Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Ölüm Vakti

@leyan_626

&&&


Yazarın Anlatımıyla

Ne kadar güçlü bir kadın, erkek veya çocuk olursanız olun, ne kadar korkusuz olduğunuzu iddia ederseniz edin, herkesin korkuları vardır ve o korkular olan gücünüzü ve korkusuzluğunuzu alıp götürür. Geriye ise güçsüz ve her şeyden korkan bir kadın, bir erkek veya bir çocuk bırakır. Korkular insanı güçsüz bırakır. Korkular, insanın en zayıf yönüdür ve eğer onları erken bir zamanda yenemezseniz, hayatınız boyunca o korkularla yaşamak zorunda kalırsınız. Ama en önemlisi bu korkular çocukluktan geliyorsa onları yenmeziz oldukça zordur.

Yatağında cenin pozisyonuyla yatan küçük Derin korkuları yüzünden tir tir titriyordu. Eğer ki başına kadar çektiği yorganı aniden açarsa yine o adamla karşılaşacağının korkusu onu ölesiye korkutuyordu. Küçük Derin'in korkuları öyle çoktu ki, sırf korkuları yüzünden küçücük yaşına ölecekmiş gibi hissediyordu. Hıçkır hıçkıra ağlayan Derin evde yalnız başına olduğunu hatırladıkça yatağına daha fazla siniyor ve yatakta yok olmak istiyordu. Anne ve babası göreve gitmişti ve uzun bir süre gelmeyecekti. Tam bir ay bu evde tek başına yaşamak zorundaydı. Gündüzleri onun için bir problem yoktu, çünkü onun yanında en yakın arkadaşı Masal da oluyordu ama geceleri yalnız başına olunca yaşadıkları aklına geliyor ve korkudan doğru düzgün uyuyamıyordu.

Tık. Tık. Tık. Odanın içeresinde yankılanan bu sesle beraber küçük Derin, konuşamamasına rağmen elleriyle ağzını kapattı. Sanki nefes alışlarını bile engellemek istiyormuş gibi sıkı kapatmıştı. Tık. Tık. Tık. Yine aynı ses odanın içinde yankılandı ve Derin ellerini daha fazla ağzına bastırırken hareket etmemeye çalışıyordu. Hareket ederse onun burada olduğunu anlayacaklarından korkuyordu. Tık. Tık. Tık. Aynı ses bir kere daha odada yankılanırken Derin'in korkuları daha fazla artıyordu. Küçük kızın kalbi o kadar hızlı atıyordu ki yerinden çıkacakmış gibiydi.

Küçük kız korkudan tir tir titrerken bu sefer başka bir ses duyuldu. Bir ıslık sesiydi. Bu ses diğeri gibi değildi düzenli bir şekilde kısa ve uzun olaraktı. Biri mors alfabesi kullanıyordu. Biri mors alfabesiyle küçük kıza bir şey anlatmaya çalışıyordu. Küçük Derin korkusunu bir kenara iterek sesleri dinlemeye çalıştı. Uzun, kısa ve uzun. K harfi. Uzun, uzun, uzun. O harfi. Kısa, uzun, kısa. R harfi. Uzun, kısa ve uzun. K harfi. İki uzun. M harfi. Bir kısa, bir uzun. A harfi. Bunları birleştirince ortaya çıkan 'Korkma' kelimesiydi. Biri küçük Derin'e korkamaması gerektiğini söylüyordu.

Küçük Derin yatakta sesli bir nefes verdi. Mors alfabesiyle bu kelimeyi ona söyleyen kişiyi biliyordu. Küçük kız korkmasına rağmen yorganı başından attı. Karanlığa alışmak için birkaç saniye bekledi, saniyeler sonra yataktan kalkıp çıplak ayaklarıyla yere indiğinde sesin geldiği yere doğru yürümeye başladı. Ses ise pencerenin arkasından geliyordu. Küçük derin pencereye yaklaşıp ona göre büyük olan perdeleri başından geçirdi ve pencerenin arkasındaki yüzü gördü.

Kumral saçları, boncuk gibi olan mavi gözleri ve minik burnun sahibi Derin'in en yakın arkadaşı, kardeşi, her şeyi olan kız Masal'dı. Masal'ın yüzü hava yüzünden olsa gerek kıp kırmızı olmuştu, özellikle minik burnu çok kızarmıştı. Derin'in yüzünde bir tebessüm oluşurken Masal'ın yüzünde de aynı onunki gibi bir tebessüm oluşmuştu. İki yakın arkadaş, iki kardeş birbirlerini her gördüklerinde yüzlerinde bir tebessüm oluşurdu. Aynı şuan olduğu gibi.

