@leyan62
|
Yeni bölüme hoş geldiniz.
Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın ballar!
İyi okumalar!
***
Dün Gazel ile olan kısa konuşmamdan sonra ben arkamı dönerek oradan uzaklaşmıştım. Gazel ise arkamdan bakakalmıştı, diğer iki arkadaşıyla beraber tabii. Ona hiçbir cevap vermemem saygısızlık olabilirdi ama bunu sorun edecek bir kadın olmadığım için fazla kafaya takmamıştım. Aynı şekilde dün Enra'yı eve bıraktıktan sonra eve gelmiştim ve Umut'un öldürülmesi hakkında araştırma yapmaya başlamıştım. Gece saat üç buçuğa kadar araştırma yapmama rağmen fazladan bir bilgi bulamamıştım. Umut'un nerede ölü bulunduğunu bulsam her şey daha kolay olabilirdi. En azından nerede öldürüldüğünü bilip ona göre kamera kayıtlarını aramaya başlardım ve illa ki de kimin katil olduğunu bulurdum.
O yüzden ilk olarak Umut'un nerede ölü bulunduğunu bulmam lazımdı. Bunun için ise bir arkadaşımdan yardım istemiştim ve o da bu işlemin en fazla yirmi dört saat süreceğini belirtmişti. Ben ise bu yirmi dört saat boyunca şüpheli listemdeki dört kişiyi gözlemleyecek ve nasıl hareket ettiklerin dikkat edecektim. Şu ana kadar edindiğim birkaç bilgi öğrenmiş sayılırdım.
Gördüğüm kadarıyla Mahsun Eder hem kaba ama bir o kadar da nazik biriydi. En azından kadınlara karşı, bunu nerden anladığıma gelirsek o da gözlem sayesindeydi. Mahsun'u dün spor salonunda gördüğümde kadınlara karşı daha nazik davranmıştı, bunu Gazel'in maçında yanına gelen tüm kadınlarla nazik bir tavırla konuşmasını görerek anlamıştım. Ama asıl emin olduğum zaman ise Enra'yla nazik bir edayla konuşmasında tamamen emin olmuştum. Mahsun kadınlar karşı nazikti ama peki hem cinslerine karşı nasıldı?
İzel Korel sert bir yapıya sahipti ama bir o kadar da alaycılığı üstündeydi. Bunu ise dün Enra'ya ve Gazel'in maçında durmadan yanındaki adamlarla alay ettiğinden ve bir konuya kızdığında aynı Yasin'in, Gazel'le alay etmesinde kızdığında yüzünün aldığı ifadeden anlamıştım. İzel Korel sinirlediğinde sadece yüz ifaden mi değişiyor yoksa saldırgan olabiliyor musun?
Yasin Yaşar klasik zengin bebesiydi. Herkese meydan okuyan kendini beğenmiş biriydi. Benim gözümde birini öldürebilecek biri değildi ama bu masum yüzünün arkasında bir cani atıyor olabilir miydi? Kardeşime kıyabilecek biri olabilir miydi?
Saatlerdir baktığım tavana bakmaya bir son vererek yataktan kalktım ve banyoya gidip soğuk bir duş aldım. Duş aldıktan sonra ise dişlerimi fırçalayıp banyodan çıktım. Umut'umun odasına gidip iç çamaşırlarımı giydikten sonra üzerime siyah sporcu atleti ve siyah bir tayt giydim. Ayağıma siyah çoraplarımı ve sonra siyah spor ayakkabılarımı giydim. Yüzüme hiç makyaj yapmadan kahverengi saçlarımı en tepede topladığımda tamamen hazırdım. Benim hazırlanmamın bittiği saniye evin kapısının zili çaldı. Umut'un odasından çıkıp kapının önünde durup kilidini açtıktan sonra evin içerisine Enra bir hışımla girip konuşmaya ya da daha doğrusu kafamı şişirmeye başladı.
"O küçüğün bakıcılığını yapacağıma inanmıyorum. Ya sanki başka iş yokmuş gibi geldi beni kızının bakıcısı yaptı. O sarı kafadan hiç hoşlanmadım Mila, hem de hiç hoşlanmadım. Kızı görünce birinci sınıfta saçıma sakız yapıştıran sarı kafa Zeynep'i hazırladım. Ağ! İnanamıyorum ya çocuk bakıcılığı yapacağım." Diye kelimelerini art arda söyleyen arkadaşım benim oturma odasına girmediğimi bildiği için direk benim odama girip koltuğa oturdu. Ben ise kollarımı göğsümde birleştirip omzumu kapının pervazına dayadım.
"Sadece üç gün dayansan yeter. Üç gün içinde o katili bulacağım ve seni de kendimi de oradan kurtaracağım merak etme." Diye mırıldandım. Enra başını aşağı yukarı salladı.
"Üç gün o küçüğe dayanırım, ne yapalım." Koltuktan kalkıp o da benim gibi kollarını göğsünde birleştirdi. "Ama sen üç gün içinde her şeyin biteceğine inanıyor musun?" Kaşlarını havaya kaldırdı. "Bana daha yeni başlıyormuşuz gibi geliyor Mila,"
"Daha fazla sürmeyecek. Katilin kim olduğunu bulduğumda ve ona cezasını çektirdiğimde her şey bitecek." Dedim kesin bir dille. Enra dudaklarını büzdü.
"Umarım senin dediğin gibi olur." Diye mırıldandı.
"Hadi artık gidelim mi?" Kafamı salladım.
"Gidelim." Dedim.
Evden çıkıp merdivenlerden indik ve park yerinde olan arabama bindik. Ben arabayı çalıştırıp park yerinden çıktığımda Enra da telefonuyla ilgileniyordu. Yolda giderken ne ben ne de Enra tek bir kelime ettik. Sessiz yolculuğumuz spor salonuna kadar devam etti. Spor salonunun önünde durduğumuzda ikimizde arabadan aynı anda indik ve beraber yürüyerek spor salonuna girdik. Yine burnuma ter kokuları gelmesiyle yüzümü buruşturmuştum. Burnum çok iyi koku aldığı için ter kokusu beni aşırı rahatsız ediyordu. Bu duruma alışmak zorunda değildim, sonuçta sadece üç gün duracaktım burada.
"Miya! Enya!" Spor salonunda yankılanan ses Maya'ya aitti. Daha dün tanıştığımız ve çok kısa sohbet ettiğimiz küçük kız şu anda bana ve Enra'ya doğru koşuyordu. Enra küçük kızı görmesiyle ağzının içinden küfür ederken benim yüzümde minik bir tebessüm oluşmuştu. Ne kadar sert olursam olayım çocukları görünce yüzüme bir gülümseme otururdu. Çok severdim ben çocukları, o kadar severdim ki bir gün kendime benzeyen bir çocuğum olsun isterdim. Yani bir zamanlar isterdim, artık aşık olmak birini sevmek ve mutlu olmak bana çok uzak geliyordu. Benim Umut'um sönmüştü ve tüm hayallerim onunla beraber toprağın altına girmişti.
Bacaklarıma sarılan küçük kollarla daldığım düşüncelerden kurtuldum. Maya hem benim hem de Enra'nın bacağına sarılmış kıkır kıkır gülüyordu. Maya bizi daha iyi görebilmek için kafasını yukarı kaldırdı. "Hoş geldiniz! Ben sizi çok özleydim!" Diye şakıdı, ona garip garip bakan Enra'ya döndü ve gülümsedi. "Sen aytık benimle mi ilgiyeneceksin Enya abla?" Diye sordu masum bir edayla. Bu küçük kız çok tatlıydı. Konuşma şekli ise çok komikti. Belki eski ben olsam gülerdim ama şimdi tebessüm etmekten başka hiçbir şey yapmıyordum.
"Evet küçük," diye mırıldandı Enra gülümsemeye çalışarak. Onun böyle bir tepki vermesi beni şaşırttı ama önüme dönüp buraya doğru gelen Mahsun'u görünce neden böyle bir tepki verdiğini anlamış oldum. Eğer ki Enra ters bir şey söyleseydi ya da Maya'yı kendinden uzaklaştırsaydı büyük ihtimalle çalışmaya başladığı ilk gün kovulmuş olurdu. Akılı bir hamle sergilemişti.
"Vuhu!" Diye bağırıp bacaklarımızdan ayrıldı ve arkasını dönüp babasına baktı. "Baba doğyu söylemişşin benim bakıcım olaycakmış!" Maya etrafında dönüp elleriyle alkış tutarken Mahsun onun bu hallerini minik bir tebessümle izliyordu.
"Evet sana demiştim ama sen bana inanmamıştın minik!" Dedi Mahsun küçük kızının yanına varıp onu kucağına alırken. Mahsun, Maya'yı kucağına aldıktan sonra bize döndü ve nazik olmak adına gülümsedi.
"Hoş geldiniz."
"Hoş bulduk." Dedik Enra'yla birlikte. Mahsun, Maya'yı yere bırakıp kulağına bir şeyler söyledi ve Maya babasının sözü biter bitmez başını sallayıp bize el salladıktan sonra koşarak ortalıktan kayboldu. Mahsun daha rahatlamış bir şekilde bize döndüğünde ilk olarak Enra'ya baktı.
"Enra Hanım-"
"Enra, diyebilirsiniz" Diye Mahsunun sözünü böldü Enra. Mahsun başını salladı ve o da "Sen de bana Mahsun diyebilirsin." Dedi. Enra'da, Mahsun'da birbirlerini onaylamak adına başlarını salladıktan sonra Mahsun tekrar söze başladı.
"Enra şimdi benim antrenman yapmam lazım, yaklaşık iki saat antrenman yapacağım ve bu süre zaafında senin Maya'ya bakmanı istiyorum. İki saatin sonunda Maya'ya ben bakarım ama sadece bir saatlik bakabilirim. Ondan sonra dışarıda bir işim var ona gitmem gerekecek sen olmasan onu da yanımda götürmek zorunda kalacaktım ama şimdi senin olmana dayanarak burada bırakacağım." Dedi ve susup Enra'ın bir tepki vermesini bekledi. Enra bu işten memnun olmasa da gülümsedi ve başını salladı.
"Benim için sıkıntı olmaz. Zaten Mila da burada sıkıntı çektiğimde ondan yardım isterim." Dedi tatlı tatlı. Mahsun kafasını salladı.
"Aynen sıkıntı çektiğinde dün yanımda gördüğünüz iki arkadaşı da bulabilirsiniz. Siz Maya'yla başa çıkamasanız bile onlar küçük kızımı idare ederler." Mahsun boğazını temizledi. "Ve gün sonunda senden bir ricam daha olacak Enra ama bunu şimdi konuşmamıza gerek yok. Dediğim gibi gün sonunda konuşuruz." Dedi. Enra bu dediğine şaşırsa da başını sallayarak onayladı Mahsun'u. Onay alan Mahsun ise bu sefer gözlerini bana dikti ve benim sert bakışlarımla karşılaşınca tekrar boğazını temizledi.
"Mila dün söylediğim gibi ikişerli olarak çalışıyoruz. Sen dün Gazel'le antrenman yapmayı kabul etmiştin. Yanlış mıyım?" Diye sordu. Onu onaylayarak başımı salladım ve "Doğru," diye mırıldandım.
"Sen şimdi onun yanına gidip çalışmaya başlayabilirsin. O zaten senden önce gelip antrenman yapmaya başlamıştı ama merak etme seni tek bırakmaz. O şu anda en sondaki ringde," diye bana açıklamasını yaptı Mahsun.
