Yeni Üyelik
5.
Bölüm

🗝5.Bölüm🗝

@leydiasteria

Flashback

Lema sahne sanatları dersi için yarım saat önceden sahne sanatları dersinin yapılacağı salona gelmişti. Üzerindeki ince hırkayı çıkartıp seyirci koltuklarından birinin üzerine bırakmış ve sahnenin dört basamaklı merdivenlerini tırmanıp sahneye ulaşmıştı. Telefonunu kenardaki berjerin üzerine bırakmadan önce dans için kullanacağı slow müziği açmıştı. Müziğin ritmiyle kendi halinde dans etmeye başladığında onu izleyen kahverengi gözlerden birhaberdi en azından şimdilik. Lema loş ışıkta çalışmayı sevdiği için kendisine doğru gelen genç adamı görmese de belini sarıp karnına dolanan kollarının sahibini anında tanımış ve yüzünü bir gülümseme sarmıştı.

"Lema Özün... Aklımı başımdan alıyorsun"

"Senin ne işin var burada? Senin şirkette olman gerekmiyor muydu?"

"Ben olmam gereken yerdeyim" diye karşılık verirken dağınık saçlarının arasına bırakmıştı öpücük bırakmıştı.

"Karanlıkta bile yolumu bulduracak bir kokun var" diye mırıldanırken sesi yolunu bulmuş ve genç kadının kulaklarına ulaşmıştı.

"Seni dans ederken izlemek nasıl bir his bir bilsen sevgilim? Sıkılmadan izleyeceğim tek şey sensin"

Lema burnuna dolan tanıdık bergamot kokusuyla huzurla ve aşkla gülümseyip "Biliyorum..." diye karanlıkta fısıltıyla karşılık verirken belinden dolanıp karnını saran kolların birleştiği noktaya elini koydu.

Pamir tutku dolu bir sesle "Bir insanın aklı başından nasıl gider bilmezdim ki ben eskiden, hiç de anlamazdım" diye fısıldarken tek omuzdan askılı bluzun açık bıraktığı bembeyaz tene, omzunun boynuyla birbirine karıştığı noktaya dudaklarını bastırdı. Lema tenini yakan sıcak ve ıslak öpücükle kalbinin her hücresinin ayaklandığını hissedebiliyordu.

"Ama sen bana bunu öğrettin sevgilim... Ben seninle nefeslendim... Ben seninle nasıl yaşanır onu ögrendim"

"Pamir... Okuldayız biz farkındasın dimi?"

"Okuldayız doğru... Ama bende seni özlemişken mekanın bir önemi yok ki...Ayrıca okulun yönetim kurulundayım, sırf seni daha rahat göreyim diye yapmıştım hatırlarsan" dediğinde Lema kıkırdamıştı.

"Çok mu komik Lema Hanım?"

"Asla... Asla" diye karşılık verirken genç adamın kollarının arasında dönmüştü.

Pamir "Beni kimse seninle sınamasın... Yani denemesin bile" dedi biraz huysuz bir ses tonuyla. Ardından da yeşil gözler kadrajına girince şefkat ve aşka bürünmüştü ses tonu. Öyle aşıktı ki genç kadına, öyle tutsaktı ki...

Pamir "Kaçta alayım seni?" diye sordu ardından da.

"Dersim iki saat sonra bitmiş olur"

"O zaman" dedi bakışlarını duvardaki saate çevirip bakarken saatin dört olduğunu görmüş, yeniden kollarının arasındaki genç kadına bakmıştı.

"Yedi de alırım o zaman seni"

"Gelmene gerek yok sevgilim ben gelirim arabam tamirden çıktı, ki sen bunu zaten biliyorsun" dediğinde Pamir'in tamirhaneden arabayı aldırttığını ve şoförle okula gönderdiğini kastettiğini ikisi de çok net biliyordu.

Pamir "Gideceğimi kim söyledi ki?" diye haylaz haylaz gülümserken Lema'nın yanağına bir öpücük bırakmıştı bile.

"İki saat burada beklemeyeceksin değil mi?"

"Seni izlemek istiyorum"

"Sanki hiç izlemiyorsun Pamir"

Pamir muzip bir gülüşle "Onlar başka bu başka güzelim benim... Hem ben senin hiçbir anını kaçırmak istemiyorum" derken iki parmağıyla genç kadının gerdanını okşuyordu.

