Yeni Üyelik
11.
Bölüm

🗝11.Bölüm🗝 Yanında Olmak❤️‍🩹

@leydiasteria

6.5 Yıl Sonra (Şimdiki Zaman)

Lema yatakta dönüp dururken gözleri acısa da uyku tutmayacak gibi duruyordu. Oflayarak yatak da diğer yanına dönecekken vazgeçip yattığı yerde doğrulmuş ve sırtını yastığa yaslamıştı.

"Offf uyumak ne mümkün?" diye söylenirken komodininin üzerinde duran telefonuna gelen bildirim sesiyle bakışlarını telefonuna çevirip uzanmış ve almıştı. Saat gecenin ikisi olmuştu kimden mesaj gelirdi ki? Telefonun ekranını kaydırıp mesajı açtığında bir link görmesi bir olmuştu, tıklayıp beklemeye başlamıştı. Az sonra açılan sayfa da bir gazete haberi görüntüsü belirmişti. Biraz yaklaştırdığında haberin tarihinin yeni olduğunu görmesi bir olmuştu. Konakta çıkan kavgadan sonra çekildiğini anlaması da uzun sürmemişti zaten.

"ESKİ AŞKLAR BİRBİRİNİN YANINDA... Adları yasak aşk iddiasıyla anılan üvey kuzenler Pamir Faris ve Lema Özün cenaze sonrası da yana yanaydı, Pamir Faris eski aşkını bir olsun yalnız bırakmadı" diye yazıyordu. Lema gözlerini devirerek ekranı kapattığında ruhunun üşüdüğünü hissetmişti, aslında yaklaşık 6 senedir bu üşüme hissi kendisini hiç terk etmemişti.

"Biz yasak değiliz... Bizi yasaklayan sizdiniz hala da sizsiniz... Allah aşkına ya kaç sene geçti üzerinden bir rahat bırakın bizi ya rahat bırakın... Belki de annemin başının altından çıkmıştır, beni huzursuz etsin diye yapamayacağı şey yok ki onun… Nefretinin bir boyutu yok ki onun" diye söylenip olumlu manada kafasını sallarken yaslandığı yerden kalktı, yatak odasının bir duvarını kaplayan geniş cama döndü ve ilerledi. Hava usul usul sessizce yağarken bir yandan da görebildiği kadarıyla hafif bir rüzgâr vardı. Yağmurlu havaları oldu olası pek sevdiği söylenemezdi, hayatındaki birçok şey soğukluklarıyla ünlüydü ne de olsa ama hava güneşli de olsa bazı şeyler soğukluğundan hiçbir şey kaybetmiyordu maalesef.

Sabaha kadar gözünü kırpmadan cam kenarındaki koltukta sabahlamıştı ama yorgunluk namına bir şey hissetmiyordu neyse ki. Oturduğu yerde doğrulup vücudunu esnetirken gün epeyce ağarmış görünüyordu. Oturduğu yerde oyalanmadan kalkıp telefonundan saate baktı, yola çıkmalarına daha vakit olduğunu görünce direkt duş almak üzere banyoya doğru ilerledi. Birkaç dakika içinde duşunu almış, saçlarını tarayıp gerekli bakımlarını yaptıktan sonra üzerini değiştirmek üzere yatak odasına geri gelmişti. Sıfır kol gri renk atlet crop ve yine aynı renk cepli bağcıklı eşofman altını giymişti, saçlarını da tek örgü yaptığında giysi dolabının içinde bulduğu küçük çantaya dün alışverişte aldığı birkaç kıyafeti, kremlerini, insulinlerini ve örgü hırkasını yerleştirmişti.

"İşte bu kadar hazırım" diye mırıldanmış, ardından da hazırladığı çantayı da cep telefonunu da alıp yatak odasından çıkmıştı. Çantayı vestiyere bırakırken mutfaktan gelen seslerle beraber adımlarını mutfağa doğru yöneltmişti.

Pamir de Lema'dan farksız sayılmazdı, gece boyu o da pek uyumamıştı. O yüzden gün ağardıktan sonra kendine bir çanta hazırlamış ve kahvaltı hazırlamak için mutfağa gelmişti. Lema'nın onu izleyen bakışlarından habersizce önündeki omletle ilgileniyordu. Pamir üzerine beyaz tişört üzeri koyu yeşil keten gömlek ve kot pantolon giymişti. Lema genç adamı izleyen bakışlarını çevirip kısa bir an kahvaltı masasında gezdirdii. İştahı ve keyfi yerinde olan birinin gayet rahatlıkla bitirebileceği bir kahvaltı sofrası olmuştu bu sofra.

