Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm: İntikam Ateşi

@leyan_626

Bir yumruk. Kardeşim için.

 

İkinci yumruk. Benim için.

 

Üçüncü yumruk. Sönen umudum için.

 

***
1. Ay Sonra


İntikam. Yaşama sebebim buydu artık. Tüm hayatım intikam alma üzerine kuruluydu. İçimde yanan ateş gün gittikçe daha da fazla oluyordu. Kanım intikam ateşiyle kaynıyor ve bu intikam ateşi bende tek bir duyguyu uyandırıyordu. O da öfkeydi. Herkesi yerle bir edebilecek bir öfkeyle dolup taşıyordum tam tamına bir aydır. Yanıma yaklaşmaya kimse cesaret gösteremiyordu. Enra bile. Bu öke ya benim ya da onun, kardeşimin katilinin sonu olacaktı. Ki ben ikincisini daha faza arzuluyordum. Onun, o caninin sonu olmak şu hayatta istediğim tek şeydi. İntikam ateşim ancak o kül olduğunda sönerdi.

Yumruklarımı art arda kum torbasına geçirmeye devam ederken kendimden geçmiş gibiydim. Yine derin düşüncelere dalmış ve o düşüncelerde kaybolmuştum. Şu aralar çok düşünüyordum ve düşüncelerimin sonunda öfkeyle dolup taşıyordum. Aynı şu an olduğu gibi. Yine öfkeyle doluştum ki kum torbasına geçirdiğim yumruk daha da sertleşmişti. Canımın acıması umurumda değildi. Bana kalırsa daha da sert atmalıydım yumruklarımı, canım öyle bir acımalıydı ki nefes alamayacak kadar kötü duruma gelmeliydi. A dur ben zaten o durumdaydım.

Birinci yumruk. Kardeşim için.

İkinci yumruk. Kendim için.

Üçüncü yumruk. Sönen umudum için.

Dördüncü yumruğumu kum torbasına geçirmek üzereyken kolumu tutan ince parmaklarla beraber geriledim. Yumruğum havada kalırken çatık kaşlarla ve ters bakışlarımla kolumu tutan arkadaşım Enra’ya baktım. Enra’nın mavi gözlerine bakarak, “Bırak kolumu!” diye mırıldandım dişlerimin arasından. Sesim o kadar korkutucu çıkmış olmalıydı ki Enra bir adım gerileyip hızla kolumu bıraktı.

“Mila,” adımı söylerken sesindeki kırgınlığı fark etim ama umursamamaya çalıştım. “Mila lütfen dur artık canını acıtıyorsun.” Omuz silktim.

“Umurumda değil. Acısın.” Derken elime sardığım siyah lastik gibi olan adını bilmediğim ama bir aydır sürekli taktığım şeyi çıkarıyordum. Enra’nın yanından geçip koltuğa kendimi bıraktığımda bir saat sonunda rahat bir nefes almıştım.

“Mila bu nereye kadar devam edecek lütfen söyler misin?” Dedi ellerini beline yerleştirip etrafta olan kağıtları göstererek. Gece gündüz kardeşimin katilini bulmaya çalıştığım için odam aşırı dağınıktı. Kağıtların bazıları yatağımda, bazıları çalışma masasında, yerde hatta kum torbasının üzerindeydi. Eskiden yerde çöp bile bırakmayan ben şimdi dağınık bir kadın haline gelmiştim.
“Onu bulana kadar durmayacağım.” Dedim kararlı bir edayla. Söz vermiştim onu bulacaktım. Enra yanıma oturup ellerimi tutu.

“Mila bana beni yanlış anlama sana inanıyorum. Umut intihar edecek bir çocuk değildi, bence de ona biri kıydı ve bunu yapan da cezasını çekmeli ama biz ne yapabiliriz ki? Hiç kimse bize inanmadı, doktorlar bunun başka biri tarafından yapılmadığının raporunu çıkardı ve dava bile açılmadı.” Sıkıntıyla derin bir nefes aldı. “Yanı seni üzmek istemiyorum ama elimizden gelen bir şey yok. Bak bir aydır her bilgiye koşturuyoruz ama elimize geçen bir hiçten ibaret. Sana duralım demiyorum ama biraz ara verip dinlenelim. Hadi beni boş ver ama sen biraz bile olsa dinlenmen lazım, şu gözlerinin haline bak.” Derin bir nefes alıp gözlerimi sıkı sıkı kapatıp kendime birkaç dakika süre tanıdım. Enra maalesef ki haklıydı ama benim dinlenme gibi bir vaktim yoktu. Gözlerimi açıp tekrar beni düşünen arkadaşımın dolu gözlerine baktığımda sesimi sakin tutmaya çalıştım.

