Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2 Bölüm

@leyaninhikayeleri

Keyifli okumalar🐣


Acılar kalbimi nasırlaştırdı ve kalbim, her zaman üzerine basılan bir nasır gibi sızlıyor. Yalnız ben artık bağırmıyorum, bağıramıyorum.


İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.


Cahit Zarifoğlu


Edirne/2005


Uzun zaman sonra dışarıya çıkmış oyun oynuyordu küçük kız. Elinde ki topu arkadaşına doğru fırlattı "Yakala." Diye bağırdı bir yandan.


Arkadaşı topu tutu ama geri atmadı. Kızın arkasından gelen diğer çocuklara baktı. "İz." Dedi başıyla arkayı işaret ederken. "Geliyorlar."


İz önce anlamadı ve arkasına dönüp baktı. Gelenleri görünce bir kaç adım gerileyim arkadaşının yanında durdu. "Gidelim." Dedi arkadaşının koluna tutunarak. "Bunlar iyi çocuklar değil, Duru." Gelenler şımarıktı. Fakir sayılmazlardı.


Duru konuşurken çocuklar zaten onlara yaklaşmıştı. "İz." Dedi Duru. "Geldiler." Bir bakışla geçti aralarında ardından ikiside yutkundu.


Diğer çocuklardan biri gülerek ellerinde ki topu aldı. "Fakirler." Dedi Duru ve Iz'e doğru. "O topu alacak parayı nerden buldunuz?"


İz. "Sana ne? Top bizim?" Dedi ters ters, topu çekerken.


Bırakmadı topu çocuk. "Hadi ya! Artık bizim!" Topu bir ileriye bir geriye çekiştiriyorlardı.


Arkada kalan çocuklardan biri güldü. "Berkcan." Dedi kahkaha atarak. Bir kızın elinden topu alamıyor milet!" Çocuk bunu deyince Berkcan denilen çocuk sinirle kaşlarını çatı.


"Bırak şu topu seni çirkin!" Diye bağırarak Iz'i itti.


İz poposunun üzerine düştüğünde canı acımıştı. "Ahh." Diye bağırır.


Çocuklar güldü. Gülen çocuklardan biri. "Çirkin sırtlı!" Diye dalga geçti Iz'i göstererek. "Öcü gibi sırtın var" herkes kahkaha atmaya sesli gülmeye başladı.


Biliyordu İz sırtının çirkin olduğunu o yüzden ağzını açıp bir şey demedi. Düştüğü yerden kalkmadı. Çocuklar Duru'yu bir kenara iterek Iz'in etrafında bir çember oluşturdu ve döndüler. "Çirkin sırtlı İz." Diye bağırmaya başladılar. "Iz'in sırtı çok çirkin." İz başını eğip yere baktı. "İz'in sırtında çirkin izler var!" Diye bağırmaya, gülmeye, kahkaha atmaya ve eğlenmeye devam ettiler.


İz bacaklarını kendine doğru çekip yüzünü elleriyle kapatı. Kullalarının tıkamak istedi ama tıkamadı. Duymak istedi ki sırtına ve babasına olan nefreti daha çok büyüsün. "Durun!" Diye yükseldi bir ses.


Sesler durdu. İz başını kaldırıp çemberin boşluğundan o tarafa doğru baktı. Bir çocuk vardı. Büyük duruyordu, baya büyük. Çocuk çatık kaşlarıyla bakıyordu. "Dağılın!" Diye bağırdı bir kez. "Dağılın çocuklar! Yoksa sizi fena yaparım!" İz sulanan gözlerini sildi.


Uzakta ki çocuk iyice onlara doğru yaklaştığında Berkcan denilen çocuğun önünde durdu. Onu itip yere düşürdüğünde çocuk acıyla inledi. "Berkcan. Eğer hala sonunda bir can olsun istiyorsan uza burdan!" O çocuk kimdi bilmiyordu minik İz ama onu savunuyordu.


Berkcan denilen çocuk ağlamaya başladı. "Seni babama söylicem." Diye sızlandı.


Boyu burda ki tüm çocuklardan uzun olan çocuk güldü. Tanımıyordu lakin çocuk çok güzel gülüyordu. "Selam söyle babana." Dedi dalga geçerken.


