@leydiasteria
|
Leyla mavi renk cipini hastanenin otoparkında personeller için ayrılan kısımda bulduğu ilk boşluğa park edip arabadan inmişti. Güneş gözlüklerini çıkartıp çantasına koyarken hastanenin tam karşısında durmuş ve öylece bakmıştı. Sekiz katlı hastanenin dış cephesi beyaza boyalıydı, tepesinde de ismi yazıyordu. Deva Hastanesi… “Hadi bakalım başlıyoruz” diye mırıldanırken girişteki döner kapıya doğru ilerledi, kapıdan geçip danışmaya doğru ilerledi, önce hastanenin müdürüyle görüşecekti. “Kolay gelsin, Deniz Bey’in odası nerde acaba?” Danışma görevlisinden “2. Katta, merdivenin karşısında oda” diye bir karşılık aldığında “Teşekkürler, kolay gelsin” deyip asansör kullanmak istemediği merdivenlere yönelmişti, hem böylelikle hastanenin ufak bir kısmını görmüş olurdu. Hızlı adımlarla merdivenleri tırmanıp ikinci kata ulaştığında görevlinin tam da tarif ettiği gibi oda merdivenin tam karşısındaki koridordaydı. Kapıya doğru yürüyüp ahşap zemine iki kere vurdu, içeri girdi. İçerde kır saçlı takım elbiseli orta yaşlarında bir adam vardı. “Merhaba ben Leyla Şamlıoğlu telefonda da konuşmuştuk” Deniz Bey “Evet simanızdan tanıdım sizi” derken ayağa kalktı ve elini uzattı. “Memnun oldum Leyla Hanım hastanemize hoşgeldiniz” dediğinde Leyla da karşılık olarak elini uzatmış ve tokalaşmışlardı. “Teşekkürler, hasta muayenesine başlamadan bir konuşalım istedim” “İyi yapmışsınız gelin size hem odanızı göstereyim hem de hastaneyi gezmiş olursunuz” Leyla “Çok sevinirim” diye karşılık verirken önce kendisi ardından da Deniz Bey odadan çıkmıştı. Yürürlerken ettiği sohbet esnasında dördüncü kata gelmişlerdi. Turuncu renge boyanmış duvarların olduğu koridora girdiklerinde çok geçmeden beyaz renkli ahşap kapının önünde durmuşlardı. “Odanız burası Leyla Hanım, sizin gibi başarılı bir isimle çalışmak çok kıymetli olacak” “Yardımlarınız için teşekkür ederim” “Bir şeye ihtiyacınız olursa buralardayım asistanınızda birazdan gelir, iyi çalışmalar” “Size de” Leyla, yanındaki adam koridorda uzaklaşırken odasının kapısının üzerine yerleştirilen isim tabelasına baktı kısa bir an. Bu konuma gelebilmek için o kadar çabalamıştı ki, tırnaklarıyla kazıya kazıya gelmişti buraya. Fakülteden mezun olup mesleğini yapmaya başlayalı yedi sene olmuştu. Derin bir nefes alıp odasının kapısını açıp içeri adım attı. Odası oldukça genişti ve üç bölüme ayrılmıştı. İlk kapının girişinde sekreteri için koyulan çalışma masası bulunurken paravanın arkasında da kendisi için çalışma masası ve iki tane tekli bir tanede ikili koltuk konulmuştu. Odanın içindeki üçüncü alanda ise hastane muayene alanıydı, sedye, ultrason cihazı ve ilaçların konulması için bir dolap bulunuyordu. Odayı incelemeye ara verirken ceketini çıkartıp dolaptaki askıya astı. Çalışma masasının üzerindeki bilgisayarın tuşuna basıp açılmasını beklerken içeriye temiz hava girsin diye pencereyi açmış, ardından da çantasından çıkardığı önlüğünü üzerine geçiriyordu ki odanın kapısı açılmıştı. “Merhaba Leyla Hanım, ben asistanınız Esin” “Merhaba Esin, çok memnun oldum” “İstediğiniz bir şey var mı yoksa hemen muayenelere başlamak ister misiniz?” Leyla tebessümle “Hastaları bekletmek olmaz, muayene için gelen varsa içeri alabilirsin” dediğinde Esin gülümseyerek onaylamış ve kendi tarafına geçmiş, ardından da Esin’in içeri aldığı hastayla beraber Leyla için yoğun ve yeni bir iş günü başlamıştı.
