Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm: SONUM

@leyan_626

Yeni bölüm karşımızda!

 

Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmasanız sevinirim.

 

İyi okumalar!!!

 

***


Bu güne kadar hep kimsesiz kalmaktan korkmuştum. Tek başıma olmaktan veya karanlıkta kalmaktan. Ama hiç ölmekten korkmamıştım çünkü hiçbir zaman ölümü düşünmemiştim. Ama şimdi karşımdaki toprak rengi gözlere bakınca ölümü görmüştüm. Neden bilmiyorum, onun gözlerinde sonumu görmüştüm belki de.

Sonum. Benim sonum neydi? Ne olacaktı? Kim çizecekti benim sonumu? Ne olacaktı bana? Şimdi fark ettim ben hiç sonumu düşünmemiştim. Bir insan kendi sonunu düşünmeden yoluna devam edebilir miydi? Benim sonum belki de karşımdaki kişiydi, belki de birkaç saniye sonra yok olacaktım ve sonum yazılacaktı.

Sana zarar vermem, demişti. Gerçekten de zarar vermez miydi? Amcam da sana zarar vermem, diyordu ama bana en çok zararı veren oydu. Zarar vermem diyenden korkmalıydı insan, bunu anladım yaşadığım yıllar boyunca.

Zarar vermem diyen kişi sana zarar verecek kişidir.

Silah sesi bir kez daha sokağın içinde yankılandı. Yerimden sıçradım, çığlık atmak istedim ama karşımdaki kişinin eli ağzımı öyle sıkı kapatmıştı ki nefes almakta bile güçlük çekiyordum. Kuruyan göz yaşlarım rahatsız ediyordu. Gitmek istiyordum. Artık evime gitmek istiyordum.

Daha annemi aramam lazımdı, onu bulmam lazımdı. Gözümden bir damla yaş daha düştü. Annemi düşündükçe benden izinsiz akıyordu göz yaşlarım.

Korku.

Üzüntü.

Çaresizlik.

Şuanda hepsini hissediyordum. Korkuyordum çünkü karşımdaki kişi bana zarar verebilirdi. Üzgündüm çünkü annemi kaybetmek üzereydim. Ve çaresizdim çünkü elimden hiçbir şey gelmiyordu.

"Bak korkma," dedi saniyeler sonra karşımdaki kişi. "Sana zarar verme gibi bir niyetim yok." Başımı iki yana sallayarak elinden kurtulmaya çalıştım, lakin izin vermedi ve beni duvara daha da fazla sıkıştırdı. Derin bir nefes alıp verdi. Ağlamaya başladım. Günün yorgunluğu yüzünden psikolojim hiç iyi değildi. Şuanda uçan kuşa bile ağlaya bilirdim.

"Ağlama," şaşkın çıkan sesi ve yüzünde ki ifadeye normalde gülebilirdim ama şimdi ne tepki vereceğimi bile bilmiyordum. Gözümden akan bir damla yaşı baş parmağı ile sildi ve çenemi kaldırıp ona daha iyi bakmamı sağladı.

"Sana zarar vermeyeceğim. Sadece seni de kendimi de kurtarmaya çalışıyorum. Tamam mı?" Dedi sıcak nefesiyle, hala ona dolu gözlerle baktığımı görünce derin bir nefes alıp verdi.

"Bana güvenmen için adımı söylesem olur mu?" Kafamı iki yana salladım. Kaşlarını çattı. "Ne istiyorsun peki?" Ağzımı açtı.

"Neden beni de kendinle birlikte buraya sıkıştırdığını, kim olduğunu, neden peşinde birileri olduğunu ve benden ne istediğini söylersen güvenebilirim belki." dedim, sesim biraz boğuk çıkmıştı. Bana cevap vermez sanıyordum ama o beni şaşırtarak istediğim cevapları verdi.

"Tehlikedeydin." Diye fısıldadı. "Senden hiçbir şey istemiyorum, dediğim gibi tehlikedeydin."

"Ne demek tehlikedeydim?"

"Adamlar seni görünce beni kovalamayı bıraktılar, senin o kız olduğundan ve patronun seni isteyeceğinden bahsettiler yani kısacası gelmesem seni patronlarına götüreceklerdi." Ürperdim.

"Doğru söylediğini nerden bileceğim?"

"Adamlar Adem Ertaş'ın adamıydı." İsim yanlış, Adem değil, Erdem Ertaş olacaktı.