"Günaydın"

Lema kulağına dolan bu sesle bakışlarını masadan kaldırıp ona seslenen genç adama çevirmişti.

"Günaydın, eline sağlık"

"Bana küs olsan da benle birlikte kahvaltı edebilirsin dimi? Yani istemezsen ben aşağıda hallederim kahvaltıyı"

"Niye böyle bir şey isteyeyim ki?"

"Bana kızgın olduğunu sanıyordum"

Lema sakin "Senden nefret etmiyorum, ayrıca sana kızgın değilim kırgın hissediyorum bu üçü çok farklı şeyler" diye mırıldanmıştı.

"Ben sana kırgın olmaya alışkın değilim olan bu... Pamir ben sana adım atmaya çalıştım ki bu adım seni özlediğim içindi... Ben sadece sevdiğim adamla herşeyden uzaklaşıp vakit geçirmek istedim ama isteğimin ne kadar yalnış olduğunu sende bana göstermiş oldun"

Sesi o kadar kırgın çıkmıştı ki engel olamamıştı buna Lema. Eskiden gözleri bu kadar kolay dolmazdı ama o da eskide kalmıştı çoğu şey gibi. O kadar yıpranmış o kadar yorulmuştu ki... İnsan sevdiğine tutunmaya bile yorgun hisseder miydi? Hissedebiliyormuş... Lema bakışlarını genç adamın onu hapseden kahverengilerinden kaçırıp önündeki portakal suyuna uzanmış ve bir iki yudum alıp bardağı masanın üzerine bırakmıştı ki eline uzanan parmakları hissetti.

"Yanlış bir şey yoktu bunda Lema, bu seni istemediğim için değildi ben sadece seni kaybetmek istemiyorum... Bu çırpınışım bu yüzünden... Artık seni kaybetmek istemiyorum... Gideceksen de git ama beni de götür yanında..."

"Acıdan nefes alamaz hale geldim, sence bu saatten sonra seni mutlu edebilir miyim ben?"

"Asıl soru bu değil... Asıl soru ben seni mutlu edebilecek miyim? Asıl soru sen bu kadar acı çekerken sana iyi gelebilecek miyim? Ama ben bunları sensiz yaşamak istemiyorum, ben sadece sevdiğim kadınla olmak istiyorum... Ben sadece seni istiyorum" dedi ve Lema'nın iki elini avuçlarının arasına aldı, avuçlarına öpücükler bıraktı.

"Affet beni olur mu? Bu hayatta en son isteyeceğim şey seni üzmek, kırmak ya da bunları yapacak bir şeye sebep olmak... Ama diyeceksin ki yaptın kırdın beni... Lema ben çok sensiz kaldım, seni de beni de bizsiz bıraktılar... Çok yordular seni biliyorum, bende yordum... Ama sana kavuşmanın heyecanıydı bu, biz birbirimizi o kadar çok bekledik ki"

"Omleti kabuklu yapmadın umarım"

Pamir, Lema tarafından kurulmuş bu cümleye nedensizce sevinmiş ve gülümseme ihtiyacı hissetmişti. "Artık kabuklu yapmamayı öğrendim, yumurtaların kabuğunu katmıyorum...Gönül rahatlığıyla yiyebilirsin yani" diye karşılık vermişti.

"Omlet alabilir miyim o halde?"

"Tabi.. Tabi ki" diye karşılık verirken Lema önündeki tabağı alıp genç adamın yaptığı omletten bir parça alıp tabağına bıraktıktan sonra kestiği diğer parçayı da genç adamın tabağına bırakmış, ardından da sakince kahvaltılarını yapıp birşeyler atıştırmaya başlamışlardı.

Birkaç Saat Sonra

Asude'nin attığı konumdaki otele doğru yola çıkalı iki saati geçmişti, arabadaki süregelen genel sessizlikle yolculuğun sonuna doğru yaklaşıyorlardı. Arkalarındaki arabada da Asude ve Atlas vardı. Çok geçmeden de tatil mekanı olan otel görüş alanlarına girmişti. Otel olarak tek merkez bir bina olarak yapılsa da misafirleri ağırlamak için ayrı ayrı tek katlı ya da iki katlı evler vardı; tek katlı olanlar mavi, iki katlı olanlar da turuncu renkliydi. Merkez binanın ön bahçesinde durduklarında arabanın kapısı otel personeli tarafından açılmıştı. Lema arabadan inerken Pamir de anahtarı otelin valesine vermişti.

