Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Berceste Bölüm:2

@lazkizi137

Tarih: 27 Temmuz 2024

Bölüm 2: Ayrılıklar

"Zaman mı yoksa mekân mı bizi kavuşturmayan? Yoksa tüm bunlar da mı bir imtihan?"

♥︎

♤ İLAHİ ANLATIM ♤

Dünyaya gözlerini ilk açtığında gördüğü yüz ve hissettiği koku annesine ait değildi, annesi değildi ona sarılan. Onun yerine soğuk, yabancı eller tarafından kucağa alındı. Ailesinden koparılarak çok uzağa götürüldü ve bir yetimhane köşesinde terk edildi. İlk anıları gri duvarlar arasında geçti. Yetimhane umutların solgunlaştığı, sevginin eksik olduğu bir yerdi. Yani en azından onun kaldığı yetimhane böyle bir yerdi.

Diğer çocuklar, Berceste'ye acımasız davranır, onunla alay ederler, adını küçümseyerek söylerlerdi. Sanki kendileri çok farklıymış gibi "Anne-Babasının sevmediği kız." Diyerek dalga geçerlerdi. Tabi bu zorbalıklar müdürün olmadığı veya görmediği zamanlarda yapılıyordu. Diğer zamanlarda ise yetimhanenin ürkütücü gri taş duvarları ve paslı demir parmaklıkları, içeride ise soğuk bir sessizlik hüküm sürüyordu. Zamanının çoğunu kendi kabuğu içinde geçirir, anne babasını hayal ederdi. "Ben neden buradayım? Beni neden bıraktılar?" gibi sorularla zihnini meşgul eder ama bir cevaba varamazdı.

Aradan geçen 17 yıl ona çok şey katmıştı, mesela; klostrofobi. Ona zorbalık yapan çocuklardan kalan bir fobiydi bu. 7-8 yaşlarındayken o çocuklar tarafından ampulü bozuk ufak bir kilere kilitlenmiş ve saatlerce orada kalmıştı. Yetimhanenin en ücra köşesinde olan bu kilerde sesini duyuramamıştı. 2 saat sonra odanın kapısını açan hademe sayesinde çıkmıştı odadan. Ama bu onda bir travma olarak kalmıştı. Bir yılı vardı buradan kurtulması için. Yetimhaneden çıktıktan sonra ne yapacağına dair bir fikri yoktu ama "her yer buradan daha iyidir" diye düşünüyordu.

Nerden bilebilirdi ki kaderin onun için bir planı olduğunu. "Bu kadar acı sana yeter." diyerek ona artık huzuru yaşatacağını...

♥︎

♤BERCESTE♤

Hani izlediğimiz filmlerde, dizilerde okuduğumuz romanlarda hatta ünlü kişilerin biyografilerinde hep görürüz ya; ana karakterimiz önce çetin sınavlardan geçer, acının, zorluğun, üzüntünün dibini sıyırır sonra öyle bir ışık parlayıverir ki hayatında hop hayatının akışı bambaşka taraflara yönelir ve mutlu son.

Peki, benim hayatımda o ışık ne zaman parlayacaktı?

Kendimi bildim bileli yetimhanede 4 kişilik odamda yaşıyordum. Yetimhanede bırakıldığım zaman daha birkaç günlük falanmışım ve üzerimde küçücük bir not varmış; "Özür dilerim Berceste...". Polise gidilmiş ama ne araştırmalar sonuç vermiş ne de kamera kayıtlarından bir şey çıkmış. Beni kimin bıraktığını bulamamışlar. Yani müdürün bana söylediği şey bu.

Ama iyi tarafından bakarsak bana adımı bırakmıştı, Berceste... Neye dayanarak bu ismi verdi bilmiyorum. Seçilmiş, beğenilmiş anlamına geliyor. Hadi beğenilmişi anlarım, kendi çapımda güzel bir kızdım, ama seçilmiş...

Neye seçilmiştim, yalnız bir hayata mı? Hayata karşı savaşmak için mi seçilmiştim?

Çizdiğim resme son vuruşları yapıp tüm resmi inceledim. Küçük bir kız çocuğu elinde ayısı yerlerde sürünüyor. Bana benziyordu, benim küçüklüğüme....

Çizdiğim resmi diğer resimlerimin olduğu dosyaya yerleştirdikten sonra yatağıma oturup sırtımı başlık kısmına yasladım ve sürekli yaptığım şeyi yapmaya devam ettim, düşünmek. Zaten başka yapabileceğim bir aktivite yoktu.