Donup kaldım. Beni arıyordu. Annemi bırakmış mıydı? Ona zarar vermiş miydi?

Yutkundum. Ellim kalbime gitti. Çok hızlı atıyordu.

Korkudan, dedi iç sesim.

Adamları beni arıyordu. Ama neden?

"Beni neden aradıklarını biliyor musun?" Dedim kendimi toparlayarak. Başını iki yana salladı.

"Seni neden kovalıyorlardı?" Dondu. Dudaklarını araladı ama sonra tekrar geri kapattı. Cevap vermeyecekti. Amcamın adamlarından kaçtığına göre ona bir yanlışı olmalıydı. Eğer ki adamlar onu yakalarsa sağ bırakmayacaklarına adım gibi emindim.

Başını saklandığımız yerden çıkarıp etrafı kontrol etti. Kaşları havalandı şaşırmış gibiydi. Tekrar bakışlarını bana çevirip beni serbest bıraktı. Ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırıp, benden bir adım uzaklaştı. Adamlar gitmişti. Gitmek için yeltendiğinde kolundan tutup onu durdurdum.

"Teşekkür ederim." Bir bana bir kolunda duran elime baktı. Çenesi kasılmıştı ve yutkunmuştu. "Yani beni o adamlardan sakladığın için, teşekkür ederim."

"Önemli değil." Dedi buz gibi soğuk sesiyle. Kolunda duran elime baktı. "İzin verirsen kolumu alabilir miyim?" Hızla elimi kolundan çektim. Bana son kez bakıp, "Kendine dikkat et." Dedi.

Nedendir bilmem ama içimde bir sıkıntı vardı.

Tam gideceği esnada acıyla inledi. Eli karnını buldu ve yere çöktü. Acıyla bir küfür savurdu. Eğilip önünde diz çöktüm, elimi yine koluna koyunca tekrar acıyla inledi. Ne oluyordu?

"İyi misin? Ne oldu?" Göz ucuyla bana baktı.

"Önemli bir şey yok." Dedi yutkunarak. "Hadi sen git, ben başımın çaresine bakarım." Ayağa kalkmaya çalıştı ama başarısız oldu. Ayağa kalkamayacak kadar kötü bir durumdaydı. Peki o adamlardan nasıl kaçmıştı?

"Bak sen iyi değilsin. Ne olduysa söyle yardım edeyim."

"Önemli bir şey yok." Tekrar ayağa kalkmaya çalıştı bu kez kalkabildi ama sonra dengesini kaybetti. Tam düşeceği esnada zorda olsa onu tutabilmiştim. Kolundan tutup sırtını duvara vermesini sağladım. Bu sefer koluna dokunduğumda inlememişti. Sol kolunda bir şey vardı, yara belki de ama sağ kolu sağlamdı.

Gözlerini yummuş kafasını duvara yaslamıştı. Bir eli karnındaydı ve oraya baskı uyguladığında çenesi kasılıyordu. Elimi elinin üstüne koydum, şaşkınlıkla gözlerini açtı ve bir bana elinin üstündeki elime baktı.

"Bakabilir miyim?" Birkaç saniye yüzüme boş boş baktı ama sonra gözlerini kapatıp açtı. Bu izin veriyor anlamına geliyordu.

Onun elini karının üzerinden çektim. Kahverengi kapüşonluyu yukarı doğru kıvırdım. Yara izleri olan kaslı karnıyla bakıştım bir süre, yara izleri öyle çoktu ki yutkunmak zorunda kaldım. Bu da neydi böyle? Kesik izleri ve kurşun izlerini görünce kalbimde bir sızı oluştu. Acımıştır. Hem de çok acımıştır. Karnının sağ bölgesinde derin bir bıçak yarası vardı. Dikiş atılması gerekiyordu. Bu yarayla o adamlardan nasıl kaçmıştı? Parmaklarım yaranın etrafında dolandı. Lakin benim dokunmamla kasılmış ve acıyla bir inilti çıkarmıştı.

"Yaraya dikiş atılması gerekiyor. Hastaneye gitmemiz lazım." Diye fısıldadım. Gözlerini hafifçe açmış göz ucuyla bana bakıyordu. Zorlukla başını iki yana salladı.

"Hastaneye gidemem."

"Ama yaran çok derin," lafımı bitirmeme izin vermeden araya girdi.

