3. Bölüm

Bölüm 3 ✒️

ALEYSYAAA
lesyamm

Herkese merhabalar yeni bölümle sizlerleyim.

Lütfen satır arası yorumlarınızı ve beğenilerinizi eksik etmeyin.

 

 

Mustafa abinin gidişiyle mağazaya adımımızı attık. Dışardan küçük gibi görünen ama aksine kocaman ferah bir yerdi.

İçeride birbirinden cesur fantezi derecesi yüksek gecelikler ve kumaş parçaları vardı.

Zehra çıldırmış bir şekilde tüm parçaları eline almış ayna karşısında geçip kendine bakıyordu. Zeynep ve ben sakinliğimizi koruyup hanımefendi edasıyla içeride geziyor, daha sakin duran iç çamaşırlarına bakıyorduk. Aslında cesur parçalar giymeyi bende severim. Kendime aldığım kıyafetleri başkasını memnun etmek adına değil kendimi ödüllendirmek ve daha iyi hissetmek için alırdım.

"Asya bak bu sana çok yakışır. Uzun bacakların, dolgun kalçanla efsane olur" diyen Zehra, elinde tutup havaya kaldırdığı liseli kız fantezi kıyafetini bana gösteriyordu.

"Zehra benden çok senin ona ihtiyacın varmış gibi duruyor. Malum 2 ay sonra düğünü olacak olan sensin." deyip önümdeki sütyen takımını incelemeye devam ettim.

Zeynep de eline birkaç parça çamaşır almış Zehra'yı izliyordu. İki kardeşin karakterlerinin bu kadar zıt olması bana çok şaşırtıcı geliyordu. Zeynep çok naif efendi ağır başlı biriydi.

Elime almış olduğum iç çamaşırını inceleyip, bedenine bakıyordum. Yanıma gelen Zehra "kızım bu sana küçük en az 85 alman lazım. Yoksa sağından solundan taşar" deyip pis pis gülmeye başladı.

Bizim çamaşırları incelediğimiz esnada büyük bir kadın grubu mağazaya giriş yaptı.

Yaşça büyük kadınlar otururken genç olanlar çamaşırlara bakmaya başladılar.

Meraklı gözlerle onları izlerken "bunlar Karabeyli aşireti kadınları" gözleriyle oturan kadınları işaret etti." Bak şurda oturan, kilolu olan Aslan Karabeyli'nin annesi Sultan Hanım, yanındaki kadında onun kardeşi Nigâr şeytanı. Demek ki sonunda yamayabildi Aslan ağaya kızını" dedi Zehra. Yan yana duran iki kızı da gözleriyle işaret etti.

"şu iki kızda Aslan ağanın kardeşi biri Gülfem diğeri de Narin, elinde mor gecelik olanda Nigâr'ın kızı Elif. Bakma böyle hanım hanımcık olduğuna ana kız şeytanın ortağı sayılırlar. Bu Nigâr cadısı yıllarca kızını Aslan ağaya vermek istedi de Aslan ağa almadı. Ne yaptılarsa artık adamı tongaya düşürmüşler baksana.”

"Öyle diyorsun da Zehra tongaya düşmeyecek gibide değil. Güzel kız baksana.” Gerçekten de çok güzel kızdı, uzun boylu, kumral kısa saçlı, kahverengi gözlü, alımlı bir kadındı.

Bizim tarafımıza doğru gelen kızlar bize hafif bir baş selamı verip iç çamaşırlarına bakmaya başladılar.

Zehra'nın, Aslan ağanın kardeşi olduğunu söylediği Narin "hayırlı olsun Zeynep abla Civan abiyi evleniyormuşsunuz." Sevimlice gülümsedi.

Başıyla Elif'i gösterdi "size de hayırlı olsun Narinciğim sonunda Aslan ağayı da baş göz etmişsiniz"

"Evet Zeynep abla biraz öyle oldu. Elif’le sözlendiler, işte nişan için alışverişe çıktık bizde. " bana gülümseyen gözlerle bakıp Zeynep'e doğru konuştu " tanıyamadım, misafiriniz galiba.”

Zeynep'in afallaması gözümden kaçmamıştı.

"Evet.” dedi sesi telaşlı gibi çıktı. “Tanımazsın uzaktan akrabamızın kızı. Düğün için geldi."