"Pamir evimize gidip orada bekle beni, hadi sevgilim... Şimdi de şu kapıyı aç ki derse gideyim... Sonra da çabucak sana geleyim"

"Hemen geleceksin ama"

Lema, Pamir'in haylaz hallerine gülümseyip "Geleceğim canım... Hadi sevgilim aç kapıyı" diye mırıldanırken genç adamın yanağına bir öpücük bırakmış ve kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı ki bir anda sırtı soğuk duvarla buluşmuş ve dudakları genç adamın dudaklarına hapsolmuştu. Bu adam her seferinde damarlarında akan kanın akışını nasıl değiştirip kalbini patlarcasına attırıyordu? Ama biraz daha durmazlarsa gerçekten işler karışacak ve mekanın bir hükmü kalmayacaktı. Lema zor da olsa genç adamın dudaklarından ayrılırken Pamir'le arasındaki mesafe hala kısıtlıydı.

"Pamir... Hadi"

"Derse girmesen olmaz dimi?"

Lema "Olmaz sevgilim..." diye karşılık vermişti. "Bu derse girmem lazım, hadi"

"Sadece şansımı denemek istemiştim" dediğinde Lema kıkırdayarak genç adamın kollarının arasından çıkmıştı.

"İki saat bensiz dayanabilirsin bence Pamir Faris"

Pamir haylaz bir gülüşle "Elimden geleni yaparım" diye karşılık verip göz kırparken yaka cebinden çıkardığı anahtarı Lema'nın avucuna bırakmıştı. Lema aldığı anahtarla kapıyı açıp genç adama son bir bakış attıktan sonra dans salonundan çıkmıştı.

Lema daldığı geçmişin hatıralarından sıyrılırken evin içini zil sesi doldurmuştu, Lema oturduğu yerden kalkıp çalan kapıyı açıp karşısında kardeşi Merih'i bulunca gülümsedi. Merih "Ablacığım" diye mırıldanırken kollarını Lema'nın sırtına sarmıştı.

"Canım"

Lema da kollarının arasına giren kardeşinin omuzuna başını yaslamıştı. Pamir vestiyerden aldığı ceketini üzerine geçirirken iki kardeş birbirinden ayrılmıştı.

"Bir yere mi gidiyorsun?"

"Siz abla kardeş rahat rahat oturun konuşacaklarınız vardır, bende birkaç işim var onları halledeceğim"

"Anladım, kolay gelsin sana"

"Kolay gelsin Pamir Abi"

Pamir "Sağ olun" diye karşılık verdikten sonra iki kardeşi yalnız bırakıp evden çıkmıştı. Pamir alt kata indi ve rezidansın altındaki restoranda oturdu.

"Pamir Bey menü ister misiniz?"

"Hayır, ben bir sade kahve istiyorum"

Garson "Hemen getiriyorum" diye karşılık vermiş, ardından da yanından ayrılmıştı. Saniyeler sonra gelen sade kahvesini yudumlarken bir yandan da tabletinden maillerini kontrol edip önemli olan raporları imzalamıştı.

Lema, kardeşi Merih ile birlikte karşılıklı bir şekilde çaylarını yudumlarlarken bir yandan da sohbet ediyorlardı.

"Abla İyisin dimi? Yani doktor ne söyledi?"

"Bilmiyorum ben baygındım, Pamir konuşmuş...Gayet iyiyim merak etme, arada sırada geçirdiğim ani şeker duşmelerinden biri işte"

"Abla konağa dönmeyecek misin? Daha ne kadar burada kalacaksın ki?"

Lema buruk bir tebessümle "Burası benim evim Merih... Ama konak için aynı şeyi ne hissedebiliyorum ne de söyleyebilirim" diye karşılık vermişti.

"Abla aile olalım istiyorum, annemde bunu anlayacaktır bence... Tamam olan oldu yaşanan yaşandı ama hala Pamir Abi'yle olman, mutlu musun gerçekten onunla?"

