Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm: Mila Malaza

@leyan_626

5. Bölüm: Mila Malaza

 

Dün Gazel ile olan kısa konuşmamdan sonra ben arkamı dönerek oradan uzaklaşmıştım. Gazel ise arkamdan bakakalmıştı, diğer iki arkadaşıyla beraber tabii. Ona hiçbir cevap vermemem saygısızlık olabilirdi ama bunu sorun edecek bir kadın olmadığım için fazla kafaya takmamıştım. Aynı şekilde dün Enra’yı eve bıraktıktan sonra eve gelmiştim ve Umut’un öldürülmesi hakkında araştırma yapmaya başlamıştım. Gece saat üç buçuğa kadar araştırma yapmama rağmen fazladan bir bilgi bulamamıştım. Umut’un nerede ölü bulunduğunu bulsam her şey daha kolay olabilirdi. En azından nerede öldürüldüğünü bilip ona göre kamera kayıtlarını aramaya başlardım ve illa ki de kimin katil olduğunu bulurdum.

O yüzden ilk olarak Umut’un nerede ölü bulunduğunu bulmam lazımdı. Bunun için ise bir arkadaşımdan yardım istemiştim ve o da bu işlemin en fazla yirmi dört saat süreceğini belirmişti. Ben ise bu yirmi dört saat boyunca şüpheli listemdeki dört kişiyi gözlemleyecek ve nasıl hareket ettiklerin dikkat edecektim. Şu ana kadar edindiğim birkaç bilgi öğrenmiş sayılırdım.

Gördüğüm kadarıyla Mahsun Eder hem kaba ama bir o kadar da nazik biriydi. En azından kadınlara karşı, bunu nerden anladığıma gelirsek o da gözlem sayesindeydi. Mahsun’u dün spor salonunda gördüğümde kadınlara karşı daha nazik davranmıştı, bunu Gazel’in maçında yanına gelen tüm kadınlarla nazik bir tavırla konuşmasını görerek anlamıştım. Ama asıl emin olduğum zaman ise Enra’yla nazik bir edayla konuşmasında tamamen emin olmuştum. Mahsun kadınlar karşı nazikti ama peki hem cinslerine karşı nasıldı?

İzel Korel sert bir yapıya sahipti ama bir o kadar da alaycılığı üstündeydi. Bunu ise dün Enra’ya ve Gazel’in maçında durmadan yanındaki adamlarla alay ettiğinden ve bir konuya kızdığında aynı Yasin’in, Gazel’le alay etmesinde kızdığında yüzünün aldığı ifadeden anlamıştım. İzel Korel sinirlediğinde sadece yüz ifaden mi değişiyor yoksa saldırgan olabiliyor musun?

Yasin Yaşar klasik zengin bebesiydi. Herkese meydan okuyan kendini beğenmiş biriydi. Benim gözümde birini öldürebilecek biri değildi ama bu masum yüzünün arkasında bir cani atıyor olabilir miydi? Kardeşime kıyabilecek biri olabilir miydi?

Ve Gazel Sakman Umuralp düz biri gibiydi. Onu tam olarak çözememiştim maalesef ama anladığım kadarıyla duygularını içinde yaşayan biriydi. Ama bunun dışında soğuk kanlı bir katil olabilir miydi?

Bunun gibi bin tane sorum vardı ama bu sorularımı cevaplayacak bir kişi bile yoktu. Bu soruların cevabını ancak ve ancak kendim öğrenebilirdim. Katili bulmam en fazla üç günümü alırdı. Kendime bir hafta süre vermiştim ve o bir haftadan üç gün gitmişti bile bugün ise dördüncü gündü. Geriye kalan üç günde kardeşimin katilini bulacak ve ona gününü gösterecektim. Üç. Sadece üç gün, bir ayın sonunda asıl hedefime ulaşacak ve kardeşimin intikamını alacaktım. Biraz olsun içindeki ateş sönecek ve kardeşimin mezarına gidip dilediğim gibi ona içimi dökebilecektim. Bir ayın sonunda derin bir nefes alabilecektim.

Saatlerdir baktığım tavana bakmaya bir son vererek yataktan kalktım ve banyoya gidip soğuk bir duş aldım. Duş aldıktan sonra ise dişlerimi fırçalayıp banyodan çıktım. Umut’umun odasına gidip iç çamaşırlarımı giydikten sonra üzerime siyah sporcu atleti ve siyah bir tayt giydim. Ayağıma siyah çoraplarımı ve sonra siyah spor ayakkabılarımı giydim. Yüzüme hiç makyaj yapmadan kahverengi saçlarımı en tepede topladığımda tamamen hazırdım. Benim hazırlanmamın bittiği saniye evin kapısının zili çaldı. Umut’un odasından çıkıp kapının önünde durup kilidini açtıktan sonra evin içerisine Enra bir hışımla girip konuşmaya ya da daha doğrusu kafamı şişirmeye başladı.

“O küçüğün bakıcılığını yapacağıma inanmıyorum. Ya sanki başka iş yokmuş gibi geldi beni kızının bakıcısı yaptı. O sarı kafadan hiç hoşlanmadım Mila, hem de hiç hoşlanmadım. Kızı görünce birinci sınıfta sacıma sakız yapıştıran sarı kafa Zeynep’i hazırladım. Ağ! İnanamıyorum ya çocuk bakıcılığı yapacağım.” Diye kelimelerini art arda söyleyen arkadaşım benim oturma odasına girmediğimi bildiği için direk benim odama girip koltuğa oturdu. Ben ise kollarımı göğsümde birleştirip omzumu kapının pervazına dayadım.