"Sen git. Ben kendi başımın çaresine bakarım."

"Olmaz. Seni bu halde bırakamam."

"Bana bir şey olmaz." Tamam Maya, sakin ol. Düşün, düşün ne yapabilirsin.

"Bana bak" dedim yüzünü avuçlarımın içine alarak. Kapattığı gözlerini açtı. "Seni evime götürüp yarana bakabilirim." Dedim ama bana güvenmediğini biliyordum. "Ben Maya, tıp okuyorum ve dikiş malzemelerim evimde. Söz veriyorum kimseye haber vermem. Tamam mı?"

Yarası gittikçe kötüleşiyordu. Eğer ki, daha fazla inat ederse onu zorla hastaneye götürebilirdim. Lakin daha fazla zorlamadı, bana inandı mı bilmiyorum ama kafasını salladı. Canı fazla acıyor olmalı ki bir yabancıya kendini teslim edecek kadar çaresizdi.

Üstümdeki ceketi çıkartıp yarasının üstüne bastırdım. Acıyla inledi.

"Kusura bakma ama bunu yapmak zorundaydım." Sıkıca kapattığı gözlerini açıp sıkıntı yok, der gibi baktı. "Bak şimdi senden bir şey isteyeceğim. Bana yardım et ve ayağa kalk sonra benden destek alırsın. Biliyorum canı çok acıyor ama seni tek başıma ayağa kaldıramam." Zorlukla başını salladı. Benden, yerden ve duvardan destek alarak ayağa kalktı. Sağ kolunu omzuma atıp, kolumu beline doladım. Bir elimle de hala yarasının üstüne bastırdığım ceketeydi. Çenesini kafamın üstüne koymuştu. Zor da olsa onu yürütmeye başladım. Hızlı olmalıydım, yarası daha da kötü bir hal almadan dikiş atmalıydım. Onu kurtarmalıydım. Onun sonu böyle olamazdı.

"Adım Aras," dedi ılık nefesiyle. "Aras Akın."

***


Canım çıkmıştı. Bitmiştim. O kadar ağırdı ki altında eziliyordum. Ama ne olursa olsun onu apartmanın arkasındaki yere kadar getirebilmiştim ama şimdi onu dikkat çekmeden nasıl eve sokabilirim onu düşünüyordum. Bir, onu tek başıma iki kat çıkarmam çok zordu, zaten canım çıkmıştı onu bir daha tek başına taşıyabileceğimden emin değildim. İki Mahmut amcaya yakalanmadan onu eve sokmam lazımdı ama Mahmut amca apartmana giren çıkan herkesi gözetliyordu. Yakalanırsam ona yalan söyleyemezdim söylersem de anlardı, biliyordum. Ama ona yalan söyleyebilecek birini tanıyordum.

Nil. Herkese yalan söylerdi ve herkeste ona inanırdı. Ben hariç. Nil'i aramış ve apartmanın arkasındaki yere gelmesini söylemiştim. İlk başta sorgulasa da ona acil bir sorunum var, deyince kabul etmiş ve beş dakikaya burada olacağını söylemişti. Ve şuanda onu bekliyordum.

Aras'ın sırtını bir duvara yaslamış ona iyi olup olmadığını sormuştum. İyiyim, dese de pek iyi gözükmüyordu, o yüzden hızlı hareket etmem gerekiyordu. Ne kadar Aras'a yardım etsem de bende pek iyi değilim, başımın dönmesi ve mide bulantım hala devam ediyordu. Patlamış dudağım kabuk tutmuştu ama ben onunla sürekli oynayıp durduğum için tekrar kanatmıştım ve kanatmaya devam ediyordum. Yarılmış kaşım ise hala aynı duruyordu, kaşlarımı çattığımda veya havaya kaldırdığımda zonkluyordu.

Yorulmuştum. Bu gün çok yorulmuştum.

Sırtımı duvara yaslamış ve Aras'ın yanında oturmuştum. Dakikada bir onu kontrol ediyordum ve yarasına bakıyordum. Yandan ona baktım. Anlında boncuk boncuk terler oluşmuştu ve nefes alışları kesik kesikti.

"Bana dakikada bir bakmasan olmaz mı?" Dedi dakikalar sonra. Sesi gittikçe kötüleşiyordu. Yönümü ona döndüm ve ona daha dikkatli baktım. Yüzünde acı çeker gibi bir ifade yoktu, ama adım kadar emindim ki çok canı acıyordu. Ama bunu benden gizlemeye çalışıyordu.

