@leyan62
|
Yeni bölüme hoş geldiniz.
Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın ballar!
İyi okumalar!
***
Bir yumruk. Kardeşim için.
İkinci yumruk. Benim için.
Üçüncü yumruk. Sönen umudum için.
***
1. Ay Sonra
İntikam. Yaşama sebebim buydu artık. Tüm hayatım intikam alma üzerine kuruluydu. İçimde yanan ateş gün gittikçe daha da fazla oluyordu. Kanım intikam ateşiyle kaynıyor ve bu intikam ateşi bende tek bir duyguyu uyandırıyordu. O da öfkeydi. Herkesi yerle bir edebilecek bir öfkeyle dolup taşıyordum tam tamına bir aydır. Yanıma yaklaşmaya kimse cesaret gösteremiyordu. Enra bile. Bu öfke ya benim ya da onun, kardeşimin katilinin sonu olacaktı. Ki ben ikincisini daha faza arzuluyordum. Onun, o caninin sonu olmak şu hayatta istediğim tek şeydi. İntikam ateşim ancak o kül olduğunda sönerdi.
Yumruklarımı art arda kum torbasına geçirmeye devam ederken kendimden geçmiş gibiydim. Yine derin düşüncelere dalmış ve o düşüncelerde kaybolmuştum. Şu aralar çok düşünüyordum ve düşüncelerimin sonunda öfkeyle dolup taşıyordum. Aynı şu an olduğu gibi. Yine öfkeyle doluştum ve kum torbasına geçirdiğim yumruk daha da sertleşmişti. Canımın acıması umurumda değildi. Bana kalırsa daha da sert atmalıydım yumruklarımı, canım öyle bir acımalıydı ki nefes alamayacak kadar kötü duruma gelmeliydi. A dur ben zaten o durumdaydım.
Birinci yumruk. Kardeşim için.
İkinci yumruk. Kendim için.
Üçüncü yumruk. Sönen umudum için.
Dördüncü yumruğumu kum torbasına geçirmek üzereyken kolumu tutan ince parmaklarla beraber geriledim. Yumruğum havada kalırken çatık kaşlarla ve ters bakışlarımla kolumu tutan arkadaşım Enra'ya baktım. Enra'nın mavi gözlerine bakarak, "Bırak kolumu!" diye mırıldandım dişlerimin arasından. Sesim o kadar korkutucu çıkmış olmalıydı ki Enra bir adım gerileyip hızla kolumu bıraktı. Korkuyla göz kırpıştırıp yutkundu.
"Mila," adımı söylerken sesindeki kırgınlığı fark etim ama umursamamaya çalıştım. "Mila lütfen dur artık canını acıtıyorsun." Dedi. Omuz silktim. Hiçbir şey umurumda değildi.
"Umurumda değil. Acısın." Derken elime sardığım siyah lastik gibi olan adını bilmediğim ama bir aydır sürekli taktığım şeyi çıkarıyordum. Enra'nın yanından geçip odamdaki koltuğa kendimi bıraktığımda bir saat sonunda rahat bir nefes almıştım.
"Mila bu nereye kadar devam edecek lütfen söyler misin?" Dedi ellerini beline yerleştirip etrafta olan kağıtları göstererek. Gece gündüz kardeşimin katilini bulmaya çalıştığım için odam aşırı dağınıktı. Kağıtların bazıları yatağımda, bazıları çalışma masasında, yerde hatta kum torbasının üzerindeydi. Eskiden yerde çöp bile bırakmayan ben şimdi dağınık bir kadın haline gelmiştim.
"Onu bulana kadar durmayacağım." Dedim kararlı bir edayla. Söz vermiştim onu bulacaktım. Enra yanıma oturup ellerimi tutu.
"Mila bana beni yanlış anlama sana inanıyorum. Umut intihar edecek bir çocuk değildi, bence de ona biri kıydı ve bunu yapan da cezasını çekmeli ama biz ne yapabiliriz ki? Hiç kimse bize inanmadı, doktorlar bunun başka biri tarafından yapılmadığının raporunu çıkardı ve dava bile açılmadı." Sıkıntıyla derin bir nefes aldı. "Yani seni üzmek istemiyorum ama elimizden gelen bir şey yok. Bak bir aydır her bilgiye koşturuyoruz ama elimize geçen bir hiçten ibaret. Sana duralım demiyorum ama biraz ara verip dinlenelim. Hadi beni boş ver ama sen biraz bile olsa dinlenmen lazım, şu gözlerinin haline bak." Derin bir nefes alıp gözlerimi sıkı sıkı kapatıp kendime birkaç dakika süre tanıdım. Enra maalesef ki haklıydı ama benim dinlenme gibi bir vaktim yoktu. Gözlerimi açıp tekrar beni düşünen arkadaşımın dolu gözlerine baktığımda sesimi sakin tutmaya çalıştım.
"Enra biliyorum beni düşünüyorsun ama lütfen bu konuda üzerime gelme ben o aşağılık kişiyi bulmadan durmam, duramam. Lütfen anla beni. Kardeşime kıydı o kişi duramam." Gözlerim sızladı ama kendimi sıktım ve gözlerimin dolmasını engelledim. Hayır, Mila ağlamak yok. Sözünü unutma!
Enra derin bir nefes aldı ve sıkıntıyla bana baktı. Ne kadar kararlı olduğumu anlamış olacak ki başını salladı. "Tamam peki öyle olsun Mila ama unutma ben yanındayım. Kendini yalnız hissetme," dedi gülümsemeye çalışarak. Ona cevap vermek yerine sıkıca sarıldım. Kollarımı beline dolayıp kafamı kırmızı saçlarına koydum ve gül kokusunu içime çektim.
"Teşekkür ederim Enra," diye mırıldandım. "İyi ki yanımdasın sen olmasan bu kadar iyi olmazdım." Enra da kollarını belime sarıp kafasını omuzuma koydu. Terli olmamı umursamadan omzuma bir öpücük kondurup, "Ben bilirim seni, kısarsın sesini duymasınlar diye ama benim yanımda biraz bile olsa dök içini kimse tek başını aşamaz zor günleri." Dedi. Bir an ona içimi dökmek istedim ama bunu yapmadım. Söz vermiştim kısacaktım sesimi konuşmayacaktım, ağlamayacaktım o güne kadar.
Enra'dan ayrıldım. "Ben duşa gireceğim sen burada dur istersen mutfaktan bir şeyler ye, kafana göre takıl ben çıktıktan sonra araştırmaya kaldığım yerden devam edeceğim." Enra bana tamam, der gibi kafasını salladıktan sonra odamdan çıkıp banyoya girdim. Duşakabinin içine girmeden üzerimdeki sporcu atletini, gri eşofmanı ve iç çamaşırlarımı çıkardım. Duşakabinin içine girip kendimi sıcak suyun altında gevşettim.
Yorulmuştum. Şu bir ayda gerçek anlamda yorulmuştum. Sabah akşam araştırmalar yapıp kardeşimin katilini bulmaya çalışıyordum. Bu beni aşırı yormuştu ama bir ayın sonunda topladığım bilgiler işime yarayacak nitelikteydi. Ben öylesine bir araştırma gazetecisi değildim. Türkiye'nin en başarılı on gazeteciden biriydim. Ve bu sayede pek çok bilgiye istediğim gibi ulaşabiliyordum. Kimliğim saklı olması ise bana ayrı bir avantaj sağlıyordu. Bu sayede kimse tarafından tanınmıyordum ve bu da işimi daha güvenli, daha kolay yapmamı sağlıyordu. Mesleğimin tehlikeleri olduğu kadar yararları da vardı.
Sıcak suyu kapatıp uzun süredir yumduğum gözlerimi açtım. Duşakabinden çıkıp üzerime beyaz bornozumu giydim. Hızlıca dişlerimi fırçalayıp banyodan çıktım ve bir zamanlar kardeşimin odası olan odaya girdim. Umut öldüğünden beri kendi odamda değil onun odasında yatıp kalkıyordum, kendi odamda ise sadece araştırma yapmak ve kum torbasını yumruklamak için giriyordum. Yaklaşık bir aydır ise oturma odasını en fazla üç kere girmiştim, nedeni ise onunla en çok vakit geçirdiğimiz yer olmasıydı. Tüm anılarımız oradaydı. Gülüşlerimiz kulağımda yankılanıp duruyordu ve bu da benim verdiğim sözü tutmamı zorlaştırıyordu. O yüzden oturma odasına girmemek için ayrı bir özen gösteriyordum. Bazı yerler anılarla doludur. Oturma odası da benim güzel anılarımla doluydu, oraya girip ağlamak ve o güzel anıları mahvetmek istemiyordum. Güzel anıların yerini almasın kötüler...
