Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@lectea

-ESKİLER-

 SALI

Uyandığım gibi soluğu garajda almıştım. Yarış bu akşamdı. Eğer kazanmak istiyorsam en iyilerimden seçmeliydim. Motorlarıma bakarken, onun bu yarış için ne seçeceğini de düşünüyordum. Basit, hatta arkadaş canlısı, görünen bu yarış teklifinin arka planında büyük bir meydan okuma bulunuyordu. Eğer benim gibi bir motosiklet tutkunuysa, garajının benimkinden geri kalır yanı olmadığından şüphem yoktu. Eğer R6 seçersem yarışı kazanamazdım. Geri kalan motorlarımı hızlıca gözden geçirdim. Bu yarış için Yamaha motorlarımı değil de, bölüm sonu canavarlarımı kullanacaktım belli ki. Birkaç adım ötedeki garaj duvarında bulunan kapının kilidini açtım.

Alen’in mahzenine hoş geldiniz…

Kapıyı arkamdan kapatıp anahtarı cebime attım. Işıkları yaktığımda bu görüntüyü ne kadar çok özlediğimi fark ettim. İşte yarış motoru diye bunlara denir. Gözlerim her birinin en küçük ayrıntısına kadar dikkatle bakarken içimdeki şeytani hırsın kafesinden çıkmak isteyen bir hayvan gibi çırpındığını hissettim. Gözlerimi kapatıp birkaç saniye içinde sakinleşmeye çalıştım. Derin nefeslerden sonra içimdeki duyguların daha az hissedilir bir seviyeye gelince motorların arasında dolaşmaya başladım. Hepsinin arkasında, üstünde örtü olan motora doğru yürüdüm. Siyah örtüyü elimle çektiğimde, bu motorun karşısında diğerlerinin hiç şansı olmadığını anladım.

Ducati - Panigale v4 sp2 30° anniversario 916

Daha piyasaya çıkmamış, yakın zamanda satışa sürülecek bir modeldi. Özel bir lansmanda, gelen kişilere tanıtılmış, biraz yüksek bir fiyata da olsa, isteyenlerin satın alabilecekleri söylenmişti.

Normalde motorlarıma ad vermezdim. Ama motoru ilk gördüğüm andan beri aklımda bir ad vardı: Ares

Ares, verdiğim her kuruşu hak eden bir motordu. Aynı zamanda yüksek cc’ye sahipti. Belki Yavuz daha yüksek olanını getirecekti ama bu makineyi yenmesi çok zordu.

Motorun üstüne bindiğimde gözümde akşam ki yarış canlandı. Yavuz’u yendiğimde yüzündeki şok ifadesini görmeyi iple çekiyordum.

 

 

AKŞAM

Siyah sıfır kollu, bedenimi saran bir body’nin altına aynı renk siyah bir eşofman geçirmiştim. Havanın serin olabileceğini de göz önünde bulundurarak üzerime kırmızı detaylı siyah bir yağmurluk aldım. Kısa saçlarımı çok yüksek olmayan bir atkuyruğu yaptım. Yanıma çanta almamaya karar verdim. Odamın kapısını kapatıp arkamı döndüm.

‘‘ Nereye bu saatte?’’ Ağabeyim.

‘‘ Senin ne işin var evde? Arkadaşlarınla dışarıda olacağını sanıyordum.’’

Elini ensesine götürdü. ‘‘ Erken geldim bugün.’’

Şimdi onu sorgulama sırası bendeydi. ‘‘ Bunun evimde kalan, en yakın arkadaşımla bir alakası var mı peki?’’

Kaşları çatıldı. ‘‘ Ne alakası var? Ben sadece sana merhaba diyeyim diye geldim.’’

Çocuk bile senden daha iyi yalan söyler be ağabey. ‘‘ Anladım.’’ Kahkaha patlatmamak için kendimi zor tutuyordum çünkü suratı utancından kıpkırmızı olmuştu.

‘‘ Sen soruma cevap ver. Nereye bu saatte?’’ Bir kerede sorma be adam.

‘‘ Öyle turlayacağım biraz.’’

‘‘ Tek başına mı?’’