İz güldü. Ama neden güldüğünü bilmiyordu. Dudakları iki yana kıvrıldı. Uzun zaman sonra güldü, içten değildi belki ama gülmüştü. Çocuklardan biri uzun boylu olanı itmeye kalkıştığında İz ayağa kalktı. O çocuğun yanında geçip onu itmek isteyen çocuğu itti. "Gidin burdan!" Diye bağırdı hepsi çocuklara teker teker bakarak.


"Bak sen." Dedi bir cocuk. "Sırtında ki iğrenç izli, İz..." daha cümlesini bitirmeden uzun boylu cocuk yakasına yapıştı.


Dişlerinin arasından. "Size burdan dağılın demedim mi!" Diye bağırdı cümlenin üstüne basa basa.


Az önce konuşacak olan cocuk başını korkuyla sallamakla yetindi. Uzun boylusu çocuğu yere usulca bıraktı. Çocuk tırsarak yerde sızlanan Berkcan'ı kaldırdı ve diğer çocuklarada. "Gidelim burdan!" Diye bağırarak koşmaya başladı. Arkasından hepsi gitti.


Duru, İz ve ismini bilmedikleri çocuk kaldıklarında çocukta gitmek için adımlandı. "Dur!" Diye bağırdı arkasından İz.


Çocuk durdu omuzunun üzerinden arkasında ki kıza baktı. "Ne var!" Dedi ters ters.


İz kaşlarını çattı. Çocuğa doğru yaklaşarak. "Asıl sana ne var?" Dedi aynı terslikle. "Kimsin sen? Bu mahallene ne işin var? Yeni mi taşındın? Daha önce hiç görmemiştim seni.


"Çocuk çatık kaşlarıyla. "Cem." Dedi sadece ve uzaklaştı. İz arkasından bağırmak istese de bağırmadı.


Sadece. "Teşekkürler." Diye bağırdı.


Büyük bir nefes çekerek çocuğun gidişini izledi. Kimdi bilmiyordu ama ona yardım etmişti. Sırtıyla dalga geçmek yerime, ona yardım etmişti...


Bir nebze de olsa gülümsetirmişti onu.


Kendi kendime gülümserken ensesine doğru yediği şamarla inledi. Tekrar o çocuklardan sanıp arkasına döndüğünde hiç beklemediği biri çıktı.


Babası...


"Sen utanmadan bir de top mu oynuyorsun?" Diye kükremeye başladı babası. "Ben sana yemek yapacaksın, evi terleyip toplayacaksın, ayakkabılılarımı temizleyeceksin, çamaşırlarımı yıkayacaksın demedim mi?!" Demişti.


Küçük başını tekrar eğdi. "Dedim." Dedi korku yeniden tüm bedenine yayılırken.


"Dedim." Diye yüksek sesle bağırdı babası. "Sen ne yaptın? Geldin top oynuyorsun!"


İz başını kaldırıp konuşacağı sırada babası ona bir tokat geçirdi. Başı sağ doğru savrulurken, yanağı sızladı. "Konuşma!" Öfkeyle kolundan tutu babası. "Nefret ediyorum senin sesinden, tahammülüm yok! Konuşma!" Sessizce göz yaşlarını akıttı küçük kız.


Yanında ki Duru korkudan ağzını açamıyordu. O da başını eğmiş dinliyordu. Babası yakasını bırakıp topu aldı. Cebinden çıkarttığı ufak bıçağı topa geçirdi. "Erkek gibi gelmiş bir de top oynuyorsun!" Azarlamaya devam etti.


Bebek almıyorlardı ki ona oynasın...


O topu zar zor biriktirdiği parayla almıştı...


Annesi ona kendine meybuz alsın diye veriyordu, o almamış para biriktirmişti...


Gözlerinde ki yaşlar artı. Başını tekrar ve tekrar eğip dişlerini sıktı. Babası yine önüne durduğunda onu yakalarından tutup kaldırdı. "Yürü eve! Bu yaşta gelmiş önünde sik varmış gibi top oynuyorsun!" Duru'nun yanında ettiği kelime Duru'nun kulaklarını kapatmasına sebeb oldu. İz ise utançtan yerin dibine girdi.