Umut'un odasına girip üzerime siyah tişörtümü ve siyah taytımı giydikten sonra hızla odadan çıktım. Umut'un odasına uyumak ve üzerimi değiştirmekten başka hiçbir şey yapmıyordum. Fazladan bir dakika bile durmuyordum çünkü orda da onun anılarını kirletmekten korkuyordum. Çıplak ayaklarımla odama kadar yürürken bir taraftan da ıslak kahverengi saçlarımı yukarıdan topluyordum. Banyoda saçlarımı taradığım için şu an bana zorluk çıkarmıyorlardı. Odama girdiğimde etrafı tertemiz bulmayı beklemiyordum bu yüzden biraz şaşırmıştım.
Masanın üzerindeki, yerdeki, kum torbasının üzerindeki, yatağımdaki ve koltuğumdaki tüm kağıtlar odamın ortasındaki sehpanın üzerine toplanmıştı. Dağınık olan yatağım toplanmış, çalışma masam düzenlenmişti. Enra ben banyodayken ortalığı pırıl pırıl yapmıştı. Odaya şaşkın bakışlar atarken arkamdan ellerinde atıştırmalıklarla beraber Enra çıktı. Bana gülümseyerek ellerindeki tabakları sehpanın üzerine koydu.
"Hadi çalışmaya başlamadan önce birkaç bir şeyler atıştıralım sonra da akşama kadar çalışırız." Dedi ellerini belline koyarak. Yüzümde nezaketen bir tebessüm oluşurken başımı salladım. Enra mutfağa gidip bizim için yaptığı sıcak çikolatayı getirdi, bende koltuğa oturup laptopumu açtım. Bir tarafta da elime aldığım tostan bir ısırık alıyordum.
"Umut'un orya yani bulunduğu yere onu biri çağırdı." Dedim net bir sesle.
"Ne? Nasıl yani? Kim çağırmış? Hey bunu ne zaman buldun?" Enra art arda sorularını sorarken ben Umut'un cesedinden çıkan telefonu laptopuma bağladım ve birkaç tuşa basarak Umut'a gönderilen yabancı bir numaradan gelen mesajı açtım. Mesajda şu yazıyordu.
0545*******
Bu adrese gel!
"Bu da kim?" Ekrandan gözümü ayırmıyordum.
"Kim bilmiyorum. Araştırdım ama kime ait olduğunu bulamadım."
"Bu numarayı polisler nasıl fark etmedi ki?" Enra'ya omzumun üzerinden baktım.
"Bu numarayı ben buldum. Yani özel geliştirdiğim bir programla o yüzden polisler bulamadı." Enra bana şaşkın şaşkın bakakaldı.
"Nasıl yaptın bunu?" Dedi kekeleyerek.
"O kadar iş insanını nasıl bitirdim sanıyorsun." Dedim tekrar ekrana bakarak. "Neyse konumuz bu değil asıl konu bu mesajı atanın kim olduğu ama maalesef bunu yapanı bulmam imkansız çünkü nasıl ben bir program geliştirdiysem bu numaradan atan kişi de en az benimki kadar güçlü bir program geliştirmiş." Enra kaşlarını çattı.
"Bir program daha geliştirip bulamaz mısın?" Diye sordu. Kafamı iki yana salladım.
"Zaman alır ve benim o kadar zamanım yok."
"Umut'u buldukları gün o sokakta bir sokak dövüşü oluyormuş ve o gün için o sokak tamamen kapatılmış. Yani sokağa o gün girenler belirli kişilermiş seçilmiş kişiler olarak düşün, o sokağa o gün başka giren kimse olmamış Umut'la beraber tam 10 kişi girmiş bu sokağa. Daha da kısaltmak gerekirse bu sokağa giren 9 kişiden biri kardeşimin katili."
"Peki bu 9 kişiyi bulabildin mi?" Diye sordu. Bakışlarımı ekrandan ayırmazken başımı olumlu anlamda salladım. Bu benim için çocuk oyuncağıydı. Yani biraz zorlanmıştım ama beklediğimden daha kısa sürede sonuca varmıştım.
"Evet. Kolay olmadı ama bir şekilde buldum. Hatta 5 kişiyi de şüpheli listemden sildim. Geriye 4 kişi kalmış oldu." Enra boş boş göz kırpıştırdı. Bu kadar bilgi bulup bir de eleme yaptığımı duymak onu şaşırtmıştı anlaşılan.
"Neden sildi o 5 kişiyi?" Diye sordu şaşkınlığı üzerinden atıp.
"Çünkü araştırdım. Araştırdığım bu 5 kişi iş adamı zaten, oraya izlemeye gelenler ama ben yine de işimi şansa bırakmadım araştırdım. Hiçbiri Umut'un katili değil." Enra kaşlarını çattı.
"Nasıl bu kadar eminsin?" Omuzumun üzerinden ona bakıp omuz silktim.
"Eminim çünkü bana yapmadıklarının kanıtını verdiler."
"Ne? Nasıl?" Dedi yüksek bir sesle.
"Hatırlıyor musun bir hafta önce seninle buluşmuştum ama sonra acil işim olduğu için gitmem gerektiğini söylemiştim." Dedim ona o günü hatırlatmak isteyerek.
"Evet de bunun konuyla ne alakası var?" Diye sordu.
"İşte o gün bu beş iş adamının birlikte işlediği bir suçu araştırıyordum hatta bulmuştum bile, ama bir kanıt arıyordum. Kanıtı bulması için bir arkadaşımdan yardım istemiştim ve onun bana dönüş yapmasını bekliyordum. O gün o arkadaşım bana bu beş kişinin beraber işlediği suçların kanıtını attı. Bende senin yanından ayrılıp bu beş kişiye ortak bir mesaj attım ve hepsini bir yerde topladım. O gün onlara orada olanları işlediği suçlarla tehdit etmemle bana yapmadıklarının kanıtını vermek zorunda kaldılar. Verdiği kanıtları inceledim ve yapmadıklarına ikna oldum o yüzden bu beş kişi listeden silinmiş oldu." Art arda söylediklerim Enra'yı şaşırmıştı. Evet bu anlattıklarım yaşanmıştı. Hem de daha bir hafta önce.
"B-bunları bana anlatmamıştın." Dedi kekeleyerek. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve özür diler gibi ona baktım.
"Özür dilerim ama bir şeyler buladan heyecanlanmak istemedim."
"Tamam peki affedildin ama gerçekten emin misin bu beş kişinin yapmadığına?" Diye sordu şüpheyle. Ona başımı sallayıp laptoptan adamların fotoğraflarını açtım.
"Adamlar zaten 50 yaşlarında hiçbiri Umut'u öldürebilecek kapasitede değil. Uzaktan da ateş edemezler çünkü üçü silahın gölgesinden bile korkuyor diğer ikisi de uzağı göremiyor. Ve aynı zamanda Umut'un öldüğü saate bu beş kişi de çoktan oradan ayrılmış ve evlerine varmışlardı, bunu ise o gün eve girdiklerinin kamer kayıtlarından anladım. Araştırdım ama kamera kayıtlarının hiçbirinde bir oynama bulamadım. Yani onlar yapmış olamaz." Enra anladığını belirterek başını salladı.
"Peki geriye kalan dört kişi?" Başımı dikleştirdim ve sakin olaya çalıştım.
"İşte bu dört kişiden biri Umut'un katili!" Dedim gizlemeye çalıştığım öfkeyle.
"Peki nasıl bulacağız hangisi olduğunu? Teker teker takip edemeyiz ya!" Kafamı iki yana sallayıp laptoptan bir spor merkezinin fotoğrafını açtım.
"Burası normal bir spor merkezi değil aslında," diyerek söze başladım. "Burası sokak dövüşçülerinin gittiği bir spor merkezi ve o dört kişi de bu spor merkezine gidiyor. Aradığımız kişi burada."
"İyi de buraya sadece sokak dövüşçüleri yazılabiliyordur o zaman." Diyen Enra mantıklı bir konuya değindi.