“Sadece üç gün dayansan yeter. Üç gün içinde o katili bulacağım ve seni de kendimi de oradan kurtaracağım merak etme.” Diye mırıldandım. Enra başını aşağı yukarı salladı.

“Üç gün o küçüğe dayanırım, ne yapalım.” Koltuktan kalkıp o da benim gibi kollarını göğsünde birleştirdi. “Ama sen üç gün içinde her şeyin biteceğine inanıyor musun?” Kaşlarını havaya kaldırdı. “Bana daha yeni başlıyormuşuz gibi geliyor Mila,”

“Daha fazla sürmeyecek. Katilin kim olduğunu bulduğumda ve ona cezasını çektirdiğimde her şey bitecek.” Dedim kesin bir dille. Enra dudaklarını büzdü.

“Umarım senin dediğin gibi olur.” Diye mırıldandı. “Hadi artık gidelim mi?” Kafamı salladım. “Gidelim.” Dedim.

Evden çıkıp merdivenlerden indik ve park yerinde olan arabama bindik. Ben arabayı çalıştırıp park yerinden çıktığımda Enra da telefonuyla ilgileniyordu. Yolda giderken ne ben ne de Enra tek bir kelime ettik. Sessiz yolculuğumuz spor salonuna kadar devam etti. Spor salonunun önünde durduğumuzda ikimizde arabadan aynı anda indik ve beraber yürüyerek spor salonuna girdik. Yine burnuma ter kokuları gelmesiyle yüzümü buruşturmuştum. Burnum çok iyi koku aldığı için ter kokusu beni aşırı rahatsız ediyordu. Bu duruma alışmak zorunda değildim, sonuçta sadece üç gün duracaktım burada.

“Miya! Enya!” Spor salonunda yankılanan ses Maya’ya aitti. Daha dün tanıştığımız ve çok kısa sohbet ettiğimiz küçük kız şu anda bana ve Enra’ya doğru koşuyordu. Enra küçük kızı görmesiyle ağzının içinden küfür ederken benim yüzümde minik bir tebessüm oluşmuştu. Ne kadar sert olursam olayım çocukları görünce yüzüme bir gülümseme otururdu. Çok severdim ben çocukları, o kadar severdim ki bir gün kendime benzeyen bir çocuğum olsun isterdim. Yani bir zamanlar isterdim, artık aşık olmak birini sevmek ve mutlu olmak bana çok uzak geliyordu. Benim Umut’um sönmüştü ve tüm hayallerim onunla beraber toprağın altına girmişti.

Bacaklarıma sarılan küçük kollarla daldığım düşüncelerden kurtuldum. Maya hem benim hem de Enra’nın bacağına sarılmış kıkır kıkır gülüyordu. Maya bizi daha iyi görebilmek için kafasını yukarı kaldırdı. “Hoş geldiniz! Ben sizi çok özleydim!” Diye şakıdı, ona garip garip bakan Enra’ya döndü ve gülümsedi. “Sen aytık benimle mi ilgiyeneceksin Enya abla?” Diye sordu masum bir edayla. Bu küçük kız çok tatlıydı. Konuşma şekli ise çok komikti. Belki eski ben olsam gülerdim ama şimdi tebessüm etmekten başka hiçbir şey yapmıyordum.

“Evet küçük,” diye mırıldandı Enra gülümsemeye çalışarak. Onun böyle bir tepki vermesi beni şaşırttı ama önüme dönüp buraya doğru gelen Mahsun’u görünce neden böyle bir tepki verdiğini anlamış oldum. Eğer ki Enra ters bir şey söyleseydi ya da Maya’yı kendinden uzaklaştırsaydı büyük ihtimalle çalışmaya başladığı ilk gün kovulmuş olurdu. Akılı bir hamle sergilemişti.

“Vuhu!” Diye bağırıp bacaklarımızdan ayrıldı ve arkasını dönüp babasına baktı. “Baba doğyu söylemişşin benim bakıcım olaycakmış!” Maya etrafında dönüp elleriyle alkış tutarken Mahsun onun bu hallerini minik bir tebessümle izliyordu.

“Evet sana demiştim ama sen bana inanmamıştın minik!” Dedi Mahsun küçük kızının yanına varıp onu kucağına alırken. Mahsun, Maya’yı kucağına aldıktan sonra bize döndü ve nazik olmak adına gülümsedi.

“Hoş geldiniz.”

“Hoş bulduk.” Dedik Enra’yla birlikte. Mahsun, Maya’yı yere bırakıp kulağına bir şeyler söyledi ve Maya babasının sözü biter bitmez başını sallayıp bize el salladıktan sonra koşarak ortalıktan kayboldu. Mahsun daha rahatlamış bir şekilde bize döndüğünde ilk olarak Enra’ya baktı.

“Enra Hanım-”

“Enra, diyebililirsiniz.” Diye Mahsunun sözünü böldü Enra. Mahsun başını salladı ve o da “Sen de bana Mahsun diyebilirsin.” Dedi. Enra’da, Mahsun’da birbirlerini onaylamak adına başlarını salladıktan sonra Mahsun tekrar söze başladı.

