Yeni Üyelik
2.
Bölüm

🗝2. Bölüm🗝

@leydiasteria

"Aynı Yara İzi"

Genç adamın ayrıldıktan sonra merdivenlerden inmiş ve Merih'in yanına dönmüştü. Merih'in yanına döndüğünde yanında Deniz'i ve Asude'yi bulmuştu. Deniz ve Merih lise çağındayken tanışmışlardı, çok tatlı ve uzun renk kumral saçları vardı genç kızın. İyi anlaşırlardı. Deniz oturduğu yerden kalkıp hiçbir karşılık beklemeden sarılmıştı Lema'ya.

"Lema Abla...Ben ne diyeceğimi bilmiyorum"

Lema sakin bir ses tonuyla "Bende ne hissedeceğimi bilmiyorum dert etme Deniz" diye karşılık verirken genç kızın sarılışına karşılık vermişti. Usulca birbirlerinden ayrılırlarken bakışları kardeşine kaymıştı, gerçekten çok yorgun ve karmaşık görünüyordu.

"Merih... Ablacığım hadi eve gidelim"

"Konağa gelecek misin cidden?" dediğinde Lema olumlu manada kafasını sallamış ve konuşmuştu.

"İstemiyorsan eğer"

"Kal lütfen" dediğinde kardeşine acı bir tebessüm bahşetmişti gözlerindeki gülüşler. Elini uzatmıştı oturduğu yerden kaldırmıştı onu.

"Gitmeyeceğim merak etme bu gece konaktayım"

"Annem"

Lema "Düşünme şimdi bunları... En fazla ne kadar canımı acıtabilir ki? Boş ver hadi" dedi ve ekledi. "Yarın uzun bir gün olacak hadi artık gidelim de dinlen biraz" dediğinde Merih kafasını sallamıştı onaylayıcı bir şekilde, gerçi itiraz edecek hali de yoktu. Merih, Lema ve Deniz koridorun ilerisindeki çıkış kapısına doğru ilerledi.

Pamir merakla "Neredeler?" diye sordu genç kadınla ortak arkadaşları olan Asude'ye.

Asude "Merih ile birlikte konağa gidecekler, ben gideyim de beklemesinler" diye karşılık vermişti.

"Tamam" dedi ama genç kadın daha birkaç adım atmamıştı ki seslendi. "Asude"

"Efendim"

"Lema'yı yalnız bırakma olur mu?"

"Merak etme yanındayım ben"

"Bir şey olursa bende konağın kapısında olacağım zaten"

"Eve gitmeyecek misin?"

"Lema'yı yalnız bırakmak istemiyorum"

"Anladım, sen git o zaman bizde çıkarız şimdi zaten" demişti Asude.

Pamir kafasını sallayıp çıkış kapısına doğru ilerlerken Asude de yanındaydı. Ayrı ayrı arabalara aynı anlarda binip aynı yöne doğru yola çıkmışlardı. Trafiğin yoğun olmayışından kaynaklı bir saati geçmeyen bir sürede konağa ulaşmışlardı. Arabadan inip konağa doğru baktı kısa bir an. Krem renk duvarların göze çarpan önemli kısımları taş işlemeciliği ile işlenmiş, bazı yerlerde kabartmalar bulunuyordu. Sağ ve sol taraflı iki merdivenli olan bu konak doğduğu büyüdüğü ve bahçesinde koşturup oynadığı yeri geldi ağladığı yerdi. Eskiden yuvası gibi hissedebiliyordu ama şimdi bir yabancı gibi hissetmesine engel olamamıştı içinin. Altı sene önce elinde valizleriyle kovulduğu bu konaktan çıkmış ve kendine yeni bir hayat kurmuştu.

Merih "Anne bak Lema Abla'm geldi" diye seslendi, neden yapmıştı bilinmez ama belki de bir işaret hissederim diye düşünmüş de olabilirdi.

"Kovulduğu eve mi gelmiş? İyi hadi oturun da bir şeyler yiyin" demiş ve sofradaki yerini almıştı ağır adımlarla. Lema ile anlık kurduğu göz teması birkaç saniye sürmüştü sadece.

