25. Bölüm

Bölüm 16

ALEYSYAAA
lesyamm

Herkese merhabalar

yeni bölümle karşınızdayım.

Yıldıza basıp oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

bölüm size emanettt

 

●●●●●●●●16.bölüm●●●●●●●

 

Sevmenin nasıl bir duygu olduğunu öğreten kadın.

Kısacık zamanda kalbime evini inşaa edip yerleşmeyi başaran, orda gönlünce gülüp eğlenen kadın..

 

Aslan ağa çalışma odasındaki sandalyesine oturmuş çaresizce düşünüyordu "ona bu haksızlığı yapamam. Bizim kanunsuz törelerimize kurban edemem" beynindeki düşünceler onu yiyip bitiriyordu.

Kendi törelerinde kumalık normal kabul edilirken o bunu kabul edemezdi. Sevdiği kadına bunu yapamazdı. Gözlerini kaparatak yaslandı sandalyesine.

 

Kaç gündür ne şirkete gidiyordu ne de dışarı çıkıyordu. Yemeğini çalışma odasına istiyor, sandalye tepesinde yarım saat gözünü dinlendirmekten başka, sabaha kadar gözünü kırpmadan sadece çalıyordu.

Gözünü kapatmaktan korkuyordu Aslan ağa. Asya ya olan özlemi tüm bedeninde yankılanıyordu..

Bir kadın bütünüyle ele geçirebilirmiydi bir insanı. Asya geçirmişti işte. Aslanın benliğinde öyle bir yer edinmiştiki tümüyle kendi dolmuştu bedenine.

 

Düğünün üzerinden birkaç gün geçmiş, Asya'sını ne görmüş ne de sesini duymuştu. Cesareti yoktu ki nasıl görecekti.

Kırılmışmıydı ki ona. "Onu öpmeme dokunmama izin verdiği için pişmanmıydı acaba" Aslan susturamadığı düşünceleri yiyip bitiriyordu onu.

O gün Asya'ya anlatmaktan korksa da anlatacaktı herşeyi ona. Anlatıp kurtulacaktı bütün bu yükten. Ama bilirdiki kendisine ağır gelen Asyam dediği kadına neler etmezdi..

 

Odanın kapısı çalınmasıyla sandalyesine dayalı kafasını kaldırıp çattı kaşlarını hemen kapıya baktı gelen kim diye. Kesin emirle uyarmıştı konaktakileri kimse rahatsız etmesin diye.

 

Gelen kişinin abisi olduğunu görünce saygıdan kalktı oturduğu yerden.

 

Hakan'ın kaşları, karşısında gördüğü kardeşiyle çatıldı.. Düğünde mutlu olan, yüzü gülen kardeşi gitmiş yerine bambaşka biri gelmişti.

Bilirdi kardeşi ketum biriydi. Kolay kolay gülmezdi yüzü.

Adımlarını çalışma masasının karşısındaki deri koltuğa yöneltip geçip oturdu.

Aslana bakıp, bakışlarıyla karşısındaki koltuğu göstedi "otur karşıma" dedi sert çıkan sesiyle. Derdi neydi öğrenmesi gerekti.

Aslan abisinin sözüyle geçip oturdu karşısına

 

Cebindeki sigarasını çıkarttıp koydu ağzına. Bir dalda uzattı kardeşine. Aslan eline aldığı sigarayı götürdü dudaklarına. İlk önce kendi sigarasını yakıp yanan çakmağın ateşiyle Aslanın sigarasınıda yakıp derin bir nefes cekti ciğerlerine. Elindeki çakmağı ve sigarayı masanın üzerine bırakıp yaslandı arkasına.

 

"Anlat" dedi Hakan "derdin ne öğrenelim"

Derin bir nefes çekti Aslan dudakları arasında yanan sigarasından.

 

Nerden başlayacaktı ki anlatmaya. Bir yanda sevdadan eriyen yüreği bir yandan Elifin ona olan mecburiyeti.

 

Daha fazla dayanamadı Hakan "susmasana oğlum, derdin ne senin. İki gün önce gülüp oynayan sen değilmiydin. Ne oldu birden bire"

 

Aslan tekrar cekti ciğerlerine sigarasının dumanını.

 

"Ateş düştüğü yeri yaktı be abi"

 

Hakan kıvırdı iki dudağını kenara. Herkes gibi o da görmüştü Asya'ya olan bakışlarını. Abisinin düğününde bile halaya kalkmayan kardeşi o kızın karşısında saatlerce oynamıştı.

 

"Ateşi düşürenle evlenmiyecen mi oğlum sen. Sorun ne"

 

Caresizce çıkan sesiyle "Sorun Elif" dedi Aslan.

 

Hakan'ın kaşları çatıldı. Kelime oyunlarından nefret ederdi. "Lan oğlum siktirtme şimdi belanı anlatacaksan anlat adam gibi"

Aslan abisinin küfürü karşısında yerdeki bakışlarını kaldırdı yüzüne. Uzun zaman olmuştu abi kardeş konuşmayalı.

Abisinin sabırsızlığını bilirdi. Başladı anlatmaya

"Asyayla berdeli ben istedim." Derin nefes çekti içine "Ama pişmanım abi.... gittim konuştum amcamla berdeli bozacam, yanımda ol, destek ol dedim."