Yaşam bana öğretti ki; hayata küsüp köşene çekilince bir mucize olmuyor, gizemli biri gelip sorunlarını çözmüyor. Kendine kendin sahip çıkmadıkça,Katherine Hepburn'un tabiriyle "Kendi kayığını kendin çekmedikçe" bir yere varamıyorsun. Her ne sorunun varsa, çözüm de sendedir. Kendine sahip çık.

Bende kendime sahip çıkıyordum. Yetimhanede devletin ödediği harçlıklarımız vardı gerekmedikçe harcama yapmaz biriktirirdim. Zaten bir tek gelir kaynağımız da buydu, azdı ama vardı.

Neyse 17 yaşına girmek üzere olan ben 18'ime kadar ne kadar biriktirirsem o kadar iyi. Çünkü ömrümün sonuna kadar burada kalmayacağım. Buradan çıktıktan sonra nasıl yapardım bilmiyorum ama bir işe girerdim. Ev için kira parasını çıkarana kadar bir pansiyon da kalırdım. Buradan çıkayım da yine başımın çaresine bakardım.

Umarım bu hayatı yaşarız be Berceste.

Umarım...

♥︎

♤İlahi Anlatım♤

Yesari evinde, yine bir pazar sabahı kahvaltısı yapılıyordu. Baş köşede Turan oturuyordu. Sol tarafında ki sandalye yıllardır olduğu gibi boştu, Adelya'sının yeriydi orası, hayat eşinin yeri.

Sağ tarafında ise sırayla baştan ikinci oğlu Mirkan, ondan sonra Evren ve en küçük oğlu Karan oturuyordu. En büyük oğlu Lodos ise bir kaç senedir olduğu gibi yurt dışındaydı.

Yılda bir kaç defa görüşseler de hiçbirine yetmiyordu. Ama anlıyordu onu, acıları aynıydı. Oğlu, ilk göz ağrısı da çok kaybetmişti.

Kaybedişlerin acısı onlar için halen daha taze olsa da hayatlarına devam ediyorlardı. Yesari kardeşler annelerinin ölümünü büyüdükçe daha iyi anlamışlardı. Öksüz olsalar da babaları onlara bu eksikliği hissettirmemeye çalışmıştı. Onlar için gerçekten bir baba olmuştu belki de ama peki ya kızı, biricik küçük kızı.

Yapamamıştı ona babalığını, tutamamıştı karısına verdiği sözü. Kızını koruyamamıştı, doğduğu gün koparmışlardı. Aylarca aramıştı kızını her taşın altına bakmıştı, bulamamıştı.

Kızının kayboluşundan 4 ay sonra bir haber gelmişti ona, kızının ölü bedeni bulunmuştu. İnanmadı ilk başta, yaktı yıktı ortalığı. Lakin yapılan DNA testi doğrulamıştı, dokunmaya kıyamadığı kızına aitti o ölü beden. Karısının ölümünü daha atlatamamışken, bir de kızını da kaybetmenin acısı yakmıştı onu.

Keşke dedi, ama neye dediğini bilmeden keşkeler doldurdu zihnini.

Masadaki derin sessizliği bozan kapı zil sesi herkesin odak noktası oldu. Evdeki görevlilerden biri kapıyı açınca kurye olduğunu gördü.

-Buyurun?

-Turan Yesari'ye bir kargo var, direkt kendisine teslim etmem gerek, rica etsem çağırır mısınız?

-Tabi.

Görevli mutfağa giriş yaptığında Yesari erkekleri merakla ona bakıyorlardı.

Görevli kadın Turan'a döndü,

-Turan bey, kurye geldi. Bir kargo varmış direkt size teslim etmesi gerekiyormuş.

Turan, merakla ayağa kalktı.

-Tamamdır sen görevine dönebilirsin, teşekkürler.

Görevli kadın kafasını sallayıp işine dönerken, Turan'da kapıya gitmişti.

-Buyurun?

-Turan Yesari?

-Evet benim.

-Turan bey, size bir kargo var. Şuraya bir imza alabilir miyim?

Gereken yere imza atan Turan, kuryenin ona uzattığı kargoyu alarak geri çekildi.

-Teşekkürler, kolay gelsin.

-İyi günler.

Kapıyı kapatıp arkasını dönen Turan, merakla ona bakan oğullarını gördü.