"Evet dediğin gibi buraya sadece sokak dövüşçüleri katılabiliyor. O yüzden bizim de sokak dövüşçüsü olmamız lazım." Dedim net bir ifadeyle.
"Ne? Biz nasıl sokak dövüşçüsü olacağız kızım? Ben kendi gölgemden bile korkarım dövüşemem ki!" Diye bağırdı. Ona hak verdim ama kararımdan dönmedim.
"Ama ben dövüşebilirim hem bu sayede ilgi çekersem herkesle daha rahat iletişime geçebilirim." Dedim kararlılıkla. Enra bana aptalmışım gibi baktı.
"Mila orada seni harcarlar!" Diye çıkıştı. Ayağa kalkıp saçlarını karıştırdı. "Kızım orada adil mi dövüşülüyor sanıyorsun?" Doğru söylüyordu, orada adil dövüşen kişi bir elin parmağını geçmezdi.
"Adil dövüşülmediğini biliyorum Enra ama bu umurumda değil!" Bende ayağa kalkıp karşısında durdum. "Katili bulmam için bu yere yazılmam gerekiyorsa yazılırım, dövüşmem gerekiyorsa dövüşürüm. Korkmuyorum!" Derken sesim aşırı sert çıkmıştı.
"Ya başına bir iş gelirse Mila?" Dedi korkuyla. Onun korkusunu görmezlikten gelerek omuz silktim.
"Umurumda değil."
"Benim umurumda! Arkadaşımın canı benim umurumda!" Diye bağırınca gerçekten de sinirli olduğunu anladım. Bana bir şeyler olmasından korkuyordu, bunu gözlerinden anlayabiliyordum. Enra'ın yanına yaklaşıp ellerini tutum.
"Enra lütfen zorlama bunu yapmak zorundayım." Bana dolu gözlerle baktı. Başını iki yana salladı.
"Olmayacak. Olmayacak sana söz veriyorum. Kendimi de seni de korurum ben, lütfen bana güven." Diye yalvardım. Enra gözlerimin içine baktı bana teslim olarak başını salladı. Lakin bunu istemediği apaçık belliydi.
"Tamam, ama bana söz verdin zarar görmeyeceksin. Bende oraya çalışan olarak girerim tamam mı?" Dediğinde tebessüm ettim. Enra'yı çok seviyordum. Ona sarılıp, "Teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim." Dedim. Omzun minik bir öpücük kondurup geri çekildim.
"Peki o dört kişinin isimleri ve fotoğrafları var mı sende?" Diye sordu benden ayrıldığı gibi. Başımı olumlu anlamda salladım. "O zaman bana da göster de kimleri dikkate almam gerektiğini bileyim." Dedi.
"Tamam sana göstereceğim ama şüpheli hareketler yapıp onlar kuşkulandırma yoksa katilin kim olduğunu bulamayız." Dedim temkinli olarak. Enra başını tamam, der gibi salladıktan sonra geri koltuğa oturup laptopa döndüm ve dört kişiden birinin fotoğrafını ekrana yansıttım. Ekrandaki kişi mavi gözlü, sarı saçlı ve iri yarı bir adamdı. Nerdeyse vücudunun her yerinde dövmeler vardı. Enra'ya kaşlarımla ekrandaki adamı gösterip adam hakkında bildiklerimi anlatmaya başladım.
"Bu adamın adı Mashun. Mahsun Eder. Otuz yaşında ve bir kız çocuğu babası. Öğrendiğime göre genç yaşlarda sokak dövüşlerine katılmış. Eşi Nesra Eder ile de sokak dövüşlerinde tanışmış ve onunla evlendikten sonra sokak dövüşlerini bırakmış ama eşini dört sene önce kanserden kaybedince sokak dövüşlerine tekrar başlamış. Mahsun aynı zamanda gideceğimiz mekanın sahibi, o yüzden ona çok dikkat etmemiz gerek. Mahsun'nun kızı da bu spor merkezinde bunu unutma, sen çocukları pek sevmezsin biliyorum ama lütfen bu kıza ters davranma. Eğer ki bir buradan kovulursan beni yalnız bırakmış oldursun." Enra çocuk lafını duyduğu gibi gözlerini devirdi. Enra çocuklardan nefret ederdi.
"Kovulmamak ve seni yalnız bırakmamak için bu dev cüsseli adamın kızına katlanırım ama katil buysa kızına bir şamar atarım." Kaşarımı çatıp kafamı iki yana salladım.
"Hayır Enra! Katil Mahsun olsa bile küçük kıza dokunmak yok! Babasının suçu var diye küçücük kıza eziyet etmeyeceğiz!" Dedim kesin bir dille. Enra yine gözlerini devirip, "Tamam Mila! Küçük kıza dokunmak yok. Tamam mı, hadi diğer adama geç." Dedi. Ona pek inanmasam da bu konuyu sonra konuşmaya karar verip laptoptan diğer adamın fotoğrafını açtım. Bu sefer de kumral saçlarını asker tıraşı yapmış, yeşil gözlerinin üzerindeki kaşına bir çizik atmış dev cüsseli başka bir adamın fotoğrafı yansıdı laptopun ekranına.
"Bu adamın ismi de İzel Korel. Yirmi dokuz yaşında. Küçük yaşlarda kimsesizler yurdundan kaçmış ve sokaklarda dövüşmeye başlamış. Yıllardır sokaklarda dövüşüyor ve tüm vaktini spor merkezinde çalışarak harcıyor. İzel aynı zamanda da Mahsun'un arkadaşı." Dedikten sonra sustum. Enra susmama karşılık bana döndü.
"E devam etsene." Dedi. Umursamazca omuz silktim.
"Bu kadar."
"Ne?"
"Bu kadar işte İzel'in öyle uzunca dinlenecek bir hayatı yok. Bu kadar sadece ne eksik ne fazla." Enra bu dediğime şaşırdı ve tekrar ekrandaki adama bakıp dudaklarını büzdü. Üzülmüş müydü? Yok canım ne üzülmesi, şaşırdığından bu tepkiyi vermiştir.
Tekrar laptoptan bir adamın resmini daha açtım. Bu sefer karşımıza kahverengi saçlarını omuzlarına kadar uzatmış ve arkadan topuz yapmış ela gözlü bir adamın fotoğrafı çıktı. "Bu adamın ismi de Yasin. Yasin Yaşar. Yirmi sekiz yaşında eski bir yüzücü. Bildiğime göre çak fazla ödülü ve parası var. Zengin işte ama eğlence için sokak dövüşlerine katılıp kendince eğleniyor. Klasik zengin bebesi. Bu adamdan pek şüphelendiğim söylenemez ama ben yine de bu adamı yakından takip etmeye çalışacağım." Dedim.
"Son kişi nasıl biri peki?"
Enra'ya cevap vermek yerine laptoptan son kişinin fotoğrafını açtım. Siyah saçları kısa olmasına rağmen birkaç tutamı anlına dökülüyordu. Kahvenin en acı tonunda olan gözleri çok sert bakıyordu. Erkeksi hatları laptop ekranından bile fazla belli oluyordu. Sanırım aralarından en yakışıklı olan buydu. Bir düşündüm de kesinlikle en yakışıklısı bu adamdı. Kafamı iki yana sallayıp kendime geldim ve saçma düşüncelerden kurtuldum.
"Gazel Sakman Umuralp." Diye mırıldandım ekrana bakmaya devam ederken. "Yirmi dokuz yaşında. On yaşında ailesi tarafından sokağa atılmış ve o zamandan beri sokaklardaki dövüşerek para kazanıyormuş. Mahsun ve İzel'le arkadaşlarmış birde. Aynı İzel'inki gibi Gazel hakkında da fazla bir bilgiye ulaşamadım. Bu yüzden elimde fazla bir şeyler yok." Dedim ekrandan gözümü ayırıp Enra'ya bakarak. Kaşlarını çatmış ekrandaki Gazel'e bakıyordu.
"Dört şüphelilerden üçünün arkadaş olması sana da garip geliyor mu?" Bu soruyu beklediğim için şaşırmadım aksine başımı aşağı yukarı salladım.
"Edeceğiz." Diyerek düzeltti beni Enra. Ona başımı sallayıp laptopu kapattım. Yönümü Enra'ya dönüp kararlı bir şekilde konuşmaya başladım.