Babası onu yaka paça eve götürdü. Kalan tüm gününü aç susuz ceza odasında geçirir. Oturduğu soğuk betonun üzerinde popusu döndü. Küçük bir şey düşü verdi önüne. Camdan fırlatılmış. Toptu bu. Küçük misket topuydu bu. En sevdiği renkti, pembe. Kimse bilmezdi en sevdiği renki. Küçük kız afallamış bir şekilde kalkıp topu aldı. Elinde ki topa baktı. Aklına babasının bıçakladığı top geldi..


Cama doğru baktı. Bu oydu. Sürekli o taşı atan her kimse bunu da o atmıştı... Biliyordu içten içe. "Teşekkür ederim." Diye mırıldandı ağlamaya başlarken. "Çok teşekkür ederim..."


İzmir/2025


Panik atağım tutmuştu ama geçiciydi. İlacımı içmiş kendime gelmiştim. Ablam salona giriş yaptığında. "İz." Dedi bana bakarak. "Ne oldu? İyimisin?" Nişanlısının yanına oturdu.


Elim hala göğsümdeyken bakışlarımı kaldırıp ona baktım. "İyiyim." Dedim kısaca ve bakışlarımı çektim.


"İz, doktor çağıralım mi güzelim." Diye sordu annem hala telaşlanırken.


Gülümseyerek baktım ona. "Gerek yok anne, iyiyim. Ara sıra oluyor biliyorsun."


Kolumu okşarken. "İz'im." Dedi içten bir şekilde. "İyisin değil mi?" Emin olmak ister gibi gözlerimin içine baktı.


Elimi elinin üstüne koyarak sıktım hafif. "İyim, annem." Dedim.


İyiydim. Geçiyordu işte. Her şeyin geçtiği ama iz bıraktığı gibi...


Neşeli bir şekilde salona giren Aylin. "İz abla!" Diye bağırıp üzerime atladı.


Kollarımı beline sararak. "Aylin, nerdeydin?" Diye sordum bir yandan gülümseyerek.


Beni iki yana sarsarak sarıldı. "Şimdi geldim dışarıdan. Sen nasıl geldin ki? Bir haftadır gelmiyorsun." Sonunda sesi üzgün çıkmıştı.


Benden uzaklaştığında "İşlerim vardı, güzelim." Dedim dudak büzerek.


Aylin üvey kardeşimdi. Ama sorun değildi, elimde büyümüştü. Seviyordum onu. Sarı saçları, benim gibi masmavi gözleri vardı. Çok benziyorduk tip olarak birbirimize. Farkımız o farklık içinde mutlu bir şekilde büyümüştü...


"Gördüm." Dedi heyecanla ve koltuklardan birine oturdu. "Zaran'ın yüzü olmuşsun. Ablanın model olması çok zor.." dedi birden derin bir nefes çekerek. "Senin yüzünden bende gazetecilerden kaçıyorum. Bana da sorular soruyorlar. İz Kuyumcu ne durumda? Yeni bir projesi var mı? Yeni bir dergi çekimi var mi? Şirket işleri nasıl gidiyor?" Hızlı hızlı konuşurken nefesiz kalmıştı. "Abla, lütfen beni salmalarını söyler misin?" Dedi en sonunda sanki elimden olan bir şeymiş gibi.


Ablam kahkaha attı. "Aylinciğim. Biz bilindik bir aileyiz güzelim. İz olmasa da gazetecilerin yine önünü keser." Haklıydı.


Kollarını önünde birleştirdi Aylin. "Bana ne." Dedi bir çocuk gibi. "Sevmiyorum onları. Ama her yerde beni sıkıştırıyorlar. Muhabirler, gazeteciler, herkes!" Diye bağırdı. "Bıktım!" Diye bağırırken harfleri uzattı. Sanırım biraz bıkmıştı.


"Aylin!" Diye uyardı onu annem. "İnsanlar içinde böyle çocuksu hareketler yapma kızım." O zaten daha çocuktu...


Başını usulca salladı Aylin. "Tamam." Dedi.


