Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Yakalandım

@leyan_626

&&&

 

Yazarın anlatımıyla


Öfke. Bu duygu şuanda Kutay Kıraç'ın tüm bedenini saran tek duyguydu. Öfke ile gerilen bedeni, yumruk yaptığı elleri ve öfkeli sert adımlarıyla beraber yürüdüğü uzun koridor, onun öfkesinden yerle bir olmak üzereydi. Onu bu kadar sinirlendiren tek şey ise aradığı kişiyi hâlâ bulamamasıydı. Tam beş yıldır aradığı kızı bulamamanın öfkesi tüm vücudunu sarmıştı.

Sert adımlarla odasına vardığında kapıyı şiddetle açtı ve tüm öfkesiyle beraber odasına girdi. Kapıyı kapatmasıyla beraber yumruk yaptığı elini duvara sert bir şekilde vurması bir olmuştu. Sinirini duvardan çıkarması yanlış olsa da durmadı ve yumruğunu bir kez daha duvara indirdi. Ardından bir kez daha ve bir kez daha... Duvara vurarak da alamadığı hırsıyla beraber önüne dönüp karşısındaki sandalyeye bir tekme attı.

Ama yine hırsı alamamıştı. İçindeki bu öfke öyle çoktu ki şuanda tüm teşkilatı yakıp yıkabilirdi. Lâkin sakin olmalıydı. Üsleri tarafından yeterince uyarı almıştı, şimdi bir delilik yaparak işini tehlikeye atmak istemiyordu. Daha doğrusu onu, o kızı bulmadan işini tehlikeye atmak istemiyordu. Beş yıl. Koskoca beş yıldır dilsiz bir kızı arıyordu ama hâlâ bulamamış olması onu deli ediyordu. Gururuna yediremiyordu.

Derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı ama başarılı olamayınca odasındaki pencereye yaklaştı ve pencereyi açıp temiz havayı içine çekti. Ellerini pencerenin mermerine yaslayıp gözlerini kapattı. Temiz havayı derin derin içine çekerek sakinleşmeyi bekledi. Sakin olmalı ve doru düşünmeliydi. Sinir ve öfke ona yanlış kararlar almaktan başka bir şey getirmezdi.

Odasının kapısının açılma sesiyle beraber dikleşti, Kutay. Arkasını dönüp gelene baktığında ise sakinleşmek üzere olan öfkesi daha da harlandı. Gelen kişi yardımcısı Alev'di. Alev, aynı adı gibi alev saçlı bir kadındı, ince fiziğine rağmen güçlü ve atikti. Yine her zaman yaptığı gibi kırmızı saçlarını açık bırakmış, dolgun dudaklarına kan kırmızısı bir ruj sürmüş ve iddialı bir şekilde göz makyajını göz önüne sokmuştu. Üzerine giydiği dar siyah kazağı, dar siyah pantolonu ve ayağına giydiği siyah topuklu botları ise onu olduğundan daha uzun gösteriyordu. Alev odaya daldığı gibi ilk önce Kutay'a sonra da yerinden savrulan sandalyeye ve duvarda olan çatlaklara bakmıştı. Alev ellerini beline koyarak sinirli bakışlarla Kutay'a bakmaya başladı.

"Çok merak ediyorum," diyerek söze başladı, Alev. "Duvarı yumruklayınca ne oldu? Kızı bulabildin mi?" Dedi büyük bir merakla. Alev, Kutay'ın bu takıntısına artık gerçekten sinirlenmeye başlıyordu. Bilgilerin olduğu kıza öyle kafayı takmıştı ki, bu yolda artık kendine zarar vermeye başlamıştı ve bu durumdan en rahatsız olan kişi e Alev'di. Alev, Kutay'ın yardımcısı olmakla beraber en yakın arkadaşıydı da ve o arkadaşını bu halde görmeye katlanamıyordu. Kutay bu görev uğruna tem beş yıldır doğru düzgün uyku uyumuyordu, ve bu yüzden keskin yeşil gözlerinin altında, uykusuzluk yüzünden morluklar oluşmaya başlamıştı.