"Sende artık kendini kasmasan mı?" Dedim yumuşak bir ses tonuyla. Kaşlarını çattı. Başını bana döndürdü.

"Nasıl?"

"Kendini kasıyorsun ve bu da sana iyi gelmiyor."

"Kasmıyorum."

"Kasıyorsun."

"Kasmıyorum.

"Kasıyorsun." Ben sakin ve yumuşak bir şekilde cevap veriyorsam o benim tam zıttım olarak cevap veriyordu. Ya acısı yüzünden onu zorladığım için ya da onunla laf dalaşına girdiğim için sinirlenmişti. Derin bir nefes alıp verdi.

"Pek senin dediğin gibi olsun. Evet kasıyorum." Dedi pes ederek. Yüzümde yorgun bir gülümseme oluştu. Onun hakkında ilk öğrendiğim şey sabırsız oluşuydu. Peki daha fazlasını öğrenme gibi bir şansım var mıydı?

"O adamlardan nasıl kaçtın, bu yarayla?" Diye sordum. O adamlardan neden kaçıyordu? Öğrenmek istiyordum çünkü amcam ile bir ilişkisi vardı. Bana cevap vermesi için bir süre bekledim ama uzun süre ses çıkmayınca önüme döndüm, lakin saniyeler sonra istediğim cevabı vermişti.

"Kaçmak zorundaydım çünkü, kaçmasam ölecektim." Tekrar ona döndüm.

"Ama kaçarken de ölebilirdin. Yara seni öldürebilirdi."

"Onları ellerinde öleceğime yara yüzünden ölmeyi tercih ederim." Dedi fısıltıyla. Bilirdim, bende o adamın ya da adamlarının elinde ölmektense bir yarayla ölmeyi tercih ederdim. Uzun bir sessizlik oldu. Ne o konuştu ne de ben, sustuk. Ta ki ben sessizliği bozana kadar.

"Peki o adamlardan neden kaçtığını sorsam, söyler misin?" Cevap vermedi. Susmaya devam etti. Çok mu zorluyordum acaba? Anlatmak zorunda değildi ama merak ediyordum. O adamla ne gibi bir sorunu olmuştu ki adamalarından kaçıyordu?

Omzumun üzerinden ona baktım. Gözlerini kapatmıştı, nefes alış ve verişleri hala kesik kesikti, yüzü ter içinde kalmıştı. Çok canı yanıyor olmalıydı. Onu bu hale getiren kişinin amcam olması canımı yakıyordu. "Özür dilerim." Diye fısıldadım. Duydu mu ya da duymadı mı bilmiyorum ama ben yine de ondan özür diledim. Bu hiçbir şeyi değiştirmezdi biliyorum ama elimden en fazla bu kadarı geliyordu.

"Neden özür diledin?" Dedi aniden. Şaşkın bir şekilde ona bakakaldım. Duyuştu. Gözlerini açıp omuzunun üzerinden bana baktı, cevap bekliyordu. Oturduğum yerde rahatsızca kıpırdandım. Ne diyecektim ki ben şimdi? Seni bu hale getiren adamlar beni amcamın adamları o yüzden özür dilerim, diyemezdim.

"Şey..." düşün Maya, düşün. "Beni bırakıp kendini hastaneye veya başka bir yere gidip kendini iyileştirebilirdin ama sen onun yerine beni o adamlardan kurtarmayı seçtin. Sana ayak bağı olduğum için özür dilerim." Bu yalan beni bir süre idare ederdi. Kaşlarını çattı.

"Özür dilenecek bir şey yok. Hiçbir insanı o adamların eline bırakmazdım ve bırakmadım da." Dedi ve önüne döndü. Yutkundum. O adamın eline birden fazla insanı bırakmıştım ben, kaç insanın ölümüne göz yummuştum hatırlamıyordum bile.

Nasıl bir insandım ben? O kadar insanın ölümüne nasıl göz yummuştum. O insanların da bir ailesi vardı, bir annesi, babası, kardeşi ve sevdikleri vardı. Arkasından ağlayanları vardı aynı benim babama ve anneme ağladığım gibi o insanların da sevdikleri ağlamıştır. Ben Maya Ertaş doktor olup insanların hayatını kurtaracaktım öyle mi? Daha insan olup insanların ölümüne göz yummamışım, doktor mu olacaktım ben?