"Peki, teşekkür ederim." Dedim ve son bir kez Enra'ya baktıktan sonra ilerlemeye başladım. Burası dışarıdan ne kadar küçük gözükürse gözüksün iç mekan olarak çok büyüktü. O kadar insana yetecek kadar çalışma alanı vardı, hatta fazla kalan yerler olduğunu dün görmüştüm. Şimdiye kadar şüpheli listemden birini görmüştüm ve onun bugün bir işi olduğunu öğrenmiştim. Bu benim işime gelmişti çünkü bu sayede Umut'un öldürüldüğü gece kimlerin rakip olduğunu ve maçtan yaralı olarak çıktığını öğrenebilmem için o gecenin kayıtlarını bulmam gerekiyordu. Bunun için ise Mahsun'un odasın girmem gerekiyordu. Eğer ki o kayıtlara ulaşırsam listemden iki kişi daha silinmiş olacaktı. O odaya girmeli ve o kayıtları bulmalıydım ya ben ya da Enra birimiz o kayıtlara ulaşmalıydı.
En sondaki ringe geldiğimde duraksadım. Ringde Gazel vardı ve kendi kendine antrenman yapıyordu. Havayı yumruklayarak ve tekme atarak kendini geliştirmeye çalışıyordu. Üzerinde siyah bir tişört altında ise siyah bir eşofman altı vardı. Ayağındaki spor ayakkabılarla da beraber tamamen siyaha bürünmüştü. Aynı benim gibi. Kolumdaki sırt çantasını yere koyup siyah adını halen bilmediğim siyah şeyi çıkardım ve ellerime doladım. Bu şeyleri bir aydır takmama rağmen halen ismini bilmemem canımı sıkıyordu. Siyah şeyleri ellerime doladıktan sonra bir hamlede ringe çıktım.
"Havayı yumruklamaktan sıkılmış olmalısın." Diye mırıldandım. Gazel bir yumruk daha atacakken sesimi duymasıyla beraber durdu ve bana döndü. Acı kahve gözleri elalarımla buluştu.
"Sıktı." Diye mırıldandı. Başımı sallayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Gazel ile aramızda olan birkaç adımlık mesafeyi yürüyerek aştım ve tam karşısında durup, başımı kaldırdım ve acı kahve gözlerine bakarak kollarımı esnettim.
O bana üsten bakarken ben onu umursamadım ve bu sefer de bacaklarımı esnettim. O ise tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Onu umursamamaya devam ederek geriye döndüm. Ben tam gidecekken kolumu büyük eller tuttu ve bu hamleyle uzun zamandır sıktığım yumruğumu geriye dönerek savurdum. Lakin yumruğum Gazel'in yüzüne çarpmadı çünkü Gazel bu hamleyi yapacağımı tahmin ederek geriye doğru çekilmişti. En başından beri yaptığım tüm hareketlerin bir kandırmacadan ibaret olduğunu anlamıştı. Peki bende direk saldırırdım. Diğer yumruğumu da yüzüne doğru savurduğumda Gazel yine aynı yapıp geriye çekildi. "Gerçekten kaçacak mısın?" Diye sordum diğer yumruğumu da dönerek vurmaya çalışırken. Yumruğum tam Gazel'in yüzüne çarpmak üzereyken Gazel kolumu tuttu ve kendini korudu. Ben ona omzumun üzerinden bakarken o sonunda konuşarak sorumu cevapladı.
"Ben sert oynarım." Kaşlarım havalandı.
"Ne tesadüf bende sert severim." Dedim fısıldayarak. Dudağının bir köşesi yukarı doğru kıvrıldı.
"Madem sert seviyorsun sert olmak gerekir." Başımı olur gibi salladım. Kolumu ondan kurtarıp geriye doğru çekildim ve pozisyonumu aldım.
"Başla o halde." Dedim boynumu çıtlatırken. Gazel de aynı benim gibi boynunu çıtlattı ve pozisyonunu aldı.
Ben tam ilk hamleyi yapmak için hazırlanırken o benden önce davrandı ve yumruğunu savurdu. Yumruğu tam yüzüme gelecekken eğildim ve yumruktan kendimi korudum. Gazel'in diğer hamlesini yapmasını beklemeden kolunun altından sıyrıldım ve onun arkasına geçip tekmemi dizine geçirdim. O benim bu hamlemle sendelese de tam olarak yere düşmedi aksine çabucak kendini toparlayıp yönünü bana döndü. Bu sefer ilk hamleyi ben yaptım ve yumruğumu Gazel'in göğsüne indirdim. Yumruğumun etkisiyle Gazel bir adım sendeledi ama başka bir şey olmadı. Onun bir yumruğu beni yere devirecek güçteyken benim bir yumruğum onu doğru düzgün sendeletmemişti bile!
Sinirlenip yumruğumu Gazel'in suratına geçirdim. Gazel'in yüzü sağa doğru eğildi ama hemen kendini düzeltti. Daha o tam olarak kendine gelemeden ben diğer yumruğumu da yüzüne geçirdim ve bu da yüzünü sola doğru dönmesine sebep oldu. Aynı anda bir yumruğumu da yüzüne geçirdim ve bir kere daha geçirdim. Geri çekilip karnına doğru tekme attım ama Gazel beklemediğim bir hamle yaparak bacağımı tutu ve beni kendine doğru çekti. Gazel'in bir eli bacağımı tutarken diğer eli de belime yerleşti ve bu sayede beni düşmekten kurtardı. Ama aynı zamanda da birbirimize yapışmamıza neden oldu. Yüzlerimizin arasında bir karışlık bir mesafe kalırken ikimiz de nefes nefese kalmıştık.
"Sertsin." Diye mırıldandığında sıcak nefesi yüzümü okşadı. Onun acı kahve gözlerinin en derinine baktım.
"Her zaman." Dedim ve kurumuş dudaklarımı yaladım. Bu ise Gazelin dudaklarıma bakmasına neden oldu. İçinde bir kıpırtı oluşurken dudaklarımı birbirine bastırdım ve Gazel'in bakışlarından kurtuldum. Şimdi acı kahvelerin odağı elalarımdı.
"Nazik." Dedi beklemediğim bir kelime kurarak. Kaşlarımı çattım.
"Anlamadım?"
"Adının Rusça anlamı nazik, kibar demek." Bu sefer de o kurumuş dudaklarını yaladı. Gözlerim ister istemez dudaklarına kaydı ama hemen kendimi toparladım. "Ama yumrukların ne nazik ne kibar." Çatık kaşlarım havalandı. Adımı mı araştırmıştı?
"Yumruklarımdan kendini korusan iyi edersin, o zaman." Dedim ve boştaki yumruk olan elimi Gazel'in suratına geçirdim. O geriye doğru sendeleyip bacağımı bıraktığında bende sendeledim ama geri dengemi bulup iki ayağımın üzerinde durmayı başardım.
Gazel ise yaptığım ani hamleye burundan gülmüş ve tekrar acı kahve gözlerini bana sabitlemişti. Bu sefer ilk hamleyi onun yapmasını bekledim ama o beni baştan aşağı süzmekle meşgul olduğu için ilk hamleyi yapmadı. Tam ben harekete geçecekken sözleriyle beni durdurdu.
"Mila Malaza ateşten bir farkın yok." Sözleriyle ani bir duraksamaya uğramıştım ama hemen ifademi düzelttim. Sert bakışlarımı hiç bozmadan başımı salladım.
"Doğru ateşten bir farkım yoktur. Olduğum yeri yakıp yıkarım ve gıdım pişman olmam."
"İyi ben zaten yanmaya alışığım." Deyip pozisyonunu aldı. "Yak bakalım beni yakabiliyorsan." Kendinden fazla emindi.
"Dikkat et ateşim fazla gelmesin sana," deyip bende pozisyonumu tekrar aldım. "Her ateş aynı değildir." Sözümün bitmesiyle harekete geçmem bir olmuştu.
Hızlı adımlarla Gazel'e yaklaştım ve tekmemi diz kapağına geçirdim. Gazel'in tek bacağının üzerine düşmesini fırsat bilerek yumruğumu yüzüne geçirdim. Onun yüzü sağa doğru eğilirken ben geriye adımlar attım ve onun kendisine gelmesini bekledim. Gazel saniyeler içinde kendine gelmiş ve ayaklanmıştı. Şimdi yine karşı karşıyaydık. Bu sefer ilk hamle odan geldi ve bana yaklaşıp yumruğunu savurdu, bu hamleden kurtulmak için geri adımladım ama Gazel durmadı ve diğer yumruğunu da bana doğru savurdu. Yine geriye adımladım Gazel bir kere daha yumruğunu savurdu, ardından bir kere daha ve bir kere daha... Yumruklardan geriye adımlayarak kurtulmuştum ama sırtım ringin iplerine geldiğinde adımlayacak başka yer bulamadım. Gazel beni sıkıştırmayı başarmıştı, kaçacak başka yer kalmamıştı. Lakin ben her zaman bir yolunu bulurdum aynı şu anda kaçmanın bir yolunu bulduğum gibi. Gazel yumruğunu bir kere daha savuracakken ondan önce davrandım ve karnına tekmemi geçirdim. Benim bu hamlemle bir adım geri sendeledi ve bana kaçacak bir yer yaratmış oldu.
Tam ben o boşluktan geçmek üzereyken bir anda Gazel belimi kavradı ve beni iplere yasladı. Ama ben bu hamlesine karşılık olarak iplerden güç aldım ve havaya kalkıp iki ayağımla tam göğsüne vurdum. Bu yüzden Gazel geriye doğru düştü ama yanında beni de beraber götürdü çünkü düşmeden önce kolumdan tutmuştu ve onun üzerine düşmeme deneden olmuştu. Bir de yetmezmiş gibi yere düştüğümüz an ani bir hareketle beni altına almıştı. Daha bir saniye önce ben üsteyken şimdi o üsteydi ben ise altta. Gazel'de bende nefes nefese kalmıştık. İkimizin de göğsü hızla inip kalkıyordu. Kalplerimiz dört nala koşuyordu.
"İyi dövüşüyorsun." Dedi Gazel gözlerime bakarak.
"Elimden geldiğince yapıyorum bir şeyler." Dedim bende karşılık vererek. Saçımdan fırlamış bir tutam minik burnumun üzerindeyken Gazel parmağıyla saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Onun bu hareketiyle kaşlarımı çattım. Fazla yakındık. Hem de çok fazla.
"Üzerimden kalkar mısın?" Dedim düz bir sesle. Gazel rahatsız olduğumu anlamış gibi kafasını salladı ve ellerini iki yanıma koyup kaslı kollarından güç alarak üzerimden kalktı. Gazel ayağa kalkarken ben yerde bağdaş kurarak oturdum. Saçlarımı açtım ve elimle onları tarayıp tekrar tepede bağladım. Ben bunu yaparken Gazel ben sadece izlemişti.
"Ne kadar zamandır sokak dövüşçüsüsün?" Diye sordum başımı kaldırıp Gazel'in acı kahve gözlerine bakarak. Kaşları havalandı.
"Beni mi merak ediyorsun?" Diye sordu.
"Hayır sadece buralarda yeniyim ve biraz bilgilenmek istiyorum. O kadar ama söylemeyecekse-" Diye devam ederken sözümü böldü.
"Küçük yaşlardan beri dövüşüyorum." Bu seferde benim kaşlarım havalandı.
"Sorularıma cevap verecek misin?" Dedim şaşkınlıkla. Bu kadar çabuk ikna olmasını beklemiyordum, çoğunlukla bu gibi konular öyle her yerde konuşulmaz çünkü sokak dövüşleri yasal değildir. Ama Gazel bunu umursamayıp sorularıma cevap mı verecekti?
Gazel başını sallayıp yanıma oturdu. "Sor soracağını." Dedi. Evet Gazel sorularıma cevap verecekti. Bu benim işime gelirdi. Öğrenebildiği kadar bilgi toplamalıydım.
"Sokak dövüşlerinde öleler oluyor mu?" Dedim ilk sorumu sorarak. Başını salladı.
"Olabiliyor."
"Kimse sesini çıkarmıyor mu?"
"Hayır."
"Peki neden?"
"Nedenini zaman ilerleyince öğrenirsin." Başımı salladım. Tabii her şeyi açıkça bana anlatmayacaktı.
"Sen birini öldürdün mü?" Diye sordum soruma bir cevap gelmeyeceğini bilerek. Lakin Gazel beni şaşırtarak sorumu cevaplamıştı.