Salona giren Savaş abim. "Ne bağrışıyorsunuz?" Diye sordu.


Üzerinde ki takım elbise ve kolunda ki pahalı saatiyle tam bir zengin'e benziyordu. E zaten zengindi. "Konuşuyoruz." Dedi Aylin ablam.


"İyi." Dedi Savaş abim ters bir cevap vererek.


Savaş abi, üvey abimdi o da. Seviyordum ama zararı yoktu. Tabi ilk başlarda hiç sevmemiştim. Yıllar sonra alışmıştım. Öyle sıkı fıkı değildik ama idare ederdi işte. Savaş abi Yavuz Kuyumcunun yani annemin babamdan sonra evlendiği adamın ilk karısın dan oğluydu. Kızı da vardı ilk karısın dan ama yurt dışındaydı.


Yanıma geldi Savaş abi. Elini omuzuma koyduğunda. "İz." Dedi ve omuzumun üzerini okşadı. "Konuşmamız gerek." Yine geliyordu kesin istemediğim bir konu.


Ona bakarak. "Başka zaman." Dedim çünkü kesin sevmeyeceğim bir mevzuydu.


Zorlamadı. "Peki." Dedi ve geri çekildi. Yanıma oturdu. "Yemeğe de kal." Dedi bana bakarak.


"Eve gidicem." Dedim Korel'i daha fazla görmek istemeyerek.


"Kal işte." Dedi annem de ısrar modunu açarak.


Ona bakıp gülümsedim. "Yok annem. Evimde yerim ben..." ayaklandım. "Hatta gideyim artık, malüm yol uzun trafik var." Anca giderdim.


Annemde ayaklandı. "Burda kal işte ya." Israrı bitmeyecekti. "Oda yok sanki. Odan hala duruyor İz. Kimse orda uyumuyor, uyuyamaz. Kal işte odanda..."


"Zorlama." Dedi Savaş abi.


"Bence de." Dedi Ablam.


"Zorlamayın." Dedi Korel'de o ağzını açarak.


En son telefona dalmış olan Aylin'de. "Gitsin." Dediğinde ona şok içeresinde baktım.


Gitsin?


Ona baktığımı hissederek bana baktı. Tatlı tatlı gülümsedi. "Yani." Dedi geveleyerek. "Gitmek istiyorsun ya ondan." Tamam da sen beni neden kovdun?


Göz devirerek. "Öyle olsun." Dedim. Alınmıştım.


Yerinden kalkarak gelip beni yanağımdan öptü. "Kalman beni çok mutlu eder İz abla." Dedi gerçekten kalırsam mutlu olacak gibi bakarken. "Sen gitmek istediğin için öyle dedim. Destek amaçlı." Derken kaş gözle annemi gösterdi.


Gülümsediğimde. "Tamam." Dedim ve kollarımı ona sardım. "Yine de öyle demen beni kırdı o yüzden seni bir gece evime yemeğe beklerim." Tabi yemekleri o yapacaktı heralde.


"Şey." Dedi ve geri çekildi. Yüzünü buruşturdu. "Dışarıda yersek olabilir." Kaşlarım hemen çatıldı. "Yani güzel yapıyorsun ama..." ne diyeceğini bilemedi. "Ama..." diye geveledi. "Ben dışarıdan yemek yemeyi seviyorum." Az at Aylincim.


Sahte bir tebessümle. "Tabi. Öyledir." Dedim çünkü inanmamıştım. Dışarıda pek yemek sevmezdi fast food dışında.


Tekrar bana sarıldığında bir daralttı geldi üzerime. "Ay." Dedim yükselerek. "Yeter! Kızım yine gelirim. Yeter, sıcak bastı yavrum, güzelim." Onu geri çektim. Yanağına bir öpücük bırakırken. "Bebeğim temeli gitmiyorum." Sanki gidipte hiç gelmeyecekmişim gibi sarılıyordu.


Ofladı benden uzaklaşarak. "Tamam ya." Dedi küsmüş gibi.


Bu haline güldüm. "Yarın akşam yemeğe gel İz." Dedi savaş abim. Sakin kendi halinde bir adamdı.


