Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm: Hoş geldin

@leyan_626

Yeni bölüm geldi.

 

Beğenir ve yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz.

 

Herkese iyi okumalar.
♡♡♡

 

***

 

Artık bu masal dört hasta kurdun ve doktor kuzu masalıydı. Kurtlar seçtiğim dört hasta ve kuzu da ben. Masalın sonunda bu dört hasta kurt ya kuzuyu da kendileri gibi hasta edecek ya da beraber iyileşeceklerdi.

 

***


Hayatım boyunca seçimlerimden asla pişman olmamıştım, asla kaldıramayacağım bir yükün altına girmemiştim girsem bile o yükün altından kalmayı bilirdim. Biliyorum bu seferde seçimlerimden pişman olmayacaktım, olsam bile her zamanki gibi o yükün altından kalkardım. Kalkamasam bile o yükle yaşamayı öğrenirdim. Ya da o yüke aşık olur ve altından hiçbir zaman kalkmaz istemezdim.

Simsiyah gözlerin içinde bir parıltı aradım ama yoktu. Boşluk. Bakışlarında koca bir boşluk vardı. Bakışlarına hissizlik diyemezdim, çünkü hissizlik sözcüğü bile fazlaydı. Neden bakışları bu kadar boştu?

Siyah gözler beni etkisi altına almıştı, bakışlarımı gözlerinden ayıramıyordum. Ben onu gördüğüm için bakışlarımı ayıramıyordum ama o neden ıslarla göremediği bir yere bakıyordu? Yoksa görüyor muydu? Siyah gözlerin sahibi bakışlarını önüne çevirdi. Boynunu çıtlatıp önünden geçen hastalardan birinin elmasını aldı. Siyah saçlı iri adam, ilk birkaç saniye elmasını alan kişiye baktı, daha sonra ise hızlı adımlarla onun yanından uzaklaştı. Korkmuştu.

Siyah gözlerin sahibi, elmadan bir ısırık alıp rastgele boş masalardan birine rahatça oturdu, kafasını geriye atıp ona bakan gözleri görmezlikten gelerek elmasını yemeye devam etti. Faza rahat ve umursamazdı.

"Esil Hanım," dedi sağımda ki Sema Hanım. "Bu hastaların dördü ile başa çıkamazsınız. Hele ki Uras ile asla! Siz şuanda sakin birini görüyorsunuz ama onun gerçeği bu değil, adamı kelepçelerle dizginlemeye çalışıyoruz, yemekhane dışında üç koruma ile geziyor, burada hasta değil bir mahkum hayatı sürüyor. Koca hastane onunla zor başa çıkarken siz tek başınıza hayatta onunla ilgilenemezsiniz. Diğer hastaları saymıyorum bile!"

"Lütfen kulağımın dibinde bağırmaya bir son verir misiniz, Sema Hanım?" Dedim dediklerini duymazlıktan gelerek. Duraksadı. Boğazını temizleyip daha sakin bir sesle konuşmaya devam etti.

"Esil Hanım, sizden ricam daha mantıklı düşünmeniz. Seçtiğiniz kişilerin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyorsunuz, dördü de birbirinden manyak! Bu dördü sizi de kendileri gibi delirtir, hem bu hastalar tedavi görmek de istemiyor. Lütfen başka hastalar seçin." Bakışlarımı Sema Hanıma çevirdim. Çenemi dikleştirip ciddiyetle ona baktım.

"Asıl benim sizden ricam kararlarıma saygı duymanız. Ben bu dört kişiyi seçiyorum ve bu kararımı kimse değiştiremez." Dedim sesimi sakin tutmaya çalışarak. "Şimdi izin verirseniz odama gidip dinlenmek istiyorum, bu günlük bu kadar yeter." Dedikten sonra Sema Hanımın konuşmasına izin vermeden odadan çıktım. Şu hayatta en sinirlendiğim şey kararlarımın eleştirilmesiydi ve Sema Hanım bunu bugün defalarca yapmıştı.

***

 

Bir Gün Sonra

 

Dün Sema Hanımla konuştuğumuz odadan çıktıktan sonra odama gelmiş ve sıcak bir duş almıştım. Geç saatlere kadar kitap okumuş veya yoga yapmıştım. Geceleri uyumayıp yoga ve kitap okumayı çok severdim. Bazı insanlar yoganın akşam yapılmayacağını dile getirse de bana en çok akşam vakitleri iyi gelirdi. Saat iki civarlarında uyumuş ve sabah saat yedide kalkmış ve tekrar yoga yapmış, sonrasında ise ılık bir duş almıştım. Saçlarımı kurutup tepeden bağlamış, üzerime çizgili triko bir kazak ve siyah taytımı giymiştim.

 

Çoğunlukla kazak ve tayt giyen bir insandım. Çoğu kişi pantolon veya eşofman ile rahat ederken ben tayt ile rahat ederdim. Sanırım bu hastanede en sade giyinen ilk insan ben olacaktım. İlk hastaneye girdiğimde gördüğüm kadarıyla herkes resmi giyiniyordu. Bu hastanenin ilk spor giyinen ve önlük giymeyen doktoru olacaktım. Bir ilk olmak güzel olacaktı.

 

Elimdeki kupayı çalışma masamın üzerine bırakıp pencerenin önüne durdum. Ormanın görüntüsünün bana huzur vermesini bekledim ama huzurdan çok içimi koça bir karartı çöktü. Hala gördüğüm kabusun etkisindeydim ve bu yüzden eskiden bana huzur veren orman şimdi korku veriyordu. O kabus beni öyle bir etkisi altına almıştı ki ormana bakamaz oluştum. Bu gece rüyamda yine bir ormanın içindeydim ve yine tek başımaydım. Etrafımı saran ağaçların içinde tek başıma durmuş ve etrafa bakıyordum, bu sefer yerde papatyalar yoktu. Onun yerine en sevdiğim çiçek olan karanfil vardı. Beyaz karanfil.

 

Ve beyaz karanfilin yapraklarının üzerinde ise minik kan lekeleri.

 

Masumiyeti simgeleyen beyaz karanfilin üzerinde kan lekeleri vardı.