"Çok konuşma Alev, kızın nerede olduğu hakkında bir şeyler bulabildin mi?" Dedi Kutay sert bir sesle. Daha yeni ki siniri hâlâ tazeydi ve o sinirini kardeşi gibi gördüğü kızdan çıkarmak istemiyordu. Alev yanaklarını havayla doldurup geri nefesini verdi. Başını iki yana sallayıp, "Maalesef kayıp kızımız hâlâ kayıp." Dedi. Bunu duyan Kutay sakin olmak adına gözlerini sıkı sıkı kapatıp derin bir nefes daha aldı. Sabrı gittikçe taşmaya başlamıştı. Bunu gören Alev, Kutay'ın yanına yaklaşıp kolunu tuttu.

"Sakin ol," dedi arkadaşının kolunu okşayarak. "Onu elinde sonunda bulacağız ama ilk önce sakin olmamız gerekiyor. Bunu sende iyi biliyordun." Kutay da bu cümleleri durmadan kendine söylüyordu ama olmuyordu. Öyle bir hırs yapmıştı bu kızı o bulana kadar içindeki bu hırsın ve öfkenin geçeceğine ihtimal bile vermiyordu. İnadı inattı o kızı bulacaktı. Kutay şakaklarını ovalayarak boş sandalyelerden birine oturup dirseklerini dizlerine yasladı. Başı ağrıyordu, bu kız yüzünden senelerdir baş ağrıları dinmiyordu. Ne zaman ki o kızı bulurdu işte o zaman baş ağrısı dinerdi.

Alev'de daha dakikalar önce Kutay'ın tekme attığı sandalyeyi alıp Kutay'ın karşısına oturdu. Bacak bacak üstüne atıp o da aynı arkadaşı gibi şakaklarını ovalamaya başladı. Tabii bir yandan da söyleniyordu. "Ne kızmış be!" Dedi ağzının içinden, "Beş senedir tüm teşkilat onu arıyor ama kızı kimse bulamadı. Vallahi helal olsun kıza, taktir ettim açıkçası." Dediğinde Kutay sinirli bakışlarını Alev'e yöneltmişti.

"Alev!" Dedi uyarırcasına. Alev arkadaşının bu tepkisine yüzünü buruşturup, "Ne yalan mı?" Dedi. Kutay, sinirle dudaklarını birbirine bastırarak susmak zorunda kaldı. Yalan yoktu, Alev doğru söylüyordu. Kutaylarla beraber teşkilatın diğer ajanları da o kızı arıyordu ama kimse onu bulamıyordu. Nasıl bir kız ise tüm teşkilatın ajanlarından gizlenmeyi başarmıştı. Bazı anlarda Kutay bile bu kıza hayranlık duyuyordu aslında. Teşkilatın ajanlarından gizlenmek hiç kolay değildi. Özellikle Kutay Kıraç'tan gizlenmek hiç ama hiç kolay değildi. Ama bu kız nerdeyse bir imkansızı başarmıştı ve ondan yıllardır gizleniyordu.

Derin Soyhan, Kutay Kıraç'tan bu kadar zaman gizlenebilen tek kişiydi.

Odanın içerisinde yankılan telefon sesinin sahibi Kutay'dan başkası değildi. Kutay sıkıntıyla bir nefes verirken ellerini şakaklarından çekip siyah pantolonunun cebindeki telefonunu almaya çalıştı. Kutay'ın tahminince arayan kişi üslerinden biri olmalıydı. Yine onu Derin konusunda sıkıştırıp duracaklardı. Kutay telefonunu cebinden çıkarıp ekrana baktığında beklediğinin aksine bilinmeyen bir numara görünce kısa bir süre ekrana kaşlarını çatıp baktı. Şaşkınlığını bir kenara atıp çağrıyı cevaplayarak telefonu kulağına dayadı.

"Alo?" Dedi temkinli bir şekilde. Kutay bir cevap için birkaç saniye bekledi ama ona bir cevap değil de bir gülme sesi duyulunca, zaten çatık olan kaşlarında sanki mümkünmüş gibi daha çok çatmıştı. "Kimsin?" Dedi daha da temkinli bir ses tonuyla, ama aldığı cevap daha yeni olduğu gibi bir gülme sesiyle cevap verilmişti. Bu gülme sesi ona nereden tanıdık geliyordu?

"Kutay, kim o?" Dedi Alev merakla yerinde doğrularak. Kutay, Alev'e cevap vermek yerine daha sert bir ses tonuyla telefona, "Kimsin, dedim?" Dedi tehlikeli bir şekilde. Sesi öyle korkutucu çıkmıştı ki karşı tarafın gülme sesleri kesilmişti. Bu sefer bir öksürme sesi geldi, karşı taraftan. Karşıdaki kişi konuşmak için boğazını temizliyor olmalıydı.