"Kuzum nasıl mekan ama?"

"Güzelmiş gerçekten de, hoş duruyor"

"Hadi hanımlar içeri girelim işlemleri halledelim sonra da otelin keyfini çıkarırız" demişti Atlas gülerek. Ardından da hep birlikte ana binaya doğru yürümeye başlamışlardı.

Az sonra rezervasyon onay işlemlerini halletmiş ve iki katlı evlerden birine yerleşmek üzere merkez binadan çıkıp kalacakları iki katlı eve doğru yürümeye başlamışlardı. Asude ve Atlas aynı odada kalırken Lema ve Pamir ayrı odalarda kalmayı tercih etmişlerdi, daha doğrusu bu tercih daha çok Lema'nın tercihiydi. Pamir de onun gerçekten dinlemeye ve kafasını toplamaya ihtiyacı olduğunu bildiği için itiraz etmemişti bu duruma.

Lema elindeki çantayı duvarın dibine bırakırken Pamir'in bakışlarıyla daha fazla karşılaşmamak adına kapıyı kapatmıştı. Pamir de hemen karşı odasındaydı. Odada bakışlarını gezdirirken kendini yatağın üzerine bırakmıştı. Hayatındaki karanlıkların aksine beyaz renkte döşenmiş olan yatak odasının tam ortasında kar beyaz takımlar içinde yuvarlak bir yatak vardı. Bir tek televizyon siyahtı bu odada, geri kalan her şey ise bembeyazdı. O etrafı incelerken odanın sessizliğini telefon sesi bozmuştu. Yattığı yerden doğrulmuştu, bu ses tanıdıktı İnsülin için kurduğu hatırlatma alarmından sadece biriydi. Çantasının fermuarını açıp telefonunun ekranına dokunup alarmı kapattıktan sonra çantasının diğer gözündeki iğne kutusundan bir iğne almış ve üzerindeki montu çıkarmıştı.

"Önce bir ellerimi yıkayayım sonra iğneyi vururum" diye kendi kendine söylenirken oturduğu yerden kalktı ve banyoya doğru ilerledi. Banyonun duvarları odanın aksine daha koyu bir renk olan koyu mavi renkte boyanmışken zeminde kırık beyaz renk taşlarla döşenmişti. Köşedeki duvarın dibinde de gömme bir küvet vardı, onun hemen yan tarafında da duşakabin varlığını gösteriyordu. Hızlıca etrafta bakışlarını gezdirdikten sonra elini, yüzünü yıkamış, ardından da odaya geri dönmüştü. Yatağın üzerine bıraktığı iğneyi kutusundan çıkarıp tişörtünü kaldırdı ve iğneyi derisine uygun açıyla saplayıp ilacı enjekte etmişti. İlk zamanlar acıyı daha fazla hissediyor olsa da artık bu duruma alıştığı için üzerinde durmadan devam edebiliyordu hayatına. İğnenin ucunu geri kapatıp kutusuna gelişi güzel koyduktan sonra kalkıp banyodaki çöpe atmış, elini yeniden yıkamıştı.

"Üzerimi değiştirip aşağıya ineyim de bir şeyler atıştırayım" diye kendi kendine mırıldanırken duvar dibine bıraktığı çantasına uzanıp fermuarını çekmiş ve içinden siyah renk crop kazak triko elbisesini çıkartıp üzerini değiştirmişti. Üzerinden çıkardıklarını katlayıp kenara bırakırken odasının kapısı çalmaya başlamıştı. Oturduğu yerden kalkıp küçük koridoru geçtikten kapıyı açtığında Asude'yi görmesi uzun sürmemişti.

Asude "Ne yaptın kuzum yerleşebildin mi?" dediğinde Lema kafasını sallayıp gülümserken konuşmaya başlamıştı.

"Sayılır, eşyalarımı yerleştirmedim daha ama üzerimi değiştirdim, bende sana seslenecektim restorana geçeceğim bir şeyler yiyeceğim sende gelir misin diye?"