 

Karanfilin yanına gidiyor ve yapraklarına dokunuyordum aynı diğer rüyamda papatyaların yapraklarına dokunduğum gibi. Kan lekeleri parmaklarıma bulaşıyor ve parmaklarımdan aşağı doru akıyordu. Onları silmiyordum akmasına izin veriyor ve yeşil çimenlere akmasına izliyordum. Yere damlayan kan damlasıyla birlikte yeşil çimenler soluyordu. Yine kulağıma ılık bir nefes yaklaşıyor ve, "Ormanın kalbinden bir damla kan akıyor ve orman yok oluyor." Diyordu. Bu sesin kime ait olduğuna bakmak için arkama bakıyor ve kalbimi sızlatan manzarayla karşı karşıya geliyordum.

 

Ağaçların yaprakları solmuş ve dalları kırmızı lekeye bulanmış, tüm yeşillikler solmuş ve aynı ağaçların dallarında olduğu gibi solan yeşilliklerin üzerinde de kırmızı lekeler vardı. Hayvanlar gözleri açık bir şekilde yerde yatıyorlardı ve hepsinin de gözlerinden kan akıyordu... ve hepsi bana bakıyordu. Ellerimde hissettiğim sıcaklıkla beraber bakışlarım ellerime kayıyor ve çığlık atıyordum. Hızla ayağa kalkıp geriye doğru birkaç adım atıyor ve yere düşüyordum. Elimdeki sıcaklığın sebebi başka bir elin elimi tutmasıydı ve bağırmamın sebebi o insanın kanlar içindeki suratıydı.

 

Eskiden sarı olan saçları simdi kırmızı lekeye bulanmıştı, ölü gibi bakan yeşil gözleri benimkilere benziyordu. Yere yüz üstü bir şekilde yatmış ve bana elini uzatıyordu. Kan içerisinde olan elini.

 

Yüzünde acı çekermiş gibi bir ifade vardı, bir tarafım ondan deli gibi korkuyor ama bir tarafım ona yardım etmem gerektiğini söylüyordu. Yerde sürünerek bana doğru gelmeye çalışıyordu ve ben de ona inat geriye doğru gidiyorum. Bu bilinçli yaptığım bir şey değildi, korkudan yapıyordum.

 

Bakışları yalvarır gibi bakıyordu. Ondan kaçmamamı istiyor gibiydi. Korkum ve yardım etme isteğim aralarında gidip geliyordum. Ondan korkuyordum, her tarafı kan içindeydi, yüzünün hepsi kırmızı lekeyle bulanmıştı ve çok korkutucu gözüküyordu, bakışları ise çok çaresizdi yardım istiyordu. Yardım etme isteğim daha ağır basıyor ve geriye doğru sürünmeyi bırakıyordum. Bu yaptığımı görüyor ve dudaklarına sevinçli bir tebessüm oturuyordu, elini bana doğru uzatıyor ve dudaklarını oynatarak lütfen diyordu.

 

Korkarak da olsa elimi ona uzatıyordum, gözünden bir damla yaş akarken elimi tutmaya çalışıyor ama tam elimi tutacakken görünmez biri tarafından geri çekiliyordu. Çığlık atarak geriye doğru çekiliyordu. Ben ise donmuş bir ifadeyle ona bakıyordum.

 

Sonrası ise yoktu. Nefes nefese yataktan kalkmış ve yaklaşık yarım saat kendime gelememiştim. Ne oluyordu? Neden iki gündür bu kadar garip rüyalar görüyordum? Bu hastaneye geldiğimden beri bu tür rüyalar görmem normal değildi. Dün ki rüyayı fazla kafama taktığımdan yine ona benzer bir rüya görmüş olabilir miydim?

 

Ormana bakmaya bir son verip kupamı masanı üzerinden alıp yatağımın üzerine oturdum. Bağdaş kurup elime telefonumu aldım. Rahatlatıcı bir müzik açıp sırtımı yatağın başlığına dayadım. Biraz rahatlamaya ve müzik dinlemeye ihtiyatım vardı. İki gündür hiç oturup kafamı dinleme fırsatım olmamıştı. Kahvemden bir yudum içip gözlerimi kapattım.

 

İlk birkaç dakika şarkının melodisi ile gevşedim. Kahvemden aldığım yudumlar sayesinde daha da rahatladım. Gözlerimi önüne sevdiğim şeyleri getirmeye çalıştım ama gözümüm önüne gelen ile kaşlarımı çattım. Kapalı gözlerimin önüne gelen görüntü dün gördüğüm siyah gözlerin sahibiydi. Uras Azer. Dün boş bakışları, rahat tavrı ve Sema Hanımın onun için söylediği sözler aklıma geldi.

 

"Siz şuanda sakin birini görüyorsunuz ama onun gerçeği bu değil, adamı kelepçelerle dizginlemeye çalışıyoruz, yemekhane dışında üç koruma ile geziyor, burada hasta değil bir mahkum hayatı sürüyor. Koca hastane onunla zor başa çıkarken siz onla tek başınıza hayatta onunla ilgilenemezsiniz." Demişti. Fazla mı abartıyordu yoksa bunların hepsi doğru muydu?

 

Uras Azer. Yemekhane dışında kelepçeler ve üç koruma ile dolaşan, burada hasta değil bir mahkum hayatı süren ve koca hastaneni bile zor başa çıktığı kişi. Ve belki de benim en çok ilgileneceğim hastam olan, Uras Azer. Boş bakan siyah gözlerin sahibi ve en tehlikeli hasta olan, Uras Azer.

 

Seninle tanışmak için sabırsızlanıyorum.

 

Kapıdan gelen tık tıklama sesiyle kapalı gözlerimi açtım, yataktan ayağa kalkıp kupamı masanın üzerine koydum. Elimdeki telefonun siyah ekranından kendime bakıp saçlarımı düzelttim. Kapıdan tekrar tık tıklama gelince elimdeki telefonu da masanın üzerine bırakıp hızlıca kapının önünde durdum. Kapıyı açıp gelen kişiye baktım. Gelen kişi Cemdi. Kapının dışında kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde duruyordu.

 

"Hadi gidiyoruz." Dedi daha merhaba bile demeden. Kaşlarımı çatıp bende onun gibi kollarımı göğsümde birleştirdim.

 

"Sana da merhaba Cemoli!" Dedim. İfadesini bozmadı.

 

"Hadi gidiyoruz." Dedi yeniden.

 

"Evet aynen sanda günaydın!" Dedim inatla.

 

"Hadi gidiyoruz!"

 

"Gerçekten bir kere merhaba veya günaydın de, nereye gideceksek geleceğim seninle ama önce normal bir cevap ver." Sinirle nefesini verdi.

 

"Hayırlı sabahlar." Dedi gülümsemeye çalışarak. Onun aksine ben gerçekten gülümsedim.