"Bir hafta bana sadece bir hafta lazım Enra. Katilin kim olduğunu bulmam için bana sadece bir hafta lazım. Bu bir haftada neler olur bilmiyorum ama sana zarar gelmemesi için elimden gelen her şeyi yapacağıma söz veriyorum. Sana söz başımıza hiçbir şey gelmeyecek." Enra bu dediklerime karşılık gülümsedi.
"Bende sana söz veriyorum. Umut'unuzun katilini bulmadan bize uyku yok Mila. O kansızı bulacağız ve kardeşimizin intikamını alacağız. Söz." Buruk da olsa bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Enra'yı kendime çekip sıkı sıkı sarıldım.
Enra'nın da dediği gibi kardeşimin, kardeşimizin katilini bulmadan bize uyku yoktu. Gerekirse ölecektim ama kardeşimin umudunu söndüren o kişiyi bulacaktım. Sözümü tutacak ve ancak o zaman gidecektim kardeşimin mezarının başına. İntikamın en ateşlisi içimdeydi ve bu ateş hiç sönecek gibi değildi.
***
2 Gün Sonra
Hayatım son bir ayda iyice berbat bir hal almıştı. Yediğim yemek boğazımdan geçmiyordu, aldığım duşlar beni rahatlatmıyordu, aldığım nefes haram gibi geliyordu. Yaşamak bana bir ceza haline gelmişti. Umut gittiği günden beri hiç gülmüyordum. Mutlu olmuyordum. İçimde bir heves kırıntısı bile canlanmıyordu. Sanırım iyice hayattan soyutlamaya başlamıştım kendimi.
Kardeşim öldüğü gün duygularımı da öldürmüştüm. Artık Mila Malaza'nın hiçbir duygusu yoktu. Ölmüştü, yok olmuştu. İçimde olan tek duygu öfkeden ibaretti. Yoğun bir öfkeydi bu, herkesi yerle bir edecek bir öfkeydi.
"Mila hazır mısın?" Diyen Enra'nın sesiyle düşüncelerimden kurtuldum ve elimde olan çantama telefonumu rasgele attıktan sonra çantayı koluma taktım ve odamdan çıktım.
Bugün tam bir aydır beklediğim gün gelmişti. Sokak dövüşlerine katılmak istediğimi bildirmiştim ve kabul edilmiştim. Bu işlem tam iki günümü almıştı ama yine de bir sonuca varmıştım. Artık o spor merkezine gidip istediğim bilgilere ulaşabilme şansım vardı. Bugün ise spor merkezine gideceğim gündü, tabii Enra da benimle beraber geliyordu. Onu da bir şekilde o spor merkezine sokmaya çalışacaktım ve bunun için de Mahsun denen adamın kızını kullanacaktım. Bu durumdan daha Enra'nın haberi yoktu ve haberi olduğunda kesinlikle reddedecekti ama onu bir şekilde ikna etmeyi planlıyordum. Eğer ki her şey planladığım gibi olursa bugün spor merkezine hem kendimi hem de Enra'yı sokmayı başaracaktım ve diğer gün de bilgi toplamaya başlayacaktım.
Enra dış kapıda beni bekliyordu. O hazırlanıp buraya geldiği için beni beklemek zorunda kalmıştı ama o bunu sorun etmemişti. Bende üzerime siyah bir pantolon, dar boğazlı bir kazak ve ayağıma beyaz spor ayakkabılarımı giydikten sonra hazırlanmıştım. Makyaj yapmamıştım bu yüzden yüzüm çok solgun gözüküyordu ama bu benim umurumda değildi. Kimseye kendimi beğendirmek gibi bir derdim yoktu. Kapının yanında durup kızıl saçlı arkadaşıma baktı. Üzerine beyaz bir kazak, bol kot pantolon ve deri ceket giymişti. Yüzüne benim aksine fazla abartılı olmayan bir makyaj yapmıştı bu yüzden yüzü çok güzel gözüküyordu. Benim aksime.
"Geldim." Dedim kapının anahtarını elime alırken. Enra beni onaylayıp kapıdan çıktı, bende fazla vakit kaybetmeden kapıdan çıktım ve arkamdan kapıyı kapattım. Anahtarı pantolonumun cebine koyduktan sonra merdivenlerden ikişer ikişer inmeye başladık. Apartmanın önüne çıkıp park yerinde olan kırmızı arabama bindik. Ben motoru çalıştırıp park yerinden çıktığımız gibi Enra konuşmaya başladı.
"Bak biliyorum sana karışılmasından hoşlanmazsın ama lütfen bir kere benim sözümü dinle ve şu dövüşlerde hemen kendini yere atıp, bitir dövüşü." Dedi yalvarırcasına. Yola bakmaya devam ederken başımı iki yana salladım. İki gündür beni bu fikre ikna etmeye çalışıyordu.
"Hayır Enra. Dikkat çekmek için dövüşleri kazanmam gerekiyor. Eğer ki senin dediğini yaparsam yerimde sayıp dururum." Dedim adeta oflayarak.
"Ama Mila canın acıyacak." Burnumdan güldüm. Sahte bir gülüştü.
"Benim canım daha fazla yanamaz Enra." Yan gözlere ona bakıp, tekrar yola döndüm. "Beni düşünme sen, yanmaz benim canım. Benim canım bir ay önce yanması gerektiği kadar yandı, daha fazla yanmasının mümkün değil." Dedim emin bir şekilde. Enra bana yapma, der gibi baktı ama umursamadım.
"Mila lütfen hayat bitmiş gibi konuşma." Dedi üzgün bir sesle Enra.
"Benim için hayat bitti. Duygularım öldü, umudum öldü. Bu saatten sonra bana hayatına devam et diyemezsin. Umudu olmayan her insan ölür. Ne ölü ne diri olması fark eder." Bu cümleleri kurarken bile bir şeyler hissetmiyordum. Dedim ya duygularım öldü benim. Kalmadı içimde hiçbir şey.
"Mila-" Diyerek söze başlayacak olan arkadaşımı elimi kaldırarak durdurdum ve daha fazla bir şey duymak istemediğimi belli ettim. Bunu anlayan Enra ise benim kararıma saygı durarak susmayı tercih etti. Beni zorlamamasını seviyordum.
Kardeşimin öldüğü, son nefesini verdiği ve umudunun söndüğü sokağa girene kadar kimseden ses çıkmadı. Lakin sokağa girdiğimiz gibi içimi saran öfke beni öyle bir sardı ki nerdeyse direksiyon hakimiyetimi kaybedecektim. Bu sokakta öldürülmüştü benim kardeşim. Bu sokakta olmuştu her şey. Bu sokakta sönmüştü benim Umut'um. Ani öfkeyle fren yaptığımda Enra öne doğru geldi aynı şekilde bende ama bunu umursamadım. Aksine önüme gelen saçlarımı geri itekleyip direksiyona bir yumruk attım.
"Siktiğimin sokağı aldın benden Umut'umu!" Diye bağırdım ani öfkeyle. Sağ elimden akan kanı görmemle beraber iyice sinirlendim ama bu sefer ani bir hareket yapmadım.
"Mila ne yapıyorsun?!" Elleriyle başımı kendine çevirip bana mavileriyle kızgın kızgın baktı Enra. "Delirdin mi kızım! Niye direksiyona yumruk atıyorsun!" Diye yüzüme bağırdığında ne yaptığımın fakın varıp bir elime bir de kan bulaşmış direksiyona baktım. Ne yapıyordum ben? Öfkem artık kontrol edilemez bir hale gelmeye başladıkça kendime zarar vermeye başlıyordum. Kendimde değildim. Hem de hiç kendimde değildim. Ah! Kimin umurunda ki kendime zarar vermem!
"Bir şey yok Enra ani öfkeyle oldu işte. Önemli bir şey değil." Deyip yüzümü ellerinden kurtarıp tekrar arabayı çalıştırdım. Elimin acısını umursamadan tekrar direksiyonu kavradım.
"Mila sen bu değilsin lütfen kendine gel. Eşyalara zarar versen neyse ama kendine zarar vermen hiç sağlıklı değil bunun sende farkındasın." Dedi Enra hem sinirli hem de üzgün sesiyle. Ona ters bir bakış attım.
"Kimin umurunda ki kendime zarar vermem. Bırak ne olacaksa olsun." Dedim umursamazcasına.