Pişmandım. Ama bu ne işe yarardı ki? Pişman olmam, ölen insanları geri getirebilir miydi? Keşke o masum insanlar yerine beni öldürselerdi. O zaman canım bu kadar acımazdı. Vicdan azabından yaşayamıyordum, her hece gördüğüm kabuslar beni mahvediyordu. Kadın çığlık sesleri, adamların yalvarışları kulaklarımda çınlıyordu çoğu zaman, annem kulaklarımı kapatsa da hep duyardım o sesleri ama ne ben ne de annem hiçbir şey yapmazdık, yapamazdık.

"Sen, iyi misin?" Dedi hırıltılı bir sesle. Dakikalardır baktığım yerden gözlerimi ayırıp ona baktım. Gözlerinin içi kızarmıştı, baygın gözlerle bana bakıyordu. Boğazımı temizledim. Oturduğum yere sanki daha fazla yerleşebilirmiş gibi yerleşip başımı aşağı yukarı salladım.

"Gözlerin doldu. Emin misin iyi olduğuna?" Dedi bir kez daha. Bu haldeyken beni düşünmesi aptallıktı. Ya da düşünüyormuş gibi yapıyordur veya gözlerini kapamamak için konuşuyordur, bilmiyorum. Omzumun üzerinden ona baktım. Yüzümde alaycı bir gülümseme oluştu.

"Bu haldeyken beni mi düşünüyorsun?" Dedim en alaycı tınıyla. Kafamı dağıtmam lazımdı yoksa kafayı yiyecektim. O da bana omuzunun üzerinden bana baktı. Yüzümde ki gülümsemede durdu bakışları daha sonra gözlerime baktı. Yalan söylemesini bekledim, gerçeği bile bile ama o dürüst oldu.

"Doğru, bu haldeyken seni düşünmek aptallık olur. Boş ver zaten öylesine sormuştum. Beni ilgilendirmez." Dedi umursamaz bir sesle. Yüzümdeki gülümseme soldu. Nedendir bilmem kalbimde bir sızı oluşmuştu. Canımı acıtmıştı bu söz, ama neden? Tanımadığım birine kırılmazdım ama neden şuanda kalbimde böyle bir sızı oluşmuştu? Önüme döndüm ve tekrar sessizliğe gömüldüm, gömüldük.

Belki de kimsenin umurunda olmamak yakmıştı canımı...

"Oha! Sanırım hayal görüyorum. Kardeşimin yanına bir bomba var. Ya da gök taşı!" Ani sesle başımı kaldırıp sesin geldiği yöne baktım. Sesin sahibi dokunuşundan bile tanıdığım Nil'di. Ellerini ağzına kapatmış kaşlarını havaya kaldırmış ve yanımdaki Aras'a şaşkınlıkla bakıyordu. Sanırım şuanda meşhur şaşkın, heyecanlı ve mutluluk şokunu yaşıyordu. Yüzümde gerçek bir gülümseme oluştu. Beni düşünen biri vardı. Nil, kardeşim, her şeyim o beni benden bile fazla düşünürdü.

Bakışları bana döndü. Gülen yüzü birden söndü, kaşlarını çattı. Yüzüme bakakaldı. Gözleri ilk önce doldu ama sonra gözlerinde saf öfke oturdu. Yüzümü gördükten sonra nefes alışverişleri bile değişmişti. Yanımdaki Aras'a çevirdi bakışlarını, ona öyle bir baktı ki ben bile korktum. Onun yaptığını düşünüyor olmalıydı. Öfkeli adımlarla bu tarafa doğru gelmeye başladı. Bende hızlı ayağa kalktım. Her şeyi yanlış anlamıştı.

"Kim yaptı sana bunu?" Dedi yürürken. Kaşları ile Aras'ı gösterdi. "O mu?"

Önüne geçip onu durdurdum. Kollarından tutup onu yerinde tutmaya çalıştım. Sinirle soluyordu. Başımı iki yana sallasam da o Aras'a baktığından dolayı göremedi. Çenesini tutup bana bakmasını sağladım.

"O yapmadı." Dedim. Alayla güldü.

"Kim yaptı o zaman? Ben mi?"

"Nil, dalga geçme gerçekten o yapmadı. Anlatacağım ama şimdi olmaz." Kaşlarını çattı. Sinirle soludu.

