
Herkese merhabalar. Yeni bir bölümle karşı karşıyayız.
Bölümü hızlı atabilmek için fazla inceleyemedim. Yazım yanlışı varsa kusura bakmayın.
Beğeni ve satır arası yorum yapmayı unutmayın canlar.😘😘
♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡
Konağın kapısından içeri girmemizle ,art arda duyulan patlama sesleriyle iki elimle kulaklarımı kapatıp çığlık atmam bir oldu.
Silah seslerinin kesilmesiyle ellerimi kulaklarımdan çektim. anlaşılan benden başka korkan kimse yoktu. Meraklı ve şaşkın gözlerle bana bakıyorlardı. Aşırı korkmam ve çığlık atmam onları şaşırtmış olmalıydı. Kalender amcamın sesi yükseldi.
"Lan Cahit! Demedik mi oğlum biz sana silah sıkmak yok diye?"
"Aman amca biricik kuzenimiz ilk defa konağımıza ,evimize gelmiş sıkmayalım mı şöyle bir kaç el" dedi ve babamın elini öpmek için onun yanına gitti. Babamın ve annemin ellerini sırayla öptükten sonra yanıma geldi. " Hoş geldin Asya ben Cahit" kollarını açıp sarıldı." Nihat amcanın en biricik ve en çok sevdiği oğlu." ağzını yaya yaya konuşması sinirlerimi oynatmaya başlamıştı ama eğlenceli bir tarafı olması da hoşuma gitti..
"Çok hoş buldum demeyi isterdim ama"... elimi yumruk yapıp "aklımı aldın !!! " deyip omzuma gelişi güzel yumruğumu indirdim. Bir kaç adım sendeleyerek geriye gitti.
"Vaaayyyy işte bize, şanımıza yakışan bir aile üyesi daha. Mustafa abimden sonra bana vurabilen tek kişi," kolunu aşağı yukarı sıvazlayıp " Eli de ağarmış haaa" demesiyle benim ve avludakilerin gülüşmesi bir oldu. Bu evde Cahit'le çok eğlenecek gibiydik.
"Zevzekliği bırak Cahit"
Sesin geldiği yöne doğru başımı cevirdim
"İşte geldi Miran aşiretinin biricik ağası, Mustafa Ağa."
Mustafa tüm ağır abi edasıyla konağın avlusunda salına salına yanımıza geldi. Üzerine giymiş olduğu siyah takım elbise uzun boyuna ve esmer tenine yakışmış, yakışıklı cehresine tam oturmuştu.
Yakışıklı adammış, amcamın anlattığı kadar varmış.
İlk önce babamın elini öpüp "hoş gelmişsin amca" birbirleriyle sıkıca kucaklaştılar. Annemin de elini öptükten sonra, ağır adımlarla yüzümü inceleyen gözlerle gözlerime bakıp yanıma geldi. Tüm konak sanki bu anı bekliyormuş gibi derin bir sessizliğe büründü. İki elini de siyah kumaş pantolonun ceplerine soktu, kısmış olduğu gözlerle "hoş geldin Asya" dedi.
Gözlerimin içine derin derin bakması tüylerimi diken diken etmeye yetmişti bile.
"Hoş buldum Mustafa abi" kaşlarını çattı, kendi kendine derin bir nefes alıp verdi, kısık ses tonuyla "abi" deyip kaşının birini havaya kaldırdı, alaycı bir gülümsemeyle önümden çekildi.
Bu olaya bir tek Cahit'in ve yanındaki kızın pis pis sırıtması dikkatimden kaçmamıştı.
Ne var yani amcamın oğlu olması benim gözümde onu abi yapardı.
Demek ki amcaoğlu olmazsa dibin düşecekti Asya.
Babaannemin, Nihat amcamın, yengelerimin elini öperken, Zehra ve Zeynep'le kucaklaştık. Zeynep evlenmiş, 2 yaşında siyah gözlü kıvırcık saçlı kızı vardı ,tıpkı annesine benziyordu. Onu da mıncıklaya mıncıklaya sevip öptüm. Zehra ile de samimi bir şekilde kucaklaşıp sarıldık. O da nişanlıymış 1 2 aya düğünü olacakmış. Bu ailede demek ki evde kalan kız kurusu ben olacaktım.