"Sana ne." Diye bir ters cevap verdi ablam ona. "İstediği zaman gelir."


Bildim bileli bu ikili hiç anlaşamamıştı. Ablam ve Savaş abi sürekli bir tartışma peşindeydi. Garipti. Sürekli ablam Savaş abiye ters cevaplar verdi, Savaş abide ablama. Anlam veremediğim bir şeyler vardı aralarında sanki.


"Seninle konuşmuyorum Bensu." dedi Savaş abi dik dik ablama bakarak. Bakışları Korel'e kaydığında daha da dik dik baktı.


Evet bir de Savaş abi Korel'den nefret ediyordu.


Ablam bir şey diyeceği sırada biri kollarını arkamdan boynuma doladı. O an bir çığlık koptu ağzımdan. "Bağırma, güzelim." Diyen abim rahatı. Ödüm kopmuştu ama benim!


Yanağımdan öperken yüzümü buruşturdum. "Abi." Dedim isyankar bir şekilde. Elimi kaldırıp kolunu tuttum. "Ödümü kopardın! Neden sessiz geliyorsun?"


Yanımda durup beni göğsüne çekti. Saçlarıma bir öpücük kondururken. "Ah be güzelim, neden korkuyorsun? Kim sana böyle sarılabilir!" Sona doğru sesi birazcık kıskanç çıkmıştı.


Güldüm. "Offf Turan." Dedim. "Kimse de yani sende beni korkutma. Kocaman herifsin." Seviyordum aslında bu halini.


"Ne Turan?." Diye beni taklit etti. "Abi diyeceksin." Beni gıdıklanda olduğum yerde büzüldüm.


Neredeyse kahkaha atarak. "Abi, yapma!" Diye bağırdım.


Gıdıklamaya devam ederken eğleniyordu. "Abi ha! Abi! Turan'a ne oldu?"


Kolunu tutmaya çalışarak. "Anne bir şey söyle!" Diye bağırdım.


"Anne ha!" Diye yükseldi. Eğilip kolunu dizlerime geçirip beni omuzuna kaldırdığında bağırdım. Etrafında benimle beraber dönmeye başlayınca.


"Abiii!" Diye çığlıklar attım.


"Oğlum yapma!" Diyordu bir yandan annem.


Aylin kahkahalarının arasında. "Abi daha hızlı." Diye bağırdı.


Abim daha da hızlı dönmeye başladı. Sırtına yumruklar geçirdim ama ne fayda. Başımı sırtında doğru gömdüm. "Midem bulandı!" Diye bağırdım bu seferde. "Abi!" Diye yüksek sesle haykırdım.


En sonunda yavaşladığında ne ara yumduğumu bilmediğim gözlerimi açtım. Etraf dönüyordu. Beni sakince yere bıraktığında ikimizde sarhoş misali salandık. "Tutun." Dedi abim bana hala gülmeye devam ederken.


Koluna tutuğumda tırnaklarımı derisine geçirdim. Başım çok pis dönüyordu. "Hiç büyümeyeceksiniz!" Savaş abimle ablam aynı anda mırıldandı.


Başımın dönmesi yavaş yavaş geçti gibiydi. Bulanık görüşüm düzeldi. Topuklu ayakkabılarımla başım dönerken dengede durmak oldukça zordu! Abimin koluna bir şamar geçirirken. "Ukala! Başımı döndürdün!" İnşallah bir sevgilisi olmazdı.


Beni kendine çekip sıkıca sarıldığında beni boğuyordu! "Abiye bağrılmaz! Yoksa seni daha fena dondururum!" Yapardı. Bana sardığı kolları sıkılaştı. "Uğurluyorum işte kızım seni. Eve gitmicek miydin ben gelmeden önce?" Duymuştu bir de.


Boğuk boğuk. "Nefes alamıyorum." Dedim nefesim sıkılaşmış gibi yaparak.


Hemen beni göğsünden uzaklaştırarak yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Lan!" Diye bağırdı kendince. "İyi misin?" Telaşlı gözlerle bana baktı.


Bir kaç saniye ona boş boş baktığımda bir kahkaha koptu ağzımdan. "Salak!" Diyerek ondan uzağa koştum. Koltuğun arkasına. "Oyuncuyum oğlum ben!"


