@leydiasteria
|
"Değişmeyen tek şey aşk...O da gerçek aşk" Pamir, Lema'nın arkasından birkaç saniye sonra merdivenlerde göründüğünde taş zeminde baygın bir halde yatan genç kadını görmesiyle telaşla ve korkuyla "Lema" diye mırıldanırken adeta uçarcasına koşarak yerde yatan Lema'nın yanına gelmişti. "Lema...Lema güzelim bak bana hadi... Lema ac gözünü..." diye bir cevap, bir tepki beklercesine Lema'ya seslense de genç kadının onu duyacak hali yoktu. Kollarını Lema'nın bacaklarından geçirip hızlıca kucağına aldı ve ayağa kalktı. "Pamir... Lema... Lema iyi mi Pamir?" diye sordu Asude gördüğü manzara karşısında endişeyle genç adamın kucağında baygın halde yatan arkadaşına bakarken. "Bilmiyorum Asude... Baygın buldum... Arabanın kapısını açıp çabuk... Hastaneye götürelim" "Abla... Bende geleceğim Pamir Abi..." diye seslenirken Asude kapıyı açıp arka koltuğa geçmiş ve Lema'nın başını dizine yaslamıştı. Pamir de aceleyle şoför koltuğuna geçmiş ve hastaneye doğru yola çıkmışlardı. Dakikalar sonra hastanenin acil kapısında aceleyle duran arabadan inen Pamir ve Merih seslerinin birbirine karışmasını umursamadan telaşla bağırmışlardı. "Sedye getirin çabuk... Hasta var..." Merih telaşla arka kapıyı açarken Pamir de Lema'yı kucağına almış hastanenin girişine doğru acele adımlarla ilerlerken hastabakıcılar sedye ile gelmişlerdi. Pamir, Lema'yı kucağından indirip gelen sedyeye yatırmıştı. "Neyi var?" "Bir anda bayıldı yani bayılmış bulduğumda yerdeydi" "Bildiğiniz bir rahatsızlığı var mı? Ve ne kadar zamandır bu halde?" diye sordu hemşirelerden biri. "Diyabet Hastalığı var ve yaklaşık yirmi dakikadır bu halde" "Tamam siz burada bekleyin lütfen" diye mırıldanırken sedyede yatan Lema ile acil müdahale odasına giriş yapmışlardı. Pamir, Merih ve Asude de hemen kapının önündelerdi. Pamir endişeyle ve konakta yaşananlara ithafen öfkeyle "Böyle olacağı belliydi..." diye söylendi. "Annem çok ileri gitti çok" Asude toparlayıcı bir ses tonuyla "Bir sakin olun gerilip ofkelenmenin şu an Lema'ya hiçbir faydası yok beyler" diye karşılık vermişti. Aradan geçen on dakikanın ardından acil müdahale odasının kapısı açılmış ve genç bir doktor çıkmıştı koridora. "Lema iyi mi Doktor Hanım?" diye endişeyle sordu Pamir. "Ablam nasıl Doktor Hanım?" "Hastamızın geldiğinde tansiyonu ve şekeri çok düşük durumdaydı, şimdi gerekli tedaviye başladık korkacak bir şey yok merak etmeyin ama bu bayılmanın sebebi sadece bu iki saydığım hastalıklar değil hanımefendinin yaşadığı bu bayılma birazcık da psikolojik olabilir... Bugünler onu tetikleyici bir durum yaşandı mı?" "Maalesef bugün babasının cenazesi vardı, üzerine de birkaç bir şey daha oldu" "Anladım dediğim gibi biz gerekirse tedaviyi uyguladık şimdi verdiğimiz sakinleştiricinin etkisiyle uyuyor" "Görebiliriz dimi?" "Birazdan normal odaya alınacak, görebilirsiniz... Geçmiş olsun" demiş ardından yanlarından ayrılmıştı. Asude rahatlamış bir şekilde gülümseyerek"Çok şükür, iyiymiş bak Pamir... Lema