“Enra şimdi benim antrenman yapmam lazım, yaklaşık iki saat antrenman yapacağım ve bu süre zaafında senin Maya’ya bakmanı istiyorum. İki saatin sonunda Maya’ya ben bakarım ama sadece bir saatlik bakabilirim. Ondan sonra dışarıda bir işim var ona gitmem gerekecek sen olmasan onu da yanımda götürmek zorunda kalacaktım ama şimdi senin olmana dayanarak burada bırakacağım.” Dedi ve susup Enra’ın bir tepki vermesini bekledi. Enra bu işten memnun olmasa da gülümsedi ve başını salladı.

“Benim için sıkıntı olmaz. Zaten Mila da burada sıkıntı çektiğimde ondan yardım isterim.” Dedi tatlı tatlı. Mahsun kafasını salladı.

“Aynen sıkıntı çektiğinde dün yanımda gördüğünüz iki arkadaşı da bulabilirsiniz. Siz Maya’yla başa çıkamasanız bile onlar küçük kızımı idare ederler.” Mahsun boğazını temizledi. “Ve gün sonunda senden bir ricam daha olacak Enra ama bunu şimdi konuşmamıza gerek yok. Dediğim gibi gün sonunda konuşuruz.” Dedi. Enra bu dediğine şaşırsa da başını sallayarak onayladı Mahsun’u. Onay alan Mahsun ise bu sefer gözlerini bana dikti ve benim sert bakışlarımla karşılaşınca tekrar boğazını temizledi.

“Mila dün söylediğim gibi ikişerli olarak çalışıyoruz. Sen dün Gazel’le antrenman yapmayı kabul etmiştin. Yanlış mıyım?” Diye sordu. Onu onaylayarak başımı salladım ve “Doğru,” diye mırıldandım.

“Sen şimdi onun yanına gidip çalışmaya başlayabilirsin. O zaten senden önce gelip antrenman yapmaya başlamıştı ama merak etme seni tek bırakmaz. O şu anda en sondaki ringde,” diye bana açıklamasını yaptı Mahsun.

“Peki, teşekkür ederim.” Dedim ve son bir kez Enra’ya baktıktan sonra ilerlemeye başladım. Burası dışarıdan ne kadar küçük gözükürse gözüksün iç mekan olarak çok büyüktü. O kadar insana yetecek kadar çalışma alanı vardı, hatta fazla yer bile kalan yerler olduğunu dün görmüştüm. Şimdiye kadar şüpheli listemden birini görmüştüm ve onun bugün bir işi olduğunu öğrenmiştim. Bu benim işime gelmişti çünkü bu sayede Umut’un öldürüldüğü gece kimlerin rakip olduğunu ve maçtan yaralı olarak çıktığını öğrenebilmem için o gecenin kayıtlarını bulmam gerekiyordu. Bunun için ise Mahsun’un odasın girmem gerekiyordu. Eğer ki o kayıtlara ulaşırsam listemden iki kişi daha silinmiş olacaktı. O odaya girmeli ve o kayıtları bulmalıydım ya ben ya da Enra birimiz o kayıtlara ulaşmalıydı.

En sondaki ringe geldiğimde duraksadım. Ringde Gazel vardı ve kendi kendine antrenman yapıyordu. Havayı yumruklayarak ve tekme atarak kendini geliştirmeye çalışıyordu. Üzerinde siyah bir tişört altında ise siyah bir eşofman altı vardı. Ayağındaki spor ayakkabılarla da beraber tamamen siyaha bürünmüştü. Aynı benim gibi. Kolumdaki sırt çantasını yere koyup siyah adını halen bilmediğim siyah şeyi çıkardım ve ellerime doladım. Bu şeyleri bir aydır takmama rağmen halen ismini bilmemem canımı sıkıyordu. Siyah şeyleri ellerime doladıktan sonra bir hamlede ringe çıktım.

“Havayı yumruklamaktan sıkılmış olmalısın.” Diye mırıldandım. Gazel bir yumruk daha atacakken sesimi duymasıyla beraber durdu ve bana döndü. Acı kahve gözleri elalarımla buluştu.

“Sıktı.” Diye mırıldandı. Başımı sallayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Gazel ile aramızda olan birkaç adımlık mesafeyi yürüyerek aştım ve tam karşısında durup, başımı kaldırdım ve acı kahve gözlerine bakarak kollarımı esnettim. O bana üsten bakarken ben onu umursamadım ve bu sefer de bacaklarımı esnettim. O ise tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Onu umursamamaya devam ederek geriye döndüm. Ben tam gidecekken kolumu büyük eller tuttu ve bu hamleyle uzun zamandır sıktığım yumruğumu geriye dönerek savurdum. Lakin yumruğum Gazel’in yüzüne çarpmadı çünkü Gazel bu hamleyi yapacağımı tahmin ederek geriye doğru çekilmişti. En başından beri yaptığım tüm hareketlerin bir kandırmacadan ibaret olduğunu anlamıştı. Peki bende direk saldırırdım. Diğer yumruğumu da yüzüne doğru savurduğumda Gazel yine aynı yapıp geriye çekildi.

“Gerçekten kaçacak mısın?” Diye sordum diğer yumruğumu da dönerek vurmaya çalışırken. Yumruğum tam Gazel’in yüzüne çarpmak üzereyken Gazel kolumu tuttu ve kendini korudu. Ben ona omzumun üzerinden bakarken o sonunda konuşarak sorumu cevapladı.

“Ben sert oynarım.” Kaşlarım havalandı.