 

Aslanın yüzündeki ifade gittikce sertleşmeye başladı. Yumruk yaptığı elinin buğumları bembeyaz oldu. "Ama amcam ne yaptı. Sen istemiyorsan at yüzüğü Berat'a berdel yapalım dedi. Siktiğimin fırsatçısı hemen kabul etti. Yemin ederim orda ağzına silahı sokup öldürmemek için zor tuttum kendimi" Aslan elini ensesine götürüp sakinleşmek için derin bir nefes aldı..

"Hâla gidip öldürsem mi" diye de düşünmüyor değildi hani.

 

Hakan biten sigarasını, sigara izmeriti dolu olan masadaki kültablasına bastırıp söndürdü. Kardeşine dönüp. "Seviyosun madem berdeli niye bozuyorsun aslanım." meraklı bakışları Aslanın üzerindeydi.

"Abi Elif.... Asya'yı kuma mı edeyim. Kabul etmez...bende böyle bişeye müsaade etmem."

 

"Konuşsaydın ya o zaman Elif'le anlayışlı kızdır o, anlar seni."

 

Aslan abisinin yüzüne baktı. Demek annesi abisine anlatmamıştı birşey. Haberi yoktu olanlardan.

 

"Abii..o iş öyle sadece yüzük takma meselesi değil" deyip bakışlarını abisinin yüzünden kaçırıp yere indirdi.

 

Anlamıştı Hakan, kardeşinin sesinin tonundan anlamıştı. Çattı kaşlarını. Oturduğu yerden elini kanepeye vurarak kalktı.Öfkeden dönen gözleriyle Aslanın yakasından tutup kaldırdığı ayağa.

"Ne bok yedin lan sen!!!!" Yumruk yaptığı elini hiç düşünmeden indirdi kardeşinin suratına. Aslan sendelesede durdu abisinin karşısında.

 

Aslanın kaşından akan kan gözüne ve yanağına doğru süzülmeye başladı.

 

Hakan işaret parmağını kardeşine doğru uzatarak "bize emanet edilen kıza nasıl el sürersin lan sen!! . Aşkından mı ölüyorsun ateşinden kavrulup kül mü oluyorsun bilmem ama,.... ama Elif'i yüz üstü bırakamazsın!! Anladın mı beni Aslannn!!". Hakan'ın öfkeyle çıkan sesi tüm konakta yankılandı.

 

Konağın avlusunda yankılanan başka bir ses daha vardı

 

"ASLANNN AĞAAAAA"

 

Aslan dışardan gelen sesle neye uğradığına şaşırdı. Ses beyninin ona oynadığı bir oyunmuydu yoksa gerçekmiydi algılayamadı. Abisinin yüzüne baktı. Onunda sesi duyduğunu anlayıp, Ne kaşından akan kanı ne de abisinin öfkeli bakışlarına aldırış etmeden hızla çıktı odasından.

 

"ASLAN AĞAAAA ÇIK DIŞARI!!!"

 

Tekrar yankılandı öfkeli ses konağın avlusunda.

Aslan'ın duyduğu sesle yüreğine düşen ateş büyüdü.

Kaşından akan kan gözünün içine doğru yol alsada umursamadan konağın balkonuna çıkıp baktı sesin sahibine.

 

Avlunun ortasında ona öfkeyle bakan bir çift mavi gözle karşı karşıya geldi..

 

 

××××××××××××××××

 

"Kızım oynamasana tabağınla." Annemin seslenmesiyle düşünceli bakışlarım onu buldu. İki gündür ne düşüneceğimi ne yapacağımı bilmez haldeyim.

Babam ne gitmekten bahsediyordu ne de kalmaktan..

Amcamlarla şirkete gidiyor akşam eve geliyordu. Herkes halinden gayet memnun görünüyordu.

Karşımda oturan Zehra"Asya bugün Zeynep ablama gidelim mi?" Dedi başımı aşağı yukarı sallayarak "olur" dedim.

Zehra'nın gözlerindeki bakış beni anlar nitelikteydi. Düğünden sonra herkes normale dönerken ben iyice kabuğuma çekilmiştim. Narin bile eve alışmış herkesle sohbet ediyordu. Benimle konuşmaya yüzü olmadığı için cesaret edemiyor bende o cesareti ona vermiyordum.

 

Babamlar kahvaltılarını erkenden yapıp şirkete geçtiler.

Mustafa abi eve sadece yatmak için geliyor sabah erkenden çıkıyordu.

Bu hali herkesi üzsede kimse bişey demiyordu. Meryem yengem eve geldiği için şükrediyor başkada bişeye karışmıyordu.

 

Cahit'de ortalıkda avare gibi dolanıp duruyordu...

Daha fazla birşey yiyemeyeceğimi düşündüğümden çatalımı tabağmın üzerine koyup sandalyemin arkasına yaslandım.

Zehra'ya bakıp "kaç gibi çıkarız?"dedim.

"Kahvaltın bittiyse hazırlanıp çıkalım kahvelerimizi ablamda içeriz" dedi.

"Tamam o zaman ben gidip hazırlanayım" deyip sandalyemi arkaya doğru ittirerek ayağa kalktım. "Afiyet olsun size" deyip odama çıktım.

Üzerimdeki eşofman takımını çıkarttım. Havaların serinlemesiyle omuzdan düşük, diz üstü triko elbisemi üzerime geçirdim.

 

Saçlarımı dalgalı yapıp öylece bıraktım.

Gözlerime rimel, yanaklarıma hafif bir allık uygulayıp kırmızı rujumu elime alıp dudaklarıma sürdüm.

