Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3 Bölüm

@leyaninhikayeleri

Keyifli okumalar🐣


Kalmadı artık direncim.

Siyahlara bürünmüşüm görünmemek için.

Bir iz bırakmak isterdim, ölümün gelmesi için...


İzmir


Kocaman sırtı görüş alanımı tamamen kapatmıştı. Geniş omuzları, arkadan bayağı heybetli duruyordu. Adam zaten heybetli İz! Etrafıma bakındığımda çoğu kişinin etrafımızda toplandığını bir çember oluşturduğunu gördüm.


Nefes alışverişlerim yavaş yavaş darlaşmaya başlarken geçmiş beni rahat bırakmıyordu. Elim göğsüme gittiğinde orayı sokup atarcasına bastırdım. Burnumdan hızla solurken. "Dağılın." Diye bağırmaya çalıştım. Dalmaları gerekiyordu. Panik atak tüm vücudumu sardı. Ellerim, parmaklarım titremeye başlarken gözlerimi sıkıca yumdum.


Etrafımda çember oluşturan insanları gördükçe daha fena oluyordum. Hissetim yoğun sıcaklık panik ataktan dolayısıydı. Herkes bir şey fısıldıyor gibiydi. "Susun. Susun!." Göğsümde ki elimle beraber boşta ki elimle de kulaklarımı kapatım.


Bir el el bana dokununca korkarak geriye çekildim. "Dokunma bana!" Diye bağırdımda babamın dokunduğu hissetmiştim. Onun dokunuşu gibiydi.


Sanki biri bana dokunanı bir köşeye çekmiş gibi farklı bir gölge hissetim. Az önce ki dokunuşun aksine şuan dokunan kişinin dokunuşunu beni korkutmadı. Geri çekilmedim. Elini usulca kolumun üzerine koyduğunu hissetim. "Yok bir şey." Diye mırıldandı sessizce beni sakinleştirmek ister gibi.


Başımı iki yana sallarken gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. Babam... o çocuklar.. o mahalle... sesleri kulaklarıma doldu. Babamın yüzü kapattığım gözlerimin arkasında beliri verdiğine hemencecik açtım gözlerimi.


Kolumu tutanla göz göze geldiğimde bu oydu. Saraç. Endişeli yeşil gözleriyle bana bakıyordu. Aldığım derin soluklar korkudan miydi bilmiyordum... Yoksa bir çift yeşil gözün etkisi miydi? Ne diyordum ben! Kolumu çekip. "Uzak dur benden züppe herif!" Diye bağırdımda kaşları çatıldı.


"Kaçık, tahtaları eksik kadın! Sana yardım etmeye çalışıyorum!" Bağırmıyor sakin konuşuyordu.


Yeşilliklerinin etrafında ki kırmızılar kokain çektiğini gösteriyordu. Bir kaç adım geriledim. "Siktir git! Senin yardımını istemiyorum!" Zar zor nefes alıyor veriyordum. Anlımdan akan bir damla ter gözlerimin önünden süzülü verdi.


Mavi gözlerim etrafa bakındı. Çember dağılmıştı. Herkes düz bir çizgi halinde gibiydi. Kurumuş dudaklarımı ısladığımda buna epey şaşırmıştım. Bakışlarım tekrar züppe, kendini beğenmiş adama kaydığında ona sinirli bakıyordum oysa bana endişeli.


Kalbime saplanan şiddetli bir sancıyla inleyerek elim orayı buldu. İlacımı almalıydım! Herkesi siktir edip gitmek için arkamı döndüğümde. "E daha eğlenecektik ama." Üzgün gibi çıkan ses Fatih'e aiti.


Omuzumun üzerinden ona baktığım saniyeler içerisinde yüzüne bir yumruk daha yedi. "Kes sesini puşt herif! Ve siktir olup git!!" Saraç'ın siniri ortama yayılmış gibiydi. Çoğu insan'ı korkudan miydi bilmiyorum ama yüz ifadesi değişmişti. "Gel ben seni eğlendireyim." Derken kafasıyla gel gel yapmıştı. Kalkamasına fırsat bile tanımadan yüzüne doğru eğilip bir darbe daha indirdi. "Eğleniyor musun?" Soruyu sorarken bir darbe daha indiri verdi.