“Enra biliyorum beni düşünüyorsun ama lütfen bu konuda üzerime gelme ben o aşağılık kişiyi bulmadan durmam, duramam. Lütfen anla beni. Kardeşime kıydı o kişi duramam.” Gözlerim sızladı ama kendimi sıktım ve gözlerimin dolmasını engelledim. Hayır, Mila ağlamak yok.

Enra derin bir nefes aldı ve sıkıntıyla bana baktı. Ne kadar kararlı olduğumu anlamış olacak ki başını salladı. “Tamam peki öyle olsun Mila ama unutma ben yanındayım. Kendini yalnız hissetme,” dedi gülümsemeye çalışarak. Ona cevap vermek yerine sıkıca sarıldım. Kollarımı beline dolayıp kafamı kırmızı saçlarına koydum ve gül kokusunu içime çektim.

“Teşekkür ederim Enra,” diye mırıldandım. “İyi ki yanımdasın sen olmasan bu kadar iyi olmazdım.” Enra da kollarını belime sarıp kafasını omuzuma koydu. Terli olmamı umursamadan omzuma bir öpücük kondurup, “Ben bilirim seni kısarsın sesini duymasınlar diye ama benim yanımda biraz bile olsa dök içini kimse tek başını aşamaz zor günleri.” Dedi. Bir an ona içimi dökmek istedim ama bunu yapmadım. Söz vermiştim kısacaktım sesimi konuşmayacaktım, ağlamayacaktım o güne kadar...

Enra’dan ayrıldım. “Ben duşa gireceğim sen burada dur istersen mutfaktan bir şeyler ye, kafana göre takıl ben çıktıktan sonra araştırmaya kaldığım yerden devam edeceğim.” Enra bana tamam, der gibi kafasını salladıktan sonra odamdan çıkıp banyoya girdim.

Duşakabinin içine girmeden üzerimdeki sporcu atletini, gri eşofmanı ve iç çamaşırlarımı çıkardım. Duşakabinin içine girip kendimi sıcak suyun altında gevşettim.
Yorulmuştum. Şu bir ayda gerçek anlamda yorulmuştum. Sabah akşam araştırmalar yapıp kardeşimin katilini bulmaya çalışıyordum. Bu beni aşırı yormuştu ama bir ayın sonunda topladığım bilgiler işime yarayacak nitelikteydi. Ben öylesine bir araştırma gazetecisi değildim. Türkiye’nin en başarılı on gazeteciden biriydim. Ve bu sayede pek çok bilgiye istediğim gibi ulaşabiliyordum. Kimliğim saklı olması ise bana ayrı bir avantaj sağlıyordu. Bu sayede kimse tarafından tanınmıyordum ve bu da işimi daha güvenli, daha kolay yapmamı sağlıyordu. Mesleğimin tehlikeleri olduğu kadar yararları da vardı.

Sıcak suyu kapatıp uzun süredir yumduğum gözlerimi açtım. Duşakabinden çıkıp üzerime beyaz bornozumu giydim. Hızlıca dişlerimi fırçalayıp banyodan çıktım ve bir zamanlar kardeşimin odası olan odaya girdim. Umut öldüğünden beri kendi odamda değil onun odasında yatıp kalkıyordum, kendi odamda ise sadece araştırma yapmak ve kum torbasını yumruklamak için giriyordum. Yaklaşık bir aydır ise oturma odasını en fazla üç kere girmiştim, nedeni ise onunla en çok vakit geçirdiğimiz yer olmasıydı. Tüm anılarımız oradaydı. Gülüşlerimiz kulağımda yankılanıp duruyordu ve bu da benim verdiğim sözü tutmamı zorlaştırıyordu. O yüzden oturma odasına girmemek için ayrı bir özen gösteriyordum. Bazı yerler anılarla doludur. Oturma odası da benim güzel anılarımla doluydu, oraya girip ağlamak ve o güzel anıları mahvetmek istemiyordum. Güzel anıların yerini almasın kötüler...