"Ablacığım geç otur sen, acıkmışsındır bende bir yukarı çıkıp üzerimi değiştireyim"

"Sen gelmeyecek misin?"

Lema "Ben aç değilim Merih, acıkınca sonra yerim" diye karşılık vermiş ve kardeşinin saçlarına bir öpücük bırakmış ardından da onlar salona geçerken o da odasına çıkmak için merdivenlere yönelmişti, tabi hala bir odası kaldıysa...

Odasının kapısını açtığında hala eskisi gibi durduğunu görmesi uzun sürmemişti. Elindeki çantasını ayaklarının dibine bırakıp kapıyı kapatırken odada kısa bir an bakışlarını gezdirmişti.

"Hayret odayı kökünden söküp atmamışlar... Kovulduğum yerde hala bir odam var o da Merih sayesinde olmalı" derken odanın içinde yürüyüp gri renkli güneşliklerini çekip kenara sıyırdı ve pencereyi açtı. Odasında bir çalışma masası, tekli koltuk ve bir de tekli baza vardı makyaj masasının tam karşısında. Yerdeki siyah renkli halılar da hala yaşam belirtisi gösteriyordu.

Lema, odayı inceledikten sonra üzerini değiştirmiş ve uzun kolu yuvarlak yaka yeşil renk bir kazak ve siyah eşofman altı giymişti üzerine. Ardından da terasa geçmişti, terasta oturduğu yerde kısa bir an daldığı anlık göğüs sıkışması ve nefes alamamasıyla uyanmıştı. O kısacık anda gördüğü rüyada babasının ona elini uzattığını görmüştü, karşılık olarak elini uzatmıştı ama tutamamıştı Lema.

"Baba" diye dudaklarından fısıltıyla gözlerini aralarken bakışlarını telaşla balkonun ve odanın karanlığında gezdirmişti.

"Baba" diye yeniden mırıldanırken bunun bir rüya olduğunu ve gözlerini açınca gerçek yaşama döndüğünü fark etmesi uzun sürmemişti. Bir an olsun gerçek olduğunu düşünmek, bazı şeylerin düzelebileceğini düşünmesine neden olmuştu ama o his yeniden kayıp düşmüş içinde bin parça olmuştu... Yine... Yine... Yeniden... Oturduğu yerden kalkmak için hamle yaptığında bakışları aşağıda arabasına yaslanmış bir halde bekleyen genç adamı görmüştü; Pamir'i...

Kalbini ateşler içinde cayır cayır yakıp kül eden sevdiği adamı izledi bir süre. Kalbini yakıp kül ederken ruhunda karlı fırtınalar estiren o adama olan aşkı altı senedir bir an olsun eksilmemiş aksine daha da artmış gibiydi. Belki de özlemdendi bu hissettiği bilmiyordu. Genç adam sanki hissetmiş gibi kafasını kaldırıp yukarı baktığında göz göze gelmişlerdi.

Aşk acıtmazdı hani, aşk yormazdı, üzmezdi... Pamir mi üzdü seni?"

"Pamir üzmedi ki beni... Seni bu evdekiler üzdü... Seni bu çatı altındakiler sevmedi ki Pamir sevdi" diye bağırıyordu zihnindeki ses, hem de feryat figan...

Pamir ile olan göz temasını kesip geri çekilirken yatak odasından çıkmıştı. Koridorun karşısındaki odaya doğru ilerledi, odanın kapısını usulca açtığında Merih'in arkası dönük bir şekilde uyuduğunu görünce kapıyı usulca geri kapatmıştı.

"Yeni daldı sayılır" diye mırıldanan sesin sahibi olan Deniz'e dönmüştü yönünü.