Zeynep neden böyle bir şey söyledi anlamlayamadım. Sorgulayıcı gözlerle ona bakıyordum. Yanımızdaki kızlarla birlikte sadece onları dinliyorduk.

Zehra anlam veremediğim pis gözerle karşımızdaki kızlara bakıyordu. Onlardan hoşlanmadığını hiç çekinmeden belli ediyordu.

"Neyse hadi size kolay gelsin bizim işimiz bitti gidelim artık" Zeynep'le benim koluma girip kasaya doğru yönlendirdi. Kasada almış olduklarımızı ödeyip, çıkışa doğru ilerledik. Zeynep ve Zehra kenarda oturan kadınlara hafif bir baş selamı verip mağazadan ayrıldık.

Kadınların bize bakan gözleri ürpertici şekilde itici gelmişti.

Yürümeye başladığımız esnada "Zeynep kızlara neden öyle dedin? Amcanın kızı olduğumu değil de, uzaktan akrabamızın kızı dedin?"

"Aman Asya ona mı takıldın sen. Görmedin mi kenafir gözlüleri nasıl hasetle baktılar sana. Amcamın kızı olduğunu bilselerdi kıskançlıktan kudurur nazar değdirirlerdi sana " diye cevapladı. Pek tatmin olduğumu söyleyemezdim, ama nedense pek üstünde durasım gelmedi. Hem bir daha nerde görecektim ki onları. Bilseler ne, bilmeseler ne.

 

Kızlarla kol kola girmiş arabaya doğru ilerlemeye devam ediyorduk ki, kolumda çantamın yokluğunu fark ettim. Telaşla "kızlar çantam kasanın orda kalmış galiba siz gidin ben alıp geliyorum"

Koşar adımlarla mağazaya doğru geri gittim. Elimdeki paketleri kızlara verseydim keşke. Mağazanın kapısını açıp içeri girdiğim esna da çantamı fark eden kasiyer kapıya doğru geliyordu. Beni gördüğünde gülümseyen yüzüyle çantamı uzattı. Ona teşekkür edip bir hışımla mağazanın kapısından çıktım. Kapıyı çekip döndüğüm esnada kafamı sert bir şekilde birine çarptım. Çarpmanın etkisiyle elimdeki paketler ve çantam yere düştü. Düşmemek için ellerimle karşımdaki kişinin kazağından destek alarak tutmuş, başımı da göğsüne yasladım. Dudaklarımdan çıkan tiz çığlığa engel olamadım.

Derin derin soluklanıp kendime gelmeye çalıştım.

"iyi misiniz?" diyen adamın sesiyle başımı, hafifçe yukarı kaldırdım.

Nefesim daha düzene girmemişken daha çok nefessiz kalmış gibiydim. Kalbim maratona çıkmış gibi hızlı hızlı çarpmaya başladı.

Simsiyah gözleri, şaşkınlıkla havalanmış kaşları, kalemle çizilmiş gibi duran kirli sakallı çene hattı. Sert ama bir o kadarda yakışıklı yüzü. Alnına dökülmüş birkaç tutam sacları.

Çok yakışıklıydı, çok fazla yakışıklıydı.

Ne kadar zaman tutuklu kaldım bilmiyorum.

Kalbimin göğüs kafesime bu denli çarpması normal miydi?

Şu an dünya dönmeyi unutmuşta, benim mavi gözlerimi, onun zift karası gözlerine hapsetmiş olabilir miydi?

Baktıkça içinde kayboluyor, içine çekildikçe çekiliyordum...

Burnumu sızlatan kokusu gerçek miydi?

Sigarayla karışmış, tarifi hiçbir kitapta olamayan, huzur veren, birine aidatlık hissi veren bu kokuda neyin nesiydi?

Omuzlarımı tutan elleriyle beni kendisinden biraz uzaklaştırıp kafasını yüzüme doğru eğdi.

Ben mi çok kısaydım yoksa bu adam mı çok uzundu bilmiyorum. Bildiğim tek şey benim boyumun kısa sayılamayacak kadar uzun olmasıydı.

Aniden gelen erkeksi sesiyle. "iyi misiniz? " diye sordu.

Allah'ım... bir erkeğin sesi bu kadar karizmatik olabilir miydi?