Aynadaki yansımamda gözlerim dudaklarıma gittiğinde Aslanın dudaklarındaki rujum aklıma geldi. Dudaklarım iki yana kıvrıldı.

İki gündür ses seda çıkmıyordu beyfendiden. Fazla yüz verdim o gün ona. Dağ ayısı, düğünde gerine gerine karşımda halay çekmeyi biliyordu. Eger benden bir adım bekliyorsa daha çok beklerdi.

Ona olan öfkem arşa çıkmıştı artık.

Aynadan son kez baktım kendime. Giyinip süslenmek iyi gelmişti bana da. Ayağıma ince topuklu ayakkabılarımı giyip aşağıya indim. Annem Meryem yengemlerle çardakda kahvelerini içiyorlardı. Babaannem de kendi köşesinde onları dinliyordu. Topuklu ayakkabılarımın çıkarttığı tok sesle birlikte yanlarına doğru gittim. Bakışları beni bulduğunda memnun gözlerle beni süzdüler... Tabi babaannem hariç. İmalı bakışları altında adımlarımı ona doğru yönelttim. Omuzumu biraz daha aşağıya indirip köprücük kemiğimin görünmesini sağladım. Geçip yanına oturdum.

Babannem çatık kaşlarıyla "Bu halin nedir Asya" dedi.

"Ne varmış halimde babaanne. Beğenmedin mi yoksa" beğenmediğini elbette anlamıştım. Bacaklarıma ve boynuma hiç iyi gözlerle bakmıyordu.

Bu yaşıma kadar neyi giyip neyi giymeyeceğimi kimseye sormadım. Zaten yerine göre giyindiğimi düşünüyordum.

Babamın bile beni bir kere uyardığını bilmem.

Açıklık kime göre neye göreydi.

 

"Beğenmedim desem çıkaracak mısın sanki"

dilimi damağıma vurup "cık... çıkarmayacam"

tabikide çıkartmayacaktım. Ben beğenip giydiysem, kimse çıkarttıramazdı.

Babaannem tek kaşını havaya kaldırmış sinsi bakışlarını önündeki kahve fincanına cevirdi.. Eli önündeki bir yudumluk kahve fincanına gitti.

Ondan önce fincanı kapıp "benden kaçar mı Heja hatun" deyip annem tarafa ondan uzağa koydum. Aklı sıra elbiseyi çıkartmam için kahveyi üzerime dökecekti. Yemezlerr. Babaannemin kızgın bakışlarına kahkahalarımla cevap verdim.

 

O sırada Zehra'da hazırlanıp yanımıza geldi. O da üstüne diz altı yeşil bir elbise üzerine de aynı renk hırkasını giymişti.

 

"Hadi çıkalım ablam bizi bekliyor" elinde tuttuğu cantasını çaprazlama omzuna taktı.

Bende oturduğum yerden ayağa kalktım.

 

"Yürüyerek mi gidicez" diye sordum.

 

"Yok Ramiz abi bırakır bizi"

Dudaklarımı iki yana kıvırdım "Ne gerek var Ramiz abiye birlikte gideriz"

 

Zehra anlamaz gözlerle yüzüme bakıp "uzak ama yürüyerek gidemeyiz ki"

 

Tek kaşımı havaya kaldırıp yüzümdeki gülümseyi büyüttüm "Yürüyeceğimizi sana kim söyledi".

Zehra yüzüme bakıp iki dudağını kenara kıvırdı aydınlanmış gibi hemen "Ramiz abi" diye bağırmaya başladı.

Çardakta oturan annem hariç kimse ne dediğimi anlamıyordu.

Annem bana bakıp "dikkat et Asya" dedi.

Tabi o bilirdi kızının araba tutkusunu. Daha on sekizime bastığım hafta yazılmıştım kursa..

Yanımıza gelen Ramiz abiye dönüp "Arabanın anahtarını alabilir miyim" diye sordum.

Ramiz abi de anlamaz gözlerle bana bakıyor ne diyeceğini bilmiyordu.

Kaşlarımı çatıp " Ramiz abi. Benim ehliyetim var, Zehray'la Zeynep'e gidicez arabayıda ben kullanacam" anlaşılan tek tek anlatmam gerekiyordu derdimi.

 

Elimi ona doğru uzatıp avucumu açtım..

Ramiz abinin bakışları bir annemgile birde bize bakıyordu.

Bu adam iyi hoştu da biraz algıları geç çalışıyordu "hadisene Ramiz abi, alayım anahtarı"

Ramiz abi elini cebine sokup anahtarı uzattı. "Ama Asya hanım Mustafa ağam kızmasın, hem bu araç manueldir"

"Oooooo ne diyosun sen, en sevdiğimden, Mustafa ağan da kızmaz, bişey derse Asya ısrar etti dersin" deyip anahtarı elinden kaptım. Benim manual arac kullanmayacağımı düşünmesi büyük hataydı..

Zehra yerinde kuş gibi çırpınmaya başladı. "Hadi!! kaçtık biz" deyip babaanemlere el sallayıp koluma girdi. Avlunun kapısından çıkıp arabanın olduğu yere geldik.

Arabayı uzaktan açıp içine yerleştik.

Emniyet kemerimizide takıp birbirimize baktık. Zehra heyecanını daha fazla bastıramayıp çığlık atmaya başladı. Kendimizi arabayı kaçıran ergenler gibi hissetmişik.

 

Avlunun kapısında düşünceli şekilde bize bakan Ramiz abinin yüzünü görmek için pencerenin camını aşağıya indirdim..

