8. Bölüm

Bölüm 5

ALEYSYAAA
lesyamm

 

Herkese merhaba.

Bomba gibi bir bölümle karşınızdayım.

Kitap hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum. Lütfen yorum yapıp oylamayı unutmayalım.

Bölüm size emanet.

♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡

“ASYAAA!!!”

Bana doğru attığı her adımda yer yerinden sallanıyordu sanki. Elimdeki şarap şişesiyle masanın üzerinde öylece dikiliyordum.

Gözleri gözlerimden başlayıp bedenime doğru süzüldü. Elimdeki şişeyi görünce kaşlarını çatıp kızgın gözlerinden ateşler fışkırtırcasına gözlerime baktı.

“ASYAAA!!!!”

Karşımdaki kişiyi çift görüyordum. Gözlerimi kırpıştırıp kısık gözlerle yüzüne dikkatlice bakıyordum.

“MUSTAFA ABİİİİİ!”

Birkaç koca adımda yanıma gelmişti. Dibine gelen şarap şişesine uzanıp elimden aldı ve masaya bıraktı.

“Ne bu haliniz Asya! Cahit iti nerede?”
Bacaklarıma örttüğü ceketini yerden alıp belime bağladı.

Şaşkın gözlerimi etrafımda gezdirdim. Kanepeye yayılmış iki kızdan başka kimse yoktu.

“Cavit mi?”

Başım hafiften dönüyor, yerimde sendeleyip duruyordum.

“Asya, gel güzelim. Düşeceksin şimdi.”

Kollarını belime doğru uzattı. Koca elleriyle belimden kavradığı gibi beni yere indirdi. Bedenlerimiz birbirine yapışık vaziyetteydi.

“Bırak beni Mustafa abi!” Tekrar masaya dönüp, “Dans edeceğim, çıkart beni!” diye çıkıştım. Ellerimi masaya koyup tek bacağımın dizini kıvırıp masanın ucuna koydum. Tam masaya çıkmaya çalışıyordum ki:

“Ne dansı Asya! Şu haline bak.”
Arkamdan belimi kavradığı gibi kendine doğru çekti.

Yanımıza ne zaman geldiklerini görmediğim Cavit abi ve Ali şaşkın gözlerle bize bakıyorlardı.

Cavit abi: “Ne olmuş oğlum burada böyle? Cahit nerede? Kızların bu hali ne?”

“O iti bir bulsam belasını sikeceğim!”

Cavit abiyi görünce 32 dişimi göstererek kocaman sırıttım.

“Cavit abii, hadi dans edelim!” Parmağımla arkamda beni tutan Mustafa abiyi gösterdim. “Bu orman ayısı dans etmeme izin vermiyor!” diye mızmızlandım. Cavit abinin koluna doğru uzandım.

Cavit abi sabır der gibi başını iki yana sallayıp kolunu çekti.

Mustafa abi burnundan sinirli bir nefes çekti.
“Gel güzelim, gel. Şuradan bir çıkalım, orman ayısını göstereceğim ben sana.”

Ali, Zehra’nın başında; Cavit abi de Berfin’in başında onları uyandırmaya çalışıyordu.

Parmağımla onları gösterip, “Bak gördün müüü, nasıl da sarhoş olmuşlar. Bir de bana bak, hâlâ ayaktayım!” dedim.

Bedenimi Mustafa abiye doğru döndürdüm. Kafamı yüzüne doğru kaldırdım. Bana yukarıdan bakıyor, dudağını iki yana kıvırmış, gözleriyle tüm yüzümü tarıyordu.

“Mustafa abiiii, sen neden iki tanesin?”

Gülüşü iyice büyüdü. Yanağımdan makas aldı.
“Senin sarhoş olmadığın hâlin bu mu?”

Bir elimi belime koyup diğer eliyle de kolumdan tutup yürütmeye başladı.

“Bırak beni Mustafa abii, dans edeceğim ben!” Elinden kurtulmaya çalıştım.

“Dansını evde edersin Asya, yürü hadi.”

“Ama ben şimdi etmek istiyorum!” Cavit abiye dönerek, “Cavit abiii, kaçırıyor bu adam beni!” Ellerini ittirmeye başladım.

Derin bir nefes aldı. Galiba sabrı tükenmişti.