"Bu dünyada kalbimin tek sahibi olabilecek tek adam Pamir, eğer sorunun cevabı buysa" dedi ve ekledi. "Bir diğer merak ettiğin sorunun cevabını da söyleyeyim; konağa ben gelmek istemiyorum, Pamir yüzünden değil"

"Abla ben iyi ol istiyorum"

"Benim bu dünyada gerçekten iyi olabileceğim tek yer varsa eğer o da bu ev... Çünkü bu ev benim sevdiğim adamla kurduğum yuvam... Çocukluktan beri sahip olamadığım huzuru, mutluluğu Pamir ile bu evde buldum ben... Biliyorum ikimizi de suçluyorsun belki de ama Pamir de ben de suçlanacak bir şey yapmadım"

"Suçlamıyorum desem yalan olur başlarda bu düşünceye kapılmıştım ama zamanla değişti"

"Buna sevindim, çünkü ben mutluyum her şeye rağmen... Pamir'in yanında iyiyim"

"Sen iyisen sorun yok demektir abla, babamdan sonra seni de kaybetmek istemiyorum... Bir kayba daha tahammül edebileceğimi sanmıyorum"

"Ben bir süre daha buradayım sonra ne olur bilmiyorum"

"Pamir'le olan ilişkiniz... Ayrılmıştınız"

"Bunları konuşmasak, şimdi bunları konuşmak istemiyorum"

"Sen nasıl istersen abla... Ben artık kalkayım sende dinlen"

Lema "Tamam" dedi derin bir nefesi ciğerlerine hapsedip ayağa kalkarken. Tekrar sarılmışlardı birbirlerine. Ardından da Lema, Merih'i yolcu etmiş ve bir duş alıp rahatlamak için banyonun yolunu tutmuştu.

Lema, Merih'i yolcu ettikten sonra banyoya yatak odasına doğru ilerledi. Bir duş alıp rahatlasa iyi olacaktı.
"Ben ne giyeceğim ki şimdi? Valizimde konakta kaldı keşke Merih'ten isteseydim" diye söylenirken yatak odasının kapısından içeri girmişti. Simsiyah duvarların arasında siyah saten çarşaflarla sarılı yuvarlak iki kişilik yatak, siyah perdeler ve odadaki tüm siyahlığa rağmen yerinde duran beyaz halı her şey yerli yerinde duruyordu yıllar önceki gibi. Tek değişen şey fotoğrafların çoğalmış olmasıydı. Sabah dikkatli bakmadığı içindi belki de çerçevedeki fotoğraflardan biri dikkatini çekmişti.

Gri renkli çerçeveyi eline aldığında "Ama ben İstanbul'da kısa saçla gezmedim ki... Bu elbisede farklı ben bunu Viyana'da almıştım" diye kendi kendine söylenirken fotoğrafın buraya nasıl geldiğini tahmin etmek hiç de zor olmamıştı.

"Pamir hiç şaşırtmıyor... Onu kendisinden bile iyi tanırken neyine şaşırıyorsam bende? Kaç kere beni görmek istedi engel oldum... Sanıyordum... Olamamışım... Pamir'e engel olmak ne mümkün?" diye söylenirken elindeki çerçeveyi duvarın önünü kaplayan çekmeceli dolabın üzerine geri bırakmıştı. Ardından banyoya doğru ilerlemişti. Biraz dinlenmek ve rahatlamak için küvet göz kırpsa da bunu daha sonraya erteleyip duşakabinin kapısını kaydırdı ve suyu açmadan önce üzerindeki kıyafetleri çıkarttı ve suyun altına girdi.

Dakikalar sonra hızlıca duşunu alıp askıdaki bornozu üzerine giyip kuşağını sıkıca bağlayıp banyodan çıktı. Terasın alt zeminine döşenen yerden ısıtma sistemi evin her yerine döşendiği için ayağının altında hissettiği ılık bir sıcaklıktan başka bir şey değildi. Saat öğleyi geçmiş üçe geliyordu. Kendi kıyafetleri olmadığı için Pamir'in kıyafetlerinden giyecekti eski günlerdeki gibi. Yerini ezbere bildiği tişört çekmecesini açıp siyah tişört çıkarmıştı. Yan taraftaki çekmecelerden birinden de eşofman altı almıştı. Üzerindeki bornozu çıkartıp tişört ve eşofman altını üzerine geçirmişti. Saçlarını da saç kurutma makinesiyle kurutup yatak odasından çıkmıştı. Rezidansın bu dubleks dairesinin alt üst toplam yedi odası vardı. Ama bu evde kaldığı zamanlarda kullandığı dans odası alt kattaydı. Alt kat inen merdivenlere yöneldi. Koskoca evde bir başına kalınca insan kendini bir tuhaf hissediyordu gerçekten de hem de onca kalabalığın içinde yalnızlığa bu kadar alışmışken. Koridorun karşısındaki dans odasına doğru ilerledi. Zaten aralık olan kapıdan ufak bir ışık görünüyordu. Kapıyı daha da aralayıp içeri girdiğinde slayt perdesindeki kendi yansımasını görmüştü.