Nihat amcamın oğlu, evlenecek olan Civan abiyle de tokalaştıktan sonra akşam yemeğini yemek için avludaki masanın etrafına toplandık .Babamı masanın baş köşesine oturtmuşlardı. Onun sağında solunda ben ve annem vardık. Masanın diğer baş köşesinde de Kalender amcam, sağında Mustafa abi solunda da karısı Meryem yenge vardı. Herkes masaya oturmuş çorbaların servis edilmesini bekliyordu. Çorbaların servis edilmesinden sonra Kalender amcamın afiyet olsun demesiyle herkes yemeğe başladı. Sessiz gecen yemeğin sessizliğini Kalender amcam bozdu.
"Eee Salih artık Mardin'e dönme vakti gelmedi mi? " sorusuyla herkes bakışlarını amcama çevirmiş ona bakıyordu.
"Bilirim, babama olan öfken hala tazedir .Babam sana olan pişmanlığı ve özlemiyle göçüp gitti bu dünyadan. Bari anamın sana hasret kalmasına müsaade etme."
Amcamın sözlerini şaşkınlıkla dinliyordum. Nasıl yani babam dedeme olan küslüğünden dolayımı İstanbul da yaşıyordu. Peki ben neden bunu bilmiyordum? Sorgulayıcı gözlerimi anneme diktim. Annem sus, konuşma der gibi kaşlarını kaldırıp indirdi.
"Doğru dersin abi. Ama artık yapamam buralarda ,ben Mardin'e yabancı Mardin bana yabancı. Kurulu bir düzenimiz var İstanbul'da. Onca seneden sonra dönemem , yapamam."
Yemek boyunca sessizliğini koruyan babaannem, elindeki kaşığı sertçe masaya vurdu.
"Kalender! Bunca sene anasını atasını bilmeyen evlada ne anlatırsın sen. Bunca sene evlat hasretiyle yanan yüreğimi görmeyen bir evlat doğurmuşum. Torunumun yüzünü dahi görmemişim. Onun bize verdiği ceza babanı toprağa koyduğu gibi beni de koyması yakındır" elindeki bastonu yere vurup ayaklandı ve ağır adımlarla içeri doğru yürüdü. Babaannemin hüzünlü bakan gözleri içime işledi. Gidişini kimse durdurmadı.
Kimsede iştah kalmamıştı zaten. Zoraki yenen yemeğin ardından, herkes terasa geçmiş çaylarını içiyordu. Fazlasıyla yorulduğumu hissedip, yanımda oturan Zehra'ya kısık sesimle nerde kalacağımı sordum. O da hemen elimi tutup ayağa kaldırdı beni. Herkese iyi geceler deyip İçeri doğru yürümeye başladık .Zehra bana dönüp "iyi misin Asya yemekten sonra hiç sesin çıkmadı canını sıkan bir şey mi oldu? "diye sordu. Ona sadece çok yorgun olduğumu söyleyip kalacağımız odaya doğru ilerledik. Kafamda babamla amcamın konuşması dönüp duruyordu. Babamla dedem neden küsmüştü, aralarında bu kadar büyük ne olmuştu da babam Mardin'i tek etmişti. Odanın kapısına geldiğimizde Zehra bana dönüp "bak karşıdaki oda benim. Senin kalacağın bu oda da eskiden ablamındı ama artık o olmadığına göre, oda senindir." kapıyı açıp içeri girdik. Geniş ve ferah bir odaydı. Soft renklerde döşenmiş, geniş çift kişilik bir yatak, büyükçe gardırop ve aynalı makyaj masası vardı. Odanın içinde birde banyo olmasına çok sevindim. ihtiyaçlarımı karşılamak için ortak banyoyu kutlanmayacaktım. Zehra ellerimi tutup kocaman gözleriyle yüzüme baktı " Asya ben seni çok sevdim. Sanki yıllardır seni tanıyorum, uzun yıllar hep birlikteymişiz de tatilden yeni dönmüşsün gibi hissediyorum" ne yalan söyleyeyim Zehra'ya bende çok ısınmıştım. " Kan çekmiştir Zehra " deyip ikimizde gülmeye başladık. Zehra odadan çıkarken bir eksiğim, ihtiyacım olursa haber etmemi söyleyip gitti.