Giray arabayı konağın kapısındaki kendine ait alana park edip yan koltuğa bıraktığı pasta paketlerini alıp giriş kapısına doğru yürümeye başlamıştı. Hangi ara bu kadar şey almıştı, gerçekten farkında değildi. “Nazan şu paketleri alır mısın?” Nazan tebessümle “Hoş geldin Giray Abi” diye karşılık verirken kendisine uzatılan paketleri almıştı. “Kahvaltıyı yeni hazırladım” Giray “Yukarda işlerim var, gelirim birazdan” dedikten sonra merdivenlere yönelmişti ki kardeşi Aydan’ın sesiyle duraksadı. “Abi hoş geldin” Çıktığı birkaç adımı geri inip kendisine doğru gelmekte olan kardeşine doğru ilerledi. Karnı epey büyümüş, artık hareketleri epey ağırlaşmıştı. Yanağına konan iki öpücükle gülümsemesi büyürken Giray konuşmaya başlamıştı. “Hoş buldum, bu öpücüklerde teşekkür hediyesi herhalde” “Biri benden diğeri de küçük prensesten dayısına” “Nasılsın iyi misin?” Aydan gülümseyerek “Son haftalarına girmiş bir hamile nasıl olursa öyleyim diyelim” derken Nazan’ın mutfağa götürdüğü paketleri işaret ederek mırıldandı. “Ne çok şey almışsın abi, kim yiyecek bu kadar şeyi?” “Ne bileyim aldım öyle işte, canınız çeker belki yersiniz” “Küçük cadı bana dünyaları yedirebilir şu an emin ol yani abi” “Büyümek için sabırsızlanıyor dayısının gülü ne yapsın? Neyse ben çıkayım bir duş alıp üzerimi değiştireyim, kahvaltıya inerim” Aydan mutfağa doğru ilerlerken Giray da tekrar merdivenlere yönelmişti. Konağın ikinci katındaki odasına çıktığında kapıyı açıp içeri girdi. Kısa koridoru geçtiğinde yatak odasının ortasına konumlandırılan tek kişilik yatağı, gardolabı ve sakin sessizliği karşılaşmıştı onu. Ceketini çıkarıp odadaki ikili koltuğun üzerine bırakıp gömleğinin düğmelerini çözerken odanın içindeki banyoya doğru ilerledi. Gerçekten bir duş alsa iyi olacaktı hem uykusu açılmış olur hem yoğunluğu giderdi. Üzerindekileri kirli sepetine atıp onu bekleyen soğuk suyun altına girdiğinde yaz kış fark etmeksizin soğuk su kullandığı için yüksek bir tepki vermemişti. Birkaç dakika süren duşun ardından siyah havlusunu beline sarıp banyodan çıkmıştı. Askıdan eline aldığı saç havlusuyla saçını kurularken çekmeceleri açıp iç çamaşırı çıkarmıştı. Ardından da seçtiği beyaz gömlek üzerine siyah kolsuz yeleği ve siyah kot pantolonunu üzerine giymişti. Saçlarını elleriyle düzeltip yeşil parfüm şişesine uzanmıştı. Bugün yeşilin farklı bir tonuyla tanışmıştı sanki, ışıl ışıl içi gülen gözler… Gece karası saçların iki yanına kondurulmuş bir çift yeşil elmas gibi parlıyordu o yeşiller genç kadının yüzünde. Genç adam “Ne oluyor bana ya? Duyanda daha önce hiç yeşil renk görmedin diyecek” dedi ve bir an aynada kendi yansımasına doğru ikna etmek ister gibi konuştu. “Git Giray git kahvaltını yap, hem bir daha nerde göreceksin ki?” diye söylenmiş, ardından da odadan çıkmıştı. Annesi Deva, kardeşi Aydan kahvaltı sofrasındaki yerlerini alarak ufaktan kahvaltılarını yapmaya başlamışlardı. “Oğlum dün gece gelmedin” “İşlerim vardı şirkette” “Yine giyinmişsin gidecek misin yine şirkete?” “Gideceğim, işler yoğun bu ara” “Hiçbir boşluğun olmaz mı annen için oğlum?” “Senin için canım feda Deva Sultan, hayırdır ne oldu?” “Elçilerin kızı İpek var ya hani” Giray elindeki çay bardağını usulca “Anne sen yine gelin adayı mı bakıyorsun? Annem ben mutluyum tamam seni de anlıyorum ama bak Aydan’ın doğumu yaklaştı, torunun olacak biraz odaklansan olmaz mı?” “Oğlum yalnız mutluluk mu olurmuş hiç ya, bir görüşsen ne olur ki gül gibi kız? Bir tanışsaydınız keşke” “Allah ailesine, sevdiklerine bağışlasın o halde anne, neyse ben çıkıyorum size