Sinir sorunları olduğunu düşünmemek elde değildi. Ama düşünemiyordum. Kalbime saplanan ikinci sancıyla ağzımdan daha büyük bir inleme kaçtı. Sanırım... iyi değildim. Acıyla yüzümü buruşturduğumda daha çok titremeye başladım. Bacaklarım titremeye başlayınca zorlamadım kendimi saldım ve çimenlerin üzerine çöktüm.


Sık sık olan bir şey değildi. Yılda bir iki. Panik atağım oluyordu ama bu, bu çok farklıydı. Nöbet geçiyormuşum gibi ellerim, bacaklarım titriyor kalbime sancılar saplanıyordu. Buna engel olamıyordum.


Gözlerimden akan yaşlar benden başımızdı. Yere doğru eğildim başıma ağrılar saplandı. Gözlerimi en sıkı şekilde yumdum. Yanı başıma çöken biri kollarını bana doladığında, kollarının arasında titremeye devam ettim. Sırtımda ki elleri sakinleştirici ilaç gibi sırtımda dolaştı. "Geçti." Diye mırıldandı saçlarıma doğru. "İyi olacaksın. Geçti. Geçti." Sıcak nefesini saçlarımın arasında hissetim.


Sırtımda ki elerinden teki saçlarımı buldu. Elini saçlarıma daldırmadı, üsten üsten okşadı saç tellerimi. "Şşttt." Yumuşak ama kalın sesinin sanki bedenimde bir etkisi varmış gibi titremem yavaşladı. "Sorun yok." Başımın üstünde hissettiğim öpücük sanki dudaklarından bağımsızdı. Elleri durdu saniyelik sonra tekrar aynı şekilde sırtımı ve saçlarımı okşamaya devam etti.


Güçsüzse başımı göğsüne yasladım. Titremem durmuştu. Kalbimde ki sancılar geçmişti... Ve bunlar sadece bir kaç okşamayla geçmişti... Derin bir nefes alırken kokusunu içime çektim. "Teşekkür ederim..." diye mırıldandım.


Konuşmadı. Elleri uzaklaştığında kendimi büyük bir boşlukta hissetim. Başım göğüs kafesinden uzaklaştı. Yüzüne baktığımda gözlerimiz kesişti. İsim ve ve ya atlandıramadığım bakışlarla yüzümü inceledi. Bakışları gözlerimde durduğunda dudaklarının ucu kıvrıldı. "Güzel göz, tekrar karşılaşmamız ne kadar da hoş." Güzel göz?


İçten içe dişlerimi sıktım. Ona vurmak isteyen ellerim yumruk oldu ama vurmadı. Pişkin pişkin sırıtmaya devam etti. "Kendini bir bok sanan züppe!" Sinirlerim yeniden zıplamıştı.


Bir insan nasıl hem sakinleştirici gibi iyi gelebilir hemde sinirlendirebilirdi!


Az önce ki endişesi gitmiş yerine piç gülüşü eklenmişti. "İyisin." Derken kime dediğini anlayamadım.


"İyim." Diye mırıldanırken kaşlarım hala çatıktı.


Yerden destek alarak ayağa kalktım. O da kalktı. Arkadaşlarına doğru "Dağılın! Bitti parti!" Diye bağırdı sert sesiyle.


Herkes aralarında konuşurken dağıldı yavaş yavaş. Fatih denilen herifi birinin sırtında gördüm. Hali çok kötüydü. Yürüyecek gücü yok gibiydi. Tamam kendisi kötüydü ama bu kadarı fazlaydı. Kaşlarım tekrar derince çatılırken bakışlarım Saraç denilen herifin gözlerini buldu. "Madde bağımlısı mısın?" Diye sorduğumda meraktan değildi kontrolsüz olup olmadığını anlamak için sormuştum.