"Ne diyorsun Maya? Aniden beni arıyorsun acilen gelmemi söylüyorsun geldiğimde ise yanında birini buluyorum ve aynı zamanda en yakın arkadaşımın yüzünün dağıldığını görüyorum. Ne demek sonra? Hemen anlatıyorsun, yüzünün bu hali ne?" Eliyle Aras'ı gösterdi. "Ve bu kim? Ayrıca bu halinin sebebi bu ise kötü olur!" Art arda sıraladığı kelimelerin ardından elini tutum.

"Bunu o yapmadı. Tamam mı, sana sonra her şeyi anlatacağım ama şimdi ona yardım etmemiz gerekiyor." Dedim sakin olmaya çalışarak. Nil ile konuşacaklarım vardı ama şuan doğru zaman değildi.

"Ne? Ne yardımı?"

"Yaralı," dedim. Arkamı dönüp elimle Aras'ı gösterdim. "O yaralı ve daha ne kadar dayanır bilmiyorum. Ona yardım etmemiz lazım." Tekrar Nil'e döndüm. "Bak lütfen sorgulama, sana ne olduysa hepsini anlatacağım ama ilk önce ona yardım etmemiz lazım. Lütfen Nil, lütfen yardım et. Onu tek başıma eve taşıyamam." İlk birkaç saniye boş boş yüzüme baktı, daha sonra etrafına sonrada gökyüzüne bakıp bir of çekti.

"Lanet olsun benim bu Maya sevgime!" Diye sızlandı. Bana bakıp kafasını aşağı yukarı salladı. "Tamam ama sonra her şeyi anlatacaksın, tamam mı?" Gülümseyip başımı salladım. Kollarımı boynuna dolayıp ona sıkıca sarıldım. "Teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim."

"Ya kızlar kusura bakmayın ama," Dedi arkadan. "Ölüyorum galiba bir bakar mısınız?"

Nil ile ayrıldık. Aras'a döndüm. Duvardan destek alarak ayağa kalkmış omzunu duvara yaslamıştı. Gözleri benim ve Nil'in üzerindeydi.

"Ay ben seni unuttum." Dedim telaşlı bir sesle. Kaşlarını havaya kaldırdı.

"Ya sen beni unutun." Dedi.

Nil'i kolundan tutup yürütmeye başladım. Aras'ın önünde durup sağ kolunu omzuma attım. Daha ben Nil'e sol kolunda da yara olabileceğini söylemeden Nil, Aras'ın sol kolunu omzuna attı. Aras acıyla inledi.

"Sikeceğim ama ben!" Aras'ın acıyla bir küfür savurması ile bende, Nil'de ona döndük. "Nil misin nesin, kolumu siktin be!" Benim gözlerim kocaman açılırken, Nil'in kaşları çatılmıştı.

"Bana bak ismini dahi bilmediğim terbiyesiz yabancı, seni makyaj masasına oturtur rujsuz kaldırırım, allık sürmem yanaklarını tokatlarım, rimel sürmem taraklar ile tararım kirpiklerini anladın mı beni? Ya doğru düzgün konuşursun ya da o makyaj masasına oturursun anlıyor musun? Aklın yetiyor mu?" Nil'in art arda gelen kelimeleri ile Aras taş kesmişti, nefes bile almıyordu. Birkaç saniyenin sonunda bana baktı.

"Başka arkadaşın yok muydu? Nerden buldun bunu?" Dedi. Güldüm. Nil ise ters ters Aras'a bakıyordu.

"Konuşmayı bırakalım da eve gidelim artık, yara daha da kötüleşmesin." Dedim. İkisi de başını salladı. Nil bu sefer daha dikkatli olarak Aras'ın kolunu omzuna attı.

Nil sayesinde daha rahat gidebiliyorduk, en fazla beş dakikaya evin önünde olurduk. Aras ne kadar rahat görünmeye çalışsa da hiç rahat değildi, gözlerine baktığımda bunu görebiliyordum. Hem karnında hem kolunda yara vardı. Kolunda yara olmaya da bilirdi ama bir şey olduğu belliydi, yine de benim fikrim yara olduğundan yanaydı.

Bu kadar acıya nasıl dayanıyordu? Benim dudağımdaki ve kaşımdaki yara bile canımı çok acıtıyordu, o nasıl dayanıyordu? Karnındaki izler aklıma geldi. Ne de çoktu, daha fazlası var mıdır? Çok acımış mıdır? Ne yaşamıştı? O izler nasıl olmuştu?

