Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm: Kimsesiz Kaldım

@leyan_626

İyi okumalar!

Yorum yapmayı unutmayın!

***

Yaşıyordu insan, ne yollardan geçerse geçsin yaşamanın bir yolunu buluyordu. Başka ne yapabilirdi ki zaten? En fazla ne yapabilirdi? Dünya'nın sonunu getirecek halimiz yok en fazla ortalığı dağıtırız. Lakin bu da kimsenin umurunda olmaz. Kimsenin bizi umursamadığını anlarız, sonra kalkarız ayağa sileriz göz yaşımızı yolumuza devam ederiz. İşte en faza bunu yaparız daha fazlasına gücümüz yetmez. Keşke daha fazlasını yapabilsek ama yapamıyoruz ve bunu anlayıp yolumuza devam ediyoruz. Bu duygu anlatılması zordur ama yaşaması daha da zordur. Ve ben bu duyguyu kim bilir daha kaç kez yaşayacaktım. Ben Maya Ertaş daha kaç kere bu duyguyu yaşamaya devam edecektim? Daha ne kadar babamın katiline boyun eğip duracaktım? Daha ne kadar içim kan ağlarken insanlara gülümseyecektim?

15 yıl!

Babamın katiline boyun eğdiğim 15 yıl! Bu duyguyu tam 15 yıldır yaşıyorum ve yaşamaya devam ediyorum, ondan kaçmaya çalışsam bile olmuyor. Ve şimdi yine ona boyun eğmem lazım, yine susmam lazım, eğer susmazsam bu hayatta yaşama nedenim olan annemi benden alçak. Ve ben onu da kaybetmek istemiyorum. Amcam olacak adamın boğazına bıçak dayamak istesem de yapmıyorum! Annemi o evde esir tutan adamı, öldürmemem için hiçbir sebep olmasa da ben onun bir dediğini iki etmiyor ve ona saygı duyuyorum. Çünkü annemin hayatı söz konusu ve ben onu da kaybetmemek için babamın katiline boyun eğiyorum.

Ama ben artık dayanamıyorum.

"Maya iyi misin?" Sıkıca tutuğum telefonumun üstüne yumuşak eller dokundu. Omuzuma destek olmak için konulan ellerin sahibi Nil'di. Dokunuşundan bile anlardım onun kim olduğunu, başımı dakikalardır baktığım yerden ayırdım.

Kumral saçlarını açık bırakmıştı, ela gözlerinden uyku akıyor olmasına rağmen bana şefkatle bakıyordu. Kemikli yüzüne yaptığı makyaj akmaya başlamış ve evde küçük burnuna yaptığı dövme şuanda burunda siyah nokta varmış gibi duruyordu. Ne kadar sinirli olursam olayım onun bu haline gülmeden edemedim.

"Neye güldüğünü sorabilir miyim?" Daha yüksek sesle güldüm. Sinirlerim bozulmuştu. Amcam olacak o şerefsiz ve Nil'in suratı, zihnimde bu iki surat olunca gülmemek imkansızdı.

"Seni merak edende kabahat!" Tam gidiyordu ki kolundan tutup onu durdurdum. Gülmeyi bir kenara bırakıp, ciddileştim.

"Özü dilerim. Sinirlerim bozuldu," derin bir nefes aldım.

"O aradı." Dedim zar zor.

Nil her şeyimi bilirdi. Birbirimizi çocukluktan beri tanıyorduk, hatta Nil benim ilk arkadaşımdı. Büyüdüğüm yerde çok çocuk olmazdı, bu yüzden de hep yalnız takılırdım ta ki Nil'in ailesi yanımızda ki eve taşınana kadar. Arkadaşlığımız, bir gün evimizin bahçesine çıktığımda elma ağacına tırmanan Nil'i görmem ve onu yere düşürmemle başlamıştı. O gün akşama kadar kavga etmiştik ama gün sonunda da birbirimizden ayrılmak istememiştik.