Merih, ablasının yanından ayrıldıktan sonra asansörlerden birine binmiş ve giriş katına inmişti. Tam çıkış kapısına doğru gidiyordu ki restoran kısmında kahvesini içip elinde tabletiyle ilgilenen Pamir'i görünce gitmekten vazgeçip genç adamın yanına doğru ilerledi.

"Pamir Abi" diye kendisine seslenen genç adamın sesiyle oturduğu yerde hareketlenmişti Pamir.

"Merih gidiyor musun? Erkencisin"

"Ablamı görmeye gelmiştim, iyi olduğunu gördüm gidiyordum seni gördüm bir yanına uğrayayım dedim"

"İyi yaptın gel sana kahve ısmarlayayım"

"Kahve değil de biraz konuşsak iyi olur sanki Pamir Abi"

"Konuşalım tabi, otur lütfen" diye karşılık verirken karşısındaki koltuğu işaret etmişti Merih'e oturması için. Merih genç adamın karşısındaki koltuğa geçip oturmuştu.

Merih "Konunun ne olduğunu az çok tahmin ettiğini düşünüyorum" dedi ve bakışları Pamir'in bakışlarıyla karşılaşınca devam etti.

"Ablam"

"Endişelerin var sanırım"

Merih gergin bir ses tonuyla "Bir sanırımdan daha fazlasına sahibim diyelim" diye karşılık vermişti.

"Seni rahatsız eden şey nedir?"

"Ablamın yanında söylemedim ama senin yanında olmasından rahatsızım Pamir Abi"

"Neden anlamadım?"

"Ablam en büyük zararı senin yanında gördü çünkü"

"Orada dur Merih... Önce sözünü tart sonra konuş... Lema benim yanımda hiçbir şekilde zarar görmedi... Ona zarar veren ben değilim, sen de değilsin ama geri kalan ailen... Bunu Lema'ya yapan onlar... Bunları göremeyecek kadar kör müsün anlamadım"

"Ablamı seviyor musun gerçekten?"

"Sence? Ablanı bu hayatta benden çok kimse sevemez, Lema benim canım... Lema senin ablan benim de kalbimin tek sahibi... Benim hayatım... Onun tırnağının ucu kırılsa benim canım yanıyor... Başka bir sorun var mı? Sence ben ablanı sevmiyor muyum?"

Merih derin bir nefes alıp konuşmaya başlamıştı. "Ablamı seviyorsun tamam... Yıllardır onu bekliyorsun, onu da farkındayım ama ablamın ailesine ihtiyacı var Pamir Abi... Ablamın eve dönmeye ihtiyacı var"

"Sen onu benim zorla mı tuttuğumu mu düşünüyorsun?"

"Yapmazsın bilirim ama"

Pamir "Ama" dedi sorgular bakışlarla genç adamı süzerken.

"Ablamın aklını karıştırıyorsun"

"Ablana ben dahil hiç kimse istemediği bir şeyi yaptıramaz Merih, ablan böyle kadın değil hiç de olmadı... Ablan kendi ayakları üzerinde duran gayet güçlü ve ne istediğini bilen bir kadın... Yani ne benim ne de bir başkasının onu yönlendirmesine ihtiyacı yok, olduğunu da sanmıyorum" demişti Pamir son derece sakin bir ses tonuyla. Çünkü Lema'yı çok iyi tanıyordu, Lema'ya hiç kimsenin zorla bir şey yaptıramayacağını da çok iyi biliyordu.