"Dinlensin... Yarın yorucu bir gün olacak"

"Keşke biraz sen de uyusaydın Lema Abla, yorgun görünüyorsun... Yemekte de bir şey yemedin"

"İyiyim ben, aç da hissetmiyorum zaten... Hadi sen de geç dinlen biraz" diye karşılık verdikten sonra merdivenlere yönelmişti. Oturma odasının önünden geçen merdivenin duvarına asılan aynadan gördüğü kadarıyla annesinin oturma odasında olduğunu anlamıştı, demek ki hala dinlenmeye çekilmemişti.

Müjgan "Nereye gidiyorsun?" diye arkasından seslenen sesle bir duraksadı. Bakışlarını da adımlarını da çevirme gereği duymamıştı.

"Hava alacağım"

"Gazeteciler var kapıda"

"Varsa var bana ne? Rezil olmazsın korkma, kaldı ki seni rezil edebilecek bir kızın yok... senin kızın yukarda odasında... Ona söyle bunları... Kıymetline söyle, bana değil... Senin sözünün bende bir hükmü yok çünkü"

"Lema düzgün konuş benimle"

Lema "Ben konuşuyorum da sen beni hiçbir zaman duymadığın gibi şimdi de duymuyorsun anne" dedi ve ekledi. "Pardon sana anne dedim ama umarım kızmazsın" demiş ardından da hızlı adımlarla merdivenlerden inmiş ve bahçeye çıkmıştı. Büyük kapının yanındaki kapıyı açıp dışarı çıkacaktı ama gazeteciler varsa Pamir ile görünmesi eski defterlerin açılmasına neden olurdu ve şimdi ne buna hali vardı ne de dermanı.

"En iyisi dans kış bahçesine gitmek" diye içinden geçirirken adımlarını o yöne çevirmişti. Kış aylarına girmiş sayılırlardı, hava epeyce soğutmuştu. Ellerini hırkasının cebine sıkıştırıp kış bahçesine doğru yürümeye başladı.

Pamir hastaneden döndüklerinden beri konağın kapısında kâh arabanın içinde kâh dışında bekliyordu. Konağa girmek istememişti, yengesiyle kavga etmek her şeyi daha da zorlaştırmaktan öteye götürmezdi biliyordu çünkü. Herkesi üzer, yıpratırdı en çok da Merih ve Lema'yı... Genç kadını üzmek en son istediği şey olurdu. Az önce tek bir an göz göze gelmişlerdi, bakışlarını yakalamıştı genç kadının ama çok sürmeden Lema kendini geri çekmişti. Konağın kapısının metalik sesiyle düşüncelerinden sıyrılıp bakışlarını kendisine doğru gelmekte olan arkadaşı Atlas'ı görmüştü.

Atlas "Kardeşim" diye seslenirken adımlarını genç adamın yanında sonlandırmıştı. "Gelseydin ya içeri"

"Bilmiyorsun sanki Atlas, böyle iyi... Daha fazlası Lema'yı üzmekten başka bir şeye yaramaz... Zaten belli etmese de perişan"

"Mahir Amca ile kırgın gittiler... Bir de yıllar sonra böyle bir şeyle dönmek zorunda kalınca kız perişan oldu tabi haklı olarak"

Pamir içini yakıp kavuran nefesini oflarcasına dışarı verirken Atlas'ın bakışlarıyla karşılaşmıştı yeniden.

"Ne? Ne oldu niye öyle bakıyorsun kardeşim?"

"Şu an Lema'nın yanında olmak için canını isteseler verecek gibisin de"

"O kadar belli oluyor mu ya?"

"Hem de senelerdir, bir altı senesi var yani" dedi buruk bir gülümsemeyle. "Git istersen yanına hem kış bahçesinde kim görecek? Bir şey olursa ararım ben seni, yalnız kalmasın git"

"Belki Lema istemez"

"Bunu sonra hatırlat gülerim şu an ortam müsait değil kardeşim" derken arkadaşının omzuna vurmuştu bir iki kere destek amacıyla.

"Hadi git, yapılacak bir şey olursa ben hallederim"

"Tamam bir şey olursa"

"Olmaz hadi git sen" demişti Atlas. Az önce Asude ile yaptığı konuşma gelmişti aklına.

