@lectea
|
-DELİRİYORUM- 1 HAFTA SONRA Kum torbasını yumruklarken kulağımda çalan müzik etrafla olan bağımı kesiyordu. Böyle daha iyi odaklanıyor ve yaptığım işe kendimi yüzde yüz verebiliyordum. Yumruklarımı kum torbasına seri bir halde geçirirken kafamdaki olayları düzenliyordum. İspanya’ ya gitme, Kupa Şampiyonası, teknik ekip ve takımla İspanya öncesi toplantı… Ben düşüncelerle boğuşurken kulaklığımın başımın üstündeki birleşim yerinden çekilip alınması bir anlık afallamama sebep oldu. Başımı omzumun üzerinden arkaya çevirdiğimde Oktay’ın mavi gözleriyle karşılaştım. Spor yaparken salonun kapısını kilitlerdim kimse girmesin diye. Ama tabii ki de Oktay da anahtar vardı. Tüm bedenimi ona çevirerek çatık kaşlarla suratına baktım. ‘‘ Hiç öyle bakma kapıyı yüz kez tıklattım.’’ ‘‘ Spor yaparken müzik dinlediğimi biliyorsun.’’ ‘‘ Zaten önemli bir şey olmasa ben de çok meraklı değilim sporunuzu bölmeye Alen Hanım’’ ‘‘ Oktay boş yapma da söyle noldu?’’ ‘‘ Daha kibar bir kız olduğunu sanıyordum bende.’’ ‘‘ Oktay söyle hadi.’’ ‘‘ Misin?’’ Gözlerimi devirdim.‘‘ Söyler misin?’’ ‘‘ Bir de lütfen de söyleyim’’ ‘‘Oktay çıldırtma insanı’’ ‘‘ Tamam ya sende şakaya gelmiyorsun hiç. Lige yeni gelen takım vardı ya Peren Basketbol Kulübü, bir nevi hoş geldin daveti veriyor federasyon yarın akşam. Ve bizi de aralarında görmekten mutluluk duyarlarmış.’’ ‘‘ Mecbur gideceğiz.’’ ‘‘ Bir de davetiyenin en altına ‘ Gelirken spor eşyalarınız getirmeniz rica olunur.’ yazmışlar.’’ Kaşlarım sorgucu bir ifadeyle havalandı. ‘‘ Neden olduğunu sorduğunu umuyorum.’’ ‘‘ Sordum ama sadece sürpriz olduğunu yazıp geçiştirdiler beni.’’ Dudaklarımın kenarı kıvrıldı. ‘‘ Desene eğlence çıktı bize.’’ ‘‘ Eğlence mi değil mi yarın görürüz onu.’’ Oktay’ın telefonu çalınca salondan çıktı. Basketbol oynamayı her zaman çok sevmiştim ve mütevazı olamayacağım konulardan birisiydi. Ama babamın da yaşı vardı ve takımı kime devredeceğini belirlemesi gerekiyordu. Ve diğer varislerin de durumu göz önüne alındığında en ideal kişi bendim. Her ne kadar benden hoşlanmasa da öldükten sonra bile itibarını düşündüğünden takımı bana devretmekten başka bir seçeneği yoktu. Basketbolda her zaman profesyonel bir oyuncu olmak istemiştim. Ama henüz 20’mdeyken takım başkanı olmak, bu yolda ki hayallerimi suya düşürmüştü. Dahası, henüz çok toydum. Nasıl bir başkan olunur hiçbir fikrim yoktu. Ama sandığımdan çok daha iyi bir başkan olmuştum. 