Biran afalladım. Bana sormuş olduğu soruyla kendime gelmiş ellerimi konumlandırdığım yere bakıyordum. Hiç bırakmak istemezmiş gibi kazağını sıkı sıkıya tutmuş, sert göğüslerini ellerimin altında hissediyordum. Ateşe dokunmuş gibi hemen ellerimi çektim üzerinden. İçime kaçan sesimle "evet iyiyim."

Burnuma dolan kokusuyla derin bir nefes çektim ciğerlerime "bir şeyim yok" diyebildim sadece.

"Sevindim, fazlasıyla sert çarptınız.”

Omzumdaki kolunu kaldırıp, elini vurmuş olduğum anlıma varla yok arası hafifçe dokundurdu. O bana dokunurken kalbim hızla atıyor, gözlerimi gözlerinden alamıyordum.

Kör bir kuyuya düşmüş gibiydim. Debelendikçe içine çekilen.

"Biraz kızarmış isterseniz yan eczaneden krem alıp geleyim, şişmeden sürelim.”

Olumsuz şekilde başımı salladım. "Gerçekten iyiyim, gerek yok. Zaten eve gidiyorum evde hallederim ben" konuşmak ne zaman bu kadar zor oluştu. Gözlerimi kaçırıp o kuyudan uzaklaşmak istedim.

O esnada, gözlerim yere düşen paketlere ilişti. Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi açıldı, hemen karşımda duran adama baktım. O da benim gibi şaşkın gözlerle yere düşen paketin içinden çıkan, kırmızı dantel sütyene bakıyordu. Tüm kanım vücudumda ateş etkisi yaratırken, yanaklarım yanmaya başladı.

Panikle eğilip, eşyalarımı toplamaya başladım. Ellerimin titremesiyle beceremiyor, her şeyi birbirine karıştırıyordum. Yanımdaki adam da beceriksizliğime acımış olmalı ki eğilip dağılan çamaşırları toplamama yardım etmeye başladı.

Kokusu daha yakındı şimdi.

23 senelik ömründe bundan daha fazla rezil olamazdın. Adam dantel donuma kadar gördü resmen.

Topladığımız paketleri alıp tekrar ayaklandım. Yüzündeki o tatlı gülüş beni daha da utandırıyordu. Yanaklarım alev alevdi.

Aniden omzuma koyduğu elleriyle irkildim. Ne yaptığını anlamadan beni kendine doğru yavaşça çevirdi.

"Kimsin sen?” Gözleri gözlerimden bir an bile ayrılmadı. Vereceğim cevaba sabırsız bakıyordu.

Ağzımı açıp cevap vereceğim esnada, uzaktan bana doğru yürüyen Zehra'yı gördüm. Panikle yola doğru dönüp yürümeye başladım. Niçin paniklediğimi de bilmiyordum. Omzumun üstünden başımı hafiften, çarpıştığım adama doğru çevirdim "tekrardan kusura bakmayın " deyip ilerlemeye başlamıştım ki...

"kırmızı" dedi.

Tüm ciğerini dolduracak bir nefes alıp, sesli bir şekilde geri verdi. Bu bir iç çekişti.

"güzel seçim"...

Kalbim deli gibi atıyor, bacaklarım birbirine dolanıyordu. Kafamı anlık ona döndürüp baktım. Üzerine giymiş olduğu balıkçı yaka kazağın üzerinden tek elini, başımı çarptığım göğsüne koymuş, diğer eli de kumaş pantolonun cebinde gidişimi izliyordu.

Hemen ölüme dönüp, hızlı adımlarla Zehra'nın yanına geldim.

"Kimdi o, sana bir şey mi yaptı, ne konuşuyordunuz?" Arkasına bakıp kısık gözlerle adamı tanımaya çalışıyordu. Bilmem dercesine dudağımı büzüp, başımı yana doğru eğdim "mağazadan çıkarken çarpıştık sadece, kim olduğunu bilmiyorum"

Keşke bende kim olduğunu sorsaydım. Gerçi sorsaydım da tanıyacak mıydım? Ya da ben adımı söyleseydim. Tanışırdık belki.

Arabaya geldiğimizde Zeynep ve Mustafa abinin de soru yağmuruna tutmaması adına hızlıca bindim. "Ben çok acıktım" diye ortaya lafımı attım.