"Gerçekten beni tanımadın mı, Kıraç?" Dedi karşı taraftaki kişi. Kutay'ın çatık kaşları bir saniyelik şaşkınlıkla yukarı kalktı ama sonra sinirle tekrar çatıldı. Kutay sinirine hakim olamadan ayağa fırlayıp "Sen!" Diyerek telefona bağırdı. Karşı taraftan tekrar bir gülme sesi geldi. Bu sefer gür bir şekilde kahkaha atıyordu, karşı taraf. Asıl adı Asım Atabey. Asım Atabey, teşkilatın bilgilerine sahip olmak isteyen bir adamdı ve teşkilatın baş düşmanıydı. Aynı zamanda Kutay Kıraç'ında bir numaralı düşmanı olan Asım Atabey, oldukça tehlikeli biriydi ve dışarıdaki masum insanlar için tehlike kaynağıydı.

"Ne bok yemeye aradın lan beni" Diye yükseldi Kutay. Alev'de onunla birlikte ayaklanmış ve temkinli bir şekilde arkadaşına bakıyordu. "Neye küfür ediyorsun, şurada halini hatırını sormaya aradık," Dedi Asım güldüğü belli olan bir sesle. Kutay sinirle solumaya devam ederken, "Ne diye aradın beni!" Dedi. Asım Atabey asla ama asla durduk yere teşkilatın ajanlarından birini aramazdı. Hele ki Kutay Kıraç'ı asla.

"Tamam tamam kızma, neden aradığımı söyleyeceğim ama sen yeter ki kızma. Bak vallahi sen kızınca altıma sıçacakmış gibi hissediyorum." Dedi ve gür bir kahkaha daha attı. Kutay ise siniden delirmek üzereydi. Anlındaki ve boynundaki damarlar belirginleşecek kadar sinirlenişti.

"Bana bak orospunun evladı." Dedi Kutay en sinirli ve en tehlikeli ses tonuyla. "Eğer ki seni öldürmemi istemiyorsan ne istediğini söylersin," Dedi. Sesi öyle keskin çıkmıştı ki karşı taraftaki Asım'ın yutkunma sesi gelmişti. Karşı taraftaki Asım boğazını temizleyip, ciddileşti.

"Sana bir haber vermek için aradım, Kıraç." Dedi ciddiyetle. Kutay kaşlarını havalandırdı. Şaşırmıştı. Asım Atabey hiçbir zaman Kutay Kıraç'ı arayıp bir haber vermezdi. Bu bir ilkti. "Sana yıllardır aradığın kızın yerini söylemek için aradım." Dediği anda Kutay olduğu yerde buz kesti. Doğru mu duymuştu? Asım onu aradığı kızın yerini söylemek için mi aramıştı? Bu gerçek miydi?

"Kız şuanda Matem Mezarlığında ve Masal Varol'un mezarının başında, senin yerinde olsam acele ederdim, Kıraç." Dedi ve telefonu Kutay'ın yüzüne kapattı. Kutay ifadesiz bir şekilde kulağındaki telefonun kapandığına dair duyduğu sesi dinlerken oldukça şaşkındı. Asım Atabey ona yıllardır aradığı kızın yerini söylemişti. Ama neden? Kutay birkaç dakika öylece durdu. Nedenleri, yalan olma ihtimalini ve aynı zamanda doğru olma ihtimalini kafasında tartı, durdu. Bu bir tuzak olabilirdi ama aynı zamanda olmayabilirdi de. Bu yalan olabilirdi, teşkilatla eğlenebilmek için söylenmiş bir yalan olabilirdi. Ama doğru da olabilirdi.

"Alev, aşağı in ve beni arabada bekle!" Dedi sert bir sesle. Alev birkaç saniye şaşkınlıkla Kutay'a baksa da sonradan hızla başını sallayıp odadan çıktı. Alev, Kutay'a güveniyordu, o bir şeyi yap dediyse illaki bildiği bir şeyler var demekti.