"Ben ringe dövüşmek için çıkarım öldürmek için değil!" Dedi kesin bir dille. "Ayrıca masum bir canın hayatını elinden almam. Benim haddim değil." Acı kahve gözleri yalan söylüyormuş gibi bakmıyordu.
"Erkekler, kadınlarla dövüşebiliyor mu?"
"O kadına bağlı. Yüreği olan dövüşür."
"Dikkat et orada da çıkmayayım karşına," dedim ona meydan okuyarak. Gazel burundan güldü.
"Beklerim." Dedi gözlerime bakarken.
"Bende seni beklerim." Diye yabancı bir ses girdi aramıza. Bu sesin sahibi ise İzel Korel'di. Ringin dışında kollarını iplere dayamış bize bakıyordu. "Bir saattir seni beklerim ama sen sohbet edersin. E nasıl bari iyi gidiyor mu muhabbet?! Çay veya kahve ister misiniz?!" Sesi sitemliydi.
"Geldim." Gazel, İzel'in dediklerini duymazlıktan geldi ve ayağa kalktı. Ringden çıkıp İzel'in yanında durduğunda ben ikisine bakıyordum. İzel kızgın gözlerle Gazel'e baktı.
"Gelmeseydin ben bir yıl daha beklerdim." Dedi alay ederek. Gazel'in yüzünde mimik oynamazken, "Yürü İzel!" Dedi hafif kızgın bir sesiyle.
Gazel ve İzel bana sırtlarını dönüp giderken İzel'in bir sözü kulağıma takıldı. "Şu bir ay önceki yaralı listesini ve kamera kayıtlarını silmeliymişiz öyle dedi Mahsun." Dedi kısık bir sesle. Norma bir insan olsa bunu duymazdı ama benim kulaklarım keskin olduğu için duyabilmiştim. Mahsun neden bir ay önceki kayıtların silinmesini istiyordu ki?
Ya kendini ya da bir başkasını korumak için olabilirdi. O kayıtları İzel ve Gazel silmeden ulaşmam lazımdı. Yaralı kayıtları neyse ama kamera kayıtlarını silmek istemelerinin bir sebebi olmalıydı. Kesin görüntülerde bir şeyler vardı. Hızlı olmalı ve o kayıtlara ulaşmalıydım. Oturduğum yerden bir hışımla kalktım ve ringden çıktım. Yerde duran çantamı alıp Enra'yı aradım. Telefon yaklaşık birkaç saniye içinde açıldı ve Enra'nın sesi kulaklarımı doldurdu.
"Mila bu küçük kabartma tozu bana Enya deyip duruyor!" Diye Maya'yı bana şikayet etti. Gözlerimi devirdim. Şimdi bunun sırası değildi.
"Enra sonra şikayet edersin Maya'yı şimdi önemli bir durum var." Dedim hafif kızgın bir sesle. Enra boğazını temizledi.
"Ne oldu?" Dedi ciddiyetle.
"Benim Mahsun'un odasını girip kamera kayıtlarını ve bir ay önceki maçta yaralı olan kişilerin kayıtlarını almam gerekiyor. Lakin şu anda İzel ve Gazel, Mahsun'un odasına o kayıtları silmeye gidiyorlar. Onları durdurman ve ben o kayıtları alana kadar oyalaman lazım." Dedim kol çantamı koluma takıp hızla yürümeye başlarken.
"E şey," diye geveledi. "Tamam, tamam. Sakinim. E şey Mila şimdi sana en fazla beş dakika zaman yaratabilirim." Dedi hışırtılı bir sesle. Enra görmese de başımı salladım.
"Tamam beş dakika içerisinde kayıtları almış olurum. Yani sanırım bak telefonu kapatma eğer ki zamanında çıkamazsam sana ihtiyacım olabilir."
"Tamam kapatmıyorum ama lütfen acele et!"
"Tamam." Telefonu kapatmadan yürümeye devam ettim. Antrenman yapan insanları şüphelendirmeden yavaş ama bir o kadar da aceleci adımlarla adımlarımı attım. Mahsun'un odası sağ taraftaki koridorun sonundaydı o yüzden o tarafa doğru yönümü değiştirdim. Tam o koridora girmiş ilerlemeye devam ediyordum ki kapının yanında duran iki beden gördüm. Bu bedenler tabii ki Gazel ve İzel'e aitti. İzel tam kapıyı açmış içeri girecekken bir ses koridorda yankılandı.
"Durun!" Bu ses Enra'ya aitti. İzel ve Gazel yanlarında minik kalmış Enra'ya üsten baktı. "Ne oldu?" Diye sordu İzel. Enra dudaklarını yaladı ve alttan iki adama üzgün gözlerle baktı.
"Maya'nın çok ateşi var ve babasını istiyor. Ona baban birazdan gelecek dedim ama sonra sizi yanına istedi." Gazel kaşlarını çatarken İzel kızgınlıkla soludu. "Sende onu tek başına bırakıp buraya mı geldin?" Dedi kızgın bir sesle.
"Ne yapayım Gazey ve İzey diye tutturdu. Ben de ne yapacağımı şaşırdım." Dedi aynı kızgınlıkla Enra. İzel yine kızgınlıkla Enra'ya çıkışacaktı ki Gazel sözünü böldü.
"Kız paniklemiş bunda bu kadar büyütülecek bir şey yok. Hadi gidip Maya'ya bakalım sonra o işi hallederiz." Dedi ortalığı sakinleştirmek adına. İzel kafasını iki yana salladı.
"O işi şimdi yapmam lazım Maya bekler." Diye ısrar etti. Neden o kayıtları bu kadar silmek istiyordu? Başka birinin eline geçeceğinden mi korkuyordu?
"İzel hadi dedim! O iş bekler Maya'nın yanına gitmemiz gerekiyor." Dedi Gazel keskin bir dille. İzel yine itiraz edecekken Gazel onun kulağına yaklaştı bir şeyler fısıldadı. Ne dedi bilmiyorum ama Gazel'in dediğiyle beraber İzel büyük bir of çekmiş ve tamam der gibi kafasını sallamıştı.
Odayı incelemeyi bir kenara bırakıp hızla çalışma masasının çekmecelerini karıştırmaya başladım. Çekmecelerin içinde olan kağıtları hızlıca inceledim ama istediğimi bulamayınca geri kapattım. Pencerenin yanında olan küçük dolabı karıştırmaya başladığımda halen açık olan telefonumdan sesler gelmeye başladı.
"Gazel sen git o işi hallet ben bu miniğin yanında kalırım." Dedi İzel. Neden bu kadar takmıştı bu kayıtlara? Sesi umursamayarak kağıtları ve dosyaları incelemeye devam ettim.
"Ne acelesi var. Maya uyusun hallederiz." Dedi Gazel. Onu onaylayarak kafamı salladığımda halen dosyaları incelemekle meşguldüm.
"Git hallet işte Gazel. Bir kere de dediğimi yap be kardeşim!" Diye ısrar eden İzel'den iyice şüphelenmeye başlamıştım.
"İyi hemen gelirim." Dedi Gazel. Bu benim paniklememe neden olmuştu, daha istediklerimi bulamamıştım.
"Ağ!" Diye bağırdı Enra. Bunu bana vakit kazandırmak için yapmıştı. Telefondan hışırtı sesleri geldi.
"Ne oldu?" Dedi İzel panikle.
"İyi misin?" Dedi Gazel düz bir ses tonuyla.
"Karnıma kramp girdi sanırım bilmiyorum." Diye mırıldandı Enra. Sesi acı çekiyormuş gibi geliyordu, Gazel ve İzel bu numaraya inanabilirdi ama ben arkadaşımı çok iyi tanıdığım için bunun bir rol olduğunu anlayabiliyordum.
"Tamam gel şöyle otur." Dedi İzel. Ve bingo! Bir ay önce yaralı olanların kayıtlarını sonunda bulmuştum. Telefonun aramasından çıkıp kameraya girdim ve raporların hepsinin fotoğrafını çektim. Şimdi sıra kamera kayıtlarındaydı.
"Gazel sen git. Ben onunla ilgilenirim." Dedi İzel. Ben ise hareketlerimi hızlandırdım ve çalışma masasının önünde durup kapalı olan bilgisayarı açtım.
"Tamam iki dakikaya gelirim." Dedi Gazel. Bilgisayarı açmıştım anasayfaya girmiştim ve kamera kayıtlarının olduğu dosyayı açmıştım. İlk iş benim burada olduğum görüntüleri silmiştim daha sonra ise bir ay önceki kayıtlara ulaşmaya çalışmıştım ama şifre istemişti. Bir ay önceki kayıtlar o kadar önemliydi ki şifre konulmuştu. Mahsun kendini mi korumak için yapmıştı yoksa başka biri için mi? Birkaç kez şansımı deneyerek aklıma gelenleri yazmıştım ama her defasında hata vermişti. Odanın kapısının kolu aşağı doğru indiğini görünce panikledim ve saklanacak yer aradım ama son saniye gelen sesle nefesimi tutmuştum.
"Gazel!" Bu ses Enra'ya aitti. "E şey seninle bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Acaba konuşabilir miyiz?" Diye sordu Enra. Gazel birkaç saniye bekledi.
"Ne hakkında?" Diye sordu.
"Mila hakkında." Dedi Enra. Bunu demesine şaşırmamıştım çünkü daha önceden bu fikri ona ben vermiştim. "Seni uyarmam gereken konular var."
"Ben ne alaka?"
"Çünkü onunla beraber antrenman yapıyorsun ve bundan sonra da beraber çalışmaya devam edecekmişsiniz gibi gözüküyor. Mila'nın zarar görmemesi için seninle konuşmam gerekiyor. Dışarıda konuşabilir miyiz?" Gazel bu laflardan sonra birkaç dakika sustu. Ama sonra ise, "Tamam konuşalım." Dedi ve adım sesleri geldi. Sanırım buradan uzaklaşıyorlardı.
Bunu fırsat bilerek bilgisayarın başına tekrar geçtim ve benim geliştirdiğim bir virüsü bilgisayara yükleyecektim. Ve bu işlem beş dakika kadar sürecekti. Beş dakika bitene kadar burada olduğum için ve telefon açık olduğu için Gazel ve Enra'nın konuşmalarını duyma şansım oluşmuştu. Enra'yla daha önceden benim zamana ihtiyacım olursa o kişiyi oyalaması için hayatım hakkında bir gerçeği söylemesi gerektiğini anlaşmıştık. O gerçek ise kardeşimin öldüğü gerçeğiydi.
"Şey Mila yakın zamanda kardeşini kaybetti ve bu yüzden ruhsal olarak pek iyi değil. Yani eğer ki bir durum olursa hafiften almanı istiyorum. Onun kardeşi öldü aynı zamanda onun duyguları da öldü." Doğru. Benim kardeşim ölmüştü ve benim duygularım da ölmüştü. Benim Umut'um sönmüştü...
"Neden öldü kardeşi?" Diye sordu Gazel.
"Onu söyleyemem." Dedi Enra.
"Peki bu yüzden mi ela gözleri bu kadar boş bakıyor." Dedi Gazel. Benim elalarım boş mu bakıyordu? Halbuki bir zamanlar umutlu bakardı.
"Evet. Dedim ya onun tüm duyguları öldü."
"Peki benden ne istiyorsun?" Diye sordu Gazel.
"Merak etme arkadaşına benden bir zarar gelmez." Dedi Gazel. "Lakin benim bir şey yapmama gerek yok o zaten bakışlarıyla yakıyor ortalığı!" Kardeşimin katilini bulunca tamamen yakacaktım her yeri. Bakışlar ne ki gemileri yakacaktım ben. O katili bulunca onu da yakacaktım.
Onaylandı. Virüs bilgisayara yüklenmişti. Ve benim buradaki işim bitmişti. Şimdi geriye kalan tek şey eve gidince yüklediğim virüs sayesinde kayıtlara ulaşmaktı. Şifresi olursa da diğer uygulamayla kırardım, bu benim için çocuk oyuncağıydı. Kamera kayıtlarında bir şeyler ortadaydı olmasa İzel neden kayıtları silmekte ısrarcı olsun ki? Ya da önemli olmasa neden Mahsun sadece bir ay önceki gecenin kamera kayıtlarına şifre koysun ki?