 

"Ha şöyle! Sana da hayırlı sabahlar Cemoli."

 

"Hadi gidiyoruz." Dedi yine eski surat ifadesine dönerek. Ofladım. Bu adam neden bu kadar odundu? Gözlerimi devirip başımı iki yana salladım. "Bozulmuş plak gibi ötmeye bir son ver." Cevap vermesini beklemeden odama girip masanın üstünden telefonumu aldım. Geri dönüp odadan çıktım. Cem'e dönüp, "Hadi gidelim." Dedim. Eliyle gitmem gereken yerli gösterdiğinde onu ikiletmeden gösterdiği yönde yürümeye başladım.

 

"Nereye gidiyoruz?" Dedim sağımdaki Cem'e bakarak.

 

"Gidince görürsün." Dedi gıcık bir şekilde.

 

"Gidince değil şimdi senden öğrenmek istiyorum. Nereye gidiyoruz?"

 

"Gidince göreceksin zaten niye soruyorsun?"

 

"Soruya soruyla cevap vermez misin?" Dedim sinirle.

 

"E sende öyle yapmıyor musun?" Dedi karşılık olarak.

 

"Şuanda seninle sabaha kadar konuşurdum ama kendi iyiliğim için bunu yapmayacağım Cemoli!"

 

***

 

"Yemekhaneye gidiyoruz desen ölür müydün?" Dedim ters ters Cem'e bakarak. Bakışlarıma karşılık olarak o da aynı şekilde bana ters ters baktı.

 

"Gelince gördün işte ne diye uzatıyorsun?" Dedi düz bir sesle.

 

"Bana soru sorma Cemoli! Bana soru sorma! Bir inanın her cümlesi nasıl soruyla olur! Soru sormadan konuşamıyor musun sen?!" Diye bağırım.

 

Anlık bir sinirle öyle bir bağırmıştım ki yemekhanedeki herkes bize bakmıştı. Herkesin bize kocaman gözlerle bakmasından utanarak Cem'in arkasına geçip saklandım. O kadar bağıracak ne vardı ki!

 

"Gerçekten şuanda suçu bir çocuğun babasının arakasına saklandığı gibi benim arkama mı saklandın?" Dedi Cem. Evet tam olarak öyle oluştu. Suçlu bir çocuk gibi Cem'in arkasında saklanıyordum.

 

"Lütfen sus." Diye fısıldadım. "Ne kadar utandım senin haberin var mı?"

 

"Utanacak bir şey yok." Kafamı iki yana salladım.

 

"Hayır var. Şuanda herkes bana bakıyor." Duraksadım. "Yani mantıken sana bakıyorlar ama aslında ban bakmaları gerekiyor." Dedim yüzümü avuçlarımın arasına alarak. Gerçekten o kadar bağıracak ne vardı ki?! İlk günden tüm hastaneye rezil olmuştum.

 

"Herkes yemeklerine döndü bile, kimse sana bakmıyor." Dedi Cem.

 

"Gerçekten mi?" Dedim şaşkın şaşkın. Burnundan güldü. "Gerçekten." Dedi.

 

Kafamı hafiften çıkarıp hastalara, doktorlara ve yanlarındaki korumalara baktım. Cem'in söylediği gibi hepsi yemeklerine dönmüştü. Başımı tamamen çıkarıp dikleştim. Bazen ciddiyetimi kaybediyordum. Yandan Cem'e baktığımda dudaklarını birbirine bastırmış başka tarafa baktığını gördüm. Onu görmezlikten gelip etrafa baktım. Yeterince çocukluk yapmıştım artık ciddi olma vakti gelmişti.

 

Bulmam gereken bir kızıl, bir dev, iki kişilikli bir esmer ve kelepçeli hastam vardı.

 

"Cemoli, şimdi bana kırmızı kafalı Aslı Yavuz'u bul desem bulabilir misin?" Dedim Cem'e dönerek. İlk tanışacağım kişi Aslı olacaktı, diğerleri ile de bugün içerisinde tanışmayı planlıyordum. Cem ilk önce kaşlarını çattı. Sanırım ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu. Ne kadar ciddi olduğumu anlamış olacak ki o da ciddileşip başını aşağı yukarı salladı.

 

"İki dakikamı bile almaz." Dedi. Kafamı aşağı yukarı sallayıp, "Tamam bul o zaman." Dedim.

 

İlk önce dondu birkaç saniye boş boş baktıktan sonra şaşkınlığını üzerinden atıp kafasını salladı ve bana bir dakika beklememi söyledi. Telefonunu çıkarıp birini aradı yaklaşık bir dakika konuşup telefonu kapattı. Bana dönüp, "Buldum." Dedi. Kaşlarım havalandı. Ne kadar da çabuk bulmuştu.

 

"Beni onun yanına götür." Dedim net bir şekilde.

 

Başını sallayıp bana yolu gösterdiğinde birlikte yürümeye başladık. Cem beni korumak için önümden geçecek olan hastalardan önce beni arkasına alıyor ve hastaların geçip gitmesini bekliyordu. Bu şekilde ilerleyerek en sonda olan boş masalardan birinin önüne kadar gelmiştik. Masada tek başına oturan kızıl saçlı kızı görmemizle ikimizde durmuştuk.

 

Kızıl saçları omuzlarından aşağı dalgalar halinde dökülüyordu, yeşil gözleri sabit bir şekilde yanına ki boş yere bakıyordu. Kaşlarını çatmıştı ve yüz ifadesi sertti. Sanki bir şeye odaklanmış gibiydi. Yüzüme samimi bir gülümseme yerleştirip karşısına oturdum. Kollarımı masada birleştirip Aslı'ya baktım. Lakin o beni fark etmemişti, hala aynı ifadeyle yanındaki boşluğa bakıyordu. Ablasını mı görüyordu?

 

Yanımdaki hareketlilikle Cem'in yanıma oturduğunu anladım. Aslı benim geldiğimi fark etmediği gibi Cem'in de geldiğini fark etmemişti. Onun dikkatini çekmek için öksürmüş gibi yaptım ama yine dikkatini çekemeyince konuşmak zorunda kaldım. "Ablan dışında başka insanlarla da konuşmak ister misin, Aslı?" Dedim minik bir tebessüm ile. Aslı'nın bakışları sonunda bana döndüğünde gülümsedim. Bir süre bana baktı. Yeşil gözleri yüzümün her yerinde dolaştı.