Derin ellerini havaya kaldırıp işaret diliyle konuşmaya başladı. "Ne işin var burada?" Dedi. Masal gülümsedi. "Korktuğunu hissettim ben de geldim." Dedi camın arkasından gelen boğuk sesiyle. "Hem benimkiler de evde yok, bende korkuyorum." Dudaklarını büzdü küçük kız. "Bugün burada seninle beraber kalmaya geldim kardeşim. Çünkü benim korkularım bir senin yanında geçiyor." Masal'ın kurduğu cümleler Derin'in yüzünde bir gülümseme oluşturdu. Derin daha yeni yaptığı gibi ellerini havaya kaldırdı.

"Benimde," dedi sonra ise ekledi. "Benimde korkularım bir senin yanında geçiyor kardeşim." Masal da aynı Derin'in saniyeler önce ona gülümsediği gibi gülümsedi. İkisi de biliyordu korkularının hiçbir yerde geçmeyeceğini ama doğru olan bir konu vardı. İkisi bir araya geldiklerinde korkuları geçmese bile azalabiliyordu. Ya da unutabiliyorlardı.

Derin pencerenin camını açıp Masal'ı içeri aldı. Masal içeri girer girmez ise küçük kollarını Masal'ın boynuna dolayıp sıkı sıkı sarıldı. Masal bu hareketi kısa bir şaşkınlık yaşasa da çabucak kendine gelip o da kollarını arkadaşının beline doladı. Derin konuşmak için geri çekildiği sırada Masal da ona uyup geri çekildi. Derin yine ellerini havaya kaldırıp işaret diliyle konuşacağı sırada Masal onun ellerini tutup onu engelledi.

"Dudaklarını oynat Derin," dedi gülümseyerek. "Biliyorsun dudak okumayı öğrendim." Doğruydu Masal dudak okumayı öğrenmişti. Öğrenmesinin tek sebebi ise arkadaşı Derin'di. Derin bir zamanlar konuşabiliyordu ve bunu bilen sınırlı kişilerden biri de Masal'dı. Bir keresinde Masal, Derin'e dudaklarını oynatarak konuşabilir misin, diye sormuştu ve Derin'de başını olumlu sallayarak yanıt vermişti. O günden beri Masal dudak okuma dersleri alıyordu.

Derin'in yüzünde şefkatli bir gülümseme oluşurken başını salladı ve dudaklarını oynatarak konuşmaya başladı. "Annen ve baban ne zaman döneceklerini söylediler mi?" Dedi. Masal bir süre arkadaşının neden böyle bir soru sorduğunu düşündükten sonra başını olumlu anlamda sallayıp, "Evet, bir ay içerisinde geleceklermiş... Yani yalan değilse geleceklermiş işte." Duraksadı ve mavi gözlerini arkadaşına dikti. "Neden sordun?" Dedi merakla. Derin'in yüzünde haylaz bir gülümseme oluştu.

"Benimkiler de bir ay sonra geleceklermiş, yanı öyle söylediler," Duraksayıp arkadaşının ellerini tutu. "Onlar gelene kadar burada kalsana, hem sizinkiler de bir ay yokmuş be-" Derin dudaklarını oynatmaya devam edecekken Masal birden onun boynuna atladı ve sevinç nidaları dökerek, "Evet!" Diye bağırdı. "Tabii ki kalırım ya!" Diyerek geri çekildiğinde yüzünde sevinçli bir gülümseme vardı aynı Derin'de olduğu gibi.

"E hadi o zaman uyuyalım, benim çok uykum var." Dedi Derin dudaklarını oynatarak. Gerçekten de çok uykusu gelmişti. Yatağa girdiğinden beri gözünü bile kırpmadığı için çok uykusu vardı, tabi aynı şekilde Masalın da. Masal'da, Derin'i onaylayarak kafasını salladığında ikisi el ele yatağa doru ilerlediler. Yatağa ilk önce Derin çıktı ve yerleşerek başını yastığına koydu. Masal onun bu haline gülerken yatağa çıkıyordu.