Daha fazla Mahsun'un odasında durmanın tehlikeli olduğunu fark ettikten sonra düşüncelerimden uzaklaştım ve hızlı hareketlerle odadan çıktım. Enra'nın halen telefonu kapatmadığı görünce telefonumu kulağıma dayadım. "Enra orda mısın?" Dedim. Telefonun diğer ucunda bir oflama sesi geldi. "Buradayım. Umarım halletmişsindir Mila yoksa kalpten gideceğim." Dedi. Mahsun'nun odasının olduğu koridordan çıkarken aynı zamanda Enra'ya cevap veriyordum.
"Hallettim."
"Oh iyi hadi gidelim buradan. Ben o küçükle daha fazla uğraşmak istemiyorum." Diye söylendi. "Kızın sütüne tebeşir tozu kattım ya ateşi çıksın diye!" Yüzümü buruşturdum.
"Ne yaptın?"
"Tebeşir tozu attım." Dedi.
"Neye?" Dedim şaşkınlıkla,
"Süte." Dedi normal bir şeymiş gibi.
"Enra delirdin mi kızım sen?!"
"Ne yapayım Mila aklıma başka bir şey gelmedi."
"Kapat şu telefonu Enra yoksa senin sonun hiç iyi olma-" Derken suratıma telefonu kapattı.
Enra'ya ağzımın içinden küfürler ederken bir yandan da telefondan çektiğim fotoğrafları açtım. Ekrana yansıyan görüntülerle ise Enra'ya sövmeyi bıraktım ve raporları incelemeye başladım. Yaklaşık birkaç dakika içerisinde bir ay önce kimlerin maçı kaybedip yaralandıklarını bulmuştum. O iki kişiden biri Yasin Yaşar'dı. Çok ağır yaralanmış ve maçtan sonra direk hastaneye gitmişti. Raporlarda bunun kanıtı vardı. İkinci kişi ise beni çok şaşırmıştı. Çünkü o kişi Gazel Sakman Umuralp'ti.
Karnında bıçak yarası olduğu için rakibi İzel'e karşı kaybetmişti. Daha sonrası yoktu. Ne yaptığı yazmıyordu. Büyük ihtimalle evine gitmişti. Listemden iki kişi daha silinmişti. Bu kadar çabuk silmemin sebebi ise Yasin'in, Umut'un öldüğü saatlerde hastanede olduğunun kanıtı olmasıydı. Gazel'i silmemin sebebi ise o gece bıçak yarası olması ve ek olarak dövüşte yara almasıydı. Bu şartlarda kimse yaralarını unutup birini öldüremezdi. Geriye iki şüpheli kalıyordu. İzel Korel ve Mahsun Eder. En çok şüphelendiğim iki kişi, biri kardeşimin katiliydi ama hangisi?
Beni düşüncelerimden kurtaran şey çalan telefonumdu. Arayan kişi ise Umut'un nerede öldürüldüğünü bulması için rica ettiğim arkadaşım Mert'ti. Telefonu hızla açıp kulağıma dayadım. "Nerede?" Diye sordum direk sadede girerek.
"Ben senin için yirmi dört saatten daha az bir sürede istediğin bilgiyi bulayım sen bana nasılsın bile deme, öyle olsun Mila" Diye söylendi.
"Uzatma Mert. Umut'un nerede öldüğünü söyle!" Dedim kesin bir dille. Sesim biraz sert çıkmıştı. Mert'in yutkunduğunu telefondan bile duyabilmiştim.
"Bir spor salonunun birkaç metre ilerisinde, kamera kayıtlarına ulaşsan görürsün zaten." Dediğinde donup kaldım. Spor salonu mu? Bu sokakta tek spor salonu burasıydı. Kardeşim buranın birkaç metre ilerisine mi öldürülmüştü?
"Teşekkür ederim." Dedikten sonra telefonu kapattım. Acil eve gitmem ve o şifreyi kırarak katilin kim olduğunu bulmam gerekiyordu. Acımı şimdi değil o zaman çekecektim. Katil kimdi, beklide saatler sonra öğrenecektim. Kamera kayıtlarını ısrarla silmek isteyen İzel Korel mi katil? Yoksa kamera kayıtlarının silinmesini isteyen ve aynı zamanda şifre koyan Mahsun Eder mi?
Hangisinin hayatını cehenneme çevirecektim? İzel'in mi, Mahsun'un mu?
***
İnsanı öldüren silah mıdır,
Ölen sadece gömülen midir?
Beni öldüren acı,
Toprağın altına giren benim umudum.
M. M.
Yarım Saat Sonra
Nefes almak ceza olur mu bir insana, kalbinin atması günah gibi gelir mi? Ben ceza, günah işliyordum. Nefes alıyordum, ışığım sönmesine rağmen. Kalbim atıyordu, umudum bitmesine rağmen. Ve yaşıyordum kardeşim ölmesine, öldürülmesine rağmen. Kendimi suçlu hissediyordum, yaşadığım için kendimi suçlu hissediyordum. Neden bende ölmemiştim? Neden beni de öldürmemişti katil? Benim Umut'umu, annemin emanetini, babamın paşasını öldüren kişi beni neden öldürmemişti? Şu dünyada zamansız yere iki kayıp vermiştim, üçüncüye gerek var mıydı?
Karşımda duran boş yola bakarken çok ruhsuzdu ama içim kan ağlıyordu. Spor merkezinin birkaç metre ilerisinde ölmüştüm ben. Sönmüştü umudum. Gitmişti kardeşim. Yaklaşık yarım saattir boş yere bakıyordum ve ne zaman gözümü kapatsam kardeşimin orda ölü olarak bulunduğunu hatırlıyordum. Bunu hatırladıkça kalbime bir bıçak saplanıyor ve görünmez bir el tarafından döndürülüyormuş gibi hissediyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum ama verdiğim söz yüzünden kısıyorum sesimi duymasınlar diye. Kardeşimi özlemiştim ama onun yanına bile gidemiyordum. Onunla konuşmak istiyorum ama konuşamıyorum ve bu canımı yakıyor. Canım çok, çok acıyor.
"Mila?" Adımı seslenen Enra'nın sesiyle düşüncelerimden arındım. Acımı içime gömüp yine sert halime döndüm. Dakikalardır baktığım yerden gözlerimi ayırıp arkamı döndüm ve bana soruyla bakan Enra ile karşı karşıya geldim.
"Efendim?" Dedim boğazımı temizledikten sonra.
"İyi misin?" Diye sordu şüpheyle.
"Evet, neden sordun?" Dedim sıcak tutmaya çalıştığım sesimle. Enra bana garip garip baktı.
"Bomboş yere baktığın için olabilir! Neden boş yola yere bakıyorsun kızım?" Omuz silktim. Ona kardeşimin orada ölü bulunduğunu söylemeyi reddettim. Bu bilgiyi sadece ben bilsem yeterdi.
"Bir şey yok dalmışım öyle,"
"Emin misin?" Başımı sallamakla yetindim. Enra bana pek inanmasa da zorlamamaya karar vermiş olmalı ki daha fazla sorgulamadı.
"Benim eve gitmem gerekiyor. Katili bugün içerisinde bulacağım." Dedim kesin bir dille. Enra bu söylediğime karşılık bir karış açık ağzıyla bana bakakaldı.
"N-nasıl?" Diye kekeledi. Gözlerini kırpıştırdı. "E hani üç gün içerisinde bulurdun, daha buraya iki kez geldik." Yüzünü ovuşturdu. "Ne kadar bilgi toplamış olabilirsin ki?"
"Enra senin bilmediğin konularda var." Dedim ona artık gerçekleri söylemeye karar vererek.
"Ne demek benim bilmediğim konular var?" Enra'nın kolundan tutup spor merkezinden uzaklaştırdım. Arabamın yanına kadar geldiğimizde kolunu bırakıp kısık sesle konuşmaya başladım.
"Benim geceleri uyuduğumu mu sanıyorsun? Tam bir aydır sadece iki, üç saatlik uykuyla duruyorum geri kalan vakitlerde her konuyu araştırıyorum Enra. Ve emin ol iki günlük bilgiyle bulamazdım katili, sana üç gün dedim o en fazla zamandı. Tam bir ay, üç gündür o katili bulmaya çalışıyorum ve sonunda bulmuş olabilirim. Buraya gelmem sadece şüphelileri gözlemlemek ve kayıtları almak içindi. Bunu ise bir günde hallettik, artık sadece katilin kim olduğunu öğrenme zamanı." Dedim kısık sesle konuşarak. Evet anlattıklarım doğruydu. Buraya sadece şüpheli listemdekileri gözlemlemeye gelmiştim. Tabii başka bir neden daha vardı ama bunu şu an Enra'ya söyleyemezdim.
"S-sen," diye kekeledi yine. "Sen sadece bana fragmanı gösterdin aslı hala sende, daha fazla bilgiye ulaştın ama bana söylemedin. Neler buldun Mila? Bana, en yakın arkadaşına anlatamayacak kadar ne buldun?" Dedi zorlanarak konuşarak.
Başımı eğdim, ona anlatmadığım çok şey vardı.
"Ne özrü sen söylemediysen bir sebebi vardır ama neden bulduklarını söylemiyorsun onu merak ediyorum." Enra'nın gözlerinin içine bakarak kafamı iki yana salladım.
"Bildiklerimi bilmek istemezsin." Dedim kısık bir sesle. Bildiklerimi ben bile bilmek istemiyordum. "Neyse sana söz veriyorum her şeyi sana anlatacağım ama şimdi eve gitmem gerekiyor." Deyip çantamdan arabanın anahtarını çıkarıyordum ki Enra koluma dokundu.
"Mila," Derken sözünü böldüm.
"Enra şimdi olmaz."
"Mila, Mahsun bu gece Maya'ya bakmam için beni dövüşe götürecek. Bende sen orda gözlem yaparsın bilgi toplarsın diye kabul etmiştim." Enra'nın dediğiyle çantamı aramayı bırakıp başımı kaldırdım ve ona baktım.
"Ne yaptın?" Dedim anlamayarak.
"Benden bir şey isteyeceğini söylemişti ama bu kadar ileri gidebileceğini tahmin edememiştim. Bende şaşırdım ama biraz düşününce mantıklı geldi bende kabul edip Mila ile beraber gelirim, dedim. O da kabul etti. Ben biliyorum sana sormadan kabul etmemem gerekiyordu ama-" Ani bir hareketle Enra'y sarıldığım sırada Enra'nın sözü yarıda kaldı.
"İyi ki kabul ettin. İyi ki!" Dedim memnuniyetle.
"Kızmadın mı?" Dedi çocuk gibi.
"Hayır ne kızması," deyip ondan ayrıldım ve ellerini tutum. "Biliyorum şimdi neden mutlu olduğumu merak ediyorsun ama şimdi sana bunu söyleyemem. Ama tekrar söz veriyorum sana her şeyi ama her şeyi anlatacağım." Enra bana şaşkın şaşkın bakıyor ve gözlerini hızla kırpıştırıyordu.
"Tamam. E şey, yani, yani tamam. Kafam yandı ama, e şey tamam." Yine ve yine kekelemeye başlamıştı. Biliyorum kafası çok karışmıştı ama yarın tüm sorularına cevap verecektim. "Tamam ben şimdi kabartma tozuna bakmaya gidiyorum." Dedi ve benden uzaklaşmaya başladı. "O küçük çocuk daha anlaşılır." Arkasını dönüp bana baktı. "Sende Gazel'in yanına git antrenman yapmak için seni bekliyordu. Bende gideyim kabartma tozunun yanında kafamı tozlayım. Yani toplayım. Aman! Gidiyorum işte!" Dedi ve sert adımlarını yere vura vura spor merkezine girdi.