Umut’un odasına girip üzerime siyah tişörtümü ve siyah taytımı giydikten sonra hızla odadan çıktım. Umut’un odasına uyumak ve üzerimi değiştirmekten başka hiçbir şey yapmıyordum. Fazladan bir dakika bile durmuyordum çünkü orda da onun anılarını kirletmekten korkuyordum. Çıplak ayaklarımla odama kadar yürürken bir taraftan da ıslak kahverengi saçlarımı yukarıdan topluyordum. Banyoda saçlarımı taradığım için şu an bana zorluk çıkarmıyorlardı. Odama girdiğimde etrafı tertemiz bulmayı beklemiyordum bu yüzden biraz şaşırmıştım.

Masanın üzerindeki, yerdeki, kum torbasının üzerindeki, yatağımdaki ve koltuğumdaki tüm kağıtlar odamın ortasındaki sehpanın üzerine toplanmıştı. Dağınık olan yatağım toplanmış, çalışma masam düzenlenmişti. Enra ben banyodayken ortalığı pırıl pırıl yapmıştı. Odaya şaşkın bakışlar atarken arkamdan ellerinde atıştırmalıklarla beraber Enra çıktı. Bana gülümseyerek ellerindeki tabakları sehpanın üzerine koydu.

“Hadi çalışmaya başlamadan önce birkaç bir şeyler atıştıralım sonra da akşama kadar çalışırız.” Dedi ellerini belline koyarak. Yüzümde nezaketen bir tebessüm oluşurken başımı salladım. Enra mutfağa gidip bizim için yaptığı sıcak çikolatayı getirdi, bende koltuğa oturup laptopumu açtım. Bir tarafta da elime aldığım tostan bir ısırık alıyordum.

“Evet şimdi bir ayda neler bulduk anlat bakalım.”

“Umut’un orya yani bulunduğu yere onu biri
çağırdı.”

“Ne? Nasıl yani? Kim çağırmış? Hey bunu ne zaman buldun?” Enra art arda sorularını sorarken ben Umut’un cesedinden çıkan telefonu laptopuma bağladım ve birkaç tuşa basarak Umut’a gönderilen yabancı bir numaradan elen mesajı açtım. Mesajda şu yazıyordu.

0545*******

Bu adrese gel!

“Bu da kim?” Ekrandan gözümü ayırmıyordum.

“Kim bilmiyorum. Araştırdım ama kime ait olduğunu bulamadım.”

“Bu numarayı polisler nasıl fark etmedi ki?” Enra’ya omzumun üzerinden baktım.

“Bu numarayı ben buldum. Yani özel geliştirdiğim bir programla o yüzden polisler bulamadı.” Enra bana şaşkın şaşkın bakakaldı.

“Nasıl yaptın bunu?” Dedi kekeleyerek.

“O kadar iş insanını nasıl bitirdim sanıyorsun.” Dedim tekrar ekrana bakarak. “Neyse konumuz bu değil asıl konu bu mesajı atanın kim olduğu ama maalesef bunu yapanı bulmam imkansız çünkü nasıl ben bir program geliştirdiysem bu numaradan atan kişi de en az benimki kadar güçlü bir program geliştirmiş.” Enra kaşlarını çattı.

“Bir program daha geliştirip bulamaz mısın?” Diye sordu. Kafamı iki yana salladım.

“Zaman alır ve benim o kadar zamanım yok.”

“Başka ne var peki elinde?”

“Umut’u buldukları gün o sokakta bir sokak döğüşü oluyormuş ve o gün için o sokak tamamen kapatılmış. Yani sokağa o gün girenler belirli kişilermiş seçilmiş kişiler olarak düşün o sokağa o gün başka giren kimse olmamış Umut’la beraber tam 10 kişi girmiş bu sokağa. Daha da kısaltmak gerekirse bu sokağa giren 9 kişiden biri kardeşimin katili.”

“Peki bu 9 kişiyi bulabildin mi?” Diye sordu. Bakışlarımı ekrandan ayırmazken başımı olumlu anlamda salladım.

“Evet. Kolay olmadı ama bir şekilde buldum. Hatta 5 kişiyi de sildim. Geriye 4 kişi kalmış oldu.”
“Neden sildi o 5 kişiyi?”