için çok zor bir gün oldu, dinlenmek iyi gelecek ona" diye mırıldandı. "Hadi gelin ablamın yanına gidelim" "Merih haklı hadi gidip Lema'ya bakalım, odaya alınmıştır artık" dediğinde üçü birlikte üst katta olduğunu öğrendikleri odaya çıkmak için merdivenlere yönelmişlerdi. Az sonra 208 numaralı odanın kapısını aralamış ve içeri girmişlerdi. Lema üzerine örtülen örtünün altında küçücük kalmış gibi görünmüştü Pamir'e bir an. Bir elinin üzerine takılmış serum kendi halinde birbiri ardına akıp giderken genç kadın her şeyden habersiz bir şekilde uyuyordu. "Abla ben buradayım bak... Siz veriyorum bir daha üzmeyeceğim seni... Annemle de konuşacağım yeniden... Biz bir aileyiz her şeyi düzeltmek için çabalayabiliriz" dediğinde Pamir bakışlarını Lema'nın üzerinden kaldırıp Merih'e bakmıştı. "Ablan senelerdir düzeltemedi Merih, Müjgan Hanımı kimse düzeltemez bu saatten sonra... Ki bu hiçbir şeyi geri de getirmez... Ablanı uyandığında da böyle konuşup üzme bence" Asude oluşacak gerilimi fark etmiş olacak ki hemen araya girmişti. "Merih'ciğim bak ablan da iyi annen de yalnız kaldı, Deniz yanında ama sende yanında olsan iyi olur sanki hem ablan gayet iyi sende yorgunsun eve gidip biraz dinlen istersen" "Ablamın şu an bana daha çok ihtiyacı var" Asude "Ablanın şu anda bizden çok huzura ve dinlenmeye ihtiyacı var Merih... Bırakalım da biraz dinlensin olmaz mı?" dediğinde Merih önce ablasına sonra Asude'ye bakmıştı. "Olur tabi de yalnız kalmasaydı" "Ben buradayım... Aklın kalmasın asla yalnız bırakmam onu" Merih "Biliyorum" dedi ve ekledi. "Tamam ama bir şey olursa haber ver olur mu?" "Tamam veririm" diye karşılık vermiş, ardından da kısa bir vedalaşma faslının ardından odada Lema ve Pamir yalnız kalmıştı. Pamir hemen önünde sedyede derin uykuda olan sevdiği kadını izledi bir süre. Boşta olan elini avuçlarının arasına alıp dudaklarına götürdü. Sessizce izlemeye devam etti, ne söylese genç kadının içindeki yaraları tamir ederdi ki, ona verebileceği sevgisinden, aşkından başka? Lema'yı yeniden ayağa kaldırmak ancak aşkıyla yapabileceği bir şeydi, bunu biliyordu yıllar önce ikisi de birbirlerine bunu çok net göstermişti. Lema'nın üzülmesine, incinmesine dayanamıyordu. Güldüğünde gülüşüyle ona cennetin kapılarını aralayan gülüşünü soldurmak için ellerinden geleni yapıyorlardı insanlar. İnsanı bazen en çok ailesi yakalayıp öldürüyordu ya işte... Lema'nın da yaşadığı buydu. Pamir'in annesi ve babası ayrılmış ve ayrı ayrı vefat edip bu dünyadan göçüp gitmişlerdi. İkisini de kaybedeli seneler olmuştu. Lema da ona tek kişilik kocaman bir aile olmuştu; sevmeyi, âşık olmayı... Mutlu olmayı öğretmişti. İlerleyen dakikalarda Lema'nın serumu bitmiş ve hastaneden çıkışı verilmişti ama hala sakinleştiricinin etkisinde olduğu için Pamir uyanmasını beklememiş, Lema'yı kucağında önce arabaya, arabada geçen yolculuğun ardından da eve taşımıştı. Rezidans güvenlik görevlilerinin şaşkın bakışları eşliğinde kucağında Lema ile asansöre