Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8. Bölüm - Savaş

@laydactn

Önceki gece

Ay ışığı vuruyordu yüzüme, sandalyeye oturmuş ellerimi karnıma yerleştirmiş varlığını kabulleneli çok olan bebeğim ile konuşuyordum.

“En büyük hedefim sana iyi bir anne olabilmek, bazen korkuyorum ama eskisi gibi bir korku değil. Biri gelecek, biri görecek birisi kızacaktan ziyade yetememe korkusu sanırım. Sana bakabilecek miyim? İhtiyaçlarını anlar mıyım? Bir derdin olduğunda ilk geleceğin kişi olmayı başarabilir miyim? Bana güvenir misin? Sever misin beni?” Tişörtümü sıyırdığım için çıplak tenime sürtüyorum parmak uçlarımı.

“Ben her koşulda severim seni. Minicik bir bebek olacaksın, nasıl sevmem ki?” Bakışlarımı dolunay formuna kavuşmuş aya çevirdim. Kız mı olacaktı erkek mi? Yaramaz bir çocuk mu olacaktı yoksa uslu mu? Onlarca sorum vardı, hepsini ancak zamanı gelince yaşadığım zaman öğrenebilirdim.

“Yarın yeni bir dönem başlayacak bizim için, doğru yerdeyiz biliyorum. Çok hata yaptım ama en büyük doğrum burası olacak. Yarın herkes gerçekleri öğrendiğinde ortalıkta oluşacak kaosun bize sıçramasını engelleyeceğim, söz veriyorum.”

Efsun’dum ben. Kendimi bildim bileli savaş halindeydim hayatın kendisi ile. Demir ile beraber olduğumda savaşın bir tarafı değişmiş, daha çetin bir hal almıştı. Öncesinde pes etmemiştim, Demir ile olan dönemde pes etmemiştim, katilim toprağın altındaydı pes etmeyecektim.

“Senin için, bizden alınmaya çalışan hayat için, sorulmayan her şey için intikam alacak kadar güçlü olacağım. Bu defa ne Demir ne Vural ne Krallık, kaderimize hayatımızın hiçbir yerinde olmayan bir erkek karar veremeyecek.”

** 

Teknik hazırlıklar tamamlanmıştı bir gecede. Efsun'un yeri ülke dışında bir adada olarak görünüyordu. Herhangi bir sistem ile yeri tespit edilemez, güvenliği riske atılamaz olmuştu bu şekilde. Kemal Albay bir gün boyunca teknik odaya kapanmış, ekip ile birlikte defalarca kez test yapılarak kesinleştirilmişti. En zoru ilk adımdı, Efsun bir video ile açıklayacaktı her şeyi. Metni bile hazırlanmıştı onun için.

"Komutanım! Her şey hazır. Bu akşam toplantıya sızacağız. Videoya ihtiyacımız var sadece.” Kemal Albay elinde metnin hazır olduğu dosya ile çıktı teknik odadan. Efsun'un hazırlanması gerekiyordu.

"Yüzbaşı Tunga'yı odamda bekliyorum oğlum, acil biraz." Yanından geçerken selam duran askere kurduğu cümlenin ardından ok gibi fırladı asker. Bahçede, tim ile olan eğitimde görmüştü komutanını. Kemal Albay odasına geçerken Efsun'u çalıştırma görevini Tunga'ya verecekti. Hoş vermede bile o serseri bir şekilde alırdı o görevi.

"Komutanım!" Önce selam verdi, altı adam altlarında pantolonu üstlerinde sadece yeşil tişört ile yan yana dizilmiş tek elini yere yaslayıp, diğer elini sırtına çevirmiş şekilde şınav çekiyordu. "Kemal Albay'ım sizi çok acil odasına çağırdı komutanım, şimdi teknik ekibin yanından çıktı odasına gidiyor." Tunga son kez yükseldi, diğer elini yere bastırıp toparladı vücudunu. Künyesi tişörtün dışına çıkmış, göğüs hizasında duruyordu.

"Siz devam, hava kararana kadar birinizi içerde görürsem bağırtırım enik gibi." Gömleğini omzuna attı, saçlarından terler damlarken bir askerin ona uzattığı havlu ile terini sildi. Gömleğini üzerine giydi, pantolonun içine sokup derli toplu bir duruma getirdi. Odanın önüne geldiğinde kapıyı iki kere tıkladı, gel komutu ile girdi içeriye.

"Beni emretmişsiniz komutanım." Albay koyu kahve deri sandalyeyi gösterdi. Masanın ona yakın ucuna da dosyayı bıraktı. Tunga dosyayı aldı, içine konmuş tek sayfada göz gezdirdi. Efsun'u açık hedef hâline getirmek hâlâ çok içine sinmiyordu ama emir vardı ortada.