"Ben bu adamı öldüreceğim ama artık, yine ne istiyor?!" Diye sızlandı. Ben ne kadar sıkıldıysam bu durumdan aynı şekilde o da sıkılmıştı. Sıkıntıyla omuzumu kaldırıp indirdim. Bende ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

"Maya tekrar polise gitmeyi mi denesek?" Korkuyla kafamı iki yana salladım.

"En son ne olduğunu biliyorsun!"

Bir keresinde polise gitmeye cesaret etmiştim lakin bu bana çok pahalıya patlamıştı. Polis karakoluna girmek üzereyken iki adam tarafından bayıltılmış ve uyandığımda başımda amcamı bulmuştum. Beni bir gün boyunca tanınmayacak hale getirmişti, eve gittiğimde Nil bile benden korkmuştu.

Korkmuyorum demek isterdim ama korkuyorum, o gün beni sadece dövmekle kalmamış, türlü türlü işkenceler çektirmişti. Sırf polise gitmeye yeltendiğim için bunları yapan adam, başka bir hamle yapsam bana neler yapardı.

"Ne dedi peki?" Diye sordu. Ofladım.

"Akşama yemeğe gelmemi söyledi." Nil, kaşlarını havaya kaldırıp sinirle güldü. Yüzünü ovaladı.

"Maya, bende geleyim." Dedi. Ellerimi tutu. "Bak o eve her gittiğinde daha kötü oluyorsun, izin ver bu sefer bende seninle geleyim, sana destek olayım." Tebessüm ettim. Kollarımı boyuna dolayıp ona sıkıca sarıldım, Nil olmasa belki daha da kötü olurdum. Bana karşılık vererek o da kollarını belime doladı. Geri çekilip gözlerinin içine baktım, başımı iki yana salladım.

"Olmaz Nil, seni o adama götürmem seni de tehlikeye atamam."

"Kendini mi tehlikeye atarsın Maya!?" Sert sesi gözlerimi anlık kapatmama neden oldu.

"Nil, bu konuda daha fazla zorlama, daha öncede söyledim seni o eve götürmem." Dedim net bir sesle. Güldü.

"Maya, bak-" Kulaklarımı tıkayıp söylediklerini duymamaya çalıştım. Nil'in herkesi ikna etmek gibi bir yeteneği vardı ve şuan da beni ikna ederse, sonradan çok pişman olacağımı biliyordum. Lakin o beni şaşırtarak susmayı seçti. Her defasında beni ikna etmeye çalışıyordu ama ben ondan kaçıyor veya kulağımı tıkıyordum. Pes etmişti. Ellerini teslim oluyormuş gibi iki yana açtı.

"Tamam, gelmiyorum. Aç kulaklarını, bu gidişle sağır bir cerrah olacaksın!" Zor da olsa dediklerini duyabilmiştim. Başladı yine! İkimiz de tıp okuyorduk ama ben onunla hiç bu konuda dalga geçmiyordum. Ama o peşimde sen cerrah mı olacaksın, diye dolaşıyordu. Gözlerimi devirdim. Bu onun için yeterli bir cevaptı. Kolundan tutup onu da kendimle beraber yürütmeye başladım.

Mola süremiz bitmişti.

Nil çalışmaya devam edecekti, lakin ben ilk önce eve gidip üstümü değiştirmeli ve soğuk bir duş almalıydım. Ama hepsinden önce patrondan bir günlük izin almalıydım. Kafe bu gün çok yoğun değildi, patronumuz ne çok iyi ne de çok kötüydü. Biraz zorlarsam ve yalan söylersem izin koparabilirdim.

***


İşlerin hepsini Nil'e yıkmıştım.

Patronum, eğer ki benim işlerimi başka birisi yaparsa çıkabileceğimi söylemişti. Ben de tüm işlerimi en yakın arkadaşıma yıkmış ve kafeden adeta kaçarak çıkmıştım. Nil, eve geldiğimde umarım beni haşlamazdı. Ondan fazla uzağa kaçamayacaktım, çünkü hem aynı evde yaşıyoruz, hem aynı yerde okuyoruz ve aynı iş yerinde çalışıyoruz, maalesef benim ondan saklanma gibi bir durumum yoktu.

