Yeni Üyelik
2.
Bölüm

papaz

@lelouchuss

Zaman hızla ilerlerken çoktan dört yıl geçmişti. Yetimhanenin bahçesinde bir grup çocuk koşturup oyun oynarken arkada ki bankın üzerine uzanmış kitap inceleyen bir çocuk vardı. Çocukları izleyen yetimhane müdürü ‘Toprak!’ diye birkaç defa seslense de bir tepki alamamıştı. Gülümseyerek çocuğun yanına oturdu. Çocuk mavi ve yeşil karışımı gözleriyle hocaya bakınca kocaman gülümsedi.

 

‘Toprak neler yapıyorsun, istersen arkadaşlarına katıl çok eğleniyormuş gibi gözüküyorlar.’

Toprak gözlerini yere sabitleyerek birazda üzgün bir ses tonuyla, ‘ Efendim elbette bende onlarla birlikte oynamak istesem de beni kabul edeceklerini düşünmüyorum ayrıca bakın çok güzel bir kitap buldum bazı kelimeleri okuyabilsem de tam anlamıyla bilmiyorum.’

Yetimhane müdürü toprağın başını okşayarak ‘ onlar seni aralarına almadığı için üzüldüğünü…’ cümlesini bitirmeden toprak çoktan ayağa fırlamış çatık kaşlarıyla ‘ Efendim bunu kabul etmiyorum ben bunun için üzülecek biri değilim aksine ben şahsına münhasır biriyim.’

Toprak bunları söylerken daha dik durmaya çalışmış ve kendinden emin gözüküyordu. Bu hali müdürü güldürse de üzüldüğünün farkındaydı. ‘ Özür dilerim toprak elbette sen buna üzülmezsin ama bu kelimeyi nereden öğrendin.’

Toprak hemen eline kitabını alıp ona doğru uzattı yüzünde zafer kazanmış bir gülümseme vardı. Müdüre hanım kitabı eline alıp inceledi geçmişte yaşayan alimlerin kısa hayat hikayeleri ve bir kısımda da yaşadığı olaylar anlatılıyordu. ‘ Toprak bunları okuduğun için çok mutlu oldum. Sana bir teklifim var, kabul edersen çok mutlu olurum.’

Toprak kendini bildiğinden beri yanında olan bu insanı nasıl kırabilirdi ki elbette teklifi kabul edecekti ama yine de duymak istedi.

‘ Senin kitaplarla aranın iyi olduğunu biliyorum. Eğer sende istersen tabii, günün istediğin saatinde yanıma gel ve sana okuma yazma öğreteyim ne dersin?’

Toprak yüzünde anlamsız bir ifadeyle bir süre bekledi. Boğazını temizleyip ‘ Efendim elbette isterim ama sizden benim de bir ricam var. Sizin yanınızdan çıktıktan sonra birazda revirde hekim bey ile vakit geçirebilir miyim?.’

Müdüre hanım bu teklife şaşırmış olsa da onu kırmamak için kabul etti. ‘ Tabi ki doktorumuzun yanında istediğin kadar vakit geçirebilirsin ancak ona da sorman ve izin alman gerekli.’

Toprak duydukları karşısında çok mutlu olsa da aşırı bir tepki vermeden ‘ Ben hekim beyle sizden önce konuşmuştum beni kabul etti, o da sizden izin almamı söylemişti.’

Müdüre hanım daha ne kadar şaşıracağını bilmiyordu. Çünkü çocuklar doktordan her zaman biraz korkmuşlardır. Toprak kitabı koltuk altına sıkıştırıp küçük elini müdüre hanıma uzattı, ‘Efendim bu kısa sohbet için teşekkür ederim, sabah erkenden yanınızda olacağım.’

Toprak müdirenin yanından uzaklaşıp yetimhane binasının kütüphanesine doğru yöneldi. Müdüre hanım toprağın arkasından bakarken mutluydu, burada çalıştığı süre boyunca böyle kibar, kendinden emin ve yaşıtlarından her anlamda ileride olan bir çocukla karşılaşmamıştı.