"Nazını niyazını çekemem senin, git sen hazırla Efsun'u. Söyleyecekleri orada, dışına çıkmasına gerek yok. Kendini kasmasın, sonraki süreçleri biz halledeceğiz." Dosya ile birlikte aldı kâğıdı, ayağa kalktı. “Emredersiniz komutanım.” Baş selamı ile birlikte çıktı odadan.

Yarım sayfalık bir metindi. Sesi titremeden, gözleri dolmadan, sinirlenmeden, kendinden emin bir sakinlik ile konuşsa en fazla 5 dakika sürerdi. Odasında olduğunu biliyordu, oraya doğru ilerlerken aklında bir tek soru vardı, kötü hissedecek miydi bu metni okurken?

Tık tık tık tık

Dört kere, işaret parmağının eklemi ile kapıya vurduğunda çok bekletmeden açıldı kapı. Kalın askılı, bol bir siyah elbise vardı üzerinde. Dizlerinin hizasında bitiyordu boyu. Karnı biraz daha büyüse bu elbise hamile elbisesi olabilirdi. Ayağında yine dün akşam olan terlikleri vardı, kıvrıldı dudakları. Saçları ıslak ıslak toplanmıştı ensesinde.

"Müsait miydin? Öyle direkt açtın kapıyı gerçi, neden sormuyorsun kim o diye?" Burası askeriyeydi ama sormamasına takılmıştı... "Odama gelen kişileri tanıyorum, neden sorayım ki? Gelebilirsin istersen içeriye, kapıda kaldın."

Geriye çekildi Efsun, Tunga içeriye girdi. Kapıyı arkasından kapatınca aldığı nefeste kadının kendine has pudralı kokusu doldu genzine. Oda çoktan ona ait olmuş gibi kokusunu hapsetmişti havasına. Masanın önünde duran sandalyeyi çekti ve oturdu. Efsun yatağın ayakucuna oturmuş, yüzünü Tunga'ya dönmüştü.

"Bu akşam video çekimi olacak biliyorsun. Teknik ekip tüm güvenlik önlemlerini aldı, metin hazır zaten. Çalışmana yardımcı olmak için geldim." Efsun uzandı ve aldı dosyayı. Kâğıdı içinden çekip aldı, kelimeler arasında dolaşmaya başladı gözleri. Saniye saniye izliyordu Tunga yüz ifadesini. Kâğıdı dizlerinin üzerine bıraktı. Boşluğa birkaç saniye baktıktan sonra döndü dirseklerini dizine yaslamış, öne doğru eğilerek gözlerini kendisine dikmiş adama.

"Beni her koşulda koruyacağınıza inanıyorum. Ben size sadece yardıma ihtiyacı olan bir hamile kadın olarak gelmedim. Daha fazla kan dökülmesin diye yardım etmeyi kentim seçtim. Bana güvendiğinizi düşünüyorum. O sebeple buraya kadar gelebildim." Tunga başını onaylar gibi salladığında Efsun yırtıp attı metnin olduğu sayfayı.

"Ezbere iş yapmayacağım. Kamera karşısına geçip konuşacağım, Albay onaylar ise gönderilir onaylamaz ise yazılan şeyler ezberimde, yeniden çekeriz." Bu cesur hamlesine karşı Tunga'nın içinde bir volkan patladı. Gerçek Efsun'u karşısında olan, sindirilmiş bir kadın değil.

"Videoyu senin çekmeni istiyorum, bu odada şu duvarın önünde alabiliriz. Bir oda dolusu askerin karşısında içimden geldiği gibi konuşamam. Ayarlayabilir misin bunu?" Gözlerinde farklı bir bakış vardı Efsun'un. Çakmak çakmak bakan bal rengi gözler yorgunluk, sindirilmişlik, baskıdan kurtulmuş gibiydi.

"Eğer istediğin buysa, ayarlarım." Emir komuta zincirinin bir halkası değişiyordu, vatan için emirleri her zaman devletinden alırdı ama bir alt başlık açılmış gibi hissediyordu. Efsun'un istekleri. Efsun'un güvenliği ve huzuru için gerekenler gibi...

Odadan çıktı Tunga, gerekli çekim aletlerini almak için teknik odaya giderken Kemal Albay'a durumu kısaca özetleyen bir mesaj iletmesi için bir askeri görevlendirdi.