Rahat bir şekilde. "Öyleyim."


"Kontrolsüzsün yani?"


"Kontrolsüzsem neden yanımda duruyorsun?"


Gözlerimi kaçırdım, hangi tarafa bakacağımı bilemedim. Neden duruyordum harbi. "Sen yanımda duruyorsun!" Diye yükseldim ona birden bakıp işaret parmağımı yüzüne doğru sallarken.


"Ben mi?" Diye şaşırdı. İşaret parmağıyla kendini gösterdi. "İstediğin zaman gidebilirsin..." beni baştan aşağıya süzdü. Dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. "Siyah ayıcıklı pijamalı kız." Ayıcıklı?.


Üzerime bir göz gezdirdiğimde. "Sikeyim ya!" Diye mırıldandım bir küfür savurarak. "Pijamalarımla dalga geçme." Derken ben bile dalga geçebilirdim. Gerçekten bunlarla çıktığıma inanamıyordum.


Ona baktığımda beni dinlemiyor gibiydi. Yüzüme dikkatlice bakıp, inceliyordu. İşaret parmağı usulca sağ yanağıma değdirdi. "Makyaj yok..." diye mırıldandı. Parmağı çok naif bir şekilde yüzümde gezinde. Yutkunarak parmağına baktım. Ne yapıyordu bu manyak herif!


Parmağını çektiğinde ucunu tişörtüne sildi. "Gerçekten makyaj yok." Kendine kendine hayatının en büyük şokunu yaşıyormuş konuşmaya başladı. "Makyaj yok." Dedi tekrar. "Waow!" Bakışları tekrar yüzümü buldu. Hafif sağ eğdi başını. İçince bir şey sayıyormuş bana baktı.


Kollarımı önümde birleştirdim. "Ne öyle bakıyorsun? Yeni bir taktik mi bu?"


"Ne taktiği?" Diye sorarken bakışları aynı şekilde devam ediyordu.


Gözlerimi kapatıp sabır diledim. "Tavlama!" Diye bağırdım. Bu saate umarım komşular uyanmazdı.


İşini, saymamısını bitirmiş gibi bana baktı. "Seni tavlıyor muyum?" Gözleri kocaman açıldığında yeşillikleri gözlerimin önüne serildi.


Ne diyeceğimi bilmeyerek. "Yani..." diye geveledim. "Ne tavlaması? Sen kimsin beni tavlayacaksın?" Aşırı paniklemiştim.


Bir kaç saniye yüzüme boş boş baktığında aniden başını arkaya atıp güldü. Hemde kahkaha atarak. "Sakin ol güzel göz." Dedi kahkahalarının arasında. "Tamam tavlamiyorum seni." Gülmesi kesilirken, dudakları düz bir çizgi alırken bana baktı.


Yanağımı içini ısırarak bende gülmemi engelledim. "Kokain kullanıp kafası sağlam olan tek insansın." Gözlerinin altı kıpkırmızı olmasına rağmen, o kokainciler gibi değildi.


"Bünyem güçlü." Dedi. Cebinden çıkardığı sigara paketinden bir sigara aldı. "Ben alışığım, yıllardır kullanıyorum." Dudaklarına götürdüğü sigaraya baktım.


Yüzümü buruşturduğumda. "İçmesen onu? Sigara kokularını sevmiyorum..." sigarayı da sevmiyordum.


Bakışları değişik bir hal alırken bir kaç saniye bana baktı. Ardından çıkardığı sigarasını tekrar paketin içine sıkıştırarak paketi cebine soktu. Derin bir nefes alırken. "Seni uyandırdığıysam özür dilerim. Ama ben partilemeyi severim."


Ona göz devirdim. "Senin lanet sevgin yüzünden ben yarın geç kalıcam!" Geç kalmak? Yarın? Dergi? Dergi çekimi? Defne beni öldürecekti.