"Biliyorum Pamir Abi, ama bende ablam iyi olsun istiyorum... Çok kötü şeyler yaşandı... Artık o kötü şeyler tekrar etsin istemiyorum"

"İkimizde aynı şeyi istiyoruz Merih... Bende, sende ablan iyi olsun istiyoruz ve emin ol bunu ne kadar istediğimi bilemezsin... Sevdiğim kadının gözlerinde buruk bir tebessüm yerine kahkaha görmeyi bende istiyorum ama bunun o konakta olmayacağını da farkındayım"

"Annemi diyorsan"

"Annen... Eylül... Ne fark eder ki... Dün gece gördük işte Merih sen kabul etmesen de Müjgan Teyze, Lema'ya zarar veriyor... Onu tekrar zarar görebilme ihtimali olan bir yere nasıl gönderebilirim? Sen, Deniz'i gönderir miydin?"

"Tabi ki hayır"

"Bende öyle tahmin etmiştim... Bak biliyorum belki olanlar yüzünden beni suçluyorsun... Bir suçum yok ama seni rahatlatacaksa yap sorun değil... Ama ablana bunu yapma... İyi ve güvende olduğunu hissettiği yerde kalsın..."

"O da aynılarını bir benzerini söyledi yukarda... Siz gerçekten birbirinize benziyorsunuz"

Pamir gülümseyerek "İnsan ister istemez sevdiğine benziyor" diye karşılık vermişti.

"Ona iyi bak demeyeceğim, gözünden sakınacağını biliyorum"

"Merak etme, ablanın daha iyi olması için her şeyi yapacağımdan şüphen olmasın"

"Konuşma aramızda kalırsa" sevinirim dedi Merih.

"Aramızda merak etme... Kahve içmeyeceğinden emin misin?"

"Yok gideyim ben, konağa gelen giden malum taziye evi"

"Bir şey lazım olursa ara çekinme"

"Ararım Pamir Abi, görüşürüz"

Pamir "Görüşürüz" derken Merih gibi kendisi de ayaklanmıştı. Merih rezidansın çıkış kapısından çıkarken Pamir de tabletini kapatıp asansöre yönelmişti ki telefonu çalmaya başlamıştı. Yaka cebinden telefonunu çıkarıp ekrana bakmadan açmıştı.

"Kardeşim... Ne yapıyorsun?" diyen arkadaşı Atlas'ın sesi duyulmuştu telefonun diğer tarafından.

"Fena değil kardeşim, senden naber?"

Atlas gülerek "Sen iyiysen bende iyiyim demektir, can dostuyuz nihayetinde" dedi ve ekledi. "Eee Lema nasıl?"

"Daha iyi, daha da iyi olacak toparlayacak"

"Sevindim, sende Lema yanında ya dünyaları versen daha mutlu olamazsın herhalde"

"Akşama gelin isterseniz hem Lema'ya da iyi gelir"

"Asude'ye sormam lazım, hem senelerdir uzaktasınız birbirinizden... Baş başa kalın iyi gelir... Hem Lema da dinlensin sabah kahvaltısına geliriz belki"

"Haberleşiriz o halde"

"Haberleşiriz, görüşürüz Lema'ya selam"

"Söylerim, görüşürüz"

Pamir, Atlas'la konuşmasını sonlandırdıktan sonra asansörlere doğru ilerledi ve gelen boş kabine binip en son kat olan yirmi beşinci kata doğru yola çıkmıştı. Lema dans odasının içinde tam karşısındaki büyük çam pencerenin perdesini sıyırmış manzarayı izliyordu. Az sonra hem cama düşen genç adamın görüntüsü ve hemen ardından beklemeden gelen odanın içine dolan sese kulak kesilmişti.

"Özleminden delirmemek için bazı yöntemler bulmak zorundaydım...Ama yine de özleminden delirmeme engel olmaya yetmemiş olabilirler..." diye mırıldanarak sesin hemen arkasından geldiğini anlaması hiç de uzun sürmemişti. Yıllar öncesinin defalarca yaşanan tekrarı gibi... Ama bir şeyler değişmiş gibi... Ama değişmeyen tek şeyin ne olduğunu ikisi de çok iyi biliyordu.

"Viyana'ya ne zaman geldin?"

"Anlamadım"

"Benden susarak kaçamazsın Pamir Faris... Bunu sende bende iyi biliyoruz.... Ne zaman geldin söyle hadi?"