O kadar çok yorulmuştum ki eşyalarımı bile yerleştirmeden yatağın üstüne kendimi attım.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Gözlerimi açtığımda yeni doğmaya başlayan güneşin kızıllığı yüzüme vuruyordu. Gece pijamalarımı nasıl giydiğimi hatırlamıyor, üzerimdeki örtüyü kimin örttüğünü bilmiyordum. Hemen ayağa kalktım. Doğan güneşi kaçırmamak için üst katta ki terasa gitmek için ayaklandım. Aslında kahve içerek izlemek isterdim ama yabancısı olduğum bu evde kahve yapmak bana zaman kaybettirir diye, adımlarımı direkt terasa çevirdim.
Uyku mahmuru gözlerimle tarasın demirlerine ellerimi dayamış manzaranın büyüsüne kapılmıştım. Tüm Mardin ayaklarımın altına serilmiş ,havlayan köpeklerin, yuvasından yeni çıkmış kuşların sesleriyle sanki bana hoş geldin diyordu.
Omuzlarıma koyulan şalın etkisiyle yerimden sıçramış şaşkın gözlerle karşımdaki adama baktım.
"Korkuttum mu seni"
Mustafa abinin yüzüne bakıp olumsuz şekilde sağa sola başımı salladım "yok sadece fazlasıyla manzaranın güzelliğine dalmışım" tekrar doğan güneşe doğru döndüm.
"manzaranın keyfi kahvesiz çıkmaz" terastaki masanın üzerinde duran iki kupa kahveyi alıp birini bana uzattı. Burada olduğumu bilerek mi iki kahve getirmişti?
"teşekkür ederim ,aslında bende öyle düşünmüştüm. Ama mutfağın yerini bilmediğim için vakit kaybetmek istemedim." Kahveyi elinden alıp sıcak ve lezzetli bir yudum aldım.
"neden bu kadar erkencisin. Uyuyamadın mı?"
"yok aslında gayet güzel uyudum. Erken kalkmaya alışkınım ben. Anlaşılan sende benim gibi erkencisin" Konuşurken gözlerimi doğan güneşten alamıyordum.
"Bende alışkınım erken kalkmaya. Sevmem öyle uykuya bütün günü yedirmeyi."
İkimizde kısa bir sessizliğin içinde doğan güneşi izledik ,daha doğrusu ben güneşi o beni izledi. Üşüdüğümü hissedip içimdeki ürpertiyle omuzlarımdaki şala sarıldım.
"Üşüdün mü?"
"Hı hıı "deyip başımı sallayarak onayladım. Mustafa abi hoşnutsuz sesiyle "üşürsün tabi. Üstündekilere bak bir karış var yok."
Gözlerimi bedenime doğru indirip baktığımda, şort ve ince askılı pijama takımımla karşı karşıya geldim.
Yuh Asya. Sen adamın karşısında bir saattir bu şekilde mi duruyorsun? SÜTYENİN nerde kızım senin!!!!

Aslında giyimime kuşamıma dikkat eden biriyimdir. Kendi evimdeki rahatlığımdan dolayı buradaki kalabalığı unutmuştum. Bir anda omuzumdaki şalı göğüslerime doğru kapattım. Yanaklarımın kızardığını hissediyordum ne diyeceğimi bilemez halde içime kaçan sesimle.
"Şey... aslında ben dikkat ederim ama unutmuşum"
Bir anda arkamı dönüp terasın kapısına doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan Mustafa abinin gülme sesini duyuyordum. Yüzüne bakmaya utandığımdan dolayı arkam dönük bir şekilde "kahve için tekrar teşekkür ederim Mustafa abi " yürümeye devam ettim . Gülüş sesi bir anda kesildi. "Sikeceğim şimdi abisini" gözlerim kocaman açıldı. Koşar adımlarla odama doğru ilerlemeye başladım. Bu adam abi dememle ne alıp veremediği vardı?.