Küçüklükten beri hem aynı okulda, hem aynı evde ve aynı yere çalışmak istiyorduk ve bu isteğimizi gerçekleştireli 4 yıl olmuştu. İkimizin de aynı yeri tutturması şans değil emek işiydi, 18 yaşımızda öyle sıkı çalışmıştık ki anlatılmaz yaşanırdı. Bu kadar sıkı arkadaşlık kurmamızın sebebi belki de ikimizin de yaralı olmasından kaynaklanıyordur. Ben yeterince baba sevgisi görmemiştim, Nil de anne sevgisi görmemişti.

Nil'in babası ünlü bir cerrahtı ve Amerika'da yaşıyordu, hem de senelerdir. Annesi ile boşanma gibi bir durumu yoktu hatta eşine aşık biriydi, ama aynısını Nil'in annesi için söyleyemezdik. Annesi küçüklükten beri babasını bambaşka kişilerle aldatmış ve Nil de buna şahitlik etmişti. Babasına söylemeye hiç çalışmamıştı çünkü söylese babasının mahvolacağından korkardı. Aslında bir bakıma Nil hem annesinden hem de babasından yaralıydı. Bakıcılar tarafından büyütülmüştü ve ne anne sevgisi, ne de baba sevgisi görmüştü.

Nil çok güçlüydü. Benim en azından bir annem vardı ama onun kimsesi yoktu.

Eve gelmiştim. İlk önce günün yorgunluğunu üzerimden atmak için soğuk bir duş almış, sonra da saçlarımı kurutup kremlemiştim. Üstüme mavi boğazlı bir kazak, altıma da dar siyah pantolonumu giymiştim. Makyajımı çok abartılı olmayacak bir şekilde yapmaya çalışmıştım, göz kapaklarıma kahverengi bir far, kirpiklerim rimel ve dudaklarıma ten rengi bir ruj yeterince sadeydi.

Saat 18: 00'dı. Bir saat içinde orda olmam gerekiyordu. Telefonumu siyah kol çantama koydum, üstüme deri ceketimi giydim ve boy aynasından kendim baktım. Kahverengi saçlarımı açık bırakmıştım ve bu da oval yüzümü daha güzel göstermişti, saçlarımdan daha da koyu olan gözlerim yine çok masum bakıyordu. Çenemin altındaki küçük benimi ve minik yarayı görünce yüzümde hüzünlü bir gülümseme oluştu.

Küçükken bu minik benden nefret ederdim. Bir keresinde mutfak bıçağıyla onu çıkarmak istemiştim ve babam beni suç üstü yakalamıştı, o bana şaşkın gözlerle bakarken ben çoktan bıçakla çenemdeki beni çıkarmıştım yani çocuk aklıyla öyle sanıyordum. Benimin altında minik bir yara açmıştım sonra ise acıyla ağlamaya başlamıştım.

Babam beni kucağına almış ve açtığım yaranın üstüne bir öpücük kondurmuştu, sonrada niye ağlıyorsun hayat izim bak kendine bu günün izini bıraktın, demişti.

Bana hep hayat izim, derdi.

O zaman ne dediğini anlamamıştım ama simdi keşke her yerime iz bıraksaymışım, diyorum.

Babamı unutmaktan korkuyorum ama büyüdükçe de hafızamdan yavaş yavaş yok oluyor. Bu gibi izler sayesinde hatırlıyorum onu, vücudumda ki izleri gördükçe bu nasıl oldu diye düşünüyordum ve sonrasında nasıl olduklarını hatırlıyordum. Babamla oynarken düştüğüm izler, sebepsiz yere kendimi yere attığıma ve babamın onlara öperek iyileştirdiği izler, bu izler hep benimle beraber onlara her baktığımda babamı hatırlayabiliyorum.

Onunla ilgili bu izlerden başka hiçbir şey kalmamıştı.

Dolan gözlerimden bir damla yaş düştü. Elimin tersi ile akan yaşı sildim. Artık gitmem gerekiyordu. Duygusala bağlamanın zamanı değildi. Kendimi toparlamam gerekiyordu o adamın karşısında da bu şekilde duramazdım. Maya Ertaş bu duygusal kız değildi.

