@leyaninhikayeleri
|
Keyifli okumalar🐣 İzmir/2024 Büyüdükçe geçer miydi izler? Unutulur muydu yaralar, yarayanlar. Silebilir miydi insan izlerini. Bırakabilir miydi her şeyi geride. Unutabilir miydi? Geçmezdi izler. Unutulmazdı yaralar ve yaralayanlar. Silinmezdi izlerdi. Bırakamazdı insan her şeyi geride. Unutulmazdı. Peki zengin olursa? Para her şeyin çözümü muydu? Para izleri kapatabilir miydi? Para küvet miydi? Değildi. Para hiç bir şey değildi. İzleri kapatmaya yetmezdi. Küvet değildi. Güven insanın içinde ki merhameti. Merhamet ve güzel kalbi. Merhamet önemliydi. Bazı izleri hiç bir şey geçiremezsin. Tedavisi yoktu. Tedavi edilemezdi. Kapatılamazdı. Derindi. Geçmişin yükünü taşırdı. Geçmiş izlerdi. Bazılarına hatırlatırdı izler geçmişinin ne kadar ağır olduğunu. Ayakkabılarımı çıkartıp rıhtıma oturdum. Bir gölge kenarındaydı. Şaplam değildi. Eski tahtalardan yapılmıştı. Ama eski gibi görünen çoğu şey aslında çok sağlamdır. Ayaklarıma suya sarkıtıp salladım. "Zenginlik hiç fayda etmezmiş!." Diye söylenmeye başladım. "Para çözüm değilmiş. Para çözer sanıyordum, para halleder. Kapatır izleri. Ama yokmuş bunun bir tedavisi yokmuş! Sen bu izlerle yaşamaya mahkumsun İz! Babanı unutma diye, öfken dinmesin diye. Silinmez izlerin kızım senin. Sırtında ki çirkin izler hep orda kalacak! Bunu biliyordum! Bunu hep biliyordun!" Bugün yine farklı bir estetik cerrahla görüşmüştüm. Yıllardır görüşüyordum. Hepsi bu izleri nasıl kapatalım diyordu. Nasıl? Ne izleri diye soruyorlardı. Babam yaptı diyemiyordum. Boğazımda bir yumru oluşuyor ve konuşamıyordum. Bir taş aradı gözlerim. Ama bulunmazdı burda rıhtımın üstünde. "Lanet olsun! Zaten istediğim ne olmuştu ki?!" Tekrar sinirle söylenirken bir taş sürüklendi sanki bana doğru. Tam önümde durdu. Taş'la garip bir bakışma geçti aramızda. Aklıma bir kaç anı düştü. O cam ve bilinmeyen taş atan... Geçmişin aklıma düşmesiyle beraber anlık bir hüzün çoktu. Ama yok saydım. "Nesin sen? Uzaylı mi? Yoksa robot taş falan mi? Mekanik gibi bir şey misin? Nasıl sürüklendin ordan oraya?" Söylene söylene başımı çevirip taşın geldiği yöne baktım. Bana doğru yaklaşan bir adam vardı. Elinde bir sigara. Üzerinde bu sıcakta bir ceket. Altında kahverengi bir pantolon. Ve pahalı duran ayakkabıları vardı. Alışkanlığı olduğu için kollarımı birbirine sararak sırtımı gizlemeye çalıştım. Ama başaramadım. Sırtı açık beyaz elbisem tüm izlerimi gözler önüne seriyordu. "Siktir ya!" Diye bir küfür savurdum. Çok sık küfür etmezdim. Adam bana yaklaştıkça yaklaştı. Boyu baya uzundu, tahmin etmeye çalıştım ne kadar uzun diye, edemedim. Karşımda durduğunda başımı kaldırmak zorunda kaldım. Adam bana garip garip bakarak. "Uzaylı, robot taş ve mekanik taş." Diye tekrar etti az önce dediklerimi. Başını sallayarak. "Çok yaratıcısın." Dedi. Alay ettiğini düşünmek istedim ama çok ciddiydi. Beni süzdüğü gördümde. "Yaratıcı ve hırçınımdır! O gözlerini üzerimden çeksen iyi edersin! Sapık gibi beni süzme!" Ters