“Ne tesadüf bende sert severim.” Dudağının bir köşesi yukarı doğru kıvrıldı.

“Madem sert seviyorsun sert olmak gerekir.” Başımı olur gibi salladım. Kolumu ondan kurtarıp geriye doğru çekildim ve pozisyonumu aldım.

“Başla o halde.” Dedim boynumu çıtlatırken. Gazel de aynı benim gibi boynunu çıtlattı ve pozisyonunu aldı.

Ben tam ilk hamleyi yapmak için hazırlanırken o benden önce davrandı ve yumruğunu savurdu. Yumruğu tam yüzüme gelecekken eğildim ve yumruktan kendimi korudum. Gazel’in diğer hamlesini yapmasını beklemeden kolunun altından sıyrıldım ve onun arkasına geçip tekmemi dizine geçirdim. O benim bu hamlemle sendelese de tam olarak yere düşmedi aksine çabucak kendini toparlayıp yönünü bana döndü. Bu sefer ilk hamleyi ben yaptım ve yumruğumu Gazel’in göğsüne indirdim. Yumruğumun etkisiyle Gazel bir adım sendeledi ama başka bir şey olmadı. Onun bir yumruğu beni yere devirecek güçteyken benim bir yumruğum onu doğru düzgün sendeletmemişti bile!

Sinirlenip yumruğumu Gazel’in suratına geçirdim. Gazel’in yüzü sağa doğru eğildi ama hemen kendini düzeltti. Daha o tam olarak kendine gelemeden ben diğer yumruğumu da yüzüne geçirdim ve bu da yüzünü sola doğru dönmesine sebep oldu. Aynı anda bir yumruğumu da yüzüne geçirdim ve bir kere daha geçirdim. Geri çekilip karnına doğru tekme attım ama Gazel beklemediğim bir hamle yaparak bacağımı tutu ve beni kendine doğru çekti. Gazel’in bir eli bacağımı tutarken diğer eli de belime yerleşti ve bu sayede beni düşmekten kurtardı. Ama aynı zamanda da birbirimize yapışmamıza neden oldu. Yüzlerimizin arasında bir karışlık bir mesafe kalırken ikimiz de nefes nefese kalmıştık.

“Sertsin.” Diye mırıldandığında sıcak nefesi yüzümü okşadı. Onun acı kahve gözlerinin en derinine baktım.

“Her zaman.” Dedim ve kurumuş dudaklarımı yaladım. Bu ise Gazelin dudaklarıma bakmasına neden oldu. İçinde bir kıpırtı oluşurken dudaklarımı birbirine bastırdım ve Gazel’in bakışlarından kurtuldum. Şimdi acı kahvelerin odağı elalarımdı.

“Nazik.” Dedi beklemediğim bir kelime kurarak. Kaşlarımı çattım.

“Anlamadım?”

“Adının Rusça anlamı nazik, kibar demek.” Bu sefer de o kurumuş dudaklarını yaladı. Gözlerim ister istemez dudaklarına kaydı ama hemen kendimi toparladım. “Ama yumrukların ne nazik ne kibar.” Çatık kaşlarım havalandı. Adımı mı araştırmıştı?

“Yumruklarımdan kendini korusan iyi edersin, o zaman.” Dedim ve boştaki yumruk olan elimi Gazel’in suratına geçirdim. O geriye doğru sendeleyip bacağımı bıraktığında bende sendeledim ama geri dengemi bulup iki ayağımın üzerinde durmayı başardım.

Gazel ise yaptığım ani hamleye burundan gülmüş ve tekrar acı kahve gözlerini bana sabitlemişti. Bu sefer ilk hamleyi onun yapmasını bekledim ama o beni baştan aşağı süzmekle meşgul olduğu için ilk hamleyi yapmadı. Tam ben harekete geçecekken sözleriyle beni durdurdu.

“Mila Malaza ateşten bir farkın yok.” Sert bakışlarımı hiç bozmadan başımı salladım.

“Doğru ateşten bir farkım yoktur. Olduğum yeri yakıp yıkarım ve gıdım pişman olmam.”

“İyi ben zaten yanmaya alışığım.” Deyip pozisyonunu aldı. “Yak bakalım beni yakabiliyorsan.”

“Dikkat et ateşim fazla gelmesin sana,” deyip bende pozisyonumu tekrar aldım. “Her ateş aynı değildir.” Sözümün bitmesiyle harekete geçmem bir olmuştu.

Hızlı adımlarla Gazel’e yaklaştım ve tekmemi diz kapağına geçirdim. Gazel’in tek bacağının üzerine düşmesini fırsat bilerek yumruğumu yüzüne geçirdim. Onun yüzü sağa doğru eğilirken ben geriye adımlar attım ve onun kendisine gelmesini bekledim. Gazel saniyeler içinde kendine gelmiş ve ayaklanmıştı. Şimdi yine karşı karşıyaydık. Bu sefer ilk hamle odan geldi ve bana yaklaşıp yumruğunu savurdu, bu hamleden kurtulmak için geri adımladım ama Gazel durmadı ve diğer yumruğunu da bana doğru savurdu. Yine geriye adımladım Gazel bir kere daha yumruğunu savurdu, ardından bir kere daha ve bir kere daha...