Ben ise onun arkasından göz kırpıştırarak bakakaldım. Kızın kafası yanmıştı. Ona anlatacağım çok şey vardı ama o zaman daha gelmemişti. Düşünmem ve parçaları birleştirmem gereken bir sürü konu vardı ama benim ilk önceliğim katil olduğu için diğer konuları bir kenara itmiştim. Ama o katili bulduktan sonra parçalardan biri yerine yerleşecekti. Bu akşam dövüşten geldikten sonra katili bulacak ve diğer konularla ilgilenecektim.
Başımı iki yana sallayıp düşüncelerimden kurtuldum. Enra'nın dediğine göre Gazel beni bekliyordu, onu daha fazla bekletmek istemediğim için adımlamaya başladım ve hızlı adımlarla spor merkezine girdim. Gazel'le çalıştığımız ringe gittim ama onu orada bulamadım birkaç kişiye sorduğum sırada ise onun arka salonda olduğunu öğrendim. Burası gerçekten çok büyüktü. Dışarıdan küçücük gösterip içten bu kadar büyük olması garipti. Arka salonun içine girdiğimde kocaman yerin içinde sadece bir kişiyi buldum, o kişi ise Gazel'den başkası değildi.
Kocaman salonda tek başına gözleri kapalı bir şekilde mekik çekiyordu. Ellerini ensesinde birleştirmiş kollarından ve bacaklarından güç alarak kalkıp geri yatıyordu. Ve bu durumdan da rahatsız gözükmüyordu. Yalnız olmak hoşuna gidiyor gibiydi. Gerçek anlamda dev gibiydi, bayağı heybetli bir vücudu vardı, üstüne üstelik oldukça da yakışıklıydı. Nasıl olur da yalnız olurdu anlamıyordum. Çoğunlukla yakışıklı ve kaslı olanlar serserinin teki olurlardı ama Gazel'de ve Mahsun'da hiç öyle bir durum yoktu. İzel'in aksine. Yavaş adımlarla Gazel'e doğru yaklaştım. Adım seslerimi duymuş olacak ki yavaşça acı kahve gözlerini açtı ve adım seslerinin geldiği yere yani bana baktı. Acı kahve gözleri beni baştan aşağı süzdükten sonra mekik çekmeye devam etti.
Onun yanına vardığımda kollarından güç alarak kalktı ve acı kahve gözleriyle kaslı bacaklarını gösterip "Otur." Dedi. Ona yardım etmemi istiyordu. Peki ona uyardım. Bende bunu demesinin ardından bacaklarının üzerine oturdum. Başımı kaldırdığım gibi Gazel ile yüz yüze gelmeyi beklemediğim için gözlerimi kırpıştırdım. Tam ona ne yapıyorsun, diyecekken yere yattı ve hızla geri kalktı. Ah! Adam mekik çekiyordu başka ne olacaktı ki?
"Mahsun'un akşam maçı mı var?" Diye sorduğumda yine yüzlerimiz karşı karşıyaydı. Sıcak nefesi yüzümü okşadı, gözlerimiz kesişti. Yutkundum ama sert ifademden ödün vermedim.
"Neden sordun?" Dedi tekrar kendini arkaya bırakırken, ona bakmaya devam ederken bakışlarımı sert tutmaya çalışıyordum.
"Enra'yı Maya'ya bakması için çağırmışta, Enra da ben olmadan gitmek istememiş, bende akşam gidiyorum onun maçı mı var, diye merak ettim." Dedim umursamazca gözükmeye çalışarak.
"Maçı yok oraya birini izlemeye gidiyoruz." Dedi sırada sıcak nefesi yüzüme değiyordu. Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Gazel'de mi geliyordu? Kimi izleyeceklerdi?
"Sende mi geliyorsun." Diye sordum göz kırpıştırarak. Kafasını salladı yere kafasını koyup geri kaldırdığı sırada. Ani heyecanla ellerimi iki yanına koyup üzerine eğildim ve "Kimi izlemeye gideceksiniz?" Dedim. Gazel tam kafasını kaldırmıştı ki üzerine eğildiğimi anlayınca durdu. Ellerini iki yanına koyup bana alttan baktı.
"Gidince görürsün." Dedi dudaklarını ıslatırken. Bakışlarım anlık dudaklarına kaydı ama hemen kendimi toplayıp acı kahvelere bakmaya devam ettim. Başımı omzuma düşürdüm. Tatlı gözükmeye çalışıyordum.
"Şimdi sen söylesen de öğrensem." Diye sorduğumda bana bir süre baktıktan sonra, dilini damağına vurdu.
"Bugün sorularına yeterince cevap verdiğimi düşünüyorum." Dedi kafasını benim gibi omuza düşürerek. Başımı salladım. Daha fazla sorgulamamalıydım.
"Peki." Dedim başımı sallayarak. Biraz daha sorgularsam benden şüphelenebilirdi. Geri çekilip Gazel ile aramıza bir mesafe açtım. Ona son bir kez bile bakmadan tam oturduğum yerden, yani Gazel'in bacaklarından kalkacaktım ki elini belime koyup aniden beni bacaklarına geri oturttu.
"Nereye?" Dedi kaşlarını çatarak. Göz kırpıştırdım bu tepkisine karşılık olarak.
"Sıra bende mekik çekeceğim ve sende bana yardım edeceksin." Elim belimdeki eline gitti. Büyük elini tuttum ve belimden uzaklaştırdım. Gazel'in kucağından kalktım ve boş yere sırt üstü yattım. Sonra da aynı Gazel gibi ellerimi ensemde birleştirdim. Bu sırada Gazel beni izliyordu. Bende ona bakıp kafamla ince bacaklarımı gösterdim.
Bende aynı onun gibi kollarımdan ve bacaklarımdan güç alarak kalktım geri yattım. Birkaç kere daha bunu tekrarladıktan sonra kollarım ve bacaklarım uyuşamaya başladı ama bu durumu görmezden geldim ve mekik çekmeye devam ettim. Ben mekik çekerken Gazel'in tek yaptığı bacaklarıma baskı uygulamak ve beni izlemekti. Benim gibi soru sormuyordu sadece izliyordu. Beni izlerken ne düşündüğünü deli gibi merak etsem de sormuyordum.
"Bu akşam Enra ile sakın bizden ayrılmayın." Dedi Gazel dakikalar sonra, kollarımdan güç alarak kalkarken kaşlarımı çatmıştım. "Neden?" Diye sordum.
"Gittiğimiz yerde sizi daha önce kimse görmedi. Sizin açınızdan tehlikeli olabilir." Diyerek sorumu cevapladı.
"Emin ol sandığın kadar kolay lokma değilim. Kendimi korurum." Dedim emin bir ifadeyle. Mekik çekmeyi bırakıp kendimi sırt üstü yere bıraktım ve kollarımı iki yana açtım. Gazel de bacaklarımı tutmayı bıraktı.
"Kolay lokma olduğunu düşündüğüm yok, değilsin de ama arkadaşın öyle." Dedi ayağa kalkıp elini bana uzatırken. Gazel'in ellini tutup ayağa kalktım. Gazel doğru söylüyordu, Enra dövüşmeyi ya da kendini korumayı bilmiyordu. Bu gece onu yanımdan ayırmasam iyi yapardım. Saçımdan fırlamış bir tutamı kulağımın arkasına iterken Gazel'e baktım.
"Kaçta gideceksiniz peki dövüşe?" Diye sordum. Gazel bir süre düşündü, ardından bana istediğim cevabı verdi.
"Saat 18:00 gibi burada buluşacağız." Kaşlarım havalandı.
"Saat kaç?"
"17:34." Diye sorumu cevapladı.
"Peki ben şimdi gidiyorum saat 18:00 da burada olurum." Gazel beni başıyla onayladı, bende ona küçük bir baş selamı verdim ve arkamı dönüp hızlı adımlarla salondan çıktım. Çantamı Gazel'in yanına gitmeden önce koyduğum yerden alıp içinden telefonumu çıkardım ve Enra'yı aradım.
"Efendim?" Diyerek telefonu açtı Enra.
"Hadi eve gidiyoruz. Saat 18:00 da burada buluşacakmışız."
"Biliyorum, biliyorum. Bende şimdi seni arayacaktım. Mahsun dediğin saatte burada olmamı söyledikten sonra Maya'yı alıp gitti. Bende şu anda senin arabanın yanında seni bekliyordum." Dediğinde o görmese de başımı salladım.
Dakikalar sonra Enra'nın yanına vardığımda sadece başımızla selamlaşıp arabaya bindik. Arabanın motorunu çalıştırıp olduğumuz sokaktan hızla çıktım. Spor merkezinden ayrılmadan önce yine o yere bakmak istemiştim ama kendimi zorlayarak bakmamayı başarmıştım. Oraya her baktığımda Umut'un son hali gözümün önüne geliyordu ve ben kardeşimi öyle hatırlamak istemiyordum. Kim kardeşini öyle hatırlamak ister ki?
On dakika içinde kendi evime gelmeyi başarmıştım. İlk önce Enra'yı kendi evine bıraktığım için eve gelmem biraz uzun sürmüştü. Eve girdiğim gibi mutfakta bulmuştum kendimi, bugün iyi antrenman yapmıştım ve bu beni bayağı susatmıştı. Gazel gerçek anlamda beni fazla zorlamıştı ama ona kafa tutabilmeyi başarmıştım. Ne kadar fiziksel olarak benden üstün olsa da iyi iş çıkarmıştım.
Bir bardak suyu kana kana içtikten sonra bulaşık makinesine koydum ve mutfaktan çıktım. Çantamı odama bıraktıktan sonra direk banyoya girdim. Üstüm başım hep ter kokuyordu. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp duşa girdim ve sıcak suyun vücudumu gevşetmesini bekledim. Sıcak su tenime değdiğine irkildim ama hareket etmeden altında durmaya devam ettim. Aklımın yine düşünceler ile dolup taşmasına izin vermeden hızla saçlarıma şampuanı çaldım, güzelce yıkandıktan sonra bornozumu giydim ve duş kabininden çıktım. Kahverengi saçlarımın uçlarından su damlacıkları akıp yere buluşmasını izledim bir süre.
Gülümsemeyi, kahkaha atmayı çok özlemiştim. Umut'um gittikten sonra hiç gerçek anlamda gülümsememiştim. Sani o giderken yanında güzel duyguları da götürmüştü. Gözlerimin yanmaya başladığını hissettiğimde ağlamak üzere olduğumu anladım ve hızla başımı kaldırıp yüzümü sertçe ovuşturdum. Düşünmeliydim, kendi kendime acı çektirmemeliydim. Dik durmalıydım, sert durmalıydım. Evet güçlü olmalıydım.
Bornozumu rasgele bir yere koyup iç çamaşırlarımı, sonra da üzerime kırmızı bol bir kazak ve altına da kot pantolonumu giydim. Saçlarımı kurutma makinesiyle ıslaklığını alacak kadar kuruttuktan sonra işim bitmişti ve buluşama saatine daha yirmi dakika vardı. Bunu fırsat bilerek masamın başına oturup laptopumu açtım. İlk önce özel geliştirdiğim uygulamayı açtım ve virüs yüklenen yerlere girip spor merkezinin bilgisayarına girdim. Yaklaşık beş dakika içerisinde spor merkezindeki olan tüm bilgiler laptopuma yüklenmişti.
Hızla tuşlara basarak kamera kayıtlarının olduğu yeri açtığımda bir ay önceki kayıtların olduğu dosyayı buldum ve onu tekrar açmaya çalıştım. Lakin denemem başarısız oldu, aynı spor merkezinde olduğu gibi şifre istiyordu. İlk önce aklıma gelen birkaç şifreyi yazdım ama olmadı, daha sonra Maya'nın doğum yılını yazdım ama o da olmadı. Sonra aklıma Mahsun'un ölen karısı aklıma geldi ve onun da doğum tarihini yazdım, olmadı. Ölüm yılını yazdım, yine olmadı. Mahsun ile eşinin tanıştığı gün, evlendiği günü, kızlarının olacağını öğrendikleri günü ve birçok önemli tarihi yazdım ama her denememde başarısız oldum. Bu kadar başarısız denemenin ardından ofladım ve kafamı geriye doğru attım.