Kaşları kavislenen Mustafa abi arabanın dikiz aynasından bana bakarak "acıkmışsındır tabi. Zehra'nın arkasında deli danalar gibi oradan oraya koşuşturup durdunuz." Arabayı çalıştırıp ilerlemeye başladık.

"Yaa abiiiii. Ne yaptım ki ben. Asya'nın ‘benden sonra’ düğündeki en güzel kız olmasına ve ona yakışan elbiseler almasına yardım ettim sadece... Bu arada öyle güzel elbiseler aldık ki, düğünden sonra konağımız dünürcü akımına uğrayacak"

"Elbiseyi ne gerek var Zehra görmedin mi? Çarşıdakilerin gözü hep Asya'daydı. Bakan dönüp bir daha bakıyordu." Kızların gülüşü arabada yankılandı.

Mustafa abinin bir an da direksiyona vurmasıyla yerimden sıçradım. "Kimmiş o cibilliyetini siktiğimin erkekleri. Hangi cesaretle bakmışlar" deyip bana döndü. Kaşlarını çatmış gözlerini bana dikmişti.

Ben ne yaptım şimdi.

"Abi önüne baksana kaza yapacaksın. Biz arabadayken kaza yapmak istemezsin demi. Hem ben sana erkekler baktı demedim ki, bakanların hepsi kadındı" diyen Zeynep'le birlikte Zehra'nın kahkahası iyice volümünü arttırdı.

Mustafa abi derin derin nefesler alıp kendini sakinleştirmeye çalışıp yola devam etti. Yol üzerinde bizi severek geldiğini söylediği kebapçıya getirdi. İçeri geçip yerlerimize oturduk. Yanımıza gelen garson çocuğa "aslanım donat masayı ama kebabın biri acısız olsun" dedi. Bana bakarak.

Hemen kaşlarımı çattım "neden bana bakarak acısız söylüyorsun ki. Eğer benim için diyorsan, ben acı yemek yemeği severim." çocuğa dönüp "hepsi acılı olsun lütfen" dedim.

Mustafa abi kaşının birini, dudağının da yan kısmını hafifçe yukarı doğru kaldırıp başını aşağı yukarı hafif hafif salladı. Memnuiyetle bana bakıp arkasına doğru yaslandı.

"Vayyy görüyor musun abi, kim der bu kız acılı yemek yer. Valla Asya seni çok merak ediyorum. Sarı sacların, mavi gözlerin ve en önemlisi uzun bacaklarınla İngiltere kraliyet ailesinin kayıp kızı gibi duruyorsun. Bizim sülaleden sen nasıl çıktın. Hayret" deyip cık cıkladı Zehra. Hepsi kara göz beyaz ten olunca aralarda çok fazla sırıtıyordum. Annem hep anneanneme benzediğimi söylerdi.

"Doğru diyorsun Zehra Asya çok güzel ve alımlı bir kız hem güzelliğiyle hem de zekasıyla” Mustafa abinin sözleriyle kızlar bıyık altından gülmeye başladılar.

Yanımıza gelen garson çocukla kısa bir sessizlik oluştu masada. Getirdiği yemekleri masaya yerleştirip, yanımızdan ayrıldı. Kebaplar öyle güzel kokuyordu ki, Mustafa abinin bana söylediği sözleri bile umursayacak durumda değildim. Bir an önce önümde bana bakan kebapları yemek istiyordum.

Hemen masadaki lavaşı elime aldım, kebabı ortasına yerleştirdim, doğranmış soğan, maydanoz, roka ne bulduysam arasına koyup dürüm yaptım. O kadar iştah acıcı gözüküyordu ki, ağzımı kocaman açtım, koca bir ısırık aldım.

Gözlerimin ne zaman kapandığını fark etmemiş, başımı sağa sola sallayıp kedi gibi mırıldamaya başladım. Bir anda masada kahkaha sesleri yükselmeye başladı.

Neye gülüyor diye gözlerimi açıp baktığımda, üçünün de bana bakan gözlerini görmemle, ağzımdaki lokmayı zorla bela yuttum.

Ne yani bana mı bakıyorlardı? Gülünecek ne vardı ki?

 

Ne mi vardı Asya. Resmen yemekle sevişiyorsun kızım. Ne o öyle inlemeler, kedi gibi mırıldamalar.