Yumruklardan geriye adımlayarak kurtulmuştum ama sırdım ringin iplerine geldiğinde adımlayacak başka yer bulamadım. Gazel beni sıkıştırmayı başarmıştı, kaçacak başka yer kalmamıştı. Lakin ben her zaman bir yolunu bulurdum aynı şu anda kaçmanın bir yolunu bulduğum gibi. Gazel yumruğunu bir kere daha savuracakken ondan önce davrandım ve karnına tekmemi geçirdim. Benim bu hamlemle bir adım geri sendeledi ve bana kaçacak bir yer yaratmış oldu.

Tam ben o boşluktan geçmek üzereyken bir anda Gazel belimi kavradı ve beni iplere yasladı. Ama ben bu hamlesine karşılık olarak iplerden güz aldım ve havaya kalkıp iki ayağımla tam göğsüne vurdum. Bu yüzden Gazel geriye doğru düştü ama yanında beni de beraber götürdü çünkü düşmeden önce kolumdan tutmuştu ve onun üzerine düşmeme deneden olmuştu. Bir de yetmezmiş gibi yere düştüğümüz an ani bir hareketle beni altına almıştı. Daha bir saniye önce ben üsteyken şimdi o üsteydi ben ise altta. Gazel’de bende nefes nefese kalmıştık. İkimizin de göğsü hızla inip kalkıyordu. Kalplerimiz dört nala koşuyordu.

“İyi dövüşüyorsun.” Dedi Gazel gözlerime bakarak.

“Elimden geldiğince yapıyorum bir şeyler.” Dedim bende karşılık vererek. Saçımdan fırlamış bir tutam minik burnumun üzerindeyken Gazel parmağıyla saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Onun bu hareketiyle kaşlarımı çattım.

“Üzerimden kalkar mısın?” Dedim düz bir sesle. Gazel rahatsız olduğumu anlamış gibi kafasını salladı ve ellerini iki yanıma koyup kaslı kollarından güç alarak üzerimden kalktı. Gazel ayağa kalkarken ben yerde bağdaş kurarak oturdum. Saçlarımı açtım ve elimle onları tarayıp tekrar tepede bağladım. Ben bunu yaparken Gazel ben sadece izlemişti.

“Ne kadar zamandır sokak dövüşçüsüsün?” Diye sordum başımı kaldırıp Gazel’in acı kahve gözlerine bakarak. Kaşları havalandı.

“Beni mi merak ediyorsun?”

“Hayır sadece buralarda yeniyim ve biraz bilgilenmek istiyorum. O kadar ama söylemeyecekse-” Diye devam ederken sözümü böldü.

“Küçük yaşlardan beri dövüşüyorum.” Bu seferde benim kaşlarım havalandı.

“Sorularıma cevap verecek misin?” Dedim şaşkınlıkla. Bu kadar çabuk ikna olmasını beklemiyordum, çoğunlukla bu gibi konular öyle her yerde konuşulmaz çünkü sokak dövüşleri yasal değildir. Ama Gazel bunu umursamayıp sorularıma cevap mı verecekti?

Gazel başını sallayıp yanıma oturdu. “Sor soracağını.” Dedi. Evet Gazel sorularıma cevap verecekti. Bu benim işime gelirdi. Öğrenebildiği kadar bilgi toplamalıydım.

“Sokak dövüşlerinde öleler oluyor mu?” Dedim ilk sorumu sorarak. Başını salladı.

“Olabiliyor.”

“Kimse sesini çıkarmıyor mu?”

“Hayır.”

“Peki neden?”

“Nedenini zaman ilerleyince öğrenirsin.” Başımı salladım. Tabii her şeyi açıkça bana anlatmayacaktı.

“Sen birini öldürdün mü?” Diye sordum soruma bir cevap gelmeyeceğini bilerek. Lakin Gazel beni şaşırtarak sorumu cevaplamıştı.

“Ben ringe dövüşmek için çıkarım öldürmek için değil!” Dedi kesin bir dille. “Ayrıca masum bir canın hayatını elinden almam. Benim haddim değil.” Acı kahve gözleri yalan söylüyormuş gibi bakmıyordu.

“Erkekler, kadınlarla dövüşebiliyor mu?”

“O kadına bağlı. Yüreği olan dövüşür.”

“Dikkat et orada da çıkmayayım karşına,” Gazel burundan güldü.

“Beklerim.” Dedi gözlerime bakarken.

“Bende seni beklerim.” Diye yabancı bir ses girdi aramıza. Bu sesin sahibi ise İzel Korel’di. Ringin dışında kollarını iplere dayamış bize bakıyordu. “Bir saattir seni beklerim ama sen sohbet edersin. E nasıl bari iyi gidiyor mu muhabbet?! Çay veya kahve ister misiniz?!” Sesi sitemliydi.

“Geldim.” Gazel, İzel’in dediklerini duymazlıktan geldi ve ayağa kalktı. Ringden çıkıp İzel’in yanında durduğunda ben ikisine bakıyordum. İzel kızgın gözlerle Gazel’e baktı.

“Gelmeseydin ben bir yıl daha beklerdim.” Dedi alay ederek. Gazel’in yüzünde mimik oynamazken, “Yürü İzel!” Dedi hafif kızın sesiyle.

Gazel ve İzel bana sırtlarını dönüp giderken İzel’in bir sözü kulağıma takıldı. “Şu bir ay önceki yaralı listesini ve kamera kayıtlarını silmeliymişiz öyle dedi Mahsun.” Dedi kısık bir sesle. Norma bir insan olsa bunu duymazdı ama benim kulaklarım keskin olduğu için duyabilmiştim. Mahsun neden bir ay önceki kayıtların silinmesini istiyordu ki?