Kutay bir süre yere bakarak olabilecekleri düşündü. Asım'ın söylediği gerçek olmayabilirdi ama yine de gidip bakmakta bir sakınca göremiyordu. Bir sıkıntı çıkarsa da elinde sonunda kendini de Alev'i de o sıkıntıdan kurtarmayı bilirdi, bu yüzden fazla düşünme gereği duymadan masanın üzerindeki silahını alıp kemerine sıkıştırdı. Üzerine montunu da alarak odasından çıkıp koridorda sert adımlarla yürüyerek geçti.

Dakikalar sonra teşkilatın binasının otoparkındaki arabasının yanına vardığında beklemeden arabasına binip arabayı çalıştırdı. Göz ucuyla yanındaki koltukta oturan Alev'e baktıktan sonra gaza basarak hızlı bir şekilde otoparktan çıktı. Eğer ki Asım'ın söylediği gibi kız şuanda Matem Mezarlığında ise orada fazla durmayabilirdi, o yüzden hızlı olmalıydı. Kutay direksiyonu tek eliyle sürerken bir taraftan da arabanın yol kılavuzu uygulamasından bu mezarlığın yerini bulmaya çalışıyordu.

"Kutay, nereye gidiyoruz?" Diye sordu Alev. Birden ne olmuştu da arabada yolculuk yaparken bulmuştu kendini anlamıyordu. Kutay, Alev'e göz ucuyla bakıp ofladı. Şimdi, şuan onunla uğraşacak hiç hali yoktu ama biliyordu ki ona nereye gittiklerini söylemezse başının etini yerdi.

"Derin Soyhan'ı bulmuş olabiliriz." Dedi düz bir sesle. Alev'in yeşil gözleri şaşkınlıkla kocaman açılırken Kutay, düz bir ifade ile önüne bakıyordu. Alev oturduğu yerde dikleşip yönünü arkadaşına döndü. "Nasıl?" Dedi kekeleyerek. "Nasıl, Derin Soyhan'ı bulmuş olabiliriz? Neredeymiş? Kiminleymiş? Nasılmış?" Dedi heyecanını gizlemeye gerek duymadan. Alev, daha Kutay'ın cevap vermesini bile beklemeden daha fazla soru sormaya başladı.

"Bir saniye sen nereden öğrendin, onun yerini? Yoksa sana gelen telefondan mı? Kim aramıştı ki seni? A ajanları mı, yoksa B ajanları mı?" Duraksadı. "Onlar bulsalar sana haber vermezler ki gider kendileri alırlar, o zaman kızın yerini onlardan öğrenmedin. Peki kimden öğrendin?" Alev'in bir saniyelik duraksamasından yararlanarak, Kutay elini havaya kaldırıp konuşan kızın ağzını kapatıp kafasını koltuğa dayadı.

"Alev şimdi ağını açacağım ama eğer ki soru sormaya devam edersen, seni Alp'in yardımcısı yaparım." Diye tehdit etti. Alev'in yeşil gözleri bu sefer korkuyla açıldığında kafasını aşağı yukarı salladı. Bu tamam, demek anlamına geliyordu. Kutay, cevabını alarak elini geri çektiğinde Alev'in sorularının birkaçını cevaplamaya başladı.

"Kızın ne durumda olduğunu bilmiyorum ama sağlam olmasını umut ediyorum." Dedi ve derin bir nefes aldı. "Beni arayan kişi Asım Atabey'di. Kızın yerini teşkilatın adamlarından öğrenmedim, Asım Atabey'den öğrendim." Dedi ve arabanın içerisinde dakikalarca bir sessizlik oluştu. Ta ki Alev çığlık atarak ilerleyen arabanın kapısını açmaya çalışana dek.

Kapıyı açmaya çalıştı ama kapı açılmadı. Kutay, Alev'in bu tepkiyi vereceğini bildiğinden kapıları kilitlemişti. Alev bunu fark ettiğinde belindeki silaha uzanmıştı ama Kutay, onu da Alev'e fark ettirmeden almıştı. Alev kendini öldüremeyeceği bir yol olduğunu anladığında durmuştu ama çoktan kelimeyi şahadet getirmeye başlamıştı. Kutay, Alev'in bu haline gözlerini devirdiğinde gaza daha da fazla baskı uyguladı, ve arkadaşına "Alev, abartma," demekle yetindi.