Karşıma geçti. Aldığı nefesi seslice burnundan geri verdi. Belimdeki ceketinin kollarından tutup biraz daha sıktı ve elleriyle kalçamın aşağısından kavradığı gibi beni omzuna attı. Saçlarım ve kafam aşağı doğru sarkmıştı.

Neye uğradığımı anlamayıp çığlık atmaya başladım.

“Bırak beni Mustafa abiii!” Elleriyle sırtına vurup ayaklarımı sallıyordum.

“Uslu dur Asyaa!” diye kükredi.

Cavit abilere doğru dönüp çenesiyle kızları işaret etti.
“Siz de bunları toplayıp arkamızdan gelin.”

İki erkek de kafasını sallayıp yanındaki kızları kaldırdı.

Yavaş yavaş merdivenlerden aşağı indik. Saçlarım önüme geliyor, elimle bir sağa bir sola ittiriyordum.

Mustafa abi bir eliyle bacaklarımı tutuyor, diğer eliyle kalabalığı aralıyordu.

Bize bakan meraklı gözlerin ve dans edenlerin arasından kimseye çarpmadan ilerleyip mekândan çıktık.

Soğuk havanın tenime çarpmasından dolayı içim ürpermişti.

Mustafa abi elini bacaklarımdan çekti, iki eliyle belimden tutup omzundan aşağıya indirdi.

Yüzüme gelen saçlarımı eliyle geriye doğru verdi.
“Üşüdün mü?”

Başımı aşağı yukarı sallayıp baygın gözlerimle ona baktım.

Ellerim belimdeki ceketine gitti. Yavaşça bağladığı kolları çözüp ceketi omuzlarıma koydu. Bir adım geriye gitti, başını aşağıya doğru eğdi.

“Siktir!” Yavaş ama kızgın bir ses tonuyla söylendi.
“Asya, senin ayakkabıların nerede?”

Dudağımı büzüp bilmem dercesine omuzlarımı kaldırıp indirdim.

O esnada Mustafa abinin arabası yanımızda durdu. Sürücü koltuğundan çıkan adam anahtarı Mustafa abiye uzattı.

“Aslanım, sana zahmet sağ ön kapıyı açsana.”
Bana döndü.

Kapıyı açan adamın gitmesiyle birlikte bana doğru yaklaştı. Bir elini belime, diğer elini de bacaklarımın arkasına koyup kucağına kaldırdı.

“Mustafa abii! Bırak beni, yürürüm ben!”

Ayaklarıma bakıp kafasını iki yana salladı.
“Tabii tabii, yürüsün…”

Sonra sert bir sesle:
“Bacaklarını kaldırma Asya! Giymişsin kısacık şeyi, bari uslu dur.”

Arabanın açık kapısından başımı eğerek koltuğa yavaşça oturttu. Emniyet kemerimi taktı, ardından kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırıp klimaları açtı.
“Birazdan ısınırsın.”

Arabanın içi ısındıkça mayışmaya başlıyor, araba sallandıkça midem bulanıyordu.

“Mustafa abiiiiii…”

“Söyle güzelim.”

“Ben…” Derin bir nefes aldım. “Kusacağım galiba!”

“Durdur arabayı Mustafa abiii, kusacağım!”

“Tamam, sakin ol. Derin nefes al.”
Direksiyonu kırıp arabayı sağa çekti.

Eğilip emniyet kemerimi çıkardı. Hemen kapımı açıp dışarı çıktım. Olduğum yere çöktüm ve bütün midemdekileri çıkartmaya başladım. Yanıma gelen Mustafa abi sırtımı sıvazladı, önüme düşen saçlarımı ensemin arkasında topluyordu.

Tarazlanmış kısık sesimle, “Git… bakma…”

Yumuşacık sesiyle, “Sıkıntı yok güzelim.” Tek eliyle saçımı tutuyor, diğer eliyle sırtımı sıvazlamaya devam ediyordu.

Bir süre sonra kendime geldim. Yere çökmüş, kollarımı bacaklarıma bağlamıştım. Mustafa abi “Bekle” diyerek arabaya yöneldi. Torpido gözünü açtı, içinden peçete ve su aldı, yanıma geldi. Peçeteyi yere bıraktı. Elindeki suyun kapağını açıp ağzıma doğru tuttu.
“İç.”