 

"İnan hiçbir bilgim yok." Dedi ama sanki bana değil de başka birine konuşuyormuş gibi. Yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluştu. "İstersen onu da öldürebilirim. Boğazını kesmek zevkli olurdu." Tırssam da yanımda oturan Cem'e güvenerek yerimden kımıldamadım.

 

"Ona dokunduğun an nefesini keserim senin!" Dedi Cem masada Aslı'ya yaklaşarak. Cem'in kolunu tutup, "Sıkıntı yok." Dedim. Tekrar Aslı'ya döndüm.

 

"Bence beni öldürmek istemezsin Aslı," dedim ılımlı bir şekilde. Güldü. Bana alayla bakıp. "Nedenmiş o?" Dedi.

 

"Ben olmazsam ablanı nasıl yeneceksin?" Dedim karşılık olarak. Aslı kaşlarını çatıp gerildiğinde doğru bir noktaya bastığımı anladım. Yüz ifadesini düzeltmeye çalıştı ama pek başarılı olamadı.

 

"Neden ablamı yenmek isteyim?" Dedi. Gülümsedim.

 

"Onu kıskanıyorsun değil mi Aslı?" Dedim. Belki sert oynuyordum ama onun hakkında bilgi toplamam lazımdı. "Söylesene, her konuda ablanın senden daha iyi olması nasıl bir his?" Dedim acımasızca. Aslı yutkundu. Gözlerinde bir acı hissettim ama bu anlıktı. Sonra kendisini toparlayıp yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi.

 

"Ne demek istiyorsun?" Dedi. Yüzüme bir gülümseme yerleştirerek masada ona doğru yaklaştım.

 

"Bence sen benim ne demek istediğimi anlıyorsun ama salağa yatıyorsun, haksız mıyım?" Aslı'nın bakışları ilk önce gözlerime sonra da yanındaki boşluğa kaydı. Başını iki yana sallayıp, "Sanmam." Dedi. Bunu da bana söylememişti. Bakışları tekrar bana döndü.

 

"Kimsin sen?" Dedi. Gülümsedim.

 

"Seni iyileştirecek kişiyim," elimi uzattım. "Ben Esil Baran. Senin doktorunum." Bir bana bir uzattığım elime baktı. "Doktorumsun?" Dedi emin olmak için. Başımı salladım. Yüzünde yine az önceki gibi tehlikeli bir gülümseme oluştu. "Kesinlikle onu öldürmek zevkli olacak." Deyip masadaki bıçağa yöneldi.

 

Aslıdan önce davranıp bıçağı aldım ve o daha ne olduğunu anlamadan bıçağı onun boynuna yasadım. Aslı'nın ellerini tek elimde sabitleyip onu hareketsiz bıraktım. Onu kendime doğru çekip gözlerime bakmasını sağladım. Aldığı sinirli nefesleri duyabiliyordum ve çırpınışlarını daha da güçlendirmeye çalıştığını hissedebiliyordum.


"Aslı sana zarar vermek istemiyorum." Dedim. "Bak sakin ol. Sadece konuşmak istiyorum o kadar, hem ablan beni öldürmeni söyledi mi sana?" Nefes alışverişleri duraksadı. Çırpınmayı kesti. Başını iki yana sallayıp, "Sen onu görmüyorsun. Ne dediğini nerden biliyorsun?" Dedi. Gülümsedim.

"Evet onu görmüyorum ama ne dediğini tahmin edebiliyorum." Dedim onun inanması için sesimi samimi tutmaya çalışıyordum. "Bak şimdi seni bırakacağım ve sakin sakin konuşacağız, tamam mı?" Gözlerimin içine bakarak başını iki yana sallıyordu ki duraksadı. Gözlerini kapatıp bir süre bekledi, pes etmiş gibi nefesini verip, "Tamam." Dedi. Bunu bana mı yoksa ablasına mı dediğini anlayamadığım için bir süre bekledim. Aslı gözlerini açıp başını aşağı yukarı sallayıp tekrar, "Tamam." Dediğinde ellerimi gevşetip ellerini geri çekmesini bekledim. Aslı ellerini geri çektiğinde ise boğazındaki bıçağı geri çekip, yanımdaki Cem'e uzattım. Cem elimdeki bıçağı aldı ve Aslı'nın ulaşamayacağı bir yere koydu.

"Esil?" Dedi Cem. İlk defa adımı seslenen adama dönüp ne oldu, der gibi baktım. "İyi misin?" Diye sordu. Şaşkın ve diyeceğini bilmiyor gibiydi. Sanırım az önce yaptığıma şaşırmıştı. Ona gülümseyip, "İyiyim." Dedim. Emin olmak için bir süre yüzüme baktı, bir şeyim olmadığına emin olduktan sonra başını sallayıp önüne döndü.

Aynı şekilde bende önüme dönüp Aslı'ya baktım. Yüzüme samimi bir gülümseme yerleştirip Aslı'nın masanın üzerindeki ellerini tutum. Bu sefer sert değildi tutuşlarım aksine yumuşak ve şefkatliydi. Bunu o da fark etmiş olacak ki şaşkınlıkla bir bana bir elini tutan elime baktı.

"Sana zarar vermek gibi bir niyetimin olmadığını sende biliyorsun. Ben sadece sana yardım etmek istiyorum." Baş parmağımla elinin tersini okşamaya başladım. "Sadece seni iyileştirmek istiyorum." Dedim şefkatle.

Aslı'nın bakışlarında anlık bir yumuşama hissettim ama bu sadece bir saniyelik bir şeydi. Sonrasında yine aynı sert bakışlarına geri dönmüş ve ellerini sertçe geri çekmişti. "Ben iyileşmek isteniyorum ama," Dedi ters bir sesle. "Git başka bir hasta bul kendine, ben halimden gayet memnunum!" Masadan kalkıp gitti.

Oturduğum yerde dikleştim. Dudaklarımı ıslatıp, sakin olmak için derin bir nefes aldım. Tamam, her şeyin kolayca olmayacağını zaten biliyordum. Çenemi dikleştirip, "Cemoli o kızılı buraya getir!" Dedim Cem'e bakmadan.

Cem'in masadan kaktığını hissettim. Saniyeler sonra da Aslı'nın çığlık attığını duymamla yüzümde bir gülümsem oluştu. Saniyeler sonra Aslı tekrar karşıma oturmuş bir vaziyetteydi. Tepesinde dikilen ve onu tutan Cem ile beraber tabi. Yüzümdeki gülümsemeyi silmeden Aslı'nın kızgın suratına baktım.