Kaşları çatıldığında bana doğru koştu. "Anne!" Diye bağırarak annemin yanına geçtim. Bir kedi misali annemin koluna sırnaştım. "Bir şey şöyle oğluna!"


Annem derin bir tebessüm ederek. "Turan!" Diye bağırıyormuş gibi yaptı. "Uslu dur!"


Abim ablam gibi değildi. Ablam cocuklaşmayı sevmezdi. Ama abim bayılırdı! Ama 33 yaşındaydı! Savaş abi de 30'du. Ablam ise 28. Ben ise 25. Aylin olmasa en küçücüğü ben olacaktım.


Abim Savaş abinin yanına kurulurken. "Offf anne!" Diye mızmızlandı.


Annem kolunu bana sararken. "Iz'imi rahat bırak koca adam." Abime dil çıkardım annemin kolunun altından.


Başı sola eğip sabır gibi bir şey çekti sanırım. "İyi." Dedi fazla alınmış bir şekilde.


Güldü annem. "Aylin'den bile daha çocuksun." Dedi abime doğru.


Abimde kocaman güldü. "Abartma. Aylin cimcime." Dediğimde Aylin telefona bakan yüzünü kaldırdı.


"Sensin cimcime." Dedi abime ters ters bakarak. "Ben gayet olgunum bir kere." Derken sarı saçlarını geriye doğru savurdu. "Sen kendine bak." Trip atar gibi tekrar telefonuna döndü bakışları.


Annemin kolunun altından çıkıp ayaklanırken güldüm. Herkes güldü. Abim "Cık cık laflara bak laflara." Dedi neneler gibi. Yandan Savaş abiye baktı. "Sanırım sizin genlerinizde var." Diye çaktı lafı.


Savaş abi göz devirmekle yetindi. Ve ben daha fazla dayanamadım. "Evet, canlarım. Ben artık kaçıyorum." Derken solondan kaçar gibi çıkışa doğru ilerledim. Yürürken arkama donup. Havadan öpücükler attım. "Öpüyorum hepinizi!" Annem arkamdan bağırdı ama duymamazlıktan gelip kendimi bahçede hızla attım.


Arabaya doğru ilerlerken. "İz." Diye seslenen Savaş abimin sesini duymamla yavaşladım.


Arkama dönüp durdum ve onu bekledim. Elleri ceplerinde bana doğru ilerliyordu. Arabama yaslanıp bekledim. Yanıma geldiğinde. "Yarın gece yemeğe gel." Dedi bilmem kaçıncıya davet ederken.


Kollarımı önümde birleştirirken. "İşim var yarın gece." Dedim ama yoktu.


Kaşları sorgularcasına havalandı. "Ne işin varsa ertele." Sitem doluydu sesi.


Burnundan soludum. "Asıl yemeği sen ertele!..."


Sözümü kesti. "Babam seni davet ediyor ben değil İz." Babası?


Sıkıntıyla ofladım. "Tamam. Peki. Yarın sekiz gibi gelirim." Arabaya binmek için hamlede bulunduğumda kolumdan tutarak durdurdu.


Bir ona bir kolumdaki eline baktım. "Biraz daha erken gel senden başka misafirlerimiz de olucak." Yani? Bana ne?


Derin bir nefes aldım. "Tamam. Yedi buçuk gibi gelirim. Şimdi izninle..." bakışlarım kolumu tutan eline gitti. Kaşlarım çatıldı. "Gidebilir miyim?" Hafiften sinirlenmeye başlıyordum.


Elini çektiğinde. "Peki. İyi yolculuklar." Dedi ve bir kaç adım uzaklaştı. Kollarını göğsünün altında birleştirdi.


"Uzağa gitmiyorum abi. Aynı şehirdeyiz." Arabaya binerken.


Başını iki yana salladığını gördüm. Kendi kendine mırıldandı bir şeyler. Acaba şimdi misafirler. Arabaya bindim yeniden başımı dışarıya çıkartım. "Kimler gelecek acaba? Merak ettim. Hani bensiz olmuyor mu? Bensiz yeyin işte yemeğinizi. Bende işlerimi halledeyim." Gözlerini devirdi.