"Olur canım bende bir şeyler atıştırırım, bir kahve içerim belki"

"Peki öyleyse çıkalım da bir an önce bir şeyler yiyeyim"

Asude gülümseyerek "Tamam canım hadi" diye karşılık verirken Lema telefonunu almış ve ikisi de odadan çıkmıştı.

"Buranın tarzını sevdim, ev tarzı ama otel"

"Evet bu sefer farklılık olsun dedik bizde... Düğün öncesi dinlenmece"

"İkinizde mutluluğu o kadar hak ediyorsunuz ki, umarım hep böyle olursunuz" diye karşılık vermişti.

"Aslında mutlu olmayı hak eden birileri daha var ama ne yapsak bilemedim"

"Bazen ne yaparsan yap olmuyor işte, geriye insanın avuçlarında kocaman bir boşluk kalıyor"

"Kızgın olduğun için böyle düşünüyorsun canım geçecek sende biliyorsun"

"İnan bana bende birçok şeyin yoluna girmesini istiyorum, sonu iyi olacak şeylere ihtiyacım var Asude... En çok da ona ihtiyacım var diye karşılık verirken restoranın girişinde gördüğü genç adamla cümlesini tamamlamaktan vazgeçip bakışlarını masanın üzerindeki menüye çevirmişti. Menüye topladığı bakışlarını bir süre gezdirip kenara bırakırken Pamir ve Atlas da yanlarına gelmişti.

6.5 Yıl Önce

Lema hissettiği kırgınlık hissiyle yatakta dönerken tenindeki karıncalanma ve başındaki çatlayacak derecedeki ağrıyla yüzünü buruştururken yattığı yerde doğrulmuştu. Bir yandan üşüdüğünü hissederken bir yandan da içinin yandığını hissediyordu.

"Off şifayı kaptım sanırım" diye kendi kendine söylenirken odasının kapısı açılmış ve Eylül gürültülü neşesiyle birlikte odasına giriş yapmıştı.

"Abla hadi kalk gidiyoruz... Abla hadi"

Lema zaten başı ağrırken Eylül'ün gürültüsünü çekemeyecekti, gergin bir sesle söylendi. "Ayy Eylül bağırma tepemde ya"

"Eee ama kalkmamışsın ki daha gelmeyecek misin yazlığa?"

"Hayır, gelmeyeceğim demiştim zaten ne bu ısrar anlamadım ki? Hadi çık sen uyuyacağım ben"

"Abla hadi ya hem sen gelirsen Asude, Atlas gelir onlar gelirse Pamir de gelir"

Lema sıkıntıyla derin bir nefes alırken başını yastığa bırakıp mırıldandı. "Gelmiyorum Eylül ayrıca senin bu sevdanda bıktım, rahat bırak beni hadi gidin siz"

Eylül meraklı gözlerle ablasının yanına yaklaşıyordu ki odanın aralık olan kapısından içeri anneleri Müjgan Hanım girmişti.

"Anne ablam gelmiyor"

"Niye gelmiyorsun Lema?"

"Kırgınım biraz dinleneceğim" diye karşılık verdiğinde Müjgan yüzündeki soğuk ifadeyi bozmadan Lema'nın yanına yaklaşmıştı. Elini alnına koymuştu.

"Ateşinde var sen gelme öyleyse dinlen" dedi ve kapıdan çıkmadan da eklemeyi unutmamıştı. "Çok kötü olursa doktoru ararsın eve gelir" demiş ve odadan çıkıp kapıyı kapatmıştı. Lema bu hallerine şaşırmamıştı çünkü annesi buydu, böyleydi ondan görebileceği maksimum ilgi ve kırıntısı bu kadardı, bu durum çocukken de böyleydi Eylül hasta olsa, ayağı takılıp düşse mesela kıyamet kopartırdı annesi Müjgan Hanım. Ama Lema için hiçbir zaman böyle olmamıştı, hastalığını bile kendi kendine yaşayıp tedavi uygulardı Lema. O yüzden yadırgamamıştı bu durumu. Ne kadar uyumuş ardan kaç saat geçmişti bilmiyordu, belki de geçmemişti ama hissettiği yangın hissinden dolayı zaman kavramı yok olmuş gibiydi. Midesinde hissettiği ağrı dolu bulantı hissiyle zor da olsa yattığı yerden doğrulup kalkarken telefonu da çalmaya başlamıştı. Kısa bir ekrana baksa da açamadan hızlı adımlarla banyoya doğru koşmak zorunda kalmıştı. Klozetin kenarlarına ellerini dayayıp çökerken midesindekilerin boşalmasına izin vermişti. Midesindeki sarsıntılar devam ederken titreyen bedeniyle lavaboya tutunup ayağa kalkmıştı. Musluğu açıp avuçlarına dolan soğuk suyla ağzını temizleyip yüzünü yıkarken daha fazla üşüdüğünü hissediyordu. İnsan böyle zamanda anne şefkati hissedemeyecekse ne zaman hissedecekti ki? Gerçi o bu şefkati sadece karnındayken hissetmişti muhtemelen onunda üzerinden yirmi iki sene geçtiği için bir şey yapamazdı.