"Benden ne istiyorsun?!" Dedi sinirli bir sesle. Onun ezberlediği cevapların aksine bir cevap verdim.

"Arkadaşım olmanı istiyorum." Dedim dürüst olarak. Ben onlarla hasta doktor ilişkisi kurmak istemiyordum, ben onlarla arkadaş olmak ve arkadaşımı iyileştirmek istiyordum. Aslı ilk önce dondu sonra ise kahkahalarla gülmeye başladı.

"Ne saçmalıyorsun sen ya?" Dedi gülüşünün ardından, kollarını masaya yaslayıp çenesini kollarının üzerine koydu. "Doğru söyle sen doktor musun yoksa hasta mı?"

"Doktorum." Dedim ciddiyetle. Aslı gülmemek için dudaklarını büzdü.

"Buradaki doktorlar ne zamandan beri hastaları ile arkadaş olmak istiyor?" Diye sordu. Arkadaş kelimesine yaptığı vurgu dikkatimden kaçmamıştı. Bende aynı onun gibi dudaklarımı büzdüm.

"Benim buradaki doktorlar gibi olduğumu da nerden çıkardın?" Dedim. Dediklerimi duymazlıktan geldi. Sesli güldü.

"Seninle arkadaş olacağıma ölür-" Derken duraksadı. Yanındaki boşluğa çevirip kaşlarını çattı. "Saçmalama! Tedavi olmak istemiyorum ben!" Dedi bağırarak. Bunları bana söylemiyordu. "Hayır sana karşı gelmiyorum ama-" Derken gözlerini sıkıca kapattı, masanın üzerindeki elleri yumruk oldu. "Onunla arkadaş olmakta istemi-" Gözlerini açtı. Birkaç saniye yanındaki boş yere baktı, gözleri yavaştan dolmaya başladığında çocuk gibi kafasını sallayıp bana döndü. Dakikalar önce gülen yüzünden eser kalmamıştı, gözleri dolmuş ve yanakları kızarmıştı.

"Ben tedavi olmak istemiyorum." Diyerek konuşmaya başladı. "Ama o," yanındaki boşluğu gösterdi. "Seni tanımak istiyormuş." Dedi. Kaşlarımı çattım. Ablası mı beni tanımak istiyordu?

"Sen peki?" Kızarmış gözleri ile gözlerime baktı. "Ben seni ne tanımak istiyorum ne de hastan olmak istiyorum." Dolmuş ve kızarmış gözlerinin ardından yüzünde minik bir gülümseme oluştu. "Aksine şuan tepemdeki koruman olmasa cebimdeki bıçağı çıkarır ve tam kalbine saplardım." Dedi. Tırstım ama belli etmedim aksine bende onun gibi gülümsedim.

"Seni durduran nedir?" Dedim. Kaşları ile yanındaki boşluğu gösterdi.

"O." Dedi. Ablası.

"Ablan senin aksine beni sevmiş olabilir mi?" Kafasını iki yana salladı.

"Hayır o da benim gibi seni sevmedi ama..." Duraksadı. Kaşlarımı havaya kaldırıp, "Ama," diyerek devam etmesini bekledim. "Ama senin diğerlerinden farklı baktığını düşünüyor." Dedi.

"Nasıl bakıyormuşum ben?" Dedim merakla. Gözlerimin içine öyle bir baktı ki kalbim sızladı. Birkaç saniye öylece baktı sonra ise, "Sevgi dolu ve şefkatli." Dedi. Şaşırdım ama şaşkınlığımı üzerimden atıp gülümsedim.

"Bu iyi bir şey değil mi?" Hayır anlamında kafasını iki yan salladı.

"Peki neden?"

"Bilmiyorum ama bana böyle bakmaya bir son ver!" Dedi yükselerek. Sinirle ayağı kalktığı an, Cem omuzlarına bastırarak geri yerine oturttu. Aslı sinirle tepeden ona bakan Cem'e öyle bir baktı ki bakışlarıyla onu öldüreceğini sandım. Bakışlarını Cemden ayırıp bana çevirdi, masada bana doğru eğilip, "Bana bak," dedi tehlikeli bir sesle. "Ya bu masadan kalkıp gidersin ya da tepemdeki adamını ve seni gerçekten öldürürüm!" İşaret parmağını kaldırıp yüzüme salladı. "Yapamam sanma yaparım ve bunun içi zerre pişman olmam!"

Daha ben cevap vermeden yan tarafına dönüp, "Kes sesini!" Diye bağırdı. Sinirlendiği kişi ben veya Cem değildi. Ablasıydı.

Aslı öyle bir hızla masadan kalkıp gitti ki Cem bile ne ara kalktığını anlamdı, anladığında ise Aslı'yı tekrar bana getirmek için adım atmaya başlıyordu ki elimi kaldırıp onu durdurdum. Aslı'nın arkasından bakakaldım. Kafasına vurarak yemekhaneden çıkana kadar bakışlarımı ondan ayırmadım. Aslı Yavuz, sevgi dolu bakışlardan neden nefret ediyorsun? Bir insan neden ona şefkatli bakılmasından nefret eder ki? Neden ablasına karşı gelmekten korkuyor? Neden?

Bu sorularımın cevabınız zamanla o bana anlatacaktı buna inancım sonsuzdu. Şimdi bana inanmıyor ve güvenmiyordu ama ben onun güvenini kazanacaktım. İyileşebileceğini ona gösterecektim. Hepsine gösterecektim. Masadan kalktım. Telefonumun ekranını açıp ses kaydı alan yere girdim. Boğazımı temizledikten sonra ses kaydını açtım. "Aslı Yavuz ve ablasını araştır." Dedikten sonra ses kaydını kapattım. Aslı'nın neden bu kadar ablasına bağlı olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Az da olsa biraz onun geçmişi hakkında bilgi toplamak işimi kolaylaştırabilirdi. Telefonumun ekranını kapatıp Cem'e döndüm.

Aslı'yı tanımış ve onun hakkında araştırmam gereken bazı noktaları öğrenmiştim ama daha tanışmam gereken üç kişi daha vardı. Şimdilik Aslı'yı düşünmemeli diğer hastalarımla ilgilenmeliydim.

"Cemoli bana Yaman Soylu bulur musun?" Dedim.