afiyet olsun” dedi ve annesinin yer yer ak düşmüş saçlarına bir öpücük bırakmıştı. “Kimseye boş yere umut verme, kendini de yorma olur Deva Sultan… Her şey zamanı geldiğinde nasipse olur zaten” “Peki bakalım sen öyle diyorsan öyle olsun ne diyeyim ki başka, hayırlı işler sana” “İyi çalışmalar abi” “Sağ ol güzellik, görüşürüz” Sandalyenin üzerine astığı ceketini de alıp konaktan çıkmıştı. Az önce evin önüne park ettiği arabasına binince duraksayıp telefonundan saatine baktığında saatin öğleni geçtiğini görmüştü. Hastanedeki randevu saatine iki saatten az kalmıştı. “En iyi hastaneye gideyim hem hastanedeki işlere bakarım” diye kendi kendine söylenirken emniyet kemerini takıp arabasını çalıştırdıktan sonra hastaneye doğru yola koyulmuştu. Leyla bugün baktığı on ikinci ve şimdilik son hastasından sonra küçük bir kahve molası vermek üzere kafeteryaya inmişti. Bembeyaz taş zemin ve turuncu renk duvarların hâkim olduğu epey geniş olan kafeteryaya girdiğinde çoğunlukla uğultu hakimdi. Kafeteryanın bankosuna yaklaşıp önünde duran müşterinin işinin bitmesini bekledikten sonra sütlü bir kahve alıp önce hastanenin bahçesine çıkıp bir tur atmayı ve hava almayı tercih etmişti. Hastanenin önündeki boş banklardan birine oturmuş sakince kahvesini yudumlamaya başlamıştı ki telefonu çalmaya başlamıştı. Önlüğünün cebinden çıkardığı telefonunun ekranına baktığında sakin gülümsemesi sönmüş ve ifadesizleşip kalırken telefonu sessize alıp cebine geri atmış, elinde kahvesiyle hastane girişine doğru ilerlemişti. Odasının kapısını açıp içeri girdiğinde Esin’i elindeki orkide saksısıyla karşısında bulmuştu. “Esin, güzel orkideler onlar öyle… Çok ince düşünen birinden olmalı” dediğinde Esin hafifçe gülümseyerek konuşmaya başlamıştı. “Orkideler bana değil size Leyla Hanım” “Bana mı? Kim göndermiş ki?” “Giray Kurtdereli, yani hastanemizin sahibidir kendisi… İlk gününüz olduğu için çiçek göndermiş, Giray Bey çok düşüncelidir bizlere karşı… Tanısanız anlarsınız zaten” Leyla “Anladım” derken Esin’in elindeki saksıya yaklaşarak üç dalı çiçek açmış alacalı mavi orkidelere yaklaşıp hafifçe kokladı. Üzerinde de bir not yazılıydı. “Hastanemize hoşgeldiniz Leyla Şamlıoğlu…Hastanemizin size uğur getirmesi dileğiyle… Giray Kurtdereli” “Ben şöyle pencerenin önünde bırakayım bunları burada güneş ışığı da alırlar, küsmezler hem değil mi Leyla Hanım?” Leyla “Çok iyi olur Esin’ciğim” diye karşılık verirken çalmaya başlayan telefonuyla ortamın huzurlu anından sıyrılarak telefonunun ekranına bakmıştı yeniden, telefondaki aramayı tekrar sessize alıp önlüğünün cebine atıp masasına yönelmişti. “Sırada bekleyen hasta varsa bekletmeden al içeri Esin” “Merak etmeyin Leyla Hocam, ben bir kahve alsam gelsem sonra devam etsek olur mu? Şu an zaten bekleyen kimse de yok” “Tamam git sen ama çok geç kalma lütfen” Esin gülümseyerek söyleneni onaylarken odadan çıkarak Leyla’yı odada yalnız bırakmıştı. Giray arabasını hastanenin otoparkına park edip arabasından indi ve hastanenin girişine doğru ilerledi. Karşılaştığı birkaç tanıdık çalışana selam verip dördüncü kata çıkmak üzere asansöre binmişti. Kata geldiğini belli eden tiz sesle açılan asansörden inip danışmaya doğru ilerledi. “Hoşgeldiniz Giray Bey” “Nasılsınız arkadaşlar?” “İyiyiz Giray Bey siz nasılsınız?” “Bende iyiyim teşekkür ederim, saat iki de randevum vardı benim” “Tam arkanızdaki kapı Leyla Hanım’ın odası, gerçi siz biliyorsunuzdur ama bugün başladı kendisi” “Teşekkürler, tekrar kolay gelsin size” diye karşılık verdikten sonra danışmadan ayrılıp odaya doğru