@leyaninhikayeleri
|
Keyifli okumalar🐣 Buraya okumaya başladığınız tarihi yazar mısınız? Edirne/2005 Minik bedeni üşüyordu. Karanlık oda daha fazla korkmasına sebep oluyordu. Yapabildiği kadar minik kollarını sardı kendine. Oturduğu beton zemin, tüm bedenini titretecek kadar soğuktu. Üzerinde yırtık bir salaş tişört ve boyundan uzun eşofman vardı. Duyduğu çığlık sesleri annesine aiti. Kulaklarını küçük elleriyle kapatmaya çalıştı. Duvara olabildiğince sindi. Sırtını soğuk beton duvara yasladı. Duymak istemediği çığlıkları ne kadar kulaklarını da kapatsa duydu. Başını iki yana salladı. "Yapma!" Diye bağırdı babası duysun diye ama duymasını da istemiyordu. "Dokunma anneme!" Avazı çıktığı kadar bağırdı bir yandan kulaklarını tıkamaya ve göz yaşlarını akmaya devam ederken. Vurma sesleri geliyordu. Biliyordu. Bu görüntüyü çok kez görmüştü. Annesinin acıdan sulanan gözleri, kıpkırmızı olan yanaklarını. Haykırışlarını. Yapma diye yalvarmışlarını. Görmüştü. Görmek istememişti oysa. "Baba!" Diye bağırdı bu kez. Nefret ediyordu babasından ve baba demekten. Annesinin çığlıkları kesildi. Biliyordu. Ona geldiğini, biliyordu. Bozmadı. Oturduğu pozisyonda oturmaya devam etti. Ve ceza odanın kapısı açıldı. Bakış açısına önce babasının kocaman ayakları girdi. Kaldırmadı kafasını. Yere doğru sarkan kemeri çok net görebiliyorum. Elleriyle yüzünü kapatı. "Yapma baba!" Diye yalvardı. Bir gülme sesi geldi kulaklarına. Babasının iğrenç gülmesi. "Anneni bıraktım işte. Dokunmuyorum annene." Dedi babası alay eder gibi. "Sen bağırmadın mi dokunma anneme diye?." Küçük kız konuşmadı. Korkudan nefes bile alamıyordu, nefesini tutmuş bırakmıyordu. Babası sorusuna cevap alamayınca daha da sinirlendi. Kemeri bir kez sertçe yere vurduğunda kız çığlık atarak yerine daha çok sindi. "Konuş!" Diye haykırdı babası. "Sana bir şey sordum. Bana cevap ver!" Tüm bedeni titremeye başladı küçük kızın. "Dedim." Dedi titreyen sesiyle. Kız görmedi ama babası aferin dercesine gülümsedi. "E bende küçük kızımı dinliyorum işte." Dedi babası kendinle gurur duyarcasına. "Annesini bırakıp ona geldim." Ses tonu sertleşti. "Çıkart üstünü!" Babasının emir veren bağıran sesine karşılık korkuyla başını iki yana salladı kız. Babası daha çok sinirlendi. Kızını sertçe kolundan tutup kaldırdı. Yakalarından tutup havaya doğru kaldırıp yüzüne eğildi. "Annen mi yesin dayağı? Onu mu istiyorsun? Annenin sırtında mi izler kalsın?" Başını titrek bir şekilde iki yana salladı kız. Babası gülümsedi. Kızı yere fırlatarak. "Soyun!" Diye emrivaki yaptı. Kız düştüğü yerden kalktı. Babasına bakmamaya çalışarak, titreyerek üzerinde ki tişörtü çıkartı. Çırıl çıplak kalktığında başını utançla eğildi. Titreyen dizlerinin üzerine çöktü. Başını asla yerden kaldırmadı. Sırtını babasına doğru iyice eğildi. O an arkasından ceza odasının kapısınından abisinin sesini duydu. "Yapma!" Diyordu abisi babasına. "Annemle kardeşimi rahat bırak. Beni vur." Kız görmedi ama abisi üzerinde ki tişörtü çıkartıp sırtını babasına doğru dönmüştü. "Vur baba. Söz ses etmem, çığlık atmam. Ağlamam. Lütfen beni vur!" Abisi resmen yalvarıyordu babasına onu vurması için. Kız omuzunun üzerinden abisine baktı. Islak kirpiklerini kırpıştırdı. Yapma baba, dinleme onu demedi. Çünkü biliyordu. Babası abisini vurmazdı. "Sen içeri geç, erkek evladına vurulmaz." Dedi babası abisine bakarak. Bu kadardı. Erkek evladına vurulmazdı. Kız evladı öldüresiye bile dövülebilirdi. Kız evladı şiddet görebilirdi. Kız evladı her şeyi hak ediyordu. Yaşamak dışında... Bazılarının ailesi böyleydi. Bazı kızların babasının düşünceleri böyleydi. Her kız babasının prensesi değildi. Bazı kızlar babasının gözünde bir çöp parçasından daha fazlası değildi... Abisi tekrar babasına doğru döndü. "Onu da vurma." Dedi kız kardeşine dolu gözlerle bakarak. "O da kız evladı baba, neden vuruyorsun. Onun bir erkekten canı daha fazla acır..." abisi boşu boşuna laf döküyordu. Babası abisine doğru giderek elini omuzuna atıp abisini göğsüne doğru çekti. "Kadınların hakkı bu." Dedi babası oğluna nasihat verir gibi. "Kadınlar