 

Mustafa abi yanındaki ayranı eline aldı "kuru kuru yeme" ayranın kapağını açıp uzattı. Elime aldığım ayrandan koca bir yudum alıp masaya bıraktım. Mustafa abinin gözleri anlık dudaklarıma, oradan da gözlerime ilişti. Derin bir nefes aldı, Zehra ve Zeynep'e baktı "Sizde önünüze dönüp yemeğinizi yiyin. Utandırmayın kızı" deyip bana bakarak göz kırptı.

Asıl utandıran kendisi değilmiş gibi.

Biz yemeğimizi yerken Mustafa abiyi konaktan aradılar, ne zaman geleceğimizi sordular. O da yemek yediğimizi, bizi beklememeleri gerektiğini söyleyip telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktı.

 

Yemeğimizi bitirip birer çay içmek için masada oturmaya devam ettiğimiz esnada, Zeynep'in eşi aradı Rojda'nın huysuzlandığından bahsetti. Çayları beklemeden restorandan çıktık. Saat geç olmuş, hava çoktan kararmıştı. İlk önce Zeynep'i evine bırakmış, oradan da konağa geçtik.

Ayaklarıma kara sular indi resmen o kadar çok yoruldum ki konağın merdivenlerini zorla çıktım. Zehra’nın da bende kalır yanı yoktu.

 

Yukarı çıktığımızda Nihat amcanın dünürlerinin bizde olduğunu, terasta çay içtikleri gördük. Gelenlere hoş geldin deyip annemin yanına oturdum.

Cavit abinin kayınvalidesi olduğunu öğrendiğim kadın bana bakarak anneme döndü.

"Maşallah Selma, kızın pek bir güzelmiş. Allah sahibine bağışlasın. Yok mu görüştüğü tanıştığı birileri."

"Bildiğimiz kadarıyla yok Fehime Hanım." Ah anacım olsa ilk sen bilirsin zaten.

"Yaaa öylemi. Demek yoktur " hiç çekinmeden alıcı gözüyle süzmeye başladı beni.

Yanımda kıkırdayan Zehra kolumu dürtüp "kızım bak bu seni kesin oğluna isteyecek. Baksana gözlerine nasılda süzüyor seni kaynana edasıyla. Berfin'le görümce olursunuz artık. Gerçi görümceliği Berfin’e bırakacak göz yok bende."

"Allah aşkına Zehra senin benim kolumla ne alıp vermediğin var, ikide bir dürtüp duruyorsun" kolumu hızla çektim ellerinden.

"Kız ne yapayım heyecanlanınca elime koluma sahip çıkamıyorum ben. Hem baksana bizim geline maşallah ne de güzel, ondan görümce olmaz yenge olur sadece." Elindeki tepsiyle kadınlara çay dağıtan Berfin'i gösterdi. Gerçekten de güzel, hanım efendi bir kızdı.

Bizde çaylarımızı alıp annemlerden uzağa geçip sohbet etmeye başladık.

Berfin, anasınıfı öğretmeniymiş. Çekingen pek konuşan bir kıza benzemiyordu. Ya da bizden çekiniyordu. Zehra onu zorla konuşturmaya çalıyordu.

 

"Kız Berfin yenge heyecan var mı heyecan? Düğüne şura da kaç gün kaldı, Civan abimle sonunda kavuşacaksınız."

Berfin çekingen şekilde ellerini kucağına koymuş tırnağıyla oynuyordu. "olmaz olur mu" dedi " düşündükçe elim ayağım birbirine giriyor. Hayâl mi gerçek mi düşünmeden edemiyorum."

"Sende haklısın Berfin yenge yıllardır bekliyorsunuz birbirinizi."

"Kaç yıldır bekliyorsunuz ki "deyip meraklı gözlerimi Berfin'e diktim. Derin bir nefes çekti ciğerlerine.

"Biz çocukluktan sevdalıyız birbirimize. Daha aşkın sevginin ne olduğunu bilmezken düştü Cavit'in sevdası yüreğime. İlkokulda, ortaokulda lisede hep beraberdik. 17 yaşımıza kadar sevdanın ne olduğunu bilmeden sevdik birbirimizi. Daha sonra açıldı Cavit bana, geçti karşıma "kızım ben sana sevdalandım dedi” yüzündeki tebessümle “pat diye yüzüme yüzüme.” Gözleri o zamanki anılara gitmiş gibi dalgınca baktı.