ilerlemişti. Kapıyı tıklayıp içeri girdiğinde ön kısımda kimseyi görememiş ama içerden gelen klavye tıkırtısı duymuştu, o yüzden bekleme gereği duymayıp kapıyı kapatıp içeri adım atmıştı. Aradaki paravan cama tıklayıp içeri dönmüştü tam karşısındaki masada gördüğü tanıdık simayla duraksadı. Bu sabah pastanede gördüğü genç kadındı, yeni bir ikizi yoksa ondan başkası değildi. Leyla odanın girişinde duyduğu ayak sesiyle bakışlarını bilgisayardan kaldırdığında gördüğü ilk şey karşısındaki genç adamdı. “Merhaba” “Merhaba” “Giray Bey gelmişsiniz” “Geldim” “Leyla Hanım, randevu sırası Giray Bey de o da zaten gelmiş” dediğinde Leyla bu anlamsız şaşkın konuşmaya son verip konuşmaya başladı. “Şöyle geçin lütfen” dediğinde Giray Leyla’nın masasının önündeki ikili koltuktan birine oturmuştu ama hala bakışları Leyla’nın üzerindeydi. Esin de kendi tarafına geçip oturduğunda odanın bu tarafında yalnız kalmışlardı. Leyla da koltuğuna geçip oturduğunda bilgisayarın ekranını açtı ve konuşmaya başladı. “Birkaç prosedür var doldurmam gereken de adınız Giray soyadınız nedir?” “Giray… Giray Kurtdereli” “Bilinen bir rahatsızlığınız var mı Giray Bey?” “Yok, gayet sağlıklıyım aslında” Leyla “Anladım” dedi ve bakışlarını ekrandan kaldırıp genç adamın üzerinde sabitlerken konuşmaya başladı. “Evet şikâyetiniz nedir? Bir de ben karar vereyim ne kadar sağlıklı olduğunuza” “Aslında bir kontrolden fazlası değil yani bir şikâyetim yok tedbir diyelim, genetik miras yüzünden” Leyla “O zaman şöyle geçin oturun sizi muayene edeyim” diye mırıldanırken karşıdaki alanı göstermişti, Giray kalkıp muayene odasına geçerken Leyla arkasından seslenmişti. “Gömleğinizi de çıkartın lütfen” “Tabi” diye mırıldanırken sedyenin üzerine oturmadan önce gömleğinin üzerindeki yeleği çıkarıp gömleğinin düğmelerini çözmeye başlamıştı ama bir yandan da düşünürken bulmuştu kendisini. Genç kadını daha bu sabah pastanede gördüğünden beri aklından çıkmayan gözleri ve bilakis kendisi de buradaydı. Tesadüf müydü bu yoksa kader mi? Gömleği üzerinden sıyırıp köşedeki askıya astıktan sonra geçip sedyeye oturmuştu. Aslında Leyla içinde durum şaşırtıcıydı, aslında normal şartlarda biriyle karşılaşmak çok normal sayılabilirdi ama bu tesadüfün iki tık üstü olmuştu, üstüne üstlük genç adam hastanenin sahibi çıkmıştı. Bir an kapının girişinde elinde tansiyon aletiyle birlikte dikkatli bakışlarla genç adama doğru baktığını fark edince yalancı bir öksürükle dikkatini toparladı ve genç adamın oturduğu sedyenin hemen önünde durdu adımları. Genç adamın kolunu alıp tansiyon aletini yerleştirdikten sonra ölçüm yapmaya başlamıştı. “12 8 tansiyonunuz gayet normal bir nabzınıza ve oksijeninize bakalım” diye mırıldanırken elindeki cihazı genç adamın işaret parmağına takmıştı, saniye geçmeden belli olan sonuca bakılırsa oksijeni de gayet iyiydi sadece nabzı biraz yüksekti ama genç hastalarda bu durum olabiliyordu. “Hepsi gayet iyi durumda bir tek nabzınız biraz yüksek o da bir sorun teşkil etmiyor merak etmeyin” “Uzanın bir de kalbinizi ultrasonda görelim” diye mırıldanırken Giray kendisine söyleneni yapmış ve sedyeye uzanmıştı. Birkaç dakika içinde ultrason ölçümü de tamamlanmış ve ölçümler gayet iyi sonuç vermişti. “Kalkabilirsiniz Giray Bey, siz toparlanınca masamda konuşuruz” demiş ardından da odadan çıkmıştı. Aslında ikisi de bir şey söylemek istiyordu ama ne söylemelilerdi bilmiyorlardı. Onlara ne söyleneceği sadece zaman değil ilk görüşte birbirleri için atmaya başlayan ama henüz fark etmedikleri kalpleri söyleyecek ve hükmü onlar için verecekti. |
0% |