"Yanında bana da yer aç kardeşim, yanına geliyorum." Dedi gülerek. Derin yana kayarak Masal'a yer açtığında o da yerleşip başını yastığa koymuştu. İkisi de el ele tutuşarak gözlerini yumdukları saniyesinde uykuya daldılar

O gün iki küçük kızı çocuğu korkularını berber yenmeyi seçtiler ve korkuyla uyandıkları her saniye yanında gördüğü kardeşine gülümseyerek uykuya devam ettiler. Bir Masal korkuyla uyandı ama yanında Derin'i görünce sakinleşti ve ona sarılarak uyumaya devam etti. Bir Derin korkuyla uyandı ve yanında Masal'ı görmesiyle sakinleşip arkadaşının anlına bir öpücük kondurarak uyumaya devam etmişti. İki kardeş korkularından kutulamayı becerememişti belki de ama korkularını bir kenara itmeyi öğrenmişlerdi. Birbirlerini sıkı sıkı sarılarak uyuyan bu iki kardeşin, iki yakın arkadaşın bir gün ayrılacaklarını kim tahmin edebilirdi ki?

***


Derin'in Anlatımıyla

Hatıralar can yakıyordu. Zihnimde dönüp duran geçmiş canımı yakıyordu ve ben bun engel bile olamıyordum. En acısı da belki budur. Canımın acımasına engel olamam. Ellerimi tekrar havaya kaldırdım ama bu sefer hareket ettirmedim. O şimdi burada olsa dudaklarımı oynatmamı söyleyeceğini tahmin ettiğimden ellerimi indirip dudaklarımı oynatmaya başladım.

"Artık gerçekleri konuşma vakti geldi, kardeşim" Dedim. Yüzümde gerçeğe yakın bir gülümseme oluşurken gözlerimden bir damla yaş akmıştı bile. Evet, bugün hem gerçekleri konuşma, hem de ölüm vaktiydi. Bugün ilk ve son kez gerçekleri ona anlatacak ve onun yanındaki yerimi alacaktım. Belki de bugünün en güzel vakti ona kavuşmaktı. Onun yanı huzur demekti. Onun yanı mutluluk demekti. Ben neden bu dünyada kalaya devam edeyim ki, diğer tarafta mutluluk ve huzur varken.

Ellerimdeki sümbülleri toprağın üzerine koydum ve üstümün kirlenmesini umursamadan yere oturdum. Şimdi onunla daha iyi konuşabilirdim. Yüzümdeki gülümsemeyi soldurmadan eğilip ıslak toprağa sarılım. Üzerimdeki beyaz kazak kirlenebilirdi ama bu şuan düşündüğüm son şeydi. Ona sarılma gibi bir fırsatım varsa, gerekirse üzerimde bir milyonluk kıyafet olun umursamaz yine gelir bu toprağa, yani ona sarılırdım.

Toprağın kokusunu içime çektiğimde sanki onu kokluyormuşum gibi hissettim ve bu da geri çekilmemi birkaç dakika engel oldu. Lâkin geri çekilmem ve konuşmam gerektiğini bildiğim için zor da olsa ayrılabilmiştim. Gözümden akan bir damla yaşı silerken gülümsemeye çalıştım. Onun karşısında ağlamak istemiyordum ama bugün ne yaparsam yapayım göz yaşlarıma engel olmayacaktım bunu biliyordum. Ve aynı zamanda artık konuşmam gerektiğini de biliyordum, ama nereden başlayacağımı bilmiyordum. Hızlı olmalıydım, vakit kaybetmemeliydim ama neren başlayacaktım?

En başından başlayacaksın, Derin. En başından anlatacaksın her şeyi, kardeşinden bunca yıl sakladın geçeği artık saklamayacaksın.

Evet, en başından anlatmalıydım. Yıllardır sakladığım gerçekleri artık anlatmalıydım ve kardeşime içimi dökmeliydim. Onun başıma gelenlerden haberi olmalıydı. Belki bu yaptığım bencilik ama artık dayanamıyordum, birine içimi ilk ve son kez dökmem lazımdı, ve bu kişinin de Masal olması gerekiyordu.