Ona baktım. Dik burnundan aldığı nefesler yine kesik kesikti, dudakları kurumuş, kapalı göz kapakları kıpkırmızı olmuştu. Yüzü ter içinde kalmış olsa da hala... hala çok güzel gözüküyordu.

"Önündeki taşa dikkat et. Ve beni izlemeye bir son ver." Dedi sert ama bir o kadar da yumuşak bir sesle. Yutkundum. Onu izlediğimi nerden anlamıştı? Gözleri kapalı değil midi? Ne diyeceğimi bilemedim, ses çıkarmadan önüme döndüm. Ha bir de taşa dikkat ettim. Kocaman taşı yolun üzerinde ne işi vardı! Kim koyuyordu bu taşları buraya? Aman ne saçmalıyorum ben?!

Dakikalar sonra apartmanın önünde durmuştuk. Nil, Mahmut amcanın bugün memleketine gittiğini söyleyince içim rahatlamıştı. Mahmut amaca bu dikizleme ve tüm millete yayma işinde gerçekten bir çağır açmıştı. Bir kere Nil evde yemek yaparken nasıl olduysa düdüklüyü patlatmıştı ve Mahmut amca polise gidip evde katliam yapıyorlar, diye bizi şikayet etmişti. Tam bir günümüz nezarette geçmişti.

Aras'ı zorda olsa bir şekilde eve çıkarmıştık. Onu pencerenin hemen yanındaki koltuğa sırt üstü yatırmış ve ağrılarını kesmesi için evde olan ağrı kesiciden vermiştik .Aras ağrı kesicilerin verdiği rahatlama hissiyle uyuya kalmıştı. Üstüne bir battaniye örtmüştüm üşümesin diye. Şimdi ise Nil benim dudağımdaki ve kaşımdaki yaraya bakıyordu. Aslında ilk önce Aras'a bakacaktım ama Nil ağrı kesicilerin biraz etkisini göstermesini beklememizi söyleyince kabul etmiştim.

"Maya, artık anlatacak mısın neler olduğunu?" Nil'in meraklı sesini duyduğum gibi gözlerimi Aras'tan ayırıp ona baktım. Elindeki küçük yara bandını dikkatli bir şekilde ambalajından çıkartıyordu.

"Anlatacağım ama araya girmek yok tamam mı?" Başını sallayıp yara bandını kaşıma yapıştırdı. Koltukta ona daha da yaklaşıp kısık sesle konuşmaya başladım.

"Amcam o eve geri dönmemi istedi." Dememle Nil'in çığlık atması bir oldu.

"Ne?! Anlamdım?! Yok daha neler, hayatta olmaz, o eve geri dönemezsin." Elimle ağzını kapatıp sus işareti yaptım. Kaşlarımla yan tarafta uyuyan Aras'ı gösterdim. Gözlerini irice açtı, onun burada olduğunu unutmuş gibiydi. Kafasını sallayıp elimi çekmemi işaret etti. Elimi ağzından çektim, boğazımı temizleyip konuşmaya devam ettim.

"Amcamı bir şekilde ikna ettim. Kararından vazgeçti ama..." derin bir nefes aldım. Bundan sonrasını nasıl anlatacağımı bilmiyordum. "Ama sonra annem amcama onu polise vereceğini ve tüm kanıtların elinde olduğunu söyledi." Nil kaşlarını havya kaldırdı. Şaşırmıştı.

"Yeşim abla?" Dedi emin olmak için. Kafamı salladım. "Sona ne oldu?" Yavaştan gözlerim dolmaya başlamıştı. Yutkundum.

"Amcam çok sinirlendi annemin onun arkasından iş çevirdiğini anlayınca, üzerine yürüdü yine ona vurmak için..." sesim titriyordu. Nil'e baktım. Yüzümde acılı bir gülümseme oluştu. "Ben onun önüne geçtim onu korumak için ama bir tokatla yere yığıldım. O zaman patladı dudağım ama bu önemsiz, benim dudağım patladı ama benim annemin nefesini kesmeye çalıştı o adam." Nil ellerimi tuttu. Gözümden akan bir damla göz yaşını parmağı ile sildi.

"Maya, tamam sonra anlat istersen." Dedi şefkatle. Başımı iki yana salladım. Bir daha anlatamazdım, biliyordum kendimi şimdi anlatıp bu yükten kurtulmam gerekiyordu.