4 sene içinde 4 şampiyonluk alacak kadar iyi bir başkan hem de. Telefonumu aldıktan sonra salonun ışıklarını kapatarak odadan çıktım. Telefonumun kilit ekranından saatin kaç olduğunu kontrol ettim. Neredeyse 3 saattir salondaydım ve zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Odama girdiğimde ilk yaptığım şey soğuk bir duş almak oldu. Sıcaktan nefret ederdim hava -50 derece olsa bile soğuk duş almak zorunda hissederdim kendimi. Zaten günlük hayatta da sıcak olan şeylerden olabildiğince kaçınırdım. Sıcak bunaltıyordu, nefes almamı engelliyordu. Boğuyordu beni… Duştan çıkıp üstüme beyaz bir tişört altıma da eşofman geçirdikten sonra tarağı elime almamla kapının çalması bir olmuştu. ‘‘ Gelebilirsin.’’ Kapıyı tıklatan yardımcılardan Büşra’ydı. ‘‘Efendim Büşracığım.’’ ‘’ Alen Hanım, Alptuğ Bey ile Büge Hanım geldiler.’’ ‘‘Geleceklerini haber vermediler.’’ ‘‘Aslında haber vermişlerdi. Ama spor salonunda olduğunuzdan sizi bilgilendiremedik.’’ ‘‘ Sorun değil, sen onları salona geçir bende geliyorum hemen.’’ Başını salladı ardından yüzü bana dönük bir şekilde odadan çıktı. Alptuğ yani abim beni çok sık ziyaret etmezdi. Aramız kötü olduğu için değil, benim işlerim gibi onunkiler de çok yoğundu. Babam öldükten sonra ben takımı devralmıştım abim ise yurtdışındaki teknoloji şirketini seçmişti. Oradaki işlerinden vakit bulabilirse Türkiye’ye geliyordu. Ama geldiği zaman da Ankara’da kalıyordu. O yüzden gelmesine şaşırmıştım ama aynı zamanda sevinmiştim de çünkü çok özlemiştim abimi. Büge zaten buralardaydı hep, aramızda 1 yaş olduğu için arkadaş gibiydik. Saçlarımı hızlıca taradım. Merdivenlerden indim, salonun kapısına gelince Büge geldiğimi hissetmiş gibi oturduğu koltukta bedenini yan çevirerek ‘‘Şampiyonluklara doymayan başkanımız da aramıza teşrif etmişler. Özledik seni’’ derken bende oturduğu koltuğun önüne gelmiştim. ‘‘ Kendi evinden çok buradasın nasıl özledin beni bücür?’’ Kocaman bir gülümsemeyle ona sıkıca kollarımı sardım. O da aynı şekilde karşılık verdi. Geriye çekilip Büge’nin kocaman kahverengi gözlerine, dolgun dudaklarına baktım. Bana ailede fiziksel olarak en çok benzeyen de oydu. Boy dışında. Çünkü ailedeki herkesin boy ortalaması 1.70 üzeriyken Büge, 1.60’ı zor görmüştü. Tabii bunda hepimizin küçüklükte sporla ilgilenmesi ama Büge’nin müziğe yönelmesinin katkısı vardı. Bu yüzden bücür derdik ona. Büge’yle sarılmamız bittikten sonra abime döndüm. Ne kadar olmuştu? 6 ay? Belki de daha fazla?