Kaşı havalanırken. "Nereye geç kalacaksın?" Diye sordu.


Burnumdan soluyarak. "Sana ne? Zenginoğlu." Zenginoğları'nı pek sevmediğim söylenemezdi.


Titrek bir nefes alıp verdi. "Kuyumcu." Dedi benim ona dediğim şekil.


Ona dik dik bakarak. "Öyleyim." Dedim ilk defa itiraz etmeden. Normalde ben bir kuyumcu değilim derdim.


"Biliyorum." Nerden biliyorsun? Diye sormak vardı ama sormadım. Tanınan bir aileydik, bilebilirdi.


Ağzımı kapatıp esnedim. Birden bire esneyişim gelmişti. "Gitme zamanı." Diye mırıldandım. Acayip uykum gelmişti. "Teşekkür ederim." İçten söylemiştim. Gözlerine bakarak. Çünkü o olmasaydı yaşadığım panik atak daha kötü bir hal alabilirdi.


Güldü. "Rica ederim. Kollarım her zaman seni sarıp, sakinleştirmeye müsait ve açık." Züppeliğini yeniden gösterdiği için büyük bir göz devirdim.


"Kalsın." Dedim. "O çıplak kızları sar. Benden daha çok ihtiyaçları vardır" Sana ne onlardan İz?


Ona baktığımda gülmemek için dudaklarını birbirine bastıyordu. Hiç bir şey söylemedi. Ne söyleyebilirdi ki zaten? Tamam mi? Sararım mi? Ne söylemesini istiyordum.


"Ben gidiyorum." Nedense ders bir şekilde söylemiştim. Gitmek için bir adım attığımda beni tutmadı. Sadece elinin ucuyla dokundu.


Onunla göz göze geldik. "İyimisin?" Diye sordu. Sanırım onu korkutmuştum.


Başımı usulca sallayarak. "İyiyim." Dedim. "Kendinden başkasını düşünmen gözlerimi yaşarttı." İzmir'in en zengin ailelerinden birinin tek erkek ve ilk torunuydu. Egolu olması aslında normaldi.


Güldü. Dudakları dümdüz bir hal aldı. "Düşünmem aslında kendimden başkasını." Dedi.


"Ne güzel." Dedim bende. "Bende öyle." Düşünmezdim normalde. Kimse de umrumda olmazdı.


"Güzel." Dedi ama neyin güzel olduğunu anlamamıştım.


"Güzel." Dedim bende.


Saçmalama İz!


"İyi geceler." Deyip bu sefer gerçekten uzaklaştım. Büyük demir portaldan çıktım. Arkama bakmadan.


Bu huysuz ukala herifin ne işi vardı burda? Her şeyi sormuş bunu sormamıştım. Ayrıca o benim pijamalarımla mi dalga geçti? Ne bekliyordu ki? Danteli seksi bir gecelik mi? O kızlar ona sunsaydı, gecelik!


Kendi bahçeme girdiğimde rahatladım. Kendi salonuma girdiğimde daha çok rahatladım. Gözüm telefonunu aradı, bulamadı. Büyük ihtimal bir yere fırlatmıştım. Bilgisayarımı gördüğümde kucağıma aldım ve koltuğa oturdum. Dizlerimin üstüne koyduğum bilgisayardan araştırma yapacaktım.


Saraç Zenginoğlu diye aratım. Çıkan bir kaç fotoğrafta baya karizmaydı. Üstünde sürekli takım elbiseler vardı. Fazla aile fotoğraflarında yoktu. Çektikleri resimlerin çoğu da yurt dışından çekilmişti. Galalardan, davetlerden. Öyle sosyetik yerlerden. Hiç mi yakalanmamıştı bu basına?


Biraz daha gezindim ama yoktu. Hiç basına konuştuğu bir video yoktu. Ailesinin vardı, ama o yoktu. Neden yoktu acaba? Yurt dışındaydı hep heralde diye düşündüm. Yeni de gelmiş olabilirdi. Ve gelir gelmez beni mi bulmuştu? Ukala, züppe herif!