"Lema'yı gördüm az önce kış bahçesine doğru gidiyordu"

"Belli etmemeye çalışıyor ama canı çok acıyor... Mahir Amca ile en çok Lema tartışırdı sürekli ama hep düşünürdüm niye diye... Sonra buldum cevabını"

"Nedenmiş peki canım bulduğun cevabı merak ettim"

"Lema, Mahir Amca'ya çok benziyor çünkü... İnatçılıkları, öfkeleri, hep aynı düşününce... İnsan zıddıyla değil kendine çok benzeyenle kavga edermiş en fazla... Onlarda öylelerdi işte..." derken çorba tabağını tepsinin üzerine bırakmıştı.

"Tepsi kime?"

"Lema'ya... Sağ olsun Müjgan Teyze iki lokma yiyecekti kızın boğazına dizdi yemeği"

"Off yani of valla... Yaşandı gitti bu neyin kini anlamıyorum ki artık? Sanırsın Eylül'ü Pamir ile Lema komaya soktu"

"Müjgan Teyze hep böyleydi değişmedi ki" dedi ve ekledi. "Neyse şunu götüreyim de bir şeyler yesin şekeri düşer Lema'nın sonra"

"Sen bırak"

"Ne oldu niye bırakıyorum Atlas? Kız yemek yesin"

"Pamir kapıda... O götürsün hem iyi gelir belki Lema'ya"

"Aslında haklısın iyi gelebilir de Pamir ister mi?"

"İkisi de hala birbirine körkütük aşık Asude... Altı sene geçti ben Pamir'in hayatına birini almak değil gözünün ucuyla bir başkasına baktığını görmedim, sende biliyorsun"

"Biliyorum" diye mırıldandı. "Tamam hadi git konuş da çorba soğumadan götürsün sıcak sıcak içsin çorbasını"

"Hallederim ben şimdi"

Asude tebessümle "Ona ne şüphe canım, kimin sevgilisisin sen?" diye karşılık verdiğinde Atlas elinin üzerine bir öpücük kondurmuş ardından da mutfaktan çıkmıştı. O birkaç dakika öncesini hatırlarken Pamir, Asude ‘den hazırladığı çorba tepsisiyle birlikte kış bahçesine doğru yürümeye başlamıştı.

Lema kış bahçesinin camdan yapılmış kapısını aralarken hafif bir sıcaklık çarpmıştı yüzüne. İçeri girip kapıyı yavaşça kapattıktan sonra tek odadan oluşan bahçede gözlerini gezdirdi. Camların köşelerini sarıp aşağıya doğru sarkan sarmaşıkların bitiminde saksıları süsleyen çiçekler vardı, rengarenk mis kokulu çiçekler. Hepsini babasının diktiğine, ona göstermediği sevgiyi bu çiçeklere gösterdiğine adı kadar emindi artık. Zira onlar rengarenk çiçekler olarak yaşamlarını sürdürürken o sevgisizliğin içinde koyu bir karanlıkta oradan oraya savruluyordu. Yaklaşıp parmaklarını çiçeklerin yapraklarında gezdirdi ama çiçeklerine el sürmedi. Bir kere çiçeklere dokunduğu için babasının öfkesiyle karşılaşmıştı çünkü.

"Merak etmeyin size dokunmayacağım... Ama sizi babama götüreceğim benim gibi onsuz kalmayacaksınız" diye söylendi kendi kendine. Pamir uzaktan izlemişti bir süre genç kadını. Kış bahçesinde çiçeklerin arasında geziniyordu. Ardından da geçip köşeye duvar dibine oturmuştu. Pamir durduğu yerden tekrar hareketlenip kış bahçesine kalan adımlarını da tamamladı ve kapıyı araladı, içeri girdi. Lema kafasını arkasındaki duvara yaslamış dizlerini kendine çekmiş öylece duvar dibinde oturuyordu. Çorba tepsisini kış bahçesinin ikili koltuğunun önünde duran orta sehpanın üzerine bıraktı.