Efsun o sıra ıslak saçlarını sımsıkı bir topuz yapmıştı. Kan akışı kısıtlanıyordu, baş ağrısı çekecekti muhtemelen ama o an düşünmemişti onu. Elbisesini değiştirmiş, bordonun parlak bir tonunda gömlek giymişti üzerine. Bacaklarını saran kumaş pantolon görünmeyecekti ama psikolojik olarak hazır hissetmek istemişti kendini.

Tunga tripod ve kemera ile geldi odaya. Efsun beyaz duvar önüne sandalyeyi çekti, oturdu. Tunga çekim açısını, ışığı ayarlarken kadının çıplak olan ayaklarının önüne bıraktı terliği. Güldü Efsun, gözleri terliğini bulduğunda o da gülüyordu hep Efsun'u da güldürmüştü bu defa.

"Hazır olduğunda başlayabiliriz." Terlikleri giydi, omuzlarını dikleştirdi ve gözleri ile onay verdi. Kameranın üstünde bir kırmızı ışık yandı.

"Ben Efsun Demirkan. Demir Demirkan'ın üç yıldır karısıyım. Sahip olduğunuz güçler kocamın leş gibi bir tuvalette öldürülmesine engel olamadı. Bir avuç paralı beceriksizi bir odaya doldurmuş zamanında Demir, ben bunu yapmayacağım. Demir Demirkan kurduğu Krallık başta olmak üzere serveti, malı mülkü ve ona dair her şeyin sorumluluğunu bana devretti. Gerekli evraklar elinize ulaşacak beyler, karar mekanizması son söz hakkı artık benim." Derin bir nefes aldı, Tunga'nın gözlerinde olan ifade güç vermişti.

"Artık işlerin kontrolü bende, iznim olmadan hiçbir işe imza atamayacak herhangi bir gelir ve kazanç elde edemeyeceksiniz. Bu meclis bir erkek yönetiminde, erkeklerle kuruldu ve patlatılan sevkiyat, ihbar edilen toplantılar ve öldürülen Kral'dan ileriye gidemediniz." Ondan alınan hayata karşılık kimsenin hayatı çalınmasın diye uğraşacaktı, bebeğine ve kendine verdiği sözdü bu.

"Kral kendi aptallığı ile kardeşine yenildi, bir avuç toprağın altında artık. Kraliçe ile yola devam edeceksiniz, kabul etmeyen ve bununla sorun yaşayan herkes bir avuç toprak bile bulamayacak." Elini kaldırdı, kayıt durduruldu ve saatlerdir nefesini tutuyormuş gibi sesli bir nefes verip elini yüzüne kapattı.

"Çok mu saçma oldu? Kesin çok saçma oldu. Metinden mi gitseydik?" Tunga kalktı, Efsun ile arasında olan mesafeyi kapattı. "Az önce tüm dünyanın yönetimini elinde tuttuğun iddia eden bir grup adama meydan okudun. Üstelik bunu öyle bir şekilde yaptın ki..." Tuttu kendini, söylerse yakardı. Susarak kendini yakmayı tercih etti.

“Tarafsız gözle bak, gerçekten iyi miydi?” Lise zamanlarında tiyatro kulübüne gitmişti bir dönem. Hayal kurmak, zihninde bir şeyler yaratmak çocukluktan beri sevdiği tek oyundu şimdi ise oyuna girmişti. O kırılgan, sindirilmiş, korkutularak eziyet edilmiş genç kızı, tüm kontrolü elinde tutan güçlü bir kadın rolüne sokmuştu. Güçlü hissedene kadar güçlü rolü yap diye bir şey okumuştu.

İçi gidiyordu genç adamın gözlerine baktıkça. Göğsünde ilk kez vatan aşkı dışında bir his yeşermişti bir çift bal rengi göz ile. Elini kaldırdı, onay alır gibi beklediğinde başını salladı Efsun. Saçlarını tutan sıkı tokayı her bir saç teline zarar vermekten korkar gibi bir naziklikle çözdü. Dalgalı bukleler sırtına doğru döküldüğünde silah tutmaktan nasırlaşmış parmak uçlarını gezdirdi dalgaların üzerinde.

“Daha iyisi olamazdı inan bana. Videoyu izleyen herkes kan revan içinde kalacak üstelik bunu tek kurşun sıkmadan yapmış olacaksın.” Tunga’ya neden izin verdiğini bilmiyordu, bir adım uzağında olan, saçlarına incitmekten korkar gibi dokunan adama nasıl hayır diyebilirdi? İstemiyordu bile bunu.

“Tunga.” Gözleri doldu bir an genç kadının, Tunga’nın yüreğinde başlayan sıkışma hissi nefes almasını engellerken gözlerinin içine bakıyordu sanki yıllardır hasret kalmış gibi.