doğru ilerledi ve asansörün düğmesine basıp açılan kapıdan içeri girdi. "Pamir” diye bir mırıltı dolmuştu kulaklarına genç adamın. Kucağında taşıdığı Lema'dan gelmişti, genç kadın hala sakinleştiricinin etkisiyle uyuyor, ara sırada sayıklıyordu. Oturduğu dairenin olduğu 25. Katta olan oturduğu dubleks rezidansa geldiklerinde açılan asansörden indi Pamir. Koridorun sonundaki dairenin kapısına doğru ilerledi. Elindeki kartla kapıyı açıp içeri girdiğinde kapıyı ayağıyla itip peşinden kapatmıştı. Yatak odasına doğru yürümeye başladı. Kulağına nedensizce kahkaha sesleri dolmaya başlamıştı bir anda. Yıllar önceki Lema ve Pamir'in kahkahaları... Bu evi Lema için almıştı, Lema gökyüzünü izlemeyi çok severdi çünkü. Lema'yı kucağından indirip yavaşça yatağa bıraktı. Üzerine battaniyeyi çektikten sonra eğilip hem saçlarına bir öpücük bırakmış hem de kokusunu içine çekiyordu ki Lema'nın uykusunda dönmesiyle dudak dudağa gelmişlerdi. Pamir o öpmeyi çok özlediği dudakların varlığıyla yüz yüze gelirken doğrulup geri çekilmişti. Ve yatağın üzerine oturmuştu. "Seni kimsenin üzmesine izin vermeyeceğim... Bunu yapmaya bir daha kimse cesaret edemeyecek... Gerekirse her şeyi yakar yıkarım ama senin üzülmene izin vermem Lema... Seni buraya getirdiğim için sabah canıma okuyabilirsin bence ama oku... İtirazım yok... Ben ona da razıyım senden gelen her şey başım gözüm üstüne benim... Yıllarca gelmesen yıllarca beklerim seni... Usanmam beklemekten... İnsan nefesinden usanır mı hiç? Sen bana yaşamayı öğrettin bende sana nefes olurum... Oldum daha çok olurum... Yine olurum... Yeter ki sen üzülme kimse üzmesin seni" diye konuşmuş, ardından da odanın ışığını söndürüp yatak odasından çıkmıştı. Lema burnuna dolan tanıdık bergamot kokusuyla gözlerini aralarken gördüğü ilk şey siyah duvarlar olmuştu. Bir an zihnini yokladığında en son hatırladığı şeyler dökülmüştü önüne. En son hatırladığı annesiyle kavga ettiği ve gözlerinin karardığıydı ama buraya nasıl gelmişti ki? Bu odayı tabi ki hatırlıyordu ama buraya nasıl geldiğini hatırlaması gerekmiyor muydu? Yattığı yerden doğrulurken yatağın yanındaki komodinlerin üzerindeki çerçevedeki fotoğrafa kaydı bakışları. Altı sene öncesinin Pamir ve Lema'sı göz kırpıyordu oradan. Pamir ile birlikte gece bir anda gitmeye karar verdikleri Paris'te çektirmişlerdi bu fotoğrafı. Bir tek komodinin üzerinde değil odanın bir çok yerinde çerçeveler ve yatağın karşısındaki duvarda da kanvasa basılmış fotoğrafları vardı. "Bu adam harbiden deli... Normal olsa benim işim ne zaten yanında, kendim gibi bir deli buldum işte" diye kendi kendine söylenirken üzerindeki battaniyeyi yatağın üzerine atıp ayaklarını sert zemine basıp ayağa kalktı. Evin diğer odalarından birinden hareketli hafif bir müzik sesi geliyordu. Pamir yüzünde beliren haylaz gülümsemeyle "Ne kadar zamandır izliyorsun bilmiyorum ama umarım manzaranı bozmamışımdır?" diye mırıldanırken göz kırpmayı da ihmal etmemişti. "Ben mi seni