Ben Adem Ertaş'ın kızıydım, güçlü olmam gerekiyordu.

Derin bir nefes aldım. Çenemi dikleştirdim, son kez aynadan kendime baktıktan sonra evden çıktım. Sokağa çıkıp dar sokaklarda başım dik ve büyük bir özgüvenle yürümeye başladım. Korkmak yoktu! Ben hep başı dik olan o kız olacaktım. Babamın kızı olacaktım.

Caddeye çıkıp kendime bir taksi çağırdım. Taksi yaklaşık 2 dakika içinde geldiğinde arabaya bindim ve gideceğim yerin adresini söyledim. Cehennemime doğru gidiyordum hem de kendi ayaklarımla, korkmuyordum ama artık korkmuyordum.

Yaklaşık yarım saatte gelmiştim. Taksinin parasını ödeyip arabadan indim. Karşımda ki saray gibi eve baktım, başka bir insan olsa bu eve beğeniyle bakabilirdi. Ama ben bu eve bakınca kusmak istiyordum. Artık eve girmem gerekiyordu. Oflayarak da olsa eve doğru ilerledim. Korumaların yüzlerine bakmadan kapının önünde durup, zili çaldım.

Kapı açılınca gördüğüm yüz ile kocaman gülümsedim. Annem kahverengi saçlarını tepeden bağlamış ve deniz mavisi gözlerini açığa çıkarmıştı. Üstüne giydiği ten rengi bluz ve beyaz uzun eteğiyle melek gibi gözüküyordu. Ağlamış melek.

O da beni görünce kocaman gülümseyip kollarını boynuma doladı. Bende ona karşılık vererek kollarımı beline doladım. Onu çok özlemiştim. Geri çekilip yanağına bir öpücük dondurdum.

"Anne, iyi misin?"

"Bilmem, iyi miyim?" Dedi soruma soru ile cevap vererek. Kaşlarımı havaya kaldırıp tek gözümü kırptım. Gülümsedi. Kolunu belime koyup beni içeri aldı.

"İyiyim canım, biraz halsizim sadece ama merak etme bu günden sonra daha iyi olacağım." Dedi. Kaşlarımı çattım.

"Anlamadım?" Bana bakıp gülümsedi ama cevap vermedi. Annemde bir gariplik vardı. Salona geçip oturduk, annem bana bakmazken ben annemden başka hiçbir yere bakmıyordum. Ne demek istemişti? aklında ne vardı? Umarım ne yaptığını biliyordur.

Kapı zilinin sesi ile anneme bakmayı bir kenara bıraktım. Adım sesleri duymamla derin bir nefes aldım. Geliyordu.

"Aferin sana kız, benden önce gelmeyi başarmışsın!" Salonun girişinden gelen sesle bakışlarımı o yöne çevirdim. Siyah saçlarına aklar düşmüş olmasına rağmen hala çok genç gözüküyordu. Kemikli yüzündeki alaycı gülümseme onu daha karizmatik gösteriyordu, kahverengi gözleri benim üzerimdeydi. Üstünde mavi bir gömlek ve siyah pantolonu vardı.

Baba.

Hayır Maya, o senin baban değil!

O Adem Ertaş değil!

O Erdem Ertaş.

Babanın ikizi ve aynı zamanda onun katili.

"Bak istediğinde erken gelebiliyormuşsun," dedi yanıma gelip bana sarılarak. On karşılık vermedim dik ve sabit bir şekilde durup, sarılmasının bitmesini bekledim. Geri çekilip beni baştan aşağı süzdü, kaşlarını havaya kaldırıp başını salladı. Gülümsemeyi de ihmal etmedi.

"Sen gün geçtikçe daha da mı güzelleşiyorsun?" Dedi. Gözlerimi devirdim. Ondan bir adım uzaklaşıp kollarımı göğüsüm de birleştirdim.

"Ne konuşacaksak konuşalım ve evime gideyim." Dedim net bir sesle. Güldü. Anneme bakıp kaşlarıyla beni gösterdi.