“Çünkü araştırdım. Araştırdığım bu 5 kişi iş adamı zaten oraya izlemeye gelenler ama ben yine de işimi şansa bırakmadım araştırdım. Hiçbiri Umut’un katili değil.” Enra kaşlarını çattı.

“Nasıl bu kadar eminsin?” Omuzumun üzerinden ona bakıp omuz silktim.

“Eminim çünkü bana yapmadıklarının kanıtını verdiler.”

“Ne? Nasıl?”

“Hatırlıyor musun bir hafta önce seninle buluşmuştum ama sonra acil işim olduğu için gitmem gerektiğini söylemiştim.”

“Evet de bunun konuyla ne alakası var?” Diye sordu.

“İşte o gün bu beş iş adamının birlikte işlediği bir suçu araştırıyordum hatta bulmuştum bile ama bir kanıt arıyordum. Kanıtı bulması için bir arkadaşımdan yardım istemiştim ve onun bana dönüş yapmasını bekliyordum. O gün o arkadaşım bana bu beş kişinin beraber işlediği suçların kanıtını attı. Bende senin yanından ayrılıp bu beş kişiye ortak bir mesaj attım ve hepsini bir yerde topladım. O gün onlara orada olanları işlediği suçlarla tehdit etmemle bana yapmadıklarının kanıtını vermek zorunda kaldılar. Verdiği kanıtları inceledim ve yapmadıklarına ikna oldum o yüzden bu beş kişi listeden silinmiş oldu.” Art arda söylediklerim Enra’yı şaşırmıştı.

“B-bunları bana anlatmamıştın.” Dedi kekeleyerek. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve özür diler gibi ona baktım.

“Özür dilerim ama bir şeyler buladan heyecanlanmak istemedim.”

“Tamam peki affedildin ama gerçekten emin misin bu beş kişinin yapmadığına?” Diye sordu şüpheye. Ona başımı sallayıp laptoptan adamların fotoğraflarını açtım.

“Adamlar zaten 50 yaşlarında hiçbiri Umut’u öldürebilecek kapasitede değil. Uzaktan da ateş edemezler çünkü üçü silahın gölgesinden bile korkuyor diğer ikisi de uzağı göremiyor. Ve aynı zamanda Umut’un öldüğü saate bu beş kişi de çoktan oradan ayrılmış ve evlerine varmışlardı, bunu ise o gün eve girdiklerinin kamer kayıtlarından anladım. Araştırdım ama kamera kayıtlarının hiçbirinde bir oynama bulamadım. Yani onlar yapmış olamaz.”

“Peki geriye kalan dört kişi?” Başımı dikleştirdim ve sakin olaya çalıştım.

“İşte bu dört kişiden biri Umut’un katili!”

“Peki nasıl bulacağız hangisi olduğunu? Teker teker takip edemeyiz ya!” Kafamı iki yana sallayıp laptoptan bir spor merkezinin fotoğrafını açtım.
“Hayır onun yerine buraya yazılacağız.” Dedim kesin bir dille. Enra kaşlarını çattı ve bana şaşkınlıkla baktı. “Burada ne yapacağız ki?” Diye sordu.

“Burası normal bir spor merkezi değil aslında,” diyerek söze başladım. “Burası sokak dövüşçülerinin gittiği bir spor merkezi ve o dört kişi de bu spor merkezine gidiyor. Aradığımız kişi burada.”

“İyi de buraya sadece sokak dövüşçüleri yazılabiliyordur o zaman.” Diyen Enra mantıklı bir konuya değindi.

“Evet dediğin gibi buraya sadece sokak dövüşçüleri katılabiliyor. O yüzden bizim de sokak dövüşçüsü olmamız lazım.”

“Ne? Biz nasıl sokak dövüşçüsü olacağız kızım? Ben kendi gölgemden bile korkarım ben dövüşemem ki!” Diye bağırdı.

“Ama ben dövüşebilirim hem bu sayede ilgi çekersem herkesle daha rahat iletişime geçebilirim.” Dedim kararlılıkla. Enra bana aptalmışım gibi baktı.

“Mila orada seni harcarlar!” Diye çıkıştı. Ayağa kalkıp saçlarını karıştırdı. “Kızım orada adil mi dövüşülüyor sanıyorsun?”