"Sonra annem amcama onu öldüremeyeceğini, eğer ki öldürürse ortağının onun peşini bırakmayacağını söyledi."

"Hey dur! Yeşim ablanın ortağı mı varmış?" Diye sordu. Yüzünde büyük bir şaşkınlık vardı aynı ifade o zaman bende de oluşmuştu. Kafamı salladım. Nil kaşlarını havaya kaldırıp dudaklarını büzdü. Bu onun dilinde vay be, demekti.

"Sonra neler oldu?"

"Sonra amcam tutu annemin kolundan tutup götürdü. Onu engellemeye çalıştım, anneme kaçması için fırsat yarattım ama o kaçmadı yapamayacağını söyledi. Ben daha ne dediğini bile idrak edemeden amcam saclarımdan tutup beni yere fırlattı. Son hatırladığım annemin adımı söyleyerek bağırdığıydı." Gözümden bir damla yaş daha düştü. Başımı kaldırıp Nil'in gözlerinin içine baktım. "Yine hayatımdan birini kaybettim Nil, annemi bu saate kadar her yerde aradım ama bulamadım. Nasıl bulacağımı ne halde bulacağımı da bilmiyorum. Ben artık ne yapacağımı bilmiyorum." Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Ben ise sanki bu anı bekliyormuş gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Sanırım bir Nil kalmıştı. Değer verdiğim insanlardan geriye bir o kalmıştı. Hayatımda değer verdiğim ilk üç insandan ikisi gitmişti, o da gider miydi? Ya da başka şekilde sorayım amcam onu da benden alır mıydı?

"Maya kendine gel." dedi sırtımı sıvazlayarak. Bir anda kollarımdan tutup ona bakmamı sağladı. "Annen ölmedi. Yeşim ablam öyle kolay seni de beni de bırakmaz. Ona hiçbir şey olmadan bulacağız, tamam mı? Onu bulacağız," Gözümden akan bir damla göz yaşını parmağı ile sildi. Yüzüne gerçek bir gülümseme yerleştirdi. "Sana söz onu bulacağız ama şimdi toparlanmamız lazım. Onu bu halde bulamayız." Dedi. Başımı sallayıp onu onayladım.

Doğru söylüyordu bu halde annemi bulamazdım. Toparlanmam lazımdı tekrar ayağa kalkmam lazımdı. Toparlanacak ve en güçlü şekilde o adama karşı duracaktım. Annemi onun elinden kurtaracaktım.

Ama ilk önce evimde ki yaralıyı iyileştirmem gerekiyordu.

"Toparlanacağım Nil, söz toparlanacağım ama ondan önce yarasına bakmamız gereken bir yaralımız var." Dedim göz yaşlarımı silerken. Nil yan tarafa bakıp gözlerini devirdi.

"Bu yaralıyı da nerden bulduğunu anlatacaksın unutma, yarasına baktıktan sonra konuşacağız bu konuyu." Dedi ayağa kalkarken. Ona başımı sallayıp gülümsedim.

Nil banyodan gerekli malzemeleri almaya gitmişti. Ben ise Arasın önünde dizlerimin üzerine çökmüş yarasına bakmaya çalışıyordum. Uyuduğu için yavaş hareket ediyordum. Ağrı kesici onu gerçekten de rahatlatmış olacak ki derin bir uykudaydı. Onun hakkında tek bildiğim ismiydi, kimdi o adamlardan neden kaçıyordu, neden hastaneye gitmek istememişti? Şimdi olmasa da iyileştiğinde bu sorularının cevabını alacaktım.

Beni düşüncelerimden ayıran şey kapıya alacaklı gibi vurulmasıydı. Ani sesle yerimden sıçramıştım. Kapıya o kadar sert vuruluyordu ki birkaç saniyeye kırılsa şaşırmazdım. Kimdi bu? Bizim eve çok kişi gelmezdi hem de bu şekilde kapıyı yumruklayan hiç gelmezdi.

"Açın lan kapıyı! Yoksa kırarım! Açın lan!" Kapıdan gelen seslerle tekrar yerimden sıçradım. Yoksa? Amcamın adamları mı gelmişti. Kimin için? Benim için mi onun için mi? Hangimizin sonu gelmişti.

***

 

BÖLÜM SONU

 

Loading...
0%