"Aynı babası ha!" Deyip tekrar bana baktı. "Aynı bakış, aynı duruş, aynı konuşma sitili babasının kızı." Bu duyduklarım daha da dik durmamı sağlamıştı. Evet babamın kızıyım.

Amcam bana bir kez daha baktı ama bu bakış küçümseyiciydi. Bana geçmem için yol verdi, annemin elinde tutup onu da kendimle beraber yürütmeye başladım. Masanın sağın ben, soluna da annem oturdu, amcam da başa oturmasıyla hizmetçiler yemekleri önümüze getirmeye başladılar.

Amcam önündeki yemekleri yerken, ben ve annem tiksinerek onu izliyorduk. Acilen eve gitmek istiyordum. Burada geçirdiğim yarım saat bile bana fazla gelmişti. Derin bir nefes alıp söze girdim.

"Beni niye buraya çağırdın?" Yandan bana baktı. Ağızını silip kollarını masada birleştirdi.

"Artık evine dönmenin zamanı geldi." Kaşlarımı çattım.

"Nasıl?"

"Buraya geri dönüyorsun. " Arkasına yasladı. "Beni yanlış anlama seni görmeye bende meraklı değilim ama dikkat çekiyorum. "

"Ben bu eve geri dönmem! Ölürüm daha iyi!" Annem araya girdi.

"Senle bir anlaşma yapmıştık. Kızım istediği şekilde yaşayacaktı, ben de bu evde kalacaktım sözünden dönemezsin!" Dedi. Evet, annem benim için bunu kabul etmişti. Kocasının katilinin yanında benim için duruyordu.

"Anlaşma filan unut bunları artık! Dikkat çekiyorum diyorum, onun artık bu evde yaşamaya geri dönmesi gerekiyor. Eğer ki senin bu kızın babasına bu kadar bağlı gözükmeseydi böyle bir sorun yaşamayacaktık. Gelen giden kızım ile ilişkimi konuşuyor!" Dedi.

Arkadaşlar arasında babamla ilgili çok konuşurdum, onunla yaptıklarımı, oynadığım oyunları akla gelebilecek her konu hakkında konuşurdum. Ama amcam ile yan yana gelince, neden anlattığım gibi davranmadığımı sorgulayan çok kişi vardı. Bir gün bu durumun başıma iş açacağını biliyordum.

"Ayrıca senin bu kızın davet ettiğim hiçbir davette gelmiyor. Geldiğinde ise insanları şüphelendirecek cümleler kuruyor, bu güne kadar yeterince saygısızlıklarına göz yumdum. Ama buraya kadar, bu geri eve geliyorsun!"

"Bu eve dönmem ben!" Bu eve arada bir gelmek bile beni kötü etkiliyordu, temeli bu evde babamın katili ile beraber yaşayamazdım.

"Sana bu eve geri geliyorsun diyorsam, dediğimi yapacaksın!" Dedi. Başımı iki yan salladım.

"Erdem, yeter artık!" Diyerek tekrar araya girdi annem. "Beni esir tutuyorsun zaten aynı şeyi kızıma da yapmana izin vermem!" Amcam sinirle güldü. Başını iki yana sallayıp, burun kemerini sıktı. Birkaç saniye o şekilde durdu sonra ise masaya yumruğunu vurup ayağı kalktı.

"Benim sabrımı sınamayın lan! Ben ne diyorsam o olacak! Maya, bu eve geri dönüyor o kadar!"

Bu eve geri dönemezdim yine aynı şeyleri yaşayamazdım. Hayır, hayır olmaz ben bu eve dönmem, dönemem. Başımı iki yana salladım, gözümden bir damla yaşı elimin tersi ile hızlıca sildim. Bu evde yaşarken gördüklerim aklıma geldi.

Ağlayan kadınlar.

Yalvaran adamlar.

Alkol kokusu.

Silah sesi.

Kan.

Ve cesetler.

Tekrar bu eve dönüp yaşananlara göz yumamazdım. Kendimi bu evden kurtarmıştım sıra annemdeydi. Benim bu eve tekrar dönmem her şeyin başa sarması demekti. Amcamın gözünün içine baktım.