ve kaşlarım çatık bir şekilde ona bir güzel yükseldim. Adam yarım ağızla güldü. Kaşlarım daha çok çatıldı. "Ne gülüyorsun?" Diye sordum ters ters. Adam umursamaz bir şekilde sigarasından bir duman çeki verdi. "Yaratıcı ve hırçın olduğun kadar konuşkansın da." Konuşkan?! "Sen bana hakaret mi ettin?" Ani bir yükselmeyle ayağa kalkmaya çalıştım. Kalktım da. Tabi bir de dengede duyabilseydim iyidi. Ağzımdan bir çığlık kaçarken nerdeyse göle düşüyordum. Tanımadığım adam beni kolumdan tutup kendine çektiğinde dengemi zar zor sağladım. Başım gövdesine çarptı. "Yaratıcı, hırçın, konuşkan ve dengede duramayan." Diye mırıldandı. "Harika bir kombinasyon. Başka nelerin var?" Bu adam deli miydi? Başımı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. Sinirle gözlerim kısıldı. "Senin bana hakaret etmek dışında başka nelerin var?" Hiç umrumda değildi neleri olduğu! Gülecek gibi oldu. "Sana hakaret etmiyorum." Dedi sakin bir şekilde. "Bana iki defa hakaret ettin!" Diye bağırdım hiç sakın olmayan bir şekilde. Güldü bu sefer. Gamzesi belirginleştiğinde bakışlarım oraya kaydı. Derin bir gamzesi vardı. Yanağının içine batıyordu. "Ne gülüyorsun?" Diye sordum bakışlarımı gamzesinden çekerek. "Komik olan ne?." Göz göze geldiğimizde gözleri yemyeşildi. Bakışları gözlerimde durdu. "Başka nelerin var bilmiyorum..." diye mırıldandı sanki kendine kendine konuşuyor gibi. "Ama çok güzel gözlerin var..." gözlerime ilk defa iltifat aldığım için sevinmeliydim mi? Yoksa bu iltifatın hiç tanımadığım yabancı biri tarafından yapıldı diye sinirlenmeli miydim? Yapay bir şekilde gözlerimi kıstım. "Sapık mısın?" Diye sordum sinirlenerek. Güldü. "Bunu hala kollarımın arasında olan sen mi soruyorsun güzel göz?" O öyle deyince bulunduğumuz konuma baktım. Sanırım haklıydı. Birazcık kollarının arasında kalıyordum. Ne ara o kolu belime dolanmıştı bilmiyordum ama şimdi hissetmiş ve görmüştüm. Parmaklarından biri sırtımda ki izlere dokundu. Panikle onu itip geri çekildim. "Tamam." Dedim hayırdır der gibi elimi ona doğurturken. "Sende fırsata istifade sırnaşıyor musun? Her önüne gelene yardım edip bölge koala gibi yapışıyor musun?" Abart İz! Beni dinlemiyormuş gibi elinde ki sigaradan bir duman çekti. Tek elini pantolonun cebine soktu. "Çok asi ve sinirlisin. Bu kadar sinir bünyeye iyi değil. Özelikle kadınlarda, biraz sakinleş. Buraya huzur bulmaya geldim senin gibi kaçık, kafadan bozuk biriyle uğraşmaya değil. Kafanda tahta mi eksik?" Tahta? Dişlerimi sıktım. Tekrar ona yaklaşıp karşısında dikildim ve neden topuklarımla olmadığım için kendime küfür ettim. Boyu çok fazla uzundu. Topuklularla anca omuzlarına gelirdim. "Tahta senin kafanda eksik!" Diye bağırırken işaret parmağımı yüzüne doğru sallamaya çalıştım. "Terbiyesiz, ukala! Düzgün konuş benimle! Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" Evet üvey babasının zengin kızı İz sadece İz. İz Soral yoktu artık. Çizmiştim üstünü. Adam aşırı ukala bir tavırla. "Asıl sen benim kim olduğumu biliyor musun?" Diye sordu. Sinirli değildi ama bu ukala bir züppe olduğu gerçekliğini değiştirmezdi. Güldüm sinirle. "Bak ya. Çok korktum şuan! Kimmişsin sen bakalım?" Sinirden gerçekten kendi kendime gülmeye devam ettim. "Herkese söylenmez." Dedi devret sırrını soruyormuşum gibi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım sakinleşmek adına. "İyi." Dedim terslikle. "Ne bok yiyorsan ye bana bulmaşma." Yere bıraktığım topuklarımı hızla alıp. "Kim olduğun inan hiç ilgimi çekmiyor!" Bu sefer elimde topuklularımla durdum kaşırsında. "Ama aşırı ukala, züppe ve kendini bir bok sanan birisin!" Adama saydırıp yanından geçeceğim sırada kolumdan tutu. Gözlerime bakarak. "Yeniden karşılaşalım güzel göz ve hırçın kız." Bakışları gözlerime sabitlendi. Gerçekten hayran gibi bakıyordu. Kolumu çekerek. "Dokunma bana sapık herif!" Diye bağırdım ormanın derinliklerini inletecek şekilde bir bağrışla. Başını arkaya atıp güldüğünde tahammül seviyesini aşmıştı. Artık raddeye gelmişti. Elimde ki topukluları kafasına geçirdim, yetişebildiğim kadar. Gülerken birden inledi. "Deli herif! Bir daha karşıma çıkma yoksa o eksik olan tahtanı benim topuklularım doldurur!" Hızla uzaklaştım onun yanından. Milet akıllıya biz deliye! Arkamdan gülüp bir yandan "Kaçık, tahtaları eksik kadın!" Diye bağırdı. Ona dönmeden bir orta parmak çektim. Arabama doğru ilerlerken arkama bakmadım. Çıplak ayaklarıma küçük taşlar batıyordu ama umursamadım. Kapıyı sertçe açıp önce topukluları attım arabaya. "Gözlerin." Diye bağırdı yeniden. "Çok güzel.!" Sabır diledim. Islık çalıp "Güzel göz!" Diye bağırdı bu kez. Kaçık, ruh hastası herif! Arabama en son bindim. Aynadan arkamda kalan manyağa baktığımda bana el salladı. Bir kez daha sabır dileyerek arabayı çalıştırarak gaza bastım. Büyük bir hızla uzaklaştım ordan. "Manyak, kaçık herif!" Diye söylendim. "Allah'ın manyağı! Zaten akılı olsaydı beni bulmazdı!" Bir de ben kimim biliyor musun diyor!" Sanki ilk ben dememişim gibi. "Hah! Çokta umrumdaydı kim olduğun!" Aşırı sinirlerim bozulmuştu. Ana yola çıktığımda telefonum çaldı. Yan koltuğa topuklularımla beraber fırlattığım telefonumu alıp kimin aradığına bakmadan açtım. "Alo!" Diye yüksek sesle bağırdım. "Saraç!" Dedi yabancı şaşkın bir ses. "Saraç?" Diye tekrar ettim onu aynı şaşkınlıkla. "Kimsiniz?" Diye sordu karşı taraf. Ne oluyordu? Telefonu uzaklaştırıp baktım. Bu telefon benim değildi! Büyük bir of çekerek tekrar kulağıma koydum. "Telefonlar karışmış." Nasıl olmuştu bu? "Sanırım az önce ki manyak adam sizin arkadaşınız?" Direksiyonu sağ kırıp sağa saptım. "Evet, öyle." Dedi karşı tarafta ki adam. "Neydi ismi?" Diye sordum az önce dediği ismi anlayamayarak. "Saraç." Diye tekrar etti. "Saraç?" Diye tekrar ettim. "Garip." Diye ekledim kendi kendime mırıldandım. "Evet." Dedi adam. "Siz kimsiniz? Telefonunun sizde ne işi var?" Arkadaşı en azından kibardı. Ne diyeceğimi bilemeyerek. "Telefonlar karışmış. İnanın bende nasıl karıştıklarını