izliyordum? Sen hayal falan gördün herhalde ben dışardaki manzarayı izliyordum, gözüm takılmış" "İstediğin kadar izleyebilirsin... Ne de olsa hepsi sana ait" "Pamir uğraşma benimle" Pamir muzip bir gülüşle spor aletinin üzerinde duran havlusunu alırken konuştu. "Uğraşırsam ne olur ki? Hem ben uğraşmak istiyorum belki seninle olamaz mı?" Lema omuzunu kıvırıp mırıldandı. "Zararlı çıkarsın gibi hissettim" "Niye birbirimizle uğraşmak zararlı bir şey mi? Hele de birbirimize böylesine aşıkken ve özleminden tutuşmuşken" dediğinde Lema yeşil gözlerini kocaman açmış ve genç adama bakmıştı. "Ben sabahları kahvaltı yapmayı tercih ediyorum, sana da tavsiye ederim Pamir..." demiş ve spor odasından çıkmıştı. Yerini ezbere bildiği mutfağın olduğu büyük odaya girdiğinde mutfaktaki masada kahvaltının hazır olduğunu görmüştü. "Uyandığında hazır olsun istedim... Hepsi sevdiğin gibi ve senin diyetine uygun hazırlandı ama başka bir şey istersen söylemen yeter hemen yaptırırım" demişti hemen arkasından gelen Pamir. Lema "Çok iştahım yok zaten, bir iki bir şey yiyeceğim sonra da gideceğim" "Dereotlu mantarlı omlet yaptırdım sana en azından yarısı bitecek, ayrıca bir yere de gitmek yok" dediğinde tabağına genç adam tarafından konan omletten başını kaldırıp hemen yanı başında duran genç adama bakmıştı Lema. "O ne demek gitmek yok falan?" "Yok demek işte yani istediğin her yere gidebilirsin tabi de ama konağa gitmeni istemiyorum" "Bende meraklısı değilim zaten Pamir... Ama Merih'in yanında olmam lazım onun bana ihtiyacı var" "Merih'in sana ihtiyacı var doğru ama iyi olursan var... Kendini tüketmiş bir ablaya değil...Evin bir suçu yok zaten ama içindekiler sana iyi gelmiyor, daha dün gece Müjgan Hanım canını acıtmaktan bir an çekinmedi sonra düştün bayıldın, şimdi şöyle ben seni o konağa nasıl göndereyim? Eğer Merih'i görmek istiyorsan buraya gelsin burada görürsün onu" "Pamir" "En azından bir süre gitme o eve lütfen, beni dinle... Senin canın yandığında ben daha beter yanıyorum Lema... Çünkü sen canımsın... Canımın canı... Bu hayattaki her şeyim... Belki de tek şeyim... Biri daha canını acıtmaya cesaret ederse karanlık tarafımla tanıştırmak zorunda kalırım... Canını yakmak değil aklından geçirseler onları darmadağın ederim çünkü benim sevdiğim kadına bunu yapmaya kimsenin hakkı yok... Sevdiğim kadını gerekirse kendisinden bile koruyacağıma söz verdim" diye konuşmuş ve dudaklarını genç kadının alnına bastırmıştı. "Hadi şimdi sen kahvaltını daha fazla soğutmadan başla... Bende bir duş alıp üzerimi geliyorum şimdi" "Tamam" "Geldiğimde o omlet bitmiş olursa çok sevinirim Lema Hanım" Lema "Elimden geleni yaparım" diye karşılık verirken ufak bir tebessüm yerleştirmişti dudaklarının kenarlarına. Pamir üzerini değiştirmek üzere Lema'nın yanından ayrıldığında Lema tabağındaki omletten bir parça kesmiş ve ağzına atıp çiğnemeye başlamıştı. Ardından birkaç lokma daha omlet yedikten sonra masanın ortasına konulmuş bitter çikolatalara uzandı