Görüşmeyeli siyah saçları uzamıştı. Deniz mavisi gözleri daha yorgun bakıyordu. Şirketin onu çok yorduğunu biliyordum. Ben burada takımı idare etmekte bile zorlanıyordum. ‘‘ Çok sık geliyorsun ziyarete biraz azaltırsan sevinirim ağabey ’’ dedim alaycı bir ifadeyle. ‘‘Yapma Alen, olabildiğince gelmeye çalışıyorum.’’ Ona sımsıkı sarıldım. Benden daha uzun olduğu için başım göğsüne denk geliyordu. Tanıdık kokusu burnuma dolarken oda çenesini başımın üstüne koymuştu. Abim huzur gibi kokuyordu. Küçükken de hep öyle olmuştu. Ne zaman kötü bir şey olsa abime giderdim. O da beni hiç geri çevirmez sorgusuz sualsiz dururdu yanımda. ‘‘ Bu kadar yeter mi yoksa duygusal fon müziği de ister misiniz arkaya?’’ dedi Büge. Sonra hüzünlü bir melodi mırıldanmaya başladı. Ben gülerek abimden ayrılırken Büge’ye ‘‘Alt tarafı sarılıyoruz Büge’’ dedim. Büge gözlerini devirdi. ‘‘ Biraz daha sarılsanız birbirinize yapışacaktınız. Sizi büyük bir tehlikeden kurtardım ama siz nankörler teşekkür bile edemiyorsunuz. İnsanlık ölmüş, ölmüş.’’ ‘‘Kıskanma hemen.’’ Bu sefer konuşan abimdi. ‘‘ Neyi kıskanacağım? Alen ile sarılmanızı mı? Saçmalama ağabeyciğim. Ben Büge İmren’im. Ben kıskanmam, kıskandırırım.’’ Egolu bir tavırla saçını geriye attı. ‘‘ Sen Büge İmren’sen bende Alptuğ Kaan İmren’im, ayrıca’’ ellerini tırnak işareti yapar gibi büktü ‘‘ ağabeyinim. Ağabeyinizim’’ bu sözleri de banaydı. ‘‘ Demesen seni ablamız sanıyorduk.’’ Sözlerim üzerine bana ters bir bakış attı. Ben tekli koltuğa yayılırken ikisi karşımda ki koltuğa oturmuşlardı. ‘‘ Eee abi şirket nasıl gidiyor?’’ Ağabeyim bakışlarını Büge’ye çevirdi. ‘‘ Şu anlık her şey yolunda bir sıkıntı yok.’’ ‘‘ Yardıma ihtiyacın olursa haber ver. Oktay bir süre idare eder benim yerime.’’ Ağabeyim tebessüm etti. ‘‘ Söylerim.’’ ‘‘ Oktay demişken o nerede bayadır göremiyorum burada.’’ ‘‘ Harbiden onla da bir görüşeyim, iyi hatırlattın bücürük.’’ ‘‘ Pardon? Ben bücürük değilim siz dev gibisiniz Alptuğ Bey, farkında mısınız bilmiyorum ama 1.97’siniz. İnsan başkasını eleştirmeden önce kendisine bir bakmalı.’’ ‘‘ Dedi Filozof Büge.’’ Büge gözlerini devirdi. O konuyu açma zamanı gelmişti. ‘‘ Göker… O nasıl?’’ Ortamdaki havanın gerildiğini hissettim. Abim soğuk bir sesle ‘‘ Şuan da iyi. Herhangi bir yaramazlığı yok. Zaten olamaz da. Hemen ensesinde olduğumun farkında.’’ ‘‘ Onu yurtdışına göndermek ne kadar iyi bir fikirdi, bilemiyorum.’’ Büge doğal olarak ikizini özlüyordu. Bizde özlüyorduk tabii ki ama Büge’nin özlemiyle kıyaslanamazdı . Ayrıca ağabeyimle benden daha duygusal yaklaşıyordu olaya çünkü aralarındaki bağ daha farklıydı. ‘‘ Özlediğini biliyorum canım ama Türkiye de kalamazdı. Eğer kalsaydı ziyaret günleri 15 dakikadan fazla onu göremezdin.’’ Onun üzgün olduğunu görmek hepimizin canını sıkıyordu ama elimizden gelenin en iyisini yapmıştık. Göker için. Hepimiz için. ‘‘Bence şuan da Göker’i konuşmayalım. İyi olduğunu bilmek yeterli.’’ Abimin dediğinden sonra zaten ikimizde konuyu açmazdık, açmak da istemezdik doğrusu. Ağabeyimin Göker’e karşı neden bu kadar sert davrandığını anlamlandıramadım. Bir şeyler biliyordu ve saklıyordu. Ama şuan da bunu öğrenmeye harcayacak ne vaktim ne de gücüm yoktu. Konuyu değiştirmeye karar verdim. ‘‘ Yarın lige yeni gelen bir takım için federasyon davet düzenleyecekmiş. Eğlenceli olacak gibi duruyor. Siz de gelsenize.’’ Büge dudaklarını büzdü. ‘‘ Çok isterdim ama yarın bizim çocuklarla prova yapmam gerek.’’ Ve Büge’nin şu grubu. Sırf o grup için beraber geçireceğimiz kaç gece beni ekti, hatırlayamıyorum bile. ‘‘ Ben gelirim. 1-2 hafta kadar daha buradayım. Sizinle vakit geçirmeyeceksem niye geldim ki?’’ Abimin sözlerine içtenlikle gülümsedim. Onunla vakit geçirmeyi ne kadar özlediğimi fark ettim. ‘‘ Ama şöyle bir sorunumuz var. Benim giyeceğim bir şey yok yanımda.’’ dedi abim. ‘‘ Sorun değil yarın hallederiz.’’ ‘‘ Bu yeni gelen takım Peren Basketbol Kulübü mü?’’ Başımla onayladım. ‘‘ Bu arada yeni gelen takım hakkında bir şeyler duymuştum. Başkanı Adis Yavuz Gürsay’mış. Doğru mu?’’ ‘‘ Evet’’ ‘‘ Bunca yıl sonra neden geri dönmüş ki?’’ ‘Bilmiyorum’ der gibi kaşlarımı kaldırdım. ‘‘ Ağabey hadi çıkalım biz de.’’ Büge’nin sözlerini üzerine ağabeyime baktım. ‘‘Nereye? Biraz daha otursaydınız.’’ Sözlerimden sonra bir de Büge’nin kahverengilerine baktım. ‘‘ Büge’yi grubunun yanına bırakacağım ben de birkaç arkadaşa uğrayıp gelirim.’’ Başımın üstüne küçük bir öpücük kondurdu. ‘‘Geç gelirsem beni bekleme uyu.’’ ‘‘ Tamam, kendinize dikkat edin.’’ ‘‘ Görüşürüz Alen’im’’ Büge’ ye gülümsedim. ‘‘ Görüşürüz bücürük’’ Onları uğurladıktan sonra salona geçip biraz dizi izledim.
Annemin ellerini saçlarımın arasında hissettim. ‘‘ Anne, babam beni sevmiyor mu?’’ Annem kaşlarını çattı. ‘‘ Bunu da nereden çıkardın?’’ ‘‘ Geçen gün Büge’yle Göker’e oyuncaklar almış. Abime de simsiyah bir uzaktan kumandalı bir araba. Bana ise Barbie bebek almış.’’ ‘‘ E sana da almış ya bir tanem.’’ Burnumu çektim. ‘‘ Ama ben Barbie bebek sevmem ki. Babam bilmiyor mu sevmediğimi?’’ ‘‘ Unutmuştur canım. Sen ne istiyordun peki?’’ ‘‘ Kocaman kahverengi bir pelüş ayı.’’ ‘‘ Tamam tatlım. Bir dahakine sana kocaman bir ayıcık almasını söyleriz.’’ ‘‘ Alır değil mi anne?’’ Annem yüzüne düşünüyormuş gibi bir ifade yerleştirdi. ‘‘ Aslında ayıcığa ihtiyacımız yok gibi.’’ Bir anda alt dudağımı büzdüm. ‘‘ Niye?’’ ‘‘ Çünkü zaten evimiz de minik bir ayıcık var.’’ Bu sözlerinden sonra karnımı gıdıklamaya başladı. Ben kahkalarla gülerken o ise beni gıdıklamaya devam ediyordu. Bir anda annemin görüntüsü kaybolmaya başladı. Gidiyordu… ‘‘ Anne?’’ Cevap gelmedi. Tekrar ‘anne’ demeye çalıştım ama sesim çıkmadı. Gidiyordu ve ben onu durduramıyordum. Gitmesini istemiyordum. Hiç istememiştim ki… ‘‘ Alen’’ ‘‘Anne, gitme’’ ‘‘ Alen, uyan abim’’ Nefes nefese koltukta doğruldum. İlk birkaç saniye ne olduğunu anlamaya çalıştım. Dizi izlerken uyuya kalmıştım belli ki. Önceki gece toplasak 4-5 saat anca uyumuştum. Bu yüzden tabiri caizse ‘bayılmıştım’. Başımı kaldırınca ağabeyimi gördüm. ‘‘ Onu mu gördün?’’ Ağabeyim bana içi acıyormuş gibi bakıyordu. En yakınlarımda olsa böyle zayıf düştüğüm anlara şahit olmuyorlardı. O yüzden ağabeyim şuanda hem bir bilinmezlik hem de üzüntü içinde bakıyordu gözlerime. ‘‘Ağabey…’’ Ağlamamı bastırmak için ellerimi yüzüme götürdüm. Beni göğsüne çekerek ona sarılmamı sağladı.‘‘ Geçti, geçti güzelim…’’ Hıçkırıklara boğulmuştum. ‘‘ Ağabey söyle ona gitmesin. Bizi onsuz bırakmasın.’’ Ağabeyimin sert bir şekilde yutkunduğunu hissettim. Ne diyeceğini bilemiyordu. Elinin tersini alnıma değdirdi. ‘‘ Ateşin var senin. Gel seni yatağına yatıralım.’’ Beni kaldırmak için hareketlendi. ‘‘ Kalkmak istemiyorum.’’ ‘‘ Tamam, o zaman ben sana bir örtü getireyim.’’ Hızlıca üst kata çıktı. Yanıma geldiğini gözlerim kapalı olsa bile hissetmiştim. Elindeki örtüyü üzerime yavaşça örttü. Üşümemiştim ama örtünün verdiği sıcaklık rahatlamamı sağlamıştı. Hemen koltuğun yanına oturdu. ‘‘ Çok sık oluyor mu?’’ Sorup sormamak arasında kalmış gibiydi ses tonu. Bu sefer yutkunan taraf ben olmuştum. Kısık bir sesle ‘‘ Hayır, sık değil.’’ dedim. Evet ağabey, sık oluyor… ‘‘ Alen, bak zorlandığını biliyorum. Ama bunu tek başına yapmak zorunda değilsin.’’ Bilmiyordu… Hiçbir zaman bilmemişti ki. ‘‘ Ben iyiyim. Sorun yok. Alt tarafı bir kabustu. Abartmaya gerek yok.’’ Derin bir nefes aldı. ‘‘ Bana kâbustan çok bir krizmiş gibi geldi Alen. Bak, istersen sana bir psikiyatrist ayarlayabilirim. Alanında uzman ta-’’ Cümlesini tamamlamasına izin vermeden koltukta doğruldum. ‘‘ Bir dakika, şimdi de bana deli muamelesi mi yapıyorsun?’’ Paniklemişti. Çünkü benden böyle bir tepki almayı beklemiyordu. ‘‘ Alen, hayır saçmal-’’
Sözünü bitirmesini beklemeden yönümü koltuğun diğer tarafına çevirdim. Ağabeyim şuan sırtımla bakışıyordu. ‘‘ Ben gayet iyiyim. İyi geceler ağabey.’’ Yavaşça ayağa kalktı. Sanki bir şey söyleyecekmiş gibi nefes aldığını duydum. Ama sadece ‘‘ Sana da’’ demekle yetindi. Sesindeki kırgınlığı fark etmiştim. Ama ben de kırılmıştım. Benim kafayı yediğimi düşünüyordu… Merdivenden çıkış seslerini duydum. Kısa bir süre sonra uykusuzluğa yenik düştüm. Aklımdan geçen son düşünceler belki de kafayı yemiş olduğumdu.
|
0% |