Ertesi gün toprak dediği gibi erkenden kalkmış, duşunu almış, temiz kıyafetlerini giyip müdirenin odasının önüne gitmişti. Kapıyı birkaç kere çaldı. İçeriden ses gelmeyince, kapının önünde ki koltuklarda beklemeye başladı. Bir saati aşkın bekleyince sıkıldı ve doktor beyin yanına gitmeye karar verdi. Kapısının aralık olduğunu ve doktorun masasında çalıştığını fark etti. Saçlarını eliyle düzenleyip kapıya vurdu. Doktor Sabit Bey, Toprağı görünce masasından kalkıp kapıya yöneldi. Toprakla kapıda el sıkışıp oturacağı koltuğu gösterdikten sonra karşısına oturdu. Gülümseyerek ‘ Toprak hocam hoş geldiniz bugün nasılsınız?’. Toprak gözlerini oda da dolaştırdıktan sonra ‘ Çok iyi olduğum söylenemez hekim bey, dün müdüre hanım okuma yazma öğreteceğini söyledi ancak bugün burada yok.’

Doktor sabit üzgün ve düşünceli bir tavır takınıp ‘ Nasıl olur toprak hocam ama emin olun işi vardır size olan sözünü tutar. Hem isterseniz gelin ben öğreteyim.’ Toprak birden oturduğu yerden ayağa kalktı doktor sabite kitabını uzattı. Doktor bir süre inceledi ve harflerden başlamaya karar verdiler, toprak çoğunu bilse de hala bazı eksikler vardı. ‘toprak hocam siz hızlı öğreniyorsunuz, tebrik ediyorum.’ Toprak bu övgü karşısında mutlu olsa da onu gururunu okşayan konu Sabit bey’in Hocam diye hitap etmesiydi. Toprak ileride onun gibi doktor olmak istese de tek bir konuya ilgisi yoktu her konuda bir şeyler bilmek istiyordu. Doktor sabit ve toprak öğle zamanına kadar çalıştıkları kitaplarını kapattılar. Uzaktan bakıldığında bir baba oğul gibi yakındılar.‘Hekim bey zamanınızı bana ayırdığınız için teşekkür ederim, bir kitapta zamanın en kıymetli şey olduğunu okumuştum. Sizde bugün en önemli şeyi bana verdiniz’ Toprak kocaman gülümsemesiyle Sabit beye bakıyordu. Doktor çocuğun başını okşayıp başını nazikçe öptü. Toprak tekrardan teşekkür ederek odadan ayrıldı.

 

Camdan dışarıya baktığında oda arkadaşlarından birinin bir kadının elini tuttuğunu ve onunla birlikte arabaya bindiğini gördü. Arkasından gelen müdire hanımı fark etmemişti, ‘Evet Toprak bugün arkadaşın Hazarı istediği bir aileyle birlikte gönderdik.’ Toprak onlar gözden kaybolana kadar arkalarından baktı. ‘Hazar için sevindim geceleri anne diye sayıklayarak uyanırdı. Artık geceleri ağlamayacak.’ Müdire bu durumlara artık alışmıştı ama hala ilk gün gibi üzülürdü. ‘Onun için mutlu olmalıyız. Bu arada bugün biraz işlerim olduğu için gelemedim, ama duyduğuma göre Sabit bey seninle ilgilenmiş.’ Toprak müdireye kısa bir bakış atıp onaylar biçimde başını salladı. ‘İstersen yarın başlarız toprak ne dersin.’ Toprak çoktan kitabını eline almış gitmeye hazırlanmıştı ‘Hayır teşekkürler, bugün tüm harfleri öğrendim, biraz yavaş olsam da bir hafta içinde halledebilirim. İyi günler.’ Müdire toprağın bu tavrına biraz şaşırmış olsa da onu hayrete düşüren tüm harfleri öğrendim demesi olmuştu. Elbette Toprağın zeki olduğunu biliyordu ancak bir günde öğrenebileceğini de düşünmemişti. Doktor Sabit beye durumu sorduğunda, çok hızlı bir şekilde öğrendiğini söylemişti.

 