"İki ay önce... Yanına gelmek de istedim ama istemeyeceğini bildiğim için yapmadım bunu"

"İstemediğim için değil seni görürsem karşı koyamayacağımı bildiğim içindi bu kararı alışım"

"Şimdi buradasın ama hala gitmedin, korkmuyor musun bana karşı koyamamaktan?" diye sormuştu Pamir. Aralarındaki mesafeyi adamlarıyla kat edip genç kadının tam arkasında durmuştu.

"Sen bana kızgın değil misin? Seni bırakıp gittiğim için"

"Değilim...Ben sana nasıl kızarım ki?"

"Her yerden, her şeyden gidebiliyorum ama senden gidemiyorum işte... Yine buradayım"

Pamir "Bende öyleyim" dedi ve ekledi. "Bu arada çiçekler geldi, aşağıda arabada"

"O zaman gidelim, çiçekler sahibine geç kalmasın... Özlemiştir çiçeklerini"

"Biraz daha dinlenseydin hastaneden yeni çıktın sayılır"

Lema "Alışkınım ben Pamir, hadi" diye karşılık vermişti, ardından da dans odasından çıkıp genç adamın geceden portmantoya astığı kalın hırkasını üzerine giymişti. Ve evden çıkmışlardı. Etrafından gelen taziye dileklerini cevaplayarak arabaya binmişti. Yolda gelen geçen arabaları, insanları izleye izleye kabristanlığa kadar gelmişlerdi. Lema arabadan inerken Pamir bagaj kapısını açmış ve kendi de inmişti arabadan. Lema'nın çiçek kasalarını almasına engel olurken iki kasayı da kendi yüklenmişti. Lema'nın peşinden adım adım mezarlığın içine doğru ilerlemişti Pamir de.

Lema yorgun adımlarını taze toprak izleriyle bezeli mezarın başında sonlandırırken genç adam da elindeki çiçek kasalarını toprak zemine bırakmıştı. Mezar taşının üzerinde yazan isme buruk bir tebessüm bırakırken başını soğuk taşa yaslamıştı bir süre. Pamir bu acının ne demek olduğunu çok iyi bilirdi ama insan sevdiği birinin acı çektiğini hissedince kendi bildiklerini de unutup dilsizleşiyordu.

Pamir "Keşke içindeki acıya iyi gelebilsem sevgilim... Keşke... Ama yanında olmaktan başka bir şey gelmiyor elimden" diye geçirmişti içinden.

Lema başını yasladığı yerden kaldırdığında dönüp çiçeklere baktı.

"Ben geldim baba... Sana çiçeklerini getirdim kış bahçesinde sahipsiz kalsınlar istemedim... Beni sahipsiz bıraktığın gibi onlar da senden mahrum kalsın istemedim" diye konuşurken oturduğu yerden kalkmış ve kasadaki çiçek dikili minik saksılardan ikisini avuçlarının arasına alıp mezara doğru yürüdü. Babasının içinde yattığı toprağa elleriyle dokunmak istemişti, bir kere avuçları babasının avuçlarına dokunmamış, saçları okşanmamıştı ki.

"Çiçekler bağ kurduğu yeri severse kökleri ne kadar sağlam olursa orada yaşamlarına devam ederler derler, bu çiçekler seni seviyor...Burada seninle mutlu olacaklarına eminim... Beni sevmeyi deneseydin ya da onun dediği gibi sevgini gösterebilseydin bende senin kızın olmayı sevebilirdim... Ama şimdi ne hissetmem gerektiğini inan bana bilmiyorum baba... Babaannem hep inatçılığımın sana benzediğini söylerdi, şaka gibi ama o evde bir tek ondan sevgi gördüm ben, bir tek ona kendimi sevdirmek için çaba sarfetmek zorunda kalmadım... Suskunluğumu kabulleniş saydınız hepiniz ama ben susmamıştım çığlık çığlığa bağırıyordu oysa suskunluğum... Ama ne sen ne de annem hiçbiriniz duymadınız... Gerçi artık bunun senin için bir önemi gerçekten yok... Biliyor musun annem sırf Eylül'ün yanına girdim diye bana demediğini bırakmadı gerçi artık bağışıklık kazandım sanıyordum ama maalesef şekerim ona karşı bağışıklık geliştirememiş" diye konuşmasını sonlandırırken ellerindeki toprak kalıntılarını çırpmış ve uzanıp yerdeki bidonu almıştı. Çiçekleri sulayıp kuşlar için yapılan suluğu doldururken içinden duasını da etmeyi ihmal etmemişti.