Ya kendini ya da bir başkasını korumak için olabilirdi. O kayıtları İzel ve Gazel silmeden ulaşmam lazımdı. Yaralı kayıtları neyse ama kamera kayıtlarını silmek istemelerinin bir sebebi olmalıydı. Kesin görüntülerde bir şeyler vardı. Hızlı olmalı ve o kayıtlara ulaşmalıydım. Oturduğum yerden bir hışımla kalktım ve ringden çıktım. Yerde duran çantamı alıp Enra’yı aradım. Telefon yaklaşık birkaç saniye içinde açıldı ve Enra’nın sesi kulaklarımı doldurdu.

“Mila bu küçük kabartma tozu bana Enya deyip duruyor!” Diye Maya’yı bana şikayet etti. Gözlerimi devirdim. Şimdi bunun sırası değildi.

“Enra sonra şikayet edersin Maya’yı şimdi önemli bir durum var.” Dedim hafif kızgın bir sesle. Enra boğazını temizledi.

“Ne oldu?” Dedi ciddiyetle.

“Benim Mahsun’un odasını girip kamera kayıtlarını ve bir ay önceki maçta yaralı olan kişilerin kayıtlarını almam gerekiyor. Lakin şu anda İzel ve Gazel, Mahsun’un odasına o kayıtları silmeye gidiyorlar. Onları durdurman ve ben o kayıtları alana kadar oyalaman lazım.” Dedim kol çantamı koluma takıp hızla yürümeye başlarken.

“E şey,” diye geveledi. “Tamam, tamam. Sakinim. E şey Mila şimdi sana en fazla beş dakika zaman yaratabilirim.” Dedi hışırtılı bir sesle. Enra görmese de başımı salladım.

“Tamam beş dakika içerisinde kayıtları almış olurum. Yani sanırım bak telefonu kapatma eğer ki zamanında çıkamazsam sana ihtiyacım olabilir.”

“Tamam kapatmıyorum ama lütfen acele et!”

“Tamam.” Telefonu kapatmadan yürümeye devam ettim. Antrenman yapan insanları şüphelendirmeden yavaş ama bir o kadar da aceleci adımlarla adımlarımı attım. Mahsun’un odası sağ taraftaki koridorun sonundaydı o yüzden o tarafa doğru yönümü değiştirdim. Tam o koridora girmiş ilerlemeye devam ediyordum ki kapının yanında duran iki beden gördüm. Bu bedenler tabii ki Gazel ve İzel’e aitti. İzel tam kapıyı açmış içeri girecekken bir ses koridorda yankılandı.

“Durun!” Bu ses Enra’ya aitti. İzel ve Gazel yanlarında minik kalmış Enra’ya üsten baktı. “Ne oldu?” Diye sordu İzel. Enra dudaklarını yaladı ve alttan iki adama üzgün gözlerle baktı.

“Maya’nın çok ateşi var ve babasını istiyor. Ona baban birazdan gelecek dedim ama sonra sizi yanına istedi.” Gazel kaşlarını çatarken İzel kızgınlıkla soludu. “Sende onu tek başına bırakıp buraya mı geldin?” Dedi kızgın bir sesle.

“Ne yapayım Gazey ve İzey diye tutturdu. Ben de ne yapacağımı şaşırdım.” Dedi aynı kızgınlıkla Enra. İzel yine kızgınlıkla Enra’ya çıkışacaktı ki Gazel sözünü böldü.

“Kız paniklemiş bunda bu kadar büyütülecek bir şey yok. Hadi gidip Maya’ya bakalım sonra o işi hallederiz.” Dedi ortalığı sakinleştirmek adına. İzel kafasını iki yana salladı.

“O işi şimdi yapmam lazım Maya bekler.” Diye ısrar etti. Neden o kayıtları bu kadar silmek istiyordu? Başka birinin eline geçeceğinden mi korkuyordu?

“İzel hadi dedim! O iş bekler Maya’nın yanına gitmemiz gerekiyor.” Dedi Gazel keskin bir dille. İzel yine itiraz edecekken Gazel onun kulağına yaklaştı bir şeyler fısıldadı. Ne dedi bilmiyorum ama Gazel’in dediğiyle beraber İzel büyük bir of çekmiş ve tamam der gibi kafasını sallamıştı.

“İyi hadi gidelim.” Dedi ve üçü de aynı anda yürümeye başladı. Enra beni görmüş olmalı ki gitmeden önce olduğun yere bakmış ve göz kırmıştı. Olduğum yerde yaklaşık birkaç saniye beklemiştim ama sonra etrafı kontrol edip Mahsun’un odasına doğru ilerlemiştim. Odanın kapısının önünde durup kapıyı sessizce açtım ve içeri girdim. Oda düşündüğümden daha küçüktü. Bir çalışma masası ve iki koltuktan oluşan bir odaydı. Pencerenin yanında küçük bir dolap vardı ve çalışma masasının üzerinde diz üstü bir bilgisayar ve kağıtlar vardı. Daha fazlası yoktu oda gerçekten çok küçüktü inceleyecek pek bir yer yoktu.

Odayı incelemeyi bir kenara bırakıp hızla çalışma masasının çekmecelerini karıştırmaya başladım. Çekmecelerin içinde olan kağıtları hızlıca inceledim ama istediğimi bulamayınca geri kapattım. Pencerenin yanında olan küçük dolabı karıştırmaya başladığımda halen açık olan telefonumdan sesler gelmeye başladı.