Bir iki yudum su içtim. Mustafa abi elindeki suyu diğer eline döküp:
“Eğil.”

Suyla yüzümü yıkamaya başladı. Biraz da olsa kendime gelmiştim.

Kaldırımın kenarına doğru oturup bacaklarımı öne doğru uzattım. Bana uzattığı peçeteyi alıp, “Teşekkür ederim,” dedim mırıltı gibi çıkan sesimle.

“Gel güzelim, üşüteceksin. Oturma yere.”
Beni ayağa kaldırdı. Yanımızdaki arabaya önce beni bindirdi, sonra kendi yerine geçti. Çalışır vaziyette bıraktığı arabayı sürmeye başladı.

“Kapat gözlerini. Uyumaya çalış.”

Başımı sallayıp, “Tamam.”

Tüm gücüm elimden alınmıştı sanki. Koltuğa iyice yerleşip gözlerimi kapattım.

“Asya, hadi güzelim, geldik.” Mustafa abinin sesiyle gözlerimi yavaşça açtım.

Gözlerim beton dökülmüş gibi ağırdı.

Emniyet kemerimi çıkardı. Üzerimdeki ceketini düzelterek tekrar üzerime örttü. Bir elini belimden, bir elini bacaklarımın altına koyup kucağına aldı. Elimi boynuna dolamış, başımı göğsüne yaslamıştım. Konağın kapısına doğru yürüyorduk.

Mustafa abinin “Cahit!” diye kükremesiyle kucağında sıçradım. Korktuğumu fark edince, “Kapat gözünü güzelim, bir şey yok.”

Konağın kapısını açıp içeri girdik. Kapıyı örtmeden Ramiz diye seslendi. Yanımıza gelen adama dönerek:
“Şu dışarıdaki cibilliyetini siktiklerimin herifini odasına çıkartın. Onun hesabını yarın keseceğim.”

Hiçbir şeyden haberi olmayan Cahit, kapının önünde sızmış, yerde yatıyordu.

Yavaş yavaş merdivenleri çıkıp benim odama doğru yürüdük. Konakta hiç ses yoktu, anlaşılan herkes uyumuştu. Odanın kapısına geldiğimizde, “Güzelim, kapıyı aç.”

Boynundaki elimi indirip kapıyı açtım. İçeri girdik. Ayağıyla kapıyı kapattı. Yatağa doğru ilerleyip bedenimi yatağın üzerine oturur vaziyette bıraktı.

Uyumak istiyordum. Kendimi yastığıma bıraktım.

“Güzelim, böyle uyuyamazsın.” Dolabıma doğru gitti. Dolabın kapağını açıp içine baktı. Eline aldığı pijamalarla yanıma geldi. Omuzlarımdan tutup kaldırdı.
“Asya güzelim, hadi üstünü değiştir. Böyle uyunmaz.”

Hiç hâlim yoktu; ne kolumu kaldıracak ne de kıyafetimi giyecek gücüm… Kısılmış sesimle, “Uyumak istiyorum.”

“Tamam, hadi ben yardımcı olayım.”
Beni ayağa kaldırdı. Ayakta zor duruyordum.

“Asya…” İç çeker gibi adımı söyledi.

Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Gözleri bedenim ve yüzüm arasında gidip geliyordu. Derin bir nefes aldı.

Yatağın üzerindeki örtüyü eliyle çekti. Örtüyü kollarımın altından bedenime sardı. Uçlarını elime verip, “Tut.” Saçlarımı örtünün içinden çıkardı, karşıma geçti.

“Asya, şimdi elbiseni çıkartacağım. Örtüyü sakın bırakma, tamam mı güzelim?”

Başımı salladım.

Örtünün açık tarafı önümde olduğu için ellerini yavaşça içine soktu. Belimden yukarı sürterek fermuara gitti. Nefes alışverişlerinin hızlandığını hissediyordum. Gövdesi bana yaklaşmıştı. Taşıyamadığım kafamı göğsüne yasladım.

Fermuarı yavaşça aşağı indirdi. Elleri tekrar belime geldi, elbisenin iki yanından tutup aşağı çekti. Başımı iyice göğsüne yaslamış, hızlı atan kalbinin sesini duyuyordum.