Mirkan, babasının elindeki kargoya bakarak,

-Kimden gelmiş baba?

-Bilmiyorum oğlum salona geçelim de açıp bakalım.

Yesari erkekleri salona geçip oturdular, Turan elindeki kargoyu poşetinden yırtarak açtı.

İçinden çıkan kutu ile daha da meraklanma kardeşler babalarına yaklaştılar.

Turan, kutunun kapağını açarak içine göz attı ve en üstte duran zarfı alıp açarak seslice okumaya, oğulları ise can kulağıyla dinlemeye başladı.

Merhaba Turan. Öncelikle belirtmek isterim ki anlatacaklarımdan sonra beni bulmaya çalışma. Çünkü bulsan bile karşılaşacağın şey bir avuç toprak olur, yani mezarım. Senden özür dilerim; geçmiş, günümüz ve gelecek için. Ben öyle bir şey yaptım ki, keşke şu anki aklımla geçmişe dönebilsem. Nasıl başlasam bilemiyorum ama sen Adelya'yı nasıl seviyorsan ben de öyle seviyordum ya da öyle sanıyordum. Beni tercih etmek yerine seni tercih etmesi o zamanlar öyle dokunmuştu ki bana bilmeden hırs yapmıştım. Şimdi anlıyorum ki o zaman yaptığım her şey sadece bir hırs ve takıntı uğrunaymış, lakin emin olduğum tek şey Adelya'ya olan saf sevgim hala duruyor. Seviyordum onu, zaman geçtikçe, sizin mutluluğunuzu gördükçe öfkem ortaya çıktı. Evlendiniz, çocuklarınız oldu ve öfkem büyümeye devam etti. Sonra tekrar hamile olduğunu öğrendim, ikizlerin olacakmış. Bir erkek ve bir kızın olacakmış. Hatta isimleri bile belliydi, Berceste ve Karan. Benim Adelya ile kurduğum hayalleri senin yaşaman, özellikle bir kızının olacak olması büyümekte olan öfkemi daha da harladı. Sonra bana en çok acı verecek olan şeyi öğrendim, sevdiğim kadının hasta yani kanser oluşu, o an başımdan aşağıya kaynar sular döküldü diyebilirim. Siz tedavilere başlarken hamilelik süreci de ilerliyordu. Zaman geçtikçe daha da çöküyordu. Gel zaman git zaman, Adelya doğuma girdi ama çıkamadı. O zaman seni çok suçladım, onu hamilelikten vazgeçirip daha iyi bir tedavi için ikna edebilirdin. Ama yapmamıştın. Kendimce benim canımı yaktı bende onun canını yakmalıyım dedim ve düşünmeden kızını senden aldım. Kızının yerine de zaten ölmüş olan bir bebeği koydum. Birkaç tehditle de DNA sonucu ile oynadım. Aldım kızını senden. Ben her şey için seni suçlarken bir şeyi unutmuştum. Adelya'nın özgür seçimleri ve inatçılığı. O beni değil seni seçmişti, seni sevmişti. Sen ne kadar ikna etmeye çalışsaydın da o yine de bebeklerinden vazgeçmezdi. Kimse suçlu değildi burada, benim dışında. Saf ve masum sevgimin hırsa ve intikam duygusuna dönüşmesine izin verdim. Diyorum ya şimdiki aklımla geçmişe dönebilsem bunu yapmazdım, Adelya'ya olan sevgimi korurdum. Sevdiğim kadın mutluysa bende mutluyum demeli ve hayatınızdan çıkmalıydım. Şimdi ise yaptıklarımın bedelini ödüyorum, kanserim. En başında dediğim gibi sen bu mektubu okurken ben çoktan ölmüş olacağım, öteki tarafta yaptıklarımın bedelini ödeyeceğim ama gitmeden önce bir şeyleri telafi etmek istiyorum. Senden çaldığım 16 yılı sana geri vermem ama kızını verebilirim. Git kızına kavuş Turan, zamanında senden kopardığım kızına, Bercestene kavuş. Kutunun içinde adresi resmi ve ona dair bilgiler var. Açtığım yarayı kapatmaya yetmez ama özür dilerim.


-Yavuz Karaca

Yesari erkekleri dona kalmıştı. Zamanında kaybettikleri meleklerinin yaşadığını öğreniyorlardı.