Arabanın düğmesine basıp arabayı çalıştırdım. El firenini indirip Vitesi bire attım. Debriyaj gaz derken biraz fazla yüklendiğim gaz pedalına araba patinaj cekerek ilerlemeye başladı. Ramiz abi hata yaptığını düşünen yüz ifadesiyle, korkuyla bir iki adım arabaya gelmeye başladı. arabanın gazına kökleyip hızla ayrıldık..

Zehra müzik açmış deli deli hareketler yapıp hem oynuyor hem söylüyordu. Bende ona eşlik ediyor birlikte gülüp eğleniyorduk. Telefonumun çalmasıyla dizimin üzerindeki cantamı Zehra'ya uzattım. Zehra cantamdaki telefonu çıkartıp endişeli gözleriyle telefona baktı

 

"Abim arıyor Asyaa"

Anlaşılan Ramiz hemen yetiştirmişti Mustafa abiye.

 

"Eeee aç o zamann" dedim sakin ve düz çıkan sesimle. Zehra müziğin sesini kısıp telefonu hopörlere alıp "alo abi" dedi.

Mustafa abi telefon da Zehra'nın sesini duymasıyla biraz duraklayıp konuşmaya devam etti. "Siz arabayı mı aldınız" diye sordu.

"Evet abi ablama gidiyoruz.Asya kullanıyor arabayı."

Skin tutmaya çalıştığı sesiyle

"Ramiz bırakırdı sizi" dedi

 

Daha fazla dayanamayıp "görende arabayı kaçırdık sanar. Korkmayın dikkatli sürüyorum" deyip müziğin sesini açtım.

"Asya yola odaklan." Desede son ses yükselttim müziği. "Akşam evde görüşürüz Mustafa abi" diye bağırıp Zehra'nın elinden telefonu alıp kapattım.

 

Zehra'nın yol tarifiyle Bir süre sonra Zeynep'in evine geldik. Bizi kapıda karşılayan Zeynep "hoşgeldiniz" deyip sarıldı. Evin bahçesinde oynayan Rojda bizi görmesiyle topraklı ellerini iki yandan sallayarak yanımıza geldi. Dönmeyen küçük diliyle "asaaa" diyerek ellerini yukarı kaldırarak kuçağıma gelmek istedi. Kollarımı iki yana açıp minik bedenini kuçağıma aldım.

Zehra Rojda nın poposuna vurup "zilliye bak hele, önce teyzesinin kucağına geleceğine Asya'ya koşuyo"

Rojda Zehra'ya inat yapar gibi poposunu dönüp boynuma sarıldı.

"Aşk olsun Zehra ben de teyzesi değil miyim" deyip arkamı dönüp içeri girdim.

"Kız ben onu mu demek istedim" desede duymamazlıktan gelip "Zeynepciğim hangi tarafa geçiyoruz" dedim.

 

Zeynep bizi terasa evin çıkarttı. Sedire geçip yerleştik. Rojda dizlerime oturmuş pis elleriyle saçlarımla oynuyordu. Sarı saçlarım ona farklı geliyordu galiba.

 

"Asya sen onu verde elini yüzünü yıkayıp geleyim." Kucağımdaki Rojdayı annesine uzattıp masadaki çerezlerden bir iki tane ağzıma attım.

Zehra "Ablamda bir haller var" deyip önündeki çerezden o da ağzına attı.

 

"Ne gibi haller. Gayet normal gözüküyor" dedim

Zehra tek kaşını havaya kaldırıp "var var ben tanırım onu" dedi. Arkasına yaslanıp ellerini göğsünde birleştirdi.

Zeynep kucağındaki Rojdayla terasa geldi. Rojda yüzündeki suları çıkarttığı diliyle yalamaya çalışıyordu. Onun bu sevimli halleri tam yemelikti.

Hemen annesinin kucağından alıp dizlerime oturttum. Eline masadaki kekten verdim. O kekini yemeye başlarken Zeynep de kahvelerimizi yapıp yanımıza geldi.

Kahvelerimizi dağıtıp yerine oturdu.

 

Zehra kısmış olduğu gözleriyle ablasına bakıyor sıcak olan kahvesini höpürterek içiyordu.."eeee ablacığım analatacak bişeyin yok mu bize"

Zeynep şaşkın gözleriyle bir bana birde Zehraya baktı. Eline aldığı kahvesini içmeden geri yerine koydu.

İşte şimdi bana da şüpheli gelmeye başlamıştı.

Gözleri dolmaya başlamış, başını önüne eğmişti.

"Abla anlatsana bişey mi oldu eniştem falan mı bişey yaptı" derin bir nefes aldı "gerçi eniştemin bişey yapacağını düşünmüyorum köpek gibi aşık sana" kendi soruyor kendi cevap veriyordu.

"Zehra müsaade ette anlatsın kız" deyip onu susturdum

kuçağımdan kayan Rojda'yı belinden tutup iyice yerleştirdim dizlerime.

Zeynep bu seferde bakışlarını Rojda'ya cevirip ağlamaya başadı.

 

İyice merakım artmıştı. "Zeynep anlatsana neden ağlıyorsun kötü bişey mi oldu"

Ağlayışları arasında "Rojda daha çok küçük" diyor iyice ağlıyordu.

Zehra endişeli şekilde "Rojda'ya mı birşey oldu. Abla valla çatlıyacam anlatsana artık"

Zeynep hıçkırıkları arasında "ben galiba hamileyim" dedi.