“Adil dövüşülmediğini biliyorum Enra ama bu umurumda değil!” Bende ayağa kalkıp karşısında durdum. “Katili bulmam için bu yere yazılmam gerekiyorsa yazılırım, dövüşmem gerekiyorsa dövüşürüm. Korkmuyorum!”

“Ya başına bir iş gelirse Mila?” Omuz silktim.

“Umurumda değil.”

“Benim umurumda! Arkadaşımın canı benim umurumda!” Diye bağırınca gerçekten de sinirli olduğunu anladım. Bana bir şeyler olmasından korkuyordu, bunu gözlerinden anlayabiliyordum. Enra’ın yanına yaklaşıp ellerini tutum.

“Enra lütfen zorlama bunu yapmak zorundayım.” Bana dolu gözlerle baktı. Başını iki yana salladı.
“Ya sana bir şey olursa Mila?” Bende kafamı iki yana salladım.

“Olmayacak. Olmayacak sana söz veriyorum. Kendimi de seni de korurum ben lütfen bana güven.” Diye yalvardım. Enra gözlerimin içine baktı bana teslim olarak başını salladı.

“Tamam, ama bana söz verdin zarar görmeyeceksin. Bende oraya çalışan olarak girerim tamam mı?” Dediğinde tebessüm ettim. Enra’yı çok seviyordum. Ona sarılıp, “Teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim.” Dedim. Omzun minik bir öpücük kondurup geri çekildim.
“Peki o dört kişinin isimleri ve fotoğrafları var mı sende?” Diye sordu benden ayrıldığı gibi. Başımı olumlu anlamda salladım. “O zaman bana da göster de kimleri dikkate almam gerektiğini bileyim.” Dedi.

“Tamam sana göstereceğim ama şüpheli hareketler yapıp onlar kuşkulandırma yoksa kim olduğunu bulamayız.” Dedim temkinli olarak. Enra başını tamam, der gibi salladıktan sonra laptopa döndüm ve dört kişiden birinin fotoğrafını ekrana yansıttım. Ekrandaki kişi mavi gözlü, sarı saçlı ve iri yarı bir adamdı. Nerdeyse vücudunun her yerinde dövmeler vardı. Enra’ya kaşlarımla ekrandaki adamı gösterip adam hakkında bildiklerimi anlatmaya başladım.

“Bu adamın adı Mashun. Mahsun Eder. Otuz yaşında ve bir kız çocuğu babası. Öğrendiğime göre genç yaşlarda sokak dövüşlerine katılmış. Eşi Nesra Eder ile de sokak dövüşlerinde tanışmış ve onunla evlendikten sonra sokak dövüşlerini bırakmış ama eşini iki sene önce kanserden kaybedince sokak dövüşlerine tekrar başlamış. Mahsun aynı zamanda gideceğimiz mekanın sahibi, o yüzden ona çok dikkat etmemiz gerek. Mahsun’nun kızı da bu spor merkezinde bunu unutma, sen çocukları pek sevmezsin biliyorum ama lütfen bu kıza ters davranma. Eğer ki bir buradan kovulursan beni yalnız bırakmış oldursun.” Enra çocuk lafını duyduğu gibi gözlerini devirdi.

“Kovulmamak ve seni yalnız bırakmamak için bu dev cüsseli adamın kızına katlanırım ama katil buysa kızına bir şamar atarım.” Kaşarımı çatıp kafamı iki yana salladım.

“Hayır Enra! Katil Mahsun olsa bile küçük kıza dokunmak yok! Babasının suçu var diye küçücük kıza eziyet etmeyeceğiz!” Dedim kesin bir dille. Enra yine gözlerini devirip, “Tamam Mila! Küçük kıza dokunmak yok. Tamam mı, hadi diğer adama geç.” Dedi. Ona pek inanmasam da bu konuyu sonra konuşmaya karar verip laptoptan diğer adamın fotoğrafını açtım. Bu sefer de kumral saçlarını asker tıraşı yapmış, yeşil gözlerinin üzerindeki kaşına bir çizik atmış dev cüsseli başka bir adamın fotoğrafı yansıdı laptopun ekranına.