‘‘ Evet.’’ Ben senden daha iyi bir yalancıyım ağabey.

‘‘ İyi bakalım, dikkatli kullan.’’

Gülümseyerek ona hızlıca sarıldım. ‘‘ Tamamdır. Sende evdekilere bir selam ver.’’

Devin ’i ima ettiğimi anlayınca atkuyruğumu yavaşça çekti.

Fısıldayarak ‘‘ Gitsene sen.’’ dedi.

Onun aksine yüksek bir sesle ‘‘ Tamam tamam, ben sizi yalnız bırakayım.’’ derken hızlıca merdivenlerden aşağı indim.

Evden çıkmadan önce duyduğum şey ise ağabeyimin Devin ‘in odasını kapısını tıklatma sesiydi.

_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _

Garajdan Ares’i çıkartıp kaskımı kafama geçirdim. Artık hazırdım. Sahil yoluna varana kadar kaskımdan müzik dinledim.

Geçen sefer durduğumuz yerde Yavuz’un motoruyla beklediğini görünce bir anda elim ayağım birbirine karıştı. Geçen sefer ki kavgamızdan sonra telefonda mesajlaşmış olsak da yüz yüze konuşmak farklıydı. Nasıl davranmalıydım?

Motorumu yavaşlatırken oda benim geldiğimi görmüştü. Beniyle beraber bana dönünce elinde bitmekte olan bir sigara gördüm.

Kaskımı çıkarıp motorun ütüne bıraktım. ‘‘ Çok bekletmedim değil mi?’’

Sigarayı yere atıp ayağıyla ezerken bir yandan da son dumanı havayı bıraktı.

‘‘ Hayır, sadece üçüncüyü bitiriyorum.’’ O kadar bekletmiş miydim? Saatimi kontrol ettiğimde daha 22.00 bile olmadığını gördüm.

Tam ona gecikmediğimi söyleyecekken gülme sesiyle kafamı kaldırdım.

‘‘ Sakin ol, ben erken geldim.’’ Gülmeye devam ederken gözlerimi devirip motoruna ilerledim. Hayabusa…

Gözlerimi hayranlıkla motorda gezdirirken beni izlediğini hissedebiliyordum.

‘‘ Beğendin sanırım?’’ Yalan yok, bayılmıştım.

‘‘ Hem de çok.’’ Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. ‘‘ Ama Ares’imle yarışamaz.’’

Kaşları çatıldı. ‘‘ Ares?’’

Ares’in yanına gidip üzerine yaslandım. Herhalde yeni fark ediyordu.

‘‘ Sen şaka yapıyorsun…’’ Az önce benim hayranlık dediğim bakışlarım bunun yanında az kalırdı.

‘‘ Senin gibi birisi nasıl böyle nadide bir parçaya sahip değil, inan bilmiyorum.’’

Ben yaslandığım yerden bu sözleri söylerken onun odağı hala motordaydı.

‘‘ Gidecektim, son dakika işim çıkmasa gidecektim.’’ Böyle bir motora sahip olmak istediği her halinden belliydi. Açıkçası bende bu şansı kaçırsaydım en az onun kadar üzülürdüm.

‘‘ Eee, beni yarış için çağırdın ama birbirimizin motorlarını övmekten yarışamayacağız gibi.’’

Sözlerim üzerine kafasını kaldırdı.

‘‘ Hazır olsan iyi olur panter, çünkü seni yarışların alasına götürüyorum.’’

Rekabetçi bir ifadeyle yüzüne baktım.

Kaskını takıp motorunu çalıştırırken ona güvenip takip etmekten başka şansım yoktu.

Havanın serin olduğunu tahmin ederek ceket getirmem çok iyi olmuştu. Çünkü bu kadar yüksek hızla giderken kollarımın yanması şuanda isteyeceğim son şeydi.

O sırada gözlerim Yavuz’a kaydı. Siyah bir tişörtten başka hiçbir şey yoktu üstünde. Bu zamana kadar bu şekilde dayanması bile oldukça zordu.

-Hayır, Alen, sormayacaksın.

+Ama sormam lazım…

-Soramazs-

Saat geç olduğu için yollar boştu. Biraz hızımı arttırıp kendimi onunla hizaladım.