İçine kaçan sesiyle: “Asya… hiç yardımcı olmuyorsun bana.”

Mayışmanın etkisiyle örtüyü tuttuğum ellerim aşağıya kayıyordu.

“Şimdi pijamalarını giydirelim.” Omuzlarımdan tutup bir adım geri gitti.

“Siktir… siktir… siktirr!”

Örtü aşağıya kadar inmiş, göğsümün yarısına kadar gelmişti. Biraz daha inse göğüs uçlarım görünecekti.

Titreyen sesiyle: “Asya… beni çok zorluyorsun güzelim.” Kararan gözleriyle gözlerime baktı.

Yavaşça örtüyü tutup yukarı çekti. Yatağın üzerindeki pijamanın üstünü alıp önüme geçti.

Örtünün uçlarını tek elime verdi. Kıyafetimi önce başımdan geçirdi, boşta kalan kolumu tutup kıyafetin tek kolundan geçirdi. Örtünün uçlarını tekrar tutup diğer elime verdi. Diğer kolumu da kıyafetin kolundan geçirdi. Etek ucunu tutup aşağıya indirdi.

Derin bir nefes verdi.

“Asya, sakın örtüyü bırakma, sakın.”

Yatağın üzerinden pijamanın altını aldı, önümde eğildi. Çıkarmış olduğum elbise hâlâ ayak bileklerimdeydi.

“Ayağını kaldır Asya.”

Tek ayağımı kaldırdığımda sendelemeye başladım. Koca elleriyle belimden tutup sabit durmamı sağladı.

“Tek elinle omzumdan tutun. Örtüyü sakın bırakma.”

Elimi omzuna koyup ayağımı kaldırdım. Pijamayı geçirdi. Diğerini de ayağımdan geçirip, eğilmiş vaziyette başını kaldırdı. Gözlerimi bırakmadan pijamayı yanlarından tutup yukarı çekti. Soğuk ellerini tenimde hissediyordum.

İç çamaşırımın kumaşına geldiğinde durdu. Kumaşa değen ellerini çekmeden yavaşça ayağa kalktı. Göğsü hızla kalkıp iniyor, her yutkunuşunda Adem elması yukarı çıkıp iniyordu. Gözleri bir an dudaklarıma gitti, ardından gözlerime döndü.

Yavaşça pijamamı son kez çekti. Ellerini iki yanına bıraktı.

“Bitti.”

Elimde tuttuğum örtüyü aldı, yatağın üzerine koydu. Saçlarımı pijamanın içinden çıkardı. Kolumdan tutup yatağa yatırdı. Örtüyü üstüme örttü.

Bilincim açıktı ama gözlerim kendiliğinden kapanıyordu.

Mustafa abinin ellerini saçımda hissediyordum. Yüzüme gelen saçları geriye veriyor, saçlarımı okşuyordu.

Bir an durdu. Ciğerlerine derin bir nefes çekti.

“Tahmini… ne zaman bana abi demeyi bırakırsın Asya?”

Durdu.

“Sana olan ilgimin farkındasın, değil mi?”

Bir süre öylece bekledi. Yüzümü izlediğini hissediyor, bana doğru yaklaştığını anlıyordum.

Nefesini dudaklarımın üzerinde hissetmeye başladığım an, örtünün uçlarını ellerimle sıkmaya başladım.

Beni öpecek miydi?

Neden nefesini bu kadar yakın hissediyordum?

Gözlerimi sıkı sıkıya yumdum.

Küçük bir gülme sesi geldi.

Yüzümde hissettiğim nefesi saçlarımda hissettiğim an dudaklarını alnıma bastırdı.

“Uyu hadi.”

Omuzlarımdaki örtüyü düzeltti ve odadan çıktı.

♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡

Sabah uyandığımda başımda keskin bir ağrıyla gözlerimi açtım. Yataktan kalkıp mutfağa gitmek için odamın kapısını açtım.

Tam o sırada Zehra da kendi odasından çıkıyordu. Birbirimize uzun uzun baktık, ardından hafif gülümsemelerimiz kahkahaya dönüştü.

Parmağıyla yüzümü işaret edip:
“Kızım, bu hâlin ne? Hayvanat bahçesinden kaçmış pandalara dönmüşsün!”