"Eee sen ne dedin ne cevap verdin ona?" Merak etmiştim sevdalarını. Soramadan edemedim.

Gülümsedi. Sehpanın üzerindeki çayından bir yudum aldı "Bende sana sevdalıyım dedim, utancımdan yüzüne bakmadan kaçtım yanından zaten. Sonrasında ne denir ne yapılır bilemedim. Hislerimin sevda olduğunu öğrendiğimde çok utandım. "

Çok güzeldi, fazlasıyla aşık bir kadındı. Masumca sevgi nedir gözlerinden okunuyordu.

 

Bugün çarpıştığım adamın, kömür karası gözleri düştü aklıma. Kör bir kuyu gibiydi, çekildikçe çekildim yine ona.

Kokusu, sahi, hangi parfümü kullanıyordu.

 

"Heyy Asya sana diyorum." Zehra'nın sessiyle düşüncelerimi toz bulutu gibi savurup kendime geldim.

"Ne demiştin Zehra"

"Diyorum ki leyla oldun daldın. Kimi düşüyorsun. Yoksa senin de mi var yavuklun?" Berfin de oturduğu yerde yan dönüp merakla cevabımı bekledi.

"Benim mii? Yok benim öyle âşık olacağım biri çıkmadı daha karşıma."

"Nasıl yani hiç mi düşmedi gönlüne biri" diye sordu Berfin. Bu kızda aşk meşk olunca konuşası gelmişti.

"Yani, arkadaşlarımın zoruyla tanıştığım birkaç kişi oldu ama pek ileriye gidemedik"

"Belli mi olur belki kısmetin buralardadır, seni de veririz birilerine." Kızarak Zehra'ya döndüm.

"Mal mıyım Zehra ben de beni birilerine veriyorsun?"

" Hayırdır hanımlar kimi kime veriyorsunuz." Diye yanımızda dikilen üç erkeğe başlarımızı kaldırıp baktık.

"Kimi verebilir Cavit abi, benim başım bağlı malum Berfin'in de senle bağlı, geriye kim kalıyor?"

"Cevap Asya" diye bağırdı Cahit. Bu çocuk nasıl 21 yaşında inanın bilmiyorum. İlk okul çocukları bile ondan zeki duruyor. Saf mıdır nedir?

" Asya'yı kime veriyorsunuz?" diye çıkıştı Mustafa abi. Yine çatılmış gözleriyle bana bakıyordu.

"Abilerim ablalarım, bir sakin mi olsanız. Kimseyi birine verdiğimiz falan yok." Dedi Zehra.

"Biz sadece diyoruz ki " Berfin'le bana bakıp o hain gülüşünü dudaklarına yerleştirdi. "yarın kız kıza bir yerleri mi gitsek? Berfin yengem çok heyecanlıymış, eli ayağına dolanıyormuş biraz heyecanını atar değişiklik olur. Ha siz ne dersiniz? "

Bu kız ayak üstü bunları nasıl düşünebiliyor. Hem ne ara konuştuk ki biz bunları?

Dilimi damağıma vurdum.

"Valla korkulur senden Zehra."

Yazık Berfin de Cavit e ben istemedim bakışı atıp, kafasını sallıyordu.

"Ayy valla çok güzel olur, bende gelirim." Göğsünü gerdi başını dikleştirdi, Cahit. "Hem kızların başında erkek de olur ben götürürüm sizi."

Bu çocukta gerçekten sorun vardı. Yengem bunu tuvalette falan mı doğurdu acaba?

 

"Yaaa Cahit sana ne oluyor. Kız kıza diyorum ben."

Mustafa abi Zehra'ya baktı. "Olmaz öyle şey. İti var kopuğu var. Gidecekseniz yarın hep birlikte gideriz. "

Zehra yıllardır bu anı bekliyormuş gibi ellerini birbirine vurup "tamam oldu bu iş. Başımızda sizde olacaksanız, yeni acılan mekâna gidelim O zaman. Ben Ali'ye de haber vereyim o da gelsin bizimle." Diyerek yerinden kalktı ve gitti.