"Sen gittikten sonra tam üç yıl teşkilatta kalmaya zorlandım." Diye dudaklarımı oynatarak söze başladım. "Beni zorla bir kafese tıktılar ve orada yaşamaya zorladılar. Çocuk yaşımda beni bir kafese tıkıp haftanın beş günü bir makineye soktular, Masal." Dudaklarımın titremesine engel olmaya çalışarak konuşmaya devam ettim. "O makineye girdiğim zaman beynim patlayacakmış gibi oluyordu, onlara durmalarını söyleyemiyordum ama çırpınmalarım onları durdurur sanıyordum. Canımın yandığını anlarlar sanıyordum ama onlar benim canımın yanmasını önemsemiyormuş bile." Gözümden bir damla akan yaşa engel olarak elimin tersi ile sildim. "Tek istedikleri beynimdeki bilgilermiş halbuki."

Aklıma gelen çırpınışlarım, sessiz sessiz atmaya çalıştığım çığlıklar ve acı çekişlerim geldi gözümün önüne... On üç aşındaki Derin gözümün önünde ağlıyordu, yardım istiyordu ama kimse onu önemsemiyordu. Onların tek önemsedikleri kafamın içindeki bilgilerdi. Canımın yanması kimin umurundaydı ki?

"Masal, bizim bir denek olarak dünyaya gelmemiz, acı çekmeyeceğimizin anlamına mı geliyor?" Titreyen ellerimle tekrar gözümden akan bir damla yaşı silerken, diğer elimle de Masal'ın mezarını okşuyordum. "Neden bizimde canımızın yandığını önemsemiyorlar? Biz de insan değil miyiz?" Burnumu çektim. "Sana, bana ve diğerlerine olan hiçbirinin umurunda değil. Onların tek umursadıkları bilgilerin sahibini bulmak ve bu yolda kimin canı yanmış ya da yanacak umursamıyorlar. Eğer umurlarında olsaydı seni kurtarırlardı. Benim çocukluğumu kurtarırlardı ama o şerefsizler bunu yapmadılar. Seni kurtarmadılar," sinirle aldığım nefesler yüzünden toprağı okşayan elim şimdi toprağı sıkıyordu. "Biliyorum, beni öldü sanıp bırakmasalardı, beni de kurtarmayacaklardı. Benimde ölümüme göz yumacaklardı."

"Keşke orada ölseydim, Masal. Keşke orada seninle ölseydim, belki o zaman bu kadar acı çekmemiş olurdum. O heriflerin eline düşmemiş olurdum. Gerçekleri öğrenmemiş olurdum. Vicdan azabıyla yaşamamış olurdum." Gözlerimi sıkı sıkı kapattım, ağlamalarımın önüne geçmeye çalıştım. Şimdi ağlamanın sırası değildi, daha anlatacaklarım vardı. Daha bilmesi gereken çok şey vardı.

"On üç yaşımdan sonra daha fazla dayanamadım ve bir şekilde teşkilatın elinden kaçmayı başardım." Yüzümde acılı bir gülümseme oluştu. "Acılarım son bulur sandım, artık acı çekmem sandım, huzuru bulurum sandım ve oradan kaçtım. Annem ve babamın yanına gidecektim onlara beni teşkilattan korumalarını söyleyecektim ama evlerine gittiğimde teşkilatın adamlarıyla beraber benim hakkımda konuştuklarını duydum. Bir şekilde gizli bölgeden girerek onları dinlemeye başladığımda kalbimi paramparça eden sözleri dudum." Güldüm acılı bir gülüştü ama yine de güldüm. O gün aklıma geldiğinde hep gülerdim.

"'O kız hiçbir işe yaramaz ki neden onu arıyorsunuz anlamadım?' Diyordu annem. 'Gereksizin teki bırakın dışarıda iki üç güne ölür gider. Biz de sonunda o konuşamayan veletten kurtulmuş oluruz.' Dedi benim onu duyduğumu bilmeyerek." Tekrar güldüm hatta kahkaha attım. Gözümden akan yaşları umursamadan kahkaha attım. Dışarıdan biri beni bu halde görse belki deli sanabilirdi, ama ben şuan olduğum duruma acılarına gülmek diyordum.

"Bir anne neden çocuğu hakkında böyle konuşur Masal?" Yüzümdeki gülümseme soldu. "Hiçbir işe yaramasam bile ben çocuğu değil miyim? Beni o doğurmadı mı? Bir denekte olsam ben onun çocuğuyum. Neden benden kurtulmak istiyor? Neden ölmemi istiyor? Bir anne çocuğundan kurtulmak istemez, onun ölmesini istemez ama o istiyordu. Benden kurtulmak istiyordu, benim ölmemi istiyordu." Hıçkırdım. Gözümden akan ardı ardına akarken, kalbime bir bıçak saplanmış gibi hissediyordum.