"Abartma mı?!" Diyerek yükseldi, Alev. "Abartma mı!?" Dedi daha yüksek bir sesle. "Bizi bir yalan uğruna ölüme mi götürüyorsun, Kutay!?" Sinirle bir nefes aldı. "O adama güvenerek nasıl hem kendini hem de beni tehlikeye atarsın! O adama nasıl güvenirsin!" Sesi tüm arabada yankılanıyordu ve bu Kutay'ın ağrıyan başını daha da fazla ağrıtıyordu.

"İstersen seni indirebilirim Alev." Dedi sadece. Tabii bu söz Alev'i daha fazla sinirlendirdi.

"Sence konu bu mu?!" Dedi bağırarak. "Konu benim canım mı, Kutay?!"

"Ne o zaman?" Alev sinirle güldüğünde, Kutay gayet rahattı.

"Konu benim salak arkadaşım, senin hem teşkilatın, hem de kendinin en azılı düşmanına güvenerek bir yola çıkman!"" Dedi Alev. Kutay, sakin olmak adına derin bir nefes alıp, arkadaşına durumu açıklamaya çalıştı.

"Alev ilk önce o sesini bir kıs, sağır yok karşında." Dedi düz sesiyle. "Asım beni asla durduk yere aramaz. Bunu sende iyi biliyorsun ama sinirli olduğundan bunu anlayamıyorsun." Dedi açıklamaya başlayarak. "Asım benimle oyun oynamak isterse haber vermez bir tuzak kurar ve benim o tuzağa gelmemi bekler. Beni aramasının sebebi bir tuzak olamaz o yüzden," Dedi ve Alev yüzünden konuşmasını yarıda kesmek zorunda kaldı.

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" Dedi Alev.

"Çünkü düşmanımı herkesten iyi tanıyorum, Alev." Dedi ve konuşma da burada bitti. Alev daha fazlasını söylemek isterdi ama bir kelime daha ederse Kutay'ın onu arabadan indireceğini bildiği için susmak zorunda kaldı.

Kutay ise yola odaklanmak istediği için Alev'e daha fazla açıklama yapmama kararı almıştı. Dakikalar geçti, arabanın içerisindeki sessizlik devam etti. Ta ki Matem Mezarlığının önünde durana kadar. Kutay, arabayı sert bir şekilde durdurduğunda Alev nerdeyse arabadan fırlayacaktı ama kendini buna hazırladığı için kemerini takmıştı. Kutay'ın arabayı sert bir şekilde durdurmalarına alışmıştı artık. Kutay arabayı durdurduktan sonra ne olur ne olmaz diye arabanın içindeki silahlardan iki tane alıp birini kemerine sıkıştırdı, diğerini de Alev'e verdi. Alev'den aldığı silahı da verdikten sonra arkadaşına temkinli bir şekilde baktı.

"Bana bak," Sert ama şefkatli sesiyle. "Ne olursa olsun yanımdan ayrılmak yok. Anladın mı?" Alev başını olumlu bir şekilde salladı. Cevabını alan Kutay'da başını sallayıp arabadan hızlıca çıktı. Onunla beraber Alev'de çıktığında mezarlığın kapısına kadar birlikte yürüdüler, Kutay kapıyı ıssız mezarlığa adamını attığında içini garip bir his kapladı. Ne olduğunu anlayamadı ama kalbine bir korku tohumu ekilmiş gibi hissetmişti.

"Masal Varol," dedi Alev'e bakmadan. "Kız Masal Varol'un mezarlığının yanındaymış."

"Ne?!" Diye bağırdı, Alev. Bu ismi biliyordu. Bu mezarın yerini de biliyordu. Kutay sinirle Alev'e baktığında ne oldu demek istedi, ama Alev ondan önce davranıp bildiklerini arkadaşına anlatmaya başladı. "Kutay bu kızı ben biliyorum." Dedi ilk önce. "Bu kız Derin'in çocukluk arkadaşıymış. Masal Varol'da, aynı Derin Soyhan gibi denek bebeklerden biriydi."

"Ne?" Dedi Kutay şaşkın bir şekilde. Bu duyduklarını daha yeni haberi oluyordu.

"Bu iki kız hakkında bir dosya bulmuştum ve oradan okumuştum. Üzgünüm bu bilgiyi seninle paylaşmayı unuttum." Dedi Alev üzgün bir edayla.

"Alev, bildiklerini anlat bana!" Dedi Kutay. Şimdi Alev'in üzgünlük nidalarını dinlemenin zamanı değildi. Alev başını sallayarak tekrar bildiklerini anlatmaya başladı.