bilmiyorum." Duraksadım düşündüm. "Arkadaşınız telefonunu istiyorsa, benim telefonumdan kendini arayabilir." Diyecek başka bir şey bulamadım, konuşasım da yoktu zaten. "İyi günler." Diyerek telefonu yüzüne kapattım. Nasıl olmuştu bu? Gerçekten hatırlamıyordum. Garipti. Fazla garip. Çok garip. İnanılmazdı. Sanırım ilkti bu, dünyada ilkti. "Tüm garip olaylar beni bulur zaten. Nerde garip olaylar, nerde deliler, nerde manyaklar, İz'in olduğu yerde!" Bugün sadece söylenmiştim. Kendimde gerçekten bir kaçıktım. O manyak herifin telefonumu getirmesini bekleyemezdim. Direksiyonu bırakmadan uzanıp manyak herifin telefonu alıp bizim şirketi aradım. İkinci çalışta açtı. "Buyurun Kuyumcu holding." Dedi sekreteriniz Banu. "Banu." Dedim otoriter bir sesle. "İz hanım ben. Bana derhal bir telefon alıp gönder." Kendimde alabilirdim ama eve gidip düş almak daha cazip bir fikirdi. "İz hanım." Dedi şaşırmışçasına. "Hemen efendim. Telefonun markası ne olsun? Hangi telefon modeli olsun?" Panik halinde gibiydi. "Banu." Dedim sakin olması için. "Eski telefonunla aynı model olsun. Alıp gönder evime..." düşündüm. "Annemin evine." Diye düzeltim. Birden bire eve değil da kuyumcular malikanesine gitmek istemişti canım. "Tamam İz hanım." Dedi Banu. Cümlesini bitirir bitmez telefonu kapatım. Tabiki de o manyak herif arasa da açmayacaktım. Ben kendime yeni telefon alıyorsam o da almalıydı. Para harcıyorum ben burda! O da harcamalıydı. Öyle ukala ukala konuştuğuna göre zengin bir ailedendi. Bilirdim böyle tipleri, tanımıştım artık. Telefonu tekrar elime aldım. Su'yu aradım. Canım sıkılmıştı. İlmi ezberim iyidi. Telefon ilk çalışa açıldı. "Abla." Diye giriş yaptım. "Naber çirkin sürat." Çirkin değildi. Çok güzeldi. Açık, cam gibi yeşil gözleri. Kahverengi uzun saçları ve al al yanaklarıyla çok tatlıydı. "Kimsiniz?" Diye sordu gayet mütevazi bir şekildi. "Koral ben." Dedim nişanlısının ismini söylerken. Nefret ediyordum o adamdan. Onun ismini söylerken bile yüzümü buruşturmuşum. "Sevgili ablacım... İz ben İz. Güzeller güzeli kardeşini nasıl tanımazsın?" Hafif sinirlendim yine. "İz." Dedi abartılı bir şokla. "Neden yabancı numaradan arıyorsun?" Doğru ya telefon manyak herifindi. Neyse dakikalarını bitirsem ne olurdu? "Ay abla." Dedim bende bezmiş bir şekilde. Nerdeyse eve yaklaşmıştım. "Anlatamam, boş ver. Önemsiz. Öyle canım sıkılıverdi da." Abimi arasam acaba nasıl olurdu? Ofladı ablam. "Büyü artık İz!" Diye azarlayarak telefonu yüzüme kapatı. Abla ben hiç çocuk olmadım... Telefonu yan koltuğa fırlatarak malikaneye giriş yaptım. Ne kısa sürmüştü oysa yol uzundu. Telefon çaldı ama bakmadım, kesin o manyak herifti. Umurumda değildi! Korumaları geçerek büyük bahçeye arabayı park ettim. Korumalardan biri gelerek kapımı açtı. Hafif eğildi öne doğru. "Hoş geldiniz İz hanım." Dedi selam vererek. Topuklu ayakkabılarımı alıp ona döndüm. "Ellerim var! Kapımı kendim açarım. Buna hiç gerek yok!" Sanki elsizmişim gibi. Mahcup bir