Cem başını salladı ve bana bir dakika beklememi söyledi. Cebinden telefonunu çıkarıp birkaç saniye biriyle konuştuktan sonra telefonu kapatıp bana yolu gösterdi. Gösterdiği yönde yürümeye başladım. Saniyeler sonra kalabalık bir masanın önünde durduk. Masanın en son köşesinde elindeki kupadan içeceğini içi Yaman'ı görmemle birlikte adımlarımı o yöne yönlendirdim. Ayaklarını öne doğru uzatmış kafasını geri atmış bir vaziyette oturan kişinin tam önünde durup beni fark etmesini bekledim.

"Gelen güzellik şuanda kafam çatlıyor, rica edersem geldiğin gibi siktir olup gider misin?" Dedi başını dahi kaldırmadan. Güldüm. Ellerimi belime koyup ısrarla ona bakmaya devam ettim.

"Asıl ben senden rica etsem başını kaldırıp yüzünü bize gösterir misin?" Dedim alayla. Gülümsediğini gördüm.

"O yanındaki devi gönderirsen sana başka şeylerde gösterebilirim." Dedi imalı sesi ile. Yanımdaki Cem öksürürken ben kıkırdadım.

"Bu nazik teklifin için teşekkür ederim ama benim niyetim o anlamda değil." Dedim ciddi olmaya çalışarak. Yaman dudaklarını büzüp başını kaldırdı. Kahverengi saçları anlına dökülürken ela gözleri parıl parıl parlıyordu. Sert yüz hatları vardı ve bence bu ona yakışıyordu. Dün onu sadece uzaktan görmüştüm ve pek inceleyememiştim. Şimdi bakıyorum da yakından daha da yakışıklıydı.

"Ov!" Diye bir ses çıkarıp kahkaha attı. "Sarısın sen," Dedi gülmeye devam ederek. "Maalesef güzelim ben alev kafalardan hoşlanıyorum. Şansına küs." Bende güldüm. Ona ayak uydurarak elimi kalbime bastırdım. "Ah! Kalbimi kırdın şuan!" Sesimi ağlamaklı çıkarmaya çalışarak, "Ben bu yük ile nasıl yaşayacağım!" Dedim. Cem arkadan gelip kolumu tutu.

"Sen geldiğin gibi sıyırdın herhalde!" Diye fısıldadı kulağıma, "Kızım hasta bu, ne yapıp yapmayacağı belli olmaz flört etmesene!" Sesli güldüm. Yandan Cem'e bakıp, "Merak etme Cemoli ben ne yaptığımı biliyorum." Dedim.

"Yalnız toplum içinde kulaktan kulağa konuşmak ayıptır." Diye araya girdi Yaman. Ona döndüm. Kollarım göğsümde birleştirip, yükümü tek ayağıma verdim.

"Tanışmak ister misin Yaman Soylu?" Dedim.

Yaman oturduğu yerden dikleşti. Kaşlarını havaya kaldırıp beni da dikkatli süzdü. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip başını iki yana salladı. "Yanında bir koruma olduğuna göre bir doktor olmalısın," dirseklerini dizlerine koyup çenesini avucunun içine yasladı. "Ve ben doktorlardan nefret ederim. O yüzden, No güzelim seninle tanışmak istemiyorum." Kaşları ile geldiğim noktayı gösterdi. "Senin yerinde olsam giderdim." Dedi.

"Ne yazık ki benim yerimde değilsin," Dedim. "Sen tanışmak istemezsen de ben kendimi tanıtmak istiyorum." Ellimi uzattım. "Ben Esil. Esil Baran. Ve aynen tahmin ettiğin gibi doktorum. Senin doktorunum." Dediklerimi umursamadan ayağa kalkıp aynen aynen, der gibi kafasını salladı.

"Sen burada doktorculuk oynamaya devam et." Kupasından son bir yudum alıp, "Bu adam gider." Dedi. Gitmek için hamle yaptığında önüne geçip gitmesine engel oldum. Daha onunla konuşmam bitmemişti.

"Bence bu adam hiçbir yere gitmeyip beni dinlemeye devam etmeli." Dedim. İlk defa kaşlarını çattı. "Çekil önümden yoksa olacakların sorumlusu ben olmam!" Dedi ürkütücü bir sesle. Kafamı iki yana sallayıp, "Sadece konuşmak istiyorum." Dedim.

"Ben istemiyorum ama,"

"Rica ediyorum. Beş dakika konuşalım ben zaten gideceğim." Güldü. Başını omuzuna yatırıp alayla bana baktı.

"Rican umurumda bile değil. Git kendine tedavi edecek başka bir hasta bul ve beni rahat bırak." Dedikten sonra gitmek için bir hamle daha yaptı. Aslı da buna benzer bir şey söylemişti.

"Cemoli sakın geçmesine izin verme ve ani bir hareketinde zor kullanmaktan çekinme!" Dedim net bir sesle. Bu sefer onu engelleyen ben değildim, benim emrim ile Cem engellemişti. Yaman'ın tam karşısında bir duvar gibi durmuş ve Yaman'ın ani bir hareket yapacağına karşı hazırda bekliyordu.

Yaman, sinirlenmişti ki burnundan soluyordu. Nefes seslerini duyabiliyordum ama bunu umursamadım çenemi dikleştirip ona düz bir suratla baktım. "Yeni kurbanının bana kim olduğunu söylersen seni bırakabiliriz." Dedim daha fazla uzatmadan. Göz bebekleri büyüdü, kaşları havalandı. Şaşırmıştı. Nefes alışları duraksamış elleri yumruk olmuştu.

"Sana ne lan!" Diye yükselip üzerime yürüyeceği esnada Cem onu kolundan tutup geri itekledi. Ne kadar da çabuk sinirlenmişti. Yüzümde alaycı bir gülümseme oluştu. "Ne oldu? Yoksa onu senden kaçırırım diye mi korktun?" Dedim. Daha da sinirlendi.

"Kaçırmak mı?!" Dedi inanamıyormuş gibi. Kahkaha attı. "Onu benden kaçırabileceğini mi sanıyorsun?" Ciddileşti. "Tamam, kaçır ben yine de bulurum onu!" İstediğim kıvama geliyordu. Zaferle gülümsemek istedim ama ciddi yüz ifademden ödün vermedim. "Elay Erdem. Hadi uzak tut nasıl tutacaksın merak ediyorum." Dedi alayla gülerek.

Ciddi ifadem yüzümden silindi ve kahkahalarla gülmeye başladım. Yaman ve Cem bu halime şaşkınlıkla bakarken ben gülmeye devam ediyordum. Her şey planladığım gibi olmuştu. Planım en başından beri Yaman'ı kızdırmak ve yeni kurbanını öğrenmek değildi, asıl planım kurbanının konusu geçtiğinde vereceği tepkiydi. Ve ben almam gereken cevabı almıştım. Gülmeye devam ederken telefonumun ekranını açıp aynı Aslıda yaptığım gibi ses kaydı aldım.