"Benim umurumda Mila!" Derin bir nefes aldım sakinleşmek adına Enra'yı kıracak bir şeyler söylemek istemiyordum o yüzden konuşmamayı tercih ettim. Ama Enra susmamakta kararlıydı. "Umut burada olsa kendine zarar verdiğin için çok üzülürdü. Hatta kendini suçlar ve senin yüzüne bile bakamazdı." Dedi. Bu dediklerine karşılık yüzümde sahte bir gülümseme oluştu.
"Evet Umut burada olsaydı bu halime üzülürdü ama burada değil ve bunun suçlusu dışarıda!" Yüzümdeki gülümseme soldu. "Bana normal davranmamı söyleyemezsin Enra. Hiçbir şey olmamış gibi eski halime dönmemi bekleyemezsin. Benim Umut'um burada yoksa o da birisi yüzünden ve ben onu bulana kadar içimdeki bu öfkeyle bitmeyecek. Sönmeyecek. Kendime zarar vermem, birinin bana zarar vermesi umurumda değil. Benim tek umurumda olan kardeşimin katilini bulup intikam almak." Enra bu söylediklerime karşılık derin bir sessizliğe gömüldü.
Nerdeyse biz spor merkezine gelene kadar hiçbir söz söylemedi ama spor merkezinde durup arabadan inmek üzereyken kolumu tutu ve ban sıkı sıkı sarıldı. Bu ani hareketine karşılık olarak ellerim havada kalsa da sonradan ellerimi Enra'nın omzuna koyup bende ona sarıldım.
"Üzgünüm. Senin ne çektiğini bilemem. Kardeş acısının nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ama bu acıyı seni kaybederek öğrenmek de istemiyorum. Tamam kendine ne olduğunu umursamıyorsun ama bari beni düşün ve kendine zarar verme." Benden ayrılıp bana dolu gözleri ile baktı. Mavileri acıyla bakıyordu. "Sen benim en yakınımsın. Kardeşimsin. Biliyorsun benim hiç kardeşim olmadı ama seni ve Umut'u tanıdıktan sonra bir erkek kardeşim bir de kız kardeşim olmuştu. Benim erkek kardeşimin canına biri kıydı sende bende onu kaybettik. Ama lütfen bana kız kardeşimi de kaybettirme." Gözünden bir damla yaş düşüp yanağından boynuna doğru kaydı. "Sana senin için yalvarıyorum. Kendine zarar verme." Dedi adeta yalvararak.
Yüreğim sızladı. Uzun zaman sonra tekrar yüreğim sızladı ve bu da kız kardeşim içindi. Enra'nın anne ve babası o küçükken bir trafik kazasında ölmüştü ve ona dedesi sahip çıkmıştı. Lakin tam dört yıl önce Enra onu da kaybetmişti. Enra'nın şu anda yaşayan hiçbir yakını yoktu. Benim dışımda. Şu bir ayda kendi derdimdeyken ona hiç iyi davranmamıştım ve bu da onu çok kırmış olmalıydı.
Enra'nın gözünden akan diğer yaşı silerken ona gülümsemeye çalıştım. "Tamam ağlama güzelim." Dedim yatıştırıcı bir sesle. "Sana söz veriyorum kendim için olmasa bile senin için kendime zarar vermeyeceğim. Kimsenin de bana zarar vermesine izin vermeyeceğim. Tamam mı?" Enra burnunu çekip bana inanmak istermiş gibi baktı.
"Söz mü?" Dedi çocuk gibi. Enra'nın gözünün önüne gelen kızıl saç tutamını kulağının arkasına atarken gülümseyerek başımı salladım.
"Söz." Dediğimde bana tekrar sarıldı.
"Sana inanmak istiyorum Mila. Umarım beni hayal kırıklığına uğratmazsın," dedi benden ayrılıp göz yaşlarını silerek. Sesimi çıkarmadım, Enra kendine gelene kadar arabanın içinde bekledik dakikalar sonra ise arabadan indik.
Spor merkezi bir katlı bir yerdi ama oldukça büyük bir yer olduğu söyleniyordu. En fazla kırk kişi olduğunu öğrenmiştim buranın ama neden bu kadar büyük olduğunu anlayamamıştım. Dışarıdan eski bir yer olarak gözüküyordu ama içerisi dışarısından daha iyi durumda olduğunu söylemişti bir çocuk. Enra'ya başımla hadi deyip spor merkezine doğru ilerledik. Enra benim bir adım arkamdan gelirken ben emin adımlarla kapının önünde durdum ve kapıyı sonuna kadar açtım. Kapıyı açtığım gibi burnuma gelen ter kokularıyla yüzümü buruşturdum. İçeride benim on katım olan adamlar ve beden daha kaslı olan birkaç kadın kum torbalarını yumrukluyor ya da ağırlık kaldırarak antrenman yapıyorlardı. Ama bu inanların yanı sıra benim dikkatimi çeken sol tarafta antrenman yapılması için olan ringde oluşan kalabalık dikkatimi çekmişti.
İçeri girdiğimiz vakit bize dönen gözleri umursamadan kalabalığın olduğu yere doğru gidip insanları aşarak ringde olan kişilere baktım. Gördüklerimle ise çattık olan kaşarım şaşkınlıkla havalandı. Ringde daha iki gün önce fotoğraflarına bakarak şüpheli listeme eklediğim kişilerden ikisi vardı. Biri Yasin'di. Yasin Yaşar'dı. Kahverengi saçlarını omuzlarının üzerinde topuz yapmıştı ve bu ela gözleri ve erkeksi hatlarını ortaya çıkmasını sağlamıştı. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı ve karşısındaki adama bakıyordu. Üzerinde beyaz sıfır kol tişört vardı. Altında da ise siyah bir şort ile ringin ortasında duruyordu. Rakibine gelirsek o da şüpheli listemde olan Gazel Sakman Umuralp'ti.
Siyah kısa saçlarının birkaç tutamı anlına dökülüyordu. Kahvenin en acı tonunda olan gözleri rakibindeydi. Yasin'in yanı sıra o çok ciddi bakıyordu. Erkeksi hatları, buradan bile gördüğüm ademelması ve kaslı vücuduyla nerdeyse benim on katımdı. Onun da üzerinde siyah sıfır kol bir tişört ve gri eşofman altı vardı.
"Bu ne devlerin mücadelesi mi?" Dedi daha varlığını yeni fark ettiğim Enra. Ona dönmeden bilmem der gibi omuz silktim. Gazel ve Yasin'in arasında bir şeyler olduğunu ortamdaki garip enerjiden anlamıştım ama ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Taki Yasin konuşmaya başlayana kadar.
"Hadi ama Sakman bir rauntluk bir dövüş neden bu kadar itiraz ediyorsun." Dedi Yasin alaycı sesiyle. "Yoksa yenilmekten mi korkuyorsun?" Tok bir kahkaha attı. "Tamam, tamam çok hırpalamayacağım seni hadi bir kerelikten bir şey olmaz. Dövüş benimle Sakman." Anladığım kadarıyla Yasin, Gazel'e meydan okuyordu. Gazel neden kabul etmiyordu ki?
Biri burnundan güldü. Bu biri ise Gazel'den başkası değildi. Boynunu çıtlatıp, eliyle ensesini ovaladı. Yüzündeki sahte gülümsemeyle Yasin'e yaklaşıp acı kahve gözlerini Yasin'e dikti. "Yaşar bu suratının aynı kalmasını istiyorsan git başımdan yoksa sana olan sabrım tükenecek." Deyip Yasin'in yanından geçip gidecekti ki Yasin onu kolundan tutup Gazel'i durdurdu.
"Hadi be ne naz yaptın! Benim altıma yatanlar bu kadar naz yapmıyor be Sakman!" Diyen Yasin'le birlikte ortalıktaki birkaç kişiden gülme sesi geldi. Gazel'in ne tepki verdiğine baktığımda onun mimiksiz bir şekilde boş boş Yasin'e baktığını gördüm. Onunla alay etmesini umursamıyor gibi duruyordu. Ben olsam bende aynı tepkiyi verirdim Yasin boştan boşuna uzatıyordu.