"Bu iki kızın nerdeyse her şeyleri berabermiş, sıkı arkadaşlarmış yani bildiğin doğduklarından beri beraberlermiş. Yani Masal Varol ölene kadar hep berberlermiş ama o öldükten Derin de bir nevi ölmüş." Derin bir nefes aldı, Alev. Bildikleri çok fazlaydı ve bu bildikleri bile ona ağır gelmişti. "Yıllar önce bir gece Derin ve Masal evlerinden kaçırılmış, Asım Atabey tarafından..." Bunu duyunca Kutay'ın vücudu kasılmıştı ama ifadesini bozmadan dinlemeye devam etti. "Asım o iki kızdan birinde bilgilerin olduğunu bir şekilde öğrenmiş ama hangisinde olduğunu bilmiyormuş. Bilgilerin kimde olduğunu bulamak için o iki kızı da aynı bizde olduğu gibi bir makineye şokmuş ama aynı bizim bulamadığımız gibi o da bulamamış. Bilgilerin kimde olduğunu örenemeyince diğer yolu denemiş..." Kutay onu ifadesiz dinlerken Alev anlatmakta zorluluk çekiyordu.

"K-kızların beynini tetikleyerek bilgilerin hangisinde olacağını öğrenmeye çalışmış. İlk kurbanı ise Masal Varol'muş."

"Beyinlerini tetiklemek derken?" Diye sordu Kutay. Alev yutkundu. Konuşmak için kendine birkaç saniye süre tanıdı ama sonra tekrar konuşmaya başladı.

"Bir zamanlar teşkilatın yaptığı gibi acı çektirerek. Biliyorsun bilgiler kimde ise o bilgileri istediği zaman görebilir veya bilgiler sayesinde acı çekmesini önleyebilir. Asım, Masal'a acı çektirirse acısını dindirmek için bilgileri devreye sokacağını düşünmüş ve kıza... kıza anestezi vermeden..." Alev'in gözünden bir damla yaş aktı. Bunu fark eden Kutay ise kaşlarını çatıp neden arkadaşının ağladığını anlamaya çalıştı. "Kıza anestezi vermeden ameliyat etmeye çalışmışlar... En acılı yöntemin bu olacağını düşünmüş Asım, ve kızı saatlerce acı çektirerek farklı yerlerinden ameliyat etmeye çalışmışlar." Söz bitirdiğinde Alev burnunu çekti başını dikleştirerek Kutay'a baktı. "Ve en kötüsü de bunların hepsini Derin'e izletmişler. Saatlerce arkadaşının acı çekmelerini izlemiş." Kutay'ın dudaklarından bir küfür firar ederken, Alev'in de gözlerinden bir damla yaş akmıştı. O kadar acıya kız dayanamamış ve ölmüş olmalıydı. Peki Derin bu acıya nasıl dayanmıştı? Arkadaşını gözlerinin önünde öldürmüş olmalarına nasıl dayanmıştı? Kim dayanırdı ki bu acıya?

"Sonra ne olmuş biliyor musun?" Diye sordu Kutay. Alev ise başını iki yana sallayıp, "Daha fazlasını öğrenmek için dosyaları karıştırıyordun ki Alp yakaladı beni, daha fazla bir bilgi öğrenemedim." Demekle yetindi. Kutay başını salladı. "Masal Varol'un mezarına götür beni." Dedi netçe. Alev kafasını sallayıp gideceği yönü gösterdiğinde bir taraftan da konuşuyordu.

"Bak bana söz ver Kutay, kız mezarın başından kalkana kadar kıza elini sürmeyeceksin." Dedi emreder gibi. "Belli ki kız buraya arkadaşıyla konuşmak için gelmiş. Bırak konuşsun, içini döksün sonra kızı alır teşkilata götürürüz."

"Kız konuşamıyor." Dedi Kutay acımasız bir sesle. "Ne konuşacak?"

Alev, yanındaki duygusuza ters ters bakarak, "Kız konuşamıyor ama onunda duyguları var, öküz. Tabii sende olmadığı için anlamaman çok normal." Dedi. Kutay'da aynı Alev'in ona baktığı gibi ters bir bakış attı. "Söz ver bana Kutay," diyerek tekrar söze girdi Alev. "Kızın arkadaşıyla konuşması bitene kadar dokunmayacağız." Kutay sinirle derin bir nefes alsa da yine de Alev'i onaylamıştı. "Tamam, söz. Dokunmayacağım kıza."

