Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm🌼Dal Papatya🌼

@leydiasteria

Maral temizlik öncesi başına bağladığı turuncu renkli saç bandanasından çıkan saça üfleyip gözünün önünden gitmesi için uğraş verirken bir yandan da oturma odasının camlarını silmekle meşguldü. Evdeki herkes temizlik yapıyordu, perdeler yerinden alınmış makineye atılmış yıkanırken ona düşen de camları silmek olmuştu. Şu an babası evde olsaydı muhtemelen o da bu temizlikten payını alabilirdi diye düşünmüştü Maral bir an. Zira kardeşi Eymen tam da şu an bu konu üzerine eğilmiş mutfak dolaplarını siliyordu. Aslında evin pis olduğu falan da yoktu çünkü annesi gece yatmadan bile ortalığı toplayan bir boy süpüren silen derli toplu bırakan bir kadındı. Emekli diş hekimiydi şimdilerde ise boş durmayı sevmediği aile atölyesi olan fındık kırma atölyesinde yöneticilik yapıp eşi Ömer’e yardım ediyordu.

Mutfaktan gelen şangırtı sesi ve hemen ardından annesinin “Eymen” diye sonlanan küçük nidasıyla mutfak kısmında işlerin karıştığına yemin edebilir hatta kanıtlar da sunabilirdi.

“Koskoca Yüzbaşı da olsan anne evinde o cam silinmesi nasıl bir duygu canım arkadaşım?” diye aşağıdan yukarıya seslenen sesin sahibine bakmak için bakışlarını pencerenin kenarından aşağıya çevirdiğinde yakın arkadaşı Ecem’i görmesi uzun sürmemişti. Kendisi orman yeşili gözlerle uzun dalgalı kızıl saçlarıyla çok güzel bir kızdı, insanın baktıkça bakası geliyordu zira. Aynı günde farklı saatlerde doğmuş olmaları da şahane geçen çocukluklarının başlangıç hediyesiydi.

“Şahane, vazgeçilmez bir duygu kuzum, denemek ister misin?”

“Valla cam silme konusunda eline su dökemem de harika toz alırım beni biliyorsun”

Ecem gülerek “Bilmez miyim?” diye karşılık verirken Eymen’e seslenmişti. “Ablacığım Ecem geliyor kapıyı açabilir misin?”

“Açıyorum”

Elindeki toz ve leke bırakmayan bezle camların kurulama işlemini sonlandırırken evin içine dolan Ecem’in sesiyle gülümsemesi büyümüştü.

“Hoş geldin Ecem Abla”

Ecem gülümseyerek “Hoş buldum Eymen’ciğim” diye karşılık vermiş, ardından da tüm temizlik yapanlara ithafen yüksek bir ses tonuyla seslenmişti. “Herkese kolay gelsin”

Ecem odadan içeri girdiğinde Maral halen merdivenin tepesindeki varlığını koruyordu.

“Bacım ne yapıyorsun insene camlar cam gibi olmuş işte bal dök yani”

“Toz kalmamış dimi?”

“Yok kuzum hadi in merdivenin tepesinden artık da şu sabah telefonu açtığında seni sabah sabah sinirlendiren şeyi anlat bakalım”

“Avukat Hanım çok meraklısınız valla ayrıca hiçbir şeyi de kaçırmıyorsunuz yani”

“Meslek hastalığı merak içime işlemiş valla, eee bir de yakın arkadaş olunca merak etmem doğal tabi”

Maral gülmüştü arkadaşının bu dediklerine ama haklıydı; çocukluğunun her anı yan yana geçmişti ve birbirlerinden gizlileri saklıları olmamıştı hiç.

“Kaçırmam da hadi dökül bakalım ne oldu?”

“Bir şey olmadı sadece davetsiz, sinir bozucu bir misafir ile karşılaştım o kadar”

Ecem anlamamış bir ifadeyle arkadaşına bakarken Maral’ı kolundan tutup kendi yanındaki boşluğa oturtmuştu.

“Nasıl bir davetsiz misafirden bahsediyoruz tam olarak, ben onu anlamadım”

Maral “Yiğit Abimin arkadaşıymış, bildiğim kadarıyla düğün için…” diye durumu açıklamaya çalışırken evin zili çalmaya başlamıştı, ardından da annesinin billur sesi duyulmuştu. “Üst kattayım biri kapıya baksın”

Maral “Ben bakıyorum” diye karşılık verirken oturduğu yerden kalkmış, salonun çıkışına doğru ilerlemişti.

Aybars, arkadaşı Yiğit ile buluşmak için kiraladığı 4x4 Pikap ile Giresun Meydanına gelmişti. Uygun bir alana park ettiği arabadan inip az ilerde gördüğü pastaneye doğru ilerledi. Uzun zaman olmuştu memleketine gelip bir şeyler yemeyeli.