ve aldı. Şekeri olabildiğince azaltılmış çikolatalardan iki küçük parça yemişti. Ardından da elinde çay fincanıyla sofradan kalkmış ve dairenin balkonuna doğru ilerlemişti, kapısını açıp mermer zemine ayaklarını bastığında normal şartlarda üşümesi gerekirdi değil mi? Ama çıplak ayakları soğuk değil ılık bir mermere ayak basmıştı Lema'nın. Bu da Pamir Faris'in eseriydi, evde çıplak ayakla gezmeyi sevdiği için balkon kısmını da alttan ısıtmalı sistem kurdurmuştu genç adam. Şu hiç kimse tarafından tam sevilmediği dünyada tek bir insan tarafından sevilmişti; Pamir Faris... Dünyanın en güzel, en kalpten seven insanıydı. O içinde açılan yaraları o kadar güzel sarmıştı ki bütün acıları onun yanında dilsizleşmişti, canı acısa da Pamir ona şifa olmuştu, tıpkı onun Pamir'e aile olduğu gibi... Lema düşüncelerini bir kenara bırakırken çalan telefonunu cebinden çıkardı ve açtı. "Lema kuzum nerdesin sen?" "Nefes al Asude... Pamir'deyim... Yani sabah bir uyandım buradayım" Asude kıkırdayarak "Kaçırmış yani seni" diye karşılık vermişti. "Aferin arkadaşıma" "Sen kimin tarafındasın acaba Asude'ciğim?" "Aşkın yanındayım canım, dolayısıyla ikinizin yanındayım yani" "Kafam kazan gibi Asude ama kendimi de çok huzurlu hissediyorum, Pamir bunu nasıl başarıyor nasıl yapıyor bilmiyorum ama bir şekilde şifa oluyor bana" "Bunun bir adı var zaten kuzum aşk bu... Yani Pamir Faris aşkı diye bir şey var yani... Arkadaşım diye demiyorum güzel sever... Yani çıtayı Evereste çıkarmışlığı var istisnasız" dedi ve ekledi. "Bir de seni çok seviyor... Yıllardır göz ucuyla dönüp bir kadına bile bakmadı bu adam... Sen de kimseyi hayatına almadın... Bence bu altı senelik eziyet yeter gibi ama sen bilirsin tabi" "Benim meselem hiçbir zaman Pamir ile değildi ki, benim ona ne bir kızgınlığım ne bir kırgınlığım yok...Sadece gitmek istedim o kadar... O da sırf ben istedim diye sesini çıkarmadan kabullendi" "Sence de inat etmeyi bırakıp artık biraz da kendini mi düşünsen Lema... Ha arkadaşım...? Bence artık senin de mutlu olma vaktin geldi" demişti Asude telefonun diğer ucundan. "Sen nerdesin gelsene buraya?" "Seni hastanede bulamayınca çıktım, hem seninle konuşuyorum hem de okula gidiyorum, dersim var... İyi olduğunu duyduğuma göre ve Pamir de yanında olduğuna göre gözüm arkada kalmadan dersime girebilirim hem siz biraz başbaşa kalın, konuşun iyi gelir... Çok öpüyorum görüşürüz" "Bende öptüm canım görüşürüz... Sana iyi dersler" dedikten sonra telefonu kapatmışlardı. Lema telefonu kapatıp cebine koymuş, ardından da kollarını terasın korkuluklarına yaslayıp İstanbul'u izlemeye başlarken bir yandan da dakikalar önce Pamir'in söylediklerini düşünür halde bulmuştu kendini ama genç adama hak vermişti de o yüzden itiraz etmemişti. Şu an ne annesiyle yeniden kavga etmeye ne de konağa gitmeye enerjisi yok gibiydi zaten. Çalan telefonunun sesiyle kendine gelip düşüncelerinden sıyrılırken telefonunu cebinden çıkardı. Arayan kardeşi Merih'ten başkası