‘‘ Ceketin yok mu?’’ Bağırdığım için kafasını bana çevirdi.

‘‘ NE?’’ Bu kadar hızdan duymaması normaldi.

‘‘ Ceket diyorum, ceket.’’ Bir elimle üstümdeki yağmurluğu gösterdim.

‘‘ Benim ceketim olup olmaması seni neden ilgilendiriyor ki?’’

-Ben sorma demiştim.

Ne diyeceğimi bilemediğim için hızlanıp onun önüne geçtim. Neden soruyorsam?

Birkaç saniye sonra bu sefer yan tarafıma gelen oydu. Üstünde siyah bir ceketle…

‘‘ Yolumuz az kaldığı için giymemiştim, ama madem ısrar ediyorsun.’’

İçimden gelen sırıtma dürtüsünü bastırarak tekrar yola odaklandım. Yavuz sağ tarafımızdaki bir yol ayrımından dönünce geldiğimizi anladım.

Biraz ileride bu karanlık, çöl gibi arazinin ortasında renk renk ışıkları yanan bir yer gördüm.

Düşündüğüm şey olmazdı değil mi?

+ Tam olarak düşündüğümüz şey…

‘‘ Sokak Motoru Yarışları…’’

Yavuz bu tepkiyi benden beklemiyor olacak ki bir anlık afalladı.

‘‘ Ben... eğleniriz diye düşünmüştüm. Rahatsız olduysan geri dönebiliriz.’’

Gülerek yüzüne baktım. ‘‘ Saçmalama, şuan da buradan gitmek isteyeceğim son şey.’’ Motoruma yavaşça gaz vererek ilerledim. İçerideki kalabalık karşısında ağzım açık kalmıştı. Evet, kalabalık ortamlara alışık olabilirdim ama resmi davetler dışında uzun süredir böyle yerlerde değildim.

Yavuz motoruyla benim biraz önüme geçerek, kulübeden daha geniş bir yapının içerisindeki, uzun, kızıl sakallı bir adamla konuştu. Yavuz’un ne dediğini bilmiyorum ama adamın bana olan bakışlarından burada olmamdan hoşlanmamış olduğunu hissedebiliyordum.

Yavuz arkasını dönüp eliyle gelmemi işaret ettiğinde yavaşça ilerledim.

Dışarıdan gördüğüm kalabalığın aslında buz dağının görünen kısmı olduğunu anlamam çok sürmedi.

Burası resmen cennetti. Her türden insanın her türden motoru vardı. Daha önce hiç böyle bir ortamda bulunmadığım için etrafa hayvanat bahçesinde gezen küçük bir çocuk gibi bakıyordum.

 

‘‘ Güzel motor bebek. Sen onu kullanabiliyor musun peki?’’

Sesin kimden geldiğin anlamak için kafamı yan tarafa çevirdim. Konuşanın 30’lu yaşlarında uzun, kızıl sakallı bir adam olduğunu gördüm. Kollarında ok fazla dövme olsa da en belirgin olan omuzunda bulunan büyük harflerle yazılmış ‘SH’

dövmesiydi. Bakışlarındaki iğrenç açlığı görmemek mümkün değildi.

‘‘ Sen de beynini kullanmıyorsun ama sana pek bir şey denmiyor sanırım. Ayrıca ağzını topla, dağıtmayım’’

Sözlerim bittikten sonra ortamın sessizleştiğinin farkına vardım. Birkaç kişinin gülüşleri duyuldu. Adama baktığımda ise yüzünün sinirden kıpkırmızı olduğunu gördüm. Sözlerim onu kızdırmış olmalıydı.

‘‘ Bana bak seni sü-’’

‘‘ Yeter Kenan!’’ Dövmeli adamın adı Kenan’dı demek ki. Peki, Kenan’ın sözlerini emir vererek kesen kişi kimdi? Biraz ileri tarafımda bana doğru yürüyen gölgeye baktım.

İlk önce bana doğru uzatılan ele sonra ise elin sahibine baktım.

‘‘ Ben Rafet’’

Loading...
0%