"Yasin sikerim belanı yürü git yoluna!" Dedi sakin bir sesle. "Bak üçüncüsü olmayacak sal beni!" Ses ne kadar sakin gelse de sakin olmadığı kurduğu cümlelerden belliydi. Gazel tekrar gitmeye yeltendiğinde Yasin, Gazel'in kulağına yaklaşıp bir şeyler fısıldadı. Ne fısıldadı bilmiyorum ama Yasin'in, Gazel'e söylediği cümle Gazel'i kıpkırmızı yapmıştı.
"Şimdi de dövüşmüyor musun benimle Sakman?" Dedi Yasin yine aynı alaycı sesiyle. Gazel, Yasin'in suratına öyle bir baktı ki olduğum yerde ben ürperdim. Gazel geriye doğru iki adım attı ve kararlı bir edayla Yasin'e baktı.
"Gücün varsa yen beni," diye mırıldandı. Sesi öyle tehlikeli çıkmıştı ki etrafı sanki buz kapladı. "Yoksa gömerim seni!" Demesiyle Yasin gülümsedi.
"Ne olacak şimdi? Ben hiçbir şey anlamadım." Diye mırıldandı Enra kulağıma doğru. Kollarımı göğsümde birleştirip Enra'ya baktım ve ona durumu açıklamaya başladım.
"Yasin, Gazel'e meydan okudu ve bunu Gazel'i kızdırarak yaptı." Umursamazca omuz silktim.
"Kısacası birazdan iyi bir dövüş olacak." Dedim kısaca. Enra dudaklarını büzdü.
"Kimin yeneceği belli bence Yasin salağı ölüm fermanını yazdı bence," diye mırıldandı. Enra'ya katılıyordum Gazel, Yasin'den fiziksel olarak güçlüydü, bu bir avantajdı bu da yetmezmiş gibi Yasin, Gazel'i sinirlendirmişti. Bu dövüşün sonunda kazanan Gazel olacaktı.
"Dövüşü izleyecek miyiz Mila?" Diye sordu Enra. Ona omzumun üzerinden bakıp, "Evet, ben izleyeceğim ama istersen izlemeye bilirisin." Yönümü tam olarak ona döndüm. "Mahsun'u bulup buraya çalışan olarak girmek istediğini bildirebilirsin ama benimle berber görüşmek istiyorsan da burada benimle beraber maçı izleyebilirsin." Dedim. Gazel ve Yasin arasında olan bu maçı izlemek istiyordum. Ne kadar maçı Gazel'in kazanacağından emin olsam da dövüşün nasıl olacağını merak ediyordum. Gazel mi daha acımasız yoksa Yasin mi, görmem gerekiyordu. Bunun için de maçı dikkatlice izleyip analiz yapmam lazımdı. İki şüpheli listemdeki insanların hangisinin daha acımasız olduğunu ancak onları izleyerek öğrenebilirdim.
"E şey," diye kekeledi Enra. "Yani kan akmaz değil mi?" Masumca bu soruyu sorması ne kadar da izlemek istemediğini belirtiyordu. Başımı iki yana salladım.
"Bilmiyorum Enra. Ancak izleyerek öğrenebilirsin." Ofladı.
"Sen olmadan o Mahsun denen adamla konuşmak istemiyorum ama maçı izlemek de istemiyorum. Lakin Mahsun'la tek başıma görüşeceğime burada kalır bu canilerin maçını izlerim daha iyi!" Dedi sıkıntıyla.
"Kötü olduğunda gözlerini kapat kendini zorlayarak izlemeye devam etme tamam mı?" Başını olumlu bir şekilde sallayıp ringe döndü. Bende önümü ringe döndüğümde Gazel ve Yasin'in hazır olduğunu gördüm. Sahaya maçı başlatmak için İzel Korel girdi. Kumral saçları biraz uzamış olan İzel'in yeşil gözleri arkadaşı Gazel'in üstündeydi. İzel gerçekten dev cüsseli biriydi. Aynı Gazel gibi kaslı ve uzundu. Oldukça da yakışıklıydı. Kaşına attığı çizik onu gerçekten havalı gösteriyordu. Ama ne kadar yakışıklı olursa olsun Gazel'i geçemeyeceği ortadaydı. Aklıma gelen gerçekle kafamı iki yana sallayıp bu düşüncelerden uzaklaştım. Şu anda ringde olan üç kişiden biri bile benim kardeşimin katili olabilirdi. Onların ne kadar yakışıklı oldukları düşüneceğim son şey bile olmazdı.
İzel, Gazel'in kulağına yaklaşıp birkaç kelime bir şeyler söyledi. Sonra ise geri çekilip Yasin ve Gazel'in tam ortasında durdu. "Hazır!" Diye bağırdı. Bu emirle beraber Gazel ve Yasin pozisyonlarını aldılar, "Başla!" Diye bağıran İzel ortadan çekildi ve maç başladı.
Herkes -ki bu herkese bende dahilim, nefeslerini tutmuş bir şekilde ilk hamlenin kimden geleceğini bekliyorduk. Gazel ve Yasin birkaç saniye oldukları yerde durdular, ben sinirli olduğu için ilk hamleni Gazel'den geleceğini beklerken beni şaşırtarak ilk hamleyi Yasin yapmıştı. Yasin, Gazel'e iyice yaklaşıp bir yumruk atmaya çalıştı ama Gazel bu yumruktan eğilerek kurtuldu. Ve aynı zamanda bu hamleyi avantaja dönüştürüp Yasin'in karnına sert bir yumruk attı. Gazel'in bu hamlesiyle beraber Yasin bir iki adım geriledi ama yere düşmedi. Yasin kendine gelmek için başını iki yana salladı ve birkaç saniye olduğu yerde durdu. Saniyeler sonra tekrar atağa geçerken bu sefer diğerinden daha sinirli gözüküyordu. Yasin, yine Gazel'e yaklaştı bir yumruk salladı ve bu Gazel'in burnuna geldi, sonra bir yumruk daha attı ve bu da tam olarak Gazel'in göğsüne denk gelmişti. Yasin bu sefer Gazel'in bacağına bir tekme attı ve Gazel bir bacağının üstüne yere devrildi.
"Ne yapıyor bu?" Dedim kaşlarımı çatarak.
"Resmen kendi dövdürüyor!" Gazel bilerek tepki vermiyordu. Sanki... sanki bir şey için bekliyormuş gibiydi.
Yasin yerde bir bacağının üzerinde durmuş olan Gazel'e daha fazla yaklaştı ve Gazel'in suratına bir yumruk daha attı. Gazel bu hamleyle hafiften sağa doğru eğilirken Yasin boş durmadı ve tekmesini Gazel'in karnına geçirdi. Gazel tamamen yere sırt üstü devrildiğinde Yasin, Gazel'in karnına oturdu ve art arda yumruk atmaya başladı.
"Neden hiç tepki vermiyor?" Diye sordu sağımdaki Enra. Kafamı iki yana sallayıp, "Bilmiyorum." Dedim. Yasin art arda yumruklarını Gazel'in suratına geçirmeye devam ederken spor salonunda bir uzun, bir kısa bir ıslık sesi duyuldu. Herkes bu sesle beraber etrafına bakarken ben gözlerimi ringden çekmedim.
Herkes gibi Yasin de sesin geldiği yere bakarken tüm dikkati dağılmıştı. Gazel'in ise kanlı dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Bunu ise sadece ben görmüştüm. Gazel tek hamlede Yasin'i yana devirdi ve ayağa kalktı. Sanki hiç yumruk yememiş gibi tek hamlede ayağa kalkmasına şaşırsam da hiçbir tepki vermedim. Gazel'in bu hamlesine Yasin'de şaşırmıştı ama şaşkınlığını bir kenara atıp gülmüştü.
"Bir anlık dalgınlığıma geldin Sakman!" Dedi gülümseyerek. "Bu bir daha olmayacak kendini savunsan iyi edersin çünkü bu sefer sana hiç acımayacağım!" Yasin'in sesi spor salonunda yankılanırken Gazel onu hiç duymamış gibiydi. Ortalıkta kocaman bir sessizlik oluşmuşken Gazel başını kaldırıp acı kahve gözleriyle Yasin'e baktı. Bakışları çok boştu ama bir alaycılık da vardı.