değildi. "Abla hastaneden ne zaman çıktın sen ve nerdesin? İyi misin?" "Merih'ciğim, ablacığım sakin ol iyiyim ben, doktor taburcu edince çıktım" "İyisin değil mi abla?" "İyiyim canım merak etme hem doktor iyi olmasam taburcu etmezdi değil mi? Rahatla biraz" "Nerdesin peki?" "Pamir'in yanındayım çünkü konağa gelmek istemedim" "Annem yüzünden... O da merak etti seni aslında..." "O beni merak etmez Merih, aramızı düzeltme çabanı farkındayım ama annemi de iyi tanıyorum, beni merak etmeyeceğini de çok iyi biliyorum" dedi ve ekledi. "Neyse sen bunları boş ver" "Biz görüşmeyecek miyiz peki?" "Görüşeceğiz tabi ki Merih... Yani sen de istersen ben buradayım, ablanım ben senin..." "Rezidansta mısınız?" "Evet canım ama istersen dışarda da buluşabiliriz" "Mekanın bir önemi yok abla seni görmek istiyorum o kadar... Bugün geleceğim seni görmeye" "Tamam canım" "Görüşürüz Abla" "Görüşürüz canım" dedikten sonra telefonu kapatmıştı ve tekrar cebine koymuştu. Pamir o esnada duşunu alıp üzerini değiştirmiş ve salona gelmişti. "Umarım o omlet bitmiştir Lema Hanım, kendini aç bırakmak yok çünkü" diye konuşurken salona giriş yaptığında bir an Lema'yı göremeyince anlık bir korku yaşasa da kafasını çevirdiğinde gördüğü genç kadınla birlikte derin bir nefes almıştı. Kahvaltı sofrasına dönüp baktığında omletin yarısının bittiğini görmüştü. "Bu da bir şeydir en azından bir şeyler yemiş" diye kendi kendine mırıldanırken teras kapısına doğru yürüdü. Lema kapıya sırtını dönmüş telefonda konuşuyordu. Terasın girişindeki dolaptan bir tane şal alıp genç kadının yanına doğru ilerledi. Elindeki şalı sırtını ve omuzlarını kaplayacak şekilde bıraktı. "Hava serin" "Farkındayım ama iyi geliyordu böyle... Serin serin..." "Merih miydi arayan?" "Evet, bugün buraya gelecek" "Gelsin canım" diye karşılık verirken Lema istemsizce genç adamı süzmüştü. Beyaz kısa kollu bir tişört ve siyah keten pantolon giymişti üzerine. "Şirkete gitmiyor musun bugün?" "Seni yalnız bırakmak istemedim ama yalnız kalmak istiyorsan gidebilirim" Lema "Yoo kalabilirsin" diye karşılık verirken bakışlarını genç adamdan ayırıp şehir manzarasına çevirmişti. "Yıllar acımadan her şeyi değiştiriyor" "Bir tek şeyi değiştiremedi ama benim sana olan aşkımı... Seni hala çok seviyorum, uğruna her şeyi yapabilecek kadar hem de" "Pamir" "Efendim" "Kış bahçesindeki çiçekleri almam lazım, babama gideceğim" "Tamam hallederim ben" Lema tebessümle "Biliyorum halledersin, teşekkür ederim" diye mırıldanırken terasın çıkışına doğru ilerledi, kapıyı açıp salona geçti. Pamir de peşinden içeri geçmişti. "Sende yap kahvaltını, sürekli bana bir şeyler yedirme çabasındasın ama kendini de ihmal etmesen iyi olur" "Yaparım şimdi" diye mırıldanırken raftan aldığı fincana çay döküp masaya geçip oturdu. Lema da karşıdaki siyah renkli oturma grubundan tekli koltuğa oturup bacaklarını kıvırıp altına almıştı. Kafasındaki yoğun düşüncelerin arasında elinde çay fincanıyla genç adamı izlemeye koyulmuştu. |
0% |