru getirilen yayın yasağı bile durdurmadı... Sin ismini herkes kolayca kabullendi. Gönderiler paylaşıldı ona ithaf edildi, röportajlar verildi ona seslenildi hepsinin yanıldığı detaylar vardı ama ortak olan Sin’e seslenirken bir erkeğe seslenir gibi seslenmeleriydi. Sin dedikleri kişi bir kadındı, her şeyi değiştirebilecek güce sahip bir kadındı ve yakında Aysu Borovkov olarak ülkeye dönecekti. |
0% |