"Sana yiyecek bir şeyler getirdim... Asude söyledi bir şey yememişsin sabahtan beri" dese de Lema hiçbir tepki vermemiş, öylece camdan dışarıyı izlemeye devam etmişti. Pamir çorbanın üzerine kapağını kapatıp genç kadının yanına doğru yürüdü ve hemen yanına duvar dibine çöküp oturdu.

"Az da olsa bir şeyler yemelisin Lema biliyorsun, şeker hastasısın sen aç kalmak yaramıyor sana"

"Ölür müyüm? Ölürsem herkes kurtulur işte benden... Herkes rahatlar"

"Lema saçma sapan konuşma ne olur" dediğinde Lema yeşil gözlerini hemen dibinde oturan genç adama çevirmişti.

"Her şey yeterince saçma sapan değil mi zaten Pamir? Halimize baksan anlarsın aslında"

Pamir "Ben sadece sana bakıyorum, gördüğüm şey de dünyanın en güzel varlığı" diye karşılık verirken Lema'nın hafiften titrediğini görünce eline uzanıp dokundu. Genç kadın üşümüştü, aslında kış bahçesi sıcak sayılırdı ama. Pamir doğrulup üzerindeki ceketi çıkartıp Lema'nın omuzlarına bırakmıştı.

Pamir "Ellerin buz gibi olmuş" derken genç kadının ellerine uzanmıştı. Yıllar sonra ilk defa sevdiği kadının elleri avuçlarının arasına karışmıştı. Hem dudaklarının arasından çıkan nefesiyle hem de elleriyle ovalayarak ısıtmaya çalışıyordu. Lema da öylece onun çabasını izliyordu sadece.

"Pamir"

"Söyle Lema'm"

Adının sonuna eklenen aitlik ekini yıllardır duymamış olması yabancı hissettirebilirdi ama hissetmemişti Lema.

"Ben çok mu yanlış yaptım o yüzden mi sevmedi babam beni? Sen bana yalan söylemezsin"

"Söylemem tabi insan sevdiğine yalan söyler mi hiç? Belki korumak için söyler ama ben sana hiç yalan söylemedim Lema"

"Peki babam sence hiç sevmedi mi beni?"

"Çok sevdiğine eminim ama bazen insanlar hislerini saklamayı başarıyorlar ne yaparsın?"

"O çiçekleri benden çok sevdi, onları yarın babama götüreceğim"

"İstiyorsan götürürüz"

Lema "İstiyorum" derken ellerini Pamir'in avuçlarının arasından çekmişti usulca. Aralarındaki mesafe ne ara bu kadar azalmış da fark edememişlerdi ki? Genç adamın kahverengi gözlerine yıllar sonra bu kadar yakından bakmak içinde bir şeyler kıpırdanmasına neden olmuştu, bir zamanlar gerçek aşkı o gözlerde tatmıştı gerçi hala ona ilk gün nasıl bakıyorsa hala öyle bakıyordu o gözler... İlk günkü aşk, tutku ve şefkatle... Kuruyan dudaklarını dişlerinin arasına kıstırırken bakışlarını onu izleyen genç adamın gözlerinin hapsinden kaçırmıştı.

Pamir onu ateşin içine çeken o ıslak yeşil bakışlara o kadar uzun zamandır hasretti ki, sevdiği kadını kirpiğinden göz kırpışına kadar izledi bir süre. Yıllar sonra sevdiği kadına hem bu kadar uzak hem bu kadar yakın olmak o kadar zordu ki... Eğilip omuzlarına dökülen saçların kokusunu içine çekti. Genç kadının saçlarından burnuna dolan o berrak, tertemiz cıvıl cıvıl çilek kokusunu içine çekmişti doyamayacağını bile bile.

"Benim cennetim burası işte... Altı senedir ben bir cehennemin içinde hapisim Lema... Sana bu kadar yakınken hep uzağına düşüyorum... Birbirimizden uzağa düşüyoruz..."