Ona yalvaran gözlerle baktım. O çoğu zaman benim bakışlarımı, sözlerimi umursamazdı ama bu sefer bir başka baktı bana, sanki beni anlıyormuş gibi baktı. Gözlerini sıkıca kapatıp derin bir nefes aldı. Bir karar aşamasındaymış gibiydi.

"Tamam." Dedi bana bakarak. "Tamam, geri gelmezsen gelme," işaret parmağını bana doğru salladı. "Ama eğer ki, bir yanlışını görürsem seni bu eve zorla getiririm. Anladın mı beni?" Şaşırsam da onu ikiletmeden başımı salladım.

O da bana başını sallayıp son kez anneme baktıktan sonra salonun çıkışına doğru yürümeye başladı. Yüzümde küçük bir tebessüm oluştu. Anneme baktığımda zaten onunda bana bakıyor olduğunu gördüm. Ama bakışında bir gariplik vardı. Gözleri doluştu.

Dudaklarını oynatarak, "Özür dilerim kızım." Dedi. Ben kaşlarımı çatıp ne demek istediğini düşünürken, o ayağa kalkıp amcamın arkasından şunları söyledi.

"Bu oyun artık bitti Erdem! Yarın, herkes senin Adem Ertaş olmadığını öğrenecek ve ben de kızımda senden kurtulmuş olacağız." Amcam durdu. Anneme döndü ve kaşlarını çattı.

"Ne dedin sen?" Annem başını dikleştirdi.

"Duydun. Bu oyun artık bitti. Cezanı çekme zamanın geldi." Dedi tekrardan.

"Bu güne kadar yaptığın her suçun belgeleri elimde ve yarın o belgelerin hepsi tüm Dünya'da yayınlanacak. Ve senin gerçek yüzünü herkes öğrenecek. Artık senden kurtulacağım, kurtulacağız." Annemi büyük bir şaşkınlıkla dinliyordum, aynı şekilde amcamda benim gibiydi.

"Ne diyorsun lan sen!" Diye bağırdı amcam. Elleri yumruk halini almıştı ve kesik kesik nefes alıyordu. "Ne anlatıyorsun lan sen bana! Ağızından çıkanı kulağın duyuyor mu lan senin! Seni gebertirim manyak karı!"

Amcam, annemin üstüne yürüdüğü esnada oturduğum yerden hızlıca kalktım. Annemin önünde durup amcamın ona vurmasını engellemeye çalıştım, lakin pek başarılı olamadım. Yüzüme yediğim sert tokatla beraber sağa doğru savruldum. Ağızımda kan tadı hissettim ve önüme gelen saçlarımın bir tarafında kan gördüm. Başka bir tokat sesi. Annem.

Başımı kaldırıp karşımdaki görüntüye baktım. Amcam annemin boğazına sarılmış, bir şeyler diyordu ama ne dediğini duyamıyordum. Annemin yüzü kıpkırmızı olmuştu, ayağa kalkmam gerekiyordu. Saçlarımı kulağımın arkasına atıp yerden destek alarak ayağa kalktım. Başımın dönmesini umursamadan amcamın kolunu iteklemeye çalıştım ama başarılı olamadım, beni ellinin tersi ile geri itekleyince yere düştüm.

Tekrar ayağa kalkıp bacağına bir tekme attım. Acıyla inleyip iki büklüm olurken sonunda annemi bırakmıştı. Annem de aynı şekilde yere düşmüştü. Onun önünde diz çöküp bir şeyi var mı diye kontrol ettim. Zor nefes alıyordu.

"Anne iyi misin?" Dedim telaşlı bir sesle. Elli boğazında dururken zorlukla başını salladı. Benden destek alarak ayağa kalkmaya çalıştı. Kolumu beline dolayıp ona yardım ettim, tam onu ayağı kaldıracağım esnada saçımdan arkaya doğru çekildim. Gözlerimi açıyla kapatıp, inledim.

"Seni mahvederim." Dedi kulağıma doğru. "Bir daha öyle bir şey yaparsan seni mahvederim!" Deyip beni tekrardan yere fırlattı.