Bezmiş bir tınıyla. "Çok konuşuyorsun İz." Dedi ve arkasına bakmadan uzaklaştı.


Bir Savaş abim bir de şu gölete ki ukala, züppe herif bana öyle demişti.


Çok konuşuyorsun!


Sizde konuşun! Sinirlemeyecektim. O yüzden saçlarımı savurarak arabama yerleştim. Yanda duran kırmızı rujumu alıp aynayı indirdim ve kırmızı rujumu sürmeye başladım. Nedense süresim gelmişti. Sanırım gidip biraz bakım yapmalıydım. Cildimi aşırı kuru hissetmiştim oysa her gece bakim yapan birisiydim.


Rujumu bir köşeye koyup kontağı çalıştırdım. En sonucunda kuyumcu malikanesinden çıktım. Şükür! Başım ağrımıştım. Abimin o döndürmesinden sonra midemde bulanmaya başlamıştı. Bugün hiç yemek yememiştim ve nerdeyse akşam olmuştu.


.........................


Eve gelmiş düşümü almıştım çoktan. Akşam olmuştu. Kendime pratik bir şeyler hazırlamaya karar verdim. Makarna. Ama sonra vazgeçtim ve bir kahve yaptım kendime. Dışarıya çıkıp verandada oturdum. Diz üstü bilgisayarımı da aldım. Bir yandan işlerimi halledip bir yanda da soğuk kahvemi içiyordum.


Tabiki de yüzüme bir maske yapmıştım. Ve hala suratımdaydı. Mail geldiğinde ona tıkladım. Menajerimdendi. Yeni bir dizi için teklif vardı ama uzun bir süre kendimi dinleme tatili vermiştim. O yüzden okumaya bile zahmet etmedim. Telefonunu alıp menajerimi aradım.


İlk çalışta açtığında. "Defne." Dedim ve arkama yaslandım. "Mail'i okudum. Reddet. Bir süre iş kabul etmeyeceğimi söylemiştim." Sinirli değildim ama sesim tok çıkıyordu.


Bir şeyler yapar gibi sesler yükseldi. "Ama İz. Bu bomba bir dizi. Ve başrol telifi geldi." Konuşurken bir yandan bir şeylerler uğraşıyor ve duraksıyordu. "Yaz dizisi. Kadro sağlam." Ofladım. "Off." Yaptı o da. "Tamama. Anladım. İş istemiyorsun. Ama yarın ki çekimi unutma." Duraksadı. "Yarın sabah 8 gibi çekim yerinde olmamız gerek." Dediğinde ne çekimi olduğunu unutmuştum.


"Ne çekimi?" Diye sorarken bir yandan kahvemden bir yudum içtim.


"Dergi çekimi İz. Unutkanlık ilaçlarını almıyor musun sen?" Görmedi ama göz devirdim.


"Defne'm. Unutmuşum. Tamam, sen yeri ve konumu bana yeniden at." E model falandı ama unutkandık işte.


Güldüğünü işittim. "Tamam birtanem tamam. Atarım. Şimdi kapatıyorum işlerim var." Aniden müzik sesi yükseldi. "Kapatıyorum." Derken sesi boğuk ve uzaktan geliyordu.


Sorgulamadım. Telefonu kapatıp masanın üzerine koydum. "Bensiz eğlenmeye gitmiş." Diye mırıldandım sinirli sinirli.


Başımı arkaya atıp gözlerimi kapatıp. Neyse ki gitmek istemiyordum zaten. Sessiz, sakin evimde mutluydum... Demez olaydım. Arka bahçeden bir müzik sesi yükseldi. Yüzümü buruşturarak o tarafa doğru baktım. Partı mi veriyorlardı ne? Aşırı gürültülüydü.


Zehiroğlar'ı hiç böyle şeyler yapmazdı. Saygın bir aileydi. Tabi zengin de. Müzik seven ben bile bu müziği sevmemiştim. Kullalarımı kapatıp her şeyi dışarıda bırakıp banyoya koştum. Yüzümde ki maskeyi çıkartıp, yağıyı iyice yaydırdım yüzüme, masaj yaparak. Göz altı serumumu koydum en son dişlerimi de fırçaladım o sırada yüksek sesli müzik devam ediyordu.