İnsan ruhu ilgiye muhtaç bir canlıydı; ne kadar soğuk olmaya ya da dışarda kalmaya çalışsa da yaratılışı gereği durum tam olarak böyleydi. Bebeklik ve çocukluk çağında çoğunlukla anne, baba ve aile ilgisine, sonrasında ise azalsa da onların ilgisine ve tanıştığı yeni insanların ilgisine ihtiyacı olurdu; insan olmak böyle bir şeydi. Sevmek sevilmek isterdi ama Lema hepsinden yarım bırakılmıştı bu yaşına kadar. Artık bu durumu garipsememek daha kolayına geliyordu, çocukluk çağı geçmişti ne de olsa. Banyodan çıkıp odasına geçmişti ki konağın içini dolduran zil sesiyle gözlerini devirdi.

"Kim geldi şimdi ya? Adım atmaya halim yok benim" derken yeniden zil sesi duyulmuştu. Gözlerini devirirken koltuğun üzerindeki hırkasını üzerine geçirmiş ve odadan çıkmıştı. Kolay kolay hasta olan bir bünyesi yoktu ama bu ara kendini sınavlar ve çalışmalar dolayısıyla epey yormuştu galiba. Merdivenleri zoraki adımlarla inip kapıya ulaştığında kapıyı açmıştı. Kapının ardında gördüğü kişi kuzeni Pamir'den başkası değildi.

"Pamir" dedi adeta zoraki bir mırıltıyla.

"Lema"

Pamir gördüğü manzaradan hiç hoşlanmamıştı, bir gariplik vardı genç kızda. Ve konakta da derin bir sessizlik hâkim gibiydi.

Pamir "Sen iyi misin Lema?" derken bakışlarını etrafta gezdirmişti.

"Konakta kimse yok mu?"

Lema "Hastayım biraz, babama baktıysan eğer onlar toparlanıp yazlığa gittiler" diye karşılık verirken hafifçe sendeleyince Pamir fark etmişti.

"Biraz hasta olduğuna emin misin sen?" diye sorup elini alnına ve yanağına götürüp ateşini kontrol ettiğinde genç kadının tabiri caizse ateşler içinde yandığını fark edince elini telaşla geri çekmişti.

"Lema sen yanıyorsun, bir de bu halde seni bırakıp öylece yazlığa mı gittiler?"

"Alışkınım ben, bende doktoru araya..." cümlesini tamamlamasına fırsat vermeyen bulantı hissiyle avucunu dudaklarına kapatırken bulundukları kattaki lavaboya doğru koşmuştu. Peşinden gelen adım seslerini de farkındaydı ama bununla ilgilenebilecek ya da engel olabilecek bir konumda değildi şu an. Midesindeki çalkantıyla çırpınırken bir elin varlığını hissetmişti saçlarında. Sonrasında da tabiri caizse bebek gibi ilgilenmiş, yüzünü yıkamasına yardımcı olmuştu. Lema kendisine uzatılan havluyla yüzünü kurularken Pamir'in bakışlarını üzerinde hissediyordu.

"Bu böyle olmaz inanamıyorum seni bu hasta halinle bırakıp gidebildiklerine"

"Kalkmama yardım eder misin"

Pamir "Tabi, tabi gel" diye karşılık verirken Lema'ya yardımcı olup ayağa kalkmasını sağlamış ve birlikte banyodan çıkmışlardı.

"Beni odama götürür müsün? Yürürken düşecekmiş gibi hissediyorum hiç halim yok"

"Götüremem çünkü hastaneye gidiyoruz"

"Ben doktoru çağır..."