Gülmemiz hız kesmeden devam ediyordu.

Ben de onu gösterip:
“Vallahi Zehra, sen de Instagram’daki evcil maymunlara dönmüşsün kızım!” dedim.

Gece üstünden çıkarmadığı pembe elbisesi ve dağılmış makyajıyla gerçekten çok fena görünüyordu.

Zehra kolumdan tutup beni odasına doğru çekti. İkimiz de aynanın karşısına geçip kendimize şaşkın şaşkın bakıyorduk.

Zehra:
“He valla, tıpkı maymuna dönmüşüm. Elbisemi bile çıkaramamışım.”

“Zehra, biz dün gece ne yaşadık kızım, şu hâlimize bak. Hem biz eve nasıl geldik?”

Zehra panikle bana döndü:
“Sıçtık Asya!”

Bir elini diğer elinin tersine vura vura:
“Abimler getirdiyse öldük, babamlar getirdiyse sakat kaldık.”

Bir süre sonra ikimiz de odalarımıza gidip toparlandık, aşağı mutfağa indik. Annemler ve yengemler kahvaltı hazırlıyordu.

Çekingen ses tonumuzla:
“Günaydın.”

Bize arkası dönük şekilde “Günaydın.” diye karşılık verdiler.

Mutfak masasına geçip oturduk.

Yüzünü bize dönen Fatma yenge:
“Kızlar, bu hâliniz ne? Betiniz benzinize atmış.” dedi.

Bunu duyan annemler de bize dönmüş oldu.

Zehra:
“İyiyiz biz. Dünkü müzik sesinden dolayı biraz başımız ağrıyor.”

Ben de başımı olumlu sallayıp onu tasdikledim.

Zehra kulağıma eğilip fısıldadı:
“Sakat kalmaktan kurtulduk. Babamlar getirseydi annemler bilirdi.”

İçeriden bağırış sesleri gelmeye başladı. Annemler panikle ne oluyor diye mutfaktan çıktılar. Zehra’yla birbirimize bakıp ayaklandık. Arkalarından biz de çıktık.

Mustafa abi, Cahit’in ensesindeki kazağından tutmuş, küfürler savura savura avluya çıkartıyordu.

Avlunun ortasına gelip sertçe yere itti. Ne olduğunu anlamayan Cahit’e dönüp:
“Lan, dün ben sana demedim mi bu kızlar sana emanet! Neydi oğlum o kızların hâli? Sana güvenip arkamızı dönemeyecek miyiz?” diye gürledi.

Herkes avluya çıkmış onları izliyordu.

Zehra’yla korku dolu gözlerle birbirimize baktık.
“Öldük biz Asya.”

Elimi tutup:
“Buradan sıvışmamız lazım.” deyip yavaş yavaş merdivenleri çıkmaya başladık.

Bir iki basamak çıkmıştık ki:

“KÜÇÜK AYYAŞLAR!”

diye bağırdı Mustafa abi. Yüzümüzü yavaşça ona döndürdük. Kolunu bize doğru uzatıp eliyle “gel” işareti yaptı.

Biz tekrar merdivenleri çıkmaya başladık ki:

“BURAYA GELİN!” diye bağırdı.

Gerisin geriye inip Mustafa abinin yanına doğru yürüdük.

Aramızda dört beş adımlık mesafede durduk.

Bize doğru iki adım atıp yüzümüze doğru eğildi.
“Siz neyinize güveniyorsunuz da o kadar içiyorsunuz, haa?”

Bizim çıtımız çıkmadan, başımız yerde onu dinliyorduk.

(Bir an çıkıp “Sana ne oluyor be? Annem misin, babam mısın?” diyesim geldi... ama yemedi.)

“Söylesenize, neyinize güveniyorsunuz? Birisi çıkmış masalarda dans ediyor, diğeri sere serpe sızmış yatıyor!” diye bağırdı.

Gözlerim kocaman açılmış şekilde yüzüne baktım. Küçük bir kesit olarak masanın üzerinde dans ettiğim hâlim gözümün önüne geldi. Utançtan yanaklarım kızarmaya başladı.

Mustafa abi gözlerime bakarak...

 

Herkes odalarına geçmiş uyumuştu. Kendime bir kahve yapıp terasa oturdum.