 

Biraz daha sohbet ettikten sonra misafirler gitmiş, odama geçtim. Kısa bir duş alıp havluya sarılı saclarımı kurutup kurutmamak arasında kalmıştım. Makyaj masasının önüne oturup yüzüme ve ellerime kremlerimi sürdüm.

Bugün gerçekten çok yorulmuştum. Kolumu kaldıracak halim kalmamıştı.

Saçlarımı kurutmaktan vazgeçip yatağıma girdim.

 

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

 

Yeni doğan güneşin ışıklarıyla gözlerimi açtım. Her gün bu şekilde uyandırılmak çok güzeldi. İstanbul’da apartmanların arasında güneşin doğuşunu odamdan görmek imkansızdı.

Yataktan kalkmak için örtümü kaldırdım. Bedenimi kaldırdığım esnada şakaklarıma keskin bir ağrı girdi. Ağrının şiddetiyle gözlerimi yumdum.

Bu migren benim sonum olacaktı kesin. Keşke gece yarım saat geç yatıp kurutsaydım saclarımı.

Yavaşça yerimden kalktım.

Tuvalete girip işlerimi hallettim. Yüzüme art arda soğuk suyu çarparak kendime gelmeye çalıştım.

Saclarımı gelişi güzel ev topuzu yaptım, uğraşacak hiç halim yoktu. Kıyafet dolabımdan gri eşofman takımı giyindim.

 

İlaçlarımı almak için çantamı elime alıp içini açtım, içindekileri karıştırarak baktım ama İlaçlarım burada yoktu. Bir ümit valizin küçük bölmesine koymuşumdur diye yatağımın altındaki valizimi çıkartıp fermuarını açıp baktım maalesef orda da yoktu.

İlaçlarımı annemin yanına almasını ümit ederek odadan çıktım.

Merdivenleri indiğim esnada evin çalışanı Emine ablayı gördüm. "Emine abla annemler uyandı mı? "

"Evet Asya Hanım, Meryem hanımlara mutfaktalar." teşekkür edip mutfak kapısından girdim.

Meryem yenge, Fatma yenge ve annem mutfaktaki masanın etrafına oturmuşlar sabah kahvesini içiyorlardı. Mutfağın kapısında beni gören Meryem yenge;

"Hayırdır Asya erkencisin bir şey mi oldu?" Onun sorusuyla birlikte arkası bana dönük olan annem ve Fatma yenge başlarını bana cevirdiler.

"Hayırlı sabahlar. Önemli bir şeyim yok yenge" deyip bakışlarımı anneme çevirdim "anne benim migren ilaçlarımı yanına aldın mı? Ben valize koymayı unutmuşum. "

 

"Aaaaa kızım nasıl bir şeyin yok betin benzin atmış. Gözlerin kan çanağı gibi olmuş. " dedi. Ayağa kalkıp tezgâha doğru yürüyen Fatma yengem.

"Ben yanıma almadım Asya sen neden unutuyorsun ki ilaçlarını. Hem neden durduk yere tuttu yine migrenin. Yine mi saçın ıslak uyudun?"

"Gece çok yorulmuştum havada iyi kendi kendine kurur diye uyumuşum öyle."

"Tamam Selma gitme kızın üstüne baksana hiç iyi görünmüyor. Hadi kızım geç şöyle otur. Hangi ilaçlar söyle de bakalım belki evde vardır."

Masanın köşesinde duran sandalyeye oturdum. Meryem yengem bir bardak su doldurup içmem için önüme bıraktı.

Annem de arkama geçmiş yavaş yavaş başımı ovalayıp, ben sana demedim mi nidaları atıyordu. Fatma yengem ilaçların olduğu kutuya bakıp "maalesef kızım burada yok. Hemen çalışanlara söyleyip aldırırım eczaneden. Sen çık yukarı yat. Emine’den kahvaltı gönderirim sana o zamana da gelir ilaçların." Onu başımla onaylayıp masadaki sudan birkaç yudum alıp ayağa kalktım. "Yanına geleyim mi kızım?" diye soran anneme gerek olmadığını söyleyip mutfaktan çıktım.

Odama girdiğimde pencerenin güneşliğini çektim karanlıkta yatmak bir nebzede olsa iyi geliyordu. Üstümdeki eşofmanı çıkartıp aşağıya inmeden önceki pijamaları giyip yatağıma yattım.