Bu kez öyle şiddetli yere düşmüştüm ki bir daha ayağa kalkamayacakmışım gibi hissetmiştim. Ağızımdaki kan tadı artık midemi bulandırıyordu, yerden destek alarak tekrar ayağa kalktım.

"Demek benim arkamdan işler cevirdin ha?" Amcam tekrar yerdeki annemin boğazına sarıldı. Araya girmeye çalıştım ama tek yapabildiğim, amcamın ellerini iteklemekti.

"Amca, amca yapma lütfen bırak onu, lütfen." Göz yaşları içinde yalvarmamı umursamadı. Annem, kıpkırmızı olmuştu ama yüzünde gülümseme vardı.

"Bana," Dedi zar zor. "Bana zarar veremezsin."

"Nedenmiş o?" Dedi amcam alayla. Yüzünde tehlikeli bir gülümseme oluşmuştu.

"Eğer ki, bana zarar verirsen benim yerime ortağım seni ifşa eder." Diye fısıldadı. Amcamın yüzündeki gülümseme sönerken, annemin yüzündeki gülümseme aynı şekilde duruyordu. Annem susmadı, zor da olsa konuşmaya devam etti. "Bu işe tek başıma girmedim elbette, eğer ben zarar görürsem ortağım senin tüm suçlarını yavaş yavaş gün yüzüne çıkartır. Kısacası ben yanarsam sende yanarsın Erdem Ertaş." Amcamın elli gevşedi. Annemin nefes almasına izin verdi.

"Neden yavaş yavaş?"

"Senin mahvolduğunu görmek için, yavaş yavaş güçsüz düştüğünü görmek için ama en önemlisi intikam için, kocam için." Gözümden bir damla yaş daha düştü. Kalbim acıdı.

"Ya o çok güvendiğin ortağını bulursam."

"Onu ne yaparsan yap bulamazsın. O bunu istemezse bulamazsın." Dedi annem net bir sesle.

"Gör bakalım bulabiliyor muyum, bulamıyor muyum! İkinizi de asıl ben yavaş yavaş mahvedeceğim!" Amcam birden annemin boğazını bırakıp, bu seferde koluna asıldı. Onu kaldırıp yürütmeye başladı. Bende ayağa kalkıp onların peşinden koştum.

Annem kolunu amcamdan kurtarmaya çalışsa da başarısız oluyordu. Ben ise hala onlara yetişmeye çalışıyordum. Amcamın bacakları o kadar uzundu ki, benim bir adımım onun üç adımıydı. Annem bana baktı, dolu gözlerle başını iki yana salladı. daha da hızlandım. Annemi bahçeye kadar çıkarmıştı onu götürecekti. Hayır bun izin veremezdim.

"Anne!" Onlara yetişip, annemin kolundan tutum ve kendime doğru çektim. Amcamın boşluğun gelmiş olmalıydım annemin kolunu bırakmıştı. Annemi kendime çekip sıkıca sarıldım sonra ise arkama alıp ona siper oldum.

"Anne git. Kaç git buradan. Ben onu oyalarım." Dedim araya doğru. Amcam çoktan durmuştu ama bize dönmemişti.

"Maya, olmaz. Olmaz, gidemem."

"Ne?" Şaşkınlıkla ona döndüm.

"Olmaz Maya, olmaz."

"Ne-" diyeceğim esnada saçlarımdan tekrar arkaya doğru çekildim. Babamın dokunmaya kıyamadığı saçlarım, bugün ne kadarda çok çekilmişti.

"Seni son kez uyarıyorum küçük, bir daha bana karşı gelme!" Dedi ve beni tekrardan yere fırlattı.

Yüz üstü yere kapaklandım, yerdeki taşa kafanı çarpmamla beynimde bir zonklama oluştu. Son duyduğum annemin adımı seslenerek bana doğru gelmeye çalışmasıydı. Ama amcam ona izin vermedi ve annemi kolundan sürükleyerek arabaya doğru götürdü. Ayağa kalkmak istedim ama kalkamadım. Bağırmak istedim ama bağıramadım. Ben annemin gitmesine engel olmadım. Tamamen karanlığa gömüldüm.