Ne yani insan hamile olduğunu düşündüğü için ağlarmıydı. Kötü bişey olmadığını öğrenince Zehray'la derin bir nefes aldık

"buna mı ağlıyorsun sen abla" deyip gülmeye başladı "tekrar mı teyze olacam ben şimdi" gülüşü iyice büyüyordu.

Bizim gülen yüzümüze rağmen Zeynep hala ağlıyordu. Zehra'ya sus bakışları atıp Zeynep'e döndüm "hamile kalmayı istemiyor muydun" diye sordum.

Zeynep göz yaşlarını silip "hiç hazır değildim buna. Allahtan gelen başım gözüm üstüne ama, Rojda son zamanlarda beni çok zorluyor, yıpranmış hissediyorum kendimi" Zeynep'i anlamak benide ister istemez üzmüştü

"peki eniştem ne diyo" diye sordu Zehra onun da yüzü düşmüştü. Demekki her hamilelik insanı sevindiremiyormuş.

 

"onun haberi yok ki" dedi Zeynep.

Zehra şaşkın gözleriyle bakıp "nasıl yok"diye sordu.

"yok işte günüm geçti bir hafta. Bende kesin olmadan söylemek istemedim."

 

"eee sen daha hastaneye gitmedin mi" diye sordum.

 

"yok gitmedim öğrenmeye çesaretim yok ki" dedi dolan gözleriyle.

Zehra masadaki sudan bir yudum alıp "evde de mi test yapmadın"

Zeynep başını olumsuz yönde sallayıp "yok" dedi.

 

"eee Zeynep neden ağlıyorsun o zaman orta da daha netleşen bişey bile yokmuş ki."

Kucağımdaki Rojda'yı Zehra'ya doğru uzattım. Ayağa kalkıp elbisemi ellimle düzeltip "ben eczaneye gidiyorum. Test alıp geleyim varsa da yoksa da belli olur. Öyle kuru kuru üzülmekle öğrenilmez" dedim.

Zehra "bende geleyim seninle" dedi.

Onu elimle durdurup "senin gelmene gerek yok yol üzerinde gördüğüm eczaneden iki dakikada alıp gelirim."

Zehra tamam diyerek yerine oturdu. Kanepenin üzerindeki çantamı alıp "gelirim hemen" deyip evden çıktım.

Arabaya binip emniyet kemerimi taktım. Fazla uzak olmayan eczaneye arabayı sürdüm. Eczanenin önüne gelip arabayı park ettim. Eczaneye girip farklı markalardan 4 5 tane test alıp eczaneden çıktım..

Kaldırımın karşısından geçeceğim esnade kolumun tutulmasyla öylece kalakaldım. Arkamı dönüp kolumu tutana baktım. Gözleri ağlamaktan şişmiş, hali perişan olan kadını gördüm. "sizi allah çıkarttı karşıma" deyip ağlamaya başladı. Neler olduğunu anlamayarak "size nasıl yardımcı olabilirim" diye sordum.

"Sen hanımağa değil misin.Sizi düğünde Aslan ağayla görmüştüm." ağlayan gözleriyle bakıp yalvarırcasına cevap bekledi.

"hanımağamıyım bilmem ama gördüğünüz kişi ben olabilirim" dedim. Lakin gördüğü kişi Elif de olabilirdi. Kadın hüzünle tebbessüm edip ellerime kapanmaya başladı. "Allah rızası için yardım edin. Kocam olacak adam kızımı sattı"

kadının söyledikleri kısa süreli bir şok yaşamama neden olmuştu.

"nasıl yani. Nasıl kızınızı sattı" kelimeler ağzımdan zorla çıkmıştı.

"kumar borcu yüzünden kuma olarak verdi kızıımı.O daha on yedisinde bile değil" kadının ağzından çıkan her sözcük beni şekilden şekile sokuyordu.

"size nasıl yardımcı olabilirim. Benden istediğiniz nedir" diye sordum şaşkın gözlerimi ona dikerek.

"Aslan ağa" dedi. "beni ona götürün. O bu topraklarda adaleti sağlar." nasıl yani beni polise götürün diyeceğine Aslan ağaya götür diyodu. Polisten daha mı çok güveniyordu bu adama. Şaşkınlığım giderek artıyordu.Daha fazla dayanamıyıp, kadının kolundan tutup arabaya doğru götürdüm. Kadının ayakta duracak hali bile yoktu. Zayıf olan bedeni iyice çökmüş görünüyordu.

 

Arabaya binip çantamı ve elimdeki poşeti dizlerim üzerine koyup arabayı çalıştırdım. Kadına dönüp "siz bana Aslan Ağanın evinin tarif edin" dedim

Kadın şaşırmış bana bakıyordu. Hanımağası olacağı konağın yerini bilmemem onu şaşırtmıştı galiba.

Adının Kezban olduğunu öğrendiğim kadın ağlayışları içinde konağın yolunu tarif etti. Konağın karşısında gelip arabayı park ettim. Emniyet kemerlerimizi çıkartıp arabadan indik.

Konağın kapısında bekleyen korumalar şaşırmış bana bakıyorlardı.Şaşkınlıklarını üzerlerinden atıp bize doğru hızla yürümeye başladılar. "hoşgelmişsiniz hanımağam" deyip ellerini önlerinde birleştirdiler.

Onlara bakıp "Aslan ağanız nerde?" diye sordum.