 

15 20 dakika sonra odanın kapısı tıklatıldı. "Asya canım müsait misin?"

"Müsaidim Zehra gel"

Elindeki kahvaltı tepsisiyle içeri girdi. Yattığım yerden doğrulup sırtımı yatağın başlığına dayadım. Başım gittikçe ağırlaşıyor, ağrısı keskinleşiyordu.

"Nasıl oldun iyi misin? Annemler söyledi migrenin tutmuş. İlaçlarını almaya gittiler birazdan getirirler." Elindeki tepsiyi dizlerime koydu.

Başımı aşağı yukarı sallayarak odanın karanlık olmasından dolayı komidinin üzerindeki abajurun ışığını yaktım. Tepsideki çaydan bir yudum aldım. Hiçbir şey yemek istemiyordum. Zehra çatala batırdığı böreği ağzıma doğru uzattı "bir iki lokma yemeye çalış.”

Bir dilim peynirli böreği zorla yiyebilmiştim. Zehra yiyemeyeceğimi anlayıp tepsiyi önümden kaldırıp komedinin üzerine bıraktı. Beni yatağa tekrar yatırıp tepsiyle birlikte odadan çıktı.

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum.

 

Birinin saçlarımı yüzümden çekip kulak arkama doğru koyduğunu hissedebiliyordum. Gözlerimi hafif hafif açtığımda karşımdaki kişinin, karanlıkta kim oluğunu anlayamadım. Yerimden rahatsızca kıpırdandım.

"Şiiiitt korkma benim" dedi Mustafa abi. Kısık tutmaya çalıştığı ses tonuyla.

Elini saçlarımdan çekti.

"İlaçlarını getirdim." Komidinin üzerindeki ilaç poşetini gösterdi.

Yatağımdan doğrulmaya çalıştığım esnada üzerime eğilip, kolumdan ve sırtımdan destek vererek kalkmama yardımcı oldu.

Kısık sesimle "teşekkür ederim " deyip komidinin üzerindeki kapatmış olduğum abajuru tekrar açtım.

İlaçları poşetinden çıkardı. İki kutu olan ilaçlarımdan Bir tanesini çıkartıp komidinin üzerindeki suyla birlikte bana uzattı. İlk ilacımı içtikten sonra diğerinde elime verip ilaçları kutusuna geri koydu.

Su bardağını da elimden alıp tekrar komidinin üzerine bıraktı.

"Teşekkür ederim."

"Teşekkür edilecek bir şey yok Asya. Nasıl hissediyorsun, hastaneye götürmemi ister misin? Kahvaltını yapabildin mi?"

" Zehra saolsun yedirdi. Hastaneye gerek yok ilaçlar birazdan etki eder, kendime gelirim."

"Tamam o zaman hadi yatıralım seni uyu biraz" beni tekrar yatağa yatırıp üzerimi örtü. İlaçları komidinin çekmecesine koyup abajuru kapatıp odadan çıktı.

5 dk sonra kapı tekrar açılıp kapandı.

Mustafa abi elinde tutmuş olduğu jel buz kalıbıyla içeri girdi. Yavaşça gelip yatağımın kenarına oturdu.

"Bu seni biraz üşütebilir. Sakin ol." Buz kalıbını anlıma doğru yavaşça koydu. Soğukluğu içimi ürpertti. Bir eliyle buzu tutarken diğer eliyle örtüyü biraz daha üzerime çekti.

"İnternetten baktım buz kompresi yapmak migrene iyi gelebiliyormuş. Sen gözlerini kapat uyumaya çalış."

Başımı olumlu şekilde aşağı yukarı sallayıp gözlerimi kapattım. Ara ara buzu başımın farklı yerlerine koyup eliyle saçımı alnımdan ve boynumdan geriye doğru verdiğini hissediyordum.

Gözlerim daha fazla dayanamamış uykunun karanlığına kendini teslim etmişti...

 

*********BÖLÜM SONU*******

Lütfen buraya kadar okuyup beğendiyseniz yıldız tuşuna basmayı ve yorum yapmayı unutmayın. Yorumlarınız ve beğenileriniz beni çok motive ediyor.

Evet nasılsın buldunuz yeni bölümü.

Asya, Mustafa hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bir dahaki bölümde bomba olaylar sizleri bekliyor..

 

 

Bölüm : 07.10.2024 23:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...