Odama girip kendi kendime çığlık atmaya başladım. "Rezil oldun adama Asya! Geri zekâlı mısın kızım sen? Sütyensiz çıkıyorsun bir de dışarı. Aptal nasıl unutursun"
Aynayla yüz yüze geldiğimde keşke gelmez olaydım. Göğüs uçlarım soğuğun etkisiyle sertleşmişti. Utançtan ellerimle yüzümü kapattım. "Allah'ım inşallah görmemiş olsun... lütfen lütfen görmemiş olsun. Geri zekâlı Asyaaa!!!! "
Odamın kapısının bir anda açılmasıyla yerimden sıçrayıp ellerimle göğüslerimi kapattım.
"Günaydın. Kiminle konuşuyorsun Asya" içeri giren Zehra'ya bakakaldım.
"Kızım neden kapıyı çalmadan pat diye giriyorsun odaya, korkuttun beni. Bu evin adeti mi birilerini korkutmak "
"Aslında iki kere çaldım kapıyı ,içerden de sesler gelince müsaitsindir diye girdim bende. Kusura bakma müsait değilsen çıkabilirim." kapıya doğru gitmeye başladı.
"Duymamışım Zehra asıl sen kusura bakma, gel müsaidim. Biraz sinirlerim bozuldu ,ondan bir anda çıkışmış oldum sana " Dolabıma doğru yöneldim, aksam yerleştirmeye fırsatım olmayan valizdeki kıyafetlerimi, dolaba koymaya başladım.
"Hayırdır kim canını sıktı sabah sabah?" yatağın kenarına oturdu.
"Aslında kimse canımı sıkmadı ama," derin bir nefes aldım "Mustafa abi beni bu şekilde gördü" kollarımı açıp bedenimi ona doğru döndürdüm. "Rezil oldum Zehra rezil nasıl bu şekilde çıkarım karşısına. Bir de farkında olmadan o kadar zaman yanında durdum, sohbet ettim. O da demiyor ki git üstünü değiştir. Nasıl bakacağım ben simdi onun yüzüne" Zehra'nın kahkahasıyla suratına mal mal bakmaya başladım. Ağlanacak halime gülüyordu bide.
"Zehra neye gülüyorsun? Ben rezil oldum diyorum sen gülüyorsun"
" Asya buna mı takıldın sen. Abim takılmaz öyle kıyafetlere falan ,rahat ol. Ama seni böyle göğüslerin meydan da görüp aklına başka şeyler geldiyse bilemem erkek adam sonuçta " Deli gibi kahkaha atmaya başladı. Kocaman gözlerimi açıp elimdeki kıyafeti ona doğru fırlattım. "Ne diyorsun sen Zehra."
"Neyse hadi hadi kendine gel. Kahvaltı hazırlanıyor avluya. Herkes toplanmaya başlamıştır sende üstünü giyip inersin aşağıya. " ayağa kalkıp giderken elinde tuttuğu kıyafeti tekrar bana bana fırlattı. Kapıyı açıp çıkacağı esnada, sinsi bakışlarını üstüme attı "sütyenini giymeyi unutma "
" Zehraaaaaa!!!!" Diye bağırıp kıyafetimi tekrar ona doğru fırlattım.
Kıyafetlerimi yerleştirip, kısa bir duşun ardından üzerime mint yeşili büstiyerimi üstüne de aynı renk yarım hırkamı ve siyah kumaş pantolonumu giydim. Uzun sarı saçlarımı kurutmakla uğraşmamak için havluyla geliş güzel ıslaklığını alıp açık bıraktım. Dudaklarıma varla yok arısı rujumu da sürdüm.

Ardından aynada son kez kendime bakıp kahvaltı için odadan çıktım. Sabahki olanları düşündükçe hala yanaklarımın kızardığını hissediyor kendime kızıyordum.
Avluya çıktığımda herkesin masanın başına yerlerinde oturmuş bir vaziyette sohbet ediyordu. Yavaşça masaya yaklaştım, sevecen güler yüzümle "Herkese günaydın " deyip babamın yanağına sulu kocaman bir öpücük bıraktım. Masadakilerinde bana günaydın demesiyle sandalyemi çekip, yerime oturdum. Mustafa abinin olduğu tarafa, göz göze gelip utanmamak için hiç bakmıyordum. Ona bakmayıp tabağıma yiyebileceğim kadar kahvaltılıklardan doldurmaya başladım. Amcamın da hadi afiyet olsun demesiyle herkes kahvaltı yapmaya başladı.