Birbirlerine bakıp bana döndüler "ağam konakta, hemen haber edelim geldiğinizi"

Elimi havaa kaldırıp "gerek yok" deyip durdurdum onları. Konağın kapısına doğru yürüdüm. KOnağın kapısını açıp içeri girdim. . Bu konak bizim konağın yanında üç misli büyüklüğündeydi.

Topuklu ayakkabılarım çıkarttığı yankılı sesle avlunun ortasına doğru yürüdüm.

Başımı konağın balkonuna doğru kaldırıp

"Aslan ağa" diye bağırdım.

Konağın alt kısmından çıkan korumalar ve kapının önünde duranlar ayakta dikilmiş bana bakıyordu.

onlara aldırış etmeden tekrar bağırdım

 

"Aslan Ağa çık dışarı"

 

İki dakika geçmeden balkonun orda bir çift kömür karası gözle karşı karşıya geldim.

 

Bakışlarımız kesiştiğinde adımlarını hızla merivenlere yöneltip aşağıya inmeye başladı.

Merdivenlerden inip yanıma doğru gelmeye başladığında kaşından akan kana gözüm ilişti. Kan o kadar hızlı akıyordu ki üzerindeki beyaz gömlek kıpkırmızı olmuştu. Ayaklarım kendiliğinden ona doğru giderken karşı karşıya durduk. Onun meraklı gözleri beni baştan aşağıya süzüp gözlerimde durdu.

Telaşlı çıkan sesiyle "Asya bir şey mi oldu?" diye sordu.

"Aslan kaşın kanıyor" elimi kaldırıp yüzüne doğru götürdüm. Elimi tutup dokunmama izin vermeden "Asya sana bir şey mi oldu diye sordum?" sesindeki merak daha da artmıştı.

"bana bişey olduğu yok ama senin kananman çok fazla" derin bir nefes alıp verdi. Rahalamış görünüyordu. Şuan onun beni değil kendisini düşünmesi gerekmezmiydi. Onun kanayan kaşı benim canımı daha çok yakmıştı.

 

Ne zaman yanımıza geldiklerini fark etmediğim konaktakiler meraklı gözlerle bana bakyordu. Elif elindeki pecetelerle Aslanın yanına gelip durdu. Elindeki peçeteyi Asla'nın kaşına doğru götürdüğünde Aslan bir adım geriye gidip dokunnmasına müsaade etmedi. Elif "Aslan kaşın kanıyor durdurmamız lazım" dedi.

Aslan gözlerini gözlerimden çekip Elifin elindeki peçeteleri alıp kaşına bastırdı.

Elifin öfkeli gözleri beni buldu. Ama şuan onun boş öfkesine karşılık verecek durumda değildim.

Sultan hanım yanıma doğru adımlarayak geldi. Naif çıkan sesiyle "kızım bişey mi oldu, hayırdır" deyip omzuma dokundu.

Bir an buraya neden geldiğimi bile unutmuştum. Arkamda ağlayan Kezban hanıma bakarak "onun Aslana ihtiyacı" var dedim.

Kezban hanım yanımıza doğru gelmeye başladı. Aslana caresizce "Ağam yalvarırım kızımı kurtarın" deyip ağlamaya başadı

"babası kızımı kuma olarak sattı"

 

Aslanın cene kasları gerilmeye başladı. "nasıl kızını sattı" sesi sert ve öfkeli çıkmıştı.

"kumar borçu yüzünden sattı kızımı. Daha yaşı bile dolmadı benim kızımın. Okutmadığı yetmezmiş gibi üç kuruşa sattı" kadının ağlamaktan sesi zorla çıkıyordu. Sultan hanım kadının koluna girip destek oldu. "gel şöyle biraz otur nefeslen. Gülfem su getir kızım" diyerek avludaki etrafı kapalı kış bahcesine benzeyen yere doğru yürütmeye başladı.

Onlar giderken Aslan elindeki peceteleri yanındaki korumaya doğru uzattı kaşındaki kan durmuş görünüyordu.

"merak etme bişey yok" demesiyle kaşındaki bakışlarımı gözlerine indirdim. yüzündeki kanın bazı yerleri kurumaya başlamıştı bile.

Elini belime doğru götürüp, destekleyici şekilde bastırıp "gel" dedi.

Adımlarımızı kış bahçesine doğru yöneltti..

Aslan arkasını dönüp "Samet sende gel" deyip devam etti.

Kezban hanım Gülfemin getirdiği sudan bir iki yudum alıp konuşmaya başladı "Eskiden beri içer içer gelirdi eve. İçtiği zamanlarda beni döverdi ama kızıma dokunmazdı. Kız kısmı okumaz deyip aldı okuldan. Evden bir adım dahi çıkmasına izin vermezdi." Ağlayışları içinde derin bir nefes aldı. "dün eve geldiğinde yanında bir kaç adam vardı. Borcum silimiştir deyip kızımı tuttuğu gibi attı önlerine." duyduklarım karşısında donup kalmıştım.

"Bir baba kızına nasıl böyle bir kötülük yapabilir" deyip gözlermi Aslanın gözlerine getirdim. Aslanın sinirden alnındaki ve boynundaki damarlar belirginleşmiş elleri dizlerinin üzerinde yumruk olmuştu.

Ayakta dikilen Samete bakarak "git bana o şerefsizi bul. Kızında nerde olduğunu öğren geregini yap. Hava kararmadan kızı sağ sağlim buraya getir" Samet olumlu yönde başını sallayıp dışarı çıktı.