Ne ara kıstığımı bilmediğim gözlerimle ekrana bakmaya devam ettim. Gördüğüm bir haberle gözlerim flaş gibi açıldı..


Veli Zenginoğlu'nun ve Sinan Kuyumcun'un beraber yürütecekleri proje çok konuşuldu. Bu iki ünlü iş adamı ortaklığa imza attı. Şirketlerini ortak eden bu iki ünlü iş adamı acaba neleri becerecek? Nerden tanıştıkları da merak konusu? Orhan bey yakında bize güzel haberler geleceğini söyledi. Ayni şekilde Veli beyden de bu haberi aldık. Acaba neler dönüyor?...


"Güzel haber?" Diye mırıldandım kendi kendime.


Neysen bahsediyorlardı bunlar? Orhan amca bunlarla ortak mi olmuştu? Benim neden haberim yoktu? Şirket'e bir kaç gündür gitmiyordum ve olanlara bakın! Benim imzam olmadan bunu nasıl kabul ederler? Ortak? Yüzde kaç ortak? Şirketleri birleştirmek? Neler dönüyordu? Kahretmesin?!


Bilgisayarı kapatıp sehpanın üzerine bıraktım. Neler döndüğünü çözecektim ama şimdi değil, yarın. Şimdi uyumalıydım yoksa Defne yarın ağzıma sıçacaktı! Odama gidip yatağıma uzandım ve tüm düşüncelerimi bir kenara bırakıp derin bir uykuya daldım...


..........


Uyanalı bir saat olmuştu. Duş almış, bakım yapmış ve hazırlanmıştım. Bu sıcakta ne giyeceğimi bilemediğim için hazırlanmam bir saate yakın sürmüştü. Böyle krem kahvesi gibi bir elbise giyinmiştim. Yandan bağlanan, katlanan. Çok koyu olmasa da bir çanta seçmiştim. İki altın bilezik takmıştım. Altın rengi küpelerimle çok uyumluydu. Kahverengi topuklu ayakkabılar ve canım istedi diye bir saat takmıştım. güzel bir kombin olmuştu.


Yaptığım kahverengi tonlarda ki makyajlar cuk diye oturmuştu. Saçlarımı dalga dalga yapmıştım. Canım kırmızı ruj istediği için değil, vazgeçilmezim olduğu için koyu olmasa da hafif kırmızı bir ruj sürmüştüm. Tabiki de ona yakın bir tonda ki dudak kalemiyle de dudaklarımı çerçevemeyi ihmal etmemiştim.


İz'in kombinişkosu


Kahvaltı etmeye fırsatım olmamıştı. Bende etmeden çıkmıştım. Nerdeyse çekim yapacağımız yere gelmiştim. Bir kaç tur daha attığımda gelmiştim. Sahil kenarında bir yerdeydi. Saçlarımı düzeltip çantamı koluma taktim. Yere basmaz olaydım tüm kumlar ayaklarıma girmişti. Tabi ki de bende zorlamamıştım. Eğilip topuklularımı çıkartıp elime almıştım. Sahilde çıplak ayakla yürümeliydi, bence.


Biraz ilerlediğimde karavanları gördüm. Defne'yi aradı gözlerim. Onu bir köşede neydu belirsiz biriyle flörtleşirken gördüm. Derin bir nefes alarak başımı sen yok musun sen der gibi iki yana salladım. "Ulan Defne. Bugünde kovayım seni de gör gününü." Evet çoğunlukla kovuyordum.


Yanlarına ilerlediğimde bir kaç kişi önümden geçi verdi. Durdum. Onlar geçince tekrar ilerledim. Biraz yaklaşınca. "Defne." Diye bağırdım.


Bakışları bana doğru döndü. Defne uzaktan el salladı. "Gel gel." Diye bağırdı neşeli sesiyle.