"Ben annemi bu kadar severken onun benden ölesiye nefret etmesi canımı yakıyor. Ben o ölmesin beni bırakmasın diye dualar ederken onun benden kurtulmak istemesi canımı yakıyor. O benim annem ben onun ölmesini, zarar görmesini istemem ama o benim ölmemi istiyor, Masal. Ve bu benim canımı çok acıtıyor." Omuzlarım sarsıla sarsıla ağlamaya başladığımda aklıma annem gelmişti. Onun bana bir canavar gibi bakmaları, bana sarılmak bile istememeleri, düştüğüm zaman yaralarımı sarmak istemeyen kadın gelmişti. Bu kadın benim annemdi ama benim ölmemi istiyordu.

"Babam o gün ne dedi biliyor musun?" Dedim ağlamalarımın ve hıçkırıklarımın arasında. "'Onu öldürmemi istiyorsanız bunu yapabilirim. Zaten bize ayak bağı oluyordu. İki saniyede işini bitirir ve size getiririm.' Dedi." Gözümden akan bir damla yaşı serçe sildim. "Kızını öldürmek için gönüllü oldu. Öz kızını öldürmek için gönüllü oldu. Onlara ayak bağı olan kızını öldürmek istedi, hem de iki saniyede işimi bitirip onlara götürmek istedi." Sesli bir nefesi dışarı verdim. "Beni... Kızını öldürmek istedi, Masal. Bunu duyduğumda kalbime kezzap atılmış gibi hissettim. Ben o her göreve gittiğinde yolunu gözlerken o beni öldürmek istedi. Canımı çok yaktı Masal. Babamın da aynı annem gibi benden nefret etmesi canımı çok yaktı." Tekrar hıçkırıklara boğulduğumda gözümden akan yaşlara engel olmak istedim. Onalar için ağlamamak istedim. Benim ölmemi isteyenlerin, beni zerre sevmeyenlerin uğruna göz yaşı dökmemek istedim ama yapamadım. Ne kadar benden nefret ederlerse etsinler onlar benim annem ve babamdı. Ve aynı zamanda beni ne kadar sevmeseler de ben onları ölesiye seviyordum. Onları sevmekten nefret ediyordum ama onları sevmekten de vazgeçemiyordu.

Gözyaşlarımı sertçe sildim. Burnumu çektim ve önüme gelen saçlarımı geriye yittim. Şimdi anne ve babamın acısını çekme vakti değildi. Gider ayak onları düşünerek ölmek istemiyordum. Anlatmak gereken daha önemli konular varken gereksiz konuları anlatmamalıydım. Kendime gelmeliydim, toparlanmalıydım.

"O günden sonra teşkilattan çaldığım değerli mücevherler, aletteler ve paralarla hayatta kalmaya çalışıyorum. Yani çalışıyordum ama artık hayatta kalmama gerek olmadığı için her şeyi geride bırakarak buraya geldim." Gülümsemeye çalıştım ama ne kadar başarılı oldum bilemiyordum. "On yedi yaşıma kadar seni ve teşkilatta yaşadıklarım aklımdan bir an olsun çıkmadı. Her gece rüyalarımın baş kahramanı sen oluverdin. Benimle teşkilatta acı çektin, benimle ağladın, benimle işkence çektin ve böyle binlerce rüya, ya da başka değişle kâbuslar gördüm." Yutkundum. Şimdi anlatacaklarım belki de en çok canımı yanaklar olacaktı. En zor kısmı şimdi başlayacaktı. Titrek bir nefes aldım. Kendime birkaç dakika sakinleşmek için süre verdim. Saniyeler sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.

"On yedi yaşımdan sonrası benim için cehenneme dönüştü." Diyerek söze başladım. "O... o beni buldu... O beni buldu, Masal. Bir gece ansızın oturduğum eve maskeli adamlar girdi ve beni bayıltarak kaçırdılar. Beni ona götürdüler..." Yutkundum. "Beni celladıma götürdüler. Senin katiline götürdüler." Kalbim acıdı ama acıyı umursamadan devam ettim. " Korkulu rüyamız olan Asım Atabey'e götürdüler beni."