"Sana bir kere dedim şimdi tekrar diyorum Yaşar," diye mırıldandı. "Gücün varsa yen beni, yoksa gömerim seni!" Sesi tehlikeli bir hale gelmişti. "Sen kendince gücünü gösterdin ve beni yenemedin çünkü ben buna müsaade etmedim." Dudağından akan kanı baş parmağıyla sildi ve kararlı bir edayla rakibine baktı. "Şimdi sıra bende şimdi seni bu ringe gömeceğim!" Bu cümlelerde apaçık bir tehdit vardı ama sakin bir şekilde dile getirmişti.
"Ben anlamadım şimdi tam olarak ne oluyor bu ringde?" Diye sordu Enra şaşkın bir suratla. Bakışlarımı ringden ayırmadan Enra'ya durumu açıkladım.
"Gazel bu zamana kadar Yasin'in ona saldırmasına izin verdi çünkü bir şeyi bekliyordu. Ve o beklediği şey de oldu şimdi saldırma sırası Gazel'e geçti." Diye mırıldandım.
"Gazel neyi bekliyordu ki?"
"Kameraların devre dışı olmasını,"
"Ne?!Nasıl?!" Diye sordu. Şaşkınlıkla bana baktı. "Sen bunu nereden biliyorsun?"
"Gazel'in sinirlendiğini İzel gördü ve Gazel gizlice kaşlarıyla kameraları işaret etti. İzel maçı başlatmak için ringe çıktı çünkü Gazel'e beş dakika içerisinde devre dışı olacağını bildirdi. Bu beş dakikada ise Gazel, Yasin'e gücünü göstermesi için bir şans verdi. Beş dakika dolunca İzel ıslık çalarak Gazel'e haber verdi." İşaret parmağımla ringin biraz sağında olan kamerayı gösterdim. "Bak kamera şu an devre dışı tam da Gazel'in istediği gibi. Yani kısacası Enra maç asıl şimdi başlıyor." Diyerek cümlemi bitirdim. Bu dediklerim Enra'nın ağzını bir karış açık bırakmıştı. Bunları çözmem yaklaşık bir dakikamı almıştı ama sonunda neler olduğunu anlamıştım. Tam da dediğim gibi maç asıl şimdi başlıyordu.
"Madem öyle Sakman hadi başlayalım. Göm bakalım beni ring nasıl gömeceksen!" Dedi Yasin alayla. Bu alaycı konuşmalar onun sonu olacaktı ama haberi yoktu. Birazdan burası epey karışacak gibiydi. Gazel'in yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluştu.
"Zevkle!" Dedi. Gazel'in bunu demesiyle maç tekrar başladı. Yine ilk hamle Yasin'den geldi. Yumruğu Gazel'in yüzüne inmek üzereyken Gazel yumruğu havada tutup kendi yumruğunu Yasin'in suratına geçirdi ve bir saniye bile beklemeden diğer yumruğunu da Yasin'in göğsüne indirdi. Etraftaki insanlardan bir o, sesi gelirken Yasin acıyla geriye sendelemişti. Yasin kendine gelmeden Gazel aynı dakikalar önce Yasin'in Gazel'e yaptığı gibi diz kapağına bir tekme atıp Yasin'i tek bacağının üzerine yere düşürdü. Gazel, Yasin'e vurmak yerine geri çekilip Yasin'in kendine gelmesine izin verdi. Anlaşılan Gazel rakibini hemen yenmek istemiyordu.
"Hadi Yaşar maç daha yeni başlıyor!" Diye bağırdı Gazel kollarını iki yana açarak. Bunu alaya alarak söylese de yüzünde bir gülümseme bile oluşmamıştı.
Yasin kendini toparlayarak ayağa kalkıp pozisyonunu aldı. Bu sefer ilk hamle Gazel'den gelmişti. İleri atılıp Yasin'in suratına sert yumruğunu geçirmişti, ardından diğer yumruğunu sonra da tekrar bir yumruk atmış ve Yasin'in geri sendelemesini sağlamıştı. Bu sefer Yasin'in kendisine gelmesini beklemeden tekmesini Yasin'in karnına geçirmiş ve rakibini sırt üstü yere devirmişti. Aynı Yasin'in dakikalar önce Gazel'in karnına oturup yüzünü yumrukladığı gibi Gazel de bu sefer Yasin'in üzerine oturup yumruklarını ardı ardına Yasin'in suratına geçirmeye başladı. Bir yumrukla Yasin'in burnundan kanlar fışkırmaya başladı. İkinci yumrukla dudağı patladı. Üçüncü yumrukla Yasin'in kaşı patladı. Dördüncü yumrukla ise bir kırılma sesi geldi. Bu böyle beş, altı, yedi diye devam ederken daha fazla dayanamayıp olduğum yerde kıpırdandım ve kimse bir şey fark etmeden ringin içine girdim.
Gazel'in yumrukladığı kişi benim kardeşimin katili olabilirdi. Ve o aşağılık pislik yumruklanarak ölemezdi. Ayrıca kardeşimin katili değilse bile bu kadar yumruklanmayı hak etmezdi. Bu maçı kimin daha acımasız olduğunu görmek için izlemiştim ve cevabımı almıştım. Gazel Sakman Umuralp sinirlendiğinde acımasız birine dönüşüyordu. Bunu öğrenmiştim.
Benim ringin içine girmemle beraber Enra arkamdan adımı seslenerek bağırmıştı ama onu duymazlıktan gelmiştim. Gazel, Yasin'in yüzüne bir yumruk daha indirecekken yumruğunu tuttum ve yumruk atmasına engel oldum. Minik elim onun büyük yumruğunu tam saramamıştı ama yine de onu durdurmayı başarmıştım. Gazel kaşları çatık bir halde yumruğunu tutan kişiye yani bana bakmak için başını çevirdiğinde benimle göz göze geldi.
Elalarım, acı kahveyle bakıştı bir süre. Gazel karşısında bir kadın olmasının şaşkınlığıyla donup kalmıştı. Acı kahve gözleri yüzümde gezindi gözlerime, saçlarıma, yüz hatlarıma baktı uzunca. Bende aynı onu süzdüm, kısa olmasına rağmen anlına dökülen siyah saçlarına baktım, gözünün birkaç santim altında olan minik yaraya baktım. Yasin yüzünden kanayan burnundaki kana bakıp yüzümü buruşturdum. İyi hasar almıştı ama rakibi kadar ağır yaraları yoktu. Gazel benim yüzümü incelemeye devam ederken ben onun yumruğunu bırakıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Ve ifadesiz bir şekilde yerde yatan Yasin'e bakıp kaşlarımı çattım. Tekrar Gazel'e bakıp konuşmaya başladım.
"Adamın leşini çıkardın. Bırak da hastaneye götürsünler yoksa kamera kayıtlarına bile gerek kalmadan içeri girersin." Tek kaşımı havaya kaldırıp, bir elimle etraftaki insanları gösterdim.
"Bu insanlar biraz parayla bülbül gibi öterler ve başın yanar. Benden söylemesi, gerisini sen düşün." Deyip arkamı döndüm ve aynı girdiğim gibi hızla ringden çıktım.
Enra'nın yanına gidip bana kızmasına izin vermeden kolundan tutarak onu da kendimle beraber yürütmeye başladım. Arkamızdan fısıldaşanları umursamadan yürümeye devam ettik. Birkaç adım ötede sarı saçlı, yeşil gözlü çiçekli elbisesiyle yerde oturmuş en fazla dört yaşında olan minik kız çocuğunun yanına doğru gitmeye başladık. Küçük kızın tam başında durduğumuzda yüzüme bir gülümseme yerleştirip küçük kızın boyuna gelebilmek için diz çöktüm.
"Merhaba." Diye mırıldandığımda küçük kız başını kaldırıp yeşil gözleriyle bana baktı ve gülümsedi.
"Meyaba!" Dedi tatlı bir sesle. Küçük kızın kelimeyi doğru söyleyememesi çok tatlı gelmişti gözüme.
Yüzümdeki gülümseme daha da derinleşti. Ne kadar gülümsemek bana haram gibi gelse de küçük çocuklara sert olamıyordum. Elimi küçük kıza doğru uzatıp, "Ben Mila. Senin ismin ne?" Diye sordum. Küçük kız sarı saçlarını kulağının arkasına atıp elime baktı ve gülerek elimi tutu.
"Meyaba Miya! Bende Maya!" Gözlerimi kıstım ve sevimli bir hale büründüm.
"Mara mı, Maya mı?" Dedim emin olmak için.