Tekrar sabır dileyerek yanlarına gittim. Adama baktım. İdare ederdi. Saklaları ve kahve gözleri iyidi. Çokta süzmedi, ilgimi çekmemişti. Baş selamı verdiğimde Defne. "Model bu." Dedi bir yandan koluma girerek. "Model ve oyuncu aynı zamanda şirket yönetiyor. Tabiki de bende menajeriyim...Menajer dediğime bakma en yakın arkadaşımda aynı zamanda." Hızlı hızlı konuşmasına asla şaşırmadım.

Sarı saçlarını bir kere savurdu. "Övmek gibi olmasın ama çok güzel değil mi? Tam bir model." Güldü. "Çok şanslısınız." Dediğinde adamın kaşları havalandı.


"Neden?" Diye sordu cılız sesiyle.


Koluma bir kere vurarak. "E en güzel modeli kaptınız." Hadi yine iyisiniz gibisinden konuşurken bir de göz kırptı.


Elim anlıma giderken hafif okşadım. "Defne'cim." Dedim susması için ona koş göz yaparak. "Sus artık." Diye çıkıştım kısık sesimle.


"Ay ne var?" Diye yükseldi hemen.


Koluna vurarak. "Bana karavanı göster yoksa ben sana yolu göstereceğim. " dedim dişlerimin arasından gülerek.


Adam bize garip garip bakıyordu. Defne "Karavan? Tabiki de hemen." Diyerek koluma girdi ve adamın yanından uzaklaştı. Arkasına dönerek el salladı adama. "Birazdan görüşürüz." Diye bağırdı ve önüne döndü.


Bu kız beni öldürecekti!


Ona ters ters baktığımı görerek koluma tatlı tatlı sırnaştı. "Bakma öyle." Dedi masum masum. "Sen gelene kadar iki flört ettim kız." Koluma hafif vurdu. "Ne var bunda?" Defne'cim iş yerinde flört etme!


Kolumu çekerek. "Burası iş yeri! Dışarda özel hayatında flört etmeni sana defalarca söyledim." Ben söylenirken o akılı telefonunu çıkartı.


"Ihım." Diye mırıldandı umursamazca. Bir şey diyeceğim sırada. "Kovabililirsin beni." Dedi ne diyeceğimi tahmin ederek.


Ofladım. "Bir gün gerçekten kovacağım." Dediğimde bakışlarını bana kaldırıp sırttı. "Hiç öyle sırıtma. Kendime daha iyi bir menajer bulup seni kovacağım!" Hiç beni ciddiye almıyordu.


Telefonu bırakıp neredeyse üzerime atladığında düşecek gibi oldu oldum. "Sen sarışınını kovamazsın ki." Kollarını bana sardı. "Mavişim. Sen beni kovamazsın ki. Kıymazsın. Her gün nerdeyse kovuyorsun zaten." Durup beni sarsaladı. "Mavişim. Güzelim. Canımın içi. Modelim. Birtanem..." beni boğdu resmen.


"Yeter!" Diye bağırırken ondan uzaklaşmaya çalıştım. "Biraz ciddi olur musun? İş yerindeyiz!"


Benden uzaklaşıp kollarını önünde birleştirdi. "Tamam ya." Dedi küskün bir çocuk gibi. "Yapmam bir daha." Diyerek ilerledi.


Giydiği turuncu yeşilimsi, kırmızı pembe ne ararsan vardı elbisesinde, arkasından çık komik duruyordu. Bir de çiçek misali yeşil ayakkabı giyinmişti. Yaprakları vardı. Arkasından gülmeden edemedim. Harika bir tarzı vardı.


Defneşkonun kombini


O ince topuklularla kumlardan yürüdüğüne inanamıyordum. Ama yürüyordu. Karavana girdiğinde bende arkasından girdim. Giyeceğim elbiseyi bana uzattırken bana bakmıyordu. Güldüm bu haline. "Defne. Tamam yap istediğini." Dediğimde beni aldırmadı.