“Söyle bal göz. Söyle neden sulandı o gözlerin? Neyin gölgesi düştü yüzüne?” Bir adım geri çekildi, Tunga’nın eli boşluğa düşerken genç kadının aralarına koyduğu mesafe Tunga’nın ruhunda başlayan oluk oluk kan deryasına dönüştü.

“Ben videoyu ekibe ulaştırayım, sen dinlen.” Bir anda aralarına giren mesafe her ikisinin kalbinde geri dönülmez kırıklar bırakırken Tunga odadan çıktı, Efsun ise yatağa oturarak ellerini yüzüne kapattı. Kalbi acıyordu, ruhu kanıyordu...

Bebeği olmalıydı önceliği. Bir erkek değil, kendisi değil tamamen bebeği. Bir işe girmişti genç kadın bebeği için başka bir şey için izin vermeyecekti kendine, biraz ağlasa geçerdi. Biraz ağlasa dinerdi hissettiği acı ve boşluk.

*** 

Durdurmuştu onu, geri çekilmiş ve uzaklaşmıştı. Dur demesinden daha can sıkıcıydı, dur dese durmayacağını mı düşünmüştü de kaçmayı tercih etmişti? Tunga elinde tuttuğu kamerayı kıracak gibi sıkarken öfkeden kan oturmuştu gözlerine.

Anlıyordu kadını, hak veriyordu. Bir cehennemden çıkmıştı, bir bebeği vardı, parmağında olan yüzük izi bile geçmemişti ama Gümüş gözlü adam bir beklenti içine girmemişti zaten. Kelle koltukta, her an ölümle burun buruna yaşarken bir kadını arkasında gözlü yaşlı bırakmamak için kısa süreli ilişkilerden fazlası olmamıştı hayatında ama o gözler, o bal rengi gözler gelip tüm düzenini alt üst etmemiş gibi geri çekiliyordu, haksızlık değil miydi bu?

“Komutanım, video hazır. Metin dışında hareket etmek durumunda kaldık ama bence her şey bu şekilde daha iyi ilerleyecek.” Tunga, Kemal Albay’a görüntüyü izletirken gergin vücut dili alarm veriyordu. İşten sonra bununla ilgileneceği için şimdilik görmezden geldi Kemal Albay.

Video oynamaya başladı, birkaç dakikalık bir video olmuştu. Etraftan bir şey yansımıyor, görüntüye girmiyor, zor duruma sokacak bir şey dönmüyordu. En büyük detay ise Efsun’un cümleleri hali ve tavrı olmuştu Albay için.

“Cümleler tamamen ona ait, kuyruklarına basıp saklandıkları yerden çıkmaya zorlayacak onları. Bu gibi adamlar bir kadının emrinde olmayı bırakın, fikir beyan etmelerine bile katlanamaz. Karşı çıkanlar ilk kontakta alınacak olanlar. İzniniz olursa Kalkan bunun için göreve çıkmaya hazır. Kalanlar ise itaat ediyor gibi davranıp bir açık bulmaya çalışacak.”

Kemal Albay’da benzer şeyleri düşünüyordu zaten. Onay verdi ve sistem gerekli sızma işlemi için hazırlandı. Efsun’un videosu ardından gerekli resmî belgeler yansıtılacaktı ekranlarına. Videonun nereden gelip gittiğini anlamadan silinip gidecekti arkasında bıraktığı veriler. Takip edecek bir detayları bile olmadığında ilk adımları saldırmak olacak, batan gemiyi her zaman önce fareler terk ederdi.

Zamanlayıcı ayarlandı, dijital saat 5 dakikadan geri sayarken Vural önderliğinde sekiz adam toplanmış, birbirlerine meydan okuyarak tehditler savurarak özgürlüklerinin son dakikalarında olduğunu kimse bilmiyordu.

“Kral öldü, yeni Kral seçim ile belirlenir. Saltanat mı bu aile içinde devam etsin kontrol? Hem sen kimsin? Düne kadar küçük Demirkan dışında bir sıfatın bile yoktu. Bu Meclis’i kontrol edebileceğine dair güvencen, referansın nerede? Kaldı ki Kral’ın ölümü hala şüphelerini koruyor.” Alex, yıllar önce iltica için başvurarak Türkiye Cumhuriyet’i vatandaşlığından çıkmıştı. Edindiği Alman kimliği onu farklı ülkelerde dokunulmaz kılsa bile Vural bunu pek umursuyor sayılmazdı.

Sesler yükselmiş, silahlar çekilmek üzereyken bir anda büyük bir cızırtı doldu odaya. Herkesin önünde olan dizüstü bilgisayar ekranına düşen genç bir kadın videosu kopacak kıyamet için yeterli ve tek adımdı.

Loading...
0%