"Maya! Hani poyçada koyuyan maya vay ya işte oyndan!" Dedi gülerek. Konuşma şekli bana komik gelince bende güldüm. Maya'nın elini bırakıp tepemde Maya'ya cin görmüş gibi bakan Enra'yı gösterdim.
"Bak bu da benim arkadaşım Enra!" Diye tanıttım. Maya, Enra'ya gülümseyip, "Meyaba Eyna!" Dedi. Enra adının yanlış söylenmesiyle yüzünü buruşturdu.
"Enra adım küçük!" Dedi sesini sakin tutmaya çalışarak. Maya başını aşağı yukarı sallayıp, "Tamam Enya!" Dedi tekrardan. Enra, Maya'ya kocaman kızgın gözlerle bakması Maya'yı güldürdü.
"Gözleyin çok güzel Enya!" Maya işaret parmağıyla kendi gözlerini gösterdi. "Bak benim gözleyim de güzel mi!" Diye sordu. Enra tam ağzını açmış ters bir cevap verecekken ondan önce davranıp başka biri konuştu.
"Çok güzel gözlerin babacığım." Dedi arkadan gelen ses. Kaşlarımı çatıp yine sert ifademe döndüm ve konuşan kişiye baktım. Arkamızda Mahsun Eder yani, Maya'nın babası duruyordu. Onun sağında İzel Korel ve solunda ise Gazel Sakman Umuralp vardı. Mahsun'un mavi gözleri benim ve Enra'nın üzerindeydi. Sarı saçlarını eliyle geriye doğru taradı, dev cüssesiyle iki dizinin üstüne çöküp kızı Maya'ya gel gel, yaptı. Maya oturduğu yerden kalkıp babasının kollarına doğru koştu ve babasının üzerine atladı. Mahsun kızının saçlarını sevip bir öpücük kondurduğunda boğazımda bir yumru oturdu. Babam aklıma gelmişti. O da beni böyle severdi.
Çöktüğüm yerden kalkıp Enra'yla aynı boya geldik. Ona baktığımda o da benim Mahsun ve kızına baktığım gibi bakıyordu. Kolumla Enra'yı dürtüp bana bakmasını sağladım. Mavi gözler bana döndüğünde kaşlarımı havaya kaldırıp başını iki yana salladım. Yapma demeye çalışıyordum. Enra ne dediğimi anlayarak başını salladığında ikimiz de tekrar karşımızdaki kişilere bakmaya başladık.
"Baba bak ben iki ablayla tanıştım." Dedi Maya ve yönünü bize döndü. Parmağıyla beni gösterdi. "Bu Miya!" Enra'yı gösterdi. "Bu da Enya!" Dedi. Ben ve Enra aynı anda,
"Mila canım."
"Enra küçük!" Dedik. Ben Maya'yı incitmemek için nazik bir şekilde söylerken, Enra resmen bağırmıştı ama bu küçük kızı üzmek yerine güldürmüştü.
"Özüy dileyim diyim dönmedi." Maya babasına dönüp, "Şimdi doyu söyledim mi baba?" Diye sordu. Mahsun kızının yanağına bir öpücük bırakıp başını salladı.
"Söyledin güzelim. Bu sefer doğru söyledin aferin sana," Mahsun kızının üzerini düzeltip gülümsedi. "Hadi sen şimdi git benim odama evcilik oyna sonra bende senin yanına geleceğim." Dedi. Maya babasının sözünü dinleyerek başını salladı ve son kez bize dönüp el salladı. Onu kırmamak için bende elimi sallarken Enra ters bir bakış atmıştı ama dirseğimle kolun vurmamla o da elini havaya kaldırıp küçük bir hareket yapmıştı.
Maya'nın gitmesiyle üç tane dev cüsseli adamla baş başa kalmıştık. Üçü de kocamandı, boyları bir doksan olmalıydı, yani sanırım iki metre de olabilirlerdi. Aralarından en uzunu Gazel'di, sonra Mahsun sonra ise İzel'di. Kaslılardı, uzunlardı ve üçü de bayağı yakışıklıydı. Mahsun ortamdaki sessizliği bozarak konuşmaya başladı.
"Sizi burada ilk defa görüyorum. Yeni misiniz?" Diye sordu. Konuşmak için bir adım öne çıktım. "Ben yeniyim. Adım Mila. Mila Malaza. Buraya antrenman yapmak için geliniyormuş bende geldim. Bundan sonra dövüşlere burada çalışmak istiyorum." Arkamı dönüp Enra'yı gösterdim.
"Arkadaşım Enra ise burada çalışmak istiyor. O benim kardeşim gibidir o yüzden onu yanımdan ayırmak istemediğim o da benden ayrılmak istemedi ve burada çalışmak için gönüllü." Tekrar yönümü Mahsun'a döndüm. "Onu buraya çalışan olarak alabilir misiniz?"
"Her işi yapabilirim. Çocuk bakıcılığında iyiyimdir. Yiyecekler ve içeceklerde üstüme yoktur. Temizlik işini de çok iyi yaparım." Sözümü bölen Enra bana ayak uydurmayı iyi becermişti. Enra kafasıyla beni gösterdi. "Ondan ayrılmak istemiyorum. Lütfen beni işe alın pişman olmazsınız. Bundan emin olabilirsiniz." Bu işi iyi kavramıştı.
"Ayrılmaz ikiz misiniz siz?" Diye araya girdi İzel. "Ayrı kalsanız ölecek misiniz?" Alay ediyordu. Kesin neden Enra'nın bana bu kadar bağlı olduğunu sorguluyordur. Güçlü bir bahane bulmam lazımdı yoksa bizden şüphelenebilirlerdi.
Tam ben konuşmaya başlayacakken Enra benden önce davranıp söze başladı.
"Kızıma burada tek başıma bakamıyorum. Hem antrenman yapmam gerekiyor dövüşler için hem de diğer insanlara yardım etmem gerekiyor. Eğer çocuk bakıcılığına evet dersen burada çalışmaya başlayabilirsin." Dedi nazikçe. Enra şu anda içinden küfür ediyor olsa da başını sallayıp, "Tabi yapabilirim." Dedi hevesli bir ifadeye bürünüp. Mahsun başını sallayıp, "Tamam o zaman yarın arkadaşınla beraber gelip başlayabilirsin." Dedi ve bu sefer de bana döndü.
"Burada ikişer grup olarak çalışılır bir erkek bir kız olmak üzere bir kişi halinde tüm herkesin eşi var eğer ki o boş kişiyi kabul edersen onunla çalışacaksın ama kabul etmezsen tek başına çalışırsın." Kaşlarımı çattım.
"Boş olan kişi kim?" Diye sorduğumda Mahsun bana cevap vermeden onun yerine başka biri cevapladı sorumu.
"Benim." Sorumu cevaplayan kişi Gazel Sakman Umuralp'ten başka biri değildi. "Boşta bir ben varım. Ya benimle olacaksın ya da tek devam edeceksin." Bir iki adımda karşımda durduğunda boy farkımız yüzünden başımı kaldırmak zorunda kaldım. Benim kaşlarım çatıktı ama onunki düz bir çizgi halindeydi. "Cevap nedir? Benimle misin, yoksa tek misin?" Diye sordu. Kalbim nedenini bilmediği bir şekilde hızlı atmaya başladı ama bu yüz ifademden hiçbir şey götürmedi. Cevabım hazırdı, basitti, kesindi.
Başımı biraz daha kaldırıp acı kahve gözlerin tam derinine baktım. Göz temasını kesmeden "Seninleyim." Dedim. Gazel'in dudağının bir köşesi yukarı doğru kıvrılırken benim yüzüm sabitti. Gazel bana elini uzattı.
"Adım Gazel Sakman Umuralp," diye tanıttı kendini. Ben onun adını bilmeme rağmen elini tutup sıktım ve bende kendimi tanıttım. "Mila Malaza," dedim.
Gazel beklemediğim bir hamle yaparak üzerime eğildi ve yüzümde en çok gözlerime bakarak, "O minik elinle bana nasıl yumruk atacaksın çok merak ediyorum, Mila Malaza." Diye fısıldadı.
"Sanırım bu merakımı yarın gidereceğim." Kalbim tekledi. Yüzümde bir mimik bile oynamazken kalbim tekledi ama o bunu bilemedi. Bugünden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bunu hissedebiliyordum.
***
Bölüm Sonu
Umarım begenmişsinizdir.
|
0% |