Elbisesi gözüme soktu. "Al ve giy." Dedi ters ters.


Elbiseyi aldım. Dudağımı ısırarak. "Tamam dedim. Yapabilirsin istediğini." Beni aldırmadı. "Defnecim, sarışınım tamam yap ne bok yapacaksan." Dediğimde gülümsedi. "Komik değil seni sarı ciyan. Beni kızdırma kovarım seni!" Evet İz kovarsın, inandım.


"Ihım, kovarsın." Elinle ağzını kapatı.


Kaşlarım çatıldı. "Çık lan dışarıya." Diye bağırırken onu kolumdan tutup dondurdum. Kapıya doğru sırtından itekleyerek. "Defol! Gelme bir daha, kovdum seni!"


Karavandan çıktığında gülüyordu. "Ben şuradayım." Dedi kovmamı umursamadan. "Birazcık flört edeceğim. Sen giyin tatlım." Arkasına dönüp yürümeden önce bir öpücük attı bana doğru.


"Bana kahve getir! Senin yüzünden kahvaltı edemedim!" Diye bağırdım arkasından ters ters.


Bir kaç çalışanın bakışları beni bulduğunda onlara mavi gözlerimi diktik. Hepsi aynı anda önüne döndü. Hayır yani ne bakıyorlardı? Hiç mi bağıran bir model görmediler! Deli gibi mi görünüyordum acaba?.


Defne arkasını bile dönmeye zahmet etmeden. "Tamam." Diye bağırdı. "Getiririm birazdan." Diye ekledi daha yüksek sesle bağırarak.


"Ben bunu gerçekten kovacam." Diye söylendim kendi kendime karavana girip kapısını kapatırım sırada.


Giyeceğim elbiseye baktım. Beyaz, ince askılı mini yaz elbisesiydi. Altına beyaz topuklu ayakkabılar. Beyaz bir çanta, gümüş küpeler ve bileklikler. Her şey beyazdı! Bu neydi ya. Bu ilk kombindi.


Diğeri kombin bir mayo setiydi. Siyah mayolar, bir gözlüktü sadece. Hangisini önce giymem gerektiğini bilmediğim için mayolu seti giydiğim. Kendi eşyalarımı bir kenara bıraktım. Aynanın karşısına seçip bir güzel kendime baktım, yakışmıştı.


Kahvem hala gelmedi için. "Defne kovdum kızım seni!" Diye kızdım ona söylene söylene.


Karavandan çıktım. Diğer karavana geçtiğimde makyajımı yaptılar. Defne hala yoktu. Makyajım bitmişti, saçıma pek bir şey yapmamışlardı. Dalga dalgaydı zaten. Hazırdım.


Deniz kenarına geçtiğimde bir kaç çalışan bana nerde durmam gerektiğini söyledi. Söyledikleri gibi durdum. İçlerinden biri. "Birazdan erkek modelimizde gelecek." Dediğinde ona altan altan baktım.


Ama bana erkek model'de var denmedi!


Lan Defne! Bu sefer gerçekten kovuldun.


Bozuntuya vermedim. "Tamam." Dedim sadece ve beklemeye koyuldum.


O sırada elinde kahveyle bana doğru koşan Defne telaşlı değildi. Ben burda açlıktan ölmüştüm oysa umursamıyordu! Gelip kahveyi uzatırken. "Geldim." Diye bağırdı.


"Ya." Dedim. Elinde ki kahveyi aldım. "Ne çabuk geldin Defnecim. " ben burda sinir krizi geçirirken o güldü.


"Ya dimi." Dedi sırıtarak. "Çok çabuk geldim." Denize atıp boğasım vardı!


Onun eline tekrar kahveyi sıkıştırdım. "Kaybol." Diye sesiz bir şekilde bağırdım.


Göz devirerek uzaklaştı. Tam karşımda kameramanın yanında durdu. "Çapkın varoş." Diye söylendim yine. Deli ediyordu beni!.


Çalışanlardan biri. "Geldi." Diye bağırdığında bakışlarım o tarafa döndü.