Elim kalbime gitti. Acıyla atan kalbime bir korku oturmuştu. Sanki o burada yanı başımdaymış gibi hissettim. Korkuyla başımı kaldırıp etrafıma baktığımda kimseciklerin olmadığını tek başıma olduğumu anlayınca rahat bir nefes aldım. Ne zaman onun adını ansam kalbime bir korku doğardı, aynı şuan olduğu gibi. Asım Atabey benim korkulu rüyamdı. Çocukluğumun, gençliğimin ve şimdimin katiliydi. Belki de şuan bu halde burada olmamın tek suçlusu oydu.

" Onun yanında tam altı ay kalmak zorunda kaldım, Masal. Senin katilinle, çocukluğumun katiliyle tam altı ay geçirmek zorunda kaldım... Altı ayın her bir günü bana işkence çektirdi. Hem fiziksel olarak, hem de ruhsal olarak. Ama fiziksel açıların hiçbiri ruhsallar acılar kadar acıtmadı canımı, Masal." Gözümden bir damla yaş akarken sanki o günler bir bir gözümün önünden geçiyormuş gibi hissettim.

Asım'ın bileklerime zincirler vurarak beni sıçanlarla dolu bir odaya kapattığı geldi aklıma, beni döverek bayılttığı geceler geldi aklıma, yemek su vermeden karşımda yemek yediği, su içtiği günler geldi aklıma, gerçekleri bir bir anlattığı ve benim mahvolmamı izlediği günler geldi aklıma. Aç kaldım, susuz bırakılmıştım, ayaklarıma ve bileklerime zincirler vurulmuştu, dayaklar yemiştim... Gözlerimi kapattım. Hayır o günleri hatırlamak istemiyordum. Acılarımı tekrar gün yüzüne çıkarmak istemiyordum. Şimdi olmazdı. Anlatmam gereken bana olanlar değildi, gerçeklerdi. Yıllardır bildiğim ve vicdan azabı çektiğim gerçeklerdi.

"Masal," dedim titreyen dudaklarımı oynatarak. "Kardeşim," gözümden bir damla yaş aktı. "Her şeyim..." gözlerimi kapattım ve bu gerçekten kaçmaya çalıştım. "O..." gerçekleri söylemem gerekiyordu. Ne kadar istemesem de onun bu gerçeği artık bilmesi gerekiyordu. "O benmişim Masal... Teşkilatın bilgileri benim beynimde gizliymiş, Asım'ın sahip olmak istediği bilgiler sende değil aslında bendeymiş..." Kısa bir an duraksadım ama devam ettim. "O gece ölmesi gereken kişi sen değil benmişim ve ben bu gerçeği senin katilinden öğrendim." Gözlerimdeki yaşlar durmazken konuşmaya devam etmeye çalışıyordum. "Bu gerçeği öğrendikten sonra oradan bir şekilde kaçtım. Hatırlıyor musun bir gece ansızın buraya gelip sana sarılarak ağladığım geçeyi?" Burnumu çektim. "Ben o gün gerçekleri öğrendim ama sana söyleyemedim, kardeşim. Ölümün benim yüzümdenmiş diyemedim. Senin değil benim ölmem gerekiyormuş diyemedim." İşaret parmağımla sertçe şakağıma vurdum. "Buradaki aptal bilgiler yüzünden öldüğünü söyleyemedim. Benim aptal kafamdaki birkaç bilgi yüzünden o gülen yüzün söndü diyemedim. Özür dilerim." Ağlayarak toprağa sarıldığımda hıçkırıklarıma engel olamıyordum. Islak toprağa sıkı sıkı sarıldım, sanki Masal'ın, beden tekrar gitmesini istemiyormuş gibi sıkı sıkı sarıldım.

"Özür dilerim, kardeşim." Dedim dudaklarımı zar zor oynatarak. "Ölümüne sebep olduğum için özür dilerim. Gülen yüzünü soldurduğum için çok, çok özür dilerim. Ben... keşke ben ölseydim ama sen ölmeseydin. Özür dilerim, Masal." Daha fazlasını anlatmaya yetecek gücüm kalmamıştı. Bitmiştim. Evet bugün tamamen bitmiştim. Onun karşısında gerçekleri konuştuğum gibi bitmiştim. Artık daha fazlasını konuşacak gücüm kalmamıştı.

Gerçekler ve hatıralar canımı yakıyordu. Öyle çok canımı yakıyordu ki ölecekmiş gibi hissediyordum. Teşkilatı, Asım'ı ve Masal'ı hatırlamak bana

Loading...
0%