Karşımda oturan annemin gözlerini belertip "Asya neden saclarını kurutmadın. Sonra başım ağrıyor diye yataktan çıkmıyorsun. Dikkat et kendine burası İstanbul'a benzemez" çatık kaşlarıyla bana bakmaya devam etti.
"kahvaltıya geç kalmamak için aceleyle çıktım anne. Kahvaltıdan sonra hemen kuruturum"
"Ne o torunum uykunu alamadın , geç mi kalktın. rahat ettiremedik mi yoksa seni?" dedi babaannem. Ben daha cevabımı veremeden Zehra'nın " yok babaanne Asya senden benden daha erken kalmış ,Mustafa abimle güneşin doğuşunu bile izlemişler."
Ağzıma aldığım bir yudum suyun boğazıma kaçmasıyla öksürmeye başladım. Ne diyordu bu kız Allah aşkına, bunu söylemenin zamanı mıydı? Daha kötüsü Mustafa abinin telaşla yerinden kalkıp sırtıma vurması, daha fazla öksürmeme neden oluyordu.
Gitsene yerine be adam senin yüzünden öksürüyorum zaten.
Zor bela kendime geldim. Mustafa abi "iyi misin?" diye sordu. Kafamı salladım "sorun yok iyiyim" Yüzüme bakıp iyi olduğuma kanaat getirmiş olacak ki ağır adımlarla kendi yerine geçip oturdu.
Başımı kaldırıp Mustafa abiye yandan bakmaya çalıştım, çalışmaz olaydım. Onun gözleri zaten bana bakıyordu. Benim ona baktığımı gördüğünde tabiri caizse piç bir gülüş atıp gözleriyle önümdeki tabağı işaret etti.
Asya, kızım bu sana utanma sabah ki olaydan. Kahvaltını mı yap diyor, ne diyor ne demeye çalışıyor?.
Gözlerimi çekip hemen kahvaltımı yapmaya başladım. Kahvaltıda büyükler düğün hakkında konuşmaya başladılar. Zehra ve Zeynep kıyafetleri hakkında konuşuyordu. Zehra elindeki telefonu bana uzatıp "Asya elbisem nasıl, aslında ben bunu değil de daha farklı bir şey istiyordum ama Ali beyin kıskançlığı yüzünden buna almak zorunda kaldım." Ali Zehra'nın nişanlısıydı. Aslında Elbise çok güzeldi ama nişanlısının kıskançlığı yüzünden almak zorunda olduğu için pek memnun gözükmüyordu, kaşlarımı çattım "neden bir kumaş parçası için seni kısıtlayan adamın dediğini alıyorsun ki."
Annemin "Asyaa" demesiyle kafamı "yalan mı söylüyorum?" diyerek salladım. Zehra'nın morali bozulup yüzü düştü. Ama dediğim şeye pişman değildim. seven adam nasıl sevdiyse o şekilde sevmeye devam etmeliydi. Kalıbında aldığı şeyi başka bir kalıba sokmaya çalışmak bana göre çok yanlış bir durumdu.
Zehra'nın yanında oturan Zeynep "Sen nasıl bir elbise giyeceksin Asya. varsa fotoğrafını göstersene" dedi.
Ee hadi göstersene Asya giyeceğin elbiseyi. Desene onlara, ben düğüne gelmek istemiyordum, hiç bir şey almayı layık görmedim diye. Onca insanın içinde diyemezsin tabi yemez.
"Şey, aslında gelişim ani olduğu için ben elbise getirmedim. Buralardan bir şeyler alırım ya da elimdekilerden giyerim diye düşündüm."
"Aaaa olur mu öyle şey kızım, sen Miran aşiretinin kızısın öyle elindekileri giymek falan olmaz" dedi Meryem yenge. Sonra Mustafa abiye dönüp "kahvaltıdan sonra kızları çarşıya götür de, gönüllerince alsınlar elbisesini olur mu oğlum"
Pardon yenge ilk önce bana mı sorsaydın. gitmek istiyorum mu diye? Ya da ben Mustafa abiyle gitmek istiyorum mu diye... ha...
Sert ve baskın sesiyle "Hazırlansınlar kahvaltıdan sonra götürürüm" dedi Mustafa abi.