Üzerinde sadece kısa bir deniz şortu vardı. Üstü çıplak. Kasları gözler önündeydi. Boyu, heybetinden uzundu. Saçları kahverengi ve dağınıktı. Yaklaştıkça yüzü daha da netleşti gibi bir şey oldu. Bu.. Herif şaka mıydı?!


"Sikicem artık ama ya." Diye bağırdım gerçek anlamda.


O da beni gördüğünde yürürken durdu bakışları bana kitlendi. Ağzının içinden bir şeyler mırıldandı. Baştan aşağıya beni tanımam, emin olmak ister gibi süzdü. Gözleri gözlerimde durduğunda şaşkındı. Beklemiyordu. Ona da süpriz olmuş gibiydi. Derin bir nefes aldı, derin bir nefes aldım.


"Hadi ama. Biraz hızlı olun." Diye bağırdı kameraman. Saraç denilen adama doğru döndü. "Saraç bey rica ediyorum biraz acele eder misiniz?" Dedi sinirlendiğini beli etmeyerek.


Yeniden bana doğru yürüdü. Yanımda ki yerini aldığında ne yapacağımı bilemedim. Yıllardır modellik yapan ben bir anda bocalamıştım. Elim ayağım karışmış gibiydi. "Artık başlayabiliriz." Dedi kameraman.


Başımı beli belirsiz sallayarak onayladım. Saraç denilen herife doğru döndüğümde ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. Ellerim havalanıp geri indi. Onun da elleri bana uzanıp, düştü. "İz ellerini omuzlarına koy. Saraç ellerini İz'in beline sar." Diye pozisyon söyledi kameraman.


Dudaklarımı ıslatıp göz teması kurmamaya çalışarak parmak uçlarımda yükseldim ve ellerimi omuzlarına koymaya çalıştım ama beceremedim. Yetişemedim. Bir soluk verdim. Ne uzundu böyle! Sadece parmaklarımın ucu değiyordu. Bu halime bıyık altından güldüğünde kaşlarım çatıldı. "Komik mi?" Diye sordum ters bir sesle.


Cevap vermedi gülmeye devam etti. O an eli belime sıkıca dolandığında korktum. İrkilerek minik bir çığlık attım. Tek eliyle beni resmen havaya kaldırdı. Çıplak elini belimde hissedince bir huylanma geldi ama beli etmedim. "Böyle daha iyi sanki." Dedi alay ederek. "Sanırım böyle destek verebilirim" yüksek sesle konuşurken kameramana doğru döndü. "Böyle iyi mi?" Diye sorduğunda kameraman gülümsedi iyi der gibi.


Tek eliyle resmen beni kendine yapışık bir şekilde havada tutuyordu! Şaka gibiydi şuan. Ayaklarım yerden kesilmişti. Yüzüne yakındım, çok yakın. Gözlerimin önüne gelen bir kaç saç tutamımı boşta ki eliyle arkaya doğru attı nazikçe. "Gözlerini kapatmasın. Bu çekim anca gözlerine bakarsam güzel geçer." Gülümsedi hemde gözlerinin içi gülümserken...


O am kalbime bir şey oturdu. Bir kıpırtı miydi bu? Neydi bu? Bilmiyordum ama hoşlanmamıştım. İlk defa göğsümün tam ortasına bir şey oturmuştu, güzel bir his. Korku değil, çekinme değil. Ilıklık gibiydi. Tarif edemedim.


Kem gözlü derdi babam bana...


Gözlerini görmek istemiyorum...


Uğursuz gözlü...


İlk defa biri gözlerime bakmak istemişti. Gözlerimin uğursuzluk değil, güzel bir şey getireceğini, güzel bir işin güzel geçeceğini söylemişti. Defalarca beynimde en çokta kalbimde yankılandı o söz sanki...


"Bu çekim gözlerine bakarsam güzel geçer..."


Bölüm nasıldı?


Loading...
0%