"Bir insan evladını neden sevmez ki? Bir kere bile saçımı okşamayan birini hala sevebilmek mümkün mü? Tüm bu soruların cevabı evet bende, neden bilmiyorum ama bana yaşatmadıkların sana o kadar kızgın olmama rağmen hala seviyorum seni... Onunla geldim evet... Görüyorsan kızdığına eminim... Ama yapabileceğim bir şey yok baba... Ben o adama çok aşığım... Yıllar geçti bir an olsun eksilmedi aşkım... İçimdeki, kalbimi yakan o ateş var ya her gün, her saniye daha da arttı ve ben onu daha çok sevdim... O kadar seviyorum ki onu keşke gerçekten kalbimi açıp gösterme şansım olsaydı" diye mırıldanırken gözünden akan yaşları silmiştim elinin tersiyle.

"Ben bebeğimi kaybettim, canımdan can koptu benim... Varlığını bile fark edemediğim canımı kaybettim kayıp gitti ellerimin arasından... Sen o zaman bile elimi tutmadın... Benim görmediğim bebeğim için canım böylesine acımışken senin gördüğün evladına, bana hiç mi canın acımadı gerçekten baba?" diye sonlandırdığında artık ne dakikalardır tutabildiği gözyaşlarını tutabilmiş ne hıçkırıklarına engel olabilmesi mümkün olmuştu. Belki de cenazede dökemediği gözyaşlarının, içindeki biriken acıların son haliydi bu. Önünde diz çöken genç adamın önce gölgesini ardından da kendisine uzattığı elini görünce kollarının arasındaki yerini almakta hiç gecikmemişti Lema. Sevdigi adamın göğsünde sakinleşmeyi beklemekten başka çaresi yoktu, ona iyi hissettirebilecek tek şey Pamir'in varlığıydı.

Saçlarına konan öpücükler ve okşayışlar arasında genc adamın sesini duyuyordu Lema.

"Şşt tamam güzelimm tamam... Geçti... Geçecek...Ben buradayım..."

"Canım çok acıyor Pamir... Düşündükçe aklıma geldikçe hücrelerim ayaklanıyor, engel olamıyorum... Öylece alıp başını gitti... O çok sevdiği kızına gitti... Bende geldim çiçekler ekiyorum ona... O beni sevemedi ki ben onu neden seviyorum hala..." derken bir an genç adamın kollarının arasından sıyrılıp az önce özenle diktiği çiçekleri söküp atmak istemişti ama beline sarılan kollar niyetini anlamış gibi onu pişman olacağı yoldan çevirmişti.

"Yapma güzelim... Yapma Lema'm... Hadi güzelim... Hadi gel götüreyim seni buradan... Burada kalmak iyi gelmiyor sana...İstersen sonra yine gelirsin"

"O çiçekleri hak etmiyor ki hak etmiyor..."

"Hadi gel Lema'm, hadi gel..." diye söylendi sevdiği kadını bir an olsun kollarının arasından ayırmadan. Lema adım adım babasının mezarından uzaklaşırken arabanın yanına gelmişlerdi. Pamir kapıyı açıp dolu şişelerden birini alıp kapağını açtı ve Lema'nın bir kaç yudum içmesini sağladı.

"İyisin dimi? Bak eğer iyi değilsen hastaneye gidebiliriz"

"Sadece sarıl bana, başka bir şey istemiyorum" dedi ve ekledi. "Hiç bırakmayacak gibi sarıl"

Dakikalar sonra sahildeki bir kafede oturmuşlardı, Lema daha da sakinlemiş görünüyordu. Pamir elini Lema'nın elinin üzerine koyunca bakışları da birleşmişti.

"Bir çay daha ister misin ya da yiyecek bir şeyler?"

"Hayır çay yeterli, kalkalım mı artık?"

Pamir "Sen nasıl istersen" dedikten sonra garsona seslenmiş ve hesabı istemişti. Saniyeler sonra da eve doğru yola çıkmışlardı.

Loading...
0%