Bir kaç bağrış duydum. Kendi kendime derin bir nefes aldım. "Sakın ol." Dedim kendi kendime. "Sakın gidip kavga çıkarma." Güldüm aynaya karşı.


Yeniden verandaya çıkıp bilgisayarımı ve telefonumu aldım. Bilgisayarı salonda bırakıp kendimi koltuğa attım. Telefondan saate baktığımda on iki oluyordu. Ve müzik sesleri, bağrışlar gittikçe yükseliyordu.


Sakin olup üst kata çıktım ve odama girdim. Kapıyı güzelce kapatım. "Uyu." Diye kendimi sakinleştirmeye devam ettim. Siyah ayıcıklı pijamalarımla kendimi yatağa attım. Kısa bir şortu altı. Hafif danteli. Hem çocuksu hem seksi.


Kafamı yastığa gömüp uyumaya çalıştım. Ama tabi bu gürültüde mümkün muydu?! Değildi. Bir kaç kez yatakta dönenip durdum. Tahmmulum kalmamıştı. "Sikicem gece gece yapacağınız işi!" Diye küfür ederken yataktan kalktım.


Dışarıya çıkıp yan komşulara gittim. Korumalar yoktu o yüzden direk içeriye girdim. Bahçeye baktığımda bir sürü insan vardı. Bazıları grup şeklinde. Bazıları ikili. Bazılarının üzeri çıplaktı. Bazıları havuzdaydı. Kızlar bikinilerleydı. Biraz yaklaştığımda birinin kokain çektiğini gördüm.

"Yok artık!" Diye bağırdım.


Bu nasıl bir ortamdı!


Biri gelip elini omuzuma atıp beni kendine doğru çektiğinde kocaman bir çığlık attım. "Güzelim." Dedi daha çok sırnaşarak. "Pijama partısı değil bu."


Onu itmeye çalışarak. "Bırak beni!" Diye bağırdım. "Çekil şurdan!" Debelendim ama nafileydi.


Elinde kokain'i bana uzattı. "Al çek sende. Harika kafa yapıyor."


"İstemiyorum." Derken hala kurtulmaya çalışıyordum.


Diğer elini de belime sararak bana yaklaştı. "Başka şeyler ister misin?" İğrenç sorusunu sorarken daha büyük bir iğrençlikle beni süzdü.


Yaptığım minik yumruklarla göğsüne vuruyordum. "Hiç bir istemiyorum! O ellerini çek yoksa ben çekerim!" Gözlerimden ateş çıktığına yemin edebilirdim.


Güldü. "Çeksene, güzelim." Derken benimle alay ediyordu.


Dişlerimi sıkarak bakışlarımı kıstım. Tam diz kapağımı erkekliğine geçireceğim sırada. "Fatih! Bırak onu!" Diye bir bağrış yükseldi.


Sesin geldiği yöne doğru yavaşça başımı çevirdiğimde ağzım şok içerisinde açık kaldı. Bu, bu oydu. Gölete ki adam. Ukala, züppe kendini bir bok sanan kaçık herifti.


"İşime karışma, Saraç." Diye uyardı onu Fatih denilen adam.


Saraç bize doğru yaklaştıkça yeşil gözlerinde ki öfkeyi görebiliyordum. Beni saran adamın kolunu tutup. "Sana bırak onu dedim dimi!" Sesi o kadar serti ki. Cümlesini der demez bir yumruk geçirdi adamın yüzüne.


Adam arkaya doğru zedelenerek kolları benden uzaklaştı. Saraç denilen herif tam önümde durduğunda sırtıyla göz göze geldik. Az önce benim için birini vurmuştu, arkadaşını. Tepkisiz bir şekilde sırtına bakıyordum.


Şaşırmıştım. Bocalamıştım. Hiç beklemiyordum. Tesadüf muydu? Ben tesadüflere inanmazdım. Benim için tesadüf yoktu: Allah dilemedikçe hiç bir şey olmazdı...


Bölüm nasıldı...

Loading...
0%