"Nasıl bir şifre oluşturmuş olabilirsin ki?!" Diye söylendikten sonra aklıma daha yeni geliştirdiğim özel kilit uygulamasını kullanarak açmayı denemek geldi. "Güzellikle olmazsa olmasın bende zor yolu kullanırım." Dedim kendi kendime. Uygulamayı açtım ve şifreyi kırması için devreye soktum. Uygulama iki saat içerisinde şifrenin kırılacağına dair bildirim verince ofladım. Buluşma saati gelmek üzereydi ve benim beş dakika içerisinde evden çıkıp Enra'yı almalı ve spor merkezine geçmem gerekiyordu. Yapacak başka bir şey yoktu ilk önce o dövüşe gider sonrada eve gelip katilin kim olduğunu öğrenirdim.
İçimdeki büyük sıkıntıyı görmezden gelip masanın başından kalktım, telefonumu ve anahtarlarımı yanıma aldıktan sonra ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Apartmandan çıkıp arabama bindikten sonra arabayı çalıştırdım ve Enra'nın evine sürmeye başladım. Yaklaşık beş dakika içerisinde Enra'nın evinin önüne varmış ve Enra'yı arabaya alıp spor merkezine doğru yol amaya başlamıştım. Tabii yol boyunca Enra'yı da uyarmayı ihmal etmemiştim.
"Bak son kez söylüyorum. Yanımdan ayrılmak, oraya gideceğim buraya gideceğim demek yok. Yanımdan bir adım bile ayrılmana izin vermiyorum." Dedim bin birinci kez. Enra tekrar ve tekrar ofladı.
"Mila tamam dedim ya! Kaçıncı söyleyişin bu?!" Diye söylendi. "Tamam yanından ayrılmayacağım, götle don gibi olacağım, sen nereye bende oraya geleceğim. Tamam mı?" Ona tam olarak inanmak için yandan baktım ve gerçek anlamda ciddi olduğunu gördüm. Bakışlarım tekrar yola döndürürken başımı sallayıp, "Tamam." Dedim.
Konuşmamızın bitmesiyle birlikte spor merkezinin önünde durmamız bir olmuştu. Arabayı daha önceden park ettiği yere park ettikten sonra arabadan indik. Enra ile kısa bir bakışmanın ardından sonra adımlarımızı spor merkezine doğru atmaya başladık. Enra saniyesinde yanımda bitti ve koluma yapıştık. Akşam olmak üzereydi ve bu onu biraz kormuş olmalıydı. Buraya öğlen gelmiştik ama o zaman kalabalıktı şimdi ise öyle değildi. Üstüne üstelik buluşacağımız kişilerden biri de katildi. Ben korkmuyordum emin adımlarla yürümeye devem ediyordum ama aynı şeyi Enra için söyleyemezdim.
"Sakin ol, ben yanındayken sana bir şey olmasına izin vermem." Dedim onu sakinleştirmek için. Spor merkezinin kapısının önünde durduğumuzda Enra kafasını salladı ve daha dik durmaya başladı.
Kapının kulunu tutum ve aşağı doğru bastırıp açtım. İçeri ilk giren bendim benim ardımdan ise Enra girmişti. İçerinde tam tamına dört kişi bulmuştuk. İzel, Mahsun, Maya ve Gazel ayakta durmuş bizi bekliyorlardı. İzel'in elinde küçük bir top vardı ve onu havaya atıp geri tutuyordu, Mahsun kızı Maya'yı kucağına almış ve onu öperek güldürüyordu. Gazel ise ayakta başı eğik bir şekilde yere bakıyordu. Bir şey düşünüyordu sanırım. Aynı benim bugün yere bakılı kalarak düşündüğüm gibi.
"Hoş geydiniz! Bizde sizi bekliyoyduk!" Dedi Maya neşeli bir sesle.
"Hoş geldiniz." Dedi Mahsun'da kızını yere bıraktıktan sonra. Maya yerle buluştuğu gibi bize doğru koştu ve bacaklarımıza sarıldı. Bizim yanımızda boyu küçücük kaldığı için başını kaldırmak zorunda kaldı.
"Sizinle beyabey oyacağım. Beni bu devlerden kuytaydığınız için teşeküy edeyim." Diye hızlıca konuştuğunda arkadaki üçü kafasını iki yana salladı. Sanırım bu şikayetlerden bıkmışlardı.
"Ne demek küçük hanım, her zaman." Dedim neşeli çıkarmaya çalıştığım sesimle. Bu konuda ne kadar başarılı oldum bilemiyorum ama Maya bana gülümsemişti.
"Küçük," diye mırıldandı Enra. Maya, Enra'ya baktı. Enra kıza sürekli küçük dediğinden dolayı alışmış olmalıydı.
"Bacağımı kangren yaptın, kabartma tozu. Bıraksan da karşı karşıya medeni bir şekilde mi konuşsak?" Diye söylendi ama sesi normal çıkıyordu. Acaba içinden ne gibi küfürler ediyordu? Maya kıkırdadı ve geri çekildi.
"Özüy dileyim Enya," dedi sevimli bir edayla.
"Yo! Küçük de diyorum." Dedi Enra karşılık vererek.
"Çok yaratıcısın!" Diye tekrar dalga geçti İzel.
"Bana Kızıl diyen kişi mi diyor bunu?"
"E kızılsın çünkü!"
"E Maya'da küçük!"
"Susar mısınız?" Diye araya girmek zorunda kaldım. Bu ikisine kalsa gün boyu didişirlerdi. Enra kızıl saçlarını savurup hıh sesi çıkardı ve kollarını göğsünde birleştirdi. İzel ise Enra'nın bu hareketine gözlerin devirdi. Bu ikili gerçek anlamda çocuğa benziyordu.
"Ne zaman çıkacağız?" Diye mantıklı bir soru sordu Gazel. Mahsun gözlerini kolundaki saate çevirdi ve Gazel'in sorusuna cevap verdi.
"Şimdi." Dedi ve saatinden başını kaldırdı. "Biz İzel, Enra, Maya ve ben, benim arabada gideceğiz. Sizde Mila ile senin arabanla gelirsiniz." Mahsun'nun son söylediğiyle kaşlarımı çattım.
"Ben neden sizinle gelmiyorum?" Dedim sert bir sesle. Mahsun bu sert girişimimle kaşları havalandı, tam bana cevap verecekken onun yerine başka bir ses soruma cevap verdi.
"Yer olmadığı için olabilir." Gazel'in alaycı sesiyle ona döndüm ve ters ters baktım acı kahvelerine.
"Sana sormadım." Dedim ve tekrar Mahsun'a döndüm. "Ben sizinle gelmek istiyorum." Enra'yı şüphelendiğim iki kişinin yanında tek başına bırakacak değildim. Mahsun yine konuşmak için ağzını açtı ama Gazel'in sesi yine aramıza girdi.
"Benimle gelmek istememenin sebebi ne?" Elalarım Gazel'e döndüğünde bana kaşları çatık bir şekilde bakıyordu. Yüz ifademi sabit tutum ve başımı dikleştirdim.
"Enra'yı tek başına bırakmak istemiyorum. Başka ne sebep olabilir!" Sona doğru sesim yükselmişti ama bunu umursamadım. Ama bu sorun Gazel'in hoşuna gitmemiş olacak ki kaşlarını çatıp, yüzünü buruşturdu.
"Biraz kıs sesini!" Dedi yüksek çıkan sesime kızarak. Ani bir donma yaşadım ama bunu dışarı yansıtmadım. Biraz mı kısayım sesimi? Ben hep kısardım sesimi, duymasın hiç kimse diye. Cevap vermek için dudaklarımı araladığım sırada İzel'in sesi beni durdurdu.
"Lan ne dırdır ettiniz be! İyi tamam Kızıl sizinle gelsin bizde üçümüz gideriz. Bu kadar basit ne diye konuyu uzatıyorsunuz amına koyayım!" Diye söylendi. Ters bakışlarım bu seferde İzel'e dönerken Gazel hala bana bakıyordu.
"Baba am ne? Neye koyacak İzey?" Diyen Maya'nın sesi ortalıkta birkaç saniyelik bir sessizlik oluşturdu.
Enra kıkırdamaya başlarken, ben yüzümü buruşturdum. İzel ise ağzının içinden bir kere daha küfür etti. Gazel de başını iki yana salladı. Mahsun ise şaşkın şaşkın küçük kızına bakıyordu. Mahsun ne diyeceğini bilmediği için kıpkırmızı olurken Maya hala babasından bir cevap bekliyordu. Tam Mahsun ağzını açıp saçmalayacaktı ki Enra araya girdi.
"Kabartma tozu sen onu boş ver hadi gidelim. Daha kızlar grubu olarak hava atacağız herkese," diyerek Maya'nın aklına başka bir yere götürdü.
"Göstereceğim sana ben bir gidelim de," Enra, Maya'ya yaklaşıp eğildi ve bir sır verir gibi fısıldadı. "Şimdi arabaya ilk binen sen ol ve bende sana yarın kakaolu süt getireyim. Ne dersin?" Deyip göz kırptı. Enra'nın bu dediği beni şaşırtırken Maya'yı gülümsetmişti. Anlaşılan Enra'da gelişmeler söz konusuydu.
"Ben bineceyim ilk ayabaya!" Diye bağıran Maya koşarak spor merkezinden çıktı biz de onun arkasından bakakaldık. Maya'nın çıkmasıyla beraber gürültü kopmuştu.
"Amına koyduğumun amcığı ne küfür ediyorsun lan kızın yanında!" Diye bağırdı Mahsun İzel'e.
"Lan hala küfür ediyorsun!"
"Lan birden çıkıyor ben ne yapayım!"
"Çıkmasın kardeşim, yüzünü dağıtmamı istemiyorsan çıkarma o sikik ağzından o kelimeleri!"
"Sen küfür ederken bir şey yok ama!"
"Lan sana ne benden!" Diye çıkıştı Mahsun.
"E benden sana ne!" Diye karşılık verdi İzel.
"Yeter!" Diye bağırdığım sırada Mahsun'da, İzel'de susmak zorunda kalmışlardı. Kafam şişmişti, bunları görende olgun biri sanır ancak bunlar çocuk gibi tartışıyorlardı! "Hadi gideceksek gidelim yoksa ben de ve Enra'da gelmekten vazgeçeceğiz." Diye tehdit ettim. Bu tehdidim İzel'e pek işlemese de Mahsun'a gayet de korkutmuştu. Anlaşılan kızına bakılmasını çok istiyordu.
"Tamam hadi çıkalım." Dedi Mahsun boğazını temizledikten sonra, başımı sallayıp sonunda dermiş gibi bir hareket yaptım.
Enra'nın kolunu tutup dış kapıya sürükledim ve spor merkezinden çıktık. Mahsun ve İzel ilerdeki siyah arabanın yanına giderken bizde onları takip edecektik ki belimde bir el hissettim. Güçlü parmakların baskısı bel boşluğumda olduğundan biraz ürpermiştim. Kafamı çevirip belimdeki elin sahibine yani Gazel'e baktım, acı kahveleri bana üsten bakarken kaşlarımı çatmıştım. Tam ağzımı açmış söze başlayacağım sırada Gazel benden önce davrandı ve kulağıma eğildi.
"Benimle geliyorsun İnatçı Keçi," Diye mırıldandı sıcak nefesi ile. "Merak etme arabada yemem seni." Gözlerimi kıstım ve ona ters bir bakış attım. Onun son cümlesini duymazlıktan gelip önüme döndüm.