"Yaman Soylu'nun, terapilerine Elay Erdem ile beraber girilecek ve Elay Erdem bundan sonra benimle beraber olacak." Dedim telefona doğru. Bunu duyan Yaman ilk önce dondu sonra ise sinirle dişlerini sıkıp üzerime atıldı. "Seni gebertirim." Yüzüme atacağı yumruğu Cem havada yakalayıp kendi yumruğunu Yaman'ın suratına geçirdi. Ben geriye doğru çekilirken Cemde beni korumak için yanıma gelmiş ve koluyla beni arkasına itmişti. Yaman düştüğü yerden kalktı ve tekrardan üzerime yürümeye başladı. Korkmuyordum ama istese beni gerçekten öldürebileceğini biliyordum. Benim nerdeyse beş katımdı ve ona karşı hiçbir şansım yoktu.

Yaman daha bize yaklaşmadan yemekhanenin içerisinde olan diğer korumalar gelip kollarından tuttular iki kişi zar zor Yaman'ı tutarken üçüncü koruma bana dönüp, "Ne yapalım efendim?" Diye sordu. Yutkundum.

Yaman'ın son kez baktıktan sonra kendimi toparlayarak çenemi dikleştirdim. "Odasına götürün ve hemşirelere söyleyin ona sakinleştirici versinler," Dedim. Koruma başını sallayıp diğer iki koruma ve Yaman ile birlikte gideceklerdi ki son dakika hatırladıklarımla arkalarından, "Ve Elay Erdem'i bulup koruma altına alın. Sakın Yaman ile karşılaşmasın!" Dedim. Korumaların başı kafasını sallayıp diğerlerine gitmeleri için emir verdiğinde Yaman bana öldürücü bakışlar atıyordu. Zar zor Yaman'ı yemekhaneden çıkardıklarında dakikalardır tutuğum nefesimi vermiştim.

Saçlarımı geriye atıp ellerimi belime koydum. Derin derin nefesler alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bu iş sandığımdan daha zor olacaktı. Ama ne olursa olsun pes etmek yoktu.

"Esil, iyi misin?" Dedi Cem. Başımı sallayıp, "İyiyim." Dedim. Kafası karışmış gibi bana baktı.

"Bu niye durduk yere sana saldırmaya kalktı?" Diye sordu.

"Onun anladığı dilde konuştum." Dedim.

"Nasıl yani?" Dedi. Derin bir nefes alıp ona tüm olanları anlatmaya başladım.

"Hedefim hem kurbanının kim olduğunu öğrenmekti hem de ona ne kadar değer verdiğini anlamaktı. Eğer ki önemsiz biri olsa umursamaz bir şekilde adını söyleyip çekip giderdi çünkü bu tür hastalar diğer insanların ne düşünüp ne düşünmediğini önemsemezler, ama eğer ki tepki verirse bu da kurbanını önemsediği anlamına geliyordu. Ve bu tür hastalar nadir kişileri önemserler ve onları yakınında tutmak yerine kendilerinden uzaklaştırır ama onları uzaktan takip ederler, önemsiz kurbanlarının ise en kısa sürede işini bitirirler. Önemsemediği biri olsaydı onu tabii ki Yaman'ın yakınına tutmazdım ve ona ulaşamaması için elimden gelen her şeyi yapardım..." Cem araya girip sözümü devam ettirdi.

"Ama o yeni kurbanını önemsiyor." Dedi. Gülümseyip, "Aynen öyle." Dedim.

"Ve Yaman onu yakınında istemiyor, sanırım onun zayıf noktalarını görmesinden korkuyor." Cem kaşlarını çattı.

"Sanırım derken?" Omuzumu kaldırıp indirdim.

"Benim hedefim sadece kurbanını önemsiyor mu yoksa önemsemiyor mu onu öğrenmekti. Daha fazlası tahminlere dayalı ve bunların gerçek olup olmadığını cevaplayacak tek kişi Yaman," Dedim. "Ve bunları zamanla onun bana anlatmasını bekleyeceğim."

"Aynen o seni öldürmezse anlatır!" Dedi iğneleyici bir sesle. Yüzümü buruşturdum.

"Hiç komik değil, Cemoli!"

"Şaka yapmadım zaten," Dedi düz bir sesle. Ofladım. "Keşke şaka yapsaydın o zaman." Dedim.

"Farkında mısın bilmiyorum ama iki hastandan biri boğazına bıçak dayamaya kalktı, diğeri ise az daha suratına yumruğu geçiriyordu. Nasıl bu kadar rahatsın?" Dedi ciddiyetle. Omuzumu kaldırıp indirdim ve yüzüme sevimli bir gülümseme ekledim.

"Her şeyi kafaya takarsam benim hastalarımdan ne farkım kalır, Cemoli?" Dedim. Bana sen iflah olmazsın bakışı attı.

"Hadi bu kadar konuşma yeter, bana Yağmur Erman'ı bul Cemoli." Dedim ciddileşerek. Cem anlına bir şaplak attı. "Bir posta da o beni öldürmeye çalışsın diyorsun yani!" Dedi. Güldüm.

"Öyle bir şey olmayacak. Lütfen bana onu bulabilir misin?" Dedim gülüşümün ardından. Cem bir süre pes etmem için bana dik dik baksa da vazgeçmeyeceğimi anladığı an yenilgiyle başını salladı. Bu seferde birini aramasını bekledim ama sanki onun yerini zaten biliyormuş gibi önden yürümeye başladı. "Beni takip et." Dedi bana bakmadan. Hızlı adımlarla onun peşinden gittim.

Yaklaşık birkaç saniye sonra yemekhanenin en tenha köşesinde yere çökmüş ellerini kulaklarına kapatmış ve ileri geri sallanan kızı gördüm. Gülme ve ağlama sesleri geliyordu. Bir taraftan ağlıyor bir taraftan gülüyordu. Cem ile beraber kıza yaklaştık ve tam önünde durup onunla aynı hizaya gelmek için yere çöktük.

"Merhaba." Diye fısıldadım. Adını seslenmemle birlikte hızla kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Kahverengi gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş ve siyah saçları yüzüne yapışmıştı. Neden ağlıyordu?

"Merhaba Yağmur." Dedim.