"Teşekkür ederim." Deyip Kutay'ın yanağına bir öpücük kondurdu, Alev. Kutay ne kadar temastan hoşlanmasa da kırmızı kafanın bu hareketine ses çıkarmamıştı.

Alev ve Kutay dakikalarca yürüdükten sonra sonunda Masal'ın mezarına yaklaşmaya başlamışlardı. Hatta bir bedeni bile görüyorlardı. Kutay uzaktan da olsa gördüğü bu bedende bir terslik olduğunu anlamıştı. Ama ses etmeden yürümeye devam etmişti. Büyük ihtimalle mezara sarılıyordu kız. Daha fazla yaklaştıklarında ise kızın mezara sarılmadığını aksine kafasını toprağa koymuş ve tahtadaki yazıya, yani Masal Varol yazısına baktığını görmüştü. Kutay kaşlarını daha da fazla çattı. Bu işte bir terslik vardı. Kız hareket etmiyordu.

"Alev bu kız hareket etmiyor."

"Ne?"

"Kız hareket etmiyor!" Diye bağırıp koşmaya başladı. Kız gerçekten de hareket etmiyordu. Kutay'ın arkasından Alev'de koşmaya başladığında, Kutay çoktan kızın yanına varmıştı. Ama gördüğü manzara ile birkaç saniye dona kaldı. Arkasından gelen Alev ise gördükleriyle ellerini ağzına kapatmıştı.

Mezarın yanında kanlar içinde yatan kız, Derin Soyhan'dan başkası değildi.

Siyah saçları ıslak mezarın üzerine dağılmış ve çamurlanmıştı. Oval yüzü bembeyaz olmuş olmasına rağmen minik burnu kıpkırmızıydı. İnce dudakları aralık ve gözleri kapalıydı, yerde yatan kızın. Üzerine giydiği beyaz kazak şimdi kanlar içindeydi. Bileklerinden akan kan en çok üzerinde ve yerdeydi. Minik elinde tutuğu jilet bileklerini ne ile kestiğini açıklayan tek şeydi.

Kutay pantolonunun kirleneceğini umursamadan yere çöktü ve kızın minik kafasını ellerinin arasına aldı. İşaret parmağını ve orta parmağını birleştirerek kızın nabzını kontrol ettiğinde hiçbir şey hissedemedi. Nabzı atmıyordu. Kutay'ın dudaklarından bir küfür firar ederken yanlarına Alev'de çökmüştü. Ellerini kızın yüzünde gezdirmiş ve bir hareket beklemişti ama yoktu. Kızda yaşadığına dair bir belirti yoktu.

Belki de sonunda istediği olmuştu. Ölümüne kavuşmuştu.

Kutay kulağını kızın göğsüne koyup kalbinin atıp atmadığına baktığında duyduğu sesle beraber gülümsedi. Olmamıştı. Ölmemişti. Hâlâ hayattaydı. Kutay, yanındaki Alev'e dönüp baktı. Korkuyla yerde yatan kıza bakıyordu.

"Alev, koş arabayı çalıştır. Ben onu alıp geliyorum." Dedi. Alev umutla ona dönüp, "Ölmedi mi?" Diye sordu. Ölmemiş olmasını diliyordu. İntihar doru bir karar değildi. Daha çok gençti, ölemezdi. Kutay kafasını iki yana salladı. "Hayır ölmedi, ama sen burada biraz daha oyalanırsan ölebilir." Diye sert bir şekilde konuştuğunda Alev hızla ayağa kalkıp arabaya gitmek için koşmaya başladı.

Kutay tekrar yerde yatan kıza döndüğünde solgun yüzünü görmek onu hiçte memnun etmemişti. "Seni o kadar yıl aradım ölmedin, şimdi seni bulduğumda mı ölmeye karar verdin!" Diye söylendi. Cevap almayacağını bildiği için daha fazla vakit kaybetmemek için kollarını kızın belinden ve bacaklarından geçirerek dikkatlice kızı kucağına aldı.

Derin, Kutay'ın kucağında minik bir kedi yavrusu gibi duruyordu. Kutay, Derin'e göre oldukça uzun, iri ve güçlüydü. Derin, onun yanında ancak minik bir kedi yavrusu gibi kalıyordu.