Mirkan'ın güzeli, Evren'in Berceste'si, Karan'ın can yarısı, kalp yarası. Turan'nın ise cânı, karısının emaneti yaşıyordu.

Turan, mektubu fırlatırcasına atarak kutunun içinde ki fotoğrafları aldı, o sırada Yesari kardeşler babalarının yanına doluştu.

İlk fotoğrafla adeta nefesleri kesildi.

Karan, can yarısını görünce gözleri dolmuştu.

-O anneme çok benziyor.

Annesini fotoğraflardan ve ailesinin anlattıkları ile tanıyordu. Ve ikizinin ona bu kadar benzemesi belki de onlara verilen bir hediyeydi.

Mirkan, güzelini görünce özellikle gözlerine bakınca ona duyduğu özlem daha da kabardı.

Evren girdiği duygu karmaşasından çıkıp kutuya tekrar döndü, katlı olan kağıdı eline alıp açtı. Berceste'sine ait bilgiler ve kaldığı yetimhanenin adresi yazıyordu.

Turan, yıllar sonra tekrar karısının görür gibi olunca içi burkuldu. Heyecanla yerinde dikleşti,

-Evren'im oku hadi.

Evren babasından aldığı komutla okumaya başladı.

-17 yaşında.

***** yetimhanesinde yaşamaktadır.

Resim ile ilgilenir.

Bilinen herhangi bir hastalığı yoktur.

Kapalı alan fobisi var.

Tarçına alerjisi vardır.

-Baba.

Dedi Karan kafasını yere eğerken. Turan, oğluna döndü. İçindeki acı sesine yansırken,

-Efendim Karan'ım.

Karan gözlerinden dökülen yaşlarla kafasını kaldırıp babasına döndü,

-Ne olur gidelim, kavuşalım ne olur?

Yesari kardeşler bu konuda hem fikirken, Turan'nın başka bir şey düşünmesi imkansızdı.

-Gideceğiz, ama hep birlikte değil. Ben ve Mirkan abiniz gideceğiz.

Karan kaşlarını çatarak ayaklandı,

-Neden sadece siz?!

Turan, buruk gülümsemesi ile oğlunun kolundan yanına çekti.

-Karanım, Berceste hakkında bildiklerimiz şu kağıtta yazanlardan ibaret. Bu zamana kadar ne yaşadı, ne yaptı bilmiyoruz. Hepimiz toplanıp çıkarsak karşısına korkabilir, bu da ona yaklaşamadan bizden uzaklaşmasına neden olur. Beni anlıyorsun değil mi?

Karan, daha can yarısına kavuşmadan onlardan uzaklaşması düşüncesi ile kalbi korkuyla çarptı, hızla kalktığı koltuğa aynı hızda geri oturdu.

-T-tamam vallahi tamam. Ben beklerim evde, yine gitmesin.

Turan, diğer iki oğluyla beraber Karan'ın bu haline burukça gülümserken, Karan onları umursamadan ikizi ile hayaller kurmaya başlamıştı bile.

Turan, gerginlikle ayağa kalktı ve oğlu Mirkan'a döndü.

-Mirkan'ım önce karakola gidelim. Pat diye gidemeyiz, resmiyete dökmemiz lazım. O it her ne kadar ölmüşte olsa şikayetçi olmamız gereken bir hastane var. Böylesine büyük bir olay nasıl göz ardı edilebilir aklım almıyor. Sonrasında da Berceste'min yanına gidelim.

Mirkan, babasını onaylarken ikisi beraber evden çıktılar. Evren ve Karan ise iliklerine kadar hissettikleri heyecanla beklemeye başladılar.

Hayat onlardan çok şey almıştı. Ama "Bu kadar acı size fazla, onu size geri veriyorum." diyerek onlara ikinci bir şans vermişti. Belki de yıkılan bedenler tekrardan ayağa kalkacaktı.

Buz tutan kalp, belki de tekrar atmaya başlayacaktı.

Kavuşulması gereken konular vardı...

♥︎

Evet, chat nerdeyiz bakalım?

Bölüm nasıldı sizce?

Lodos niye yurt dışında sizce?

Babamız Turan hakkında

düşünceleriniz.👉🏻

Mirkan hakkında düşünceleriniz. 👉🏻

Evren hakkında düşünceleriniz. 👉🏻

Karan hakkında düşünceleriniz. 👉🏻

Sizce Berceste'nin yanına gittiklerinde neler olacak?

Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. 🦋

Loading...
0%