“Bu adamın ismi de İzel Korel. Yirmi dokuz yaşında. Küçük yaşlarda kimsesizler yurdundan kaçmış ve sokaklarda dövüşmeye başlamış. Yıllardır sokaklarda dövüşüyor ve tüm vaktini spor merkezinde çalışarak harcıyor. İzel aynı zamanda da Mahsun’un arkadaşı.” Dedikten sonra sustum. Enra susmama karşılık bana döndü.

“E devam etsene.” Dedi.

“Bu kadar.”

“Ne?”

“Bu kadar işte İzel’in öyle uzunca dinlenecek bir hayatı yok. Bu kadar sadece ne eksik ne fazla.” Enra bu dediğime şaşırdı ve tekrar ekrandaki adama bakıp dudaklarını büzdü.

Tekrar laptoptan bir adamın resmini daha açtım. Bu sefer karşımıza kahverengi saçlarını omuzlarına kadar uzatmış ve arkadan topuz yapmış ela gözlü bir adamın fotoğrafı çıktı. “Bu adamın ismi de Yasin. Yasin Yaşar. Yirmi sekiz yaşında eski bir yüzücü. Bildiğime göre çak fazla ödülü ve parası var. Zengin işte ama eğlence için sokak dövüşlerine katılıp kendince eğleniyor. Klasik zengin bebesi. Bu adamdan pek şüphelendiğim söylenemez ama ben yine de bu adamı yakından takip etmeye çalışacağım.”
“Son kişi nasıl biri peki?”

Enra’ya cevap vermek yerine laptoptan son kişinin fotoğrafını açtım. Siyah saçları kısa olmasına rağmen birkaç tutamı anlına dökülüyordu. Kahvenin en acı tonunda olan gözleri çok sert bakıyordu. Erkeksi hatları laptop ekranından bile fazla belli oluyordu.

“Gazel Sakman Umuralp.” Diye mırıldandım ekrana bakmaya devam ederken. “Yirmi dokuz yaşında. On yaşında ailesi tarafından sokağa atılmış ve o zamandan beri sokaklardaki dövüşerek para kazanıyormuş. Mahsun ve İzel’le arkadaşlarmış birde. Aynı İzel’inki gibi Gazel hakkında da fazla bir bilgiye ulaşamadım. Bu yüzden elimde fazla bir şeyler yok.” Dedim ekrandan gözümü ayırıp Enra’ya bakarak. Kaşlarını çatmış ekrandaki Gazel’e bakıyordu.

“Dört şüphelilerden üçünün arkadaş olması sana da garip geliyor mu?" Bu soruyu beklediğim için şaşırmadım aksine başımı aşağı yukarı salladım.
“Bu üç kişide bir şeyler olduğu kesin aralarından biri katil olabilir ve diğer ikisi de arkadaşını koruyor olabilir. Ama aynı zamanda hiçbir alakası da olmayabilir. Emin olmasam da bu üç kişiyi gözüme kestirdim, tabi katil Yasin de olabilir ama ben yine de bu üçlüye daha çok dikkat edeceğim.”
“Edeceğiz.” Diyerek düzeltti beni Enra. Ona başımı sallayıp laptopu kapattım. Yönümü Enra'ya dönüp kararlı bir şekilde konuşmaya başladım.

“Bir hafta bana sadece bir hafta lazım Enra. Katilin kim olduğunu bulmam için bana sadece bir hafta lazım. Bu bir haftada neler olur bilmiyorum ama sana zarar gelmemesi için elimden gelen her şeyi yapacağıma söz veriyorum. Sana söz başımıza hiçbir şey gelmeyecek.” Enra bu dediklerime karşılık gülümsedi.

“Bende sana söz veriyorum. Umut'unuzun katilini bulmadan bize uyku yok Mila. O kansızı bulacağız ve kardeşimizin intikamını alacağız. Söz.” Buruk da olsa bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Enra'yı kendime çekip sıkı sıkı sarıldım.

Enra'nın da dediği gibi kardeşimin, kardeşimizin katilini bulmadan bize uyku yoktu. Gerekirse ölecektim ama kardeşimin umudunu söndüren o kişiyi bulacaktım. Sözümü tutacak ve ancak o zaman gidecektim kardeşimin mezarının başına. İntikamın en ateşlisi içimdeydi ve bu ateş hiç sönecek gibi değildi.

Loading...
0%