“Usta bana iki simit bir demli çay versene şu masaya”

“Tamamdır hemen gönderiyorum abim”

Aybars “Çay büyük bardakta olsun” diye de ekledikten sonra saniyeler önce tarif ettiği masaya doğru ilerlemişti. Üzeri bordo renk tente ile örtülmüş renkli lambalarla ışıklandırılmış alanda konumlandıran pastanenin tam karşısında deniz vardı. Cebinden çıkardığı telefonunu masanın üzerine bırakırken verdiği siparişte gelmişti.

“Afiyet olsun abi”

“Eyvallah”

Genç adam siparişleri bırakıp yanından ayrılırken Aybars da uzun zamandır yemediği Giresun simidinden bir parça ısırıp çay eşliğinde yemeye başlamıştı, bir yandan da etrafı inceliyordu. Birkaç dakika içinde iki simidi yemiş, sipariş verdiği ikinci çayı içiyordu.

Yiğit “Kardeşim afiyet olsun” diye konuşurken sandalyelerden birini çekip oturmuştu.

“Hoş geldin kardeşim gel beraber olsun, usta bir demli çay daha göndersene buraya”

“Eee özlemiş misin buraları?”

Aybars “Özlemişim, özlemişim” derken çayından bir yudum daha almış ve konuşamaya devam etmişti. “Eee damat bey heyecan var mı bakalım?

Yiğit “Koşturmaktan heyecanı anlamaya vaktim kalmadı valla kardeşim” dedi ve ekledi. “Eee sende yok mu bir şeyler? Kalp çarpıntısı falan”

“Ben böyle iyiyim kardeşim ama evlenene de mâni olmam yani”

“Dünyanın en büyük yalanı bu kardeşim, ta ki bir çift göz seni vurana dek”

“Neyse onu bunu bırak sen ne yapıyoruz şimdi? Yardım edebileceğim bir şey var mı?”

Yiğit “Yok kardeşim her şey hazır bir tek düğün yapılacak işte” deyip peşinden de çayından bir yudum almıştı.

“Ha bu arada bu akşam bizdesin hiç itiraz yok kardeşim”

“Oğlum düğün evi orası şimdi uğraştırmayayım kimseyi ya”

“Kardeşim ikiletme beni, hem Güllü Sultan da kızar artık kızdırmayalım bence”

“Neyse Güllü Teyze’yi kızdırmayalım şimdi gelirim akşama”

“Ha şöyle kardeşim ya”

“Hadi çaylarımızı içtiysek kalkalım o halde” diye karşılık vermiş, ardından da hesabı ödeyip eve gitmek üzere pastaneden çıkmışlardı.

Birkaç Saat Sonra

Aybars arabayı iki katlı beyaz renkli müstakil evin kapısına park ettiğinde en son iki sene önce geldiği eve doğru bakmıştı bir süre. O esnada pastaneden alıp yan koltuğa bıraktığı cevizli baklavanın olduğu kutuyu da alıp araçtan inmiş ve eve doğru yürümeye başlamıştı. Ön bahçede bir de golden cinsi bir köpekleri vardı, onu görünce ayaklansa da başka herhangi bir tepki göstermeden kulübesinin önündeki mindere kıvrılıp yatmıştı bile. Yanına yaklaşıp usulca başını okşamıştı, kulübesinin üzerinde ismi de yazıyordu. Ares… Daha önceki gelişlerinde hiç karşılaşmadığına göre yeni bir misafir olmalı diye düşünürken oturduğu yerden doğrulup kapıya doğru ilerlemişti. Kapının hemen yanındaki duvardaki zile dokunup beklemeye başladı. Saniyeler sonra çok beklemeden kapı açılmıştı.

“Yayla evinde kalmaktan vazgeçmişsin bakıyorum”

Aybars gülümseyerek “Baktım ortam sen yokken beni sıkmaya başladı bende atladım hemen geldim nasıl iyi yapmış mıyım?” diye karşılık verirken elindeki çiçek buketindeki dal papatyalardan birini çekip Maral’a uzatmıştı.

“Bu senin için”

“Bu nedir?”

“Bir nevi aramızda yaşanan küçük sürtüşmenin telafisi, bir de”

“Bir de ne?”

“Tesadüfün hediyesi diyelim kabul edebilirsin bence papatyalar insan yemiyorlar, istersen reçel yaparsın”

Maral “Çok komiksin gerçekten” diye söylenirken kendisine uzatılan papatyayı almış ve “İçeri geçsene kapıda kaldın” diye Aybars’ı içeri davet etmişti.

“Bu da sizin için”

“Teşekkür ederiz çok ince düşüncelisin”

Aybars tebessümle “Ne demek, ben bir elimi yıkasam lavaboyu gösterebilir misin?” dediğinde koridorun sonundaki sağdan ilk kapıyı tarif etmiş, ardından da papatyayı portmantoya bırakıp elindeki kutuyu mutfak masasının üzerine bırakmıştı.

Loading...
0%