Toprak koşar adım merdivenlerden inerken etrafına bir kez olsun bakmamıştı. Bir şeye çarpıp geriye düştüğü sırada kafasını kaldırmasıyla siyah giyimli beyaz sakallı ve boynunda artı işareti takmış bir adam gördü. Adam toprağın kolundan tutup ayağa kaldırdı üstünü başını silkeledi. ‘İyi misin evladım çok hızlıydın fark edemedim seni.’ Dedi gülümseyerek. Toprak biraz daha adamı süzdükten sonra kısık bir tonda cevap verdi ‘ Ben iyiyim kusura bakmayın.’ Dikkatle etrafına baktıktan sonra kimsenin olmadığına kara verince adama eğilmesini söyledi, eğilen adamın kulağına ‘ Bahçede her gün görmeye gittiğim yavru bir köpeğim var onun için koşuyordum. Kimseye söylemeyin bu bir sır.’ Adam gülümseyerek doğruldu ve elini dudaklarına götürüp kilitliyormuş gibi yaptı ve hayali anahtarı Toprağa uzattı. Toprak anahtarı adamın elinden alıp kitabının arasına koydu ve ‘ Siz matematik öğretmenisiniz galiba boynunuzdaki işareti o kitapta görmüştüm, büyüyünce önce hekim sonrada öğretmen olmaya karar verdim.’ Onay beklermiş gibi adama baktı. Adam gülümseyerek ‘ Bir düşünelim bakalım. Hmm.. elbette olabilirsin. Bende bir öğretmenim ancak senin bildiğin gibi değil ben kilisede papazım yani kilise öğretmeniyim.’ Toprak bir süre bekledi çünkü bunları daha önce duymamıştı. Papaz çocuğun anlamadığını fark edince anlatmaya karar verdi ama daha adını bile bilmiyordu ki. O esnada odaları temizleyen hizmetli adamın gelmesiyle sohbetleri bölündü, ‘ Papaz bey hoş geldiniz. Toprak umarım Papaz beyi rahatsız etmedin.’ Toprak bu söze sinirlenmiş olmalı ki sert bir şekilde hizmetliye bakarken Papaz araya girip ‘ Hayır Toprakla birlikte sohbet ediyorduk.’ Papaz Toprağa doğru eğilip elini uzattı, ‘ Seninle arkadaş olduğumuza mutlu oldum. Benim ismim Martin.’ Toprak Martinin tuttuğu elini hafif sallayarak ‘ Bende memnun oldum kilise öğretmeni Martin bey.’ Toprağın bu söylediklerine gülmeye başlayan martin ona içten bir sevgi beslemeye başlamıştı.

 

Toprağın aklına yavru köpek gelince yine hızlı adımlarla aşağı koştu. Yetimhanenin arka bahçesinde tahtalardan yapmış olduğu köpek kulübesine gitti. Uyumakta olan yavru köpeği bir süre izledi öğle yemeğinden kalan yemeklerini bir kaba doldurup getirmişti. Yuvasının önüne koyup kütüphaneye gitmeye karar verdi. Kütüphanenin kapısına geldiğinde arkasından biri sesleniyordu. Ona gelenin Martin olduğunu fark edince gülümsedi. ‘ Toprak kütüphaneye girdiğini görünce bende seninle gelmek istedim sohbetimize orada devam edelim. Bu arada bana sadece Martin diyebilirsin.’ Bir papaz ve çocuğun kütüphaneye girdiğini görenler biraz şaşırmıştı. En köşede ki masaya geçen ikili koyu bir sohbete başlamıştı bile. Papaz Martin tam olarak ne iş yaptığını, dinin ne demek olduğunu, gönderilen kitaplardan bahsetmişti

Toprak ‘ Yani biz ne istersen tanrı bize verir mi?’

Papaz ‘ Elbette sen ondan iyi niyetle ve kalpten istediğin her şeyi verir.’ Toprak duyduklarında mutlu olmuştu daha önce ona Allah’tan bahsetmişlerdi ama Tanrı adında Allah gibi birinin olduğunu ilk defa duyuyordu. ‘ O zaman biz kimden isteyebiliriz ki benim bildiğim iki tane oldu ve daha çok varsa ben hepsinin adını hatırlayamam. Bu da onların bana kızmasına sebep olur, bu durum hoşuma gitmedi Martin.’

Papaz’ Evladım aslında hak dinden bahsedilir, dört tanedir ve dört tane kitap bulunur. Hepsinin peygamberi farklıdır, her din kendi dinini hak din olarak kabul eder. Hepsine bir bütün olarak baktığında hepsinin ortak emirleri vardır. İnsanlığın uyması gereken kurallardır ve Tek Tanrımız vardır. Biz Tanrı deriz sizler Allah dersiniz bu daha uzayıp gider. Bu dediklerimi unutma Tanrı hepimizi çok sever.’ Toprak bu yeni bilgiler karşısında bir süre durdu düşündü. Kaşları çatıldı. ‘ Martin o zaman Tanrı burada ki çocukları sevmiyor.’ Papaz bu soruyu sormuş olmasına üzülmüştü bu yaşta bir çocuğun burada olmasına gönlü razı değildi. ‘ Toprak bu soruyu neden sorduğunun farkındayım ama bu soruna şu yönden bakalım. Her annesi babası olan çok güzel hayat yaşamaz. Her annesiz babasız olanda çok kötü hayat yaşamaz. Şimdi annenin babanın kötü insanlar olma ihtimalini düşün ya Tanrı seni onlardan koruduysa.’ Martin çocuğun beklenti dolu gözlerine baktı dediklerini anladığının farkındaydı. Toprak sessiz bir şekilde gözlerini kapattı arkasına yaslandı ve bekledi.