şekilde. "Tabi." Dedi. "Var elleriniz İz hanım." Bugün sayamadığım kadar allahtan sabır dilemiştim. Arabadan indiğimde tek elimi omuzuna koyarak ona tutundum, şaşırsa da ses etmedi. Ondan destek almak istedim sonra vazgeçtim. Elimi çekip kendim eğilip ayakkabılarımı giydindim. Erkeğe gerek yoktu bir kadın isterse her şeyi yapardı. Bir kadın kendine prenses gibi davranabilirdi. Doğrultup saçlarımı savurdum. "Annem evde mi?" Diye sordum bir yandan yürümeye devam ederek. Garip bakışları sırtımda ki izlerdeydi, biliyordum. Ama umursamadım. "Evde." Dedi sadece. Daha fazla konuşmadım. İçeriye geçip salona geçtim. Hizmetçilerden biri gelip. "Hoş geldiniz İz hanım." Dedi. "Bir şey ister misiniz?." Otururken. "Hoşbulduk. Hiç bir şey istemem. Anneme haber verin yeter." Oturup bacak üstüne bacak attım. O salondan çıkarken içeriye hiç sevmediğim Korel girdi. "İz." Dedi sırıtarak. "Napıyorsun burda güzelim." O ağzını bir gün kıracaktım. Ona dik dik bakarak. "İşine bak Korel. Bana bulaşma!" Koltuklarından birine oturarak bacağını kastı. "Neden öyle dedin ki, sevgili baldızım." Dedi yapay bir üzgünlükle. Başımı sağ çevirip kendimce sabır diledim. Tekrar ona bakarak. "Siktir git!" Diye küfür ettim. Bugün aşırı sinirli ve gergindim. "Çok ayıp." Dedi Sabrımı zorluyordu. Tam konuşacağım sırada annem girdi salona. Siyah elbisesi, inci kolye ve küpeleriyle bir de incecik fiziğiyle bügün de mükemmeldi. Kollarını iki yana açarak. "İz." Dedi sevinçle. "Sen buraya uğrar mıydın?" Kendi evime çıktığımdan beri sık sık uğramıyordum. Bunun da sebebi Korel'in burda kalmasıydı. Ayaklanıp bende gülerek kollarımı iki yana açtım. "Anne." Dedim ve kollarımı boynuna doladım. Özlemiştim. Mis gibi kokusu burnuma doldu. Belimi sıvazlarken izler'i sıvazlıyordu aslında. "Aşk olsun." Dedim ondan uzaklaşarak. Sırtını sıvazlaması beni üzüyordu. Bana geçmişi hatırlatıyordu... "Gülçe hanım. Görende hiç gelmiyoruz sanacak..." bana öyle bir bakış attı ki e gelmiyorsun zaten der gibi. "Tamam tamam." Dedim pes ederek. "Daha sık gelmeye çalışırım, biliyorsun yoğunum." Aslında pek değildim. Mutlulukla. "Oyuncu ve model olmak kolay değil." Dedi gururla. Korel'in yanına oturduğunda. "Bensu nerde oğlum?" Diye sordu. Telefonuyla uğraşacak Korel. "Odamızda." Dedi kısaca. Ona iğrenir gibi baktım. O herifle aynı çatı aldında kalamazdım... O herifle aynı sofrada oturmak istemiyordum. O herifle konuşmak, yakın olmak. O herifin... ölmesini istiyordum. Bunu gerçekten büyük bir istekle istiyordum. O parmakları kırısın. O bana dokunan elleri... Hatırlamış ve titremeye başlamıştım. Zar zor oturarak çantamı aradım ama yoktu. Elim ayağım boşalmıştım. Ter başlamıştı. Panik atağım tutmuştu. "İz." Dedi annem telaşla. "Ne oldu?" Cevap vermek istedim ama konuşmakta istemedim. Elim titremeye başladı. "Güzide." Diye bağırdı annem ayaklanıp yanıma gelerek. "İz'in panik atak ilacını getir!" Ara sıra oluyordu. Lanet olası herif. Pis sapık herif! Tacizci piç! Bölüm nasıldı? |
0% |