“Gazel sen git o işi hallet ben bu miniğin yanında kalırım.” Dedi İzel. Neden bu kadar takmıştı bu kayıtlara? Sesi umursamayarak kağıtları ve dosyaları incelemeye devam ettim.

“Ne acelesi var. Maya uyusun hallederiz.” Dedi Gazel. Onu onaylayarak kafamı salladığımda halen dosyaları incelemekle meşguldüm.

“Git hallet işte Gazel. Bir kere de dediğimi yap be kardeşim!” Diye ısrar eden İzel’den iyice şüphelenmeye başlamıştım.

“İyi hemen gelirim.” Dedi Gazel. Bu benim paniklememe neden olmuştu, daha istediklerimi bulamamıştım.

“Ağ!” Diye bağırdı Enra. Bunu bana vakit kazandırmak için yapmıştı. Telefondan hışırtı sesleri geldi.

“Ne oldu?” Dedi İzel panikle.

“İyi misin?” Dedi Gazel düz bir ses tonuyla.

“Karnıma kramp girdi sanırım bilmiyorum.” Diye mırıldandı Enra. Sesi acı çekiyormuş gibi geliyordu, Gazel ve İzel bu numaraya inanabilirdi ama ben arkadaşımı çok iyi tanıdığım için bunun bir rol olduğunu anlayabiliyordum.

“Tamam gel şöyle otur.” Dedi İzel. Ve bingo! Bir ay önce yaralı olanların kayıtlarını sonunda bulmuştum. Telefonun aramasından çıkıp kameraya girdim ve raporların hepsinin fotoğrafını çektim. Şimdi sıra kamera kayıtlarındaydı.

“Gazel sen git. Ben onunla ilgilenirim.” Dedi İzel. Ben ise hareketlerimi hızlandırdım ve çalışma masasının önünde durup kapalı olan bilgisayarı açtım.

“Tamam iki dakikaya gelirim.” Dedi Gazel. Bilgisayarı açmıştım anasayfaya girmiştim ve kamera kayıtlarının olduğu dosyayı açmıştım. İlk iş benim burada olduğum görüntüleri silmiştim daha sonra ise bir ay önceki kayıtlara ulaşmaya çalışmıştım ama şifre istemişti. Bir ay önceki kayıtlar o kadar önemliydi ki şifre konulmuştu. Mahsun kendini mi korumak için yapmıştı yoksa başka biri için mi? Birkaç kez şansımı deneyerek aklıma gelenleri yazmıştım ama her defasında hata vermişti. Odanın kapısının kolu aşağı doğru indiğini görünce panikledim ve saklanacak yer aradım ama son saniye gelen sesle nefesimi tutmuştum.

“Gazel!” Bu ses Enra’ya aitti. “E şey seninle bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Acaba konuşabilir miyiz?” Diye sordu Enra. Gazel birkaç saniye bekledi.

“Ne hakkında?” Diye sordu.

“Mila hakkında.” Dedi Enra. Bunu demesine şaşırmamıştım çünkü daha önceden bu fikri ona ben vermiştim. “Seni uyarmam gereken konular var.”

“Ben ne alaka?”

“Çünkü onunla beraber antrenman yapıyorsun ve bundan sonra da beraber çalışmaya devam edecekmişsiniz gibi gözüküyor. Mila’nın zarar görmemesi için seninle konuşmam gerekiyor. Dışarıda konuşabilir miyiz?” Gazel bu laflardan sonra birkaç dakika sustu. Ama sonra ise, “Tamam konuşalım.” Dedi ve adım sesleri geldi. Sanırım buradan uzaklaşıyorlardı.

Bunu fırsat bilerek bilgisayarın başına tekrar geçtim ve benim geliştirdiğim bir virüsü bilgisayara yükleyecektim. Ve bu işlem beş dakika kadar sürecekti. Beş dakika bitene kadar burada olduğum için ve telefon açık olduğu için Gazel ve Enra’nın konuşmalarını duyma şansım oluşmuştu. Enra’yla daha önceden benim zamana ihtiyacım olursa o kişiyi oyalaması için hayatım hakkında bir gerçeği söylemesi gerektiğini anlaşmıştık. O gerçek ise kardeşimin öldüğü gerçeğiydi.

“Şey Mila yakın zamanda kardeşini kaybetti ve bu yüzden ruhsal olarak pek iyi değil. Yani eğer ki bir durum olursa hafiften almanı istiyorum. Onun kardeşi öldü aynı zamanda onun duyguları da öldü.” Doğru. Benim kardeşim ölmüştü ve benim duygularım da ölmüştü. Benim Umut’um sönmüştü...

“Neden öldü kardeşi?” Diye sordu Gazel.

“Onu söyleyemem.” Dedi Enra.

“Peki bu yüzden mi ela gözleri bu kadar boş bakıyor.” Dedi Gazel. Benim elalarım boş mu bakıyordu? Halbuki bir zamanlar umutlu bakardı.

“Evet. Dedim ya onun tüm duyguları öldü.”

“Peki benden ne istiyorsun?” Diye sordu Gazel.

“Ona karşı biraz kibar olmanı istiyorum. Bakma onun sert durduğuna onun şimdi içi alev alev yanıyor.” Evet içim alev alev yanıyordu. Hem acıdan hem de intikam isteğimden.