Gün boyu dün gece olanları düşünüp durdum. Kesik kesik anlar haricinde başka bir şey hatırlayamıyordum.

Mustafa abinin elbisemi çıkarttığını düşündükçe çıldırıyordum. Allah’tan yemekte yoktu da onu görmek zorunda kalmamıştım.

Bir ara Berfin’i arayıp “geçmiş olsun” dedim. Alışkın olmadığı için midesini çok kötü bozmuştu. Ona geceyle ilgili birkaç şey sorduğumda, bizim gibi hiçbir şey hatırlamadığını söyledi.

Kahvemden son yudumu alıp odama gitmek için kalktım. Tam o esnada Mustafa abi terasın kapısından içeri girdi.

Bana bakıp:
“Hayırdır, bu saatte?” diye sordu.

Yüzüne bakmamaya özen göstererek:
“Öyle bir kahve içtim, şimdi yatmaya gidiyorum.” diyerek yürümeye devam ettim.

Arkamdan:
“Asya.” diye seslendi.

Dönüp ona baktım.

“Biraz konuşalım mı?”

Ne konuşacaktı ki şimdi benimle? Dün geceki rezilliğimden mi bahsedecekti?

Başımı sallayıp:
“Olur.”

Sedire geçip oturdum. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. O da karşıma geçip oturdu.

“Ne konuşacaktık Mustafa abi?”

Derin bir nefes aldı.
“Bana abi demeyi ne zaman bırakacaksın Asya?”

Boş gözlerle ona baktım.
“Nasıl yani? Anlamadım.”

“Her şeyi anlıyorsun Asya. Sana olan ilgimi tüm Mardin anladı. Sen de anlıyorsun.”

Sustum. Evet, anlıyordum ama... sadece o kadar. İlerisi yoktu bende.

Konuşmaya devam etti:
“Biliyorum, beni şunun şurasında kaç kere gördün ki hemen bana karşı ilgin olsun istemiyorum... ama gözünü seveyim abi deme be Asya. Aramıza görünmez duvarlar örme.”

Başımı öne eğdim. Ne diyecektim? “Ben seni sadece abi olarak görebiliyorum.” nasıl denirdi ki...

“Ben” dedi. “Daha seni görmeden adını kaderime yazdım. Ben seni, babamın bana ilk anlattığı zaman sevdim. Gözlerinin maviliğinden tut, saçının sarılığına kadar beynime kazıdım. Konağa ilk adım attığın gün dedim: kaderim benden önce geldi bana.”

Başımı kaldırdım, olumsuz şekilde kafamı salladım.
“Yapamam. Ben seni abi olarak görüyorum.”

“DEMEEE İŞTE! DEMEEE! BANA! ABİ! DEME!”

İki elini saçlarına götürüp geriye doğru taradı, sakinleşmeye çalışıyordu. Cebinden sigarasını çıkarıp bir dal yaktı. Derin bir nefes çekti.

Kısık sesiyle:
“Başkasını mı seviyorsun?”

(Aklıma adını bile bilmediğim bir adamın kömür karası gözleri düştü.)

Gözlerimi yumdum, başımı olumsuz şekilde salladım.
“Hayır, başkası yok ama...”

Sözümü tamamlamama izin vermeden:
“Dene.” dedi.

“Beni görmeye çalış, sevgimi görmeye çalış.” Sigarasından koca bir yudum daha çekip ayağa kalktı.
“Bekleyeceğim... Beni görmeni bekleyeceğim Asya.” deyip terastan çıktı.

Oturduğum yerde öylece kalakaldım.

Gitmeliyim diye düşündüm.

Düğünü beklemeden gitmem gerekiyordu buradan. Bu iş sarpa sarmadan dur demem lazımdı.

Hızla odama gittim.

Dolaptan tüm kıyafetlerimi çıkartıp valize tıkarcasına yerleştirdim.

Sabah ilk işim buradan gitmek olacaktı.

●●●●● Bölüm Sonu ●●●●●

Sizce yeni bölüm nasıldı?

Mustafa ve Asya hakkında düşünceleriniz neler?

Mustafa’nın aşkı sizce karşılık bulabilecek mi?

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın.

 

 

 

Bölüm : 11.10.2024 20:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...