"Olmaz öyle evde hasta hasta oturup doktor mu bekleyeceksin Lema, şu haline bak lütfen... Kendin söyledin ayakta duramıyorum diye"

"İşinden alıkoyamasaydım seni"

"Şu anda senden başka önemli bir işim yok, arabaya kadar yürüyebilecek misin? İstersen kucağıma da alabilirim seni" diye sorsa da cevap beklemekten vazgeçmiş ve ani bir hamleyle hafifçe eğilip Lema'yı kucağına almıştı.

"Miden bulanırsa söyle lütfen... Hala bulanıyor mu?"

Lema "Biraz" diye mırıldanırken Pamir onu kucağından indirmişti ama hala sımsıkı tutmaya devam ediyordu. Dikkatli bir şekilde onun arabaya binmesine yardımcı olduktan sonra emniyet kemerini de takmış ve kendi tarafına geçip şoför koltuğuna oturmuş ve arabayı çalıştırmıştı.

"Üşüyor musun?"

Lema cevap vermek yerine olumlu manada başını sallarken midesinde ve başındaki ağrıyı hissetmemek adına gözlerini kapatmıştı, başka şeyler düşünmeye çalışıyordu.

"Üzerindeki hırkayı çıkarsan daha iyi olur sanki ateşin yüksek" dese de Lema ne gözlerini açmıştı ne de üzerindeki hırkasını çıkarmaya yeltenmişti. Kısa bir yolculuğun ardından hastaneye ulaştıklarında Lema, Pamir'in yardımıyla arabadan inmiş ve hastanenin içine girmişlerdi. Danışmaya bile uğramadan direkt doktorun odasına geçmişlerdi.

"Bulantınız varmış sanırım"

"Dün gece hiçbir şeyim yoktu ama sabahtan beri çok kötüyüm, midem ve başım ağrıyor bir de üzerine bulantı ve kusmam da var"

Doktor elindeki dereceye bakıp mırıldandı. "Ateşiniz 38.8, epey yüksek... Hemşire Hanım sizden tahlil için kan alsın, bir rahatlatıcı serum başlayalım... Bildiğiniz bir rahatsızlığınız var mı?"

"Diyabet hastasıyım, bildiğim başka hastalığımda, alerjimde yok" demişti Lema, ardından da hem birkaç dakika içinde test için kan alınmış, tedavi içinde serum bağlanmıştı.

Pamir "Nasılsın daha iyi hissediyor musun kendini?" diye sormuştu.

Lema tebessümle "Serum iyi geldi" dedi ve ekledi. "Teşekkür ederim ama istersen işlerini daha fazla aksatma buradan sonrasını ben hallederim"

"Halledebileceğinden şüphem yok kuzen ama seni yalnız bırakmayacağım, hadi sen dinlenmene bak... Bir şey istersen de seslen, buradayım"

Lema tebessümle karşılık vermiş ve gözlerini akıp giden seruma çevirmişti. Serum azaldıkça bulantısı daha da azalmış, ağrısı da epey hafifleme göstermişti.

"Test sonuçlarınıza göre enfeksiyon değerinizde ufak bir yükselme var ama korkulacak düzeyde değil... Ama hastaneye gelmekte geç kalmamanız iyi olmuş... Verdiğim ilaçlarla kendinizi epeyce toparlayabilirsiniz" dedi ve elindeki reçeteyi Pamir'e uzattı.

"Geçmiş olsun"

Onlar "Sağ olun" diye karşılık verirken hemşire serumun iğnesini çıkarmış ve Pamir de o esnada gerekli çıkış işlemlerini halletmiş ve odaya geri gelmişti birkaç dakika içinde. Lema da o esnada ayakkabılarını giymek için yataktan kalkmıştı. Tam ayakkabılarını giymek için eğilecekti ki Pamir'in hamlesiyle geri çekilmek zorunda kalmıştı.

"Dur sen eğilme Lema ben hallederim" demiş ve Lema'nın önünde diz çöküp siyah spor ayakkabılarını teker teker ayaklarına giydirmiş ve ayağa kalkmıştı yeniden. Ve Lema'nın kalkmasına yardımcı olmak için elini uzatmıştı. Lema kendisine uzatılan eli tutarak ayağa kalkmış ve birlikte önce odadan ardından da hastaneden çıkmışlardı.

 

Loading...
0%