Yağmur dediğim an bakışları değişti. Daha yeni ürkek bakan kız gitti sert bakışları olan kız geldi. Ağlayan yüzünde aniden alaycı bir gülümseme oluştu ve beni geriye doğru itti. Yere düşeceğim esnada Cem belimden tutup düşmemi engelledi. Yağmur yerden kalkıp tepeden bana bakmaya başladı. "Yağmur değil canım Damla ben." Dedi. Kişilik değiştirmişti.

Dengemi toparlayıp bende ayağa kalktım. Beni ittiğini umursamadan elimi uzattım. "Merhaba bende Esil. Esil Baran." Dedim. Yanağındaki yaşları silip, saçlarını geriye attı. Bana göz ucuyla hiç cevap vermeden uzaklaşıyordu ki kolundan tutup onu durdurdum.

"Bana kim olduğumu sormayacak mısın?" Dedim.

"Bana ne," Dedi. Çok net bir cevaptı ve bu beni biraz afallatmıştı. Bunu ona fark ettirmemeye çalışarak gülümsedim.

"Ben senin doktorunum." Dedim diğerlerine dediğim gibi. Kaşlarını havaya kaldırdı. Şimdi onun dikkatini çekebilmiştim. "Ve buraya sesine tanışmak için geldim." Dedim. Diğerleri gibi bir tepki vermesini bekledim ama o beni yanıltarak elini uzattı.

"Damla." Dedi. Uzattığı eline bakakaldım bir süre ama şaşkınlığımı bir kenara itip gülümsedim.

"Esil." Uzattığı elini boş bırakmak istemedim ve o geri çekmeden elimi elinin içine bıraktım. "Tanıştığımız-" Yağmur elimi sıktığında avucumun içinde hissettiğim yanma hissiyle elimi geri çektim. Açıyla inleyerek elime baktığımda elimin içinde uzun bir kesik olduğunu gördüm. Elimin acısıyla gözlerimi kapattığımda bir kahkaha sesi kulaklarımda çınladı. Gözlerimi açtığımda kahkaha atan kişinin Yağmur olduğunu gördüm. Bana küçümseyici bir şekilde bakıyor ve kahkahalarla gülüyordu. Onun elinde de aynı benimki gibi bir kesik vardı. Hem kendi elini hem de benim elimi kesmişti.

"Bazı insanlar gerçekten çok aptal oluyor." Dedi gülerek. Bana son kez alayla bakıp arkasını dönüp gitti.

Arkasından sadece baktım diğerlerini konuşmadan asla bırakmamıştım ama onu bıraktım çünkü elimi fazlasıyla derin kesmişti. Dikiş atılması gerekiyordu. Bileğimi sıkarak kanın daha fazla akmasını engellemeye çalıştım. Ama bunu yaparken canım fazlasıyla acımıştı. Yanımda duran Cem bana değil yemekhaneden yavaş adımlarla çıkan Yağmur'un peşinden çatık kaşlarla bakıyordu. Belli ki benim elimi kestiğini fark etmemişti. Ya da ilgilenmek istemiyordu bilemiyorum. Cem birden hareketlendi. Beni tek başıma bırakıp yemekhanenin kapısından çıktı. Yağmur'un peşinden mi gidiyordu?

Tek başıma yemekhanenin en tenha köşesinde eli kesik bir şekilde kalakaldım. "Sözde beni bir dakika bile yalnız bırakmayacaktı." Diye söylendim Cem'in arkasından. Bileğimi tutarak yemekhanenin kapısına doğru ilerledim. Bir taraftan yürüyor bir taraftan da Cem'in arkasından konuşuyordum. Yemekhanenin kapısı bir anda açıldı. Ve içeri bileklerinde kelepçeler ile birlikte giren kişi ile birlikte nefesimi tutum. Üzerinde yine dün gibi kıyafetler vardı. Siyah saç tutamları nemliydi ve anlına dökülüyordu. Saçlarından daha da koyu olan siyah gözleri yine boş bakıyordu. Aramızda birkaç adımlık mesafe vardı ve buna rağmen kokusunu duyabiliyordum.

Kalbim hızla atmaya başladı. Öyle hızlı attı ki yerinden çıkacak sandım. Nefesimi uzun bir süredir tutuyordum veya tutmuyordum bilmiyorum. Nefes alıyor muydum ben? Elimin acısını bile unutmuştum. Ne oluyordu bana?

Sanırım Uras Azer'i görmemin etkisini içerisindeydim.

Siyah gözlerinin odağı ben değildim, yere bakıyordu ama bana bakmasını istedim. Neden bilmiyorum ama bana baksın beni görsün istedim. Siyah gözlerinin odağı olmak istedim.

Sanki ne istediğimi hissetmiş gibi bakışlarını yerden ayırdı. Bakışları yukarı doğru yükseldi. Yukarı çıkan bakışlar birkaç saniye duraksadı, vücudumu süzdü bir süre sonra yukarı çıkmaya devam etti. İlk önce yüzümü inceledi hatta tam tamına iki dakika aralıksız yüzümü inceledi. Bu iki dakikada gözlerim hariç yüz hatlarımın her zerresini inceledi. En son siyah gözleri yeşillerimle buluştu. Başını omzuna yatırıp gözlerimin içine daha da derin baktı. Onun gözlerindeki boşluk yok olmazken benim gözlerimde kocaman bir parıltı oluştuğuna yemin edebilirdim.

Konuşmasını istedim saçma bir dürtüyle, sesinin tonunu merak etmiştim. Bakışları gibi soğuk muydu acaba sesi? Yoksa sıcak mı? Onun konuşması için ilk benim konuşmam gerekiyordu ama ben kilitlenmiş gibiydim. Değil konuşmak şuanda ayakta durmakta bile güçlük çekiyordum.

Yine ne istediğimi hissetmiş gibi dudaklarını araladı. Bana doğru birkaç adım atıp tam karşımda durdu üzerime eğilip yüzlerimizin eşitlenmesini sağladı. Başını omzuna yatırıp yine gözlerimin içine baktı. "Doktorum Esil Baran." Dedi düz bir sesle. Kalbim son hızla atarken konuşmaya devam etti. "Bende sesinle tanışmak istiyordum. Hastaneye hoş geldin." Dedi ılık nefesiyle.

Hastaneye hoş geldin.

Buna benzer bir cümle daha hatırlıyordum.

Cehenneme hoş geldin.

***
Bölüm Sonu.

 

Gelecek bölümlerde görüşmek üzere. :))

 

Loading...
0%