"Aslan abim bee götür bizi, bende aklımda kalan o elbiseyi alayım, Ali de kendi kendine kudursun dursun" tabi Zehra bunu söylerken sesi sonlara doğru kısılıp bana doğru eğilerek söylemişti.
anlaşılan ona da yemiyordu bazı şeyleri sesli söylemek.
Kızlarla kahvaltımızı yapıp hazırlanmak için masadan kalktık "herkese afiyet olsun" deyip odamıza doğru yürümeye başlamıştık ki. Arkamızdan gelen sesle olduğum yerde kalakaldım "saclarını kurutmadan aşağıya inme Asya!" Mustafa abinin sesiyle Zehra kıkırdayarak koluma vurdu. Vücudumdaki tüm kanın yanaklarıma doğru hücum ettiğini hissediyordum. Babamın ikaz eden öksürüğüne aldırış etmeden , hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım. Tabi Zehra yine uslu durmayıp ikide bir koluma vurup kahkaha atıyordu. "Zehra yeter" diye bağırdım. " Allah aşkına kıyafet mi almaya gidiyoruz nereye gidiyoruz biran önce gidip gelelim"
"Tamam tamam bir şey demedim kızma. Hadi hazırlan gidelim hemen, abim bekletilmeyi sevmez."
İkimizde aynı anda odalarımıza girdik kapıyı kapattık. Yanımızdaki varlığını unuttuğumuz Zeynep "kızlar" diye bağırdı. Zehra'yla aynı anda odamızın kapını açtık. İkimize de çatık kaşlarla bakıyordu. "iyi hoş da, ben nerde hazırlanacağım. Bugün dışarı çıkmayız diye evden gündelik giyinip çıktım ben" Zehra'yla birbirimize bakıp gülmeye başladık. Zeynep'in kolundan tutup odama doğru çektim. "Gel Zeynep benim dolabımdan kendi uygun bir şeyler giyebilirsin" kapının yarısından kafasını çıkaran Zehra'ya döndü "onca yıllık ablanım, şöyle içten bir şekilde kıyafetlerinden vermedin bana ,hain kardeş bozuntusu" hiç çekinmeden suratına kapıyı pat diye kapattı.
ikimizde odanın içinde gülmeye başladık. Zeynep dolaba doğru yönelip kendine uygun diz altı kloş etek, üstüne de ona uygun bir bluz çıkartıp bana olur mu dercesine gösterdi. Kendisi doğum yapmasına rağmen kadınların kıskanabileceği ,fit ve kıvrımlı vücuda sahipti.
"Evet evet çok güzel olur. hadi sen rahat rahat giyin ben banyoda saclarımı kurutup geliyorum."
Banyoya girip dolaptan çıkarttığım fön makinesini prize takıp çalıştırdım. Sofrada Mustafa abinin bakışlarını ve kalktığımızda söylediği sözleri düşündükçe hem kızıyorum hem de kızarıyordum.
Ne alıp veremediği vardı bu adamın benle. Eee orasını da sen düşün artık Asya ne almak ne vermek istiyor.
Acaba amcamın bana küçükken ima ettiği şeyleri Mustafa abiyede mi söylüyordu. Acaba o yüzden mi böyle davranıp benden beklenti içine giriyordu. Kafamı hemen olumsuz bir şekilde sağa sola saldım. Yok olmaz öyle bir şey..... olmaz demi. İlk fırsatta Mustafa abiyle konuşmam lazım. Böyle düşüncesi varsa bile benden yana beklentiye girmemeliydi.
Banyo kapısının tıklatılmasıyla kendime geldim. hemen fön makinesini kapatıp, kapıyı açtım. Zeynep giyinmiş beni bekliyordu.
"canım iyi misin? "
"İyiyim Zeynep. Bir şey mi oldu?"
"yok bir şey olduğundan değil de" gözleri yüzüme dikkatlice bakıyordu "yanakların kıpkırmızı olmuş"
"Haa o mu fön makinasındandır ya, sıcaktıya ondan" deyip askıdaki çantamı elimi aldım.
"Hadi çıkalım geç olmadan gidip gelelim"
Önden ben, arkamdan da Zeynep'in gelmesiyle avluya indik. Babamlar amcamlarla oturmuş çardakta cay içiyorlardı. Babama dönüp "baba çıkıyoruz biz "diye seslendim.