Kutay, kucağındaki Derin'le beraber arabaya kadar gelmiş ve çoktan arabanın arka koltuğuna binmişti. Arabayı Alev' kullanmasına izin vermişti. Alev istediği zaman arabayı dikkatli ve hızlı sürebiliyordu ve şuan da Kutay'a arabayı böyle sürebilen biri lazımdı. Alev'i yanında getirdiği için pişman olacağını sanıyordu ama şimdi iyi ki getirmişim diyordu.

Kutay ve Derin'in arabaya binmesiyle birlikte Alev arabayı dikkatli ama bir o kadar da hızlı bir şekilde U dönüşü yaptırıp yola çıkmıştı. Kutay bugün bu kızın ölmesine izin vermiyordu. Daha yeni bulduğu bu kızla çok işi vardı. Şimdi ölemezdi. Kutay onun bugün ölmesine izin vermezdi.

 

***


Derin'in Anlatımıyla

Yaşadığım yıllar boyunca sadece acı çekmiştim. Acı çektiğim günler mutu olduğum günlerden çok daha fazaydı. Bu yüzden artık yaşamak istememiştim. Bu yüzden artık nefes almamak istemiştim. Bu yüzden ölümü arzulayıp durmuştum. Bir insan nefes alamadığı bir ortamda durabilir miydi? Kalbine binlerce bıçak saplanan bir yerde bir ömür durabilir miydi? Bir insan her gününün acılı olacağını bile bile hayatta kalabilir miydi?

Hayır, nefes alamazdı, bir ömür boyu bu dünyada duramazdı, her gününün acılı olacağını bile bile yaşayamazdı. Yaşayamazdım. Bende bu yüzden ölmek istemiştim. Nefes alamadığım için ölmek istemiştim. Bir ömür boyu bu dünyada duramayacağımı bildiğim için ölmek istemiştim. Her günümün acılı geçmesini istemediğim için ölmek istemiştim.

Ama ölmeyi bile başaramamıştım.

Göz kapaklarımda bir ağırlık hissediyordum. Açamayacakmış gibi geliyordu ama kendimi zorlayarak açamaya çalıştım. Belki de tüm gücümü göz kapaklarımı açmak için harcamıştım ama sonunda gözlerimi açabilmiştim. Gözlerimi ilk açtığım saniye gözüme değen güneş ışığıyla gözlerimi geri kapatmak zorunda kalmıştım. Ellerimle gözlerimi ovuşturmak istemiştim ama ellerimi kaldıracağım sırada bir acı bedenime yayılı verdi.

Gözlerimi açıp acıyan ellerime baktığımda sargılı bileklerimi görmek beni bir hüsrana uğratmıştı. Doğru ya ben bileklerimi keserek intihar etmeye çalışmıştım ama onu bile başaramamıştım. Peki beni kim kurtarmıştı?

Kendimi zorlayarak kafamı diğer tarafa çevirdiğimde bana bakan keskin yeşil gözlerle karşı karşıya kaldım. Tanımadığım bir adam yatığım yerden biraz uzak bir köşedeki koltukta geniş bir şekilde oturuyordu. Kumral saçlarının birkaç tutamı anlına dökülüyordu, yeşil keskin gözleri gözlerimdeydi ve gözlerimden başka hiçbir noktaya bakmıyordu. Üzerindeki siyah kazağı ve pantolonu çamur içindeydi. Sert yüz hatları olan bir adamdı. Keskin yeşil gözleri, dik ama biçimli bir burnu ve dolgun sayılabilecek dudakları vardı. Saçları düzenli taranmışa ama sonradan bozulmuşa benziyordu. Oturduğu siyah deri koltukta bayağı rahatta benziyordu. Kimdi bu adam? Ve neden benim yanımdaki koltukta oturup bir de yetmezmiş gibi bana bakıyordu?

Ona merakla bakan gözlerimden anlamış olacak ki oturduğu yerde doğruldu. Çamurlu pantolonunun cebine elini atıp cüzdanını çıkardı. Cüzdanı açıp bana gösterdiğinde nefesim kesildi. Hayır, bu olmuş olamazdı.

"Sonunda seni buldum, Derin Soyhan." Dedi cüzdanı indirip tekrardan gözlerimin en derinine bakarak. "Artık kaçamazsın." Artık kaçamazdım çükü yakalanmıştım.

***

 

Bölüm Sonu

 

Loading...
0%