bundan anlıyor. Döveceksin ki akıllansın. Köle gibi yaşamalılar..." Abisi hemen itiraz etti. "Severek yaşasınlar baba. Kadınlar sevilmeli. Onlar bir çiçek kadar narinlerlerdir." Babasının kaşları derince çatıldı. "Böyle salak saçma şeyleri nerden öğrendin? Annen mi söyledi sana?" Abisi başını iki yana sallayarak hayır demek istedi. "Kim?" Diye sordu bu kez babası. "Öğretmen söyledi." Dedi abisi. Babasının daha çok sinirlendiğini anlayabiliyordu küçük kız. O yüzden önüne dönüp başını tekrar eğildi. Sırtında ki yaralar kabuk tutmuştu. Tekrardan kanayacaktı. Alışmıştı. İzler vardı sırtında, yaralar. Açıyordu canı lakin dayanabiliyordu artık. Başta ki acı katlanılmazdı. Gerçi acı aynıydı. Ama değişen küçük kızdı. Büyümüştü ve alışmıştı. Babası abisini ceza odasından dışarıya çıkartı. "Sen çık top falan oyna." Dedi oğluna babası. "Git erkeklerle oyna. Maç yapın göster onlara Orhan Soral'ın oğlu kimmiş!" Yüksek ve gurur dolu bir sesle bağırıp oğlunun sırtına bir kez vurdu. Kapı kapatma sesi geldiğinde hazırdı. Derin, sesiz içinden bir nefes alıp verdi. Bir kaç saniye bekledi. Kemer vurma sesini duydu. "Çığlık atarsan daha sert vururum. Her çığlık attığında vuruşlarım sertleşir!" Cevap beklemedi babası. Kemeri sert bir şekilde kızının sırtına geçirdi. Dudaklarını birbirine bastırarak çığlığını tutu kız. İçinde kopan sesiz fırtına göz yaşlarına yansıdı. Bağıramadı, ağladı. Babası. "Aferin." Dedi ve bir kez daha vurdu. Çığlık atmadı kız. Göz yaşları akmaya devam etti, kendini sıktı ama çığlık atmadı. "Bunlar başlangıçtı." Dedi bu kez babası. "Şimdi asıl başlıyorum!" Ve üst üste darbelerini durmadan indirdi kızın sırtına. Bağırmadı, çığlık atmadı kız ama darbeleri gittikçe sertleşip canını daha çok yaktı. Ama ağlamaktan başka bir şey yapmadı. Sırtını çekmek istedi... Çekmedi. Çekemedi. Çekerse daha ağır bir dayak onu bekliyor olurdu. Kemerin sesi kulaklarını doldurdu. Beline vurdukça sesler çıkıyordu. Kız tam dayanamayıp çığlık atacağı sırada ceza odasının camına bir taş fırlatıldı. Taş sesini duyan babası duraksadı. "Hangi velet attı onu?!" Diye bağırdı. Küçük kız başını kaldırıp ceza odasında ki küçücük pencereye baktı. Siyah demirlerle kaplı olan minicik bir pencereydi. Az çok içeriye güneş sızıyordu. Bu taş atma olayı çoğulunlukla oluyordu. Biri sanki yardım amaçlı o taşı atıyordu. Her taşı attığında babası duruyordu ve dışarıya çıkıp taşı atana bakıyordu. Aynısı olmuştu. Babası kemerini beline takıp pantolonunu çekiştirdi. "Giyin." Dedi kıza doğru sinirle. "Ben şu Velet'e bakayım. Yakalarsam o taşı götünde patlatacağım." Küçük kız ağlamaya devam ederken bakışlarını usulca kaldırıp babasına baktı. Babası. "O kem gözlerini çek üstümden!" Diye azarladı onu. "Nazar değdireceksin. Varlığın zaten yeterince kötülük ve zarar getiriyor!" Söylene söylene ceza odasını terk edip kapıyı açık bıraktı. İki günlük cezası bitmişti. Karnı açtı. Susamıştı. Dudakları kurumuştu. Göz yaşları tükenmişti. Gücü yoktu. Halsizdi. Kalkıp üstünü giyinecek gücü bulamadı. Onun yerine dizlerinin üstüne çöktüğü gibi kendini üst üstü yere attı. Çıplak göğsü betonla buluştuğunda üstü titizlendi. Konuşmak istiyor konuşamıyordu. Bakışlarını sağ çevirdiğinde aynayla göz göze geldi. Babası koymuştu bu aynayı. Her dövdüğünde sırtında ki izlere baksın diye... Baktı. Sırtı boydan boya izlerden ibareti... Az önce kı kemer izleri sızlıyordu... Kıpkırmızı olmuştu sırtı... Bazılarından kanlar akıyordu... İçeriye giren ayak sesiyle başını yere tekrar gömdü. "İz." Diye seslendi ona ablası. Ama başını kaldırıp bakmadı. Ablası ona doğru ilerleyip yanına çöktü. Parmakları sırtında gezinirken içi sızladı. "Mehlem getirmemi ister misin?" Diye sordu ağlamaklı bir sesle. Kaldıramadığı başını iki yana salladı. "Getireyim kuzum." Diye ısrar etti ablası. "İyi gelir. Sızını alır..." burnunu çekerek ağlamaya devam etti ablası. "İz'im neden kendini feda ediyorsun? Neden bunu yapıyorsun?..." "Geçmeyecek." Diye mırıldandı küçük kız. İzler hep kalacaktı... Sırtında ki izler... Hep olacaktı... Bölümü nasıl buldunuz? |
0% |