Kezban hanım Aslanın sözleriyle ayağa kalkıp Aslanın dizlerine kapandı "Allah senden razı olsun ağam" diyerek ağlamaya başladı. Aslan dizine kapanan kadını omuzlarından tutup ayağa kaldırdı.

Annesine bakıp "oda ayarlayın bir kaç gün misafirimiz olsun" dedi.

Sultan hanım "tabi oğlum ne demek istediği kadar misafirimiz olur " deyip kadının koluna girip dışarı çıkarttı.

Aslan gözlerini gözlerime dikmiş öylece bana bakıyordu. Benim gözlerim ise bir kaşına bir gözleri arasında gidip geliyordu. Gözlerini üzerimden ayırmadan yanıma doğru gelmeye başladı. Onun bana gelmesiyle oturduğum yerden ayağa kaltım.

 

"Sana bir şey oldu sandım" diyerek iri kollarıyla bana sarıldı. Ne tepki vereceğime şaşırmış öylece kalmıştım. Başını boynuma doğru götürüp derince bir nefes çekti. Onu kollarından tutup bedenini bedenimden ayırdım.

"Ne oldu kaşına" deyip elimi açılan kaşına götürdüm. Kanaması durmasına rağmen çok kötü görünüyordu.

Aslanın gözleri bana derin derin bakıyordu. "Asya seninle konuşmam gerek" deyip derin bir nefes aldı.

Çantamdan gelen titreşim sesiyle kanepenin üzerindeki çantama bakışlarımı çevirdim. Çantamı elime alıp telefonu içinden çıkarttım. Arayanın Zehra olduğunu görmemle beynimde şimşekler çakmaya başladı. Ben onları tamamen unutmuştum.

Telefonu hemen yanıtlayıp "efendim" dedim. Zehra telaşlanmış sesiyle

"Asya nerdesin sen gittiğinden beri arıyorum acmıyosun. Başına bişey geldi diye aklımız çıktı"

Aslan ellerini cebine koymuş bana bakıyordu.

"Zehra bi soluklan önce. Başıma birşey geldiği yok uzun mesele gelince anlatırım. Yarım saate orda olurum şimdi kapatmam gerek" deyip Zehra'nın cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım.

Aslanın merakını gidermek için "telaşlanmışlar sadece" deyip geçiştirdim. Elimdeki telefonu çantama koyup "benim gitmem gerek" dedim

 

Aslan bana bakıp "seninle konuşmam lazım Asya" deyip elimi tuttu. Kış bahcesinden çıkıp avlunun dış kapısına doğru gitmeye başadık "Aslan benim gitmem gerek ama, beni bekliyorlar" dedim. Aslan bana bakmadan "sadece 1 saat" deyip yürümeye devam etti. Kapıdaki korumaya "arabayı getirin" dedi.

"Aslan ben arabayla geldim" deyip park halindeki arabayı gösterdim.

 

Aslan bana dönüp "merak etme çocuklarla gönderirim arabayı, senide ben bırakırım eve"

Aslanın arabası önümüzde durdu. İçinden çıkan adama bakıp "Zafer, arabayı Miran konağına götür" dedi. Bana dönüp elini açtı. Anlamaz gözlerle bakıp başımı ne var diye salladım.

Aslanın dudakları iki yana kıvrılıp "yavrum anahtarı versen de Zafer arabayı götürse ya hani" dedi

Bu adamın yanında ben neden mala bağlıyordum ki kendimi.

Hem bir dakika o bana yavrum mu dedi.

Vücudumdaki kan hızla yanaklarıma doğru hücum ederken çantamın içindeki anahtarı çıkartıp ona uzattım.

Zafere dönüp "arabayı konağa değilde Zeynep'in evine götürün. Bir de size zahmet araba da poşet olacak onuda oraya bırakır mısınız" dedim.

Zafer "tamam hanımağam" deyip arabaya doğru ilerledi.

Aslan ellerini cebine koymuş kısmış olduğu gözlerle beni dinliyordu.

 

Elini cebinden çıkartıp elimi tuttu. Arabanın sağ kapısına gelip kapıyı açtı. binmemi bekleyip kapıyı kapattı. Ben emniyet kemerimi takarken o da kendi tarafına geçip oturdu, emniyet kemerini takıp arabayı çalıştırdı.

O arabayı sürerken bakışlarım sürekli olarak kaşına gidiyordu. Hiç mi canı acımıyordu bu adamın.

"Yavrum bakıp durma kaza yapırtacaksın şimdi bana". Yandan çapkınca bir bakış atıp "inince doya doya bakarsın" deyip dudağını iki yana kıvırdı.

Allahım ne diyordu bu adam. hem ben onun yakışıklı üzüne mi bakıyordum

 

"ne alaka" diye çıkıştım hemen "ben sadece kaşına bakıyordum. kötü gözüküyor. Eczanede durda kaşına pansuman yapalım mikrop kapacak yoksa".

Aslan keyifle yüzüme bakıp "bişey yok dedim ya merak etme. Ama pansumanı sen yapacaksan alalım bişeyler"

"Aslaaannnn" diyerek çattım kaşlarımı.

O keyifle gülerken ben daha fazla konuşmayıp önüme döndüm.

"çatma o güzelim kaşlarını. Tamam birşey demedim" deyip arabayı sürmeye devam etti.