***

 

Yapamamıştım.

 

Annemin de gitmesine engel olmamıştım. Allah beni kahretsin ki bayılmıştım. Son hatırladığım annemin adımı söyleyerek bağırdığıydı, gerisi yoktu. Ne yapacaktım ben simdi? Annemi nasıl bulacaktım? Nerde arayacaktım?

 

İlk önce babam. Şimdi de annem. Yavaş yavaş kimsesiz oluyordum.

 

Tek dayanağım, annem, simdi nerelerdeydi? Nasıldı? İyi olsun, lütfen iyi olsun, Allah'ım ne olur onu da öldürmesin. Onu da almasın benden.

 

Uyandığım gibi her yere bakmıştım.

 

Amcamın gidebileceği her yere bakmıştım. Ama yoktu, hiçbir yerde yoktu. Şimdi ise boş sokaklarda tek başıma yürüyordum, dudağım patlamış ve kaşım yarılmıştı, üstüm başım toz içindeydi, öyle kötü bir haldeydim ki bazı sokak çocukları benden korkup kaçmıştı. Annem beni böyle görse, o da benden korkar mıydı? Gözümden bir damla yaş daha düştü. Artık ne ağlayacak ne de yürüyecek halim kalıştı.

 

Tükenmiştim.

 

Dizlerimin üstüne çöktüm ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Onu da alacaktı benden, o da gidecekti. Ve ben bu sefer gerçekten de kimsesiz kalacaktım. Ben Maya Ertaş, kimsesiz kalacaktım.

 

Başım dönüyordu. Midem bulanıyordu. Dedim ya, tükenmiştim.

 

Gözlerimden bir damla yaş daha düştü. Bugün ne çok yaş akıtmıştım. Bayılacak mıydım? Yine mi? Uyandığımda annemi bulabilecek miydim?

 

Tam gözlerimin kapanacağı esnada güçlü bir kol belime dolandı ve beni ayağı kaldırdı. Ben daha bunu yapanın kim olduğuna bakamadan yine güçlü bir el, elimi ellerinin arasına alıp beni koşturmaya başladı.

 

Arkadan gördüğüm kadarıyla kahverengi saçlı biriydi. Üstünde sadece kahverengi bir kapüşonu ve siyah pantolonu vardı. Yüzünü göremiyordum. Başımın dönmesi devam ederken koşmak çok zordu ama yine de ona ama uyduruyordum.

 

Tanımadığım birine ayak mı uyduruyorum?!

 

Adımlarımı yavaşlatıyordum ki sokağın içinde yankılanan silah sesiyle yerimden sıçradım.

 

Tamam, kim olduğu umurumda değil!

 

Daha hızlı koşmaya başladım. Silah sesi bir kez daha duyulduğunda önümdekinin bir küfür savurduğunu duydum. Birden durup beni kendine doğru çekti, ben daha ne olduğunu anlayamadan sırtımı bir duvara yasladı. Çığlık atacağım esnada ise ellini ağzıma kapadı.

 

"Bak sana zarar vermeyeceğim. Sadece seni de kendimi de kurtarmaya çalışıyorum." Diye fısıldadı. Bana bakmıyordu, sanırım biri gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Yüzünü yandan da olsa görebiliyordum.

 

Kemikli bir yüzü vardı. Sokak lambası az da olsa olduğumuz yere vuruyordu ve bunun sayesinde kahverengi gözlerini görebiliyordum. Düz dik burnu kemikli yüzünde çok güzel duruyordu. Sol gözünün altında küçük bir ben vardı.

 

"Korkma, sana zarar vermem." dedi ve sonunda bana baktı. Benim onu uzun uzun izlediğim gibi o da beni uzun uzun izledi. Yutkundu. Derin bir nefes aldı ama yeri vermedi. Yüzümün her detayına baktıktan sonra hala kurumamış yaşlı gözlerime baktı. Dudaklarını aralayıp konuşacağı esnada ise silah sesi tekrar duyuldu.

 

 ***

 

BÖLÜM SONU

 

Loading...
0%