Belimde olan eli beni sağa doğru yönlendirdiğinde ona itiraz etmedim. Enra bizim peşimizden geliyordu. Mahsun ve İzel çoktan arabaya binmiş ve yola çıkmışlardı. Biz ise ara sokaklardan birine girmiştik ve kaldırımda park edilen lacivert arabaya doğru ilerliyorduk. Arabanın önünde durduğumuzda Gazel anahtarını çıkarıp kapıları açtı ve sürücü koltuğuna geçmek için belimi bıraktı. Alışmış olduğum eli belimden uzaklaşınca kendimi boşlukta hissettim ama hızla kendimi toparlayıp ön koltuğa geçtim. Enra da arka koltuğa geçip kafasını aralıktan uzattı. Üçümüzde konuşmamaya yemin etmiştik sanki kimseden çıt çıkmıyordu. Gazel arabayı çalıştırdı ve park ettiği yerden ayrılıp son hızla yol aldığında koltuğa tutunmak zorunda kaldım. Enra ise arkaya doğru uçmuştu.
"Yavaş!" Diye bağırdım.
"Kafamı kırdım sanırım!" Dedi Enra panikle.
İkimizden de tepki alıca Gazel burnundan güldü. Onun bu hareketine sinir olsam da dişlerimi sıkmaktan başka bir şey yapmadım. Gazel tekrar gaza yüklenince daha fazla gerildim. Hızdan nefret ederdim ve bu adam şu anda en nefret ettiğim şeyi yapıyordu. Direksiyonu elinin içinde döndürüp bir sokağa saptığında arabada yanda doğru geldim. Kafamı çama çarpmak hesaplarımdan biri değildi maalesef. Sinirle solduğum sırada elimle kafamı ovuşturuyordum. Gazel'e sert bir bakış gönderdim.
"Yavaş kelimesinden ne anlıyorsun salak herif!" Dedim sinirli sesimle. Gazel yoldan kısa bir süre gözünü ayırıp bana baktı ve acı kahve gözlerini devirdi.
"Salak ne ya!" Diye ağzının içinden mırıldandı. "Başka söyleyecek bir kelime bulamadın mı?" Ona boş boş baktım. Şaka mı yapıyordu? Hiç komik değildi.
"Daha yavaş sür şu arabayı! İçim dışıma çıktı." Dedim diğer söylediğini duymazlıktan gelerek. Bana bakma zahmetine bile girmedi ve aracın gazını iyice kökledi. Ne dersem diyeyim durmuyordu. Mal herif! Yine ağzımı açıp Gazel'e bağıracaktım ki o benim söz hakkımı elimden alıp kendisi konuşmaya başladı.
"Şimdi," dedi gaza biraz daha yüklendiği sırada. "Size iki seçenek sunacağım. Ve siz bu iki seçenekten birini seçeceksiniz." Kaşlarımı çattım. Ne seçeneğinden bahsediyordu?
"Neyden bahsediyorsun sen?" Dedim ters bir tavırla.
"Ne seçeneği ya?!" Dedi Enra arkadan ürkek bir sesle.
"Ya bugün benim ve İzel'in sevgilisi olarak o mekana girer ve tanınırsınız ya da,"
"Ya da," Dedim devamını duymak için. Neyden bahsettiğini bilmiyordum ama merak etmiyor da değildim.
"Ya da Mahsun'a Nara'nın kayıtlarını çaldığınızı söylerim. Ve emin olun o beyefendiliğinin arkasında tehlikeli birini saklıyor ve siz onunla tanışmak istemezsiniz." Dikiz aynasından Enra'ya baktı. "Hem de yakalanmamak için kızına tebeşir tozu içirildiğini öğrenirse seni mahveder." Dedi bizi tehdit ederek. Siktir! Koca bir siktir!
Bizim kayıtları aldığımızı Gazel biliyordu. Nara ismi spor merkezinin ismiydi bunu biliyordum ama hiç içimden oranın adını söylememiştim. Enra, Nara'nın nere olduğunu çözmeye çalışıyordu. Gazel nasıl anlamıştı ki? Tüm kayıtları odadan çıkmadan silmiştim, nasıl olurda bizi öğrenirdi? Nerede yanlış yapmıştık? Eğer ki Mahsun örenirse bizi Nara'dan sonsuza kadar atardı ve dövüşlere katılamam için her şeyi yapardı. Benim daha Nara'da çok işim vardı oradan bu kadar çabuk atılamazdım. Şimdi ne yapacaktım, nasıl bu durumu açıklayacaktım?
"Sen,"
"Sen neyden bahsediyorsun saçmalığını siktir et!" Diyerek sözümü kestiğinde bahane istemediğini anlamıştım. "Sizi sorgulamıyorum. Açıklamanızı istemiyorum, neden kayıtları çaldığınız beni ilgilendirmez. Beni sadece seçeceğiniz seçenek ilgilendirir ve eğer ki siz mekana vardığımızda halen bana seçiminizi söylemezseniz ben sizi ispiyonlayacağım. Haberiniz ola," Dedi sakin ses tonuyla.
"Neden sizin sevgiliniz rolünü yapmamızı istiyorsun?" Dedim düşünmek için vakit kazanmak için.
"Ve bizim kayıtları çaldığımızı nereden anladın?" Dedi Enra başını öne uzatarak. Gazel boynunu çıtlattıktan sonra direksiyonu tekrar elinin içinde döndürdü ve bir sokağa daha girdi. Hızı artık normaldi.
"Rol yapmanızı bize yardımınız dokunması için istiyorum." Kaşlarımı çattım.
"Bizim size ne yardımımız dokunacak ki?" Diye sordum.
"Orası bana kalasın. Siz bizim dediklerimizin dışına çıkmayın yeter,"
"Biz köle değiliz." Diye çıkıştım.
"Elbette değilsiniz. Size kölemiz olun demiyorum sadece bize yardım edin diyorum." Kaşlarımı daha da çok çattım.
"Tehdit ediyorsun." Dilini damağına vurdu.
"Garantiye alıyorum." Dedi bu normal bir şeymiş gibi.
Araba yavaşlamaya başladığında mekana gelmiş olduğumuzu anladım. Gazel arabayı park ettikten sonra bana döndü ve elini benim koltuğumun başlığına koyup yaklaştı. "Cevap nedir? Sevgili rolü yapmak mı, Mahsun'un vicdanına kalmak mı?" Dedi sıcak nefesini yüzüme üfleyerek. Sıcak nefesi yüzünden irkilsem de yüz ifademi sabit tutmaya çalıştım. Cevabım belliydi, Nara'da kalmam lazımdı. Allah'ım daha ilk günden ne kararlar almıştım. Sinirliydim. Hem de son derece sinirliydim.
"Sevgili rolü yapmak." Dedim kısık bir sesle. Bunu dediğime ben de inanamıyordum ama başka seçeneğim yoktu. Gazel'in dudağının bir tarafı yukarı doğru kıvrıldı. Bu durumdan zevk alıyormuş gibiydi. Hayır gibisi fazla bu durumdan zevk alıyordu.
"Madem öyle, hadi gidelim ela gözlü sevgilim." Dedi beni duruma uğratarak. Son kullandığı kelimeyi kesinlikle beklemiyordum. Hem de bu kadar sinirliyken hiç beklemiyordum. Sevgilim. Ela gözlü sevgilim. Kalbim göğüs kafesimin içerisinde dört nala atmaya başladı. Kalbimi günler sonra ilk defa bu kadar hızlı atıyordu. Vücudum benden izinsiz tepki veriyordu. Her şey bir anda oldu.
Yanaklarımda sıcaklık hissederken dudaklarımda bir tebessüm oluşmuştu. Ve bu tebessüm gittikçe büyümüş ve bir gülümseme haline bürünmüştü. Ben günler, haftalar sonra ilk Gazel Sakman Umuralp'e gülümsemiştim.
"Gidelim." Dedim büyülenmiş bir sesle. Gülümsememde takılı kalan acı kahve gözleri sanki büyülenmiş gibi bakıyordu. O da bu cevaba gülümsememi beklemiyor olmalıydı. Gülümsememle beraber onun da dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı.
"Daha sık gülümsemelisin." Diye mırıldandı. "Senin gülüşün hayatı daha çekilir kılıyor, Mila Malaza." Gözlerimin içinde bir ışık yandığına yemin edebilirdim. Onun ağzından çıkan her kelime kalbimi sıkıştırıyordu. Daha önce bir sevgilim olmuştu ve o da bana çok güzel güldüğümü söylemişti ama şimdi olduğu kadar o zaman böyle kalbim atmamıştı. Gazel Sakman Umuralp bende bambaşka duyguları uyandırıyordu. Bunu tanıştığımız ilk saniyeden beri biliyordum ama gardımı düşürmemeye çalışıyordum.
"Ya kusura bakmayın bölüyorum ama artık ayrılır mısınız? Birbirinize garip garip bakıyorsunuz. Yani bakmakla da kalmıyorsunuz da açmıyorum ağzımı!" Diyen Enra'nın sesiyle benim de Gazel'inde başı arkaya döndü. Enra ikimize gözlerini kırpıştırarak bakıyordu ve bir taraftan da gülümsememek için kendini tutuyor gibiydi.
"Neden öyle bakıyor bu Maviş?" Diye sordu Gazel. Omuzumu siltim.
"Bilmiyorum ve ilgilenmiyorum." Dedim net bir şekilde. Gazel başını sallayıp beni onayladı.
"Bende." Dedi ve arabadan hızla indi. Aynı şekilde bende inecektim ki Enra'nın alaylı kelimeleri kulağımı doldurdu.
"Ve hashtag MilGaz!" Dedikten sonra tok bir kahkaha patlattı. Ben ise çatık kaşlarla ona döndüm.
"Ne zırvalıyorsun sen?" Diye sordum. Gülümsedi.
"Hashtag MilGaz diyorum canım. Ne oldu hoşuna mı gitti?" Kaşlarımı daha da çok çattım. Ve Enra'nın eline bir fiske vurdum.
"Saçmalamayı kes Enra! Olamaz öyle bir şey, olmaz." Dedim kesin bir dille. Gülümsedim diye bir şey olduğu yoktu. Ben kimse ile olmazdım. Hele ki Umut'um gitmişken asla olmazdım, olamazdım. Enra bana yaklaştı.
"Neden ki?" Diye masum bir şekilde sordu.
"Olmaz işte," diye geveledim ve önüme döndüm. "Daha fazla uzatmadan in aşağı, uzun bir gece olacağa benziyor." Dedikten sonra kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Aşk meşk konuları ilgi alanımın dışındaydı. Enra'yla beraber yaptığımız o konuşmalar geride kalmıştı ve bir daha asla o konular konuşulmayacaktı.
Gazel ilerde Mahsun, Maya ve İzel'in yanındaydı, solumuzda ise bayağı büyük olan bir mekan vardı. Anladığım kadarıyla dövüş burada olacaktı. Gazel ve diğerlerinin kimi izleyeceğini bilmiyordum ama merak ediyordum. Özel biri olmalı üç tane dev gibi adamın izleyeceği kişi. Enra saniyede yanımda bittiğinde onun kolunu tutum ve Gazel ve diğerlerinin yanına doğru yürümeye başladık. Yanlarına vardığımızda İzel gülerek bana ve Enra'y bakmaya başladı. Kaşlarımı çatıp ne var, der gibi kafamı salladım.
"Sevdim ben bu Çatık Kaşla, Kızıl Kafayı ha! Beni bayağı güldürür bunlar," Dedikten sonra minik bir kahkaha attı. Enra ile birbirimize bakıp tekrar İzel'e döndük.
"Ne diye gülüyorsun?" Diye sordu Enra, bende onu onaylayıp başımı salladım. İzel ise omuz silkti.
"Hiç sadece benim ve Gazel'in sevgilisi olarak tanınacağınız gerçeği hoşuma gitti." Dedi gülmeye devam ederken. Enra da benim gibi kaşlarını çattı.
"Seni sevgilin olmak mı?" Dedi inanamayan bir sesle.
"Hı hı," Diye mırıldandı İzel.