 

‘ Martin senden bir şey isteyebilir miyim?’ Martin başını olumlu anlamda sallayınca ‘ Sen kilise öğretmenisin yani Tanrını benden daha iyi tanıyorsun o senin müdürün, benim de onu sevdiğimi söyleyebilir misin?’ Martin bu söylenenden mutlu olmuş bir şekilde ‘ Senin söylemen daha doğru olur ama bende söylerim, o herkesi duyar ve görür.’ Toprak aklında ki tüm soruları ona sormuştu ve güzel cevaplarda almıştı ama ona yinede yeterli gelmemişti. Bir süre sonra ikili birbirine el sallayarak ayrıldı.

Toprak yatağına uzanmış bir şekilde, hazarın yatağına doğru bakıyordu. Elbette onun için çok mutlu olmuştu ama bu onu sinirlendiren bir durumdu. Hazar kaba bir çocuktu oysa kendisi kibar ve akıllıydı, hazara bir şey anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zordu. Yinede kendisi değil bu kez de Hazar seçildi. Toprağın aklından bunlar geçerken papazın dua et demesi aklına geldi ve duasına başladı.’ Allah’ım benim ismim toprak, annem ve babam yok. Beni onlardan koruduğunu düşünüyorum çünkü martin öyle söyledi, bunun için teşekkür ederim. Beni buradan kimse almasın ben söz veriyorum, başka bir şekilde buradan gideceğim. Okuduğum kitaplarda ki kahramanlar gibi olacağım çocukları sevip hepsini koruyacağım. Beni hep çok sev bende seni çok seviyorum. Amin ya da Amen tam olarak bilemiyorum ama yinede kabul et lütfen.’

Toprak martinle konuşmasından etkilenmişti, dün gece yaptığı duasından dolayı kendini mutlu hissediyordu. Bu yüzden tüm dinlerin kitaplarını okumalıydı, onu koruyan Allah’ı daha yakından tanımalıydı. Sabah kahvaltısını herkesten önce yapmış, duşunu almış, temiz kıyafetleriyle kütüphanede en arka masada oturmuş önüne koymuş olduğu kitaplardan gözükmüyordu. Tüm gün boyunca kütüphaneden çıkmamış okuyabildiği kadar kitabı okumuştu, anlamadığı yerlerde kütüphane görevlisinden yardım almıştı.

Müdire tüm yetimhanede toprağı arıyordu. Bakıcılara, hizmetlilere, hocalara sordu ama kimse gün boyu görmemişti. Aklına kütüphanede olacağı geldi. Hızlı adımlarla bahçede ki yetimhanenin kütüphanesine gitti. En arkada kitaplardan zor gözüken bir sıra vardı, oraya doğru ilerleyince toprağın olduğunu gördü. İçine su serpilmiş olsa da, hala öfkeliydi. Kahvaltıdan beri kimse görmemiş, yatma saati çoktan geçmişti. Müdüre odaları dolaşmasa kimse toprağın yokluğunun farkında değildi. Elbette bunun sorumlusu görevlilerdi, toprak ne kadar büyük gibi davransa da dört yaşında küçücük bir çocuktu.

 

Müdüre kitabına dalmış hiçbir şeyin farkında olmayan toprağı bir süre izledi din ve tarih okuyordu hem de karşılaştırmalı bir şekilde. Önünde üç kitap açık durumdaydı. Elini masaya üç kere vurdu, toprak bakmadı bile biraz daha sert vurunca toprak hızla korkmuş bir şekilde müdireye bakıyordu. Onu görünce biraz rahatlamış ve gülmüştü. ‘ efendim bugün neler öğrendim tahmin edemezsiniz. Osmanlıda çocukların değişim yani zihninin açıldığı gündeyim. Ben bugün tam olarak dört yıl..’ toprak sözünü bitirmeden müdirenin surat ifadesinin kızgın olduğunu fark etti ve sustu. Karşıda ki duvarda saate gözü ilişince çoktan gece yarısını birkaç saat geçmişti. Müdüre sadece odana geç diyip çıkıp gitmişti. Toprak müdirenin kızmamış olmasına sevinse de onu üzdüğü için kendine kızmıştı. Hemen kitapları toparlayıp koşarak odasına çıktı ve yatağına uzandı bir süre bekledi, gelen olmadığını görünce derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.

Loading...
0%