“Merak etme arkadaşına benden bir zarar gelmez.” Dedi Gazel. “Lakin benim bir şey yapmama gerek yok o zaten bakışlarıyla yakıyor ortalığı!” Kardeşimin katilini bulunca tamamen yakacaktım her yeri. Bakışlar ne ki gemileri yakacaktım ben. O katili bulunca onu da yakacaktım.

Onaylandı. Virüs bilgisayara yüklenmişti. Ve benim buradaki işim bitmişti. Şimdi geriye kalan tek şey eve gidince yüklediğim virüs sayesinde kayıtlara ulaşmaktı. Şifresi olursa da diğer uygulamayla kırardım, bu benim için çocuk oyuncağıydı. Kamera kayıtlarında bir şeyler ortadaydı olmasa İzel neden kayıtları silmekte ısrarcı olsun ki? Ya da önemli olmasa neden Mahsun sadece bir ay önceki gecenin kamera kayıtlarına şifre koysun ki?

Daha fazla Mahsun’un odasında durmanın tehlikeli olduğunu fark ettikten sonra düşüncelerimden uzaklaştım ve hızlı hareketlerle odadan çıktım. Enra’nın halen telefonu kapatmadığı görünce telefonumu kulağıma dayadım. “Enra orda mısın?” Dedim. Telefonun diğer ucunda bir oflama sesi geldi. “Buradayım. Umarım halletmişsindir Mila yoksa kalpten gideceğim.” Dedi. Mahsun’nun odasının olduğu koridordan çıkarken aynı zamanda Enra’ya cevap veriyordum.

“Hallettim.”

“Oh iyi hadi gidelim buradan. Ben o küçükle daha fazla uğraşmak istemiyorum.” Diye söylendi. “Kızın sütüne tebeşir tozu kattım ya ateşi çıksın diye!” Yüzümü buruşturdum.

“Ne yaptın?”

“Tebeşir tozu attım.” Dedi.

“Neye?” Dedim şaşkınlıkla,

“Süte.” Dedi normal bir şeymiş gibi.

“Enra delirdin mi kızım sen?!”

“Ne yapayım Mila aklıma başka bir şey gelmedi.”

“Kapat şu telefonu Enra yoksa senin sonun hiç iyi olma-” Derken suratıma telefonu kapattı.

Enra’ya ağzımın içinden küfürler ederken bir yandan da telefondan çektiğim fotoğrafları açtım. Ekrana yansıyan görüntülerle ise Enra’ya sövmeyi bıraktım ve raporları incelemeye başladım. Yaklaşık birkaç dakika içerisinde bir ay önce kimlerin maçı kaybedip yaralandıklarını bulmuştum. O iki kişiden biri Yasin Yaşar’dı. Çok ağır yaralanmış ve maçtan sonra direk hastaneye gitmişti. Raporlarda bunun kanıtı vardı. İkinci kişi ise beni çok şaşırmıştı. Çünkü o kişi Gazel Sakman Umuralp’ti.

Karnında bıçak yarası olduğu için rakibi İzel’e karşı kaybetmişti. Daha sonrası yoktu. Ne yaptığı yazmıyordu. Büyük ihtimalle evine gitmişti. Listemden iki kişi daha silinmişti. Bu kadar çabuk silmemin sebebi ise Yasin’in, Umut’un öldüğü saatlerde hastanede olduğunun kanıtı olmasıydı. Gazel’i silmemin sebebi ise o gece bıçak yarası olması ve ek olarak dövüşte yara almasıydı. Bu şartlarda kimse yaralarını unutup birini öldüremezdi. Geriye iki şüpheli kalıyordu. İzel Korel ve Mahsun Eder. En çok şüphelendiğim iki kişi, biri kardeşimin katiliydi ama hangisi?

Beni düşüncelerimden kurtaran şey çalan telefonumdu. Arayan kişi ise Umut’un nerede öldürüldüğünü bulması için rica ettiğim bir arkadaşım Mert’ti. Telefonu hızla açıp kulağıma dayadım. “Nerede?” Diye sordum direk sadede girerek.

“Ben senin için yirmi dört saatten daha az bir sürede istediğin bilgiyi bulayım sen bana nasılsın bile deme, öyle olsun Mila” Diye söylendi.

“Uzatma Mert. Umut’un nerede öldüğünü söyle!” Dedim kesin bir dille. Sesim biraz sert çıkmıştı. Mert’in yutkunduğunu telefondan bile duyabilmiştim.

“Bir spor salonunun birkaç metre ilerisinde, kamera kayıtlarına ulaşsan görürsün zaten.” Dediğinde donup kaldım. Spor salonu mu? Bu sokakta tek spor salonu burasıydı. Kardeşim buranın birkaç metre ilerisine mi öldürülmüştü? “Teşekkür ederim.” Dedikten sonra telefonu kapattım. Acil eve gitmem ve o şifreyi kırarak katilin kim olduğunu bulmam gerekiyordu. Acımı şimdi değil o zaman çekecektim. Katil kimdi, beklide saatler sonra öğrenecektim. Kamera kayıtlarını ısrarla silmek isteyen İzel Korel mi katil? Yoksa kamera kayıtlarının silinmesini isteyen ve aynı zamanda şifre koyan Mahsun Eder mi?

Hangisinin hayatını cehenneme çevirecektim? İzel’in mi, Mahsun’un mu?

Loading...
0%