"Allah'ım başka ceza hakkım yok mu?" Diye gökyüzüne bakarak konuştu Enra. Sanırım bu durumdan en rahatsız olan kişi Enra olacaktı, çünkü İzel onunla fazlasıyla uğraşıyordu. Aynı şimdi Enra'ya yaklaşıp, "Artık benimsin Kızıl," Dedi ve Enra'nın belinden tutup mekana doğru sürüklediği gibi.
Onları kaşlarım çatık bir şekilde bakarken, Maya benim aksime kıkırdayarak bakıyordu. Enra'yı yalnız bırakmamalıydım. Hem de İzel ile asla. İzel ve Enra didişerek mekana doğru yürürlerken peşlerinden gitmek için hamle yaptığımda Gazel'i güçlü kolu belime dolandı. Başımı kaldırıp onunda baktığım sırada onun da bana baktığını fark ettim. Direk olarak ela gözlerimin içine bakıyordu.
"Bensiz giremiyor musun mekana?" Diyerek sorusuna soruyla yanıt verdim. Dilini damağına vurarak hayır hareketi yaptı. Kaşlarımı çattım.
"Sebep?"
"Yanımda Maya'yla mı gireyim?" Dediğinde burnumdan güldüm. Sahte bir gülüştü.
"Benlik biy soyun yok Gazey," Diyerek konuşmamıza ortak oldu minik kız. Minik elini Gazel'e uzattı. "Tut eyimi gideyim."
"Ben ne olacağım Bal Arısı?" Diye masum bir ifadeyle sordu Mahsun. Maya gülümseyen bir suratla babasına döndü ve kollarını açıp babasının uzun bacaklarına sarıldı.
"Şaka yaptım baba! Ben seni hiç ekey miyim?" Diyerek sırnaştı babasına. Maya'nın bu hali yüzümde bir tebessüm oluşmasına neden oldu. Babam hayattayken ben de ona sırnaşıp dururdum ve aynı Mahsun'un Maya'yı kucaklayıp öptüğü gibi babam da beni kucağına alıp öperdi. Baba sevgisi çok güzel bir duyguydu. Bir kız çocuğunun kahraman bir babasının olması ve onu sevmesi harika bir şeydi.
"Daldın." Diye mırıldandı Gazel. Mahsun ve Maya mekana doğru adımlamaya başlamışlardı. Tek ben ve Gazel kalmıştık. Başımı Gazel'e çevirdim ve onun acı kahve gözlerine odaklandım.
"Aklıma bir şey geldi. Dalmışım işte," Diye mırıldandım. Gazel anladım der gibi kafasını salladı. Bir tepki vermesini bekliyordum ama, "Kardeşin mi geldi aklına?" Diye sormasını beklemiyordum. Bu bende çarpma etkisi yaratmıştı. Yine karnıma bir yumruk atılmış gibi hissettim ama bunu dışarı yansıtmadım. Kardeşimi şu kısa sürede unutmuşken tekrar hatırlamak canımı yakmıştı. Gözlerim sızladı ama dolamasın izin vermedim. İfadesizliğimi korudum ve başımı salladım.
"Evet aklım ona gitti." Dedim yalan söyleyerek. Hayır aklım kardeşimde değildi, babamdaydı. Kahramanımdaydı. Şu dünyada en çok özlediğim kişi olan ve şu anda ona deli gibi ihtiyacım olan babamdaydı aklım. Mahsun ve Maya'yı görünce aklıma o gelmişti saniyelik içimi güzel duygular yerleşmişti. Saniyelik bu duygunun devamının gelmesini isterdim. Ama bana mutlu, huzurlu hissetmek artık haramdı.
"Neden öldü kardeşin?" Diye sordu Gazel. Bu soru karşısında düşüncelerden ayrılıp, kaşlarımı çattım. Fazla ileri gidiyordu.
"Seni ilgilendirmeyen konuları merak etmemelisin." Dedim normal çıkarmaya çalıştığım sesimle. Gazel ellerini teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdı.
"Peki soru sormuyorum. Hadi içeri geçelim." Dediğinde ona karşı çıkmadım. Gazel'in eli tekrar belimde hissedince ise kaşlarımı çatıp tekrar ona döndüm.
"İzin alamadan dokunmaz mısın? Alışık değilim ani temaslara," Dedim ters ters.
"Omzuma atmadım sadece beline dokundum." Dedi pişkin pişkin. Kaşlarımı daha da çok çattım.
"Yine de izin alabilirsin." Dedim sakin olmaya çalışarak.
"Sevgilimin belini tutum diye suçlu mu oldum?" Dedi yarım ağız gülerek. Ne saçmalıyordu bu?
"Ben senin sevgilin değilim!" Dedim sert bir sesle.
"Tehditle edindiğin bir sevgili!" Dedim dişlerimin arasından. Ben sinirle solurken o halinden gayet memnundu. Bana üsten üsten bakıp, "Ama benim sevgilim." Dedi iyice sahiplenerek. Sinirle ayağımı yere vurdum. Ne diyor ya bu?
"Sahte ama!" Diye bağırdım.
Gazel bana yandan bir bakış attı ve "Benim ama!" Diyerek beni taklit etti. Sinirden başımdan duman çıkacaktı.
"Gidiyorum ben git kendine tehditle yeni sevgili yap!" Dedim belimdeki elini geri iterek. Şu anda çocukluk yapıyor olabilirdim ama o kadar sinirlemiştim ki Gazel'in bu pişkinliğine şu anda onu yumruklamıyorsam dua etmeliydi! Arkamı dönmüş bir iki adım atmıştım ki birden yerden havalandım. Kaslı omuzlara atıldığımda yerden metrelerce havalanmış gibi hissettim. Gazel beni omuzuna atmıştı. Ve ben şu anda baş aşağı sallanıyordum.
"Ne yapıyorsun ya?!" Diyerek bağırdığım sırada aynı zamanda bir de sırtına vurmuştum. O ise burnundan gülmüştü.
"Sence ne yapıyorum?" Dedi soruma soru ile cevap vererek. Sırtına bir kere daha vurdum ama bana mısın demedi.
"Bıraksana beni!" Diye bağırdım.
"Hayır,"
"Bırak beni! Hasta mısın be adam bırak beni!" Dedi art arda sırtına vururken. Midem bulanmaya başlamıştı.
"Gitmeyeceğine söz ver bırakayım." Dedi büyük bir sakinlikle.
"Gideceğim! Git kendine başka sevgili bul! Bana ne!" Ben ne diyordum Allah aşkına! İyice çocuklaşmıştım.
"E bırakmıyorum o zaman!" Dedi benimle inatlaşarak.
Bir taraftan beni taşıyor diğer taraftan mekana adımlıyordu bu sayede gitme ihtimalimi sıfıra indiriyordu. Onun omzunda inemeyeceğimi anladığımda kollarımı göğsümde birleştirip kaşlarımı çattım. Şu anda şekeri alınmış çocuk gibi durduğumu biliyordum ama kendime engel olamıyordum. Normalde şimdi beni omzuna attığı için yeri göğü inletmem gerekiyordu ama bu durumdan rahatsız değildim. Sıkıntı da buydu zaten. Neden rahatsız değildim? Daha iki gündür tanıdığım adamın omuzundaydım ama rahatsız değildim bu biraz garibe kaçıyordu. Gazel'in adımları yavaşladığında mekanın kapısına geldiğimizi anladım. Bu gibi yerlere elini kolunu sallayarak giremezdiniz. İlla korumalar olurdu.
"Kız benimle," Dedi Gazel ve tekrar adımlamaya başlayacaktı ki yabancı ses onu durdurdu.
"Abi sen tamama ama kızı aramamız lazım," dedi çekingen bir sesle. Gazel'den korkuyor gibiydi.
"Kızı daha önce burada görmedik polis ya da gazeteci olabilir." Diyen kişiyle gözlerim kocaman açıldı. Siktir! Ben gazeteciydim. Hem de araştırma gazetecisiydim. Benim gazeteci olduğumu anlamazlardı, değil mi?
"Olmaz." Dedi Gazel kesin bir dille.
"Abi-"
"Olmaz, dedim!"
"Abi emirler böyle sende biliyorsun."
"Sikerim emirleri sana olmaz dedim uzatma!"
"Abi diğer kızıl saçlı kızı da aratmadı İzel abi, eğer ki bu kızı da aramazsak sorun çıkar." Dedi yabancı ses. Demek Enra'yı aratmamıştı İzel, garipti. Sırf Enra'nın morali bozulsun diye arattıracak hatta defalarca arattıracak bir ifadesi vardı.
"Kemal kız benimle!" Dedi Gazel sert sesiyle. "Aranmayacak diyorsam aranmayacak!" Parmağını Kemal denen adama salladığını hissettim.
"Cesaretin varsa dokun ona! Dokun da gör senin belanı nasıl sikiyorum!" Sesi o kadar tehlikeli gelmişti ki be bile ürpermiştim. Gerçekten sahiplenmekte üstüne yoktu.
Kemal denen adam boğazını temizlediğini duydum. Birkaç saniye durduktan sonra konuşmaya başlayan Kemal ikna olmuştu. "İçeri alın!" Dedi adamlarına, Gazel tekrar adımlamaya başladığında içeri beş adımla girmiştik ve sonunda Gazel beni yere bırakmıştı. Yere indiğimde ilk önce saçlarımı düzelttim sora ise ters bakışlarımla Gazel'e baktım. Beni omuzuna attığı gerçeğini bir kenara itip sorumu sordum.
"Buraya kimi izlemeye geldiğimizi artık söyler misin?" Gazel kolunu belime doladı ve bana yön verdi. Ringin dört bir yanını kalabalık sarmıştı. Ve en önde de İzel, Enra, Mahsun ve Maya vardı.
Gazel bana cevap vermek yerine ringin en önüne yani diğerlerinin yanına getirdikten sonra kulağıma eğildi. "Şimdi sorunun cevabını canlı bir şekilde göreceksin." Dedi sıcak nefesini saçlarıma üfleyerek. Bunu yapmayı acilen bırakması gerekiyordu. Gazel'i dinlemeyi tercih ettim ve beklemeye başladım.
Dakikalar sonra kalabalığın içinden biri mikrofonla ringe çıktı ve anons yapmaya başladı. "Sayın seyirciler hoş geldiniz!" Dedi adam neşeyle, ortalıkta gür bir alkış koptu. "Bu gece kimin maçlarını izleyeceğimizi hepiniz biliyorsunuz!" Dediğinde ben, Enra ve Maya kafalarımızı iki yana salladık. Üçlü kız grubu olarak hiçbir şey bilmiyorduk. "Bu gece Recep Şeytan ile Özgür Kırhanlı'ın maçını izlemek için buradayız!" Diyerek bağıran adamın sözlerinden sonra taş kesildim. Bu ikiliden birini tanıyordum.
"Hazırsanız, başlıyoruz!" Özgür Kırhanlı'yı tanıyordum ve tanımamın sebebi Umut'tu. "Karşınızda Recep Şeytan!" Diye bağıran adamın ardından esmer kaslı bir adam ringe çıktı. Lakin onu umursamadım. Benim beklediği kişi başka biriydi. Kardeşimle bağlantısı olan kişiydi benim beklediğim kişi. Bana o lazımdı. Özgür Kırhanlı seni beliyorum. "Ve onun rakibi Özgür Kırhanlı!" Ve sahneye beklediğim kişi çıktı.
Üzeri çıplak altında şort ile çıkan kişi oydu. Özgür Kırhanlı. Kumral saçları anlına dökülüyor ve benim gibi olan ela gözlerini saklıyordu. Fit vücudunu herkese sergileyen adama boş gözlerle bakıyordum. Ama içimde ne fırtınalar koptuğunu tek ben bilirdim. Ringdeki kumral adamın kardeşimin ölümünde bir bağlantısı vardı. O gece Umut'a o mesajı atan kişi Özgür Kırhanlı'ydı. Onu çok aramıştım ama bulmamıştım lakin şimdi tam karşımdaydı. Bu adam kardeşimin asıl katilini biliyordu ve ben o kişiyi bugün öğrenecektim.
***
Bölüm Sonu
Umarım begenmişsinizdir.
|
0% |