"Pamir... Yapma" demiş ve kalkmak istemişti ama genç adamın kolundan nazikçe tutmasıyla duraksamıştı. Pamir uzanıp nazikçe çenesinden tutmuş ve genç kadının kendine bakmasını sağlamıştı. "Lema'm... Nasıl yapmayayım? Sana bu kadar aşıkken birbirimizi bu kadar severken bu eziyet niye Lema?"

"Cezamızı çekiyoruz işte... Bu ilişki bize iyi gelmedi gördük... Biz yasağız Pamir"

"Biz yasak falan değiliz Lema, bizi onlar yasakladı... Biz yasak değiliz... Artık değiliz... Aşkın yasağı mı olur ya? Aşk bu aşk... Aşk yaşatır... Aşk yasaklanmaz Lema" dedi ve ekledi. "Hadi diyelim yasağız birbirimize... Bizim birbirimizden başka kimimiz var ki? Madem bırakacaktın neden tuttun elimi Lema?"

"Sen dur ben söyleyeyim hiç kimsemiz... Bir sen varsın bir de ben... Biz varız Lema... Sadece sen ve ben... Bak bu hayatın bir tekrarı yok... Bugün baban gitti yarın bir başkası..." dediğinde Lema konuyu en azından şimdilik kapatmak için mırıldandı.

"Başım dönüyor benim çorbamı içsem iyi olacak"

"İyi misin çok mu dönüyor başın?" diye sormuştu Pamir endişeyle.

Lema "Bir şeyler yiyince geçer şimdi" dediğinde Pamir telaşla ayağa kalkmış ve hafifçe eğilip Lema'yı koltuk altlarından tutup kaldırmıştı. Lema, Pamir'in bu hallerine geçmişten alışkın olduğu için pek yadırgamamıştı. Pamir orta sehpanın üzerindeki tepsideki çorbanın kapağını kaldırıp kaşığı da peçeteden çıkarmıştı. Lema da ikili koltuğa oturmuş, kendisine uzatılan kaşığı almıştı.

"İç çorbanı göreceğim eğer kendini iyi hissetmezsen söyle, hastaneye gideriz"

Lema "Tamam içiyorum işte Pamir, tepemde dikilme de otur lütfen... Bir de sakin ol iyiyim" diye söylenirken Pamir de koltuğun diğer boş yanına oturmuştu.

"Elinde tabak çocuğuna yemek yedirmeye çalışan anneler gibisin"

"Sende o yemeği yememek için mızmızlanan çocuklar gibisin o zaman"

Lema kaşık kaşık önündeki çorbasını içerken Pamir de kış bahçesinin sıcaklık ayarını bir iki derece yükseltmişti.

"Bitti mi?"

Lema "Bitti" diye cevaplarken tepsiyi kucağından indirip sehpanın üzerine bırakmıştı.

"Hiç Eylül'ün yanına gittin mi?"

"Hastanedeyken evet ama konağa geldi geleli görmedim... Senden sonra konağa adım atmadım ben"

"Anladım"

"Benim yerim hala duruyor mu?"

Pamir "Hiç gitmedi ki" dedi ve kalbini işaret ederek mırıldandı. "İnsan sahibi olduğu şeyden nasıl gider ki? Sen bir ömür gelmesen yine de senden başkası adım dahi atamaz oraya"

Lema "Biraz yaslansam gerçek yaşama dönene kadar" dediğinde genç adam "İstediğin kadar" diye karşılık verirken kolunu kaldırmıştı. Lema da genç adamın göğsünde kendisine açılan ve hep ona ait kalan yere başını yaslamıştı; genç adamın sol yanına... Kalbine...

Lema çocukluğundan yaralıydı tıpkı Pamir gibi... Pamir babasını ve annesini erken yaşta kaybetmişti, halasıyla büyümüştü. Ruhunuzun sol yanını tamamlayacak birini bulduğunuzda hayat sizin durur ve yeni bir yaşam başlatırdı... Pamir'in yaşamını başlatan da Lema'ydı. Çekildikleri yasak duyguya istemeden de olsa çekilmişler ve birbirlerine âşık olmuşlardı.

Loading...
0%