Arabayı durdurduğunda geldiğimiz yere gözlerimi gezdirerek baktım. Uçurum kenarı olan bu yerde Mardin ayaklarmızın altında gözüküyordu. Aslan emiyet kemerini çıkartıp indi arabadan. Cebinden çıkarttığı sigarasını dudaklarına götürüp cakmağıyla yaktı. Bende eczaneden aldıığımız poşeti arka koltuktan alıp dışarı çıktım.

Aslan arabanın kaputuna yaslanmış sigarasını içiyordu. Bende onun gibi kalcamı arabaya yaslayıp sigarasının bitmesini beklerken manzarayı izlemeye başladım. Batan güneşin kızıllığı üzerimize vuruyordu.

Aslana baktığımda düşünceli hali beni meraklandırıyor yinede birşey soramıyordum.

Aslan sigarasından son bir kez daha içine çekip ayağının dipine atıp söndürdü..

Bende elimdeki poşetin içinden malzemeleri karıştıraracak tentürdiyotu ve pamuğu elime aldım. "Aslan" diyerek onun bana bakmasını sağladım. tentürdiyotu pamuğa döküp "yaklaş" dedim. Aslan başını bana doğru eğerek yaklaştı. Nefesi yüzüme çarpıyor sıcaklığı tüm bedenime yayılıyordu.

Gözelerini ayırmadan gözlerime bakıyor öylece bekliyordu.

Elimdeki pamuğu yavaşca kaşına doğru görütüp bastırdım. Gözlerini anlık bi şekilde yumup açtı. "canın mı acıdı" diye sordum. başını iki yana sallayıp "yok" dedi. Dudaklarımı iki yana kıvırıp kaşına tekar bastırdım. Aslanın cenesi kasılmış ama erkekliğine toz kondurmamak için tepki vermiyordu. "Bu kaşın nasıl bu hale geldi çok merak ediyorum. Allahtan çok açılmamış yoksa dikiş atılması gerekirdi" kaşındaki pamuğu çekip dikdörtgen yara bandının yapışkanı açtım.

"Asya" dedi gözlerimin içine hüzünle bakarak.

bakışlarımı gözlerine çevirdim.

"Ben senden önce büyük bir hata yaptım"

Kaşlarımı çatıp "hata mı" dedim düz tutmaya çalıştığım ses tonumla

 

Ellerim anlamsız bir şekilde titremeye başladı. Aslanın sesindeki çaresizlik bütün bedenimi sarmaya başladı. Elimdeki yara bandı öylece kala kaldı.

Derin bir nefes aldı. "ben Elif'le yat..." cümlesini tamamlamasına izin vermeden elimdeki yara bandını sertce kaşına yapıştırdım.

Göz yaşlarım kendiliğinden yanağımı ıslatmaya başlamıştı bile

Titreyen sesimle "sus Aslan!!!!" dedim. "sus o kelimenin devamını getirme"

arkamı dönüp elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim.

Aslan kolumu tutup kendine doğru döndürdü. Ellerini yüzüme getirmeye çalıştığı esnada bir adım geriye gittim.

"dokunma bana!!!" diye bağırdım "eğer ona olan mecburiyetini önceden bilseydim seni yanıma bile yanaştırmazdım ben"

Sanki biri boğazımı sıkıyor nefes alamıyordum.

Aslan sıkıntıyla elini ensesine götürdü "Asya yemin ederim neler olduğunu hatırlamıyorm bile"

"kes sesini!!" sesim boşluğun duvarlarında yankılanırken "konuşma daha fazla. Senin hatırlamaman gerçegi değiştirmez"

 

Aslan bir adım atarak bana yanaştı.

"gelmeee!!! yanaşma yanıma"

 

Aslan yumruk yaptığı elini arabanın kaputuna art arda vurmaya başladı. "sana, benim yüzümden ağlama dedim ben"

Artık her şey bitmişti. O kızın mecuriyetini anlamak beni kahretmişti.

"demek o yüzden o kız senin yüzüğünü parmağında takmaya devam ediyordu. Sana mecburdu çünkü. Berdel olmasaydı o kızla şimdiye evlenecektin sen." derin bir nefes çektim içime. Aldığım nefesler yetersiz geliyor boğazımı yakıp geçiyordu..

Arabaya doğru yürüyüp kapıyı açtım. İçerde ki çantamı alıp arkamı dönüp hızla yürümeye başladım

Aslan arkamdan "Asya" diye bağırsada arkamı dönmeden yürümeye devam ettim..

"Asya yalvarırım dur dinle beni"

 

Yönümü ona dönüp işaret parmağımı ona göstererek "sakın peşiden gelme... sakınn" diyerek yürümeye devam ettim.

Ayağımdaki topuklular canımı acıtsada durmadım. onun arkamdan geldiğini hissediyordum.

Peki ne olacaktı şimdi. Berdele kurban gidip kumalığı kabul mü edecektim.

 

Yapamazdım ben böyle bir şeyi kabul edemezdim.

 

●●●●●●●●BÖLÜM SONU●●●●●

Buraya kadar gelip okuduysan bölüm hakkında düşüncelerinizi yazabilir misiniz.

Sessiz okuyucularımında düşüncelerini çok merak ediyorum.

Gelecek bölümden haberdar olmak istiyorsanız küçücük bir emoji dahi koymanız yeterli.

Bölüm geldiğinde beğenip haberdar edicem.

Ara ara kitappad çöküşe uğruyor o yüzden bölümleri wattpad uygulamasında atıyorum. Buraya giremezsiniz ordan okuyabilirsiniz.

İnstagram @aleysyam1

Bölüm : 30.10.2024 23:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...