"Tamam kızım dikkat edin, bir delilik edip Mustafa'nın yanından ayrılayım deme" denecek laf mıydı bu şimdi baba? Hem ben deli miyim de bana deli diyorsun? Alacağın olsun Salih AĞAA. Suratıma yalancı gülümsememi yerleştirdim "tamam babacığım sen nasıl istersen"
Zeynep'e döndüm. "Nerede kaldı bu Zehra?" dememle paldır küldür merdivenlerden inen Zehra'ya batık.
"Ayy beni bırakıp gittiniz diye çok korktum. Valla nasıl hazırlandım bilmiyorum. Üzerime yalandan bir şeyler geçirip geldim."
"Zehra, bu hazırlanmamış halin mi? Üzerindeki abiyeden hallice. Bir tek görümce sacın eksik" Zeynep'in haksız olmayan sözlerine gülmemek için yanaklarımı ısırmaya başladım. Her an ağzımdan kıkırtılar çıkmaya başlayabilirdi.
"Haa sacım mı? Aslında yapacaktım bir şeyler ama beni unutup gidersiniz diye yapamadım"
Bu Zehra şaka gibi kızdı. Nişanlısı çok şanslı adamdı, insan Zehra'nın yanında asla yaşlanmaz aksine gençleşirdi.
"Hadin oyalanmayı bırakında gidelim biran önce "
Sahi bu adam ne ara dibimizde bitti. Daha demin kapının orda Cahit ve Civan'la konuşmuyor muydu? Mustafa abinin koluna giren Zehra tüm sevecenliğiyle
"Gidelim abilerin en yakışıklısı, kara gözlüsü, uzun boylusu, esmer güzeli "
"Kes yalakalığı Zehra, ne isteyeceksen iste. Hem esmer güzeli de ne ,kadın mıyım ben? Diyeceksen esmer yakışıklısı falan de"
Mustafa abiye bakıp, Zeynep'le birlikte gülmeye başladık. "esmer yakışıklısı ne be " kısık sesimle Zeynep'in kulağına fılsıldadım. O da omuzlarını kaldırıp "bilmem" dercesine indirdi.
Yol boyunca hiç susmayan Zehra'nın sesiyle çarşıya gelebilmiştik çok şükür. Arabadan inip Mustafa abi önde, kızlarla kol kola girmiş onun arkasında da biz yürüyorduk. Arada arkasına dönüp bize kısa bir bakış atıp önüne dönüyordu. Bir kaç mağazaya girmiş beğendiğimiz elbise olmadığı için geri çıkmıştık. Bana kalsa ilk giydiğimi alırdım ama kızların itirazıyla vazgeçmiştim. En son Zehra'nın öve öve bitiremediği mağazaya girip kendimize uygun çok güzel kıyafetler aldık. Zehra'nın da dediği gibi birbirinden şık her ortama uygun güzel kıyafetler vardı. Oradan çıkıp ayakkabı mağazasına girip elbiseme uygun iki farklı model ayakkabımı da alıp çıktık. İşlerimiz bitirip arabaya doğru yürüdüğümüz esnada, Zehra bizi durdurmuş yüzündeki pis sırıtışla başıyla iç çamaşırı mağazasını işaret etti. Yanımızda yürüyen Mustafa abiye "abi sen bizi arabada beklesene kızlarla son bir kaç alacağımız kaldı"
Mustafa abinin gözleri bir mağaza vitrindeki iç çamaşırlarına bir bizim aramızda mekik dokudu. Derin nefes aldı "girin hadi, çok fazla oyalanmayın. Ben sizi arabada bekliyorum"....
.... BÖLÜM SONU .....
İç çamaşır mağazasında kestik.
Acaba mağazada neler olacak, kimlerle karşılaşacağız.
Mustafa ve Asya hakkında neler düşünüyorsunuz.?
Kurgum nasıl ilerliyor? Devam etmeli miyim yoksa ilk kurgu romanıma burada son mu vermeliyim ?
Oy verip yorum yapmadan geçme.
Sizi seviyorum. İyi okumalar..
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 56.3k Okunma |
4.68k Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |